Etiket: ivf

  • Mikro Çip ile Tüp Bebek Tedavisi Nasıl Yapılır? Mikro Çip Yönteminin Faydası Nedir?

    Mikro Çip ile Tüp Bebek Tedavisi Nasıl Yapılır? Mikro Çip Yönteminin Faydası Nedir?

    Günümüzde yeni geliştirilen tüp bebek (IVF) yöntemleri sayesinde, hastalardaki gebelik oranları giderek artmaktadır. Tüp bebek tedavisinde mikro çip uygulaması sayesinde, düşük sperm sayısı olan erkeklerde çocuk sahibi olmak kolaylaşmıştır. Amerika’da geliştirilen bu yeni yöntem, bir süredir hayata geçirilmeye başlandı. Bu yöntem, infertilite problemleri olan erkeklerde, bebek sahibi olma oranlarında anlamlı artışlara neden olmuştur. Mikro çip teknolojisi sayesinde, DNA hasarı en az olan güçlü spermler seçilebiliyor ve böylece, gebelik laboratuvar ortamında gerçekleştirilebiliyor. Bu teknoloji, tüm tüp bebek merkezlerinde henüz kullanılmaya başlanmamakla birlikte, başarılı ve güncel tıbbi yenilikleri takip eden merkezler tarafından yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Mikro çip, erkek infertilitesinin üstesinden gelmek için önemli bir katkı sağlayacaktır.

    Mikro Çip ile Tüp Bebek Tedavisi Nasıl Yapılır?

    Normal yollarla, yani cinsel ilişki ile elde edilen gebeliklerde, sperm hücreleri çok uzun bir yolculuğa çıkarlar, çeşitli engelleri aşarlar ve yumurta hücresiyle buluşurlar ve döllenme gerçekleşir. Bu şekilde annede bulunan doğal semen bariyerini taklit eden mikroçipler geliştirilmiştir. Bu bağlamda, tüp bebek tedavisi sırasında yumurta ile kombine edilecek en iyi spermin seçilmesi amaçlanmaktadır. Bu ortamda, oluşturulan mikro çip sayesinde, spermler doğal ortamda olduğu gibi filtrelenir ve en iyi gübreleme kabiliyetine sahip sağlıklı sperm seçilir. Bu nedenle, en iyi kalitede embriyolar elde edilerek gebelik oranları artırılmaktadır. Diğer tıp alanlarında kullanılan mikroçip teknolojisi, tüp bebek (IVF) tedavisinde çok önemli bir gelişmedir.

    Sperm sayısı, motilitesi ve morfolojisi iyi olsa bile gebelik elde edilmediğinde veya hamileliğin başarılı olmasına rağmen ya da çiftin embriyoların genetik analizi sırasında normal embriyolar gözlenmediğinde uygulanan bir yöntemdir. Akrozomdaki genetik materyaller geliştikten sonra ortaya çıkan DNA hasarlarının ortadan kaldırıldığı ve sağlıklı spermlerin seçildiği ve işlendiği bir süreçtir.

    Mikro Çip ile Tüp Bebek Tedavisi Nasıl Yapılır? Mikro Çip Yönteminin Faydası Nedir? | 1

    Spermde DNA Hasarı Nedir?

    İnfertilite yaşayan çiftlerin yaklaşık % 35’inde ana sebep erkektir. Kadın faktörü de dahil edildiğinde, bu oran % 40 ila % 50’ye kadar ulaşmaktadır. Günümüzde, erkek infertilitesinin değerlendirilmesinde rutin semen analizi kullanılmaktadır, ancak bu problemi olan erkeklerin yaklaşık % 25’i normal semen analizi sonuçlarına sahip olsa da, bu analiz ile infertilitenin kesin tanısı oluşturulamamaktadır. Bu nedenle, fertil ve infertil erkekleri ayırmak ve gebelik sonuçlarını öngörmek için yeni belirleyicilere ihtiyaç duyulmaktadır.

    Nasıl Yapılır?

    Erkek hastalara, sperm DNA testleri ve rutin semen analizi uygulanır ve sonuçlara göre hangi mikroçipin uygulanacağına karar verilir. DNA hasarı derecesine göre bir mikroçip modeli seçilir ve hastadan ardışık bir sperm örneği alınır. Mümkünse uygun mikroçip yöntemi uygulanır.

    Mikro Çip Yönteminin Faydası Nedir?

    Özellikle iyi embriyo oranı % 25 ila % 30 arasında artarken, 5. gün olarak tanımlanan blastosist embriyo seviyesine ulaşma oranı da önemli ölçüde artmaktadır. Sigara içen, yoğun ısıya veya radyasyona maruz kalan, kimyasal ilaç veya uzun süreli ilaç tedavisi gören hastalarda başarı oranı daha yüksektir.

    Mikro Çip ile Tüp Bebekte Başarıyı Artırıyor! Tıklayın !

    Gelecek Nesil Genetik Tarama (NGS) Yöntemi Tıklayın !

    Erkek kısırlığında mikroçip avantajı Tıklayın !

    Embriyoya Genetik Test Yaptıranlar Tıklayın !

    Tüp Bebek Tedavisi sorularınız için tıklayınız!

    AMH testi nedir? AMH Testi Ne İçin Kullanılır? AMH Seviyesi Düşük Çıkarsa Ne Olur? Tıklayın !

    Mikro Çipli Tüp Bebek Tedavisi Tıklayın !

  • Tüp Bebek Tedavisinde Yaş Sınırı Var mı? 40-43 Yaş Arası Tüp Bebek Tedavisi Başarı Oranları Kaçtır?

    Tüp Bebek Tedavisinde Yaş Sınırı Var mı? 40-43 Yaş Arası Tüp Bebek Tedavisi Başarı Oranları Kaçtır?

    Tüp bebek için yaş kısıtlamaları klinikten kliniğe göre değişir. Genel olarak, 40 yaşından büyük kadınlar, 40 yaşından küçük kadınlara kıyasla, canlı doğum için belirgin bir şekilde daha düşük bir şansa sahiptir. Yaş, muhtemelen bir tüp bebek döngüsünün sonucunu etkileyen en önemli faktördür. Birçok klinik 42 yaşından büyük hastaları tedavi etmeyecektir. İlerleyen yaşla ilgili tüp bebekle (IVF) doğum oranlarının düşük olması nedeniyle doktorların 43 yaşından büyük hastalara kendi yumurtaları ile tüp bebek yapmadığını belirtmek gerekir.

    Bir kadının tüp bebek yönteminde (IVF) başarı şansı, FSH ve estradiol düzeyleri ve döngü gününün ölçülmesiyle de tahmin edilebilir. Her iki hormondaki artış, tüp bebekte başarı oranlarının düşmesi ile ilişkilidir, bu yüzden birçok klinik, FSH veya estradiol seviyeleri bilindiğinde, ek kısıtlamalar getirmektedir. Clomiphene sitrat challenge testi (CCCT), yumurtalık rezervini değerlendirmek ve tüp bebek (IVF) başarısını tahmin etmek için başka bir araçtır. Yaşlı kadınlar, özellikle FSH seviyeleri artan ve yüksek östradiol düzeyine sahip olanlar, tüp bebek yönteminde donör yumurtaları kullanmaya teşvik edilir veya evlat edinme önerilir.

