Etiket: kadın erkek ilişkisi

  • Sevgilinizi Aşkınıza İnandırın…

    Sevgilinizi Aşkınıza İnandırın…

    Uzmanlar, kıskançlık ve güvensizlik gibi nedenlerle tehlikeye giren birlikteliklerde sevgilinizi aşkınıza inandırmak için küçük görüntü oyunlarına yönelmek yerine içinizdeki duygulara odaklanma tavsiyesinde bulunuyor.

    Karşınızdakini gerçekten seviyor musunuz, sevmiyor musunuz bir karar verip, ona göre davranın.

    Borçlandıran ilişki

    İlişkilerde talep yaratan inançlara çok dikkat etmek gerekir. Çoğu kişinin inançları, kendi menfaatine, karşısındakini borçlandırmaya dayalıdır.

    “Sevgili dediğin, her hafta gül alır/sevdiğini söyler/ dertlerini dinler” gibi düşünceler, karşı tarafı borçlandıran yargılardır. Kişiler bir ilişkiye başladığında yüzlerce bu tür borç senedini karşısında bulur. En kalıcı ve sürdürülebilir ilişki, en az talebe dayanan ilişkidir.

    Kendinizi geliştirin

    Partnerini kendisine karşı borçlandıran değil, kendisini partnerine karşı borçlandıran kişilerin ilişkileri daha kalıcıdır.

    Aşkta başarı için, kişinin mutlaka kendisini geliştirmesi gerekiyor. İnsan bir ilişkiye başlarken yanında ne getiriyorsa, ilişkinin kalitesi de o kadardır. İlişkilerimiz bizim kadar iyidir.

    Bir ilişkideki en iyi strateji samimi olmaktır. Samimi olduğunuzda çözülmeyecek sorun yoktur.

  • Evliliği kurtaracak 5 yol

    Evliliği kurtaracak 5 yol

    Evlilik sadece bir sözleşme değil aynı zamanda kader ortaklığıdır. Bu ortaklık zaman zaman problem yaşasa da aşmak mümkündür. Tabii ki karşılıklı çaba olmalıdır. Taraflardan sadece birinin evliliği kurtarmaya çalışması yetmez. Sorunları aşmak istiyorsanız bu yazıyı okuyun. “Bana ne” diyorsanız, kendinize bir avukat bulun…

    Evliliğin en temel nedeni aşk olmalı. Bu konuda hiçbir şüphem yok. Ama evlilik aşktan öte bazı şeyler ister. Çünkü çok uzun solukludur. Bu yüzden başta duyulan heyecanlar zamanla yerini başka şeylere bırakır. Mesela alışkanlığa… Bunu olgunca kabul edenler için sorun yok. Onlar, aşktan sevgiye yumuşak bir geçiş yaparak evliliklerini bu çerçevede daha uzun yıllar sürdürebilirler. Eşlerden biri ya da her ikisi bu olgunluğa erişememişse, kendini eğitememişse ve evliliğin yanısıra başka hiçbir uğraşı yoksa o zaman aşktan sevgiye geçişi bir türlü kabullenemeyecektir. Evlilik derinden sarsılacaktır. Zaten boşanmaların yüzde 45’i bu ilk 5 yıl içinde olmaktadır. Bu geçiş süreci sancılı olmakla beraber aşılması imkansız değildir. İşte bu sorunları aşmanız için 5 yol:
    1) DİNLE
    Eşler arasındaki iletişimsizlik sorunların kaynağıdır. Bu yüzden iyi iletişimi olan çiftlerin evlilikleri daha uzun sürer. İletişim, karşındakini dinlemekten başlar. Eşinizin söylediği her şey önemlidir. Çünkü o sizin eşinizdir. Ne anlatırsa anlatsın mutlaka can kulağıyla dinlemelisiniz. Hele hele konuştuğu şey aranızdaki sorunlarla ilgiliyse çok daha dikkatli dinlemelisiniz. Sorunlara çözüm bulmanın yolu, önce o sorunu bilmekten geçer. Eşiniz size “Benim sorunum var” diyorsa evet vardır, bunu geçiştirmeyin.
    Başka zamana ertelemeyin. Elinizdeki işi bırakın ve kendinizi sadece eşinizi dinlemeye verin. Avrupa’da yapılan araştırmalar birbirlerini dinleyen çiftlerin evliliklerinin diğerlerine göre çok daha uzun sürdüğünü ortaya koyuyor. Eşinizi dinleyerek aslında ona verdiğiniz önemi, duyduğunuz saygıyı da göstereceksiniz. Söylediklerinin dinlenmediğini, dikkate alınmadığını düşünen kişiler kendilerini elbette kötü hisseder.
    2) ANLA
    Dinlemek elbette yetmez, eşinizi anlamaya da çalışmalısınız. Karşınızdaki insan ne kadar konuşursa konuşsun, siz onu anlamak için çaba göstermezseniz cümleler havada uçup kaybolur. Burada ‘empati’ çok önemlidir. Yani kendinizi eşinizin yerine koyacaksınız. Eğer bir davranışınızdan şikayetçiyse “Aynısı bana yapılsaydı, nasıl hissederdim?” diye düşüneceksiniz. Anlamakla beraber anlayışlı da olacaksınız. Söylediği şey size çok aykırı gelse bile bunu onun yüzüne vurmayacaksınız. Eşiniz böylece önemsendiğini, anlaşıldığını hissedecek, rahatlayacak ve sorunun çözümü konusunda adım atılacağına inanacak. Bu da evliliğiniz konusunda umudunu artıracak.
    3) KONUŞ
    Dinlediniz, anladınız ve konuşma sırası size geldi. Kimi insan, eşini sadece dinler, seni anlıyorum der ama kendi fikrini söylemez. İşte bu durum, eşinizi çileden çıkarır. Oysa siz de o sorun hakkında mutlaka ne düşündüğünüzü açıklamalısınız. Ya da siz eğer ortada bir sorun görüyorsanız bunu açmalısınız. “Benim seninle sorunum yok, senin benimle varsa sen konuş” demenin alemi yok. Ayrıca sadece birbiriniz hakkında ya da evliliğinizdeki sorunları değil, dünyadaki her şeyle ilgili konuşmalısınız. Eşler birbirinin en iyi arkadaşıdır da aynı zamanda. Konuşabilmeli, birlikte zaman geçirebilmeli ve eğlenebilmelidirler.
    4) SABRET
    İnsanların birbirine karşı tahammülü çok azaldı, bunun farkındayım. Ama evliliğin çok önemli bir unsurudur sabretmek. Kötü olaylar karşısında hemen pes etmek, çaba göstermeyi bırakmak, emek vermekten vazgeçmek doğru değil. Ama sabretmekten kastım eşlerin birbirlerine yaptıkları her şeyi sineye çekmek değil. Şiddet, ihanet gibi davranışlar tabii ki affedilecek şeyler değil. Ancak pire için yorgan yakmanın da alemi yok. Sorunları çözmek yerine daha ilk bocalayışta ayrılığı gündeme getirmek doğru bir davranış biçimi olmaz. Üstelik sürekli ayrılıktan konuşmak da evliliğin anlamını yitirmesine yol açar.
    5) DEĞİŞME VE DEĞİŞTİRME
    Eşlerin yaptıkları en büyük hata, birbirlerini değiştirmeye çalışmaktır. Evlenmeden önce herkesin kendine göre bir yaşam tarzı vardır. Çiftler birbirlerini tanıdıklarında ve eş olmaya karar verdiklerinde bu yaşam tarzını bilerek adım atar. Ne yazık ki evlendikten sonra taraflardan biri (genellikle erkekler) eşini kendi hayatını yaşamaya mahkum etmeye çalışır. Sadece kendi kurallarının geçerli olmasını ister. Bu başta, insanın hoşuna gitse de daha sonra baskı unsuru olmaya başlar.
    Baskı sonuçta mutlaka patlamaya yol açar. Bu yüzden eşler birbirinin yaşam tarzına saygı duymalıdır. Kimse kimsenin hayatını yaşamak zorunda bırakılmamalıdır. Evlilik için yaşam formülü şudur: Kimse başkasının hayatını yaşamayacak. Herkes kendi hayatını koruyacak. Çiftler, evlilik için oluşturdukları üçüncü bir hayatı ortak olarak yaşayacaklar. Ancak bu şekilde evliliğin huzurlu ve mutlu bir şekilde devamı sağlanabilir.
    ÇOCUK KURTARIR MI?
    Çocuğun evlilikler için kurtarıcı olma fikri bana göre yanlış. Ancak evliliğin başka bir boyuta geçmesini sağladığı da bir gerçek. Çocuk, mutluluk verebileceği gibi evlilik içindeki sorunları artırabilir de… Çocuk doğana kadar serbest, kaygısız bir yaşam sürmüş olan çiftler, birdenbire ağır bir sorumluluğu yüklenince derin sıkıntı duyabilir, hatta ruhsal çöküntü içine girebilirler. Kendilerini hapsedilmiş, sınırlanmış hissedebilir, bu ağır sorumluluktan kurtulmak için evden uzaklaşmak isteyebilirler.
    Çocukla birlikte gelen bir başka sorun da özellikle kadında yaşanan cinsel isteksizliktir. Kadının kendini çocuğuna adaması, eşini ihmal etmesi, evde aradığı ilgiyi bulamayan erkeğin gözünü dışarı dikmesi anlamına gelir. Bu da kaçınılmaz bir sonuç doğurur: Aldatmak… Elbette bu cinsel soğukluk sadece kadında yaşanmaz. Erkek de eşinin hamilelikten sonra bozulan vücudunu kabul etmekte zorlanabilir. Bu durumda yapılması gereken çocuk yapma kararını birlikte almak ve en iyi zamanı kollamaktır. Sonuçlarını iyice düşünüp buna eşlerin birbirini hazırlaması gerekir.
    CİNSELLİK ÇOK ÖNEMLİ
    Bir evliliğin yürümesindeki en büyük etken cinsel uyumdur. Birbirini anlayan eşler arasında cinsellik önemli bir sorun çıkarmaz. Evlilik, aynı zamanda karşılıklı cinsel eğitim süreci olarak da görülebilir. Zaman içinde erkek ve kadın birbirinin cinsel eğilim ve kapasitelerine uyum gösterir. Cinsel uyumsuzluk, çoğu zaman bir başka anlaşmazlığın sonucudur. Kadın ya da erkek cinsel birleşmeyi reddederek eşinden öç alıyordur. Şimdi tekrar başa dönelim, evlilikte 1-Dinlersen, 2-Anlarsan, 3- Konuşursan, 4- Sabredersen ve 5- Değiştirmeye çalışmazsan, cinsel hayatın da gayet mutlu gider.

