Etiket: kadın erkek ilişkisi

  • Erkeklerin Aldatmasının 8 Nedeni

    Erkeklerin Aldatmasının 8 Nedeni

    Kadınların korkulu rüyası, aldatılmak maalesef modern (!) çiftler arasında yaygın görülen bir durumdur.
    Peki, yaşları ya da konumları ne olursa olsun, erkeklerin vazgeçmediği bu yasak duygunun sebepleri neler?
    Uzmanlara göre, erkeklerin eşlerini ya da sevgililerini başka kadın veya kadınlarla aldatmasının pek çok sebebi var, işte kesinlikle tasvip etmediğimiz, dinen ve ahlaken uygun olmayan erkeklerin aldatmasının 8 nedeni.

    Erkeklerin Aldatmasının 8 Nedeni

    Evde Huzur Yoksa!
    Sürekli bir huzursuzluk, gerginlik evin genelinde hakimse, neşeli günleriniz hayal olduysa,
    sık kavga ediyorsanız, evde kendini güvende ve mutlu hissetmiyorsa, eşiniz muhtemelen
    huzuru başka kollarda arayacaktır.

    Aşık Olmuştur
    Karısıyla yalnızca çocuklar yüzünden beraberliğini sürdürüyordur, eşini sevmiyor fakat düzenini de bozmak istemiyordur, veya herhangi bir nedenden ilişki bitmiştir.
    Erkek kendini boşlukta hissediyor olabilir, böyle bir ruh halindeyken, çoğu erkek karşısına çıkan kadına maalesef hayır diyemiyor.
    Bu pozisyondaki erkek çok kolay bir kadına kapılıp, aşık olabiliyor.

    Ego Tatmini
    Aldatmak, yeni bir kadın, erkeklerin egolarını besliyor!
    Uzun vadeli ilişkiler erkeklerin sekse olan ilgisi azalabiliyor, dışarıdan bir kadın ona değer verip yakınlaştığında, hala bu hislerini kaybetmediklerini göstermek için bu teklife atlayabiliyorlar.
    Bu hala varım, hala erkekliğime güveniyorum anlamı taşıyor!

    Cinsel Hayatınız Bitmişse
    Çaba gösterip bu durumun düzelmesini talep etseniz de etmesinizde, şayet
    aranızdaki çekim bittiyse, seks hayatınız ölmüşse, bu evliliğinizde tehlike sinyallerinin çalmaya başladığını, kopuş sürecinin başladığını gösterir.
    Erkekler fizyolojik olarak cinselliğe ihtiyacı olan canlılardır.
    Şayet artık beraber olmuyorsanız, eşinizin yanında yeni bir kadın görmeye hazır olun.

    Heyecan İçin
    Hayatınız sıkıcı ve monotonsa, muhtemelen o da sıkılacaktır.
    Ve yeni arayışlar, yeni mutluluklar peşine düşecektir.
    Bu ortamda ortaya çıkan güzel bir kadın onun aklını başından alabilir, bu yeni heyecanın peşine düşebilir…

    Kötü Çevre
    Arkadaşları sağlam ayakkabı değilse, ayyaş, ve zampara kişilerse, eşinizin de onlardan etkilenip, sizi aldatması çok yüksek ihtimaldir.
    Arkadaşın çevrenin kişi üzerinde etkisi büyüktür, isin yanında duran is, misin yanında duran mis kokar.

    Affediyseniz!

    Daha önce bu durumla karşılaştığınız ve affettiğiniz erkeğin, heran tekrar aldatması size süpriz olmasın!
    Alışmış kudurmuştan beterdir diye çok bilindik bir atasözü vardır, bu sözler tecrübelerle söylenmiş sözlerdir, yabana atılmamalıdır.
    Aldatmaya karşı tepkinizi kesin koyun, ya ilişkiyi hemen bitirin veya bir daha olmayacağından emin olana kadar ilişkiyi askıya alın!

    Siz de Aldattıysanız
    Gerçekten aldatmışsanız veya eşiniz birşeylerden şüphelendiyse, kırgın, üzgün ve mutsuz hisseder, ve intikam için fırsat kollar, bu durumda karşısına kim çıkarsa bu bir barmaidde olabilir, eski kız arkadaşı da, her an sizi aldatma ihtimaline hazır olun!

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Kadın ve erkek arkadaş olabilir mi?

    Kadın ve erkek arkadaş olabilir mi?

    Ateşle barut yan yana durur mu? Kadın ve erkek yan yana geldiğinde illa ki aşk mı olur yoksa arkadaşlık, sırdaşlık kurulabilir mi? Psikolog Sezin Gündoğdu, “Çok sıkı dost bir kadın ve bir erkek yaratmak mümkün mü?” sorusunu yanıtlıyor.

    Kadınlar ve erkekler… Apayrı iki dünyanın, özgün iki ruhu… Peki bu ayrı dünyaların iç içe geçtiğini düşünürsek, ama sadece “arkadaşlık” çerçevesinden bunu yapmaya çalışırsak sonuç ne olurdu sizce? Çok sıkı dost bir kadın ve bir erkek yaratmak acaba mümkün mü?

    Cevap biraz evet, biraz hayır… Aslında çok az literatür kadınlar arası ilişkilere yer vermiştir. Kadın psikolojisi uzmanları kadınların daha çok erkeklerle kurdukları ilişkiler üzerine araştırmalar yapmıştır. Donovan ve Sanford, Kadınlar ve Benlik Saygısı (Women and Self-Esteem) isimli kitaplarında kadınlar arası ilişkilere ek olarak kadın ve erkeğin dost olup olamayacağına ve erkeklerin bu duruma bakışına değinmişlerdir.

    Kadınlar arası ilişkilerin temelleri çocuklukta atılır. O dönemde genelde kızlar beğenilerini birbirlerine gösterirler. Ancak ergenlikteki birtakım fiziksel ve psikolojik değişimler “kadın” benliğinin ortaya çıkmasını sağlarken, genç kızların birbirlerine gösterdikleri beğeniyi, erkek beğenisine dönüştürür. Artık kadınlar arası sohbetlerin konusu “erkek arkadaşlar” olmaya başlamıştır.

    Bir kadının yakın çevresini sadece kız arkadaşlar ve “seçilen bir erkek” olarak görmek elbette imkansızdır. Okul hayatı ve sonrasında iş çevresi, kadını birçok erkekle etkileşim kurmaya yöneltir. Kimi kadın birbirinden farklı erkeklerin oluşturduğu çevreden -“partner” olarak görmeksizin- erkek arkadaş seçme eğiliminde olabilir. Ancak “Kadınlar ve Benlik Saygısı”nda, bu eğilimde olan kadınların kadın-erkek arkadaşlığı kurma sürecinde birçok zorluğun ortaya çıkabileceğine dikkat çekilmiştir.

    Neden kadın-erkek dostluğu kurmak zordur?
    Kadınlarla erkekler arasında arkadaşlık kurulmasını zorlaştıran en önemli sebeplerden biri kadınların ve erkeklerin “arkadaşlık” kavramına yüklediği anlamların farklılığıdır. Kadına göre arkadaşlık duygu paylaşımını ifade ederken, erkekler için ortak bir aktivite yapabilmektir. Örneğin, bir erkek beraber futbol ya da bilardo oynayabildiği birini arkadaşı olarak görürken, kadın bir konu hakkında saatlerce fikir yürütüp, tartışabildiği birini arkadaşı olarak görür. Bu farklı anlamlandırmalar altında da doyurucu bir arkadaşlık kurabilmek zordur.

