Etiket: Kadınlar

  • Seks sırasında “Bu normal miydi?”

    Seks sırasında “Bu normal miydi?”

    Kadınların seks konusuna tiksinti ile baktıkları günler çok gerilerde kaldı artık. İyi de oldu; çünkü apaçık ortada, söylemeye bile gerek yok, ama kadınlar sekse en az erkekler kadar ilgi duyarlar ve bu konuda en az onlar kadar rahattırlar.

    Ancak bazen, seks sırasında, cinsel açıdan kendine çok güvenen kadınlar bile rahatsız olacakları durumlarla karşılaşabilir. Bizi, “Az önce ne oldu öyle?”, “Bu normal miydi?” gibi düşüncelere sevk edebilen bazı sesler, kokular ve hisler vardır.

    Peki, seks sırasında kadınların başına gelen, ancak kimsenin merak etmediği ya da hiç bahsetmediği bu tipik durumlar nelerdir? Ve ne anlama gelir?

    İşte yanıtlar:

    1. Kurusunuz
    Yale Üniversitesinden Dr. Mary Jane Minkin, kadınların seks sırasında kuru ve asabi olmalarının çok normal olduğundan bahsediyor. Yapılan araştırmalarda, katılımcı genç kadınların üçte biri vajinal kuruluk yaşadıklarını rapor ediyor. Tatmin edici ve rahat bir seksin anahtarı ise kayganlaştırma. Minkin’e göre en iyi yöntem tabii ki ön sevişme. “Vibratörlerde işe yarayabilir” diye de ekliyor. Aklınızda bulunsun; marketlerde çeşitli kişisel kayganlaştırıcılar satılıyor. Eğer kuruluk, cinsel hayatınızı ciddi anlamda etkiliyor ve gün boyunca rahatsız olmanıza sebep oluyorsa, doktorunuzdan randevu alın. Birçok kadın vajinal kuruluk yaşıyor; ancak bu problemden doktorlarına bile bahsetmiyorlar.

    2. O “an”
    Hayır, orgazm değil; ama o an – seks başladıktan saniyeler ya da dakikalar sonra başlayan – sevişmenin ne yönde gelişeceğini – iyi ya da kötü – bir şekilde hissettiğiniz an. “Hastalarıma bundan bahsettiğimde ‘nereden bildiniz’ diye soruyorlar” diyor sağlık uzmanı Kimberley Resnick Anderson. Seks söz konusu olduğunda kadınlar bir çeşit “cinsel tarafsızlık” ile başlıyorlar, diye açıklıyor. “Bazen, cinsel aktiviteye başlar ve hemen ‘işte bu güzel olacak’ diye düşünürsün.” Başka bir anda ise, bir sonraki hareketin iyi ve keyifli olacağını; ancak, tam olarak istediğini elde edemeyeceğini hissedersin. Kadınlar, orgazm ihtimalini bir şekilde hissederler, diye belirtiyor Resnick Anderson.

    3. Çişiniz varmış gibi hissedersiniz
    Belirli seks pozisyonlarında çiş yapmaya ihtiyacınız var gibi hissedersiniz, bu son derece normal. Bu hisler genellikle kadınları cinsel boşalmaya götüren G noktasının uyarılmasından kaynaklanır. Boşalma idrar yolundan gelir, saydam renkli ve kokusuzdur. Şu da tamamen doğal ve normaldir ki kadınlar orgazm olurken aynı anda çişlerini yapabilirler. Bazı kadınlar kahkaha atarken, hapşırırken ya da orgazm olurken biraz çiş kaçırabilirler. Bu özellikler doğum yaptıktan sonra kazanılır. Ayrıca yaklaşan orgazm ve çiş dürtüsü arasında kafa karışması gayet kolaydır. Daha önce hiç idrarını tutamama sorunu yaşamamış kadınlar, yaklaşan orgazm sırasında çişleri varmış gibi hissediyorsa, bu vücudunun hassas kısımlarının beyine gönderdiği mesajları yanlış algılıyor olmasından kaynaklanır. Eğer seks sırasında çişinizin gelmesi korkusu, kendinizi tutmanıza neden oluyorsa, başlamadan önce tuvalete girmenizi öneririz.

    4. Çığlık atarsınız
    Tabi ki genel performans beklentisi seks sırasında çığlık atmaktır. 2011 yılında yapılan küçük bir araştırmaya göre seks yapanların yüzde 66’sı partnerlerinin boşalmasını hızlandırmak için inliyorken, yüzde 87’si de bunu partnerlerinin özgüvenlerini arttırmak için yapıyor. Ses çıkarmak yatakta ne istediğini anlatmak için muhteşem bir yol olabilir. Orgazm olmayı başarabilmek için ses çıkarmaya ihtiyacı olan çok kadın vardır. Çığlık atıyor taklidi yapmak ve zevk aldığınızı ve ne hissettiğinizi ifade etmek arasında fark vardır. Bazı kadınlar seks sırasında sessizdir, bazıları da sesli. Bu kadar basit.

    5. Gaz çıkartırsınız
    Vajinal gaz çıkartma ve gaz çıkarma aynı şey değildir. Vajinal gaz çıkarma sadece havanın vajinadan dışarı salınmasıdır fakat gaz çıkarmayla aynı sesi çıkartır. Bu durum, hava vajinada sıkıştığında meydana gelir. Bunu önlemek için fazla bir yol olmasa da belirli pozisyonlardan kaçınmak çözüm olabilir; ancak şunu belirtmekte yarar var, sık sık pozisyon değiştirmek, vajinal gaz çıkarma ihtimalini artırır. Yine de çok kafanıza takmayın. Seks gariptir; gaz çıkartır, bedenlerimizi birleştirir ve bazen hedefi kaçırırız. Kusursuz olmak imkânsız; yapacağınız en mantıklı şey gülüp geçmek ve işinize devam etmek.

    6. Dikkatiniz dağınık
    Kimi zaman seks yaparken, tamamen anı yaşıyorsunuz ve başka hiçbir şey düşünemiyorsunuz. Bazı anlarda ise kafanızda yaklaşık 12 milyon tane düşünce dolaşıyor. Kadınlar, günlük hayatlarında yaşadıkları yüzünden çok kolay biçimde dikkat dağınıklığı yaşayabiliyorlar. Kusurlu olduklarını düşünüp bunu kafalarına takıyorlar. Bazen yapacak bir şey yoktur. Yani şöyle ki, günlük hayatınızın olayları yatak odanıza giriyorsa, kendinizi hırpalamanıza gerek yok. Ancak, bu, sık sık karşılaştığınız bir durum haline geldiyse eğer, kendi kendinize yapabileceğiniz ve daha ilgili, odaklanmış hissettirecek dikkat toparlamaya yönelik yöntemleri deneyebilirsiniz.