    Tüp Bebek Tedavisinde Yaş Sınırı Var mı? 40-43 Yaş Arası Tüp Bebek Tedavisi Başarı Oranları Kaçtır? | 2

    Doğal tüp bebek döngüsü, yumurtalık rezervi azalmış hastalar için başka bir tedavi alternatifi olarak ortaya çıkmıştır. Yumurtalık rezervi testlerinin, hastanın doğurganlık ilaçlarına verdiği cevabı tahmin ettiğini, ancak belirli bir hastada sağlıklı bir yumurtanın varlığını veya yokluğunu tahmin etmek için herhangi bir test yapılmadığını bilmelisiniz. Sağlıklı bir yumurtanın varlığını saptamanın tek gerçek yolu, sağlıklı bir çocuk doğurmasıdır; bu, hastanın en az bir iyi yumurtası olduğunu kanıtlar! İlginç bir şekilde, tüp bebek yöntemiyle ve kendi yumurtalarını kullanarak sağlıklı bir bebek sahibi olan en yaşlı kadın, 49 yaşındaki bir hastaydı.

    Dolayısıyla 40 ile 43 yaş arasındaki hastalar tüp bebek tedavisinin uygulanması kliniğe ve tüp bebek uzmanına kalıyor. Ancak başarı şansının çok düşük olduğunu belirtmek gerekiyor. Eğer infertile tanısı koyulduysa ve bebek sahibi olmak için yeterince beklediyseniz, tüp bebek yöntemi tavsiye edilir ve bunun için de 40 yaşına kadar beklememeniz gerekir. Yaşla birlikte azalan hormon salınımı ve yumurta rezervlerinin tükeniyor olması en büyük problemdir.

    Tüp Bebek Tedavisi Kaç Kez Uygulanır? Tüp Bebek İçin Yaş Sınırı Kaçtır? Tıklayın !

    Tekrarlayan Gebelik Kayıpları ve Tüp Bebek Tedavisi için Tıklayın !

    Tüp Bebek Tedavisinde Başarıyı Artırmak İçin Neler Yapılmalı? Tıklayın !

    Tüp Bebek Tedavisi Başarısız Olduğunda Ne Yapmalı? Tıklayın !

  • Tüp Bebek Tedavisi Kimlere Uygulanır?

    Tüp Bebek Tedavisi Kimlere Uygulanır?

    Bir süredir gebe kalmak için uğraşıyorsanız ve hamile kalma şansınızı artırabilecek yeni bir tedavi yöntemi arıyorsanız, tüp bebek tedavisi (IVF) sizin için uygun olabilir. Tüp bebek (IVF), döllenme sürecini şansa bırakmaması nedeniyle inanılmaz derecede başarılı bir doğurganlık tedavisidir. Bundan dolayı, birçok farklı durumda çiftler ile popüler bir seçimdir. İVF’nin yardımcı olabileceği çok sayıda senaryo vardır, bunların bir kısmının farkında bile olmayabilirsiniz. Tüp bebek (IVF) düşünüyorsanız, ancak sizin için uygun olup olmadığından emin değilseniz, daha fazlasını öğrenmek için okumaya devam edin.

    Başka bir doğurganlık tedavisi deneyip de başarısız olduysanız

    Eğer döllenme gibi başka doğurganlık tedavilerini, birden çok kez denediyseniz ve başarılı olamadıysanız, alternatif bir yöntem düşünmenin zamanı gelmiş olabilir. Tüp bebek (IVF), aile kurmaya çalışan insanlar için en iyi seçeneklerden biridir ve diğer doğurganlık tedavisi yöntemlerini kullanarak hedeflerine ulaşmayı başaramamış kişiler için umut vadetmektedir. Bunun nedeni, tüp bebek (IVF) prosedürünün diğerlerinden daha kapsamlı bir süreç olması ve başarıyı teşvik etmek için daha fazla adım içermesidir.

    Tüp Bebek Tedavisi Kimlere Uygulanır? | 3

    Yaşa bağlı doğurganlık sorunlarınız varsa

    Tüp bebek (IVF) prosedürü her yaştan kadın tarafından kullanılsa da, özellikle gebe kalmak isteyen yaşlı kadınlara yardımcı olabilir, ancak bir yıl boyunca deneyip, doğal olarak gebe kalamayan kadınlar için önerilmektedir. Bunun nedeni doğurganlığın doğal olarak yaşla birlikte azalmasıdır. Bu nedenle, hamile kalmak için ekstra önlemler alan bir yöntem kullanmak, yaşlanan kadınlar için tercih edilebilir.

    Bilinen doğurganlık sorunları olan kadınlarda

    Tüp bebek (IVF) aynı zamanda, doğurganlık problemleri olan kadınlar için inanılmaz derecede yararlı bir prosedürdür, çünkü teşhis edilen sorunları aşma konusunda gebe kalmak isteyen kadınlara yardımcı olabilir.

    Bu fertilite sorunları, endometriozis veya tüplerin tıkalı olması olabilir, çünkü tüp bebek (IVF) işlemi spermin yumurtalar boyunca tüplere gitmesi ihtiyacını ortadan kaldırır. Bu konu hakkında önceden bilgi sahibi olmak ve bunun üstesinden gelmek için tüp bebek kullanmak, başarılı bir gebelik şansını büyük ölçüde artırabilir.

    Sperm hareketliliğinde sorun varsa

    Sperm hareketliliği sebebiyle doğurganlık sorunu oluştuysa, tüp bebek (IVF) prosedürü bu sorunu atlatmak için bir yardım eli uzatabilir. Sperm doğrudan yumurtaya enjekte edildiğinden, spermin yumurtaya ulaşmaya çalışmasına gerek yoktur. Bu hareketlilik sorunlarının üstesinden geldiği için hamilelik şansını artırır.

    Kanser tedavisi sonrasında oluşan doğurganlık problemlerinde

    Ne yazık ki, kanser tedavisinin bireyin doğurganlığını olumsuz yönde etkileyebileceği bilinmektedir. Bununla birlikte, doğurganlığı kanser tedavilerinden etkilenen çiftler, tedavileri başlamadan önce yumurta veya spermlerini dondurmayı seçebilirler, bu da onların doğurganlıklarının korunmuş olduğu anlamına gelir.

    Bu, tedavi bittiğinde ve çiftler bebek yapmak için hazır olduğunu hissettiğinde, dondurulmuş sperm ve yumurtalarını kullanarak, tüp bebek tedavisi ile bebek sahibi olabilirler.

    Tüp Bebek Tutunma Belirtileri Nelerdir? Tıklayın !

