Etiket: kalp

  • Tatilin zehir olmaması için alınması gereken önlemler

    Tatilin zehir olmaması için alınması gereken önlemler

    Yaz aylarının, havada sıcaklıklarındaki artış ve nem oranının artmasından dolayı risk grubunu oluşturan hastalar açısından çok önemli olduğunu hatırlatan Avrasya Hospital Kalp ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ali Bayram, özellikle yüzde 60’ın üzerindeki nemlilik oranının hastalarda oluşabilecek riskleri artırdığının altını çizdi.

    Türkiye nüfusunun yüzde 11’nin kalp ve damar hastalığı yaşadığına dikkat çeken Prof. Dr. Bayram, hastaların tatile (deniz kenarı veya yayla) çıkmadan önce mutlaka doktor kontrolünden geçmeleri gerektiğini söyledi.

    Prof. Dr. Bayram, ‘’Uzun yola çıkmadan önce aracına bakım yaptırmayı ihmal etmeyenler, maalesef çoğu zaman kendilerini ihmal ederek sağlık kontrolü yaptırmamakta , kalp sağlığına gereken önemi ve özeni göstermemektedirler. Yüksek tansiyonu bulunan hastaların yarısında herhangi bir şikayetin olmaması, şeker hastalarında kalp krizinin ağrısız olabileceği, ani ölüme yol açan bazı doğumsal hastalıkların ancak hekim muayenesi ile belirlenebileceği dikkate alındığında, sağlık kontrollerinin ne derece önemli olduğu anlaşılmaktadır’’ dedi.
    TATİLİN ZEHİR OLMAMASI İÇİN GEREKLİ ÖNLEMLER ALINMALI
    Tatilin amacının genel olarak bedenen ve ruhen dinlenmek, sıkıntı ve strese sebep olabilecek şeylerden uzaklaşmak, bedenen ve ruhen tazelendikten sonra işimize geri dönmek olduğunun altını çizen Prof. Dr. Bayram, tatilin bazen sağlık açısından zehir olabildiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Bayram, ‘’ Alınacak olan çok basit önlemlerle önlenebilecek sağlık sorunları konusunda ihmalkâr davranıyoruz. Bazen çok basit önlemleri almamak o tatili bize zehir edebiliyor. Yaz aylarında yüksek sıcaklık ve neme bağlı olarak gelişebilecek kalp ve damar hastalıkları, tansiyondaki ani çıkış ya da düşüşler, beyin felçleri gibi hastalıkların meydana gelmesi bazen bu basit önlemleri almamamızdan kaynaklanabiliyor’’ dedi.
    SICAKLIK VE NEM BAZI GRUPLAR İÇİN ÇOK DAHA RİSKLİ
    Prof. Dr. Bayram, sıcak ve nemli havanın koroner arter hastalığı olanlar, yani kalp krizi geçirenler, balon-stent işlemi yapılanlar, by-pass hastaları, şeker hastaları, yüksek tansiyon hastaları, böbrek yetersizliği olanlar, beyin damarlarında tıkanıklık olanlar, felç geçirenler, kolesterol yüksekliği olanlar, ailesinde kalp hastalığı olanlar, kilo fazlalığı olanlar ve şişmanlar için çok daha riskli olduğunu ifade etti. Sedanter yani durağan bir yaşam sürenlerin, egzersiz ve spor yapmayanların ya da masa başında çalışanların da risk grubu içlerisinde yer aldığını belirten Prof. Dr. Bayram, alkol ve tütün mamullerini tüketenleri de sıcak havanın ciddi zararlar verebileceği kişiler arasında gösterdi.
    YAZIN OLUMSUZ ETKİLERİNE KARŞI UYARILAR VE ALINABİLECEK ÖNLEMLER
    Prof. Dr. Ali Bayram, yaz aylarının olumsuz etkilerini önlemek için alınabilecek başlıca önlemleri şu şekilde sıraladı :
    -Tatile çıkmadan önce mutlaka doktora gidin ve ve tüm sağlık kontrollerinden geçin. İlaçlarınızın yaza göre yeniden düzenlenmesi gerekebileceğini unutmayın.
    Güneş ışınlarının dik ve etkili olduğu saat 11.00-15.00 arası sokağa çıkmayın, denize girmeyin. Bu saatlerde dışarı çıkmak zorunda kalırsanız süreyi kısa tutunuz. Şehirde yaşayanların sıcaktan daha fazla etkilendiğinizi unutmayın. Sık sık duş alın.
    -Aşırı fiziksel etkinliklerden uzak durun, hafif sporları tercih edin. Egzersizleri sabah erken veya akşam saatlerinde yapın. Her gün 4-5 kilometre veya bir saat yürüyüş kalp sağlığı için çok önemlidir.
    -Önerilen saatlerde 30-60 dakika yüzmek de iyidir. Ancak müsabaka ( yarışma) tarzında yüzmekten kaçınılmalıdır. Denize aç karnına girilmelidir. Cankurtaran olmayan plajlarda veya havuzlarda denize girilmemelidir.. Tedbirli olun, açıklarda yüzmek yerine kıyılarda yüzmeyi tercih edin, arkadaşsız, yalnız başınıza denize girmeyin. Vücudunuzun sesini dinleyin, en küçük bir şikayetiniz olursa aktiviteye ara verin.
    -Güneşte fazla kalmayın, kumda güneş banyosu yapmayın.
    -Terleme ile elektrolit kaybı ( özellikle sodyum) artar. Doktorunuzun önerilerini dikkate alarak tansiyonunuz yüksek değilse bolca tuzlu ayran için.
    -Alkol ve uyuşturucu kullanımı sıcağın etkisini daha da artırmaktadır. Vücut ıssını artırdığı ve beynin ısı dengesini düzenleyen termoregülasyon merkezinin bozulmasına sebep olduğu için çeşidi fark etmeksizin tüm alkollü içeceklerden , uyuşturuculardan ve yatıştırıcılardan uzak durulmalıdır. Alkol hem terlemeyi hem de idrar miktarını artırdığı için sıvı kaybı şiddetlenir.
    -Açık renkli, hafif, rahat, bol, terlemeyi artırmayan kumaştan yapılmış giysiler tercih edilmelidir.
    -Hazmı kolay gıdalar tercih edilmeli, ağır ve yağlı yemeklerden kaçınılmalıdır. Az ve sık aralıklarla yemeli, sebze ve meyve ağırlıklı beslenilmelidir. Domates, havuç ve salatalık tercih edilmelidir. Ter ve idrar yoluyla kaybedilen Potasyum’ u karşılamak amacıyla kayısı tercih edilir.
    -Yaz aylarında günlük sıvı ihtiyacı 2-3 litreyi bulmaktadır. Doktorunuz tarafından
    aksi söylenmedikçe düzenli ve bol su için. Günde en az 8 bardak su içilmelidir. Şeker hastalığı olmayanlar kavun-karpuz gibi bol su içeren gıdaları fazlasıyla tüketebilirler. Çay ve kahveyi fazla içmeyin. Soda ve maden suyu ölçülü tüketilmelidir. Aşırı miktarda soda ve maden suyu tüketilmesi tansiyonu yükseltebilir, kalp yetersizliğine neden olabilir, mevcut yetersizliği artırabilir. Sakıncası yoksa, terlemeyle oluşan sıvı ve mineral (özellikle sodyum) gereksinimini karşılamak amacıyla günde 1-2 şişe maden suyu içilmelidir.
    SICAK HAVA İLAÇ KULLANIMINI ETKİLER Mİ?
    Aşırı sıcak ve nemin metabolizmayı etkilediğinden ilaç etkinliğinin de değişebileceğini söyleyen Prof. Dr. Bayram, ‘’Tansiyon yüksekliği, kalp yetersizliği gibi nedenlerle idrar söktürücü ilaç kullanan hastalar yazın daha dikkatli olmalıdır. Aşırı terleme nedeniyle , idrar söktürücü ilaç ihtiyacı azalır. Bu gibi ilaçları kullananlar yeterli ölçüde sıvı almadıklarında tansiyon düşüklüğü ve böbrek fonksiyonlarında azalma tehlikesine maruz kalırlar. Kalsiyum kanal blokeri kullananlarda ayaklarda, bilek etrafındaki ödeme yani şişkinlikler gelişebilir, mevcut şişkinlik artabilir. Bu durumda tuz alımı daha da kısıtlanmalıdır’’ dedi.
    YAYLAYA ÇIKANLARIN DA DİKKATLİ OLMASI GEREKİYOR
    Prof. Dr. Bayram, ülkemizde yaz tatili tercihi konusunda yaylacılığın da oldukça önemli bir noktada olduğunu vurguladı. Ancak yaylada yaz tatili yapmayı planlayanların da oldukça dikkatli olması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Bayram, ‘’Deniz seviyesinden yükseldikçe havadaki oksijen miktarı azaldığı için
    kalp-damar hastaları, yüksek tansiyonlular, felç geçirenler, yaşlılar, akciğer rahatsızlığı olanlar son derece dikkatli olmalıdır. Bu hastalarda nefes darlığı, kalp krizi ve tansiyon yüksekliği görülebilir. Özellikle bu grup hastalar doktor kontrolünden geçmeden yaylaya çıkmamalıdır’’ ifadelerine yer verdi.