    Bunun dışında toplumsal cinsiyet rollerinin de arkadaşlığın şekillenmesi üzerinde önemli bir etkisi vardır. Kadınlar arkadaş olarak gördükleri kişilerle yakın temasta olmak, sarılmak ve duygularını aktarmak isterler. Oysa erkekler, kadın arkadaşlarına dokunurken kendilerini rahat hissetmediklerini dile getirmişlerdir.

    Erkeklerin daha çok cinsel ilişki kurmak istedikleri kadınlara karşı fiziksel ve sözlü temasta bulunmaya eğilimli oldukları da kitabın araştırma sonuçları arasında yer alır. Bunun dışında “arkadaşlık” çerçevesi içerisinde erkeklerin kadınlarla yaptıkları sözlü iletişimlerde kadınların konuşma tarzlarını kendilerine yakın bulmadıkları ve bu sebeple de kadınlarla arkadaşlık kurmaya gönülsüz oldukları da söylenebilir.

    Arkadaşlık aslında günlük hayatta sıkça kullandığımız bir kelime olmasına rağmen kadın ve erkekler için farklı dinamikleri içinde barındırır. Cinsiyet etkilerini göz önünde bulundurmaksızın, ideal arkadaşlığın eşit seviye ve ortak yaşantıya bağlı olduğu söylenebilir. Ancak kadın ve erkek bu tabloya dahil olduğunda durum farklı bir hal alır. Kadın ve erkeklerin kendilerine ait dünyalarının iç içe geçmesi zor gözükse de, bu iki dünyanın kesişim alanı ilişkilerin sağlıklı iletişimle desteklenmesi halinde kadın-erkek arkadaşlıklarına ev sahipliği yapabilir.

  • Sevgiliniz sizden daha mı alımlı?

    Sevgiliniz sizden daha mı alımlı?

    Sizden daha alımlı bir partneriniz olduğunu düşünmeniz ne anlama geliyor? Durun, biz söyleyelim: Siz galiba aşıksınız!

    Partnerinizin sizden daha hoş göründüğünü düşünmek, sizin için iyi bir işaret. Yani demek istiyoruz ki siz ona sırılsıklam aşıksınız.

    Oysaki benzer seviyede eğitim almış, benzer IQ’lu, sosyo ekonomik statü ve dış görünüm açısından bize yakın insanlar tarafından daha çekici bulunuruz. Her açıdan benzer konumda olmanıza rağmen onu kendinizden daha hoş buluyorsanız, “aşkın gözü kördür” klişesini doğruluyorsunuz demektir. Hem bir fikir artık klişeleşmişse illa ki yanlıştır anlamına gelmez, öyle değil mi?

    Ayna ayna söyle bana…
    Bir çalışmada insanlardan kendi çekiciliklerini derecelendirmeleri istenmiş. Partnerleri onların çekiciliklerine kendilerinin verdiğinden daha yüksek puanı layık görmüş. Bu demek oluyor ki partnerimiz bizi bizim kendimizi bulduğumuzdan daha çekici buluyor. Biz de aynı şekilde partnerimizi ondan daha çekici buluyoruz. Tabii ortada “aşk” varsa!

    Bazı bilimsel çalışmalara göre bir insanın partnerini onun kendisi için düşündüğünden daha alımlı buluyor olması, ona kendisini adadığını, tutkuyla bağlı olduğunu, yakınlığını ve ilişkinin doyurucu olduğunu gösteriyor.

    Siz iyisi mi bu cicim ayı duygularını geçiciymiş gibi görüp terk etmeyin, onlara sıkıcı sarılın. İyi haber: Bu cicim ayı duyguları siz onları sakladığınız sürece cicim aylarından sonra da devam edebiliyor. Ne diyelim: Aşkınız daimi olsun!

  • Kadın ve erkeklerin fantezileri arasındaki farklar

    Kadın ve erkeklerin fantezileri arasındaki farklar

    Fantezi kurmak sadece erkeklere özgü bir durum değil. Yaygın kanının aksine kadınların da bir fantezi dünyası var. Zaten uzmanlar da fantezilerin seks hayatını canlı tutmaya yardım ettiğini söylüyorlar. Peki, ama kadınların ve erkeklerin fantezileri birbirine benziyor mu? Arada ne gibi farklılıklar var?

    İnsanın beyninde cinsel olarak coşkusunu artıracak nitelikte hayaller canlanmasına cinsel fantezi denir. Bu zor, her istediğimizi elimizin altında bulamadığımız ve meşakkatli dünyamızda cinsel fantezi kurmak, yerinde, zamanında ve dozunda yapıldığı sürece keyif verici, zararsız ve hoş bir durumdur.

    Kadınlar ile erkekler arasında fantezilerde dahi farklılıklar var. Peki kadınlarda erkeklerden farklı olarak durum nasıl?

    Şimdiki ilişkilerinde önceki cinsel tecrübelerini düşünürler kadınlar. Her daim olduğu gibi yatakta da duygusallık had safhada, hatta başroldedir; romantikleşirler, yeni tecrübelerden ziyade eskide kalmış haldedirler, yeniyi koklamak istemezler, yasak meyve her daim onlar için yasaktır; hayalde bile.

    Erkeklerin “nerede, nasıl olduğu önemli değil, yeter ki olsun” cümlesi, kadında “nerede ve ne zaman olduğu çok önemli, her şey ölçülü olmalı” cümlesi ile değişir. Cinsel organlara ve beden ile ilgili düşüncelere yer vermezler.

    Erkeklerde fantezi alanı, kimseye hesap vermeyecekleri bir yer olduğu için açılırlar da açılırlar, hayatlarında hiç denemedikleri şeyleri hayal edebilirler. Özellikle bir ünlü ile ilişkiye girmek, pencereler açık seks yapmak, o esnada çeşitli aletler kullanmak, gruba önem vermek, arabada ve her an yakalanma korkusu olan bir yerde partneri sıkıştırmak gibi.

    Erkeklerin fantezileri nereye kadar normal nereden sonra sapkınlık?
    Aslında bir kişi cinsel fantezi kuruyorsa, bu o kişinin sağlıklı bir cinsel yaşamı olduğunun ya da olacağının göstergesidir. Hayatını eğlenceli hale dönüştürebiliyorsanız, monotonluktan uzaklaşıp heyecan katabiliyorsanız, üzerinizdeki baskıları azaltabiliyorsanız, çok ileri gitmemek kaydıyla bu sizin günlük hayatınızı rahat ve huzurlu bir şekilde geçirmenize de yardımcı olur.

    Cinselliğin DAHAsına varırsınız, istediğinizi de, hazzı da, orgazmı da en üst noktalarda yaşarsınız. Kendinize daha çok güvenirsiniz, kısacası hayatınızı kolaylaştırır ve renk katarsınız.

