Etiket: kalp-damar hastalıkları

  • Damar yaşlanması

    Damar yaşlanması

    Kalp hastalıkları, hemen hemen tüm toplumlarda en sık görülen ölüm nedenlerinden biridir. Gelişmiş toplumlardaki hareketsiz yaşam, sağlıksız beslenme ve aşırı stres, kalp hastalıklarını tetikleyen en önemli unsurların başında gelir. Central Hospital’dan Diyetisyen Selma Turan, kalp ve damar hastalarına beslenme konusunda tavsiyelerde bulundu.

    Kalbe kan taşıyan damarların deforme olması kalp rahatsızlıklarını tetikliyor. İnsanlar yaşlandıkça damarları da yaşlanıyor. Yaşlanmayı yavaşlatmak için damarların iyi korunması gerekir. Kalp hastalarının aşırı kilodan, yüksek kolesterolden ve kan basıncından, ürik asit düzeyinden, fazla yağlı ve proteinli beslenmeden, yoğun stresten, hareketsizlikten ve sigara ile alkol kullanımından uzak durması şart.

    Kan basıncını düzenlemek için dikkat edilmesi gerekenler:
    Düzenli bir şekilde egzersiz

    Sigarayı bırakmalı

    Bel çevrelerini kontrol altında tutmalı

    Doymuş yağları sınırlayarak yağ tüketimini azaltmalı

    Kalsiyum ve magnezyum kullanımını çoğaltmalı

    Muz, kayısı, patates gibi potasyum içerikli besinlerin tüketimi arttırmalı

    Kan basıncının yüksekliği damar yaşlanmasına sebep olur. Bu sebeple iyi dengelenmesi gerekir. Düzenli ölçümlerde kan basıncı 140/90’dan yüksek olan kişilerin mutlaka kardiyoloji uzmanına başvurması gerekir. Kan basıncının yüksekliği damarların serleşmesinin bir göstergesidir. Damarsal yaşlanmanın ikinci nedeni ise, kolesteroldür. Damarsal yaşlanma erkeklerde, kadınlara göre daha sık ve daha erken yaşta başlar. Kadınlarda damarsal yaşlanma, genellikle menopoza kadar görülmez. Kolesterolün yükselmesine neden olan yağlı veya yağda kızarmış etler, sakatatlar, yağlı pastalar, kurabiyeler, karides ve midye gibi deniz ürünleri, tereyağı, peynir, kaymak, krema, sert margarinler, 500 gramdan fazla süt/yoğurt, alkollü içecekler ve meşrubatlar aşırı tüketilmemelidir.

    Kolesterolü düşürmek için yapılması gerekenler:
    Yemekler bitkisel yağlarla hazırlanmalıdır.

    Yumurta haftada 2 kez haşlama olarak tüketilmelidir.

    Haftada 2 kez kırmızı et, diğer günler tavuk ve balık yenmelidir. Balık iyi kolesterolü yükseltir, trigliseriti düşürür.

    Meyve ve sebze bol bol tüketilmelidir.

    Sarımsak bol miktarda potasyum, fosfor, selenyum, A ve C vitaminleri ile 75 farklı madde içermekle birlikte kan damarlarını genişletir ve kanın pıhtılaşmasını önler. Bu nedenle sarımsak sık sık tüketilmelidir.

    Kuru baklagiller bol bol tüketilmelidir.

    Yer fıstığı, ceviz, badem, fındık, fıstık, ayçekirdeği, kabak çekirdeği gibi kuruyemişlerin çok faydalı olduğu unutulmamalıdır. Örneğin cevizin içerisinde balıktaki gibi Omega 3 yağ asitleri vardır. Ancak kilo problemi olan bireyler kuruyemişleri aşırı tüketmemelidir.

    Beyaz ekmek yerine kepekli, çavdar, tam tahıllı veya tam buğday ekmekleri tercih edilmelidir.

    HTHayat

  • Rahat bir menopoz için altın öneriler!

    Rahat bir menopoz için altın öneriler!