  • İnsülin iğnesi tarihe oluyor!

    İnsülin iğnesi tarihe oluyor!

    Nova Başkan Yardımcısı Doustdar insülinin 10 yıl içinde ağızdan tablet yoluyla alınacağını söyledi. Esnek insülinin ise AB’de kullanıldığını belirten Doustdar “Yakında dünyada yaygınlaşacak” dedi

    Diyabet hastalığı nedeniyle günde iki defa insülin enjekte eden hastalara Nova Nordisk Global Başkan Yardımcısı Mike Doustdar’dan müjdeli haber geldi. Diyabetliler artık günlük iğne sayısını bire düşürebilecek. 10 yıllık süreç içinde de iğnelerin yerini ağız yoluyla alınan kapsüller alacak.

    Esnek insülin iğnesinin ise henüz Türkiye’de bulunmadığını belirten Doustar, şu anda AB ülkelerinde olduğunu, yakında tüm dünyada yaygınlaştırılacağını söyledi. Dünyada gün geçtikçe yaygınlaşan ve obezite ile birlikte sayısı artan diyabet hastalığı ile ilgili çalışmalar yapan Doustdar, diyabet hastalarının sürekli kullanmak zorunda olduğu insülin oranını düşürmek ve hastalıkla mücadelenin şeklini değiştirmek amacıyla çalışmalar yapıldığını belirtti.

    Doustdar “Diyabet hastalığının çaresini bulmak için yapılan araştırmalara özellikle ABD hükümeti çok para harcıyor. Fakat diyabet çok boyutlu bir hastalık. Çünkü genetik boyutu var. Tip 1 çocukluk yaşında tip 2 ise yaşlılık sırasında ortaya çıkıyor. Diyabet, yaşam tarzı, obezite, yaş ve sigara içmekle bağlantılı bir hastalık. Yeni nesil insülinler üretildi. Kullanım kolaylığı olan insülin enjeksiyon sayısını azaltma imkanı var. Şimdi günde bir enjeksiyona indirdik. Çok yakında haftada bir enjeksiyona düşürülecek. Yakın zamanda ise şu anda yapılan klinik araştırmalarda tablet insülin üzerinde çalışılıyor. Klinik testleri bitirildikten sonra piyasaya sürülecek. Bu 10 yıllık süre içinde olabilir”dedi.

  • Çikolata aşıklarına iyi haber

    Çikolata aşıklarına iyi haber

    Çikolata, formu korumaya yardımcı oluyor. Düzenli olarak ve çok çikolata yiyenlerin vücudundaki yağ oranının az yiyenlere göre daha düşük olduğu ortaya çıktı.

    İspanya’daki Granada Üniversitesi’nden bilimadamlarının yaptığı araştırma, “çikolata aşıklarının” formunu koruduğunu gösterdi.

    Toplam 9 Avrupa ülkesinde 12-17 yaş aralığındaki 1500 gencin beslenme alışkanlığını inceleyen bilim adamları, fazlaca çikolata tüketenlerin özellikle karın çevresindeki yağ oranının daha dengeli olduğunu belirtti.

    Araştırmacılar, bu durumun, çikolata diğer birçok besinden daha fazla kalori içerse de metabolizmanın daha fazla çalışmasını ve yağın dengeli dağılmasını sağlamasından kaynaklandığını söyledi.

    Daha önce yapılan bir araştırma da rejim sırasında çikolata, bisküvi gibi besinleri yemekten kaçınanların diğer yiyeceklerle “açığı kapatmaya çalışırken” daha fazla kilo almaya eğilimli olduğunu göstermişti.

    Birçok araştırma, çikolatanın dolaşım sistemine, tansiyona ve kalbe iyi geldiğini ortaya koymuştu,

  • Kolesterol ilacı

    Kolesterol ilacı

    Kolesterolün diyet, egzersiz ve ilaçla kontrol altına alınabilecek bir sorun olduğunu belirten Prof. Dr. Servet Öztürk, ilaçların gereksiz kullanımının zararlı olduğunu söyledi

    Sağlıklı bir yaşam için kolesterol seviyesinin kabul edilebilir sınırlarda tutulması çok önemli. İlaç kullanımındaki en önemli yanlışı; “Sigarayı bırakma, diyet ve egzersizle kolesterolün ne kadar düşürülebileceği değerlendirilmeden hastanın ilaçla tedavi kapsamına alınmasıdır” diyen Memorial Şişli Hastanesi Girişimsel Kardiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Servet Öztürk, kolesterol ilaçlarının gereksiz kullanımının, hasta için zararlı olabileceğini söyledi.