    7. Baş ağrınız var
    Seks sırasında olan baş ağrısı, genellikle cinsel heyecan tırmandıkça, baş ve ense çevresinde oluşan can sıkıcı bir ağrıdır. Bazen ani bir ağrı olarak da gelebilir – özellikle orgazm sırasında. Çoğu endişeye mahal vermez; ancak ani başlayanlar daha ciddi bir durumun habercisi olabilir. Bazı ender durumlarda, cinsel birleşme anında, muhtemelen kan basıncındaki değişimler sebebi ile şiddetli bir baş ağrısı ortaya çıkabiliyor. Eğer böyle bir probleminiz varsa, merak etmeyin, deli değilsiniz. Ama doktorunuzdan bir randevu alsanız iyi edersiniz.

  • Erkekler gülümsemeli mi ?

    Erkekler gülümsemeli mi ?

    Erkekler gülümsemeli mi ?

    Somurtkanlık çekici midir?

    British Columbia Üniversitesinin bir araştırması, belki de Joan Baez’in davranışını açıklayabilecek ipuçlarını veriyor bize.

    Reklam panolarındaki, sert bakışlı, yüzü gülmeyen erkek modellerin sırrını da!

    Üniversitenin 1000 kişilik araştırmasında, kadın ve erkeklere, mutlulukla gülümseyen, utangaçça gözlerini kaçıran, üzgünce başını eğen, gururla göğsünü şişiren yüzlerce insanın resmi gösteriliyor.

    Onlara, bu resimlerden hangilerini çekici buldukları soruluyor.

    Resimdekini bir sevgili gibi düşünerek değil, bakıldığında onun, içgüdüsel çekim olarak yarattığı ilk etkiyi bildirmeleri isteniyor.

    Kadınlar ezici çoğunlukla, gülen ve mutlu görünen erkekler yerine, ya gururlu ve güçlü veya durgun ve utanmış görünen erkekleri tercih ediyorlar.

    İçgüdüsel çekicilik açısından kadınlara, somurtuk veya gururlu erkekler daha cazip geliyor.

    Araştırıcılar bulgularını şöyle yorumluyor:

    Gurur, kadınlar tarafından kendine güven ve bir güç ifadesi olarak algılanıyor.

    Utanma ise, sosyal değerlere bağlılığın bir ifadesi. Bu durum, o kişiyi güven verici kılıyor.

    Kadınlar, uzun süreli ilişkilerde, daha sakin ve güler yüzlü erkekleri tercih etmekle beraber, içgüdüsel olarak yüzü gülmeyenlere daha çok erotik çekim ve tutku hissediyorlar.

    Erkeklerdeki bulgular ise bunun tam tersi.

    Güler yüzlü ve mutlu kadınlar, yüzü gülmeyen, mutsuz ve gururlu kadınlardan çok daha avantajlı çıkıyor, bu çalışmada.

    Bulgular, deneklerin tebessümü daha kadınsı bir bulgu olarak algıladıklarını ortaya koyuyor.

    Gülümseme ve mutlu görünmeyi, erkeksilik ve güçle ilintilendiremiyorlar.

    Gülümseme ve mutluluk, dominant olamama, diğer bir değişle daha kadınsı olma işareti olarak algılanıyor.

    Kadınlar, doğaları gereği, erkeğin fiziksel güç ve koruyuculuğuna gereksinim duyuyorlar.

    Gebelik ve çocuk bakım süreçlerinde daha da ön plana çıkan bu gereksinim, kadınların genlerinde var ve sosyal değerler tarafından da besleniyor, teşvik ediliyor.

    Herkes ve her toplum için aynı düzeyde olmamakla birlikte, bu tespit, ortalama olarak var olan bir gerçekliğe işaret ediyor.

    Ben, araştırmanın sonucunda, kadınların, yine doğaları gereği, duygularını ifade edebilecek dile sahip olmayan bir bebeğin ihtiyaçlarını okuyup sorunlarını çözebilecek beyinsel donanıma sahip olmalarının da payı olduğu kanısındayım.

    Kadınların duygu okuma ve empati yeteneklerinin, erkeklerden daha güçlü olduğu biliniyor.

    Kadınlar sıklıkla, sorunlu erkeği de anlamaya, onun sorunlarını çözmeye eğilim gösteriyorlar.

    Bu durum, var olan bir donanımı, kullanıma sokmak gibi bir şey olsa gerek.

    Müziğin, kulağımızın ve beynimizin algılarını devreye sokması gibi, belki de.

    Erkeğin problemini çözmeye çabalamak, bir çok kadının hoşuna gidiyor; başaracaklarını sanıyorlar!

    Unutulmaması gereken şey şu:

    Erotik çekimle, ortak yaşam aynı şeyler değil.

    Çekime yol açan şeyler, sürekli bir ilişkinin sağlığı için yeterli olmayabiliyor.

    Büyük bir tutkuyla başlayıp, evliliğin birinci ayını zor dolduran ilişkiler, bunun iyi bir örneği.

    En azından bazı kısa ömürlü evliliklerde gelin, o gülümsemeyen yüzün ardında, baştan hayal ettiği kadar çekici, güçlü ve çözülmeyi bekleyen gizemli bir kişilik yerine, bildiğimiz huysuzun birini bulmuş olabilir mi?

    Belki de ihtiyacı olan şey, tatlı tatlı gülümseyen ve mutlu olmayı bilen bir erkektir; kim bilir!

    Not: Görseldeki iki resimdeki erkek, aynı kişi

    Doç. Dr. Şafak Nakajima

  • Kadınlar Romantizmi Erkekler Erotizmi Seviyor!

    Kadınlar Romantizmi Erkekler Erotizmi Seviyor!

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “ÇİFTLERİN ROMANTİK ALIŞKANLIKLAR GELİŞTİRMESİ İLİŞKİYE İYİ GELİYOR!”