    Aile, Evlilik ve Çocuklar konulu yazılar için tıklayın !

     

    Posta Karnaval

  • Aşk acısını yenmek için 6 ay yeter

    Aşk acısını yenmek için 6 ay yeter

    Onsuz yaşayamayacağınızı düşündüğünüz kişi gitti ve siz nefes almakta zorlanıyorsunuz. Bu durumu yaşayan ne ilk kişisiniz ne de son… Kendinize zaman tanıyın, acınızla yüzleşin ve yavaş yavaş silinip gitmesine yardım edin.

    Tek bir tanımı yok… Herkes onu farklı yaşıyor, farklı anlatıyor. Kimi onsuz yaşayamıyor, kimi bulamamaktan yakınıyor. Ama bir bulundu mu hayatı alt üst ediyor. Aşktan söz ediyoruz. Geldi mi ayakları yerden kesen, vücudun hormon dengesini alt üst eden aşk, gittiği zaman ise geride derin yaralar bırakıyor. Ne diyordu Demet Sağıroğlu “Arnavut Kaldırımı” şarkısında… “Giden aşklarımın ardından, ağlayamam ben böyle yas tutamam…” Bu sözler, aslında acı çeken bir aşığın telkinlerini yansıtıyor. Terk edilen her aşık yas tutuyor. Öte yandan hayat devam ediyor ve aşk acısının bedenden yavaş yavaş çıkmasına izin vermek gerekiyor. Peki ama nasıl? Avusturya Sen Jorj Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Sinem Gül Şahin anlatıyor…
    Aşık olunca bize neler oluyor?
    Aşık olunca vücudumuz bazı hormonlar salgılıyor. Örneğin serotonin hormonu, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olan hastalardaki düzeylere yaklaşıyor. Bu da aşık olduğumuz kişiye sürekli takıntılı hale gelmemize sebep oluyor. Dopamin hormonu salınımı artıyor, uyku ve iştah dengemiz bozuluyor. Bu süreçte, aşkın gözü kördür sözünü doğrularcasına aşık olduğumuz kişideki kusurları görmüyor, o insanı kendimizden bir parça olarak görüyoruz. İlk aşklar genellikle ergenlik döneminde başlıyor ve genellikle ilk aşık olduğumuz insanla evlenmiyoruz. Yani hiç bitmeyecek sanılan aşklar bitiyor, onsuz yaşayamayacağımızı düşündüğümüz insanlardan ayrılabiliyoruz. Bazen de aşk sadece tek taraflı oluyor, karşı tarafın ona duyulan aşktan haberi dahi olmuyor.

    AŞK ACISINI YENMEK İÇİN…
    ● Acele etmeyin; ayrılığın getirdiği acıyı bir süre yaşayacağınızı baştan kabullenin, onu yenmek için kendinize biraz zaman tanıyın.
    ● Acınızın üstünü örtmeye çalışmayın. Bunu yaptıkça yas sürecini ertelediğinizi ve tekrar sağlıklı ilişkilere geçiş aşamasını geciktirdiğinizi unutmayın.
    ● Size onu hatırlatacak uyaranlardan uzak durun. Beraber gittiğiniz mekanlara gitmekten, fotoğraflara bakmaktan, özel şarkılarınızı dinlemekten kaçının.
    ● Size onu hatırlatacak konuşmalardan, programlardan kaçınmaları ve aranızda laf taşımamaları için arkadaşlarınızı da uyarın.
    ● Kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak yeni ilgi alanları bulun.
    ● Yeni ilişkiler kurarak bu acıdan kurtulmaya çalışmayın. Böyle yaparsanız hem kendinizi kandıracağınızı hem de kıyaslama yaparak eskiye daha fazla özlem duyacağınızı bilin.
    ● Konuşmak rahatlatır; ailenizle, arkadaşlarınızla dertleşin ama sizi dinleyenleri bunaltacak kadar abartmayın. Gereğinden fazla onun hakkında konuşmanın hatıraları canlı tutacağını da unutmayın.