    Kolesterolün; birçok hücre ve hücre içi yapının bileşiminde yer alan, hormonlarda ve diğer vücut fonksiyonlarında önemli rol oynayan yapı taşı olduğunu hatırlatan Prof. Öztürk, “Kolesterolün olmaması halinde; sinir ve sindirim sistemi ile cinsel fonksiyonlar olumsuz etkilenir. Özellikle çocukluk çağındaki beslenme kolesterolden zengin olmalıdır. Özellikle bu dönemdeki kolesterol eksikliği gelişme bozukluğu ve zeka geriliğine yol açabilir. Ancak sağlıklı bir yaşam için kolesterol düzeyinin, olması gereken seviyede tutulması çok önemlidir” dedi.
    ‘KİŞİYE GÖRE DEĞİŞİR’
    Kalp hastalığı kanıtlanmış kişilerde, kötü huylu kolesterol (LDL) değerinin 100’ün altında olması gerektiğini, kalp hastalığı olmayan ancak yüksek risk faktörleri olan kişilerde de LDL değerinin 130’un altında olmasının hedeflendiğini vurgulayan Öztürk, şu bilgileri aktardı: “Kalp hastalığı olmayan ve risk faktörleri bulunmayan kişilerde HDL 60 veya üzerindeyse, LDL değerini 130’un altına indirmek gerekli değildir. Kolesterolün; iyi huylu (HDL), kötü huylu (LDL) ve alt grupları vardır. Bunların seviyeleri ve birbirlerine oranı hastalık gelişiminde belirleyicidir. En önemli damar sertliği nedeni, HDL’nin düşük LDL’nin yüksek olmasıdır. Pek çok parametre içinden en sık söz edileni LDL seviyesidir. Ancak kişinin total kolesterolü yüksek bunun yanında HDL’si de yüksekse, LDL için tedavi gerekmeyebilir.
    ‘KONTROL ALTINA ALINMALI’
    Kolesterol seviyesinin artışı, damar sertliği ve beraberinde kalp damar hastalıklarının oluşmasına zemin hazırlar. Kolesterolün uygun seviyeye düşürülmesi, damar sertliğinin kontrol altına alınmasında önemli bir yarar sağlar. Damar sertliği yalnızca kalp damar hastalıklarında değil; beyin, bacak, böbrek ile vücuttaki bütün damarlarda hasar oluşumuna yani damar tıkanmasına yol açabilir. Yüksek kolesterol tedavisinde hasta laboratuvar testleri ile birlikte kardiyoloji uzmanı tarafından yakın takipte olmalıdır. LDL değerinin düzeyi, olması gereken kolesterol seviyesinde belirleyicidir. Tedavide ideal olarak hedeflenen LDL’nin bypassolan veya koroner anjiyoplasti geçirenlerde, diyabet hastalarında ve 65 yaşın üstünde olan kadınlarda 100’ün altına düşmesidir. Bypass veya koroner anjiyoplasti geçiren hastalarda son yıllarda 80 hatta 70’e kadar düşürülmesi tavsiye edilmektedir.
    ‘ İLAÇ GEREKEBİLİR’
    Diyet ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişikliklerine rağmen kolesterol seviyesi belli bir düzeye çekilemeyen hastalarda, ilaçla tedavi gerekli olabilir. Ancak bu durum kolesterolü normal seviyede olan kişiler için geçerli değildir. Kolesterol ilaçlarının yerinde ve doğru kullanımı çok önemlidir. Kolesterol yüksekliği tedavisi mutlaka yaşam şartlarındaki değişiklikle birlikte olmalıdır. Bu olmadan uygulanacak ilaç tedavisi iyi bir çözüm değildir. Etkili olan her ilacın da aynı değerlerde istenmeyen etkileri olabilir. Kolesterol ilaçlarının da binde bir oranında olan bazı yan etkileri bilinmektedir. Ancak ilaçların kesilmesi ile bu sorunlar ortadan kalkar ve kalıcı hasara neden olmaz.”

  • Bir kadın anlatıyor

    Bir kadın anlatıyor

    Evliliğin bittiğini düşünenlere yeni evlenenlere ve bekarlara…

    Bir kadın anlatıyor:
    Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı

    Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu

    Sonunda kararımı ona da açıkladım: Boşanmak istiyordum
    Şaşkınlıktan gözleri açılarak ”niye?” diye sordu.
    ”Gerçekten belli bir sebebi yok” dedim, ”sadece yoruldum”
    Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki!

    Sonundasordu: ”seni caydırmak için ne yapabilirim?”
    Demek ki söyledikleri doğruydu:
    insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da
    kaybolmuştu.
    ”İşte mesele tam da bu” dedim ”Sorunun cevabını kendin bulup
    kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.”
    ”Diyelim dağın tepesinde
    bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp
    vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hattâ ölümüne mâl”olacak. Bunu benim için yapar mısın?”
    Yüzümü dikkatle inceledi ve ”Sana bunun cevabını yarın
    vereceğim” dedi.
    Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.

    Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt
    şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not
    bırakmıştı.
    ”Hayatım” diye başlıyordu,
    ”O çiçeği senin için koparmazdım”
    Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim.

    ”Çünkü her zaman yaptığın gibi
    bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde
    ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım
    var.”

    ”Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden
    önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım
    var.”

    ”Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu
    kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım
    var

    ”Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can
    sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikâyeler anlatabilmem için
    ağzıma ihtiyacım var.”

    ”Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan
    gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını
    kesebilmem, saçlarında -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilmem,
    merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin – gençliğinde
    senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım
    var.”

    ”Ama seni benden daha fazla seven biri varsa,
    evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım bir
    tanem.”

    Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer
    dağılıyordu.
    Göz yaşlarım mektuba düşüyordu.
    ”Mektubu okuduysan ve kalbin
    ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütlekapıda bekliyorum.”
    Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde
    sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi.
    Artık çok iyibiliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçe ği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim

    Bu gerçek aşktı

    İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz.

    Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz Ama hep oralarda bir yerdedir.

    Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır.

    Hayat tam da böyle bir şeydir.

  • Erkeğin kalbine giden yol

    Erkeğin kalbine giden yol

    Kurduğumuz tüm ilişkiler aslında çocukken ailemizle kurduğumuz ilişkilerdeki edindiğimiz davranışlar şeklinde oluyor!

    Erkekler neden annelerinin yemeklerini isterler?
    Bilinçaltımızın en büyük özelliği herhangi bir kavram duygusu ile birlikte kayıt ediliyor. Duygusu olmayan hiçbir kavram kayıtlı değil. Dolayısı ile bir erkek ilk kez tattığı bamyayı annesin elinden çıkan koku, lezzetle o ailedeki o anki duyguyla kaydeder.

    Tabiî ki her zaman sadece iyi duyguları kayıt almaz bilinçaltımız. Çünkü bilinçaltı bazen negatif örnekleri de çağırır. Örneğin ailesinde sürekli haksızlığa uğrayan bir insanın artık ilişki modeli o olmuştur.

    Ama bu tıpkı canınız acısa da o yoldan gidip gelmeyi öğrenmişsinizdir, bildiğiniz yol en güvenli yoldur, ilkinde ölmediğinize göre devam edersiniz. Çünkü acıda verse orası artık sizin konfor alanınızdır. Orada yaşamayı öğrenmişsinizdir. Dolayısıyla bir yanımız onu çağırmaya devam eder iyi yada kötü…

    Bazen güzel duygularla kötü duyguları yaşadığımız o an nereye koyacağımızı bilemeyebiliriz ve tıpkı bilgisayarda aynı dosyaya koymak gibi bilinçaltımızda da aynı yere koyarız. Örneğin; yeşili bilmeyen birinin yeşile en yakın renk olan mavinin olduğu dosyaya koyması gibi…

    Dolayısıyla o duyguyu, yemeği, o lezzeti o ailenin içindeki küçük çocuk olma duygusu ile kaydettiyse orayı aşamıyor olması çok mümkün ve o yüzden tekrar tekrar annesinin yemeğinin lezzetini arar. Yani hepimizin anne yemeğini arama durumu bundan ibarettir.