    Menopozun, kadınlarda ateş basması, terleme, uykusuzluk ve sinirlilik gibi sorunların yaşanmasına neden olduğu belirtildi.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Alp Çeliker, rahat bir menopoz dönemi için sağlıklı beslenmenin şart olduğunu söyledi. Op.Dr. Alp Çeliker, sağlıklı bir yaşam için beslenmenin öneminin büyük olduğunu belirterek, “Menopoz dönemini rahat yaşamak ve hastalıklardan korunarak geçirebilmek için sağlıklı beslenmeyi ön plana çıkarmak gerekir” dedi.

    SEBZE VE MEYVE AĞIRLIKLI BESLENME

    Menopoz döneminde sebze ve meyve ağırlıklı beslenmek gerektiğini ifade eden Dr.Çeliker, şöyle konuştu: “Aynı zamanda bu dönemde görülebilecek kolesterol yükselmesi gibi sorunlardan korunabilmek için de kırmızı et yerine beyaz eti tercih etmek gerekir. Menopoz ile birlikte en sık görülen sorunlardan biri de kemik erimesidir. Kemik erimesine karşı süt ve sütün ürünlerinin tüketimine ağırlık verilmelidir. Kan şekeri düzeyi de sağlıklı bir menopoz için önemli. Kan şekerini yükseltmeyen kompleks karbonhidratlar seçilmelidir. Beslenmede fazla sodyum almak hem bu dönemde oluşabilecek kalp damar hastalıkları riskini artırır hem de idrarla kalsiyum kayıplarını artırarak osteoropoza zemin hazırlar. Bu nedenle yiyeceklerdeki tuz miktarı azaltılmalı ve fazla tuzlu hazır gıdalardan uzak durulmalıdır.”

    ÇAY, KAHVE VE GAZLI İÇECEKLERDEN UZAK DURULMALI

    Çay, kahve, kola, çikolata, kakao gibi kafein içeren yiyecek ve içecekler yerine bitkisel çayların tercih edilmesi gerektiğini söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr. Alp Çeliker, şunları kaydetti: “Menopoz döneminde görülen uykusuzluk, sıcak basması ve osteoporoz için de kafein tüketimini azaltmak gerekir. Sigarayı bırakarak kalp damar hastalığı, kanser, inme ve birçok hastalık riskinin büyük ölçüde azalacağı unutulmamalıdır. Bu nedenle sigarayı bırakarak daha sağlıklı bir yaşam için adım atılmalıdır.”
    Menopoz dönemiyle birlikte kilo alımının gündeme gelebileceğini anlatan

    Çeliker, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak, sağlıklı beslenerek ve spor yaparak bu problemden kurtulabilirsiniz. Menopoz döneminde kilo alabilirsiniz. Kilo vermek için aç kalmak yerine, günde üç öğün yiyip ara öğünlerde de meyve ve tok tutucu hafif gıda tüketilmelidir. Her kadın 20’li yaşlarından itibaren düzenli bazı kontroller yaptırmalıdır. Menopoz ile birlikte bu kontrollerin sıklığı artırılmalı, yıllık mamografi, jinekolojik muayene ve tetkiklerin doktora danışılarak planlanması gerekir.”

    İHA

  • Bu Besinler Kolestrolü Düşürüyor!

    Bu Besinler Kolestrolü Düşürüyor!

    Dr. Mehmet Öz, kolesterolünüzü, tansiyonunuzu ve kan şekeri seviyenizi dengede tutmanın yollarını anlatıyor…

    Yiyeceklerin yerine başkalarını koyarak beslenmenizde yapacağınız küçük değişikliklerin sağlığınız konusunda büyük getirileri olabilir.

    Yüksek kolesterol, kalp damar hastalıkları için büyük bir risk faktörüdür. İyi kolesterolünüz (HDL) 50 veya üzeri olmalıdır. Kötü kolesterol (LDL) ise 100’ün altında olmalıdır.

    Eğer kolesterol değerleriniz bu değerlerle uyuşmuyorsa bir sağlık uzmanıyla, kötü kolesterolünüzü düşürmenin ve iyi kolesterolünüzü yükseltmenin yollarını konuşun. Kolesterolünüz için tehlike oluşturan bu 3 yiyeceği diyetinizden çıkarın ve değerlerinizin değişip değişmediğine bakın…

    Kolestrolünüzü nasıl düşürebilirsiniz?