    Her insanın içinde hem erkeksi hem de dişi bir yön var… Erkekte erkeksilik, kadında dişilik ön planda oluyor ve bunlar dengede olduğunda erkek erkeliğini, kadın kadınlığını daha kolay hissedebiliyor ve sağlıklı bir iletişim kurarak birbirini tamamlayabiliyor. Erkek az seks yaptığında ve yeteri kadar takdir edilmediğinde, kadın çok çalıştığında ve anlaşılmadığında denge bozuluyor ve ilişkilerde sorunlar yaşanmaya başlıyor. Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, bozulan dengenin yeniden sağlanabilmesi için çiftlerin romantizmin ve erotizmin dansına yönlenmelerinin tavsiye etti. İşte CİSED’in aşk, erotizm, romantizm ve tangoya dair basın açıklamasından çok çarpıcı başlıklar…

    KADINLAR ROMANTİZMİ ERKEKLER EROTİZMİ SEVİYOR…

    Romantizmin kadın-erkek ilişkilerinde büyük önem taşıdığının altını çizen CİSED Onursal Başkanı Cinsel Terapist Uz. Dr. Cem Keçe; “Çünkü günümüzde kadınlar genellikle erkeksi yanlarının ortaya çıkmasına neden olan geleneksel erkek işlerinde çalışıyor. Bu nedenle kadınlar biraz olsun rahatlayabilmek ve gevşeyebilmek için, dişiliklerini kazanmak konusunda eşlerinin yardımına gereksinim duyuyor. Bu konuda en iyi yardım romantizm… Romantizm kadınların zamanla uzaklaştıkları dişilik yanlarını yeniden keşfetmelerine ve erkeklerinde daha kolay erotizm almalarına yardımcı oluyor. Özellikle duygularını açıklayıp paylaşmaktan hoşlanmayan çiftler için romantik dakikalar oldukça önemli… Çünkü romantik anlarda kadınlar erkeklerin gözlerinde özel ve değerli olduklarını, anlaşıldıklarını, oldukları gibi koşulsuzca kabul edildiklerini, sahiplenildiklerini, saygı ve destek gördüklerini hissediyor. Bu hisler kadınların erkeklere erotizm sunmalarını kolaylaştırıyor. Erotizm sonucu yaşanan seks, erkeklerin duygularıyla ve içlerindeki dişi yönle bağlantıya geçmelerini ve kadınlarla daha iyi iletişim kurabilmelerini sağlıyor. Bu nedenle kadınlar romantizmi, erkekler erotizmi seviyor ve vazgeçemiyor. Böylece romantizmin ve erotizmin dansı, tango tadında gerçekleşebiliyor, çiftin arasındaki iletişim ve yakınlık güçleniyor, tutku artıyor. Bu nedenleçiftlerin romantik alışkanlıklar geliştirmesi ilişkiye iyi geliyor.” dedi.

    ROMANTİK ALIŞKANLIKLAR GELİŞTİRMEK GEREKİYOR…

    Romantizmin canlı kalabilmesi için çiftlerin aralarındaki iletişimin çok iyi olması gerektiğine dikkat çeken CİSED Genel Başkan Yardımcısı Uz. Dr. Yasemin Yıldız; “‘Konuşmak’ kadınların, ‘takdir edilmek’ erkeklerin en önemli gereksinimlerinden biri… Romantizmin sürebilmesi için kadınlar dokunulmak, dinlenmek, duygularını paylaşmak ve anlaşılmak isterken, erkekler ise bir kral gibi takdir edilmek, onaylanmak ve zaman zaman yalnız bırakılmak istiyor. Erkekler ‘Seni seviyorum, sana değer veriyorum!’, kadınlar ise ‘Sana ihtiyacım var!’ duygusunu belirtecek ‘romantik alışkanlıklar’ geliştirdiklerinde aralarındaki yakın ilişki sağlıklı kalabiliyor. Romantik alışkanlıklar, erkeklerin sarılarak veya ‘İyi misin?’ diye sorarak eşlerine değer verdiklerini gösteren ve kadınların partnerlerine ‘Sen harikasın!’ gibi güzel sözlerle takdir ettiklerini belirten çok yalın davranışlar… Romantik davranışların sadece hediyeler ve lüks restoranlar için çok para harcamaktan geçtiğini düşünmek büyük bir yanılgı… Çoğu zaman baş başa mum ışığında yemek yeme, çiçek alma, iltifat etme, duyguları ifade etme, ilgi gösterme, elini tutma, koluna girme, sarılma, fotoğraf albümü hazırlama, beraber romantik bir film izleme, sevilen şarkılardan bir CD hazırlama, ilişkideki ilk’leri hatırlayıp kutlama, birlikte tango kursuna gitme gibi ufak tefek jestler romantizmi canlı tutabiliyor. Burada önemli olan günlük hayat içerisinde fazla vakit ve para harcamadan duygulara dokunabilmek… Bu nedenle ‘Kadının dişiliğini besle, erkekliğin desteklensin!’, ‘Bir erkeği sıkıntılı bir zamanında seksle kendine getiren kadın gibisi yoktur!’ veya ‘Bunalımdaki bir kadını anlaşılmak ve dokunmak kendine getirebilir!’ deyişlerini yabana atmamak gerekiyor.” dedi.

    AFRODİZYAK TANGO…

    Dans etmenin romantizmi ve erotizmi çağrıştıran bir aktivite olduğunu savunan CİSED Genel Sekreteri Cinsel Terapist Psk. Serap Güngör; “Özellikle tango gibi, çiftin kıvrak hareketlerinden oluşan Güney Amerika dansları uyum ve ahenk, dokunma ve ritim gerektirdiği için cinsel sinyaller yayıyor ve aşk hayatlarını canlandırmak isteyen pek çok çift tarafından tercih ediliyor. Çünkü şehvete meyilli olan tango, ‘bedenlerin dans hali’ olarak biliniyor. Sorunlu ilişkilere can suyu verebilen tango, çekiciliğin ve tutkunun dansı olmasının yanında, soluğu kesen, arzuya boyun eğdirten ve tutkuya en güzel yanıtın verildiği bir bütünleşmeme ve bir olma oyunu olarak da biliniyor. Bu oyunun temel stratejileri ise, baştan çıkarma ve yakınlaşıp uzaklaşma… Oyunu erkek yönetiyor, kadın uyuyor, görünürde tangonun düzeni bu… Ama bedenlerin ilişkisine sızmış olan erotizm ve romantizm zamanla dengeyi değiştiriyor, kadın direniyor, erkeğe teslim ettiği bedenini bir bakışla geri alıyor, yönetim bedenden bakışa, erkekten kadına geçiyor. Erotizm ve romantizmin dansında yaratıcılık, teslimiyetin açık masumiyetinden yasak olanın gizli günahkârlığına dönüşüyor ve afrodizyak tangoda denge sağlanıyor.” dedi.