    Peki, bu kız çocukları içinde geçerli mi?
    Kız çocuklarında zaten kendi duygusu olduğu için, bir süre sonra kendi anne olma duygusu gelir ve belli bir süreden sonrada almaktan vermeye yönelir. O yüzden bizde illa annemin yemeği olsun duygusu çok uzun soluklu yer almaz. Çünkü biz kendimizde yaratıcılarızdır. Dişi enerji yöneten, yaratan enerjidir.

    Erkeklerin derdi sadece yemeği aramak mı yoksa hala aileye bağımlı olmak mı?
    Erkekler annelerin lezzetini ararlar ama bu yeterli olur mu yada tek başına bu mudur? Hayır, tabiî ki değildir. Zaten herhangi bir yetişkinin anneye-babaya bu kadar yapışık kalması, bütün duygularını orada hapsetmesi, aslında kendi zeminini çok genişletmediğinin ve kendi yetişkin olma durumunu sadece çocukluk bilgisiyle kısıtladığını gösterir.

    Bu durum günlük hayatta çiftler arasında çok büyük sorun haline gelebiliyor, siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?
    Bunu psikolojinin pek çok teorisi ile açıklamak mümkün. Yetişkinlikte kurduğumuz ilişkilerin hepsi aslında çocuklukta öğrendiğimiz ilişki modelleri. Dolayısıyla yeni bir ilişki modelimiz yok.

    İlişki modeli dediğimiz şey; bizim diğer insanlarla yarattığımız temas sınırlarımız ve kendi var olabilme biçimimizdir.

    İyi ve kötü bütün ilişki modellerini çekirdek aile içinde alırız.

    Dolayısıyla günlük hayatta neden bu kadar basit bir şey sorun oluyor, neden annesinin yemeklerini arıyor diyemeyiz çünkü o kadar da basit değildir. Aslında yapmamız gereken şey temelde olan bu ilişki şekillerini yetişkin zihnimizle genişletmek. 5 yaşında bir çocuğun deneyimi ile 40 yaşındaki bir adamın deneyimi çok daha farklıdır dolayısı ile esnemesi de farklıdır.

    Evet erkekler annesinin yemeğini o an arıyor çok büyük ihtimalle o duygu ile ilgili, günlük hayat içinde mücadele ederken çocukluluğundaki aile içinde keyifli anı arıyor yada negatif duyguyu çağırıyor da olabilir. Daha da ötesi çok özlem duyduğu, anlam yüklediği, bir türlü sahip olamadığı bir şeyi de arıyor olabilir. Önemli olan karşı tarafın buna nasıl tepki verdiğidir…

    Peki, siz kadınlara bu durumda nasıl bir yol izlemesini öneriyorsunuz?
    Dönüp kendine bakmalı. Tam olarak Neye kızdığına bakmalı. Çünkü kayınvalideniz sizi ne kadar rakip görürse görsün siz bu rekabeti kabul etmediğiniz sürece bu gerçekleşemez.

    Bir ilişkide erkeğin “annesi” rolüyle rekabet ediyor olmanız ilişkide neyi almak neyi vermek konusunda razı olduğunuzun dengesini gözden geçirmeniz için iyi bir sebep… Gerçekten nasıl bir ilişki aradığınızı seçmeniz gerekir. Yan yana olan mı yoksa ast üst olan mı…

    Açıkçası “erkeklerin annelerinin yemeklerini neden arıyor of nasıl yenicem” sorunu aslında direkt oturtma yada karnıyarıkla ilgisi yok! Mesele bilinçaltımızda kalan çocuk tarafımızda, yetişkinliğimizi tamamlayamamışlığımızda…

    Nedir bu kadınların karnıyarıktan çektiği!

    Sürekli anne yemeğini hatırlatmak doğru mu?
    Hayır, tabii ki doğru değil ama asıl doğru olmayan bunu böyle bir şey yani sadece teşekkür etsin, annesinin lezzetini bulsun diye yapıyor olmak. Önemli olan neyi neden yaptığınızın farkında olarak yapmaktır.

    Sevdiğinizin sevdiği bir şeyi onun için yapmak doğru olan. Yoksa gerçekten birinin yerine geçmek için bunu yapıyorsanız bu ciddi bir yanlış.

    İnsanlar kendi içlerinde fiziksel ve ruhsal anlamda büyüdükçe, geliştikçe yaşam döngümüz yer değiştirir. Bunun içinde bir süre sonra anne babamızla bile aramızdaki iletişim artık anne baba ve çocuk değil her iki tarafında yetişkin olarak devam ettiği bir iletişim olur.

    Ya tam tersi bir durum varsa, hiç annesinin yemeğini sevmiyorsa, eşinin daha iyi yaptığını savunuyorsa?
    Negatif duyguyu kodladıysa mutlaka bundan dolayı bu tarz tepki veriyordur. Yada cidden eşi iyi yemek yapıyordur.

    Son olarak şunu söylüyorum herkese; Yaşadığımız her ilişki bizim için gelişim açısından iyi bir fırsat. Özellikle bizi bir şey çok sinir ediyorsa orada bakmadığımız bir şeyler vardır. Dolayısıyla ona bakmak lazım. Fark ettiniz ama söylerken zorlanıyorsunuz, bedeniniz kasılıyor, yada kendinize saklıyorsanız henüz idrak etmemişsiniz demektir, henüz o durumla barışmamışsınız demektir. Fark etmeyi başarabilirsek daha hızlı yol alırız. Ve zamanla bilebiliriz ve idrak edebiliriz böylece gelişimimizi tamamlarız.

    Şapka Koçluk – Eğitim ve Danışmanlık şirketi

  • Kadında Cinsel İsteksizlik

    Kadında Cinsel İsteksizlik

    * Anksiyete ve depresyon gibi psikiyatrik sorunlar cinsel isteksizlik yaratıyor ve bu rahatsızlıklar en çok kadınları pençesine alıyor.

    * Türkiye’de cinsel isteksizlik yaşayan kadınların yaş ortalaması 30-40 civarında seyrediyor.

    * Duygusal sorunların dışında, diyabet , MS, tansiyon, kalp ve damar hastalıkları da cinsel performansı etkiliyor.

    * Hormonal dengesizlikler ise cinsel isteksizlikte başrolü oynuyor.

    * Sevişmek istemeyen kadınların çoğunun eşlerinde, ya erken boşalma ya da ereksiyon sorunu olduğu ortaya çıkıyor.

    Türk insanının cinsellikle ilgili sorunları, beklentileri, konuya genel olarak yaklaşımı son yıllarda artan bir şekilde araştırmalara konu oluyor. Yapılan araştırmaların sonuçları gösteriyor ki, Türk insanının cinselliğe yaklaşımı Avrupa ülkelerinden çok ama çok geride. Türkiye’de cinsel mitler hala insanların yaşamlarını karartıyor.

    Özellikle Avrupalı kadınlarla Türk kadınlarının cinselliğe bakışlarının çok farklı olduğu bu araştırmaların sonuçlarından çıkan en önemli göstergelerden biri.

    Acıbadem Hastanesi Cinsel İşlev Bozuklukları Merkezi Psikiyatrı Cem İncesu’nun yaptığı açıklamaya göre; Türk kadını tüm yaşamı ve genç kızlığı boyunca öylesine baskı altında tutuluyor ve cinsel ilişkiden öylesine uzaklaştırılıyor ki, evlilik yaşamı içinde de cinselliği sadece eşinin beklentileri doğrultusunda yaşayıp bir süre sonra da hiç önemsemiyor. Çünkü cinsellik onun kendisi için yaşamadığı bir eylem olarak hayatından çıkıyor ve dolayısıyla cinsel isteksizlik problemleri ile sıkça karşılaşıyor.

