Etiket: kadin

  • Kadınlar hoşgörü erkekler güven arıyor

    Kadınlar hoşgörü erkekler güven arıyor

    Erkekler evlenecekleri kadınların güvenilir olmasını, kadınlar ise eşlerinin sabırlı ve hoşgörülü olmasını istiyor. Erkekler kadınlara oranla fiziksel güzelliğe daha çok önem veriyor

    Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca yapılan araştırmada, kadın ve erkeklerin evlenecekleri kişilerde aradıkları sosyal ve kişisel özellikler belirlendi. 10 bini erkek 20 bin kişinin katıldığı araştırmada, bireylere evlenecek kişilerde aradıkları sosyal özellikler soruldu.
    “KADINLARIN İLK EVLİLİĞİ OLMALI”
    “Önemli”, “Önemsiz” ve “Fark etmez” cevap seçeneklerinin bulunduğu araştırmada, erkeklerin yüzde 85’i evlenecekleri kadınların ilk evliliklerini yapıyor olmasını “önemli” olarak nitelendirdi. Erkekler, evlenecekleri kişilerle aile yapılarının benzer olmasına ilişkin soruda da “önemli” seçeneğini tercih etti. Evleneceği kadında “yüksek gelir düzeyi” şartını arayan erkekler yüzde 30 ile sıralamanın sonunda yer aldı.
    Kadınlar evlenecekleri erkeklerin işinin olmasını önemsiyor. Katılımcıların yüzde 90’ı evlenecekleri kişinin işinin olması gerektiğini belirtirken erkeklerin ilk evliliklerini yapıyor olmasının da gerekli olduğunu vurguladı. Kadınların yüzde 43’ü evleneceği kişide hemşehrilik aramadığını kaydetti.

    KİŞİSEL ÖZELLİKLER DAHA ÖNEMLİ
    Araştırmada, evlenecek kişilerin kişilik özellikleri de soruldu. Buna göre, hem erkek hem kadınlar kişisel özellikleri sosyal özelliklere göre daha çok önemsiyor. Ayrıca sosyal özelliklerin aksine “güzel ve yakışıklı” olması dışındaki tüm kişilik özelliklerini kadın ve erkek katılımcılar birbirlerine yakın oranlarda önemli buluyor.
    Erkekler evlenecekleri kişilerin özellikle güvenilir olmasını ve yalan söylememesini istiyor. Evlenecekleri kadınların kendilerine sadık olmalarını da isteyen erkekler, eşlerinin sabırlı ve hoşgürülü olmalarını önemsiyor.
    KADINLAR SABIR VE HOŞGÖRÜ BEKLİYOR
    Kadınların yüzde 98,3’ü eşi olacak kişiden sabırlı ve hoşgörülü olmasını bekliyor. Evleneceği erkekte güvenilir olma ve yalan söylememe özelliği de aradığı tespit edilen araştırma sonucunda, kadınların duygularının önemsenmesini beklediği de ortaya çıktı.
    Erkekler ve kadınlar evlenilecek kişinin güzel veya yakışıklı olmasını diğer özelliklere kıyasla belirgin oranla daha az önemli buluyor. Erkekler kadınlara oranla fiziki güzelliği daha çok önemsiyor. Buna göre, erkekler yüzde 54,4 oranında eşim “güzel olsun” derken, kadınların yüzde 48,5’i evlenecekleri erkeklerin yakışıklı olmasını istiyor. Evleneceği kadının güzel olmasını ise katılımcı erkeklerin yüzde 14,9’u “önemsiz”, yüzde 30,7 ise “fark etmez” olarak nitelendirdi.

  • Evde el bakımı

    Evde el bakımı

    Eller herkes tarafından ilk temas kurulan ve göze çarpan bir parçamızdır.Kadınlar için el bakımı önemlidir.

    Manikürden 1 hafta sonra elleriniz tekrar kötü görünmeye başlayabilir fakat haftada bir manikür sağlıklı değildir. O nedenle manikür sürenizi uzatmak aynı zamanda da ellerinizi hala bakımlı göstermek için evde maksimum 10 dk ayırmanız ve aşağıdakileri yapmanız yeterlidir.

    Önce ojelerinizi çıkarın, ardından sıkılmış limon kabuğu ile tırnaklarınızı 3 dk ovun, ardından ellerinizi durulayın ve kurulayın. 1 – 2 dk bekledikten sonra sağ ve sol avuç içlerinize 1’er çay kaşığı gerçek zeytinyağı damlatın ve tırnaklarınızı avuç içinde yarım daire çizecek şekilde ovun. Her iki elinizi de aynı şekilde tekrarlayın…

    Ardından tüm ellerinizi elinizin içinde kalan gerçek zeytinyağı kalıntısı ile ovarak 3 dk süren bir masaj uygulayın.