     

    BİR DARGIN BİR BARIŞIK
    Ayrılan ve bunun getirdiği acıya dayanamayıp tekrar bir araya gelen, üstelik bunu çok sık yapan çiftler de var. Böyle durumlarda ilişkinin bir kısır döngüye girdiğini belirten Psikolog Şahin, “Böyle bir durumdaki çiftin, çift terapisi alması gerekiyor. Bu ilişkinin ya bitmesi gerekiyordur ancak taraflar bitiremiyordur ya da devam edebilecek bir ilişkidir ancak çözülmesi gereken bir iletişim problemi vardır. Çift terapisi sayesinde sorunlarını çözüp daha mutlu bir ilişki sürdürebilirler ya da sağlıklı bir şekilde ayrılmaya karar verebilirler” diyor.

    Aşk acısı çekmenin kaç yolu var?
    Kişinin yaşı, daha önceki deneyimleri, ayrılış türleri, kişinin baş etme mekanizmasının ne kadar güçlü olduğu gibi faktörler aşk acısı çekmenin şeklini etkiliyor. Örneğin yaşın ilerlemesi acı çekmeye engel olmuyor ama zihin bu acıya aşina olduğu için, “Şu an acı çekiyorum ama biliyorum ki geçecek” diye düşünüyor ve böylece acının üstesinden gelmek kolaylaşıyor. Daha önce böyle bir acıyı deneyimlememiş kişi ise yüreğinde çok daha ağır bir acı hissedebiliyor ve bu hissin hiç geçmeyeceğini düşünebiliyor.
    Takıntılı kişilik özellikleri ağır basan insanlarda ise ayrılıklar çok sorunlu oluyor. Bir de bağımlı ilişki kurmaya daha yatkın olan, partneri olmadan var olamayacağını, ona muhtaç olduğunu düşünen kişilerde ayrılıktan sonraki süreç zorlu geçiyor. Bu kişilik özellikleri bazı insanlarda genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak ortaya çıkarken çoğunlukla da ailenin yetiştirme tarzıyla ilgili oluyor.

    Ayrılıktan sonraki doğal süreç nasıl olmalı?
    Ölüm de dahil olmak üzere tüm ilişki kayıplarında yaşanan bir yas süreci oluyor. Bu sürenin yaklaşık altısekiz ay sürmesini bekliyoruz. Bu dönemde kadın ve erkek davranışları farklılık gösterebiliyor. Yas sürecinde kişinin içinde büyük bir acı, öfke oluşabiliyor. Biraz zaman geçince “Ben zaten istemiyordum, böylesi daha iyi oldu” gibi inkar duyguları öne çıkıyor. Sonrasında ise artık durumun kabullenildiği, hayattan yeniden zevk alınmaya başlandığı, yeni insanlarla tanışmaktan mutlu olunduğu dönem başlıyor. Yas süreci dokuzuncu aya doğru uzamaya başladıysa bunun normal bir durum olmadığı ve kişinin desteğe ihtiyacı olduğu düşünülüyor.

    ACIYI BAZEN BİR UZMAN DİNDİREBİLİR
    Uzman Klinik Psikolog Sinem Gül Şahin, baş etme mekanizmaları yeterince güçlü olmayan kişilerde aşk acısı ile baş etmenin de güç olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Altı ayın sonunda acınız hala taze, günlük yaşantınızdaki işlerinizi yapmanıza engel oluşturuyor, konsantrasyon bozukluğuna sebep oluyor, uyku haliniz artıyor ya da tam tersi uyuyamıyor iseniz kesinlikle bir uzmandan yardım almalısınız” diyor. Aşk acısı bedene de yansıyabiliyor. Mide kasılmaları, sürekli baş ağrıları, uyku düzeninde bozulmalar ve iştah kesilmesi görülebiliyor.

     

    KADIN AĞLIYOR ERKEK ÇAKTIRMIYOR
    Genel tabloya bakıldığında kadınlar yas sürecini ağlayarak geçiriyor. Bu dönemde arkadaşları ve aileleri ile duygularını paylaşmayı tercih eden kadınlar aslında acıyla yüzleşmekte de daha cesur oluyor. Erkekler ise çoğunlukla vurdumduymaz görünmeye çalışıyor, acıyı başka ilişkiler yaşayarak bastırmaya uğraşıyor. Erkeklerin baş ediş tarzları farklı olsa da aslında acıyı onlar da en az kadınlar kadar hissediyor.

    Ah şu oksitosin!
    Eşler arasındaki bağlanmaya etkisi olduğu için aşk hormonu olarak da adlandırılan oksitosin, aşık olunduğunda salgılanıyor ve karşı tarafa bağlılık geliştirilmesine neden oluyor. Ayrılıktan sonra size onu hatırlatacak uyaranlar da bu hormonun salınmasını tetikliyor. Bu nedenle ayrılık sonrası onu hatırlatacak yerlere gitmek, şarkılar dinlemek, sosyal ağlar üzerinden takibe devam etmek aşk acısına hiç iyi gelmiyor.

    Terk eden dik durmalı
    Çok güzel başlayan ilişkiler hiç beklenmedik biçimlerde bitebiliyor. Doğru olan ise karşı tarafın canını acıtmadan ayrılmak… Ayrılıktan sonraki dönemde terk eden kişinin o net duruşunu sergilemeye devam edebilmesi, karşı tarafa umut verecek davranışlardan kaçınması gerekiyor. Sadece arkadaşça yaklaşımlar bile acı çeken için bir umut olabiliyor. Terk edenin, “Hayatımın bir yerinde dursun, pişman olursam geri dönerim” düşüncesi ile acı çekene umut verecek davranışlarda bulunması yas sürecinin uzamasına neden oluyor.

    Arkadaş kalmak mümkün ama…
    Aşkın ilk altı ayında hormon salınımları, duyguları ve beyin fonksiyonları çok farklı ve yoğun oluyor. Bu dönemde yaşanan ayrılıkların ardından arkadaş kalmak zorlaşıyor. İlişkinin ilerleyen yıllarında, o ilk coşkunun geçtiği dönemlerde yaşanan ayrılıklardan sonra arkadaş kalmak ise daha kolay… Taraflardan biri hala aşıksa arkadaş kalmak zorlaşıyor çünkü arkadaşlık sürdükçe “bir gün geri dönecek” umudu hiç bitmiyor.

    DEĞERSİZLİK DUYGUSU YIKICI OLUYOR
    Ayrılıklardan sonra yaşanan en önemli sorunlardan biri de kendini değersiz hissetmek oluyor. Başka birinin verdiği değer ölçüsünde kendini değerli gören kişilerde bu duygu yıkıcı etkiler yaratıyor. Psikolog Sinem Gül Şahin, aile içinde kendine değer verildiğini hisseden kişilerin bu konuda daha şanslı olduğunu belirterek, “Bu nedenle ailede çocuğa ‘Sen sadece sen olduğun için değerlisin, seni sevmemiz için bir şey yapmana gerek yok’ duygusunun aşılanması gerekiyor. Bu mantıkla büyüyen çocuk, ergenlikte de yetişkinlikte de aşk acılarını daha çabuk atlatıyor” diyor.

    Formsanté Dergisi

  • Aşk Kaslarını ve Nefesini Kontrol Eden Nefsini de Kontrol Edebilir!

    Aşk Kaslarını ve Nefesini Kontrol Eden Nefsini de Kontrol Edebilir!

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “SEKSTE ZİHNİ BOŞALTIP DOKUNMANIN VERDİĞİ HAZZA ODAKLANMAK GEREKİYOR!”