    -Tereyağı

    Onun yerine: Muz püresi

    Muz püresi pişirme sırasında tereyağı yerine geçebilir. Bir çay kaşığı tereyağında 30 mg kolesterol bulunur. Muz püresinde ise 0…

    -Dondurma

    Onun yerine: Dondurulmuş süzme yoğurt

    Yarım kap dondurmada 90 mg kolesterol bulunur. Bunun yerine %2 yağ içeren donmuş süzme yoğurt kullanın. Hem istediğiniz yoğun ve kremamsı kıvamı elde etmiş hem de bu sağlıklı seçimi yaparak yalnızca 10 mg kolesterol tüketmiş olacaksınız.

    -Mayonez

    Onun Yerine: Avokado Dilimleri

    Mayonez, sevdiğiniz birçok yiyecekte bulunabilir ancak 5 mg kolesterolü göz önünde bulundurarak daha sağlıklı bir alternatif düşünün: avokado dilimleri… En sevdiğiniz sandviçin içine koymayı deneyin. Hepsi 0 mg kolesterol…

    Tansiyonunuzu nasıl düşürebilirsiniz?

    Yüksek tansiyon, kalp damar hastalıkları, kronik böbrek hastalığı, felç gibi aniden oluşan hastalıklara neden olabilir. Tuz kullanımınızı azaltarak tansiyonunuzu doğal yoldan kontrol altına alın. Sodyum gerekli bir besin olabilir ancak fazla alındığında çok zararlı olabilir.

    -Tuz

    Onun Yerine: Sarımsak ve Baharat Karışımları

    Yemeğinize fazla fazla tuz dökmek zararlı olabilir. ¼ çay kaşığı tuzda 600 mg’dan fazla sodyum vardır. (Günlük önerilen doz 2300 mg’dır). Bunun yerine sarımsak ve bitkileri kullanın. Aynı ölçüde bulunan sodyum miktarı ise 0 mg…

    -Soya Sosu

    Onu Yerine: Kırmızı Pul Biberli Balzamik Sirke

    Yalnızca 1 yemek kaşığı soya sosunda yaklaşık 920 mg sodyum vardır! Ona benzer asidik bir tat için 1 yemek kaşığı balzamik sirkeyle, kırmızı pul biberi karıştırmayı deneyin. Bu seçenekle yemeğinize yalnızca 4 mg. Sodyum eklemiş olursunuz.

    -Galeta Unu

    Onun Yerine: Tam Buğday Ekmeği Parçaları

    Galeta unu yanıltıcı bir şekilde fazla tuza sahiptir. ¼ bardakta 470 mg’a kadar bulunabilir. Bunun yerine, tam buğday ekmeği kırıntılarını deneyin. Aynı ölçüde yalnızca 32 mg sodyum bulunur.

    Kan Şekerinizi nasıl düşürebilirsiniz?

    Açlık kan şekerinizi ölçmek körlüğe, kalp hastalıklarına, böbrek yetmezliğine, sinir problemlerine ve zayıf bağışıklık sistemine neden olabilecek bir kronik hastalık olan diyabet riskinizi belirler. 100’ün üzerindeki açlık kan şekeri değeri prediyabet (gizli şeker) olarak kabul edilir ve tedavi yöntemleri için bir doktora başvurulması gerekir. Diyet yapmak kan şekerinizi düzenleyebilir.

    -Şeker

    Onun Yerine: Stevia

    Bir çay kaşığı şeker, 4 gramlık porsiyonla eş değerdir. Doğal bir tatlandırıcı olan steviayı deneyin. Stevia, şekerden 15 kat daha tatlıdır ancak şeker komasına neden olmaz. Çok tatlı olduğundan muhtemelen yarısı kadarını kullanacaksınız.

    -Salça

    Onun Yerine: Konservelenmiş Bütün Domates

    Birçok hazır domates salçasında fazla oranda şeker vardır. Bu oran bir bardak ölçüde 14 grama kadar çıkabilir. Bunun yerine, ezilmiş bütün domates konserveleri kullanarak kendi sosunuzu hazırlayabilirsiniz. Bir bardak ölçüde 6 gram şeker vardır.