  • Kadınların ve erkeklerin ikinci evliliklere bakış açısı farklılık gösteriyor mu?

    Kadınların ve erkeklerin ikinci evliliklere bakış açısı farklılık gösteriyor mu?

    Kötü bir evliliğin içinde bir ömür geçirmektense iyi bir boşanma yaşamayı tercih ettiniz. Peki ikinci yolculukta sizi nelerin beklediğini biliyor musunuz?

    Araştırmalar, ülkemizde boşanan kişilerin yüzde 85’inin yeniden evlendiğini, bunların yüzde 17’sinin ise ikinci evliliğini yine aynı kişi ile yaptığını gösteriyor. Bazı çalışma sonuçları ikinci evliliklerin daha çok boşanma ile sonuçlandığını söylerken, bazıları ise tersini gösteriyor. Bu da ikinci evliliğin neden yapıldığı, evliliğin nasıl sürdüğü ve neden bittiğini etkileyen birçok değişken olduğunu gösteriyor. İlk evliliğin yapıldığı yaş, yapılış şekli, bitme nedeni ve bitiş şekli ile çocuk olup olmadığı gibi faktörler ilk sıralarda yer alıyor. Boşanma oranlarının hızla arttığı günümüzde ikinci evliliklerini yapmayı düşünenlere daha mutlu bir evliliğin kapısını açacak önerileri sıralayalım istedik ve Psikiyatrist Prof. Dr. Bengi Semerci’nin kapısını çaldık. Eğer ikinci evliliğinizi yapmayı düşünüyor ve hatta şu an ikinci evliliğinizi yaşıyorsanız bu röportaj sizin yolunuzu aydınlatacak.

    Kadınların ve erkeklerin ikinci evliliklere bakış açısı farklılık gösteriyor mu?

    İkinci evlilikleri “eş kaybından sonra” ve “boşanmadan sonra” diye ayırmak gerekiyor. İkinci evlilik denildiğinde çoğunluğun aklına boşanma sonrası evlilik geliyor çünkü ölüm sonrası evlilik, özellikle genç yaşta yaşanan kayıp sonrası evlilik daha olağan, adeta “olması gereken” bir şey gibi algılanıyor. Tabii ki tüm bunlar yaşanılan çevreye, sosyo-kültürel özelliklere göre değişebiliyor. Şu anda genel değerlendirmelerden ve araştırma bulgularından bahsediyoruz. Çalışmalar erkeklerin boşanma sonrasında kadınlardan daha fazla ve çabuk evlendiklerini gösteriyor. Erkekler genellikle ya boşanır boşanmaz ya da üç-beş yıl içinde evleniyor. Yine erkekler için çocuğunun olup olmaması ikinci evlilik kararını daha az etkiliyor. Boşanma sonrası genel olarak çocukların anne ile kalması buna bir neden olabiliyor. Yine toplumun bir kadına çocuğun yeteceği ve anne olan kadının bir daha evlenmeye gereksinim duymayacağı inancı ve baskısı bir neden olarak sayılabiliyor. Eşi gittiği ve boşanma davası açtığı, kendisini ve çocuğunu görmek istemediği için henüz bir yaşına yeni girmiş bebeğini, tek başına büyütmesi gereken genç anneye çevresindekiler hem öğüt hem de teselli veriyormuş: “Giderse gitsin. Çocuğun var, yaşamını ona ada. Kimseye ihtiyacın yok. Senin hayatın artık çocuğun, başka her şeyden vazgeç”. Genç anne aklı başında biri olduğu için, burada bir terslik olduğunu düşünerek “Doğru mu?” diyerek bize danıştı. Hiç doğru olur mu? Tabii ki bir anne, çocuğunun sağlıklı olması, zarar görmemesi için elinden geleni yapmalı. Ama henüz 30’una gelmemiş bir insana kendi hayatından vazgeçip, çocuğu için yaşamasını söylemek, sadece onun değil, bebeğin geleceğine de ipotek koymak anlamına geliyor.

    İkinci evlilikte iki eşin de ikinci kez evlenmesi ile sadece birinin ikinci kez evleniyor olması evliliğin dinamiklerini değiştiriyor mu?

    Evliliğin dinamiğini çok şey değiştirebilir. Ama iki eşin de daha önce evlilik yapmış olması, her ikisinin de, özellikle birinci evlilik süreçleri bittikten sonra iyi değerlendirme yapmışlarsa evliliğe yükledikleri anlamları daha normalleştirmiş olmaları, olabilecekleri bilmeleri gibi nedenlerle farklı gelişebiliyor. Eşlerden birinin ilk evliliği olması kendisini diğer eşle kıyaslamasına, evlilikten beklentilerinin çok fazla olmasına ve bunların sonucunda sıkıntılara yol açabiliyor. Kadınlar kendilerinin ilk evliliği, erkeğin ikinci evliliği olduğunda bu kıyaslamayı daha çok yapıyor; eşlerinin de bu kıyaslamayı yaptığını daha çok düşünüyorlar. Bazı eşler de gerçekten bunu yapıyor. En küçük bir anlaşmazlıkta “Ben ilk eşimden bunun için ayrılmıştım” ya da “Ben senin eski eşin değilim, bana bunu yapamazsın” söylemleri, tartışmaları büyütebiliyor. İki taraf da ikinci evliliğini yaptığı zaman bu tartışmalar daha az oluyor.

    Eşlerden birinin çocuk sahibi olması da zorlayıcı olabiliyor değil mi?

    Evet, olabiliyor. İlk evliliğini yapan kişi çocuk sahibi olmak isterken, çocuğu olan taraf istemeyebiliyor. Ya da çocuk onlarla yaşıyorsa ilk kez evlendiğinde aynı anda hem eş hem de anne ya da baba olmak zorunda kalmak zor gelebiliyor. Kadınların sık yaptıkları bir şey var ve bu nedenle bize çok başvuruyorlar. Örneğin erkek ikinci evliliğini yapmış, kadının ilk evliliği. Adamın ilk evliliğinden çocukları var. Evlenmeden önce bir daha çocuk sahibi olmak istemediğini söylüyor. Kadın ise çocuk istemesine rağmen erkeğe onu çok sevdiğini ve çocuktan vazgeçebileceğini belirtiyor. Oysa kadın bunu söylerken, aslında evlendikten sonra ilişkileri iyi gidince, eşi de onu sevdiğinden çocuk isteyeceği düşüncesini taşıyor. Eşi evlendikten sonra da aynı kararlılığını sürdürünce “Sen beni sevmiyorsun. Benden çocuk sahibi olmak istemiyorsun” tartışmaları evliliği bitirme noktasına getiriyor. Kim haklı? Herkes haklı denilebilir. Ama kadın da ikinci evliliğini yapıyor olsa, evliliğin kocasının düşünceleri de dahil hiçbir şeyi değiştirmediğini deneyimleri ile bilebilirdi.