    Tüp Bebek Tedavisi Ne Zaman Uygulanmalıdır? Tıklayın !

    Çikolata Kisti Gebe Kalmayı Engeller Mi? Tıklayın !

    Gelecek Nesil Genetik Tarama (NGS) Yöntemi Tıklayın !

  • Kök hücre ile çocuk yapabilme 2013

    Kök hücre ile çocuk yapabilme 2013

    Kök hücre ile sperm üretme sayesinde kanser tedavisi gören veya zayıf sperme sahip olan erkekleri baba olma hayallerine kavuşturacak

    Testislerden alınan doku örneklerini laboratuvar ortamında geliştiren uzmanlar, döllenmeye imkan veren sperm üretmeyi başardı.

    Dünya ‘kök hücre’ araştırmalarını büyük bir heyecanla takip ediyor. Henüz deney aşamasındaki çalışmaları yürüten araştırma merkezleri, tedavi amaçlı uygulamalara da imza atıyor. Bunların bazılarında elde edilen başarılı sonuçlar, bilim adamlarını daha da umutlandırıyor. Ancak bu münferit sonuçlara bakarak kök hücre ile kanser, alzheimer, parkinson, felç ve benzeri çaresiz hastalıklar yenilmek üzere” demek için henüz çok erken.

    Erkek kısırlığını yakın gelecekte bitirecek gelişme

    Kök hücre araştırmaları Türkiye’de de yapılıyor. Yağ dokusu kaynaklı yetişkin kök hücre çalışmaları yapılmakta, “Kök hücre çalışmalarının en önemli amacı günümüzde tedavi imkanı olmayan kronik hastalıkları, kanseri, yaşam kalitesini düşüren alzheimer ve parkinson gibi nörodejeneratif hastalıkları tedavi etmek ve organ yetmezliğinden kaynaklanan problemleri gidermektir. Hedeflenen amaç bugün tam anlamıyla gerçekleşmemiş olmasına karşın elde edilen gelişmeler bu ölümcül hastalıkların yakın gelecekte kök hücreler kullanılarak tedavi edilebileceğini göstermektedir

    Kök hücre çalışmalarının tek amacı uygun şartlarda uygun kişilere hücre nakli yaparak hastalıkların tedavi edilmesi değil. Tedavi edici ilaçların geliştirilmesi ve hastalıkların daha iyi tanınması da hedefler arasında.

    -Kök hücre çalışmalarında neler hedefleniyor ?

    Kök hücreyi yapabilmeyi yardımcı üreme teknikleri sağlıyor. Kaynak embriyo ya da embriyo dışı dokular. Embriyodan elde edilen kök hücrelere inanarak bu işe başladık. Bilimde ileriyi hayal edebilmek ve görebilmek önemlidir. Ama hayal bilgiler doğrultusunda oluşmalıdır.

    Hedef, bugün için tedavisi imkansız hastalıkların tedavisini sağlamak. En önemlisi, kısırlıktan önce, hayatı tehdit eden ve bugün için net bir tedavisi olmayan hastalıkları tedavi etmek. Çevremizde çok fazla kanserli var. Önemli bir kısmı yemek borusu kanseri. Tedavisi yok. Acaba kanser tedavisinde kullanılabilecek bir yöntem olabilir mi ?

    Ayrıca ilerleyici romatizmal hastalıklar, alzheimer ve parkinson gibi ilerleyici beyin hastalıkları var. Bunlar kanserden daha ağır. Kanserde en azından, kişi belli süre acı çekip sonra kaybediliyor. Ama ilerleyici beyin hastalıkları, bütün yaşam boyunca devam ediyor. Stefan Hawkinks, inanılmaz bir beyin ama ALS hastası. Suna Kıraç da öyle. ALS’li çok hasta var Türkiye’de. Bunların yanında çocuklarda sık görülen lösemi gibi kanser tipleri. Acaba hücre ve doku nakli kanser tedevisi için bir alternatif olabilir mi ?

    Bugün için şeker hastalığı çok önemli. İnsanı kısa sürede öldürmüyor, ama yaşam kalitesini çok azaltıyor. Yaşam kalitesini azaltan başka hastalıklarda da aynı şekilde kullanılabilecek mi diye düşünerek yola çıktık.

    Bugünkü ileri teknolojiye rağmen tedavi edilemeyen iki grup hasta var. Biri hiç sperm üretimi olmayan erkekler. Testislerden biyopsi alınsa dahi, hiç sperm gelişimi olmayan erkekler var. Bunlarda büyük ihtimalle genetik faktörler, spermi oluşurken belli bir noktada durduruyor. Bloke ediyor. Bu blokajın ötesine geçirebilir miyiz? Daha ileri hücreler elde edebilir miyiz ? Bugün için cevap hayır. Bir sürü şey denendi ama hiçbiri bu tür erkeklerin tedavisine imkan vermiyor.

    Sperm üretimi olmayan erkeklerde, kök hücreden sperm hücrelerini elde edebilmeyi hedefleniyor. Bu birden hareket eden sperm hücrelerini elde etmek anlamında değil. Dölleyebilecek özellikte olan, daha ilkel de olsa sperme giden o ara hücreleri elde edebilmek ve bunları kullanarak döllenmeyi sağlamak.

    Kadınlarda da, yaşlanmış, yumurta sayısı azalmış ya da bitmiş olanları tedavi edilememektedir. Acaba bu kadınlarda da olgun bir yumurtayı değil ama, olgun yumurtanın önceki hücrelerini kök hücreden elde edip sonra bunları olgunlaştırarak kullanabilir miyiz diye düşünülmektedir. Fakat bu uzak bir hedeftir.

    -Hükümetin bu çalışmalara bakışı ?

    Çok gelişmiş olduğunu iddia eden birçok ülkede uygulanmayan ama insanlığın faydası için olan uygulamalar bugün Türkiye’de uygulanabiliyor. Türkiye’de başkasına ait sperm ve yumurta kullanılmıyor. Bu, birçok yönüyle tartışılabilir. Ama Türkiye’de embriyoda genetik tanı yapmaya müsade ediliyor. Bu çok önemli. Bu tıbba aydın bir bakış açısıyla yaklaşıldığını gösteriyor. Şu anda Sağlık Bakanlığı’nın insan klonlamasına karşı tamamen negatif baktığı kesin. Cinsiyet tayinini yasakladığı kesin. Ama bunun dışında şarlatanca olmayan ama insanlığın hayrına olabilecek çalışmaları kesinlikle destekleyeceğini düşünülmektedir. Burada embriyolardan elde edilen kök hücreler ne kadar etiktir diye bir tartışma konusu olabilir. Bakanlığımızın ve diğer ilgili mercilerin, araştırma ve insan sağlığını tedavi etme amaçlı ise buna sıcak bakacağını biliyorum. Kullanılamaz diye bir karar çıkmaz.

    KÖK HÜCRE NEDİR ?