    Çiftin cinsel ilişkisi, insan yaşamının tamamlayıcı bir parçasıdır. Çünkü cinsel enerji, yaşam enerjisidir. Cinsel enerjiyle savaşmak yerine, ona dostça yaklaşarak çift olmak gerekir. Kendini tanıyan ve bedenin gerekçelerini kavrayan bir kişi cinselliğin, çift olmanın ve evrenin gerekçesini de kavrar. Sevgi, sabır, şefkat, saygı, onur ve sadakat, insanın göze görünür olan diğer nitelikleri kadar seksin den birer parçasıdır. Kadın, erkekten daha aşağı değildir olmadığı ve olamayacağı için biri diğerine zıt algılanmamalıdır. Bu nedenle, Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, çift olmanın yaşamın daha derin zevklerini yansıtan birliğin ifadesi olduğunu ifade ettiler ve duygu odaklı seksin sırlarını paylaştılar.

    ZİHNİ BOŞALTIP DOKUNMANIN VERDİĞİ HAZZA ODAKLANMAK GEREKİYOR…

    Mutluluğun doruğuna ulaşmanın yolunun sevişme tekniklerinden değil, çiftin birbirine saygı duyması, güvenmesi, teslim olması ve kalplerini açmasından geçtiğinin ifade eden CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Sadece yatakta değil, hayatın her alanında özelliklesekste, karmaşanın yerine zevk, çaresizliğin yerine umut olmalıdır. Bunun için ise zihin boşaltılmalı, düşünceler sekse odaklanmalıdır. Yani zihni boşaltıp dokunmanın verdiği hazza odaklanmak gerekiyor. Çift, cinsel ilişki arzularını birbirine ifade edebilmek için seks konuşabilmeli, birbirinin duygularına karşılık verebilmeli ve ilişkilerinde flört havasını devam ettirebilmelidir” dedi.

    BİRLİKTE DUŞ ALIN…

    Seks yapılacak mekânın kutsal bir odaya dönüştürülmesi gerektiğinin altını çizen CİSED Genel Başkanı Dr. Cebrail Kısa; “Özellikle çift seks yaptıktan sonra, duş almak isterse bunu birlikte yapmalıdır. Böylece çift, tüm dünyevi kirlerini, endişelerini ve gerginliğini üzerinizden atmış olur. Daha sonra çift, ruhlarını ve bedenlerini birbirine sunmak için kesin karar vermeli ve fiziksel birleşmeye geçmelidir. Ayrıca, güzel yemekleri ve içecekleri paylaşmak, birbirine erotik masaj yapmak, özel ve seksi kostümler giymek ve seksi oyunlar oynamak da duygulu seksin bir parçasıdır” dedi.

    AŞK KASLARINI VE NEFESİNİ KONTROL EDEN NEFSİNİ DE KONTROL EDEBİLİR…

    Sağlıklı ve mutlu bir seksin yolunun gevşemekten ve nefes alma tekniklerini öğrenmekten geçtiğini ifade edenCİSED Genel Başkan Yardımcısı Dr. Yasemin Yıldız; “Aşk kaslarına ve nefes akışına hâkim olan bir çift duyularını kontrol edebilir, değişik sevişme pozisyonları deneyebilir, boşalmamak için kendini tutabilir ve saatler süren bir teslimiyet içinde sevişebilir. Nefes alma, gevşeme ve kas egzersizleriyle çift, cinsel enerjiyi bedenlerinde dolaştırmayı öğreneceği için egolar ortadan kalkar ve gerçek bir birleşme yaşanır. Bu süreçte çift, nefes alış-verişini birbirine uydurmalı ve derin göz teması kurmalıdır. Böylece, sadece bedenleri değil, ruhları ve cinsel enerjileri de birleşmiş, birbirinin bedenini istek ve hayranlıkla keşfetmiş olurlar. Yani aşk kaslarını ve nefesini kontrol edebilen bir çift nefsini de kontrol edebilir” dedi.

    BOŞALMAK HEDEF OLMAMALI…

    Sevişmenin hedefinin boşalmak veya orgazma ulaşmak olmadığını ifade eden CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Çift sadece orgazma odaklandığında, sevişmenin getirdiği başka hazlardan mahrum kalır. Bu nedenle, sevişmeye hedef konulmamalı, sadece bedensel olarak değil, zihinsel ve ruhsal olarak da bileşilmelidir. Bunu kolaylaştırmak için çift birbirine farklı bir gözle bakmayı denemeli, birbirinin güzelliğini ve görkemini görmeye çalışarak, kutsal olanın yansımasını fark etmelidir. Çünkü cinsellik; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır ” dedi.

  • Mutlu Evliliğin 16 Formülü

    Mutlu Evliliğin 16 Formülü

    Eşinizle mutlu bir evlilik sürebilmeniz için bazı hususlara ve kurallara dikkat etmeniz gerekmektedir. Mutlu bir evliliğe sahip olmak için uygulamanız gereken kuralları makalemizden öğrenebilirsiniz…

    1) Eşinize karşı güler yüzlü olun. Onun yanında mümkün olduğu kadar neşeli ve pozitif olmaya çalışın. Unutmayın ki, hiç kimse sürekli somurtan bir eşe kimse sahip olmak istemez.

    2) Eşinize karşı her zaman özenli olun. Her zaman bakımlı görünün. Güzel kokun, temiz olun ve en güzel kıyafetleri önce kendiniz sonra eşiniz için giyin. Kendiniz ve eşiniz için iyi giyinmeyeceksiniz de kimin için giyineceksiniz!

    3) Açken, yorgunken, aşırı kızgın iken, araba kullanırken ve başkalarının yanında tartışmaya girmeyin. Çünkü kişi aç ve yorgunken daha tahammülsüz olur. Aşırı kızgın iken de daha sonra pişman olabileceği birçok şey ağızdan kaçabilmektedir. Araba kullanırken tartışma konusunda da söylenecek tek şey: Hem kendi güvenliğinizi hem başkalarının güvenliğini tehlikeye atmaya gerek yok…

    4) Romantik ortamlar yaratın, çocuklar olmadan baş başa kalmanın yollarını arayın.

    5) Eşinizin ailesi ile iyi ilişkiler kurun. Arkadaşlarıyla iyi geçinin. Yakınlarına yakın davranın. Unutmayın ki aile ve yakın çevrenin görüşleri kişinin üzerinde çok önemli bir etkiye sahiptir.

    6) Eşinize gününün nasıl geçtiğini sorun. Sıkıntı ve sorunlarını paylaşın.

    7) Özellikle sıkıntılı zamanlarında eşinizin yanında olduğunuzu ve onu her zaman desteklediğinizi hissettirin.

    8 ) Onun düşünce ve duygularına saygı gösterin. Unutmayın, herkes sizin gibi düşünmek zorunda değil. Tıpkı herkes gibi düşünmek zorunda olmadığınız gibi.

    9) Onun kendine güvenini artırmak için komplimanlar yapın. Eşiniz komplimanları başkalarından değil sizden duysun.

    10) Onunla geçirdiğiniz zamanın keyifli geçmesine özen gösterin…. Sıkıcılık ve tek düzelik evliliğin en büyük düşmanıdır bun hep aklınızda tutun.

    11) Eşinize karşı her zaman nazik ve kibar olun. Görgü kurallarına dikkat edin. Eşinizin gözünde siz bir hanımefendi (beyefendi) olun hep…

    12) İlişkinizle ve duygularınızla ilgili eşinizle konuşun. Ancak bunun dozunu iyi ayarlayın. Unutmayın ki erkekler, eşleri kendileriyle ilişkileri hakkında konuşurken “sorun mu var?” endişesi yaşarlar. Kadınlar ise konuşmaktan zevk alırlar. Bu yüzden dozajı iyi ayarlayın.