    İkinci evlilikler çocukları nasıl etkiliyor? Annenin evlenmesi ile babanın evlenmesi arasında bir fark oluyor mu?

    Çocuklar kaç yaşında olurlarsa olsun, ebeveynlerinin yeniden bir arada olacağı umudunu taşıyor. Bu nedenle bir başkası ile evlenme haberi onları hayal kırıklığına uğratıyor. Hele henüz boşanmanın etkisini atlatamamışken, ebeveynlerden birinin yeniden evleneceği haberi travmatik olabiliyor. Evlenme, ailenin boşanması ile ilişkili olan biriyle değilse, daha kolay kabulleniliyor. Birlikte yaşadığı ebeveynin evlenecek olması, eve gelecek yeni kurallardan endişelenme, ebeveyni paylaşma kaygısı getiriyor. Arada gördüğü ebeveynin evlenmesi ise, onu tamamen kaybedeceği endişesi yaratabiliyor. Yeni eşin çocukları olması durumu daha da zorlaştırıyor.

    Kız ve erkek çocuk açısından farklılıklar gözlemliyor musunuz?

    Kız çocuğunun, babasının yeniden evlenmesine tepkisi, anneye göre fazla oluyor. Erkek çocuğun annenin evlenmesine tepkisi ise değişebiliyor. Bazen daha kolay ilişki kurmakla beraber, bazen kıskanma ve toplumsal yüklemeler nedeniyle aşırı tepki oluşabiliyor. Ama en önemli şey birlikte yaşanan ebeveynin evlenmesi… Bunun kabullenilmesi daha zor oluyor. Bir ebeveyn evlenirken ayrılan eşin çocuklara bunu nasıl yansıttığı da önem kazanıyor. Anneler; özellikle de kendi istekleri ile boşanmamış olanlar, baba evleneceği zaman “Sizi sevse evlenmezdi, artık sizi sevmeyecek” gibi sözler söyleyerek eski eşin evlenmesini engellemeyi çocuklar üzerinden yapmaya çalışabiliyor. Ya da “Çocuklarım o kadınla birlikte olmayacak” diyebiliyorlar. Kendi duygularını çocuklara yansıtıp, onların üzerinden intikam alma çabası, babanın çocuklarla ilişkisini bozduğu gibi, çocukların ruh sağlıklarını da olumsuz etkiliyor. Aynı şekilde boşansa bile eski eşinin bir şekilde ona ait olduğunu düşünen bazı babalar, eski eşinin evlenmesine karşı çıkmayı çocuklar üzerinden yapabiliyor. Onları anneye ve evleneceği kişiye karşı doldurabiliyor, anne evlenirse çocukları alacağı şeklinde tehditlerde bulunabiliyor. Eski eşlerin bu müdahaleleri olayları içinden çıkılmaz hale getirebiliyor.

    Çocuk istemiyor diye evlenmekten vazgeçmek fikrini nasıl yorumluyorsunuz?

    Bu çok iyi düşünülmesi gereken bir durum… Bazı soruları çocuklara sormak ve onların yanıtları nedeni ile sorumluluğu onlara yüklemek haksızlık. Hemen hemen hiçbir çocuk anne ve babasının ayrılmasını istemez. Çocuk istemiyor diye mutsuz olduğunuz, eziyet çektiğiniz bir evliliği sürdürmek, bu sorumluluğu çocuğa yüklemek ne kadar yanlışsa ikinci evlilik için de o oranda yanlıştır. Çünkü her çocuk ebeveynlerinin yeniden evleneceği hayalini taşıyor ve ikinci evliliği buna engel, umutlarını bitirecek felaket gibi görebiliyor. Özellikle gelişim dönemi nedeni ile bu kadar önemli kararları alamayacak çocuklara bu yükü bırakmak haksızlık oluyor. Zaten anne-babalar ikinci evliliklerini yaparken çocuklarının gelişimini, ruhsal durumunu, geleceğini düşünerek karar veriyor, vermeleri gerekiyor. Vazgeçiyorlarsa, “çocuk istemedi” savunmasının altında kendilerinin hazır ya da emin olup olmadıklarına bakmak gerekiyor. Çocuğu istemiyor diye evlenmeyip, tüm yaşamını onu büyütmeye adayan bir annenin, başka bir şehre taşınmak isteyen çocuğuna “Ben, sen üvey baba görme diye, istemiyorsun diye evlenmedim, genç yaşımda seni büyüttüm” dediğinde aldığı cevap sonrası girdiği depresyonu gördüm. Çocuk ona “Ben çocuktum, sen çocuk sözü ile mi davranıyorsun?” demişti. Bir başka anne ise istemediği biri ile evlenmek isteyen oğluna “Ben senin için evlenmedim” dediğinde aldığı cevaba çok üzülmüştü. Çocuğu “Bana mı sordun, evlenseydin de şimdi beni rahat bıraksaydın” demişti. Ama annesi o istemediği için evlenmeyen, bu nedenle de kendini sorumlu hissedip birçok hayalinden, isteğinden, geleceğinden vazgeçen çocuklar da gördüm.

    İkinci evlilikleri birinciden daha zor hale getiren faktörler neler?

    Boşanma sonrası kendine zaman tanımadan tekrar yapılan evlilik, değerlendirme yapmamış olmak, evlilik ve eşe ilişkin beklentileri gerçekçi olarak değerlendirmemiş olmak, eşlerden birinin diğerinin ya da kendisinin ilk evliliğinin izlerini ikinciye taşıyor olması, iyi organize edilmemiş, konuşulmamış ve hazır olmayan çocuklar ile maddi sıkıntılar zorlaştırıcı faktörler oluyor.

    İkinci evliliklerin gerçekleşmesinde ve başarısında ailelerin ve çevrenin rolü ne olmalı?