    Evet, kadınlar fantezi dendiğinde şöyle bir dururlar. Bunun sebebi karşı taraftan gelebilecek fantezinin sınırının ne olduğunun bilinmemesidir. Aslında onların hayatında da bu yok mudur? Vardır, hem de alası.

    Ama erkek fantezileri daha haşin ve sert, ucu sivri, kadınlarınkiyse biraz daha yumuşak ve kördür. Kafanıza yatan ve hayat anlayışınıza ters gelmeyecek her şeyi deneyin partnerinizle! O fantezi sonradan sizin fantezinize dönüşebilir.

    Toplumumuzda kadınlar erkeklerin gözüyle bakıldığında bu tür isteklerinin farklı algılanıp haklarında olumsuz düşünüleceğine odaklandıkları için bunları dile getiremeyebiliyorlar. Ama yine tekrarlıyorum aslında kadınların hayal alemi tahmin edersiniz ki daha renkli ve cafcaflı… Erkeğe de iyi ve anlayışlı bir partner olup onu çıkarmak düşüyor.

    Cinsel fanteziler bazen cinsel bir sapkınlığın boyutuna da ilerleyebilir. İşte bu da başka bir noktadan bakış. Bizim fantezideki amacımız neydi? Cinsel uyarılmayı sağlamak, isteği tavan yaptırmak, hazzı yükseltmek gibi hoş karşılanacak şeylerdi, değil mi? Eğer orgazm olabilmek için fantezi zorunluluk haline dönerse işte bu cinsel sapkınlıktır. Bunu en çok kadın bedeninin sadece belli bölgelerinden uyarılabilen erkekler için söyleyebilirim. Sonuçta her iki tarafın da kabul ettiği fantezi en güzel ve özel fantezidir. Eğer bunun sınırı partnerinizi aşar ya da artık sadece kendi isteğiniz haline gelir ve bu yolda da gözünüz dönerse işte bu sorundur.

    Kadının fanteziye erkekten daha düşkün olması sık rastlanan bir durum mu?
    Hayır, çok rastladığımız bir durum değil. Bunun sebebi şu olabilir: Kadınlar ayıp, günah ve yasak üçlüsüyle büyüyüp konuşurken, hareket ederken, hatta sevişirken dikkat edilmesi gerekenler sürekli kafalarına kakıla kakıla kadınlaştıkları için hayatlarında yarıçaptan öteye gidemez. Kod budur, maya budur. Görevini yapar, orgazm olur ya da olmaz ve kapıdan geçip anne kimliğine bürünüp çocuklarına annelik yapar. Bazen de dikkat çekmek uğruna bunu dile getirenler olabilir. Fakat kısa bir konuşma sonrası aslında bunların hiçbirini yapmadığı anlaşılan bir grup vardır.

    Çok nadir de olsa kendisinin aşırılıklarını aktarmak ve uzmana danışmak için gelen kadınlar da yok değil tabii. Bu nefstir, istektir, arzudur, dürtüdür. Tabii ki sekse düşkün, erkeğinden daha çok seks isteyen kadın vardır. Türk erkekleri ve kadınları arasında değerlendirmek gerekirse böyle kadınlar bir elin parmağını geçmez. Bu kadar istekli olan kadın da hiçbir sınır tanımaz.

    Fantezisizlik renksiz bir cinsel yaşam mı demektir?
    Değildir tabii ama fantezi olsa fena olmaz. Fantezi hayata renk katar, heyecan katar, o gün daha mutlu uyanırsınız, daha farklı seversiniz etrafı, farklı bir gözle bakarsınız insanlara, dahasını istersiniz seksin. Heyecanlı bir film izlemek gibidir. Sonunun ne olduğunu ya da olacağını bilmeden sonu beklemek, denemek, istemektir cümlenin sonu ve olay tabii ki kabul ettirmekte biter.

    Fetişizm sapkınlık mıdır?
    Fetişizm aslında cinsel anlamı olmayan ama o kişi için simgesel ve cinsel çekicilik kazanmış bir nesne ile cinsel doyum tutkusudur. Örneğin, ayak, topuk, çorap, ayakkabı, kalem, mendil gibi nesneler bilinen fetişist nesnelerdir. Normal insanlarda cinsel organa ya da vücudun tümüne yönelen cinsel ilgi; fetişistte ise fetiş saydığı bölgelere ya da nesnelere yöneliktir. Bu da bir cinsel sapkınlıktır ve özelliği sadece erkeklerde rastlanmasıdır. Çocukluk döneminden gelen bir sorun olmakla beraber ergenlikte ortaya çıkar. Bir defa kurulduktan sonra da bozukluk sürekli hale gelir. Bu erkeklerin orgazma ulaşması bu nesneler olmadan imkansızdır ve cinsel partneri yoksa fetişin varlığı, onu seyretme, cinsel zevki uyarmaya yeterlidir.

    En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin canlı olmayan nesneleri kullanmakla ilgili (örn. kadın iç çamaşırları) yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezileri, cinsel dürtüleri ya da davranışları yineleyici bir biçimde ortaya çıkar.

    Kişi, bu cinsel dürtülerine göre davranır, bu kişinin cinsel dürtüleri ya da düşlemleri (fantezileri) belirgin bir sıkıntıya veya kişilerarası sorunlara neden olursa bu durum tedavi gerektirir.

    Porno izlemek doğal mıdır, porno izletmek ne anlama gelir?
    Pornoyu cinselliğin odak noktası haline getirmekten kaçınarak ya da alacağınız zevke sadece artı değer katmak için izliyorsanız değmeyin keyfinize.

    Kadınların pornoya bakış açısı erkeklerden çok farklıdır. Kadınlar pornoyu utangaç, huzursuz, korku, tiksinti belki de bayağılık gibi duygularla algılarlar. Peki erkekler için zevk veren bu durum kadınlara neden zevk vermiyor?

    Sıra dışı, hatta büyüklük kavramının tam da gözüne vuran fiziksel özelliklerin olduğu, ses sistemini tepe taklak edecek, ekoların, iniltilerin kol gezdiği, genellikle kadınların acı çektiği ama bunu nasıl olup da zevke çevirdiklerini anlamadığımız farklı bir dünya porno…

    Bu dünya erkeği alıştığımız tavırlarından uzaklaştırıyor. Nasıl mı? Elde etmek için günlerce peşinden koşmak yok… Tabii en son aşama seks… Pahalı akşam yemekleri, saatlerce kendini anlatma, ikna edebilme yok! Pornoda amaç erkeği zora sokmadan ve hiçbir götürü yapmadan onun istediği şeyi canlandırmak, bunu yaparken de çekici kadınları kullanmak.

    Eğer eşinizin seks videolarını izlemesi seks yaşamınızı etkilemeye başladıysa endişelenin. Artık sizinle seks yapmıyor ya da bu yöndeki isteği azaldıysa ve partneriniz eskisi gibi hemen tatmin olamayıp yeni isteklerde bulunuyorsa bu, gerçekten aşırı seks videosu izlemesinden olabilir. Eşinizin performansında azalma varsa, farklı ama sizin yapamayacağınız isteklerde bulunuyor ve tek başına seksten giderek daha fazla hoşlanıyorsa, bu sorundur.

    Porno izlemek bir tercihtir. Seyretmek size kazanç sağlıyorsa tabii ki izleyebilirsiniz. Ama biz terapistler pornodan ziyade erotik, daha yumuşak ve tahrik edici filmlerin ilişkinize daha uygun olacağını düşünürüz.