    13) Özellikle başkalarının yanında eşinizi asla eleştirmeyin. Aksine başlarının yanında eşinizi övün. Ne kadınlar ne de erkekler, başkalarının yanında kendilerini eleştiren eşlerini kolay kolay affetmezler.

    14) Cinselliği bir ceza olarak kullanmayın. Yatakları ayırmak evlilik için yapılacak en büyük hatadır.

    15) İyi bir cinsel yaşam sağlayın… Mutlu evliliğin en önemli şartı iyi ve düzenli bir cinsel yaşamdır. Yapılan bir araştırmaya göre iyi bir cinsel yaşama sahip hiç bir çift boşanmamakta…

    16) Ve son olarak, mutlu olmak istiyorsanız, mutlu bir eş seçin. Ve eğer mutsuz bir eşiniz varsa, kendi mutluluğunuz için onu mutlu etmenin yollarını arayıp bulun.

    Uzm. Meral ÖZTÜRK

  • Erkekler evlenmeye nasıl ikna edilir ?

    Erkekler evlenmeye nasıl ikna edilir ?

    Sevgilimizi evliliğe nasıl ikna ederiz? Onu etrafımızda tutmayı nasıl başarırız? Şimdi okuyacaklarınız garantili bir rehber değil ama işinize yarayacak gibi duruyor.

    Kendinizi sevin: Düşünün, siz olsanız sizinle evlenir miydiniz? Eğer mutlu bir insan değilseniz sevdiğiniz adamı da mutlu edemezsiniz. Kendinizi analiz edin ve sevmediğiniz yönlerinizi değiştirin.

    İletişim: İlişkinin başında ve tabiî ki evlilikte de en önemli şey iletişimdir. İletişim sevdiklerimizle bizi bir arada tutan tek yoldur. Ona neler hissettiğinizi, olumlu ve olumsuz her şeyi anlatın.

    Doğal olun: Destekli sütyenler, saç boyaları, makyaj… Onun yanında olabildiğiniz kadar doğal olun. Çünkü beraber yaşamaya başladığınızda sizi her halinizle sevecek bir erkeğe ihtiyacınız var. Evlenmeden önce beraber kalacağınız ve sık vakit geçireceğiniz için doğal hallerinizi görmek onunda hakkı.

    Seksi olun: Cinsellik, ilişkideki tek sorun olmasa da önemli bir konudur. Romantik olun ve ona her fırsatta ilgi duyduğunuzu belli edin. Özgür, eğlenceli, güler yüzlü olun. Erkekler evliliği sadece ev arkadaşı aradıkları için istiyor değiller.

    Rolünüzü bilin: Herhangi bir ilişkinin önemli bir parçası ve vazgeçilmezi olmak iki tarafında istediği bir şey. Ama siz onunda bu konuda hemfikir olduğundan emin olun.

    Ayaklarınız yere bassın: Hayat bir roller coster gibidir. Duygusal gel-gitler yaşayabilirsiniz ama bunu ona hissettirmemelisiniz. Onun hayatında ‘Drama Queen’ olarak yer almayın. Güçlü durun ve eğer kendi başınıza başaramıyorsanız terapistinize başvurun.

    Aceleci olmayın: Erkekler genellikle kadını tanımak için acele etmezler. Ona hiçbir şey için baskı yapmayın. Evlilik süreci kendi hızında meydana gelir ve ne kadar acele ettirirseniz erkek konudan o kadar uzaklaşır. En iyisi ilk bir sene evlilik hakkında konuşmamanız.

    Flörtleşmeye devam edin: Ne kadar zaman geçerse geçsin onunla flörtleşmeye devam edin. Onda uyandırdığınız heyecanı kaybettirmezseniz sizi sonsuza kadar beraber olmak istediği biri olacak görecektir.

    Kendinize güvenin: Kendinizden emin olur ve her şeyle mücadele edebilecek yapınızı belli ederseniz onun dikkatini çekersiniz. Erkekler, kendine güvenen kadınlara saygı duyarlar ve kendilerini ayrıcalıklı hissederler.

    İltifat etmekten kaçınmayın: Fırsat buldukça ona tatlı sözler söyleyin, dudaklarına yumuşak bir öpücük bırakın, durup dururken beline sarılın. Aklından çıkarmasına izin vermeyin.

    Gururunu okşayın: Kötü zamanlarınızda onu azarlamayın. İşten çıkarılmışsa bile onu övün. Ona elinden gelenin en iyisini yaptığını söyleyin.

    Eğlenin: Sinirli ve agresif bir tarza bürüneceğinize mizahi tarafınızı ön plana çıkarın. Negatif olmaktan kaçının.

    Gülümseyin: Yaşadığınız ve onunla beraber olduğunuz için mutlu olduğunuzu gülümsemenizden anlayacaktır. Erkekler gülümseyen kadınları çekici bulurlar. Duygularınızın yüzünüze yansıması onu eritecek ve tüm kuşkularından arındıracaktır.

    Mütevazı olun: Bu kendini önemsemeyen insan demek değildir. Egolarınızı bir kenara bırakın.

    Ciddi bir tartışma içine girerseniz: Sesinizi yükseltmeyin. Fırsat buldukça onunla ne kadar mutlu olduğunuzu ve aslında sorun istemediğinizi ifade edin.

  • En ilginç evlenme teklifleri

    En ilginç evlenme teklifleri

    Son zamanlarda erkekler tarafından ilginç evlenme teklifleri icat oldu. Hayal güçleri geniş olan insanlar tarafından yapılan evlenme teklifleri bazen beklendiği gibi gerçekleşmez. İşte en ilginç evlenme teklifleri…

    1. EVLENME TEKLİFİNİ 20 BİN KİŞİNİN ÖNÜNDE SUNDU
    Zavallı genç, sevgililer gününde, bir NBA maçı sırasında 20 bin kişinin önünde sevgilisine evlenme teklifini sundu. Maça ara verildiği anda sahaya fırlayan genç, kız arkadaşını da sahaya çağırdı. Ulusal kanalların da canlı yayın yaptığı maçta şoka giren genç kız evlilik teklifini reddetti.

    2. MİLKSHAKE İÇİNDEKİ YÜZÜĞÜ YUTTU

    Reed Harris nişanlısı Kaitlin Whipple’a evlenme teklifini fast-food zinciri bir restoranda gerçekleştirdi. Sıcak bir yaz gününde soğuk çilekli bir milkshake içine pırlanta yüzüğü atan Reed, arkadaşlarını da restorana davet etti. Ancak bu esprili evlenme teklifinin sonu pek de eğlenceli bitmedi. İçeceğin içindeki yüzüğü yutan talihsiz Kaitlin’i zar zor hastaneye yetiştirebildiler. İki gün hastanede kalan genç kadın iyileştikten sonra Reed Harris’ten yeni bir evlenme teklifi aldı ve en sonunda evlendiler.

    3. BALON İÇİNDEKİ PIRLANTA YÜZÜKLE TEKLİF
    Londra’da Lefkos Hajji isimli adam, nişanlısı Leanne’ye evlenme teklifini helyum gazıyla şişirilmiş bir balonun içine konmuş 12 bin dolarlık pırlanta taşlı yüzükle yaptı. Evlenme teklifini sözlü bir şekilde yaptıktan sonra içinde yüzük bulunan balonu sevigilisine verirken ani bir rüzgar çıktı ve balon bir anda havalanmaya başladı. Balonun arkasından bir süre koşan genç adam balona yetişemeyeceğini anlayınca, arabasıyla bir süre daha balonun peşinden devam etti. Havalanan balon gittikçe gözden kaybolunca, Lefkos yüzükten umudu kesti. Olayın ardından yeni bir yüzük alıncaya kadar Lefkos’la tüm ilişkisini kesen Leanne’ı tekrar ikna etmek genç adamın zamanını aldı.