    Bana göre ikinci evliliklerin gerçekleşmesinde ailelerin hiç rolü olmamalı ama genellikle kararın alınmasında etkili olmak istiyorlar. Ne özellikle kadınlara yapılan “Çocuğun var, başka adam olmaz” baskısı, ne de “Tek başına yaşayamazsın, evlen” baskısı doğru… İkincisi erkeklere “Eve bakacak biri lazım, daha gençsin, kadınsız olmaz” gibi sözlerle, kadınlara ise “Kadın tek başına olmaz, erkek koruması, maddiyatı gerekiyor” şeklinde baskılar daha çok yapılıyor. Oysa olgunlaşmak ikinci evliliğin iyi gitmesi için önemli. Olgunlaşmanın bir belirtisi de ailenizi dinlemek ama kendi kararlarınızı alabilmek. Aileye düşen ise bu kararı desteklemek ve çocuklarının yanında olmak.

    Formsanté Dergisi

  • Kadınlar nereden öpülmek ister?

    Kadınlar nereden öpülmek ister?

    Sevdiğinizle aranızdaki mükemmel his ve duyguları aktarmanın en romantik yolu tabii ki öpücükler. Sevgilerini en doğru şekilde ifade etsinler diye, bizim de bu seferki tavsiyelerimiz erkeklere!

    Bakın kadınlar nasıl öpülmek ister!

    Kulaklar

    Kadınların içini gıcıklatan ve yoğun bir haz yaratan bir diğer nokta kulaklar. Dudakların, kulakların üzerinde gezdiğinde yarattığı histen her kadın hoşlanır.

    Boyun

    Hisleri harekete geçiren ve kadını havaya sokan en belirgin bölge boyun. Özellikle sürpriz bir şekilde sevgilinin boyuna kondurduğu bir öpücük her zaman işe yarar.

    Alın

    Kenetlenen dudakların aşkın simgesi olduğunu zaten bilmeyen yok. Peki yüzün diğer kısımları? Alına kondurulan sıcak bir öpücük kadına kendini güvende hissettirir.

    Köprücük kemiği

    Kıyafetleri hala üzerinde olan bir kadının öpülmeyi bekleyen en özel yeri köprücük kemiği! Seksiliği tartışılmaz bu bölgeye konulan öpücükler daha derin anlara bir adım daha yaklaştırıyor.

  • Kadın ve erkek arkadaş olabilir mi?

    Kadın ve erkek arkadaş olabilir mi?

    Ateşle barut yan yana durur mu? Kadın ve erkek yan yana geldiğinde illa ki aşk mı olur yoksa arkadaşlık, sırdaşlık kurulabilir mi? Psikolog Sezin Gündoğdu, “Çok sıkı dost bir kadın ve bir erkek yaratmak mümkün mü?” sorusunu yanıtlıyor.

    Kadınlar ve erkekler… Apayrı iki dünyanın, özgün iki ruhu… Peki bu ayrı dünyaların iç içe geçtiğini düşünürsek, ama sadece “arkadaşlık” çerçevesinden bunu yapmaya çalışırsak sonuç ne olurdu sizce? Çok sıkı dost bir kadın ve bir erkek yaratmak acaba mümkün mü?

    Cevap biraz evet, biraz hayır… Aslında çok az literatür kadınlar arası ilişkilere yer vermiştir. Kadın psikolojisi uzmanları kadınların daha çok erkeklerle kurdukları ilişkiler üzerine araştırmalar yapmıştır. Donovan ve Sanford, Kadınlar ve Benlik Saygısı (Women and Self-Esteem) isimli kitaplarında kadınlar arası ilişkilere ek olarak kadın ve erkeğin dost olup olamayacağına ve erkeklerin bu duruma bakışına değinmişlerdir.

    Kadınlar arası ilişkilerin temelleri çocuklukta atılır. O dönemde genelde kızlar beğenilerini birbirlerine gösterirler. Ancak ergenlikteki birtakım fiziksel ve psikolojik değişimler “kadın” benliğinin ortaya çıkmasını sağlarken, genç kızların birbirlerine gösterdikleri beğeniyi, erkek beğenisine dönüştürür. Artık kadınlar arası sohbetlerin konusu “erkek arkadaşlar” olmaya başlamıştır.

    Bir kadının yakın çevresini sadece kız arkadaşlar ve “seçilen bir erkek” olarak görmek elbette imkansızdır. Okul hayatı ve sonrasında iş çevresi, kadını birçok erkekle etkileşim kurmaya yöneltir. Kimi kadın birbirinden farklı erkeklerin oluşturduğu çevreden -“partner” olarak görmeksizin- erkek arkadaş seçme eğiliminde olabilir. Ancak “Kadınlar ve Benlik Saygısı”nda, bu eğilimde olan kadınların kadın-erkek arkadaşlığı kurma sürecinde birçok zorluğun ortaya çıkabileceğine dikkat çekilmiştir.

    Neden kadın-erkek dostluğu kurmak zordur?
    Kadınlarla erkekler arasında arkadaşlık kurulmasını zorlaştıran en önemli sebeplerden biri kadınların ve erkeklerin “arkadaşlık” kavramına yüklediği anlamların farklılığıdır. Kadına göre arkadaşlık duygu paylaşımını ifade ederken, erkekler için ortak bir aktivite yapabilmektir. Örneğin, bir erkek beraber futbol ya da bilardo oynayabildiği birini arkadaşı olarak görürken, kadın bir konu hakkında saatlerce fikir yürütüp, tartışabildiği birini arkadaşı olarak görür. Bu farklı anlamlandırmalar altında da doyurucu bir arkadaşlık kurabilmek zordur.

    Bunun dışında toplumsal cinsiyet rollerinin de arkadaşlığın şekillenmesi üzerinde önemli bir etkisi vardır. Kadınlar arkadaş olarak gördükleri kişilerle yakın temasta olmak, sarılmak ve duygularını aktarmak isterler. Oysa erkekler, kadın arkadaşlarına dokunurken kendilerini rahat hissetmediklerini dile getirmişlerdir.

    Erkeklerin daha çok cinsel ilişki kurmak istedikleri kadınlara karşı fiziksel ve sözlü temasta bulunmaya eğilimli oldukları da kitabın araştırma sonuçları arasında yer alır. Bunun dışında “arkadaşlık” çerçevesi içerisinde erkeklerin kadınlarla yaptıkları sözlü iletişimlerde kadınların konuşma tarzlarını kendilerine yakın bulmadıkları ve bu sebeple de kadınlarla arkadaşlık kurmaya gönülsüz oldukları da söylenebilir.