  • Seks sonrası yatma pozisyonları ne anlatır?

    Seks sonrası yatma pozisyonları ne anlatır?

    Erkeğin, sevişmeden sonra uykuya geçiş pozisyonu, kadına dair hisleri hakkında ipucu verir.

    Kuytuya sokulma
    Kadını boynunun içine sokan bir erkek, olabildiğince yakınlaşmak isteyen, duygusal biridir. Bu hareket, güçlü bir güven ve ilgi işaretidir. Öte yandan eğer erkek kadının kuytu köşelerine kendini kıvırıp yerleştiriyor ve orada kıpırdamadan duruyorsa, bu adam pasif biri de olabilir. Kararlarının kadının vermesine ve yönetilmeye ihtiyaç duyuyordur.

    Sarılma
    Sevişme sonrası uykuya geçerken kolunu kadının üzerine atan erkek, geçinilmesi kolay biridir. Kadının istek ve beklentilerinin farkında, bunları gidermeye gönüllüdür. Seks sırasında sarf ettiği efor sonrası tükenmiş bir halde olsa da kadının dokunulmaya ve şefkate ihtiyacı olduğunun farkındadır ve bu ihtiyacı gidermeye çalışıyordur.

    Kaşık pozisyonu
    Erkeğin ve kadının cenin pozisyonunda iç içe geçtiği bu yatma biçiminde erkek kadını sırtından sarıp sarmaladığı için, erkeğin kendine güveni var demektir. Kendine güvenen ve kadınını çok seven bu erkeğin biraz buyurgan olma ihtimali de vardır. Eğer bütün vücudu kadının üzerindeyse ve kadın neredeyse hiç kıpırdayamayacak gibiyse, bu, erkeğin eşini sahiplendiğinin işaretidir. Ters kaşık pozisyonunda, yani kadının erkeği sırtından sardığı yatma şeklinde, erkek eğer kendini kadına daha yaklaştırmak için iterse, bu, o erkeğin eşinden ilgi görmek istediği ve eşine ihtiyacı olduğu anlamına gelir.

    Tek başına yatma
    Sevişme sonrası erkek, kadından bağımsız bir şekilde sırt üstü uzanıyorsa, bu adam bağlanmaktan korkan biri olabilir. Hem fiziksel hem de duygusal olarak aranıza mesafe koymaktan yanadır. Bu tip bir erkekle ilişkiye devam edebilmek için kadının bağımsızlığına düşkün erkeğin fazla üzerine gitmemesi gerekir. Ya da yol yakından yeni bir eş bulması…

  • İnsan ayrılıktan neler öğrenir?

    İnsan ayrılıktan neler öğrenir?

    Alt alta sıralayınca ortaya adeta bir mutluluk reçetesi çıktı. Evet, boşanma kötü bir şey, ama faydalı tarafları da var. Nasıl mı?

    Sizce ayrılık iyi bir şey mi, kötü bir şey mi? Boşanmış bir kişi için başlarda her şey çok kötü görünebilir. Ama biraz durup düşünmek gerek. Başınıza dünyanın en korkunç olayı gelmiş gibi zamanınızı buna hayıflanmaya ayırırsanız hayat ne kadar çekilmez olur. Oysa şöyle bir de şöyle bakın: Evet, boşanma kötü bir şey, ama berbat bir ilişkiden sonra kesinlikle faydalı tarafları da var. Nasıl mı?

    İnsan ayrılıktan neler öğrenir?

    Gülümsemeyi öğrenir
    Kötü bir birliktelik yaşadığınız sürece mutsuzluğunuzun yüzünüze yansıması normal. Bir de evliyken sorunların çözümü konusunda eşinizin etkili olduğunu düşünerek sırtınızı ona dayamış olabilirsiniz. Ama boşanınca kendi sorunlarınızı kendiniz çözmek zorundasınız. Gülümsemenin, yardım alma konusunda yüzde yüz işe yaradığını anlarsınız. Öte yandan gülümsemenin kalori yakmada etkili olduğunu da biliyorsunuz zaten.

    Geçmişi olduğu gibi kabul etmeyi öğrenir
    Evliliğinizde iyi ve kötü birçok şey yaşadınız ama artık her şey iyisiyle, kötüsüyle geride kaldı. Bir karar verdiniz ve şimdi yeni bir hayat yaşıyorsunuz, dolayısıyla geçmişte yaşananları tekrar düşünüp gözden geçirmeye gerek kalmadı.

    Erkekleri oldukları gibi kabul etmeyi öğrenir
    Bir erkeği değiştirmeye çalışmanın ne kadar saçma olduğunu anlar, yeni hayatınızda bir daha böyle aptalca uğraşlar içine girmezsiniz. Beklentilerinizi yüksek tutmamayı öğrenerek kendi kendinizi mutlu etmeyi öğrenirsiniz.

    Tek başına işlerin üstesinden gelmeyi öğrenir
    Boşanma sonrasında bugüne kadar yapmadığınız, daha doğrusu yapamadığınızı düşündüğünüz işleri aslında başarabildiğinizi görürsünüz. Çünkü iş başa düşmüştür artık. Evin hesap kitabını tutmak, eve yeni eşya almak, hatta musluk tamiri bile sizden sorulur artık…

    Yardım istemeyi öğrenir
    Bütün sorunları tek başınıza çözemeyeceğinizi anlarsınız. Ve bu çok doğal bir şeydir. Utanmadan ve çekinmeden bir erkek arkadaşınızı arayıp, örneğin kitaplık için duvara matkapla delik açmasını isteyebilirsiniz. Belki de eski eşiniz her şeyi başarabildiğini zanneden bir beceriksizdi ve onun yüzünden başkalarından yardım istemeye çekiniyordunuz. Şimdi artık özgürsünüz!

    Yalnızlıktan zevk almayı öğrenir
    Çoğu kadın eşi olmadan uyuyamaz. Oysa iş başa düştüğünde yalnız da uyuyabilmeyi öğrenmek gerekir. İşte boşanma insana yalnızlığı öğrenme imkanı verir. Yalnız kaldığınızda kendinizi mutlu edecek bir şeyler yapabilmeyi öğrenirsiniz.

    İş aramayı öğrenir
    Artık hayatta yalnız kaldığınıza göre o işe mutlaka ihtiyacınız vardır. Bir iş için kendinizi nasıl pazarlamanız ve işi almanız gerektiğini öğrenirsiniz. Ne de olsa sadece kendi gelirinizle geçineceksiniz. Patronunuza ne kadar yetenekli ve çalışkan biri olduğunuzu anlatarak kendinizi açıkladığınızda artık buna kendiniz de inanırsınız.

    “Tekrar merhaba sevgili özgüvenim!”

  • Aşk ve seks ilişkisi

    Aşk ve seks ilişkisi

    Seksin aşkla ne ilgisi var, aşkın seksle ne ilgisi var? Bu soruların cevabını ararken, Cindy M. Meston ve David M. Buss’ın yazdıkları “Kadınlar Neden Seks Yapar?” adlı kitabın referans verdiği araştırmalar zihnimizi aydınlattı.