    4. EVLENME TEKLİFİ ŞOVUNU UFO ZANNETTİLER
    Almanya’nın Plattling kentindeki genç bir adamın evlenme teklifi bölgede UFO paniği yarattı. İçinde ışık yanan balonları havada uçuran genç adam, tüm kasabanın balonlarla renklenmesine neden oldu. Kasaba halkının ‘Kenti UFO’lar bastı’ diye yorumladığı bu gösteri, şüphesiz ‘evet’ cevabını da beraberinde getirdi.

    5. YÜZÜĞÜ BROOKLYN KÖPRÜSÜNDE DÜŞÜRDÜ
    ABD’de Don Walling büyük çabayla biriktirdiği parayla kız arkadaşı Gina Pellicani’ye pırlanta bir yüzük aldı. Evlenme teklifini Brooklyn köprüsü üzerinde bulunan yürüme alanında ailesi önünde yapmayı planlayan genç adam, elindeki yüzüğü heyecandan yere düşürdü. Büyük bir hızla köprü üzerindeki yoğun trafiğin içine yuvarlanan yüzük gözden bir anda kayboldu. Ardından evlenme teklifini yapan Don Walling, teklifi yaptıktan sonra trafiğin içine atladı ve uzun çabalardan sonra yüzüğü buldu. Üzerinden araba geçtiği için yamulan yüzük ufak bir tamirden sonra normale döndü.

    6. EVLENME TEKLİFİ ÖLÜMLE SONUÇLANDI
    2005 yılında internet ortamında tanışan Scott Napper ve Leafil Alforque birlikteliklerini evlilikle sonuçlandırmak istediler. İlginç bir evlilik teklifi hazırlayan Scott Napper, teklifini Oregon sahilindeki Neskowin plajında gerçekleştirdi. Denizin kenarındaki kayalığın üzerinde cebindeki yüzüğü seviglisine verirken çiftin üzerine gelen dev dalgalar genç kızı denizin içine sürükledi. Leafil Alforque bir daha hiç geri gelmedi.

    7. PASTANIN İÇİNDEKİ YÜZÜĞÜ YUTTU
    Çin’de yaşayan Wen isimli kadın güzel hazırlanmış bir pasta içindeki yüzükle evlenme teklifi aldı. Sevgilisi Chen tarafından hazırlanan sürpriz, romantik bir sinema filminden esinlenerek gerçekleştirildi. İçinde yüzük bulunan pasta dilimini kız arkadaşına ikram eden genç adam, Wen’in önünde diz çökerek teklifini yaptı. O anda pastanın içindeki yüzüğü yutan kız heyecandan bayıldı. Arkadaşları kızı hastaneye zor yetiştirdi.

  • Siz Hangi Aşıklardansınız?

    Siz Hangi Aşıklardansınız?

    Aşk, belki de insanoğlunun en çok peşinde koştuğu duygu. Ama aşktan aşka da fark var; kimi kısa zamanda başlayıp saman alevi gibi yaşanıp bitiyor, kimi uzun yıllar sürüp gidiyor. Peki sizin aşkınız hangisi?

    Acıbadem Eskişehir Hastanesi’nden psikolog Orhan Öztürk aşkın 7 tipi olduğunu söylüyor.

    Tarih boyunca romancılar, şairler, düşünürler, sanatçılar aşk konusundan ilham almış, aşk hakkında sayısız eser yarattılar ve yaratmaya devam ediyorlar. Ama aşk yalnızca sanatçıların konusu değil. bilim insanları da son 50 yıldır sistematik şekilde inceliyorlar. Psikologlar aşık olmanın insan duygu, düşünce ve davranışındaki etkilerini daha iyi anlamak için modeller geliştirirken; sinirbilimciler aşkın psikobiyolojik kökenini keşfetmek adına önemli deneyler yapıyor ve karşılaştırmalı metodlarla insanlarla hayvanları kıyaslayarak hangi organik süreçler aşkın doğasını idare ediyor sorusuna yanıtlar vermeye çalışıyorlar. Artık günümüzde aşk bilimi üzerine kitaplar yazıyor, sempozyumlar düzenliyor hale geldik. “Aşkın 7 hali” ise yüzlerce aşk kuramından yalnızca biri…

    Platonik aşklar, patolojik (hastalıklı) aşklar, karasevda gibi durumlar haricinde aşk, iki kişi arasında yaşanan ortak bir süreç. Aynı aşıklar gibi aşklar da doğuyor, büyüyor, şekil değiştiriyor ve ölüyor. Bu aşklarda üç farklı özellik ve bu özelliklerin birbiriyle ilişkisi 7 aşk tipini ortaya çıkarıyor. Bu üç özellik şöyle sıralanıyor: “Yakınlık, Tutku ve Bağlılık”. 7 aşk tipini daha iyi anlayabilmek için bu üç temel özelliğin daha detaylı bilinmesi gerekiyor.
    Yakınlık: Taraflar arasında kurulan karşılıklı duygusal bağ olarak ifade edilebiliyor. Yakınlık özelliği sayesinde ilişkide sıcaklık, samimiyet, duygusal destek, iletişim, anlayış, huzur, beraber geçirilen zamandan keyif alma durumları gelişiyor.

    Tutku: Tutku aşkın psikofizyolojik boyutu olarak tarif ediliyor. Heyecanlanma, sevgilinin yanında olunca soluğun kesilmesi, kalp çarpıntısı, genel bir uyarılmışlık hali, enerji artışı, erotizm, fiziksel çekicilik, dikkatin sevgiliye odaklanması ve takıntılı şekilde sevgiliyi düşünme gibi özelliklerle kendini belli ediyor.

    Bağlılık: Çiftler arasındaki karşılıklı bağımlılık, her şeye rağmen birlikte olmayı isteme, ortak bir hayat hedefi oluşturma ve sürdürme özelliği olarak açıklanıyor.

    Bu üç temel özellikten her birinin tek başına veya diğer özelliklerle birlikte bulunması durumlarında 7 farklı aşk tipi oluşuyor:

    1) Sadece “bağlılık” (Boş aşk): Tutku ve yakınlığın olmadığı, sadece hayat birlikteliğinin olduğu birliktelikler. Bu durum özellikle görücü usulü ile evlenme ve beşik kertmeliğinin yaygın oluğu toplumlarda (ve tabii ki ülkemizde) sıklıkla görülüyor. Bu tip boş aşk´lar ilerleyen dönemlerde diğer özelliklerin etkilenmesiyle şekil değiştirebiliyor; aynı şekil dolu aşklar da zamanla tutku ve yakınlık boyutunu yitirip boş aşk’a dönüşebiliyor.

    2) Sadece “tutku” (deli dolu aşk): Genelde çoğu aşığın ilk planda ve en heyecanlı hissettiği, cicim aylarının deli dolu yaşandığı, desteğini erotizm ve cinsellikten alan aşk. Yakınlık özelliği de geliştiğinde bu deli dolu aşklar romantik aşklara evrimleşiyor; aksi taktirde yakınlığın ve bağlılığın olmadığı durumlarda genellikle kısa sürüyor. Bu kişiler birkaç gün veya hafta evli kalıp hemen boşanma davası açabiliyor ya da 40´lı yaşlarında beşinci eşinden de ayrılabiliyorlar.