    -Barbekü Sosu

    Onun Yerine: Arpa Sirkesi

    Barbekü sos ve ketçap gibi diğer soslarda fazla miktarda şeker bulunur. Yalnızca iki yemek kaşığı barbekü sosunda 22 gram şeker vardır. Aynı keskin tadı elde edebilmek için şeker barındırmayan arpa sirkesini deneyin.

  • Hamilelikten Önce Yapılması Gerekenler Nelerdir?

    Hamilelikten Önce Yapılması Gerekenler Nelerdir?

    Erkekler içinde, kadınlar içinde bu dünyadaki en önemli varlık, kendi kanlarından, kendi candanlarından dünyaya getirdikleri çocuklardır. Zaten yaşama amaçlarımızdan biriside kendimizden sonra sağlıklı ve kendini gerçekleştirmiş, bilinçli bir nesil yetiştirmek değil midir? Evet hepimizin amacı budur. Bunda da en büyün görev ve sorumluluk herşeyde olduğu kadına düşüyor. Bunun ilk adımıda sağlıklı bir hamilelik dönemi ile dünyaya sağlıklı bir çocuk getirmekle başlıyor. Sağlıklı bir hamilelik için bütün kadınların bilgili, bilinçli ve hamileliğe hazır olmaları lazım ve hamile kalmadan önce bazı hazırları yapmaları gerekiyor.

    Gebeliklerin çok büyük bir kısmı kendiliğinden ve herhangi bir planlama yapmadan gerçekleşir. Genellikle de doktor takibi gebelik başladıktan sonra akla gelir. Gebelik planlı bir şekilde oluşturulmak isteniyorsa, ki ideal olanı budur, yapmamız gereken bazı şeyler vardır. Bunlar;

    • Öncelikle sağlık durumunuzun gebeliğe elverişli olup olmadığını tespit ettirmeniz gerekir. Kalp damar hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları, metabolik hastalıklar, şeker hastalığı, hipertansiyon gibi gebeliği direkt olarak etkileyen unsurların var olup olmadığı belirlenmelidir.
    • Tam bir jinekolojik muayene yapılmalı ve ultrasonografi yapılarak rahim ve yumurtaların durumu hakkında bilgi alınmalıdır. Rahim ağzı smear testi mutlaka yapılmalıdır. Yine rutin kan testleri ihmal edilmemelidir.
    • Kadın ve erkeğin ailelerinde kalıtımsal geçtiği düşünülen bir hastalık varsa bununla ilgilenen genetik uzmanlarından yardım istenmeli ve planlanan gebelikte bu riskin ne olabileceği sorulmalıdır.
    • Kullanmakta olduğunuz ve gebelikte devam etmeniz zorunlu olan ilaçların gebeliğe etkisi hakkında mutlaka bilgi edinmelisiniz.
    • Gebelik planladığınızda gıdalarınıza daha fazla özen göstermelisiniz. Hormonlu ve bol karbonhidratlı yiyeceklerden kaçınmalısınız. Besinleri doğal hallerine en yakın şekliyle tüketmeli, yeşil yapraklı salata ve sebzelere ağırlık vermelisiniz.
    • Sigara ve alkol gebeliğe çok olumsuz etkiler yapar. Bunlar genel sağlığımıza ve gebelikte bebeğe çok zararlıdır. Bu nedenle bu toksik alışkanlıkları bırakmalı veya en aza indirmeliyiz.
  • 7’den 70’e Taş devri diyeti Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan

    7’den 70’e Taş devri diyeti Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan | 1Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan hastalıklara karşı korunma kalkanı!

    7’den 70’e
    Taş devri diyeti

    Dünyada hiçbir gerçek saklı kalmaz. Üstü ne kadar örtülürse örtülsün, halkın kolayca ulaşabileceği, ucuz ve basit tedavilerin kimi zaman servet harcanan pahalı ve karmaşık tedavilerden etkili olabildiği gerçeği gibi…
    Hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde besin unsurlarını kullandığım Taş Devri Diyeti kitabımın gördüğü büyük ilgi artık “statükocu tıp masalları” yerine gerçekleri duymak istediğimizin ispatı. Ne de olsa Taş Devri Diyeti’ni tabiat ana yazmış, diyet diktatörleri değil!