    Toplumda sıkça söylenen “Kadınlar aşk olmazsa seks yapmaz”, “Erkekler için asıl olan aşk değil, sekstir” söylemleri acaba gerçeği yansıtıyor mu? Araştırma sonuçları farklı bakış açıları sunuyor mu? İşte, bu konuya dair “Kadınlar Neden Seks Yapar?” kitabından alıntıladığımız bilgiler…

    Kadınlar neden seks yapıyor?

    Bir araştırmaya göre, kadınlar seks yapmalarına gerekçe olarak, “O kişiye sevgimi ifade etmek istedim” ve “Aşık olduğumun farkına vardım”ı, ilk on nedenlerinden ikisi olarak sıralıyorlar. Aşka ulaşmanın bir yolu olarak seksi nasıl kullandıklarını açıklıyorlar.

    Kimi zaman seks, umulduğu gibi aşk ve bağlılık getiriyor. Kimi zaman da seks, asıl istenen sevgi yerine geçici bir sevildiğini hissetme yanılsaması yaratıyor. Kimi zamansa ne aşk ne de aşk yanılsaması…
    Araştırmaya katılan kadınların pek çoğu kendi başına aşk için değil, başka birine olan aşklarını ifade etmek için seks yapıyor.

    Dört bin yıl önce aşk ve seks ilişkisi

    Aşkla seksin birbirine bağlı olduğu yeni bir düşünce değil. Hatta insanın yazıyı ilk kez icat edişinden beri bu bağa işaret ediliyor. 1880’lerin sonlarında, günümüzde Irak’ta bulunan bir bölgede küçük bir tablet ortaya çıkartıldı. Dört bin yıllık bu tabletin üzerine, tarihçilerin en eski aşk şiiri olduğuna inandıkları bir şiir kazınmıştı. Şiirde bir rahibe, krala yalnızca aşkını değil, duyduğu şehveti de itiraf ediyordu:

    “Kalbimin sevgilisi, damat
    Parlaktır güzelliğin, baldan tatlı
    Esir ettin beni, titreyerek durayım önünde
    Damat, yatağa götürülmek isterim”

    Rahibenin bir başka şiiri:

    “Damat benden zevkini aldın
    Söyle anneme, nefis şeyler yedirsin sana
    Babam da armağanlar versin”

    Aşksız sekse açık kadınlar hangileri?

    Birçok kadın için aşkla seks birbirinden ayrılmaz olsa da hepsi için öyle değil tabii. Araştırmalar, hangi kadınların seksten önce aşk ya da duygusal ilgi istemeye daha az eğilimli olduğuna dair bir şeyler de öğretti. Aşksız sekse en açık kadınlar genellikle dışa dönük bir kişiliğe sahip ve yeni, egzotik yiyecekleri denemek ya da seyahat edip başka kültürler görmekten hoşlanmak dahil, her türlü yeni deneyime daha açık oluyorlar.

    Sekse bakışta kadın erkek farkı

    Birçok kadın seks için aşka ihtiyaç duymasa ya da aşk peşinde koşmasa da kadınlar aşkın sekse eşlik etmesi gerektiğine erkeklerden daha fazla inanıyorlar.

    Meston Cinsel Psikofizyoloji Laboratuvarı’nda 700’den fazla üniversite öğrencisine, “Aşksız sekste bir sorun yoktur” yorumuna katılıp katılmadıkları soruldu. Öğrencilerin yaklaşık yarısı Avrupa, yarısıysa Güneydoğu Asya kökenli ailelerden geliyorlardı. Her iki kültürel grupta da aşksız seksin kabul edilebilir olduğunu düşünme olasılığının erkeklerde kadınlara kıyasla çok daha yüksek olduğu görüldü.

    Psikolog David Schmitt ve çalışma arkadaşları, 56 ülkeyi içeren kapsamlı bir araştırmada benzer bulgulara ulaştılar.

    Seksin ön koşulu aşk mı?

    Buss Evrim Psikolojisi Laboratuvarı’nda yürütülen bir çalışmada elde edilen sonuçlar da aşk-seks ilintisinde bir cinsiyet farklılığı olduğunu gösteriyor. Kadınların yalnızca yüzde 8’i, “seks yapma”yı bir aşk edimi olarak gösterirken, erkeklerin yüzde 32’si cinsel aşk edimlerinden bahsetti.

    Bu bulgu erkekler için seksle aşkın en azından bir açıdan yakından bağlantılı olduğunu gösteriyor. Anlaşılan seks, erkeklerin aklında aşkın bariz bir özelliği olarak kadınlara kıyasla daha fazla öne çıkıyor. Dolayısıyla kadınlar aşkı seksin bir önkoşulu olarak görmeye daha yatkınlar.

  • Evlilikte yaşanan gerçekler

    Evlilikte yaşanan gerçekler

    Evlilik bir yeminle başlar; “İyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta birbirimizi seveceğimize dair…” Bu yeminin altında yatan bazı gizli maddeler var: “Daha fazla temizlik ve yemek, daha az seks yapacağıma yemin ederim.”

    “Pembe panjurlu bir evde mutlu mesut yaşadılar…” Bu sadece masallarda olur. Evlilik her zaman anlatıldığı gibi toz pembe bir müessese değil. Hemen karamsarlığa kapılmayın sakın! Bu yazı asla gözünü korkutmak için değil. Tam tersine, birkaç acı gerçeği göz ardı etmeyip kabullenerek, her şeye hazırlıklı olmanız ve böylece daha sağlıklı bir evlilik hayatı sürdürmeniz için…

    Ev işleri ikiye katlandı
    Eğer eskiden yalnız yaşıyor idiyseniz ev işlerinizin ikiye, eğer annenizle yaşıyor idiyseniz sizin için ev işlerinin dörde katlandığını bilin… Artık işten geldiğinizde anneniz yemeğinizi hazırlamış olmayacak veya bir kişilik ütü değil, iki kişilik ütü birikimiyle karşı karşıya kalacaksınız. “Bugünlük şurayı bırakayım, yarın toplarım” gibi cümleler artık kurulamayacak. Konu yemek, temizlik, ütü gibi ev işleri olduğunda artık tek kişilik değil, iki kişilik düşünmek zorunda kalacaksınız.

    Artık ‘hazırlıksızsın’
    Eskiden onunla buluşacağınız gün sabah duşunuzu alır, cilt bakımınız yapar, makyajınızı tamamlar; kısacası aynanın karşısında saatler geçirirdiniz. En güzel kıyafetlerinizi de giydikten sonra onunla buluşmaya hazır olurdunuz değil mi? Nitekim o da öyle… Birbirinizin karşısına hep en ‘hazır’ halinizle çıkardınız. Ama artık her zaman ‘hazırlıksız’ yakalanma riski olduğunu bilin. Sonuçta sabah yataktan makyajlı ve bakımlı çıkamayacağınızı biliyorsunuz… Dolayısıyla birbirinizin her halini görmeye hazır olun.