    Kök hücreler, ‘yetişkin’ ve ‘embriyonik’ olmak üzere ikiye ayrılıyor. Yardımcı üreme tekniklerinde arta kalan ya da kullanılamayacak durumda olan embriyolar, çiftlerden izin alınarak kök hücre çalışmalarında değerlendirilebiliyor.

    Hücre, bir canlının en küçük hayati parçası. Canlının sağlığı, hücrelerin yeterince kendini yenilemesine, özelliklerini kaybetmemesine ve hastalık yapıcı her türlü unsura karşı dirençli olabilmesine bağlı. Kök hücreyi insan sağlığı için son derece önemli kılan sebep, sınırsız çoğalma özelliğine sahip olması. Uygun ortamı bulduğunda organ ve dokuyu oluşturan hücre tiplerine dönüşebiliyor. Kök hücre, gereken organlarda hücre yenilenmesine ve bazı hasarlı dokuların iyileşmesine imkan tanıyor. Kök hücreyle ilgili çalışmalar aslında 50 yıl öncesine dayanıyor. Kemik iliğindeki yetişkin hematopoetik kök hücrelerin kan hücrelerine dönüştüğünün keşfi, kan kanserinde dönem noktası oluyor. Günümüzde kemik iliğindeki kök hücrelerin kan haricinde kas, kemik ve damar hücrelerine dönüşebildiği görüldü. Ayrıca yetişkin tip kök hücrelerin, sadece kemik iliğinde değil; sinir, kas, karaciğer, göz ve deri gibi organ ve dokularda bulunduğu da artık biliniyor. Arayışlar sonucunda 1998’de insan embriyosundan kök hücre elde edildi. Bu bir çığırdı. Çünkü, embriyonik kök hücreler, yetişkin kök hücrelerdeki sınırlılığın aksine, insan vücudundaki tüm hücre türlerine dönüşebilme özelliğine sahipti. Emriyonik kök hücreler, yetişkin kök hücrelerden daha elverişli olmasına rağmen, kanser oluşma riski, doku uyumu problemi ve etik kaygılarla kliniklerde test amaçlı kullanılmaya başlanmadı. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda yağ dokusunda da yetişkin tip kök hücreler olduğu belirlendi.

    Testis dokusu alındı
    Nature Dergisi’nde yayınlanan araştırmaya göre, Takehiko Ogawa başkanlığındaki ekip, testisten alınan dokulara gerekli protein ve diğer besinleri vererek sperm oluşmasını sağladı. Buluşun özellikte kanser tedavisi gören erkeklere yeniden çocuk sahibi olma imkanı vereceği söyledi. Ayrıca dokudan elde edilen spermin, dünya çapındaki milyonlarca kısırlık tedavisi gören erkek için de umut ışığı olduğu belirtildi.
    Buna göre tamamen kısır veya döllenmeyi sağlayamayan zayıf sperme sahip olan erkeklerin spermleri laboratuvar ortamında geliştirilecek. Böylece erkeklerin kısırlığı tamamen tarih olacak ve başka birisinden sperm almalarına gerek kalmayacak. Tekniğin ayrıca donmuş testisler üzerinde bile işe yaradığı belirtildi. Ogawa, “Bir sonraki hedefimiz kadın için laboratuvar ortamında yumurta üretmek” diye konuştu.

    Henüz çok az hastada denenen ve bir kısmında olumlu neticeler alınan uygulamaların hala araştırma aşamasında ve gelişmeler umut verici. Ergenliğe girmeden önce kanser tedavisi geçirmek zorunda olan erkek çocukları için ileride çocuk sahibi olabilmeleri amacıyla, ‘Kök hücreden sperm hücrelerinin üretilmesi yolunun açıldığına’ dikkati çeken aratırmacılar, “Bu yöntemle, kanser tedavisi öncesi testis dokusu dondurularak, tedavi sonrasında sperm hücresi üretebilen kök hücreleri geri nakletmek mümkün oldu” diye konuştu.

    Kök hücreden sperm üreten hücre!

    İnsan embriyonik kök hücresinden, sperm ve yumurta hücresinin üretimini sağlayan germ hücreleri elde edildi.

    Bu buluş sayesinde, erkek sperm ve dişi yumurta hücrelerinin üretimi ile başlayan insan gelişiminin, şimdiye kadar sır olarak kalmış bir çok noktası aydınlatılabilecek. Bu sayede genetik hastalıkların çocuğa geçiş süreci daha iyi anlaşılabilecek ve önleminin alınmasının farklı yolları bulunabilecek.

    Yumurta ve sperm hücrelerinin üretilimin sağlayan germ hücrelerinin bunu nasıl yaptıklarının, bunun yapılması sırasında hangi genlerin ve yolların kullanıldığının bilinmediğini, genetik yapıların farklı olmasından ötürü, bu gelişimi hayvan germ hücrelerinden anlamanın da mümkün olmadığı bir gerçektir.

  • Kıtalararası Online IVF Tedavisi Olur mu?

    Kıtalararası Online IVF Tedavisi Olur mu?

    Teletıp özellikle geniş coğrafyası bulunan Avustralya, Kanada gibi ülkelerde tıbbın hemen her alanında geçerliliğini giderek arttırmaktadır. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Prof.Dr.Gürkan Arıkan, “Avrupa ve Amerika’da tüp bebek tedavileri-IVF- ülkemize oranla çok daha pahalı. Ancak hastaların kontrol için merkeze gelmeleri veya haftalarca bu merkezin olduğu yerde yaşamaları da önemli sorundu. Teletıp yani online takip ve muayene sayesinde bu sorun ortadan kalktı. Kıtalararası online takiple hastalarımızın çocuk sahibi olma hayallerini gerçeğe dönüştürüyoruz.” dedi.

    Bebek sahibi olmak isteyen IVF hastalarının tedavilerinin kolaylaştırılmasında IVF tarihi boyunca büyük çabalar harcandı. Teletıp yani online takip ve muayene sayesinde bu sorun ortadan kalktı. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gürkan Arıkan kıtalararası online takiple çocuk sahibi olmak hastaların hayallerinin gerçeğe dönüştürüldüğünü söyledi. Arıkan sözlerine şöyle devam etti:

    “Bugüne kadar IVF hastalarında 3 ile 6 ultrason muayenesinin gerekmesi nedeni ile elektronik data transferi, üç boyutlu data arşivlenmesi, hatta hastaların kendi kendilerini sonografik olarak muayene edip datayı merkeze kendilerinin iletmesi gibi uygulanması güç modeller tartışılmıştır. Hastanın arzu ettiği hekim tarafından takip ve tedavi edilmesi, datanın anında değerlendirilmesi için teletıp sistemi kuruldu. IVF hastalarının en yakındaki merkezde tedavi olma zorunluluğunun ortadan kaldırılması, yakındaki merkezlerde sunulamayan ileri teknolojilerden faydalanabilmeleri, arzu ettikleri doktor tarafından tedavi edilmeleri, daha uygun ekonomik koşullarda tedavi edilmeleri için, bulundukları bölgede takip ve muayene edilmeleri, bu bilgilerin on line (eşzamanlı) takibi, hastaların arzu ettikleri hekim tarafından on line görülmeleri ve son aşamada ovulasyon induksiyonunu takiben merkeze intikal etmelerini sağlayacak bir sistem geliştirildi. Tıbbi data transferi ve sağlık hizmetlerinin uzaktaki merkez ve hekimlere danışarak uygulanması günümüzde geniş kullanım alanı bulmaktadır (Elektrokardiografi).”