    Ben akşam başımı yastığa koyduğumda huzurla uyuyabilmek için bilgimle ve vicdanımla elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Yeni konu başlıklarıyla genişleterek yeniden kaleme aldığım 7’den 70’e Taş Devri Diyeti kitabının tıp öğrencilerinden diyetisyenlere, hastalardan hekimlere birçok insanın başvuru kaynağı olmasını umuyorum.

    Böyle diyor Ahmet Aydın, sağlıklı beslenmenin başucu kitabında.

    7’den 70’e Taş Devri Diyeti, Aydın’ın 30 yılı aşan hekimlik hayatının bir meyvesi, beslenmeyle ilgili tartışmalara koyulan bir ‘son nokta’ aslında. Kitap, doğru ve sağlıklı beslenerek hastalıklarından korunmanın mümkün olduğunu, yüzlerce bilimsel araştırma ekseninde gözler önüne seriyor. Türk halkının en çok muzdarip olduğu hastalıklara tek tek değiniyor, reklâmlarla pompalanan birçok yararsız hatta zararlı yiyeceği mercek altına alıyor. Bu janjanlı gıdaların bizleri nasıl hasta ettiğini cesurca belgeliyor. Beslenme-hastalık ilişkisini 67 farklı başlıkta inceleyen 504 sayfalık bu dev kitap, bu kapsam ve bütüncüllüğüyle Türkiye ve dünyada da bir ilki temsil ediyor.

    Hamileler, bebek büyütenler, sporcular… Şişmanlar ve depresyondakiler… Kanser, kısırlık, astım, reflü, hipertansiyon, Alzheimer gibi onlarca hastalıktan kurtulmak isteyenler… Özetle yaşlı genç herkes… 7’den 70’e Taş Devri Diyeti hepimiz için en güvenilir başvuru kaynağı!

    KİTABIN İÇİNDE NE VAR ?

    1. Tarih içinde besinlerimizin değişimi ve kronik hastalıklar
    2. Şekerin tarihi
    3. Mısır şurubu, tatlandırıcılar
    4. Gazlı içecekler, enerji içecekleri, kutu meyve suları
    5. Ekmek
    6. Yağların insan sağlığındaki önemi
    7. Sıvı yağlar
    8. Zeytinyağı
    9. Kanola yağı
    10. Kızartma yağları
    11. Tağşiş yağ
    12. Margarin
    13. Balıkyağı
    14. Süt, yoğurt
    15. Yoğurttaki süt proteini yüzdesinin azaltılması
    16. Yoğurtlar niye ekşimiyor?
    17. Süt tozu
    18. Süt, enfeksiyon, kaymaklı yoğurt
    19. Meyveli yoğurtlar
    20. Soya
    21. Et, vejetaryen beslenme
    22. Tavuk
    23. Probiyotikler
    24. Su
    25. Tuz
    26. Beslenme ve fiziksel özellikler
    27. Uyku
    28. Nefes almak
    29. Isıtma kapları, pişirme şekilleri
    30. Tarım ilaçları, Yeşil Devrim
    31. Genleriyle oynanmış tohumlar
    32. Doğal gıda ve organik gıda
    33. Mono sodyum glutamat (MSG)
    34. Beslenme faciası, reklâmlar
    35. Hamilelik öncesi ve hamilelikte beslenme
    36. Süt çocuğu beslenmesi I: 0–6 ay arasındaki beslenme
    37. Süt çocuğu beslenmesi II: Ek gıdalar
    38. Sporcu beslenmesi
    39. Şişmanlık, metabolik sendrom (insülin direnci)
    40. Gut
    41. Kolesterol, kalp-damar hastalıkları
    42. Hipertansiyon
    43. Kanserden korunma
    44. Reflü (göğüs yanması)
    45. Çölyak hastalığı
    46. Sivilceler
    47. Menopoz
    48. Kısırlık
    49. Prostat hastalıkları
    50. Böbrek taşı
    51. Osteoporoz (kemik erimesi)
    52. Romatizmal ve diğer iltihabi (enflamatuar) hastalıklar
    53. Diş sağlığı
    54. Enfeksiyon hastalıkları ve beslenme
    55. Alerjik hastalıklar
    56. Astım
    57. Kistik fibroz
    58. Depresyon
    59. Hiperaktivite, yaygın gelişimsel bozukluk, otizm
    60. Mültipl skleroz
    61. Unutkanlık, bunama, Alzheimer
    62. Baş ağrısı
    63. Doğumsal metabolizma hastalıkları
    64. Ne yapmalı?