    Hepsi bu kadar böylece manikürünüz bu işlemden sonra 5 ila 7 gün daha sizi idare edecek güzellikte olacaktır.

  • Kahverengi ve sarı vajinal akıntı neden olur

    Kahverengi ve sarı vajinal akıntı neden olur

    Kadınlarda vajinal akıntı renksiz, kokusuz ve beyaz olduğu sürece bir enfeksiyonun varlığından söz edilemez ancak akıntının kötü kokulu ve renkli olması durumunda bir enfeksiyonun olduğunu düşünmemiz gerekir.

    Vajinal akıntının sarı, yeşil, kanlı ve kokulu olması anormal bir değişiklik olduğunun habercisidir. Bu gibi anormal akıntılarda doktora gidip tedaviye başlamak gerekir. Sarı akıntı ciddi sağlık sorunlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir.

    Kadınlarda sarı vajinal akıntı stres, yanlış yaşam tarzı, vücuttaki toksik maddeler nedenli olabilir bu durumlar ortadan kaldırıldıktan sonra akıntı normale dönecektir. Ancak bazı durumlarda sarı vajinal akıntı ciddi sağlık sorunlarının habercisi olabilir en kısa zamanda tedavi gerektirir.

    Kadınlarda sarı vajinal akıntı genellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklardan dolayıdır. Klamidya, bel soğukluğu, vulvovajinit ve servisit bu hastalıklardan bazılarıdır. Bu hastalıklar sarı renkli vajinal akıntıya sebep olabilirler. Klamidya ; Bakteriyel bir hastalık olup cinsel yolla bulaşır sarı akıntının yanı sıra anal akıntı ve göz beyazında sarılık belirtileri de verebilir.

    Bel soğukluğu da cinsel yolla bulaşır. Belirtileri arasında sarı akıntıya ek olarak hastalarda ağız lezyonları, yanma hissi ve pelvik bölge ağrısına da neden olur. Vulvovajinit; cinsel yolla bulaşan enfeksiyon hastalığıdır vulva ve vajina’yı etkiler. Bunda da sarı akıntı vardır buna ek olarak kahverengi akıntı, idrar yaparken yanma hissi, cinsel ilişki esnasında ağrı görülebilir.

    Servisit de cinsel yolla bulaşan bir hastalık olup sarı akıntının yanı sıra anormal kanamalar ve ağrıda görülür. Tüm bu cinsel yolla bulaşan hastalıkların temeli bakterilerdir. En önemli ve geçerli tedavi yöntemi antibiyotik kullanımıdır.

    Bu hastalıklara yakalanmamak için sağlıklı ve hijyenik bir cinsel yaşam tarzı seçmek gerekir. Ancak bu koşullarda vajinal enfeksiyonlardan korunmuş olunur.

  • Ayakkabı seçerken bunlara dikkat

    Ayakkabı seçerken bunlara dikkat

    Ayakkabı alırken dikkat edilmesi gerekenler…Ayakkabı alırken nelere dikkat edilmesi gerekir?

    Ayakkabının Şekli Çok Önemli

    Eğer elbiseye uygun ayakkabı seçecekseniz ayakkabının şekliyle elbisenin görünümünün uyumlu olmasına dikkat edin. Öreneğin spor bir ayakkabıyla klasik kesimli bir elbiseyi bir arada kullanamazsınız. En sağlıklısı ayakkabı alırken birlikte giyeceğiniz elbiseyi de yanınıza almak olacaktır.

    Topuk ve Kıyafet Boyunu İyi Ayarlayın

    Ayakkabı seçiminde elbise boyunuz da oldukça önemlidir. Kısa elbiselerin altına çok yüksek topuklu ayakkabı giymek hoş bir görüntü oluşturmaz. Ya da çok uzun elbisenin altına topuksuz bir ayakkabı giyerek elbisenizin yerlerde sürünmesini istemezsiniz. Bu nedenle aradaki dengeyi iyi ayarlamaya çalışın.

    Renk Uyumuna Dikkat Edin

    Ayakkabınızın renginin birlikte kullanacağınız elbisenin altında sırıtmaması için ikisi arasındaki renk uyumuna dikkat etmeniz gerekir. Aynı renk olması için uğraşmanıza gerek yok. Aralarında hoş bir uyum yakalamışsanız doğru yoldasınız demektir.

    Elbise ve ayakkabı Arasında Denge Oluşturun

    Karışık desenli ya da rengarenk bir elbisenin altına giyeceğiniz bir o kadar karışık renkli ayakkabı hiç hoş bir görüntü oluşturmaz. Doğru olan karışık renkli veya desenli elbiselerin altına sade renk ve desende olan ayakkabıları tercih etmektir. Tam tersi şekilde düşünürsek sade bir elbisenin altına giyeceğiniz renkli bir ayakkabı çok şık görünmenizi sağlar.