    Değiştirebileceğin tek şey kendin olacaksın
    Evlilik sana alttan almayı, kabullenmeyi, taviz vermeyi öğretecek. Yalnız yaşıyorken sahip olduğun birtakım takıntılarını artık görmemeyi, aynı evi paylaştığın erkeğe de kendi kurallarını adapte etme çabasının boşa olduğunu öğreneceksin. Canın o gün bir şey yapmak istemiyorsa, birlikte bir hayat paylaştığınız için onu yapmayı, uyum sağlamayı öğreneceksin. Değişmesi gereken bir durum varsa, değiştirebileceğin tek şeyin kendin olduğunu göreceksin…

    Gitgide azalan seks hayatı
    Bu de evliliğin acı gerçeklerinden… “Nasıl olsa yarın gece de buradayız, öbür gece de” düşüncesinden midir bilinmez, ama aynı evde birlikte geçirdiğiniz her geçen gün seks hayatınızın azalacağı gerçeğini sanırız ki herkes kabullenir. İşin kötüsü bu sizler için fark edilmeyecek derecede normal bir eksikliğe dönüşecek. Uyku seksten daha öncelik kazanacak. Bizden size tavsiye, bu durumu fark ettiğiniz anda seks hayatınızı canlandıracak bir şeyler yapın!

    Bir gün mutlaka kendine soracaksın!
    Bir sabah uyandığınızda ve yanınıza baktığınızda kendi kendinize mutlaka şunu soracaksanız: “Bundan sonra hep böyle mi olacak?”. Bunu kötü anlamda söylemiyoruz, hiçbir kadın bunu kötü anlamda sorgulamaz. Ama sorgular işte bu bir gerçek. Ne kadar ruh eşinizi seçmiş olsanız, ne kadar birbirinizle iyi anlaşsanız da insan mutlaka bundan sonra her sabah bu şekilde uyanacağı gerçeğini en az bir kere sorgular.

    En zor öğüt: Yatağa sinirli girmeyin
    Ciddi bir tartışma yaşadıktan hemen sonra uyumak istediğinizde “Yatağa küs girmeyelim, o zaman ben seni affediyorum” diye bir şey yok, bunu kabullenin! Bırakın yatağa sinirli girmeyi, sabah daha da kızgın uyandığınız günler bile olacak. Tüm annelerimiz, anneannelerimizin öğüdüdür yatağa kavgalı girmemek. Ama gerçekleştirmesi en zor şeydir kuşkusuz. Başarabiliyorsanız ne mutlu size…

    Herşeye rağmen…
    Evliliğin acı gerçeklerini gördük. Tüm bu gerçeklere rağmen evlilik, yani bir erkekle bir kadının aynı çatı altındaki birlikteliği size çok şey öğretecek. Bilmediğiniz yönlerinizin ortaya çıkarak kendinizi daha iyi tanımanızı sağlayacak. Herşeyden önemlisi çok sevdiğiniz bir insanla çok keyifli günler – iyisiyle kötüsüyle – yaşatacak!

  • Evlilik neden bu kadar zor?

    Evlilik neden bu kadar zor?

    Prof. Dr. Mehmet Sungur, aşk, evlilik, cinsellik, seks, ilişkiler, aldatma gibi hepimizin merak ettiği konularda bizi aydınlatıyor.

    Evlilik ve seks terapisti olarak sizi yakalamışken sorayım: Kadınlar ne ister, erkekler ne ister?

    – İlişkilerinde bir sorun olduğunda erkek, seks terapisi ister, kadın ise evlilik terapisi. Sorarsınız “Sorununuz nedir?” diye, erkek “Cinsellik” der, kadınsa “Hayır, bizim sorunumuz cinsellik değil, evlilikle ilgili” der. Aslı şudur: Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan? Her ikisi de sorunun kaynağı olabilir. Kavramamız gereken kadın ve erkek farklıdır ve olayları farklı algılar.

    Nasıl yani?

    – Mesela şöyle: Bir kadının bütün erkekleri anlaması için, bir erkeği iyi tanımış olması yeterli. Oysa, bir erkeğin bütün kadınları tanıması, bir kadını anlamasına yetmiyor! Hatta ben şu espriyi çok sık yaparım: “Biz poligam falan değiliz, sadece kadınları anlamaya çalışıyoruz” diye. Çünkü erkekler poligamsa, kadınlar da seri- monogam!

    Peki kadın erkek farklılığının göze batmadığı zaman yok mu?

    – Var tabii. Aşık oldukları zaman. O zaman iki taraf da farklılık marklılık görmüyor. İki taraf da birbirlerine sadece duymak istediklerini söylüyor. Ben aşkı şöyle tanımlıyorum: “Bir görme kusuru.” Partnerini nasıl görmek istiyorsan öyle görüyorsun. “Sen mükemmelsin. Sen benim tam aradığım gibisin. Arzularımın gerçekleşmiş halisin. Anlamsız varoluşuma anlam verensin. Birbirimiz için yaratılmışız. Sen benim ruh ikizimsin…” En son bu noktaya geldik artık. Amaaa evliliğe gelindiği zaman, işler değişiyor.

    Siz evliliği nasıl tanımlıyorsunuz?

    – Görme kusurunun tedavi edilmesi! Şaka bir yana… Evlilik, oluşturduğu bütün felaket sonuçlara rağmen, dünyanın en büyük gönüllü organizasyonu. Amerika’da iki evlilikten biri sınıfta kalıyor, İngiltere’de de, eski adıyla Rusya’da da öyle. Bu ne demek? Evliliği yürütme şansın, sadece yüzde 50 demek. İş adamı olsan, kazanma şansı yüzde 50 olan bir işe yatırım yapar mısın? Yapmazsın. Ama yeryüzünde hâlâ insanların yüzde 98’i, yürüme şansı yüzde 50 olan evlilik işine kalkışıyorlar. Sonra da karşıma geçip, “Karımın istedikleri son derece mantıksız” diyorlar. Ben de onlara “Anlamadım” diyorum, “Siz evliliğinizi mantık temeli üzerinde kurmadınız ki…”

    Boşanma oranı Türkiye’de nasıl…
    – E valla biz de yüzde 50’leri yakalamaya doğru hızla ilerliyoruz.

    Pek boşanınca ne oluyor, daha mı iyi oluyor?

    – İstatistiklere göre boşanmışların ölüm yaşı düşüyor. Daha erken ölüyorlar. Ölüm oranı üç kat artıyor.

    Neden?

    – Daha riskli yaşıyorlar, kendilerine özen göstermiyorlar, kendileriyle ilgili kızgınlıkları artıyor, alkol vesaire… Gördüğünüz gibi faydalı bir şey evlilik.

    Ama eskiye göre daha kolay boşanılıyor değil mi?

    – Evet. Eskiden evlilik, sonsuza kadar demekti. “Sorumluluk” diye bir kavram vardı. Şimdi komik bir kavram oldu, onun yerine “haklar” var. “Evlenmek hakkımsa, boşanmak da hakkım…” “Yürümezse boşanırım, olur biter.” Dolayısıyla ya bu uçtayız, ya öbür uçta. Yani ya tamamen mutlu evlilik, ya da “Yürümezse boşanırım.”
    Yasalar boşanmayı kolaylaştırıyor, böyle olmasın demiyorum, ama yürüme ihtimali olan evliliklerde dengeyi kurabilecek mekanizmalara da ihtiyaç var… 43 yaşındaki bir erkek hastama üçüncü karısından da neden boşandığımı sorduğumda, “Karşıma daha iyisi çıktı” dedi. Daha önce iki kere ayrılmış bir hastam da, üçüncü evliliği için “Bunda sorunlarım daha az” dedi.