    3) Sadece “yakınlık” (arkadaşça aşk): Yakınlık ve hoşlanma dışında tutku içermeyen, uzun süreli olmayan aşklar. Bu tip aşkta taraflar genellikle partnerlerine ilişkin cinsel çekim hissetmezler. Arkadaşça aşklarda kısa süreli iyi anlaşma, “kardeş gibi sevme”, geçici heves, bittiğinde hemen unutma ama hatırlandığında saygı duyma gibi hallere sıklıkla rastlanıyor.

    4) “Yakınlık” ve “tutku” (romantik aşk): Hem fiziksel çekimin hem de ruhani çekimin yoğun hissedildiği aşklar. Romantik aşklarda duygu yoğunluğu ve sevilen kişinin arzulanması ilişkinin dolu dolu hissedilmesine sebep oluyor. Geçmişteki unutulmayan aşk deneyimleri genellikle bu tip aşklardan kaynaklanıyor. Ancak ne fiziksel çekicilik ne de yakınlık hissi, ilişkinin kalıcı olması açısından tek başına yeterli olmuyor.

    5) “Yakınlık” ve “bağlılık” (dostluğun paylaşıldığı aşk): Çiftlerin birbirine yoğun yakınlık hissettiği, saygı ve sevgi çerçevesi içinde her türlü duygusal ve düşünsel paylaşımın engellenmeden yaşandığı, ancak fiziksel çekimin olmadığı aşklar. Uzun yıllar evli kalıp hiç münakaşa etmeyen, dışardan bakıldığında resmiyet görünümünün belirleyici olduğu, dengeli ve tutarlı birliktelikler sıklıkla bu tip birlikteliklerde görülüyor. Zamanla arzu ve fiziksel çekimin azaldığını hisseden çiftler de dostluğun paylaşıldığı aşk evrenine geçiş yapabiliyor. Bu tip durumlarda sadakatsizliklere de sıklıkla rastlanıyor. “Eşimi çok seviyorum ama artık bir şey hissetmiyorum” veya “30 sene beraberlikten sonra artık çekim hissedemiyorum” tarzı ifadelerin bulunduğu bu aşklar kimi zaman aşırı kıskançlıklara da gebedir.

    6) “Bağlılık” ve “tutku” (arzu dolu aşk): Beraberliği ve evliliği uzun süre devam ettirmenin altındaki temel dürtünün arzu olduğu aşklar. Yakınlık faktörünün olmaması bu tip ilişkilerde ihtilafların ve tartışmaların belirgin olmasına yol açıyor, çünkü taraflar genellikle anlayışsız, bencil, yapıcı iletişim becerilerinden yoksun ve sabırsız oluyorlar.

    7) “Tutku”, “yakınlık” ve “bağlılık” (eksiksiz aşk): Her üç boyutun da tamam olduğu, ideal aşklar. “Mükemmel çift, ruh ikizi, hayatımın aşkı” ve benzeri tanımlamaların yapılabilmesi için tutku, yakınlık ve bağlılık boyutlarının eksiksiz şekilde beraber bulunması zorunlu sayılıyor. Eksiksiz aşk, aşıklara müthiş bir ilişki deneyimi sunuyor. Eksiksiz aşkı elde etmenin zor, ancak devam ettirmen daha da zor olduğu biliniyor. İlişkiyi canlı tutmak için çaba sarfetmek, özverili olmak, etkili ve empatik iletişim sağlamak, sürprizlere açık olmak, cinsel açıdan aktif olmak, saygı ve anlayışı her şeyden üstün tutmak gerekiyor.

  • Seks hayatınızı hareketlendirin

    Seks hayatınızı hareketlendirin

    İlişkinizde heyecan mı istiyorsunuz? Cinsel hayatınızı hareketlendirmek mi istiyorsunuz? İşte size birkaç öneri:

    1.İhtiyaçlarınızın farkına varın!

    Biz kadınlar daha azıyla yetinmeye çok meraklıyızdır. Hep memnun etmek isteriz ve hatta reddetmekten korkarız. Konu sekse gelince de aynısını yapar, ihtiyaç duyduklarımızdan vazgeçiveririz. Tamam, her ilişkide uzlaşma yoluna gitmek gerekir elbette ama ihtiyaçlarımızı göz ardı etmek aslında her şeyi mahveder. Sonuç ya mutsuz bir ilişki olur ya da partnerimize karşı içimizde hınç besleriz. Kısacası; cinsellik anlamında neleri istediğimizi, nelere ihtiyaç duyduğumuzu bilmemiz gerekir.

    2.İhtiyaçlarınızı ve duygularınızı partnerinizle paylaşın!

    Partnerinize yatakta ne istediğini soramıyorsanız ya da siz beklentilerinizi söyleyemiyorsanız aynı yatağı da paylaşmayın o zaman. Kendiniz rahat hissetmediğiniz ortamda keyifli bir seks de yaşayamazsınız. Ne istediğinizi, ne istemediğinizi açıkça söyleyin. Partnerinizin sizin aklınızdan geçenleri tahmin etmesini bekleyemezsiniz. İyi bir seks hayatı için iyi iletişim kurmak şarttır.

    3.Vücudunuzla barışık olun!

    Vücudunuza dokunmaktan çekinmeyin. Neyin size iyi geldiğini, neyin kötü geldiğini sizden iyi kimse bilemez. Ayrıca sürekli kilolarınızı ve fiziğinizi dillendirip kendinizi üzüp durmayın. Kendinizle ilgili sürekli olumsuz konuşmaktan da vazgeçin. Kilolarınızı, selülitlerinizi, kırışıklıklarınızı bırakın bir kenara, yoksa hayatınızı mahvedersiniz. Hayatın tadını çıkarmaya bakın, yoksa seksin de keyfine varamazsınız.

    4.Seksi asla bir ödül olarak kullanmayın!

    Sakın ola bir erkeği seks yapmamakla cezalandırmayın ya da bunu bir ödül olarak sunmayın. Erkekler seksle kontrol edilmekten hiç hoşlanmazlar. Onları küçük çocuk gibi görmekten vazgeçin. Ona kızdığınızda, sinirlendiğinizde olgunca konuşmayı tercih edin. Aksi takdirde, seks bir keyiften çok “çıkar ilişkisine” dönüşür ve bu da mutluluğunuza ket vurur.

    5.Odanızda evcil hayvan barındırmayın!

    Evcil hayvanları çok seviyor olabilirsiniz ama onların yeri kesinlikle yatak odanız değil. Minik dostlarımız kıskançlık da yapabilirler ya da sürekli oyun oynamak isterler. Köpekler havlayabilir, kediler yatağınıza çıkabilir ve çevrenizde gezinebilir. Minik dostlarınızı yatak odanızın dışında bırakın ve seks hayatınızı partnerinizle baş başa yaşayın.

    6.Mizahı hayatınızın bir parçası yapın!

    Seks elbette iki kişi arasındaki mahrem bir iletişimdir ama aynı zamanda keyif aracıdır. Sekste bazen her şey istediğiniz gibi gitmeyebilir, bazı engeller çıkabilir karşınıza. İşte böyle zamanlarda seksle ilgili de espri yapabilmek, bu konuyla ilgili dertleri mizahi yolla ele almak sizin işinizi kolaylaştıracaktır. Kendinizle dalga geçmekten korkmayın. Seksin de bazı komik anları vardır, bunu da unutmayın. Partnerine deli gibi aşık olman, sekste tamamen ciddi olmanı gerektirmez.