    Nötr Renkler Kurtarıcıdır

    Bir kadının dolabında her zaman nötr renklerde ayakkabı bulunmalıdır. Her çeşit ve renkte elbiseyle oldukça uyumlu olabilecek bu ayakkabılar günü kurtarmak için birebirdir.

    Denemeden Almayın

    Denemeden aldığınız ayakkabının ayağınıza olmaması, yakışmaması, rahat olmaması … gibi çeşitli nedenler olabilir. Bütün bunları yaşamamak için siz siz olun ayakkabılarınızı denemeden alamayın.

    Kullanım Yerini de Hesaba Katın

    Alacağınız ayakkabı ne kadar güzel olursa olsun kullanacağınız yere uygun olmazsa sonuç felaket olur. O nedenle ayakkabıyı nerde kullanacağınızı hesaba katarak seçim yapmalısınız.

     

  • Aşk ve seks ilişkisi

    Aşk ve seks ilişkisi

    Seksin aşkla ne ilgisi var, aşkın seksle ne ilgisi var? Bu soruların cevabını ararken, Cindy M. Meston ve David M. Buss’ın yazdıkları “Kadınlar Neden Seks Yapar?” adlı kitabın referans verdiği araştırmalar zihnimizi aydınlattı.

    Toplumda sıkça söylenen “Kadınlar aşk olmazsa seks yapmaz”, “Erkekler için asıl olan aşk değil, sekstir” söylemleri acaba gerçeği yansıtıyor mu? Araştırma sonuçları farklı bakış açıları sunuyor mu? İşte, bu konuya dair “Kadınlar Neden Seks Yapar?” kitabından alıntıladığımız bilgiler…

    Kadınlar neden seks yapıyor?

    Bir araştırmaya göre, kadınlar seks yapmalarına gerekçe olarak, “O kişiye sevgimi ifade etmek istedim” ve “Aşık olduğumun farkına vardım”ı, ilk on nedenlerinden ikisi olarak sıralıyorlar. Aşka ulaşmanın bir yolu olarak seksi nasıl kullandıklarını açıklıyorlar.

    Kimi zaman seks, umulduğu gibi aşk ve bağlılık getiriyor. Kimi zaman da seks, asıl istenen sevgi yerine geçici bir sevildiğini hissetme yanılsaması yaratıyor. Kimi zamansa ne aşk ne de aşk yanılsaması…
    Araştırmaya katılan kadınların pek çoğu kendi başına aşk için değil, başka birine olan aşklarını ifade etmek için seks yapıyor.

    Dört bin yıl önce aşk ve seks ilişkisi

    Aşkla seksin birbirine bağlı olduğu yeni bir düşünce değil. Hatta insanın yazıyı ilk kez icat edişinden beri bu bağa işaret ediliyor. 1880’lerin sonlarında, günümüzde Irak’ta bulunan bir bölgede küçük bir tablet ortaya çıkartıldı. Dört bin yıllık bu tabletin üzerine, tarihçilerin en eski aşk şiiri olduğuna inandıkları bir şiir kazınmıştı. Şiirde bir rahibe, krala yalnızca aşkını değil, duyduğu şehveti de itiraf ediyordu:

    “Kalbimin sevgilisi, damat
    Parlaktır güzelliğin, baldan tatlı
    Esir ettin beni, titreyerek durayım önünde
    Damat, yatağa götürülmek isterim”

    Rahibenin bir başka şiiri:

    “Damat benden zevkini aldın
    Söyle anneme, nefis şeyler yedirsin sana
    Babam da armağanlar versin”

    Aşksız sekse açık kadınlar hangileri?

    Birçok kadın için aşkla seks birbirinden ayrılmaz olsa da hepsi için öyle değil tabii. Araştırmalar, hangi kadınların seksten önce aşk ya da duygusal ilgi istemeye daha az eğilimli olduğuna dair bir şeyler de öğretti. Aşksız sekse en açık kadınlar genellikle dışa dönük bir kişiliğe sahip ve yeni, egzotik yiyecekleri denemek ya da seyahat edip başka kültürler görmekten hoşlanmak dahil, her türlü yeni deneyime daha açık oluyorlar.

    Sekse bakışta kadın erkek farkı

    Birçok kadın seks için aşka ihtiyaç duymasa ya da aşk peşinde koşmasa da kadınlar aşkın sekse eşlik etmesi gerektiğine erkeklerden daha fazla inanıyorlar.

    Meston Cinsel Psikofizyoloji Laboratuvarı’nda 700’den fazla üniversite öğrencisine, “Aşksız sekste bir sorun yoktur” yorumuna katılıp katılmadıkları soruldu. Öğrencilerin yaklaşık yarısı Avrupa, yarısıysa Güneydoğu Asya kökenli ailelerden geliyorlardı. Her iki kültürel grupta da aşksız seksin kabul edilebilir olduğunu düşünme olasılığının erkeklerde kadınlara kıyasla çok daha yüksek olduğu görüldü.