    Bakırköy Prof. Dr. Mahzar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitimi ve Araştırma Hastanesi Psikiyatrlarından Dr. Armağan Samancı ise uzun zamandır evlilik terapisi yapıyor ve bu terapilerden çıkan sonuçların yorumunu yaparken şunları söylüyor. “Evlilik yaşamı ev hayatında sorunları olan kadınların cinsel istek azlığı yaşadıkları bir gerçek. Ve en önemlisi eşlerinden yeteri kadar ilgi göremeyen kadınlar da sıklıkla bu sorunu yaşıyor.

    Benim kadın hastalarımdan gözlemlediğim kadarıyla, Türk kadını, sevgiliyken cinselliği yaşayabiliyor ve isteksiz değil ancak elendikten sonra hızla anne, arkadaş, iş kadını, ev kadını gibi rolleri üstleniyor. Evlilik bunları beraberinde getiriyor ve bu roller Türkiye’de daha çok kadını eziyor. Evlenen kadının toplumsal rollerinin ağırlığı arttığı için sevgili rolü daha gerilere kayıyor. Aslında herhangi bir insan bunun testini kolaylıkla kendine uygulayabilir.

    Mesela, eve ayrılan zaman, işe ayrılan zaman, akrabalara ayrılan zaman, bir de ilişkisine ayrılan zaman değerlendirilirse ve ilişkisine diğerlerine göre çok küçük zaman ayırıyorsa sorunlar çıkıyor. Yani sevgililik rolüne verilen zaman azalıyor ve cinsellik sürekli geriye düşüyor. Türk kadınının cinselliğinden ve cinsel sorunlarından bahsedilince en çok rastlanan problem bu ve oranı yüzde 40’larda seyrediyor”

    Gelenekler ve cinsellik

    Cinsellik araştırmaları yapan, psikiyatrlar, ürologlar, sosyologlar Türkiye’de diğer toplumlara göre farklı bir tabloyla karşılaşmalarını toplumun gelenek ve göreneklere bağlı oluşuyla açıklıyorlar.

    Daha çok kırsal kesimde karşılaşılan geleneklerin baskısı aslında kimi zaman da kentlerde yaşayan kadınları baskısı altına alabiliyor. Ancak en vahim durum kırsal kesimde yaşanıyor çünkü bu baskılar nedeniyle, bastırılmış bir cinsellik ve cinselliğe hiç yaklaşımı olmayan insanlar görülüyor sıklıkla.

    Bunların yanı sıra yine araştırmalar ve sorunlarıyla doktorlara gidenlerin anlatımları gösteriyor ki, Türk erkeği kadının duygusallığını iyi tanımıyor ve kadının cinselliği ise duygusallığından geçiyor.

    İyi bir duygusal ortam yaratıldığında cinsel olarak uyarılabilir olan kadın bu durumda uyarılamıyor ve Türk erkeği bunu bilmediği için artı üzerine baskılar da eklenince ciddi problemler yaşanıyor. Kadın, karşısında monoton, heyecan vermeyen erkek modeli görünce bu cinselliği yaşamak için çok tetikleyici olmuyor. Kadının cinsel isteksizliğinde bu çok önemli bir unsur olarak kabul ediliyor.

    Psikiyatrlara göre, cinsel isteksizlik probleminin çözümü gerçekten zor çünkü sorun ilişkinin temelinden kaynaklanabiliyor. İlişkideki problemler çözülmeden onun çözülmesi de pek mümkün olmuyor. Ve kadınlar genel olarak etraflarındaki problemlerden etkileniyorlar. Eğer sorun hormonlardan kaynaklanıyorsa, ilaç tedavisi problemi çözebiliyor. Yani hormonal tedaviler ve bazı anti depresanlar önemli derecede sorunu gideriyor. Ancak bununla birlikte özellikle antidepresanların bilinçsizce alınmaması gerekli çünkü bunlar yardımcı tedaviler ve bazıları cinsel isteksizlik yaratıyor.

    Sadece sevişmek için yakınlaşmak istemiyorlar

    Hattat Hastanesi Psikoloğu Meliha Karayay ise cinsel isteksizlik problemi yaşayan kadınların belirli bir yaş ve eğitim skalası içinde değerlendirilemeyeceğini ve her yaştan kadının bu problemlerle karşılaştığına dikkat çekiyor.

    Karayay, “İş kadını, ev kadını olmaları fark etmiyor. Ancak cinsel isteksizlik sorunuyla gelen kadınların ortak özellikleri; evlilikleri ve özel yaşamlarıyla ilgili sorunlarının olması. Bu bayanlar, yoğun cinsel isteksizlik problemi ile bize geliyorlar ama partnerlerini de seviyorlar. Yani eşinden soğuma gibi bir problemleri yok.

    Sadece sevişmeyi istemiyorlar. Eşini seven ama onunla sevişmek istemeyen kadınların çoğunun eşlerinde ya erken boşalma ya da ereksiyon sorunu olduğu ortaya çıkıyor. İşte bu gerçek sorunlar kadınlarda ciddi oranda cinsel isteksizlik yaratıyor.

    Bir de eşinin sadece sevişmek isteği zaman kendisine yaklaştığını düşünen kadınlarda da cinsel istek problemi meydana geliyor. Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, cinsel isteksizlik sorunu yaşana bir kadın bana şunları anlattı. “Sadece cinsel ilişki kurmak istediği zaman bana yaklaşıyor.

    Ben de bu nedenle uzak duruyorum, çünkü bu bir oyun gibi, hep belirli şeyleri yapıp sonra benimle sevişmek istiyor. Benden ne istediğini biliyorum ve bunu istemiyorum.” Ancak bu ve bu tür sorunları anlatarak bize gelen bayanlar cinsel anlamda daha canlı, uyanık olmak, cinsel istek duymak istiyorlar ve kendilerinde bu yönde bir eksiklik varsa bunun tedavisini isteyerek geliyorlar.

    Dolayısıyla erkekte oluşan şikayetin, kadında isteksizlik yaratması durumu da var. Kadının olayı nasıl ele aldığı da önemli. Kişisel faktörler, kişinin olayı ele alış biçimi sonucu değiştiriyor tabii ki” diyor.

    Depresyon da cinsel isteksizlik yaratır

    Karayay’a göre, cinsel isteksizlik tedavilerine bakınca; kadının ailevi sorunları, kişilik problemleri yoksa, ona cinsel tedavi yapmanın uygundur. Mesela kişi bir depresyon yaşıyorsa, ona cinsel tedavi yapmak zordur ki, cinsel isteksizlikle gelenlerin büyük bölümünde depresyon oluyor. Bu arada kadın ya da erkek iki cinste de testesteron hormonu, cinsel isteği etkileyen bir hormon.

    Bu nedenle testler yapılıyor ve cinsel yaşam kalitesi ölçülüyor. Kadında, süt oluşturan hormon, prolaktin de cinsel istek üzerinde etkili oluyor. Yani yüksekse isteksizlik yaratıyor. Testeron seviyesi düşükse kadın cinsel istek azlığı yaşayabiliyor.