    Ek I: Sağlıklı beslenmenin temel ilkeleri (Modifiye Taş Devri Diyeti)
    Ek II: Taş Devri Diyeti’ne yapılan eleştiriler, çok sorulan sorular
    Ek III: Temel beslenme bilgileri

    PROF. DR. AHMET AYDIN KİMDİR?

    1953 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Hobyarlı Ahmet Paşa İlkokulu, Samsun Anadolu Lisesi ve Ankara Fen Lisesi mezunu.
    1977 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1982 yılında aynı Fakülte’nin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nde uzmanlığını tamamladı. 1982-1986 yılları arasında Çorlu’da askerlik ve Eskişehir’de zorunlu hizmet görevini yerine getirdi. Tekrar döndüğü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 1988 yılında doçent, 1993 yılında Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı başkanı ve 1994 yılında da profesör oldu.
    Son yıllarını beslenme ile kronik hastalıklar arasındaki ilişkiye yoğunlaştıran Aydın’ın bu konuda halka bilgi veren www.beslenmebulteni.com isimli bir sitesi var.
    Evli ve bir çocuk sahibi olan Aydın’ın çeşitli konularda yazdığı 10 kitabı ve yerli ve yabancı çok sayıda makalesi mevcut.

  • Hangisi daha kötü : Şeker mi ? Yapay tadlandırıcılar mı ?

    tatlandiricilarBiz diyetisyenler, danışanlarımızdan kilo verme sürecinde harcadıkları enerjiden daha düşük enerji almalarını sağlamaktayız. Bu bağlamda diyetteki yağ ve şeker alımını biraz kısıtlarız. Genel olarak danışanlar, yağlı yiyeceklerin ve kızartılmış ürünlerin tüketimini sınırlandırabilse de; şekerin eksikliğini hissetmekte, doğal karbonhidrat kaynağı olan (tahıllar, kurubaklagiller, peynir dışındaki süt ürünleri, sebze ve meyve gibi) besinlerden aldıkları şeker ile yetinememekte. Zaten çocukluk çağındaki ödüllendirici beslenme alışkanlığında sürekli tatlı verilmesi, kişide yetişkinlik döneminde tatlı yenildiğinde pişmanlık hissinin oluşmamasına, hatta “iyi bir şey yapmış” gibi tatlıyı yerken mutluluk duymasına sebebiyet vermektedir.

    Vücudumuzun Gerçekten Şekere İhtiyacı Var mıdır ?

    Beyin, sinir sistemi ve alyuvarlar normal koşullarda enerji ihtiyaçlarını mutlak surette karbonhidratlardan karşılamak durumundadır. Bazı karbonhidratlar besinlerde doğal olarak bulunurlar (meyvelerde fruktoz, sütte laktoz, tahıllarda nişasta gibi). Bazıları ise sonradan ilave edilirler (sofra şekeri ve şeker içeren besinler). Kaynağı ne olursa olsun, vücut gerçekte bu farkı anlamaz. Karbonhidratlar büyük oranda bitkisel kaynaklı besinlerden alınmaktadır. Bu karbonhidratlar vücudumuzda yapıtaşı olan glikoza dönüşür ve kan şekerinin esas kaynağını oluştururlar. O nedenle Dünya Sağlık Örgütü günlük enerjimizin %55-60’ının karbonhidratlardan karşılanması gerektiğini vurgulamaktadır.

    Fazla Karbonhidrat Tüketiminin Zararları Nelerdir ?

    42-15666011Vücut, kan şekerinin tümünü aynı anda enerjiye çevirememektedir. Kan şekeri düzeyi normalin üzerine çıktığında; pankreastan salınan insülin hormonu fazla şekerin depolanması için karaciğer, kas ve diğer hücreleri uyarır. Glikozun bir kısmı, kas ve karaciğerde glikojen şeklinde depolanır. İhtiyacından fazla enerji tüketimi durumunda vücut, bir kısım glikozu vücut yağına çevirir. Dolayısıyla obezite ve beraberindeki 40’ı aşkın hastalık için davetiye çıkartılmış olmaktadır. Bu nedenle karbonhidratları azı karar çoğu zarar mantığı ile değerlendirmekte yarar vardır. Son zamanlarda şeker kullanımının hızla artmasıyla birlikte kalp – damar hastalıkları, diyabet, kanser, sindirim sistemi hastalıkları ve romatizmal hastalıkların görülme sıklıklarında artışlar olmaktadır.