    Psikolog David Schmitt ve çalışma arkadaşları, 56 ülkeyi içeren kapsamlı bir araştırmada benzer bulgulara ulaştılar.

    Seksin ön koşulu aşk mı?

    Buss Evrim Psikolojisi Laboratuvarı’nda yürütülen bir çalışmada elde edilen sonuçlar da aşk-seks ilintisinde bir cinsiyet farklılığı olduğunu gösteriyor. Kadınların yalnızca yüzde 8’i, “seks yapma”yı bir aşk edimi olarak gösterirken, erkeklerin yüzde 32’si cinsel aşk edimlerinden bahsetti.

    Bu bulgu erkekler için seksle aşkın en azından bir açıdan yakından bağlantılı olduğunu gösteriyor. Anlaşılan seks, erkeklerin aklında aşkın bariz bir özelliği olarak kadınlara kıyasla daha fazla öne çıkıyor. Dolayısıyla kadınlar aşkı seksin bir önkoşulu olarak görmeye daha yatkınlar.

  • Adet gecikmesi ne zaman ciddiye alınmalı?

    Adet gecikmesi ne zaman ciddiye alınmalı?

    Kadınlarda çeşitli nedenlere bağlı alarak adet gecikmesi yaşanabiliyor. Uzmanlar yılda bir iki kez adet gecikmesinin normal karşılanabileceğini ancak düzensizliğin iki üç ay devam etmesi durumunda hekime başvurulması gerektiğini belirtiyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ebru Füsun Işık, adet gecikmesinin ne zaman ciddiye alınması gerektiğini anlattı.

    Adet gecikmesinin birçok nedeni olabilir. Hormonal faktörler, üreme organları ile ilgili hastalıklar, stres gibi yaşam koşulları, ağır egzersiz veya aşırı kilo alıp verme adet gecikmesine neden olabilir. Op. Dr. Işık, adet gecikmesinin nedenleri arasında en sık görülenin yumurtanın geliştiği folikülün çatlamaması olduğu söyleyerek şu bilgileri verdi:

    “Aslında kadınların birçoğu yılda bir siklüs yumurtanın çatlamaması gibi sorunlar yaşayabilirler. Fizyolojik olan bu durum pek çok kez birkaç günlük adet gecikmesine yol açtığı için kadınlar tarafından fark edilmez. Adet gecikmesinde ilk olarak akla gelmesi gereken şey ise gebeliktir. Adet gecikmesi fizyolojik olan bu durumlar dışında yumurtalıklarda gelişebilecek endometriozis kistleri, yumurtalıkların iyi ve kötü huylu tümörleri gibi patolojik kistik oluşumlarda da görülebilir. Bazı hormonal denge bozukluklarında da ilk belirti adet gecikmesi şeklinde olabilir. Bu grup hastalıklar çok çeşitlidir ve karmaşık bir yapı içerisinde olabilirler. Bunlar içerisinde en sık rastlananları ise polikistik over sendromu, tiroit bezi fonksiyon bozuklukları ve süt hormonu olarak bilinen prolaktin hormonu salgı bozukluklarıdır. Bu hormon bozuklukları arasında adet düzensizliklerine en sık yol açan durumu ise polikistik over sendromu oluşturuyor.”

    Tanı ve tedavi önemli
    Op. Dr. Işık, tedavi yöntemleri ve tedavi edilmemesi durumunda ortaya çıkabilecek riskler konusunda da şunları söyledi:
    “Tedavi şekli, bulunan patolojiye göre değişir. Tiroit hormonu yetersizliğine bağlı durumlarda tiroit hormonu verilir. Prolaktin hormonunun yüksek düzeyde salgılandığı durumlarda, salgılamayı kesici ilaçlar verilir. Polikistik over sendromunda ise sadece kilo vermeyle bile adetler düzene girebilir. Ayrıca progesteron hormonu veya doğum kontrol haplarıyla da tedavi mümkün olabiliyor. Sürekli östrojen hormonu etkisi altında kalan rahim içini döşeyen endometrium tabakası her ay düzenli dökülüp adet kanaması şeklinde atılmadığı için sürekli kalınlaşır. Uzun yıllar içersinde bu durum rahim kanseri oluşumu riskini artırır. Ayrıca adet gecikmeleri tedavi edilmezse gebelik oluşumu gecikir veya gerçekleşmez. Adet gecikmesine neden olan yumurtalıkta kistik bir durum söz konusu ise tedavisi gecikmiş olur.”

  • Konuşulmayan cinsellik

    Konuşulmayan cinsellik

    Kadınlar, doğumdan sonra vücutlarının fiziksel olarak geçirdiği değişimden şikayet ediyor ve özellikle genital bölgelerinin bir değişime uğrayıp uğramadığı konusunda tasalanıyorlar.