    Bunun için hormon tedavisi yapılıyor. Eksik olan androjenin takviyesini mutlaka yapmak gerekiyor fakat yapılan çalışmalar androjen takviyesinin geriye dönüşümü olmayan negatif şeylere yol açtığını gösteriyor. Kıllanma gibi. Bunlar görülmesin diye testeronun düzenlenmesine yardımcı olarak hormon düzenleyici ilaç veriliyor.

  • Bacak Bacak Üstüne Atmak Varis Sebebi

    Bacak Bacak Üstüne Atmak Varis Sebebi

    Bacakların üst üste atılmasının kan dolaşımını engellediği, bunun da varis için risk faktörü oluşturduğu bildirildi.

    Varisin, bacaklardaki kirli kanı temizlemek üzere akciğere taşıyan yüzeysel toplardamardaki yetmezlik olduğunu kaydeden Adana Özel Meridien Hastanesi Radyodiagnostik Uzmanı Dr. Ali Rıza Necefzade, bacaklardaki kirli kanının çeşitli faktörlerin yardımı ile pompalanıp akciğere gönderildiğini anlattı. Dr. Necefzade, bu kanın yer çekimi ile tekrar geri dönmesine bacak toplardamarlarındaki kapakçıkların engel olduğunu dile getirdi.

    Zamanında önlem alınmalı

    Necefzade, söz konusu kapakçıkların da çeşitli kalıtımsal ve diğer faktörler sonucu işlevini yapamaz hale gelmesi halinde; akciğere gönderilen kanın, yer çekimi etkisi ile geri kaçıp, bacak toplardamarında birikerek özellikle kendini hissettiren ‘varis’ adı verilen rahatsızlığı ortaya çıkarttığını belirtti. Zamanında önlemi alınmayan bu şikayetlerin, ilerleyen dönemde iyileşmeyen yaralara, enfeksiyon, kanama ve damar için pıhtılaşma gibi ciddi problemlere yol açabileceği uyarısında bulunan Dr. Necefzade, her 4 kadından birinde de söz konusu şikayetlerin görüldüğünu kaydetti.

    Bacaklarınızı yukarı doğru uzatın

    Necefzade, varis belirtilerini de şu şekilde sıraladı: “Yorgun, şişkin ve ağırlaşan ayaklar, akşama doğru ortaya çıkan bacaklardaki dolgunluk hissi, bacakta yanma hissi, kaşınma, kramp ve gerilme, çeken veya batan baldır ağrıları, bilek veya eklem bölgelerinde şişmeler, kılcal kırmızı veya mavi renkteki varisler.” Bacakların sağlıklı kalması için önemli kurallar olduğunun altını çizen Dr. Necefzade, mümkün olduğu kadar çok hareket edilmesi, özellikle bacak kaslarının tatilde, uzun yolculuklar sırasında arabadan inerek yürüyüş yapılması, mümkünse günde en az 30 dakika bacakları yukarı doğru uzatılarak, bacakların yatakta da yüksek tutulması tavsiyesinde bulundu.

    Sıcaktan uzak durun

    Dr. Necefzade, önerilerini de şöyle sürdürdü: “Sıcaktan sakının, bacaklarınızı serin tutun. Güneşten sıcak kum, sıcak çamur banyosu, sauna gibi şeylerden uzak durun. Yazları soğuk su ile bacak duşu yapın. Bacaklarınızı üst üste atmayın, bu hareket dizlerinizi kilitler ve kan dolaşımını engeller. Yüksek ökçeli ve dar ayakkabıdan kaçının. Beslenmenize dikkat edin.

  • Zayıflatan diyet kuralları

    Zayıflatan diyet kuralları

    Kilo vermek her zaman kolay olmuyor. Kilo vermek için 50 farklı değişiklikle formda vücuda bir adım daha yaklaşabilir, sağlıklı ve zayıf olmanın tadına varabilirsiniz. İşte uygulaması kolay ipuçları…

    Tamamen unutun
    Sık yediğiniz, yağ oranı yüksek bir yiyeceği seçin ve onu 40 gün için tamamen unutun. Bu süre sonunda o yiyeceğin tadı ağzınızdan silinecektir.

    Her zaman düşük kalorilisini seçin
    Örnek: Portakal suyu (l fincan 110 kalori) yerine domates suyu (l fincan 45 kalori) için. Yarım bardak vişne suyunu yarım bardak soda ile karıştırdığınızda kalorisi yüzde 50 düşer.

    Su için
    Daha fazla su içmeye başlamalısınız. Günde en az 8 bardak su içerek işe başlayabilirsiniz. Eğer böyle bir alışkanlığınız yoksa yanınızdan küçük bir su şişesini ayırmayın, bu şişeyi her gördüğünüzde içmek aklınıza gelecektir.

    Sosları unutun
    Salatanıza bir miktar lezzet katmak için döktüğünüz soslar kilo almanıza neden olur. Bu nedenle salata sosu yerine biraz baharat ve bir tatlı kaşığı zeytinyağını salatanıza ekleyebilirsiniz.

    Yemeğin ardından yatağa girmeyin
    Kilo almamak için özellikle akşam yemeğinden hemen sonra yatma alışkanlığından kurtulun, mümkünse akşam altıdan sonra meyve dışında bir şey yemeyin. Gece atıştırmalarından da kurtulun.

    Sık yiyin
    Kilo vermek isteyenlerin düştüğü yanılgılardan biri de çok sık yemek yemenin kilo verdirmeyeceği inancıdır fakat bu yanlıştır. Çünkü beş altı saatte bir mideyi boş bırakmamak metabolizmanızın hızlı çalışmasına neden olur. Bu nedenle az az ve sık sık yemelisiniz.

    Süt için
    Günde üç ya da dört defa süt ve yoğurt ya da peynir gibi süt ürünlerini tüketen kadınlar, tüketmeyenlere oranla yüzde 70 daha fazla yağ yakarlar. Çünkü kalsiyum metabolizmayı hızlandırırken vücuda daha fazla yağ yakması için komut vermiş olur. Bu ürünlerin light olanları ile zayıflama hızınızı arttırabilirsiniz.

    İyi bir uyku
    Yapılan araştırmalara göre geceleri dört saatten az uyuyan kişiler daha çok uyuyanlara oranla kilo alırlar. Çünkü yorgun bir vücut, normal günde yakılan enerjiyi yakamaz ve metabolizması yavaşlar. Bunun için her gün uykunuzu düzenli almaya dikkat etmelisiniz.

    Stresi yenin
    Stresli bir yaşam kilo almanın nedenlerindendir çünkü stresli olduğunuz dönemlerde vücudunuz stres hormonları salgılar ve bu hormanlar karın bölgesindeki yağ depolanmasını sağlayan hücrelerin büyümesine neden olur. Stresi yenmek için sosyal aktivitelerde bulunmalı, kendinizi rahatlatmalısınız.

    Hazır yemekleri unutun
    Hızlı ve çabuk yemek yapmak için aldığınız dondurulmuş gıdalar ya da hazır yemekler içerdikleri katkı maddeleri nedeniyle kilo aldırır. Bu nedenle taze sebzeleri pişirmeyi tercih etmelisiniz.

    Lifli yiyecekleri tüketin
    Çok lifli besinler doyduğunuz hissini verir ve çabuk acıkmanıza engel olur. Beyaz ekmek yerine kepeklisini, beyaz pirinç yerine esmerini tüketin. Lif oranı yüksek mercimek, kuru fasulye, nohut gibi gıdalara öncelik verin. Elbette sebzeleri unutmayın.