    Peki sizce bu açıklamalarda doğruluk payı var mı?

    – Hayır. Eşler genellikle yanlış partnerle evlendikleri için sorun çıktığını düşünürler. Zannederler ki, mesele daha iyi bir partner bulmaktadır. Oysa, mutlu evlilikle mutsuz evlilik arasındaki fark, ne sorunların sayısı ne da doğru partner. Sorunu eşlerden birinde aramayacaksın. Bir olacaksın, takım olacaksın, ele ele verip birlikte hareket edeceksin. Ben, sen kutuplaşması yerine “Aynı tarafız!” diyeceksin. Böyle yaparsan evliliğin ayakta kalabilir. Sorunlara mizahi yaklaşabilmek de önemli tabii…

    Evlilik terapisi, evliliği kurtaran bir mekanizma mı?

    – Her zaman değil. Ayrıca bu “kurtarma” sözcüğüne de karşıyıyım. Evliliğin bir sürü sebebi olabilir ama netice olarak beraberliğin yalnızlığa zaferidir. O yüzden amaç, evliliği kurtarmak değil, şimdi olduğundan daha iyi hale getirmek. Yürümüyorsa da şapkayı çıkarıp gerçeği görmek…

    Aşıkken birbiriyle cırcır konuşan insanlar, evlenince ne oluyor da konuşamaz hale geliyorlar…

    – Ben bu durumu şöyle tanımlıyorum: Bir çift, aynı trende, aynı vagonda karşı karşıya oturuyor. Eşlerden biri geleni görüyor, biri gideni. Biri geçmişi, diğeri geleceği. Dolayısıyla aynı resmi görmüyorlar. Ve bir zamanlar harika olan o aşık olduğun kadın, şimdi her türlü olumsuzluğun nedeni.

    Şöyle düşünün: İki çocuk var, biri oyuncağın bir ucundan, diğeri de öbür ucundan çekiyor. Soruyorsunuz: “Oğlum, oyuncağını neden vermiyorsun arkadaşına?” “O vermiyor, ben de vermiyorum.” Ama hiç tanımadığı çocuklara oyuncağını getirip paylaşanlar da vardır. “Al, bunu sana getirdim.” Evlilik dediğin şeyde de bu iki oyundan biri oynarsın, “O vermiyor, ben de vermiyorum” oyunu ya da “Ben vereyim ki, o da versin” oyunu. Aslında verdiğimizi karşımızdakine değil, evliliğimize veriyoruz. İşte bu yüzden aynı tarafta olmak gerekiyor…

    HER ALDATMA BOŞANMA İLE SONUÇLANMAMALI

    Sadakatsizlik söz konusu olduğunda boşanmak gerekmiyor. “Boşanın” demeyi doğru da bulmuyorum sağlıklı da. Bunun kararını sadece ve sadece o çift verebilir. Kimseye laf düşmez. Ben onlara sadece şunu söylüyorum: “Bir sistemi yeniden kurmanın en iyi zamanı, yıkıldığı zamandır.” Bir çok çift sadakatsizliğe rağmen bir arada olabiliyor. Ve bu çiftlerin evlilikleri eskisine göre çok daha sağlam yürüyebiliyor. Ama Türkiye’de insanlar, genellikle başkalarının onlar hakkındaki yargılarına göre davranıyor.

    Aldatılan kadın hâlâ evde duruyorsa onursuz addediliyor. Oysa bu doğru değil. Kalmanın onurla, gururla bir alakası yok. Bana gelen pek çok kadından, bilmem kimi kocasının aldatmasına rağmen ayrılmadığı için çok eleştirmiştim, şimdi aynı şey benim başıma geldi, ben de ayrılmak istemiyorum, şimdi onu anlıyorum, ifadesini çok duydum.

    KADINLAR EVLİ ERKEKLERLE NEDEN BİRLİKTE OLUR?

    Neden sizce, işi gücü olan, hoş ve güzel bir kadın evli bir adamla beraber olur? 3 sene, 5 sene, 8 sene hep aynı adam… Ve o kadın, o adamın asla karısından vazgeçmeyeceğini de bilir. Ama yine de ilişkisi devam eder. Bu çok rastlanan bir sendrom. Adı “Batık yatırım.” Şöyle ki, insanlar gelecekteki faydalarına göre karar vermiyorlar, geçmişteki yatırımlarına bakıyorlar. O kadınlar da, “Ben bu adama çok emek verdim” deyip, evli olmasına aldırmadan devam ediyorlar ve bir umut hep bekliyorlar. Bu, şunun gibi bir şey, biri size 1 milyon dolar veriyor, radara yakalanmayan bir uçak icat edin diye. 900 bin dolar harcıyorsunuz ama yok olmuyor. Cebinizde sadece 100 bin dolar kalıyor. O sırada bir başka bir firma o uçağı geliştiriyor, üstelik sizden daha ucuza. Siz ne yaparsınız? Geri kalan 100 bin doları hâlâ bu işe mi yatırırsınız, yoksa başka bir iş mi yaparsınız? İş adamlarının yüzde 70’i bile, yine aynı işe yatıracaklarını söylüyorlar. Vazgeçmiyorlar. Kadınlar da o evli erkeklerden vazgeçemiyor. Aynı hesap. Batık yatırım.

  • Çocuktan sonra evlilik ilişkisi

    Çocuktan sonra evlilik ilişkisi

    Çiftin hayatına bir bebeğin girmesi tüm ilişki dinamiğini değiştiren çok önemli bir yeniliktir. Psikolog Gonca Şenözen bu yeniliğin, evlilik ilişkisini ‘bebekten önce’ ve ‘bebekten sonra’ diye iki döneme ayırdığını belirtiyor. Bebeğin gelmesi ile birlikte çift, hayatının neredeyse her alanında bir değişim yaşar; evdeki her türlü düzen (uyku, yemek, hobiler, eve girip çıkan kişiler), akrabalık ilişkileri, sosyal roller, beklentiler, hedefler, cinsel yaşam ve özellikle kadınlar için fiziksel görünüm temelden etkilenir.

    Bu yazıda iki tarafında hayatında olan değişimleri ve bu değişimleri en iyi şekilde yaşamak için neler yapılması gerektiğini bulacaksınız. Unutmayın, ikili ilişki (karı-koca) ne kadar sağlam temellere oturursa, üçlü ilişki de (anne-baba-çocuk) o kadar sağlıklı olur.

    Bir bebeğin, erkeğin dünyasında yarattığı değişimi anlayabilmek için bebeğin, öncelikle kadının dünyasında yarattıkları anlamak gerekir:

    Hamilelik ile birlikte kadının fiziksel görünümü değişir. Birçok kadın doğumdan hemen sonra eski formuna kavuşmadığı için dış görünüşü ile ilgili bir güven kaybı yaşayabilir.