    Dikiş izleri de burada önemli bir rol oynuyor. Buna karşılık, uzmanlar erkeklerin eşlerinin vücutlarının değişimden dolayı şikayet etmlerinin pek karşılaşılan bir olay olmadığını söylüyor. Onlar bu durumdan daha çok psikolojik olarak etkileniyorlar.

    Bunun bir başka nedeni ise duygusal durumunuzun size yaklaşmalarına engel olması. Bazı durumlarda sorun erkeğin eşini artık sadece bir anne olarak görmesinden kaynaklanıyor. Bunun düzelmesi için birbirinize zaman tanıyın. Sonrasında ise onu karşınıza alarak sevgili ile anne arasındaki kesin sınırı çizin.

    Seks sıradanlaşmaya başladıktan sonra heyecanı kim geri getirecek?

    Psikoterapistler, insanların bir kez alıştıktan ve zevk aldıktan sonra bazı cinsel alışkanlıklar geliştirdiğini gösteriyor. Bunun sonrasında ise aynı şeyi tekrar tekrar yapıyorlar. Bu da, cinsel potansiyele bakmadan rahat olanın peşinden gitmek anlamına geliyor.

    Bir ilişkide genellikle kadınlar duygusal liderliği ele aldığından problemi başka birinin sahiplenmesi gerekiyor. Seksüel bir alışkanlıktan kurtulmak için, yatakta birbirinize neyi yanlış yaptığınızı sorun. Bu şekilde seksin nasıl olması gerektiği konusunda bir beyin fırtınası yapmış olursunuz.

    Ayrıca yatakta kullandığınız dili de değiştirebilirsiniz. Her zaman söylediklerinizden farklı şeyler söylemeye çalışın ama bunu yaparken bambaşka biri de olmayın. Bazı sorunların konuşularak çözümlenebildiğini ve aynı şeyin sekste de geçerli olduğunu aklınızdan çıkarmamaya çalışın.

    Bir ilişki cinsel elektrik olmadan yürür mü?

    Her iki taraf da halinden şikayetçi değilse cinsel elektrik tutmadan da bir ilişki yürüyebilir. Ama kendinize karşı dürüst olduğunuzdan emin olmalısınız. Eğer bir an önce evlenip çocuk sahibi olmak istiyorsanız karşınızdaki erkeğe müstakbel baba gözüyle yaklaşıp cinsel kimyayı göz ardı ediyor olabilirsiniz. Bu eksikliği yıllarca görmemezlikten gelmek ilişkiniz açısından çok riskli olabilir. Bu sorun mutlaka bir noktada patlak verecek ve o nokta da muhtemelen evlendiğiniz zaman olacaktır.

    Ama yine de bu sorunla nasıl baş ettiğiniz, sekse verdiğiniz önceliğe bağlı olarak belirleniyor. Şunu aklınızdan çıkarmayın; iki insan çoğu konuda anlaşabiliyorsa kimya da zaman içinde oluşacaktır. Bunun en güzel işareti öpüşmenizdedir. Eğer tutkulu şekilde öpüşüyorsanız, bu ilişkide bir gelecek görebilirsiniz.

    Yatakta heyecanı kaybedince ne yapmalı?

    Biriyle uzun süre birlikte olduktan sonra aradaki çekimin azalmasını normal karşılamak gerekir. Bu da, kontrol edemediğiniz dış etkenlerin ilişkinizi etkiliyor olmasından kaynaklanır. Birbirinizi yıllarca beğenebilmek için yakın olmanız gerekir.

    Onunla çıkmaya başlamadan önceki flörtleşmelerinizi hatırlayıp onları tekrar yakalamaya çalışın.

    Kimi zaman ilişki monotonlaştığında sekse bir süre ara vermek de işe yarayabiliyor. İki taraf da bu şekilde hayatlarında neyin eksik olduğunu hatırlayabiliyor.

    Biriyle sevişirken başkasını düşünüyorsam…?

    Flörtleşmek insanın içinden gelen bir şey olduğundan, son derece sağlıklıdır. İş yerinde bazen normalden fazla kibar olmanız gerekebiliyor. Karşınızdaki bir erkekse, yaptığınız bu şey flörtleşmeye giriyor. İşiniz görüldüğünde ise kendinize olan güveniniz artıyor.

    Ama bu durumda tehlikeli sularda yüzüyor olabilirsiniz. “Erkek arkadaşım bu şekilde davranıyor olsaydı kötü hisseder miydim?” sorusuna verdiğiniz cevap evetse, adımlarınızı dikkatli atmalısınız.