    Arkadaşlık aslında günlük hayatta sıkça kullandığımız bir kelime olmasına rağmen kadın ve erkekler için farklı dinamikleri içinde barındırır. Cinsiyet etkilerini göz önünde bulundurmaksızın, ideal arkadaşlığın eşit seviye ve ortak yaşantıya bağlı olduğu söylenebilir. Ancak kadın ve erkek bu tabloya dahil olduğunda durum farklı bir hal alır. Kadın ve erkeklerin kendilerine ait dünyalarının iç içe geçmesi zor gözükse de, bu iki dünyanın kesişim alanı ilişkilerin sağlıklı iletişimle desteklenmesi halinde kadın-erkek arkadaşlıklarına ev sahipliği yapabilir.

  • Yatak odasındaki hatalar…

    Yatak odasındaki hatalar…

    Partnerinizi seviyorsunuz ve onun sekse her zaman hazır olacağını düşünüyorsunuz, her şey yolunda yani? Hayır, değil! Hiç kendi rolünüzü düşündünüz mü? Ateşi yükseltmek için neler yapabileceğinizi?

    Kimin yatak odası rutinini arada sırada değiştirmeye ihtiyacı yok ki?

    Partnerinizi seviyorsunuz ve onun sekse her zaman hazır olacağını düşünüyorsunuz, her şey yolunda yani?

    Hayır, değil! Hiç kendi rolünüzü düşündünüz mü? Ateşi yükseltmek için neler yapabileceğinizi?

    İşte uzmanlara göre kadınların çoğunun yaptığı 3 ortak hata…

    Rahat kıyafetler: Elbette hepimiz yoğun bir günün ardından eve geldiğimizde rahat eşofman ya da pijamalarımızın içine girmek için sabırsızlanıyoruz. Ama dürüst olmak gerekirse, bu birlikte olduğunuz adamı ve arzularını oldukça ters etkileyebilir. Yani eğer seks hayatınızı canlandırmak istiyorsanız rahatınızdan ödün vermeli ve seksi çamaşırları, gecelikler ve kostümlere yönelmelisiniz. Faydasını görmeniz çok zaman almayacak…

    Edilgen olmak: Seks istemek ya da başlatmak erkek arkadaşınızın/eşinizin görevi değil! O her istediğinde hazır olmanız da yeterli değil! Olaya dahil olun, ona onu istediğinizi gösterin ve sevişmeye başladıktan sonra da yan gelip yatmayı kesin. İkinizin de daha çok zevk alması için bu işe dahil olmalısınız.

    Olumsuz eleştiri: Hiçbir şey karşınızdaki insanın arzusunu ne istemediğinizi söylediğiniz zamanki kadar bastırmaz. Her tür ikili ilişkide olduğu gibi işleri olumlu yönden ele alın ve size neler yapmasını istediğinizi, neleri yaparken her zamankinden çok zevk aldığınızı bilmesini sağlayın. Yani ona ne istediğinizi söyleyin, seksi kıyafetlerinizi giyin ve en önemlisi yeterince keyif almak istiyorsanız olaya en az onun kadar hakim ve dahil olun!

  • Kadınların ilişkilerde yaptıkları hatalar

    Kadınların ilişkilerde yaptıkları hatalar

    İlişki sürdürmek bazen çok yıpratıcı bir hal alabilir. Kadınlar ilgisizliğe veya göz ardı edilmeye dayanamadıkları için aşırı tepkiler verebiliyor. Ancak aşırıya kaçtığımız durumlarda yok değil!

    Çoğu kadın, ilişkilerinde kendilerini güvensiz hissederler. Karşılarındakini kaybetme korkusu ile hareket edip, huzursuzluk çıkartırlar. Bu tarz güvensizlikler, ilişkinizi kötü etkilediği gibi size de iyi gelmeyecektir. İlişkide en önemli iki şeyin güven ve saygı olduğunu unutmayın. Eğer karşınızdakine güvenemiyorsanız, ilişkinizin gidişatı iyi yönde değildir.

    Sürekli şikayet etmek

    Küçük sorunlar hakkında saatlerce konuşabilirsiniz. Kötü ve negatif bir şekilde konuşmanız karşınızdaki insanı olumsuz etkiler ve sizden uzaklaştırır. Erkekler, sürekli şikayet eden kadınlardan hoşlanmazlar. Hiçbir şeyden mutlu olmayan kadın, erkeklerin hoşlanmadığı tipte kadınlardır.

    Beklentilerin büyük olması

    İlişkiniz hakkında aşırı beklentilerinizin olması sorunlara neden olabilir. Çoğu kadın, partnerlerinden çok büyük beklentiler bekler. Beklentiler gerçekleşmeyince, ilişki hakkında şüphelere düşerler ve bu da karşı tarafı olumsuz etkiler. Beklentilerinizi normal boyutlarda tutun böylelikle düş kırıklığına uğramazsınız ve ilişkinizi kötü etkilememiş olursunuz.

    Fedakarlık yapmak

    Her ilişkide iki tarafında fedakarlık yapması gerekir. Ancak bu dengeli bir şekilde olmalı eğer bir taraf daha fazla yapıyorsa ve kendinden ödün vermeye başlamışsa bu ilişkinizi kötü etkileyecektir. Kadınlar ilişkileri için fazlası ile ödün verirler ancak bir yerden sonra kendilerine zarar vermeye başlarlar ve ilişkilerini kopacak noktaya getirirler. Fedakarlık yapın ancak kendinizi değiştirmeye ulaşmak büyük bir hata olacaktır.

    Görünüşe aşırı önem vermek

    Kadınlar, erkeklerin fiziksel görüntüden başka bir şeye önem vermediklerini düşünebilirler. Ancak bu tamamen doğru değil. Erkekler, güzel kadınlardan etkilenebilirler ancak karakterleri de onlar için önemlidir. Sürekli dış görünüşü ile ortaya çıkan kadınlar bir yerden sonra sıkıcı gelmeye başlar, zeki olmasını isterler.

  • Kadınlar Matinesinin ikincisine hazır mısınız?

    Kadınlar Matinesinin ikincisine hazır mısınız?