    Bebek ile birlikte çiftin sorumluluk duygusu artar. Bebeğin beslenmesi anne tarafından sağlandığı için bebek anneye daha bağımlıdır ve bu da annenin üstlendiği iş yükünü çok daha fazla arttırır. Bu tip bir sorumluluk, kadının şimdiye kadar kendi hayatı ile ilgili almış olduğu tüm sorumluluklardan daha farklıdır ve kimi zaman anne bu sorumluluğun yarattığı “mükemmeliyetçilik-suçluluk” kısır döngüsüne kapılır. Anne, ne yaparsa yapsın bebeğin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamadığı kaygısını yaşar ve hep daha fazlasını ve daha iyisini yapmaya çalışır. Anneliğinin kusursuz olmasına çalışır ki, bebeğinin bir eksiği kalmasın. Fakat anne-bebek ilişkisinde kusursuzluk mümkün değildir ve sadece anneye ait bir fantezi olarak kalır. Bebeğinde sıkıntılar farkeden anne, kendi annelik becerileri ile ilgili şüpheye düşer ve yetersizlik, suçluluk duyguları yaşamaya başlar. Anne ne kadar mükemmel olmaya çalışırsa, o kadar suçluluk duyma eğilimine girecektir. Bu kısır döngü, annenin yüksek dozda kaygı yaşamasına ve bu kaygının uzun sürmesi halinde de depresif bir moda yaklaşmasına neden olur.

    Annenin iş yükü belirgin şekilde artar. Normalden daha az ya da kalitesiz uyur. Bakım önceliği bebeğe ait olduğu için kendi bakımını ihmal edebilir. Sonuçta kendini yorgun ve bakımsız hissedebilir.

    İlk aylarda kadın evde ve erkek iştedir. Bu durum geleneksel kadın-erkek rollerini ve iş bölümünü ortaya çıkartabilir. Eğer kadın aktif bir iş yaşamına alışkınsa bu tip bir rolde zorlanabilir ve kendi ile ilgili tanımlamalarda kafa karışıklığı yaşayabilir. Eğer bu dönem annenin beklediğinden uzun sürerse anne, eve ve annelik kimliğine hapsolmuş hissedebilir ve bu durumdan sıkıntı duymaya başlar.
    Bebeğin yoğun ihtiyaçlarından dolayı kadın, kendi kimliğini sadece annelik ile özdeşleştirme ve buna indirgeme yanılgısını yaşayabilir. Bu sebeple kendi kadınlık ihtiyaçlarını göz ardı edebilir.

    Bebek ile birlikte akrabalık ilişkileri daha sıklaşır. Evin içine dışarıdan müdahaleler artabilir. Doğum öncesinde eşlerin ailesi ile yaşanan sıkıntılar bu dönemde artabilir.

    Kadında yaşanan tüm bu değişimlerin erkek üzerinde direk etkisi vardır. Erkek de eşiyle birlikte:
    Uykusuzluk ve yorgunluk yaşar.
    Günlük sorumlulukları artar.
    Yaşama ait öncelikleri yeniden şekillenir
    Ebeveyn kimliği öne çıkar.
    Müdahaleci akrabalara maruz kalır.
    Kendine daha az bakan ve daha kaygılı bir eşle karşı karşıya kalabilir. (Bu durum eşinin, annelik deneyimini nasıl aldığına göre değişir)
    Eşinin cinsel ilgisinin azalması ile birlikte cinsel yaşamı daha az aktif hale gelir.
    Çocuğun gelişinin pozitif karşılandığı durumlarda, eşle ilişki daha derinleşir, köklenir; gelecek planları daha netleşir; birliktelik hissi perçinlenir.
    Hem baba, hem anne kendi ebeveynleri ile ilişkilerini tekrar ele alırlar.

    Eğer mükemmeliyetçi ve yoğun kaygısı olan bir anne söz konusu ise baba, bebek ile ilgilenirken eleştirilere maruz kalabilir ve bebeğe bakma becerisinde yetersizlik hissedebilir. Bu durumda baba kendini anne-bebek ikilisinin dışında tutacak ve soyutlayacaktır. Baba bunu yaptıkça anne, babanın ilgisizliğinden yakınır ve bu durum anne-baba arasındaki ilişkinin yıpranmasına kadar gidebilir. Bebeğin doğumundan sonra eşler arasındaki ilişkinin kalitesini belirleyen en önemli faktör, doğumdan önceki ilişkinin kalitesidir. Eğer kadın-erkek arasında açık, dürüst, destekleyen, yapıcı, hedeflerin net konduğu bir ilişki söz konusu ise eşler doğumla ortaya çıkan değişimleri daha rahat tolere edebilir ve anne-baba rollerine daha kolay adapte olabilirler. Bu hem evlilik ilişkisini hem de eşlerin ayrı ayrı çocukla ilişkisini olumlu yönde etkiler ve daha sağlıklı çocuklar yetişmesine yardımcı olur.

    Bebeğin gelişinin evlilik ilişkisini zedelememesi için bunları uygulayın:
    Bir bebeğin sadece anneye değil, aynı zamanda bir babaya da ihtiyacı vardır. O yüzden baba, anne kadar iyi ilgilenemiyorsa bile çocuğun onunla vakit geçirmesine fırsat vermek gerekir. Böylece hem anne biraz dinlenmiş olur hem de baba ile çocuğun ilişkisinin gelişmesi sağlanır.

    Bebek tüm vakti alsa da anne-babanın bebek dışındaki bir konudan da sohbet edebilmeleri çok önemlidir. Bu durum çiftin sadece anne-baba değil, karı-koca olduğunu da hatırlatan bir durumdur. Çiftin karı-kocalık ihtiyaçlarını besler. O yüzden gün içinde en azından 15-20 dakikayı böyle bir sohbete ayırmak ilişki için çok faydalı olacaktır.

    Anneler eski yaşam şekillerini bebekten sonra devam ettiremezler; ama minimum da olsa kendilerine vakit ayırabilecek fırsatlar yaratmaları hem kendilerini iyi hissetmelerine neden olur, hem de aile içi ilişkileri daha sağlıklı tutar. Mükemmel anne olma fantezisi yüzünden birçok anne bu noktayı gözden kaçırmakta ve böylece hem kendilerini, hem eşlerini ilgiden mahrum etmektedirler. Böylece evlilik ilişkisinin yıpranmasına sebebiyet vermektedirler.

    Karı-koca yaşadıkları değişimleri ve sıkıntıları mutlaka açık şekilde birbirleri ile paylaşmalı ve en çok hangi noktada desteğe ihtiyaç duyduklarını birbirine söylemelidir. İkili ilişki (karı-koca) ne kadar sağlam temellere oturursa, üçlü ilişki de (anne-baba-çocuk) o kadar sağlıklı olacaktır.

    Kadınlar doğumdan sonra kendilerini eskisi gibi çekici hissetmeyebilir ya da cinsellik için enerji bulmakta zorlanabilirler. Oysa cinsel hayatın, evlilik kurumunu besleyen önemli kaynaklardan biri olduğunu unutmamak gerekir. Anne kimliğine saplanıp, cinselliği ve cinsel kimliği unutmanın ne kadına ne de erkeğe yararı vardır.

    Anne olmak demek kendi ihtiyaçlarımızı inkar etmek demek değildir. İyi anne, kendine de iyi bakabilen kişidir. Kendimize iyi bakmanın içinde eşimizle ilişkimize özen göstermek, eş ve kadın kimliğimizi unutmamak yatar.