  • Reflü ile başa çıkmanın yolları

    Reflü ile başa çıkmanın yolları

    Çağımızın hastalığı reflü ile başa çıkmanın ilk adımı doğru beslenmeden geçiyor…

    Beslenme alışkanlıklarında reflünün tedavisinde önemli rol oynadığını belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Gizem Keservuran, şu bilgileri verdi:

    Düşük şekerli diyet reflüyü azaltıyor

    “Endüstriyel, rafine gıdalarla beslenenlerin en az yüzde 20 sinde reflü şikayetlerine rastlanmakta, hatta bu rakamın yüzde 50`leri geçtiği söylenmektedir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada toplumun yüzde 20 sinde reflü hastalığı saptanmıştır. Olguların çoğunluğunu yaşlılar, şişmanlar, hamileler oluşturmaktadır. Düşük karbonhidrat içerikli besinlerle beslenen, sofra şekerini az tüketen kişilerin çok büyük bir bölümünde reflü şikayetleri nispeten azalabilmektedir. Un ve şekerden zengin gıdalar ile beslenen bireylerde insulin direnci ve buna bağlı reaktif hipoglisemiler (tepkisel kan şekeri düşüklüğü) olmaktadır. Hipoglisemiyi düzeltmek için vücutta sempatik sistem uyarılmaktadır. Yemek borusunun alt ucunun daralması parasempatik sinir sisteminin kontrolündedir. Hipoglisemi sonucu sempatik sinir sistemi aşırı uyarılınca yemek borusunun alt ucu yutma olmamasına rağmen genişler ve mide içindekiler geriye kaçar.
    Ne yapmalıyız?
    Yağ oranı yüksek yiyecekler mide boşalmasını geciktirir. Özellikle fast food türü yiyeceklerde yağ miktarı yüksektir. Yağlı yiyeceklerin midede kalma süresi de uzundur, bu nedenle yağlı yiyeceklerin sindirilmesi için daha fazla sindirim enzimi salgılanmaktadır.
    Protein ağırlıklı diyetler yapılarak, yağ ve yağlı besinler, koyu çay, kahve, çikolata nane soğan gibi besinlerin tüketimi azaltılmalıdır.
    Mide asidinin uyarılmasını önlemek için; acı baharatlar, karbonatlı içecekler (kola, soda, gazoz vb.) domates, turunçgiller, kahve , alkol, çok sıcak ve çok soğuk besinler tüketilmemelidir.
    Öğünler sık aralıklı olmalı (en az 2 saat) bir öğünde fazla yemek yenilmemeli, fazla yemek mide basıncını arttırır ve reflü olasılığı artar.
    Yemek yerken sıvı alımı azaltılmalı, sıvılar öğün aralarında içilmelidir.
    Alkollü İçeceklerden kaçınılmalıdır.
    Kabızlık ıkınma sonucu karın içi basıncında artmaya ve dolayısıyla reflüde artışa yol açar.
    Her lokmadan sonra çatalı bırakmak ve her lokmayı en az 10 kez çiğnemek.
    Sakız çiğnemekten sakının. Çünkü yutulan hava miktarı artar, bu da gaz ve reflüye yol açar.
    Yemek yerken ve yemeklerden sonraki 45 dakika dik pozisyonda durulmalı.
    Uykudan birkaç saat önce yemek yemekten kaçının. ( 3-4 saat ).
    Akşam porsiyon miktarlarını kısıtlayın.
    Özellikle öğünlerden sonra sıkı dar giysiler giymeyin, kemer, korse vb. kullanmayın.
    Hangi gıdalardan kaçınmalıyız?

    Turunçgiller; portakal, mandalina, greyfurt, limon
    Üzüm, karpuz, kavun
    Yaban mersini, çilek, kızılcık, çekirdekli kara üzüm antioksidan açısından oldukça zengin olmalarına rağmen reflü de dikkatli tüketilmeli
    Kuru fasulye, nohut, mısır gibi gaz yapıcı gıdalar
    Patates, püresi, kızarmış
    Margarin, tereyağı, kuyrukyağı
    Sosis salam sucuk
    Yağda yumurta, kaşar peyniri, tulum peyniri
    Çok sıcak çok soğuk yiyecekler.
    Sakatatlar (karaciğer, beyin, böbrek, vb.)
    Kahve, koyu çay
    Yağda kızartılmış her türlü yiyecek
    Soğan, sarımsak, salçalar ve baharatlı yiyecekler
    Yağlı şekerler, helvalar, lokumlar, hamur tatlıları, kuruyemişler
    Mayonez, ağır soslar, sirke, turşu ve konserveler
    Katı yiyecekler cips, krik-krak, kabuklu yiyecekler midenin perforasyonuna ( delinmesine ) sebep olabilir. bu besinlerin ara öğünlerinizden kaldırıp yerine; meyveli yoğurt, 1 dilim peynir + 1 dilim ekmek ya da kuru / taze meyve tüketin.
    Nelere dikkat etmeliyiz?