    Atıştırmayı bırakın
    Arabanın içinde atıştırıyor musunuz? Telefonla konuşurken bir şeyler yiyor musunuz? Vazgeçin.

    Buzdolabınıza baskın yapın
    Bu baskın her zamanki gibi, bir şeyler atıştırmak için olmasın. Buzdolabının kıyısında kösesinde kalmış bol kalorili yiyecekleri atın. Mutfak dolabınızdaki yağlı cipsleri, mısır gevreklerini ve kuru yemişleri atın. Mutfağınızda sizin için kötü olan bütün yiyecekleri, önümüzdeki 30 gün için, belki de ebediyen yasaklayın.

    Daha çok su ve soda
    Alkolün yerine su ve soda içmeye özen gösterin. Vücudunuzdaki yağ parçacıklarının kaybolduğunu göreceksiniz.

    Çikolata yeme isteğinizi bastırın
    Eğer adet öncesi dönemdeyseniz, çikolata yeme isteğinizi kesinlikle engelleyemiyorsanız, küçük mini barlardan alın veya şekersiz, sıcak kakao, yağsız puding kullanın.

    İşkolik olun
    Gelecek ay şirketin yemekhanesine girmeme kararı alın. Kahve ve çay içmek için ya da kendi getirdiğiniz sandviçi yemenin dışında. Şirketteki doğumgünü ve partilerde şerefe kaldırdığınız kadehin içinde soda olsun.

    Kremayı kesin
    Bir sinema yıldızı, içinde krema kelimesi olan hiçbir şeyi yemediğini söylüyor. Kremalı pasta, kremalı çorba gibi. Çünkü o, krema demenin yağ demek olduğunu biliyor. Bunun tek istisnası, yağsız krem peynir demektir.

    Hangi çorbalar zayıflatır konusu için tıklayın !

    Kalorileri azaltın
    Kalorileri azaltmayı bir oyun haline getirin. Bugün yediklerinizin kalori miktarını hesaplayın, yarın bundan 50 kalori düşün. Öbür gün bir 50 kalori daha düşün. Günde 1200 kalorinin altına düşmemeye dikkat edin.

    Kahvaltı edin
    Hiçbir zaman kahvaltıları atlamayın. Yağsız yoğurdun içine muzu dilimleyin. Pişmiş yulafın içine kuru üzüm koyup yemeyi deneyin.

    Dans edin
    Evde müzik dinleyin. Hareketli müzik tercih edin ve eşliğinde dans etmeyi ihmal etmeyin.

    Asansöre binmeyin
    Önünüze gelen her merdiveni egzersiz yapacağınız bir fırsat olarak düşünün, istediğiniz kiloya gelinceye kadar asansöre binmeyi aklınıza bile getirmeyin.

    Diyet içeceklerden uzak durun
    Diyet içeceklerden uzak durmalısınız. Bu tür içeceklerin içlerinde yapay tatlandırıcı bulunur. Onlar yerine portakal, elma gibi sağlıklı meyve sularından içmelisiniz. Hem sağlığınız açısından hem de kilo açısından birçok uzman diyet içeceklerin içilmemesini tavsiye ediyor.

    Yavaş yemek yiyin
    Fazla kilolular, hızlı yemek yiyenlerdir. Arkadaşlarınızla veya ailenizle ne zaman yemek yerseniz yiyin, yemeği en son bitiren kişi siz olun.

    Sıkı gelen giysilerinizi deneyin
    Her sabah kalktığınızda ilk işiniz üzerinize dar gelen pantolon veya şortları denemek olsun. Bu yiyeceğinize dikkat etmekte, sizi gün boyu motive edecektir.

    Hayallerinizi kutulayın
    İstediğiniz kiloya indiğinizde yapmayı planladığınız her şeyi hatırlatacak bütün fotoğrafları, reklamları, yazıları kesip bir kutunun içine koyun. Bir şeyler atıştırmak istediğinizde ya da jimnastik yapmaya hevesli olmadığınızda kutuyu açıp bakın.

    Yatak odasını yiyeceğe kapatın
    Eğer sizde pek çoğunuz gibi yatak odası dahil, evin her tarafında atıştırıyorsanız, bunu bir kere daha düşünün. Ne kadar çok yerde yemek yemek için kendinize izin veriyorsanız, o kadar çok yemek yiyorsunuz demektir. Bir süre için yemek saatlerinde, yemek odası dışında diğer yerlerde yemek yemeyi kendinize yasaklayın.

    Kendinizi ödüllendirin
    En çok sahip olmak istediğiniz 5 eşyanın listesini yapın. Her l kilo verdiğinizde ve bunu bir hafta koruduğunuzda, kendinize listedeki bir şeyi satın alın.

    Tasarruf yapın
    Gerçekten ihtiyacınız olmayan bir şeyi ne zaman yemek isterseniz, ona vereceğiniz parayı bir kavanozun içine atın. Birkaç hafta sonra paraların çokluğu size ne kadar çok şey yemediğinizi hatırlatacak ve bu para ile kendinize bir hediye alabileceksiniz.

    Aşka dair duygularınızı canlı tutun
    Tutku, kiloları eritir. İkiniz korkmadan restoranlara gitmeye başlayabilirsiniz. Çünkü, aşıkken kim yiyecekleri düşünebilir ki?

    Abur cubur yemeyin
    Verilecek 2-3 kilo bir yanda, kilolarınıza kilo katacak abur cuburlar diğer yanda ve siz bugüne kadar hiç aç kalmasanız da bunlardan bir türlü uzak kalamadınız. Bütün gün yapacaklarınızı planlayın. Sinemaya gidin, yürüyün, kendinizi bir romanın içine gömün ve şekerleme yapın. Ne yaparsanız yapın, yeter ki buzdolabından uzak durun.

    Mayonuzu giyin
    Yılın hangi mevsimi olursa olsun, özellikle yaz aylarında her hafta birkaç kez mayonuzu giyerek boy aynasının karşısına geçin. Bu daha fazla egzersiz yapmanız ve hedefe kilitlenmeniz için size ivme kazandırır.

    Egzersiz yapın
    Egzersiz yapmaya vakit ayırmak size zor gelse de kilo vermek için mutlaka hareket etmeniz gerektiğini unutmamalısınız. Hiçbir şey yapamıyorsanız evdeki duvarlardan yardım alabilirsiniz. 5-10 dakika boyunca kalçanızla duvara çok sert olmadan vurun. Bu kolay ve basit bir egzersiz yöntemidir. Egzersiz yaptığınız sırada televizyon ya da CD’den evde spor yapmanıza yardımcı olacak programlarını izleyebilirsiniz. Böylece neyi, nasıl yapacağınızı bilirsin.

    Ev işleriye meşgul olun
    Ev işleriyle ne kadar meşgul olursanız o kadar çabuk kilo verirsiniz. Çamaşır, bulaşık, yemek, çocuklarla elinizden geldiğince çok uğraşmaya bakın. Böylece sürekli hareket halinde olursunuz.

    Porsiyonlarınızı küçültün
    Tabağınıza konulan yemeğin hepsini bitirmek kötü bir alışkanlığınızsa bundan kurtulmak için küçük tabaklarda yemek yiyerek işe başlamalısınız. Bu göz kandırmacasıyla büyük tabaklarda yediğinizden daha az yemek yer ve tabağınızdakilerin arkanızdan ağlamamasına da olanak tanırsınız. Ayrıca tabağınıza ne kadar az yemek koyarsanız o kadar az yersiniz.