    16 Ocak ‘da ilki gerçekleştirilen ve 6000 kişinin katıldığı Ülker Kadınlar Matinesi’nde oldukça hareketli bir program vardı. Önce fuaye alanında eğlenceli dakikalar geçirip, Ülker standlarında tadımlar yapan konuklar, konser saatinde Sibel Can, Nukhet Duru ve Mehmet Ali Erbil ile mutlu anlar yaşadılar.

    Bu sene ise 18 Eylül’de Ankara ve 25 Eylül’de İstanbul’da Ülker Kadınlar Matinesi tekrarlanıyor. Gülben Ergen, Mustafa Ceceli , Mehmet Ali Erbil ve Harem Ritim Grubu sizleri yılın en büyük eğlencesine bekliyor.

    18 Eylül Çarşamba günü Ankara(Arena) Spor Salonu’nda ve 25 Eylül Çarşamba günü Ülker Sports Arena’da düzenlenecek olan Ülker Kadınlar Matinesi ile kadınlarımız kelimenin tam anlamıyla eğlenceye doyacak.

    Saat 10.30’da kapılarını açacak olan Ülker Kadınlar Matinesi, 13.00’de konser programı ile devam edecek. Şarkılarıyla milyonlarca müzikseverin gönlünde taht kurmuş, Türkiyenin en önemli sanatçılarından Mustafa Ceceli ve Gülben Ergen, en güzel şarkılarını o gün sadece sizler için söyleyecek. Ayrıca matinede benzersiz şovlarıyla Mehmet Ali Erbil ve Harem Ritim Grubu da sahne alacak.

    Gün boyunca konserlerin, gösterilerin ve birbirinden güzel aktivitelerin devam edeceği, yılın en büyük eğlencesi Ülker Kadınlar Matine’si ne sizleri de bekliyoruz. Kadınlar kulübüne özel 1000 davetliden biri siz olun istiyorsanız, aşağıdaki formu doldurun ve kadınlar matinesine 2 adet davetiye kazanın.

    Ülker Kadınlar Matinesi başvuru formu için tıklayın !

    ülker kadınlar matinesi 2013
    ülker kadınlar matinesi 2013
  • Fazla Kilolar Kemik Erimesine Neden Oluyor!

    Fazla Kilolar Kemik Erimesine Neden Oluyor!

    Vücutta pek çok sistemi olumsuz etkileyen obezite, kemiklerde de önemli hasarlara neden olabiliyor.

    Aşırı kilolu insanların kemiklerinde yağ hücreleri oluşuyor ve bu durum kemikleri daha kırılgan hale getiriyor. Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Op. Dr. Arda Çınar, obezite ve kemik sağlığı ilişkisi hakkında bilgi verdi.

    ŞİŞMAN İNSANLARDA KEMİK KIRIĞI RİSKİ ARTIYOR

    Obezite ve osteoporoz (kemik erimesi) günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Obezite, genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının istenilen düzeyin üstüne çıkmasıdır.

    Osteoporoz ise kemik kütlesinde azalma ve kemik dokunun mikro-mimarisinde bozulma sonucu kemik kırılganlığının ve kırık riskinin artması ile karakterize sistemik bir iskelet hastalığıdır. Birkaç sene öncesine kadar obezitenin kemik mineral yoğunluğu üzerinde olumlu bir etki oluşturduğu kabul edilse de, yapılan son araştırmalarla bunun doğru olmadığı görülmektedir.

    KEMİKLERİN İÇİNE YAĞ GİZLENİYOR

    Obezitenin iskelet yapısı üzerindeki olumsuz etkisi kemik oluşumundan sorumlu olan kemik iliği hücrelerinin yerini yağ hücreleri geçmesi ve kemiğin gücünü kaybetmesi olarak özetlenebilir. Aşırı kilolu ve osteoporozu olan kişilerde kemik iliği yağ oranı normalin çok üzerinde çıkması bu durumla açıklanmaktadır. Bu durum kalça kemiği ve omurga kemiklerinde yapılan radyolojik taramalarda kemik yoğunluk değerlerinin düşmesi ile sonuçlanmaktadır. Bu da kemikte güç kaybına, kırık oluşma riskinin artmasına yol açmaktadır.

    Kemik erimesini önleyen besinler

    KADINLARDA DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR

    Menopozdan sonra görülebilen postmenopozal kemik erimesinde, obezitenin kemik mineral yoğunluğuna etkisi araştırılmaktadır. Ancak günümüzde yapılan bilimsel çalışmalarda aşırı kilolu kişilerde yüksek oranda yaşa göre kemik yoğunluğu azalması olduğu görülmektedir.

    Ayrıca hareketsiz yaşam şekli bulunan kadınlarda kemik mineral yoğunluğu kayıpları için risk taşımaktadır. Özellikle aşırı kilolu olanlarda fiziksel aktivenin azlığı kemikler üzerinde büyüme hormon düzeyinde azalışa neden olarak kemik mineral yoğunluğunun devamını engellemektedir.

    Bununla birlikte obezite, oluşan yeni kemiklerin dokusunda daha fazla yağ hücrelerinin bulunmasına ve daha kırılgan bir yapıya sahip olmasına neden olmaktadır. Bu şaşırtıcı sonuç için çesitli mekanizmalar suçlanmaktaysa da sonuç olarak kemiğin osteoklastik ( kemiği eriten) aktivitenin artışı oluşan yağ dokusunun kemik iliğinde daha fazla yer aldığı hipotezini ortaya koymuştur.

    TEDAVİ İÇİN ÖNCELİKLE OBEZİTE KONTROL ALTINA ALINMALIDIR

    Dünya Sağlık Örgütü tarafından osteoporoz için altın standart olarak kabul edilen yöntem DEXA (kemik ölçümü) ve kırık varlığı/yokluğunun birlikte değerlendirilmesidir. DEXA ile kemik mineral yoğunluğu (KMY) ölçülür. Bu sayede osteoporozun tanısal kriterleri sağlanır.

    Obezite tanısı, kabaca vücut kitle indeksi denilen ve kişinin kilosu ile boyunun ölçümü ile yapılan değerlendirme sonrası konulmaktadır. Tedavide öncelikle obezitenin kontrolü gerekmektedir. Sonrasında da kemik ölçümü değerleri tedavi sınırının altında ise ilaç tedavisi uygulanır. 40 yaş üzeri sırt kaslarını değerlendirme ve sırt kaslarını güçlendirici egzersizler, dik duruş egzersizleri ve bel kemiği ile ilgili destek kullanımı yararlı olabilmektedir.