    Mutfağınızda kullanacağınız yağınızı doğru tercih edin,
    Koyu çay kahve yerine bitki ve meyve çaylarına yer verin,
    Mutfağınızda ızgara-haslama-fırın pişirme şekillerini tercih edin,
    Ara öğünlerinizde ; meyveli yoğurt, 1 dilim peynir + 1 dilim ekmek ya da kuru / taze meyve tüketin,
    Etiket dedektifi olun
    Kendinizi dinleyin, vücudunuzun sesine kulak verin.

  • Sözel şiddete özgüvensiz erkekler daha çok başvuruyor

    Sözel şiddete özgüvensiz erkekler daha çok başvuruyor

    Kadınlara yönelik şiddet fiziksel, ekonomik ve sözel olarak, farklı şekillerde kadınların hayatına girebiliyor. Genel olarak fiziksel şiddet kadar üzerinde durulmayan ve maruz kalan kadınların çeşitli korkularla başkalarına söylemekten çekinerek yardım alamamalarıyla sonuçlanan sözlü şiddet, kadınların durumun düzeleceğine olan inançları nedeniyle üzeri kapalı bir kutu gibi çözümsüz kalabiliyor. Eğitimli ve hatta ünlü, kariyerinde istediği noktaya gelmiş kadınların da maruz kaldığına sıkça şahit olduğumuz sözel şiddet; yaş, dil, din, ırk, sosyoekonomik statü tanımıyor. Aile içi iletişimin yanı sıra, kadınların psikolojilerini de derinden sarsan bu durum, zaman içerisinde müdahale edilmediği takdirde, yerini fiziksel şiddete de bırakabiliyor.

    Sözel şiddete özgüvensiz erkekler daha çok başvuruyor

    Yüksek sesle bağırmak ve aşağılayıcı sözler sarf etmek gibi davranış biçimleriyle öne çıkan sözel şiddet, özgüvensiz erkeklerin kendini ifade etmekte zorlandığı durumlarda sıklıkla görülüyor. Kendini sözlü olarak ve doğru şekilde ifade edemeyen erkekler, bu durumun neden olduğu öfkeyle, ajitasyon denilen ve saldırganlık içeren davranışlara yönelerek, öfke kontrolünü elden bırakabiliyorlar.

    İlk zamanlarda küçük ama sürekli sözlü tartışmalarla ilk sinyallerini veren sözel şiddet, zaman içerisinde kadının sessiz kalması ve durumu kendinin bile kabullenememesinin doğal bir sonucu olarak, daha şiddetli bir hale gelmektedir.

    Ailesinin dağılmasından veya başına daha kötü işler geleceğinden korkan kadınlar, mevcut durumun üzerini örterek, olayları kendi haline bırakabilmektedirler. Bu durum, genellikle işlerin daha da çıkmaza girmesiyle ve hatta şiddetin sözelden fiziksele geçişiyle sonuçlanabilmektedir.

    Özgüvenden yoksun, kendini sözlü olarak istediği şekilde ifade edemeyen erkekler, sözel saldırılarla istediklerini yaptırmaya, karşısındaki kadını küçük düşürmeye ve bu yolla sinirlerini yatıştırmaya çalışmaktalar. Bu gibi durumlarda, kadınların mutlaka uzman bir hekimden psikolojik destek almaları gerekmektedir. Çünkü bu sorunlar, zamanla azalmak yerine şiddetini arttırarak ilerleyecek, bu zaman zarfında kadınların psikolojileri daha da yıpranacaktır.

    Sözel şiddet gören kadınları bekleyen başka sorunlar; kronik mutsuzluk ve depresyon

    Eşlerinden veya karşı cinsten herhangi biri tarafından sözel şiddet gören kadınlar, psikolojik açıdan çoğunlukla kendi içlerinde yaşadıkları büyük bir çıkmazın içine giriyorlar. Korku, sessizlik, çekingenlik, özgüvensizlik, umutsuzluk, mutsuzluk gibi psikolojik belirtilerin yanı sıra; çarpıntı, unutkanlık, baş dönmesi gibi fiziksel belirtiler de gösteren kadınlar, kendilerini kronik mutsuzluk ve depresyon gibi ciddi psikolojik etkenlerin de ortasında buluyorlar.

    Hayattan zevk alamaz hale gelen bu kadınlar, güçten düşen psikolojileri nedeniyle şiddet uygulayan kişiden uzak durmayı, ayrılmayı göze alamıyor ve konuyla ilgili profesyonel yardım alacak ve bu süreci tamamlayacak gücü kendilerinde bulamıyorlar.

    Uzmanlar bu gibi durumlarda kişilerin mutlaka profesyonel anlamda bir uzmandan destek almalarını ve çabalarını, durumun üzerinin örtülmesi için değil, bu duruma bir son verilmesi için kullanmalarını öneriyor.