    Neden Türkiye?

    IVF- tüp bebek alanında hastaların takibi üç haftaya kadar sürebilmekte ve bu sırada hormon ve sonografik tetkikler, hastaların bilgilendirilmesi, IVF ilaçlarının uygulanmasının hastalara öğretilmesi ve doğru yapıldığının kontrolü, sonografi, laboratuar sonuçlarına göre yumurta kistçiklerinin takip edilmesi gerekmektedir. Konuyla ilgili olarak Prof.Dr. Gürkan Arıkan şunları söyledi:

    “Bu takipler sonucunda doğru zamanda yumurta çatlatma iğnesinin tatbiki ve hastanın zamanında tüp bebek merkezine gelmesi gereklidir. IVF tedavisinde başarı, sağlıklı tekiz hamilelik olarak özetlenebilir. Başarının en iyi hallerde %50’yi geçmemesi, hastaların aynı tedaviyi birkaç kez tekrar etmeleri sonucunu doğurmaktadır. IVF tedavisine ihtiyaç gösteren hastalarının tedaviye hiç başlamama veya devam edememe sebeplerinden bazıları önem sırasında göre IVF tedavisine bağlı psikolojik yük, finansal ve zamansal sorunlar olarak sıralanmaktadır. Ayrıca -uzman tıbbi desteğe rağmen- psikolojik yük ve iyi eğitilememe gibi sebepler ile de tedaviyi kötü etkileyen hatalar ortaya çıkabilmektedir. Avrupa ve Amerika’da bu tür tedavilerin ülkemize oranla çok daha pahalı olduğu da düşünülür ise hastaların zamansal ve finansal açıdan sıkıntıları ve artan oranda ülkemize tedaviye gelme arzuları anlaşılabilir.”

    Online Takiple Mesafe Sorunu Ortadan Kalktı

    Online takiple mesafe sorunun ortadan kalktığını belirten Prof.Dr. Gürkan Arıkan sözlerine şöyle devam etti:

    “Online takiple uygulanacak işlem ve yöntemlere gelince:

    IVF tedavisinde tedavi aşamaları:

    I. Aşama jinekolojik endokrinolog tarafından detaylı bir sağlık öyküsü alması, bazal ultrason incelemesi, daha önce yapılmış tüm tetkik ve tedavilerin incelenmesi, gerekli ek tetkik ve konsültasyonların istenmesini içerir. Bu inceleme sonunda herhangi bir patoloji saptanırsa buna yönelik tedaviye öncelik verilir. IVF gerekiyorsa,  tedavi biçimleri, riskleri ve tedavi sonuçları konusunda bilgi verilir. Bu aşama 2-3 seans (muayene) sürebilir.

    II. Aşama tedavi protokolünün seçilmesi ve hastanın bilgilendirilmesidir. IVF programında kontrollü yumurtalık uyarılması hedefi yeterli sayıda yumurta hücresi elde edebilmektir. Bu amaçla hastalarımızda uzun veya kısa protokoller uygulanır. Tedavi protokol ve ilaç dozajları hasta yaşı, ultrasonografide yumurtalıkların görünümü, hormon sonuçları ve daha önce tüp bebek uygulanmış hastalarda bir önceki dönemdeki tedavi yanıtına göre belirlenir.

    Kısa protokolde genelde adetin 3.gününden itibaren günlük enjeksiyonlar ile yumurtalık uyarıcı hormonlar (gonadotropinler) uygulanacaktır ve gerektiğinde erken yumurta çatlamasını engelleyici ilaçlar eklenir.

    Uzun protokolde adetin 20-21. günlerinde hipofiz hormonlarını baskılayıcı ilaçlar uygulanır. Bir sonraki adeti takiben yapılan kontrollerde down regülasyonun tamamlandığı tespit edildiğinde günlük enjeksiyonlar ile yumurtalık uyarıcı ilaçlar (gonadotropinler).  Bütün protokollerde ilaçların hasta veya yakını tarafından uygulanmasını amaçlanır. Kısa protokollerde kontrol muayenesi sayısı 3 ile 5 arasındadır. Uzun protokollerde down regülasyona ulaşılana kadar 1 ya da 2 ek kontrol muayenesine ihtiyaç vardır.

    Yumurta kistçiği olgunlaşması ultrason yolu ile ve gerekirse hormon analizleri ile tespit edildikten sonra yumurta çatlamasını sağlayan ilaçlar verilir ve 36 saat sonra hastanın yumurta toplama işlemi için merkeze gelmesi planlanır.”

    İnternet üzerinden bağlantı kurulur.  Bu bağlantı ile ultrason cihazı ve muayene odasında bulunan kamera sistemi eşzamanlı görülebilir ve kumanda edilebilir durumdadır. Pilot çalışmalar sistemin ileti hızı ve görüntü kalitesinin amaca yönelik kullanılabilir olduğunu göstermiştir.

    III. Aşama hastalarda genel anestezi altında yumurta toplanmasını ve 2 ile 5 gün sonra embriyo transferini içerir.

    IV. Aşama destek tedavileri ve transferden sonra 10. günde serum HCG seviyesinin tespiti ile sonlanır. Teknoloji sayesinde artık mesafeler ortadan kalktı ve biz hastalarımıza, hastalarımızda bize rahatlıkla ulaşabiliyor”

  • Transfer edilecek Embriyo Sayısı

    Transfer edilecek Embriyo Sayısı

    Doç.Dr. Ulun Uluğ ile Tüp Bebek Tedavilerinde Transfer Edilen Embriyo Sayısını Tartıştık

    Tüp bebek tedavilerinde embriyo sayısını belirlemede ki gelişmeleri anlatır mısınız
    Tüp bebek tedavilerinde verimliliğin az olduğu dönemde fazla sayıda embriyo transferi yapılmaktaydı. Burada daha çok 2. gün embriyo transferleri yapıldığı için embriyo seleksiyon uygulaması fazla yoktu. Daha sonraları hem daha fazla sayıda ICSI’nin tercih edilmesi hem de laboratuar koşullarının gelişmesine bağlı olarak ki en önemli aşama medyum kalitelerinde artış olması ve ardışık sistemlerin kullanılabilir hale gelmesidir, embriyo seçim kriterleri önem kazanmış, 3. gün hatta 5. gün embriyo transferleri yapılmaya başlanmıştır.

    Embriyo değerlendirmede nasıl bir gelişim sağlanmıştır.