    Kahvaltıyı atlamayın
    Kahvaltı günün en önemli öğünüdür çünkü uyuduğunuz zaman yavaşlayan metabolizmanız tekrar bir şeyler yiyene kadar eski haline dönemez. Güne kahvaltı ile başlayanlar kahvaltı yapmayanlara oranla çok daha fazla kalori yakarlar. Çünkü kahvaltı kasları çalıştırır ve çalışan kaslar kalori yakılmasını sağlar.

    Meyve yiyin
    Yemek yedikten bir ya da iki saat sonra tekrar acıkıyorsanız atıştırmak için meyve yiyebilirsiniz. Meyve bir sonraki öğüne kadar sizin tok hissetmenizi sağlayacaktır.

    Etiketleri okuyun
    Etiketleri okuma alışkanlığı kazanmalısınız. Hangi ürünün içinde hangi yararlı ve hangi kilo aldırıcı madde var, bunların bilgilerini okursanız daha sağlıklı beslenirsiniz.

    Kola ve soda tüketmekten vazgeçin
    Kola ve soda gibi asitli içecekleri tüketmekten vazgeçin Bunun yerine taze sıkılmış meyve sularını içmeye gayret edin.

    Kırmızı et tüketmeyin
    Çok fazla kırmızı et tüketmek kilo vermenizi engeller bu nedenle tavuk, balık, hindi gibi beyaz et tüketmeye dikkat edin.

    Kızartma yerine haşlama tercih edin
    Kızartarak yapılan yemekler yerine haşlanmış, ızgara yapılmış ya da fırında pişmiş yemekleri yemelisiniz.

    Fast food yemeyin
    Modern çağın yiyeceği olarak kabul edilen hamburger, patates kızartması gibi fast food tarzı yiyecekleri yememelisiniz. Bunlardan uzak kalırsanız daha kolay kilo verirsiniz.

    Vücudunuzu tanıyın
    Hangi yiyeceklerin metabolizmanıza zarar verdiğini hangilerinin hızlandırdığını bilirseniz daha kolay kilo verebilirsiniz.

    Yemeğe salata ile başlayın
    Yemeğe çorba ya da salata ile başlamanız açlığınızın bastırılmasını sağlar. Böylece ana yemekten daha az yersiniz. Özellikle sebze çorbaları (domates, brokoli vs.) tok hissetmenizi sağlar.

    Yemekten sonra tatlı yemeyin
    Yemekten sonra tatlı yeme alışkanlığınızın önüne meyve yiyerek geçebilirsiniz. Böylece tatlı yeme isteğinizi de azaltmış olursunuz

    Göz zevkine önem verin
    Salata yemeyi sevmiyorsanız kendinize şık bir salata tabağı alın ve salatalarınızı bu tabakta yiyin. Hem göz zevkiniz hem de kilolarınız için daha yararlı olacaktır.

    Şekeri unutun
    Şekerli besinler kan sekerinin kısa sürede artmasına ya da düşmesine neden olur. Bu nedenle tatlı yedikten sonra tekrar tatlı yeme ihtiyacı duyarız. Şekerin fazlası vücutta yağ olarak depolandığı için mümkün olduğunca az tüketilmelidir.

    Tuzu kesin
    Tuz, vücutta su tutulmasına neden olur ve şişkinlik hissi yaratır. Ayrıca tuzun iştah açıcı bir özelliği olduğundan, sofrada tuz kullanmamak ve pişmiş yemeklere fazladan tuz eklememek gerekir.

    Dışarıda yemeyin
    Restoranlarda ya da ev dışında yenilen yemekler kilo aldırıcı olabilir. Bu nedenle dışarıda yemek zorunda kaldığınız zamanlarda salata ya da ızgara yemekleri yiyin.

    Alışverişte kendinizi kaybetmeyin
    Market alışverişine çıktığınızda aç olmamaya dikkat edin çünkü aç olduğunuzda canınız her şeyi almak ister ve eve geldiğinizde dolabınızın zararlı yiyeceklerle dolduğunu görürsünüz. Böyle bir dolaba karşı koymak ise zordur. Bu nedenle tok bir şekilde sağlıklı yiyecekler almaya ve bir liste yapıp o listeden dışarı çıkmamaya dikkat edin.

    Sofraya oturun
    Yemek vaktinde mutlaka sofraya oturun çünkü ayakta ya da televizyon karşısında yemek yediğinizde doyduğunuzu anlamaz ve daha çok yersiniz.

  • Türkiye’de kadınlar kalbinden dertli

    Türkiye’de kadınlar kalbinden dertli

    Avrupa’da kalp ve damar hastalıkları ile koroner kalp hastalıklarından kaynaklanan ölüm oranlarında Türk kadınları ilk sırada yer alıyor

    Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Dilek Ural, Türk kadınlarında kalp ve damar hastalıklarından ölüm oranının gelişmiş ülkelere göre çok daha yüksek olduğuna dikkati çekerek “Avrupa’da kalp ve damar hastalıkları ile koroner kalp hastalıklarından kaynaklanan ölüm oranlarında Türk kadınları ilk sırada yer alıyor. Ayrıca bu, yaşıtların ve hemcinslerinden ortalama 8-10 yıl daha erken gerçekleşiyor” dedi.

    Ural, bunun en önemli nedeninin, kalp ve damar hastalıklarına yol açan risk faktörlerinden hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ve sigaradan ziyade özellikle kilo fazlalığı ve diyabet riskinin fazlalığına bağlı olduğunu anlattı.

    Türkiye’de diyabet sıklığının yüzde 14’leri bulduğunu, bunun da çok ciddi bir oran olduğunu vurgulayan Ural, “Özellikle Kocaeli ve bölgesinde yapılan çalışmalarda, erişkinlerin yüzde 50’sinde, ’şişmanlık’ dediğimiz derecede kilo fazlalığının olduğunu görüyoruz. Sadece yüzde 18 civarında az bir grup gerçekten normal kilolu” diye konuştu.

    Ural, buradaki en büyük sıkıntının, kadınların evlilikle beraber daha hareketsiz bir hayata girmeleri ve hamilelikte aldıkları kiloları doğumdan sonra verememelerinden kaynaklandığına dikkati çekerek, “Yine en önemli sorunlardan bir tanesi, yanlış beslenme ve egzersiz eksikliği. Bunlar arasında en zor mücadele edileni egzersiz eksikliği” ifadelerini kullandı.

    ‘EGZERSİZ YAŞAM TARZI OLMALI’

    Prof. Dr. Ural, Türk toplumunda kalp ve damar hastalıklarını önlemenin en önemli yönteminin, egzersiz ve doğru beslenme alışkanları edinmek olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

    “Erkeklerimizden farklı olarak, kadınlarımız arasında sigara alışkanlığı çok yüksek değil. Özellikle Sağlık Bakanlığı’nın sigara ile mücadelede yürüttüğü başarılı kampanyalar sonrasında gerçekten önemli ölçüde kalp ve damar hastalığı risk faktörünü çok ciddi oranda azaltmayı başarabildik. Şu anda bakanlığın da üzerinde en çok durduğu konu, obezite ve kilo fazlalığı. Bu son derece doğru bir hedef. Çünkü şu anda sağlığımızı en fazla tehdit eden durum bu.”

    AA