  • Cinsel isteksizlik

    Cinsel isteksizlik

    Kadınların sık sık yaşadığı cinsel işlev bozukluklarının başında cinsel ilgi ve istek duyumlarının azalması gelmektedir. Cinsel istek kişiden kişiye ve zamandan zamana değişiklik gösterebileceği için cinsel istek “normal” düzeyi henüz tanımlanamamıştır.

    Azalmış Cinsel İstek Bozukluğu, DSM-IV’e göre, sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması ya da hiç olmaması olarak tanımlanmaktadır. Değerlendirme cinsel ilgi ve istek sorunu olan kişinin yaşı, yaşam koşulları, genel sağlığı ve sorun oluşmadan önceki cinsel isteği gibi etkenler de göz önüne alınarak yapılmalıdır.

    Cinsel istek bozukluğu kadınlarda puberte döneminden başlayarak devam eden primer bir sorun olarak ortaya çıkabileceği gibi yaşamın herhangi bir döneminde cinsel partnerle yaşanan genel ilişkideki sorunlar, depresyon gibi psikolojik bozukluklar, gebelik, doğum, psikolojik travma ya da ilaca bağlı belirgin bir neden veya durum sonucu sekonder bir sorun olarak da ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, kadının sosyal çevredeki sorunu, evlilik dışı bir ilişki yaşaması, görücü usulü evlilik yapması, çözülmemiş çatışmalar yaşaması ve en önemlisi de mutsuz bir evlilik sürdürmesi cinsel isteğini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun dışında, sorunu yaşayan kadının cinsel içerikli hayal ve düşüncelerinin, karşı cinse olan ilgisinin, mastürbasyon yapma sıklığının ve partneriyle yaşadığı ilişki sıklığının da cinsel isteksizlikte önemli bir payı vardır.

    Bazen kadınlar cinsel aktiviteye cinsel istekleri olduğu halde katılmayabiliyor ya da cinsel istekleri olmadığı halde katılabiliyor. Buradaki en temel neden, cinsel yaşamı olumsuz olarak etkileyen bir takım yanlış inançların varlığıdır. Özellikle “Sevişmeyi başlatan kadın azgın ve istenen bir kadın değildir!” cinsel mitine olan inancın, kadınların cinsel aktiviteye başlamalarına engel olduğu bir gerçektir. Ancak bu kadınlar eşleri tarafından başlatılan aktivitelerde yer alabilmekte, herhangi bir uyarılma veya orgazm sorunu yaşamamaktadır. Diğer taraftan, toplumumuzda halâ kadının kocasına karşı görevlerinden birinin, onunla cinsel ilişkiye sadece kocası istediği için girmesi gerektiğine olan inançtır. Bu durum da, özünde keyifli bir aktivitenin bir iş ve hatta bir işkence olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu olumsuz düşünce ve inanışlar doğuştan var olan cinsel dürtülerin, zaman içinde geliştirdiğimiz cinsellikle ilgili bilgi, tutum ve deneyimlerimizle nasıl biçimlendiğini göstermektedir.

    Cinsel istek azlığından şikayet eden kişinin yaşı dikkat edilmesi gereken önemli faktörlerden biridir. Yaşın ilerlemesi ile birlikte meydana gelen biyolojik değişim, cinsel istek azlığı yaratmaktadır. Özellikle, menopoz ve öncesi-sonrası oluşan hormonal değişim, vulvada ve vajende atrofi, vajinanın salgılarında azalma ve sonuçta vajinada kuruluğa ve hatta ilişki sırasında ağrıya neden olmaktadır. Bir kadının düzenli adet görmesinin birçok kültürde doğurganlığın ve dişiliğin tanımı olarak algılanması, menopozun da “kadınlığın kaybedilmesi” gibi düşünülmesine ve hatta buna bağlı olarak “bu yaştan sonra” cinselliğin yaşanmasının da hoş olmayacağı gibi olumsuz inançlara yol açmaktadır. Dolayısıyla, cinsel istek azlığı söz konusu olsa bile bu dönemde sorun olarak algılanmamakta ve bu amaçla tedaviye başvurulmamaktadır.

    Cinsel istek azlığına sebep olan etkenlerden diğerleri de kullanılan ilaçlar (psikiyatrik bozuklukların tedavisinde kullanılan ilaçlar, doğum kontrol hapları, tansiyon ilaçları), bazı bedensel hastalıklar (diabet, yüksek tansiyon gibi), alkol kullanımı, kanser tedavileri ve erken yaşam deneyimleri içinde herhangi bir cinsel taciz ve tecavüz öyküsünün varlığıdır. Cinsel içerikli travma öyküsü olan kadının daha sonraki her cinsel yaşantısını geçmişte yaşadığı tecavüz sahneleri ile bağdaştırması cinsel aktivitelerden ve yakınlaşmalardan uzak durmasına neden olmaktadır.