    Doğal olarak in-vitro koşullarda morfolojik gelişmenin izlenebilmesi, embriyoları derecelendirme açısından başarılı olmuştur. Bu bağlamda merkezden merkeze farklılıklar olmakla beraber, 3. gün embriyoları için klasik olarak Steer ve 5. gün blastokistler için Gardner klasifikasyonları kullanılmıştır. Tüm bunlara rağmen implantasyon potansiyeli en yüksek olan embriyoyu seçmek kolay olmamakta ve sadece morfolojik gelişimsel sınıflama, gebelik oranlarını arzu edilen seviyelere çıkartmamaktadır. Bunların yanı sıra, bazı ülkelerdeki etik ve dinsel kaygılardan dolayı, transfer edilmeyecek embriyoların invitro kültür edilmesi yasaklanma yoluna gidilmiştir.

    Sonuçta ileri evre embriyoların derecelendirilmesinden çok henüz fertilizasyon aşamasında embriyo seçim kriterleri öne çıkmış, erken klevaj, pronuklear morfoloji gibi kıstaslar dikkate alınarak implantasyon potansiyeli en yüksek olan embriyo seçilmeye çalışılmıştır. Daha da ileriye gidilerek gelişen embriyoların genetik olarak kompetan olmalarını anlayabilmek için preimplantasyon genetik tarama (PGT) ister floresan insitu hibridizasyon (FISH) veya komperatif genomik hibridizasyon (CGH) yöntemleri uygulanmıştır. Ayrıca son zamanlarda implantasyon potansiyeli yüksek olan embriyoyu seçebilmek için metabolik aktivitesini (metabolomics) ölçen uygulamalarda klinik uygulanıma girmiştir.

    %100 gelişen embriyo geliştirmek mümkün mü?

    Tüm bu gelişen komplike teknolojik imkanlara rağmen implantasyon potansiyeli %100 olan bir embriyo geliştirmek veya seçmek mümkün olmamaktadır. İmplantasyonun diğer bir tarafının da uterus yani alıcı olduğunu düşünürsek %100 verimli çalışan bir IVF siklusu yaratmak temenniden öteye geçememektedir.

    IVF tedavisi hem hekim hem de tedavinin uygulandığı hasta için ciddi sorumluluklar getirmektedir. Burada belki de en önemli konular tedavinin kesin başarılı olmayacağının bilinmesi ve finansal yüktür. Özellikle üçüncü partilerin başka bir değişle devletin veya özel sigorta şirketlerinin ciddi subvansiyon yapmadığı infertilite tedavilerinde, kar maliyet açısından bakılarak fazla sayıda embriyo transferi yapılabileceği akla gelmektedir. Ayrıca toplumların sosyo-kültürel farklılıkları da özellikle çoğul gebeliğe bakış açısından farklılıklar doğurabilir. IVF uygulanacak kadınların çoğul gebelik özellikle ikiz gebe kalma tercihleri bazı çalışmalara konu olmuş ve anlamlı bir hasta popülasyonun ikiz gebeliğe öncelik tanıdığı da ortaya çıkmıştır

    Sonuçta fazla embriyo transferi gebe kalma olasılığını artırırken, aynı zamanda çoğul gebelik riskini artırarak hem gebelik komplikasyon sayısını fazlalaştırmakta hem de yeni doğan problemlerini ortaya çıkartmaktadır. Bu resme nerden bakarsanız bakın çoğul gebelik bireyler için problemli olduğu gibi toplum üzerinde de ekonomik bir yük oluşturmaktadır.

    Netice itibariyle IVF uygulayan hekimler paradoksal bir ortam ile karşılaşmıştır. Bir yandan gebelik oranlarını optimize edebilmek bir yandan da çoğul gebeliği ortadan kaldırmak. Biz hekimlerin maruz kaldığı bu problem her ne kadar kanun koyucular ile ortadan kaldırılmışsa (herkese tek embriyo transferi gibi) da vicdani ve kişisel ihtirasların önüne geçilememiştir.

    Burada önemli olan nokta çoğul gebelikleri tanımlama olabilir. Yukarıda bahsedilen tüm kaygılar herhangi bir üçüz ve üstü gebelik için doğrudur. Ancak ikiz gebeliği diğer çoğul gebelikler ile aynı tartıya koymanın doğru olup olmadığı tartışılmış ve tartışılmaktadır. Kelime anlamı olarak ikiz gebeliğin çoğul gebelik olduğunu vurgulamakta fayda vardır.

    Transfer edilecek Embriyo Sayısı | 4Genel olarak baktığımızda hasta başına embriyo transferinin kısıtlanması 2 şekilde olabilir. 1- elektif dediğimiz, yani embriyo kohortu içinden biri veya bazıları seçilebilir, 2- zorunlu, yani hastadan toplanan oosit ve fertilizasyon oranı yüzünden veya embriyo kalitesi yüzünden kısıtlı sayıda bir veya 2 embriyo kalması. Bu noktadan geldiğimizde embriyo transferi ile yapılan çalışmalarda single embriyo transferi (SET) ile elektif single embriyo transferini (eSET) aynı teraziye koymamak gerekir. Diğer bir önemli detay ise transferin yapıldığı gün, takdir edersiniz ki 2.-3. veya 5. gün yapılacak tek embriyo transferlerinde başarı oranları farklı olabilir.

    Sizce Tüp bebek tedavilerinde kaç embriyo vermek uygundur?

    Transfer edilecek embriyo sayısında sorulacak ilk sorun 3 ve üzerinde embriyo transfer etmenin 2 embriyo transferine olan üstünlüğü. Prenatal ve neonatal komplikasyonları bir kenara iterek sadece gebelik oranları üzerinde karar verecek olduğumuzda literatür ilginç bir şekilde bu konuda fazla bilgi vermiyor. İki embriyo ile 3 veya 4embriyo karşılaştırması yapan geniş serili randomize kontrollü perspektif yeterli çalışma yoktur. Çok ufak bir çalışmada ardışık taze 2 embriyo transferi ile 3 ve 4 embriyo transferi karşılaştırılmış ve gebelik oranlarında fark bulunmamıştır.

    Gözlemsel çalışmalarda ise elektif 2 embriyo transferinde, 3 ve daha fazla embriyo transferine göre canlı doğum oranlarında fark olmadığı kaydedilmiştir. Buradan yola çıkarak hem çoğul embriyo transferinin gebelik oranlarını artırmaması ve çoğul gebeliklerin gerçekleşmesi etik ve bilimsel açıdan 3 ve daha üzeri embriyo transferinin düşünülmemesi gerektirmektedir.