    Hiç Şeker Tüketmemek Vücutta Bir Eksiklik Yaratmaz mı ?

    Rafine edilmiş haliyle şeker 200 – 300 yıllık kısa bir geçmişe sahiptir. Peki şekerin keşfinden önce insanlar bu ihtiyaçlarını nasıl karşılıyordu, acaba vücutlarında bir eksiklik olmuyor muydu? Nasıl ki arabanın hareket edebilmesi için deposunda benzin olması gerekiyorsa, vücudumuz için de temel enerji kaynağı glikozun bulunması gerekir. Ancak bu glikoz, çayın içerisine atılan ve tatlıların yapımında kullanılan rafine haliyle sofra şekeri olarak görülmemelidir. Yukarıda da belirtildiği gibi doğal besinlerden de bu şekerin elde edilmesi söz konusu olmaktadır. Eğer ki sofra şekerinin eksikliği durumunda metabolizmamız sıkıntı oluştursaydı; sağlık personeli diyabeti olan bireylere de her gün tatlı yemelerini önerirdi. Yoğun olarak 1900’lü yılların başından itibaren beslenmemizde yer alan şeker, daha öncesinde saraylarda kullanılan lüks bir besin maddesi olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde şekerin girmediği bir yer yok gibi. O nedenle bebeklikten itibaren şekerli besinlere alıştırılan bir insana sağlık problemlerinden ötürü “artık şekeri hayatınızdan çıkarmalısınız” demek çok zor.

    Şeker Vücutta Nasıl Bir Sıkıntı Yaratmaktadır ?

    Hızla ve hemen kana karışan, saflaştırılmış ve rafine şeker içeren besinler kan şekerinde ani bir dalgalanmaya neden olurlar. Çok kısa sürede yükselen kan şekeri yaklaşık yarım saat sonra aynı hızda düşmeye başlar. Her çıkışın bir inişi vardır. İşin kötü tarafı; tatlı yenildikten bir süre sonra artan ve azalmaya başlayan kan şekeri seviyesi eski seviyesinin de altına düşmektedir. Dolayısıyla kan şekerinde aniden bir pik yaşanması tekrardan tatlı yeme isteği doğurmaktadır. Bu nedenle kimse bir parça tatlı yiyerek “dur” diyememektedir.

    Peki Şekerin Yerini Nasıl Doldurabiliriz ?

    42-18468401Her zaman için besinlerin doğalını tercih etmekte yarar vardır. Ama bu demek değildir ki: Hiç tatlı yenilmemelidir. Elbette tatlı yenilmemesini gerektiren şeker hastalığı gibi bir durum söz konusu değilse bazen tatlı yenilebilir. Ancak tatlıların tüketim sıklığına ve miktarına dikkat etmek, ayrıca lokma, tulumba gibi şerbetli tatlılar yerine; sütlaç, muhallebi, puding, komposto, hoşaf, kabak tatlısı gibi hafif tatlıları tercih etmek gerekir. İşte bu tatlıların yapımında – enerji alımını azaltmak adına – toz tatlandırıcılardan yararlanılabilir.

    Diyabetliler başta olmak üzere, şeker tadından vazgeçemeyen, iştahını baskılamakta güçlük çeken, formuna önem veren bireyler ve aileleri için çok iyi bir alternatif olarak yapay tatlandırıcıların şeker yerine kullanılması daha uygun görülmektedir. Gerek içeceklerde tablet olarak, gerekse tatlıların yapımı esnasında toz formları ile güvenle kullanılabilen bu tatlandırıcıların enerji değeri yok veya göz ardı edilecek kadar düşüktür. Kan şekeri üzerinde de olumsuz etki yaratmamaları nedeniyle saflaştırılmış ve rafine şeker yerine tercih edilmeleri daha sağlıklı olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; bazı yapay tatlandırıcıların ocağı kapattıktan (besin pişirildikten) sonra ilave edilmesi gerekmektedir. Aksi taktirde topaklanma ve metalik bir tat oluşturabilmektedir.