    7. Partnerinizle ilgilenin!

    Çiftlerin birbirini mutlu ve memnun etmeye çalıştığı seksler en iyileridir. Seksteki hazzın en önemli noktası ortak paylaşımdan geçer. Fiziksel olarak yanında olan birinin aklının başka bir yerde olduğunu hissetmek her şeyi mahvedebilir. Sizi şahane bir partner yapacak özellikler seksteki pozisyonlarınız değildir. Sekse ne kadar kendinizi verdiğiniz ve partnerinizi ne kadar düşündüğünüzdür önemli olan.

  • Evlenmekten Neden Korkuyorum?

    Evlenmekten Neden Korkuyorum?

    Çoğumuz “artık evlenmek istiyorum” diye söylenip durur. Fakat evlilik olayı kesinleşince birden evlenme korkusu oluşur… Peki, bunun bilimsel bir sebebinin olduğunu biliyor musunuz?

    Evlilik, yüzyıllardır kutsal kurum olarak adlandırılan başta kadınlar olmak üzere çoğu insanın hayallerini süsleyen, hayatın merkezine konulan ve pek çok şey kendisine göre şekillendirilen kurum.

    Ancak önceki kuşaklar için genelde bir kere olan ömür boyu sürmesi düşünülen ve daha az sorgulanan evlilik artık bir yandan da bir korku halini aldı.

    Metropol hayatı ve insanların genelde uzun süre yalnız yaşaması da evlilik korkusunu arttıran sebepler arasında.

    Peki evlilik hala kutsal bir bağ mı yoksa artık sadece bir görev bir sorumluluk, yaşın ve hayatın beraberinde getirdiği bir alışkanlık mı?

    Evlilik sezonuna girdiğimiz bu aylarda Reem Nöroloji Merkezi’nden Uzman Nörolog Mehmet Yavuz, evlilik korkusu hakkında tüm merak edilenleri anlattı.

    Evlilik korkusu nedir?

    Uzman Dr. Mehmet Yavuz’a göre evlilik korkusu, kişinin çevresinde ve ailesinde yaşadığı olumsuz evlilik örneklerinden edindiği bilgiler doğrultusunda yaşadığı psikolojik bir bağlanma korkusu.

    Farklı kültür ve farklı ailelerde yetişen kişiler karşı tarafa bağlanarak kendilerini bu zorlu kurumun içine sürüklemek istemez. Evlilikte çoğul düşünerek bu doğrultuda kararlar alması gereken bireyin yaşadığı olumsuz duygu evlilik korkusunu oluşturur.

    Evlilik korkusunun nedenleri

    Evlilik korkusunun en büyük nedeninin çevresel ve ailesel faktörler olduğunu belirten Dr. Yavuz sözlerine, “Kişinin ailesinde anne ve babanın mutsuz ve sürekli tartışıyor olması bu korkuyu doğurabilir. Ayrıca kişinin çevresinde yaşayan evli çiftlerin kavgalarına ya da tartışmalarına şahit olması da bu korkunun artmasına sebep olabilir. Kişi çelişkiler yaşar kendisinin de mutsuz bir birlikteliğinin olacağına inanır. Evlenmekten vazgeçer ve evlilik kurumuna olan ilgisi de zamanla yok olur.

    Ayrıca uzun süre yalnız yaşayan bir insan başka biriyle birlikte yaşamayı kabul etmekte zorlanabilir ve evlilikten kaçabilir. Fakat bu durum mutlu bir ailede yaşamış çocuklarda da görülebilmektedir. Bunun nedeni ise mutlu bir ailede büyüyen çocuğun mükemmeliyetçi bir ruh halinde olması ve karşı taraftan da bunu beklemesidir.  Kısacası, mükemmeliyetçi olmak da bu korkunun oluşmasına sebep olabilir.”  şeklinde devam etti.

    Boşanma fikri evlilikten soğutuyor!

    Ülkemizde ailevi ve çevresel baskılar nedeniyle boşanmanın zor olmasının da evliliği engellediğini belirten Dr. Yavuz, evlenen çiftlerin ne olursa olsun boşanamayacağını düşünmesi ve düğün, nişan gibi geleneksel uygulamaların getirdiği stresin de insanları evlilikten uzaklaştırdığını vurguladı.

    Daha iyi eş bulma düşüncesi de, evliliği zorlaştıran nedenlerden biri. Adayları, ekonomik, kültürel ve eğitim alanında sürekli başkalarıyla kıyaslamak bir süre sonra kişiyi kronik bekarlığa götürebilir.

    Evli bir erkek, bekar ama sevgilisi olan bir erkeğe göre her zaman daha sadık olmak zorundadır. Bekar erkeklerin kaçamakları affedilir olabilir ama konu evlilik olunca, aynı hoşgörüden söz edilemez.

    Evlenince ev işlerine katkı sağlamak, anne ve baba olmak, ileride çocuğa iyi bir yaşam sunmak ve özgürlüğün kısıtlanması (halı saha maçları, eğlence mekanları vs.) ihtimali de kişileri evlilikten uzaklaştırabilir.  Bu kişiler evlilik sürecinde hayatlarının giderek monotonlaşacağını düşünerek evlilikten uzak durur

    Evlilikten korkan insanlar daha çok bekar ve yalnız yaşayan insanlarla görüşmek ister. Fazla mükemmeliyetçi düşünürler ve evlilikle ilgili sorulara çelişkili cevaplar verirler.

    Bu karakterdeki insanların evlenmesi riskli

    Narsist ve egoist kişilik bozukluğu olanlar evliliklerinde büyük sorunlar yaşayabilir. Sosyal uyum bozukluğu ya da asosyal kişilik bozukluğu onların evlilikleri eğer eşlerden biri fedakâr değilse genellikle boşanma ile sonuçlanır.

    Aileler kişilik bozukluğu olan çocuklarını evlenince normale döneceği düşüncesinden kurtularak evlilikten uzak tutmalıdır

    Beynimizin accumbens bölgesindeki D1, D2, D3 reseptörlerinden D1’in yetersiz kaldığı ya da D2’nin aşırı etkin olduğu bireyler de evliliğe yatkın değildir. Bu kişilerde hastalık derecesinde çapkınlık söz konusudur. Maalesef D1 ve D2’nin çalışma fonksiyonlarını gösteren pratik bir test henüz mevcut değildir.

    Evlilik korkusunu yenmek için…

    Evlilik korkusunu yenmek için kişinin özgüveni kadar başkalarına da güvenmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Yavuz, bu korkuyu yaşayanların, paylaşmayı öğrenmeleri ve önyargısız olmaları gerektiğini belirtti.

    ‘’Evlilik korkusu yaşayanlar doğru bir ilişkiden neler beklediğini tam anlamıyla düşünmelidir’’ diyen Dr. Yavuz sözlerini ‘’Düzgün, düzenli ve disiplinli yaşamak, kişisel başarının anahtarlarından biridir. Sağlıklı toplumlar, sağlıklı ailelerden oluşur.  Sağlıklı evlilikler bir toplumun en sağlam dinamikleridir. Bu nedenle düzenli, başarılı bir yaşam ve sağlıklı, uzun ilişkiler yaşayabilmek için gerekirse psikolojik destek alınmalıdır’’ şeklinde tamamladı.

    Evlilik Fobisi