    İkiz gebeliklerde istatistiksel olarak gebeliğe bağlı hipertansiyon, gestasyonel diabet, ante ve postpartum kanama, operatif doğum ve prematüre riski tekil gebeliklere artmıştır . Prenatal mortalite ikiz gebeliklerde 6 kat daha fazlalaşmıştır Bazı platformlarda ikiz gebeliğin IVF tedavisinin komplikasyonu gibi gösterilmeye çalışılsa bile, tedavi sonrası ikiz gebeliklerin büyük bir kısmı sağlıklı doğuma ulaşmaktadır . Artan komplikasyon istatistikleri genel toplum için anlam taşıyabilirken, kişisel olarak bakıldığında, başka bir değişle çocuk sahibi olmakta zorluk çeken bir çift için riskler anlam taşımayabilir.

    Transfer edilecek embriyo sayısı bir çok ülkede gerek devlet kanunları gerek de dernekler aracılığıyla kısıtlanmıştır. Kısıtlamalarda bazı ülkelerde yaş sınırları konularak embriyo sayısı tespit edilmiştir. Genellikle 35 yaş altında kadınlara tek embriyo transferi, önerilirken, daha yaşlı kadınlarda 2 embriyo transferi hatta bazı ülkelerde özellikle 40 yaş üstü kadınlarda 4 embriyo transferine kadar hak tanınmış veya tavsiyelerde bulunulmuştu. Ayrıca daha önceki tedavi sayılarına da bakılarak birden fazla embriyo transferi önerilmiştir (T.C. Sağlık bakanlığı, 2009)

    Kendi grubumuzun yaptığı araştırmalarda tekil gebeliklerde ilk trimesterde düşük yapma olasılığı %18 ile %20 arasında seyrederken, çoğul gebeliklerde total düşük yapma, başka bir değimle ilk trimesteri sonunda gebeliği kaybetme olasılığı % 5 olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında tekil gebeliklerde gebeliği erken dönemde kaybetme riskinin çoğul veya ikiz gebeliklere göre yaklaşık 4-5 kat daha fazla olduğudur.

    Taze embriyo transferi ve ardından dondurulmuş embriyo transferi hem klinik hem laboratuvar hem de hastanın lojistik ekonomik maliyetini artırabilmektedir. Diğer yandan çoğul gebelikteki erken doğum maliyetleri de hesaba katıldığında, tek embriyo transferinin maliyet hesabını yapmak komplike olmaktadır. IVF masraflarının kişisel karşılandığı durumlarda 2 embriyo transferi yapmak daha az maliyetli olabilirken, 3. kurumların örneğin sigorta şirketi veya devlet sübvansiyonu olan durumlarda daha az maliyetli olabilir.

    Sonuç olarak çoğul gebelikleri engellemek için tek embriyo transferi yapmak tek çözümdür ancak paradoksal olarak gebelik oranlarının da azaldığı günümüz laboratuvar ve klinik koşullarında belirgindir. Ardışık embriyo transferi politikası uygulanmadığı müddetçe veya daha önce bahsedilen ileri laboratuvar teknikleri pratik olarak sonuç vermediği müddetçe hem hekimler hem de hastalar için transfer edilecek embriyo sayısının tartışması devam edecektir.

    Doç. Dr. Ulun Uluğ
    Bahçeci-Umut Tüp Bebek Merkezi, Istanbul

  • Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri…

    Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri…

    Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri... | 535 yılda tüp bebek tedavileri ile gebelik oranları yüzde 60’a çıktıö Tekrarlayan tüp bebek tedavilerinde alternatif yöntemler var…

    Tüp bebek isteyen çiftlere:
    “Denemekten vazgeçmeyin!”

    Kısırlık tedavisinde, son 15 yılda gelişen teşhis ve tedavi protokolleri ile laboratuvar teknikleri sayesinde gebelik oranları % 20’lerden, % 60’lara çıktı. Bazı çiftlerin tekrarlanan tüp bebek denemelerine rağmen gebelik elde edememesi sonucunda daha ayrıntılı incelemeler gerektiğini söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Latif Küpelioğlu, “Rahim ile ilgili anatomik problemlerden başka bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi ile ilgili problemler, embriyonun kendisi ile ilgili problemler de gebeliği engelliyor. Bunlar için farklı tedavi metotları uyguluyoruz” diyor.

    Günümüzde doğal yollardan gebelik elde edemeyen çiftler için uygulanan tüp bebek yöntemleri yüksek başarı oranları ile yüz güldürüyor. Dünyada tüp bebek teknikleri ile ilk gebelik elde edildiğinden günümüze, yaklaşık 35 yıl içinde gebelik oranlarının hatırı sayılır bir şekilde arttığına dikkat çekiliyor. 2000’li yılların başlarından itibaren tüp bebek yöntemleri ile gebelik oranlarının % 60’lar seviyesine ulaştığını vurgulayan Doç. Dr. Küpelioğlu, fakat bazı çiftlerin tekrarlayan denemelere rağmen gebelik elde edemediğine dikkat çekerek, bunun için uyguladıkları alternatif tedavi metotlarını anlatıyor:

    Hem hasta, hem bizim için stres!

    “Tıbbi olarak 2 ya da daha fazla sayıda tüp bebek denemesine rağmen gebelik elde edilmemesine ‘tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı’ diyoruz. Bu durum hem hasta hem de bizim açımızdan stres oluşturuyor. Hasta kendini suçluyor ve sorular soruyor. ‘Neden gebe kalamıyorum, yanlış bir şey mi yaptım, yediklerimin ya da yaptığım hareketlerin herhangi bir zararı olmuş olabilir mi, neden vücudum bebeği reddediyor?’ gibi sorular onu daha da strese sokuyor. Bu da daha sonraki denemelerde yeni bir engeli ortaya çıkarıyor. Biz de, tedavide gözden kaçmış herhangi bir bulguyu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz ve çiftimize alternatif tedaviler öneriyoruz. Bazı ülkelerde transfer edilen embriyo sayılarını artırarak hastanın şansı artırılmaya çalışılıyor ancak ülkemizde de olduğu gibi transfer edilen embriyo sayısının kısıtlandığı ülkelerde daha objektif hedefler ortaya koymak gerekiyor.”

    Tüplerin kapalı olması önemli değil!

    “Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığının bilinen nedenleri arasında rahim ile ilgili problemler en kolay ortaya konanlardır” diyen Doç. Dr. Küpelioğlu, rahim içinde var olan miyom ve polipler, rahim içi yapışıklıkları, rahmin doğuştan bozuklukları (rahim ortasında perde, çift rahim vb.) gibi nedenlerin de gebelik oranlarını azalttığına dikkat çekiyor. Ultrasonografi ve histeroskopi (rahim içinin kamera ile gözlenmesi) ile bu problemlerin hem ortaya konduğunu hem de tedavi edildiğini belirten Doç. Dr. Küpelioğlu, şöyle devam ediyor:

    “ Tüplerin açık ya da kapalı olması tüp bebek tedavilerinde önemli değildir. Ancak tüplerin tıkalı olmasının yanında içinde sıvı toplanması mevcutsa bu durum gebelik şansını azaltmaktadır. Eğer daha önceki denemelerde bu durum gözden kaçmışsa tüplerin cerrahi olarak çıkarılması hastanın gebelik şansını artıracaktır. Kolaylıkla ortaya konabilen bu tür anatomik problemlerden başka bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi ile ilgili problemler, rahimin iç tabakasının tutunmayı etkileyen özellikleri ile ilgili problemler, embriyonun kendisi ile ilgili problemler de, hem tanınmaları hem de tedavi edilmeleri anlamında daha fazla güçlük ortaya çıkarıyor. Çoğu zaman bu durumlarda tanı net olarak ortaya konmasa da, ihtimali olarak bu nedenleri düşünüyor ve alternatif tedavi metotları uyguluyoruz.”