    Yapay Tatlandırıcılara Geçiş

    Yapay tatlandırıcılar ilk olarak 1900’lü yılların başında ortaya çıkmış, 1940’lardan beri tüm dünyada hem şeker hastaları hem de sağlığına özen gösterenler tarafından yoğun olarak kullanılmaktadırlar. Günümüzde en fazla kullanılan yapay tatlandırıcılardan biri olan aspartam üzerinde 200’ü aşkın bilimsel çalışma yapılmış, yüksek dozlarda kullanımında dahi zararlı bir etkiye sahip olmadığı görülmüştür. Aspartam kullanımı Dünya Sağlık Örgütü tarafından onaylanmıştır.

    Yapay Tatlandırıcılar Kanser Yapar mı ?

    1939 yılında yapılan küçük çapta bir araştırmada sakarin içeren yapay tatlandırıcıların sıçanlarda mesane kanserine yol açtığı saptanmıştır. Ancak bunu izleyen çalışmaların hiçbirinde benzer bir etkiye rastlanmamıştır. Zaten bilim dünyasında “hayvan modelinde karşılaşılan bir durum insanlarda da aynen gerçekleşir” diye bir durum söz konusu değildir. Yaklaşık 70 yıldır yapılan çalışmalarda çok daha yüksek dozlarda insanlara verilen bu yapay tatlandırıcılarda benzer bir yan etkinin görülmemesi üzerine, bugün bizler danışanlarımıza Dünya Sağlık Örgütü’nün onay verdiği bu yapay tatlandırıcıları önermekte ve kullanımlarında bir sakınca görmemekteyiz. Bu şekilde bir kanının oluşmasında 20. yüzyılın sonlarına doğru bulunan aspartamın rolü büyüktür. Aspartam piyasada sakarinin önüne geçmiştir. Sonraları sakarinin aspartama “çamur at izi kalsın” mantığı ile misilleme olarak unutkanlık yaptığına dair demeçlerin verilmesi sonucu her 2 grup yapay tatlandırıcı da “kötü” olarak hafızalara kazınmıştır. Ancak tüm tatlandırıcılar gerek diyabetliler gerekse formuna dikkat edenler ve aileleri tarafından rahatlıkla kullanılabilirler. Formda kalmak, şekerin zararlı etkilerine maruz kalmamak ve ağız tadından vazgeçmemek için yapay tatlandırıcılar güvenle kullanılabilir. Özetle; yapay tatlandırıcılar iyi, rafine şeker kötü olarak tanımlanabilir.

    Uzman Diyetisyen
    M. Turgay KÖSE

    1977 İstanbul doğumlu Köse, ilk ve ortaöğrenimini aynı şehirde tamamladıktan sonra Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden 2001 yılında derece ile mezun oldu. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda yedek subay Diyetisyen olarak askerlik görevini tamamladı. Sonrasında Florence Nightingale Hastanesi Diyabet, Obezite ve Metabolizma Hastalıkları Merkezi bünyesinde Diyetisyen olarak çalıştı. 2004 yılında Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisans programını tamamlayarak “Toplu Beslenme Sistemleri Bilim Uzmanlığı” aldı.

    Türkiye Diyetisyenler Derneği, Obezite Derneği ile Diyabet, Obezite ve Beslenme Derneği ve Yeni Çınar Lions Kulübü’ne üye olan Köse, hem bireysel hem de kurumsal anlamda beslenme danışmanlığı ve eğitimi çalışmalarını 2004’ten beri kurucusu olduğu Etik Diyet Danışmanlık’ta sürdürmektedir. Uzman Diyetisyen Turgay Köse fuar, kongre, seminer, internet TV, radyo ve televizyon programlarında konuşmacı; çeşitli gazete, dergi ve web sayfalarında köşe yazarı olarak yer almaktadır. Uzman Diyetisyen M. Turgay Köse’nin beslenme alanındaki ilk kitabı “Beslenme ve Diyetetik” Ekim – 2007’de piyasaya çıkmıştır.