    Pıhtılaşmaya, düşük doz aspirin!

    Pıhtılaşma sistemindeki bazı anormalliklerin embriyoların rahimin iç tabakası olan endometriuma tutunmayı etkilediğine dikkat çeken Doç. Dr. Latif Küpelioğlu, “Bu gibi durumlarda tedavilerde düşük doz aspirin ya da kan sulandırıcı iğneler kullanarak gebelik oranlarını artırmaya çalışıyoruz” diyor.

    Kötü kalitede embriyo gelişiminin tedavilerde başarıyı en fazla etkileyen faktörlerin başında geldiği belirtiliyor. Bu durum, kimi zaman embriyolardaki genetik kusurlardan ya da embriyoların laboratuvar koşullarından etkilenmesi nedeniyle oluşuyor. Ancak iyi kalitede embriyo görüntüsü olmakla beraber genetik olarak kusurlu da olabiliyor. İyi kalitede embriyolar transfer edilmesine rağmen gebelik elde edilemeyen hastalarda, embriyoların transfer edilmesinden önce genetik inceleme yapılıyor; en doğru, en sağlıklı embriyolar seçiliyor. Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT) adı verilen bu metot sayesinde tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan çiftlerde daha yüksek gebelik oranları elde ediliyor.

    Anne rahmi gibi!

    Bazı hastalarda ise elde edilen embriyolarda kalite sorunu olduğunu, bu hastalarda daha düşük gebelik oranları gözlendiğini anlatan Doç. Dr. Küpelioğlu, “Tüp bebek tedavileri esnasında kadından toplanan yumurtaları, erkekten alınan spermleri ve bunlardan oluşan embriyoları, laboratuvar ortamlarında vücut sıvılarını taklit eden sıvılar içinde barındırıyoruz. Ancak, ‘Endometrial ko-kültür yöntemi’ adı verilen metotla embriyolar anne adayının rahiminin içinden alınan dokudan salgılanan sıvılar içinde daha iyi kalitede gelişim gösteriyor. Tedavi öncesindeki adetin 21. günü anne adayının rahiminin içinden alınan doku örneği embriyoloji laboratuvarında kültür edilerek çoğaltılıyor ve buradan salgılanan sıvılarda embriyolar geliştiriliyor, daha kaliteli embriyolar elde etmek mümkün oluyor. Rahim içi doku kültürü de denen bu metotla, tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı hastalarında daha iyi gebelik oranları elde edebiliyoruz” diyor.

    Preimplantasyon Genetik Tanı ve Endometrial Ko-Kültür gibi alternatif yöntemlerin yanında embriyo tutunmasını artırabilmek için ‘embriyo kabuğuna lazer’ ile delik açılabiliyor ya da en iyi embriyoyu seçebilmek için ‘Blastokist Transferi’ gibi metotlar uygulanıyor. Tutunma ihtimali en yüksek embriyoları tanımaya çalışan tekniklerin üzerinde çalışmalar devam ediyor.

  • Dinamik Embrio İzleme – EmbryoScope

    Türkiye’nin ikinci EmbriyoScope’u yine Bahçeci’de!

    Dinamik Embrio İzleme - EmbryoScope | 6Dünya’da uygulanan Tüp Bebek Tedavileri ve yöntemlerine yepyeni bir boyut kazandırarak, adeta yeni bir çağın başlangıcına imza atan EmbryoScope™, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, Türkiye’de ilk kez Bahçeci Sağlık Grubu tarafından hastalarının hizmetine sunuldu.

    Tüp Bebek Tedavisi sürecinde, embriyo seçimini iyileştirmek ve embriyo değerlendirme algoritmalarını geliştirmek amacıyla kullanılan ve gördüğü ekstra talebe rağmen bugün dünyanın sadece en prestijli tüp bebek merkezlerinde çok kısa bir süre önce kullanılmaya başlanan ve EmbryoScope™ adı verilen Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, tüm aşamaların düzenli olarak gözlemlenmesine uygun teknolojisi ile sağlıklı olan embriyoları seçme şansı sağlarken aynı zamanda kısıtlı embriyo sayılarında da başarı elde edebilme oranlarını artırmaktadır.

    Siz Uyurken Embriyolarınız Ne Yapıyor?

    Uzmanlara tüm hasta embriyolarının anında ve sürekli olarak, tüm süreçlerin hiçbir aşaması kaçırılmadan ve istenilen anda değerlendirilmesi imkanı sağlayan Dinamik Embriyo İzleme Sistemi’nin sağladığı sürekli gözlem olanağı ile elde edilen görüntülerin yeniden oynatılabilmesi, hızlandırılmış şekilde izlenmesi yada canlı görüntü kullanılarak embriyo kalitesinin değerlendirilmesi ise yine EmbryoScope™ sayesinde gerçekleşebiliyor. Kullanılan statik sistemlerde sadece belirlenen günlerde ve toplam 5 dakika süreyle cihazdan çıkartılarak kontrol edilebilen ve kimi zaman embriyoların olumsuz etkilemesinin söz konusu olduğu durumun aksine, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, EmbryoScope™ ile 144 saat x 60 dakika boyunca kesintisiz gözlem imkanı sağlanmaktadır.

    Günümüzde embriyo gelifliminin değerlendirilmesi, kültür şartlarında oluşan kesintileri en aza indirmek amacıyla tanımlanmış zaman noktalarında alınan enstantane bakışlarla sınırlı kalmaktadır. Son derece dinamik bir sürece sahip olan embriyo geliflimi ve embriyo gelişimi süreçlerinde yer alan zengin içeriğe sahip bilgilerden ne yazık ki tam anlamıyla yararlanmak mümkün olmamaktadır.

    Ancak EmbryoScope™, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi ile güvenli ve kontrollü bir kültür ortamı sağlanırken tek seferde 72 adet embriyo sürekli gözlem altında tutulabilmektedir. Yapılan gözlemler 4 boyutlu belgelendirme teknikleri sayesinde uzmanlara istenilen süreç ve zamanlamayı değerlendirme imkanı sağlayarak, gelecekte yapılacak embriyo puanlamaları için benzersiz yeni parametreler geliştirme imkanı sağlamaktadır.

  • Tüp bebekte yeni gelişmeler baş döndürücü

    Tüp bebekte yeni gelişmeler baş döndürücü | 7Üreme tıbbı çok hızlı gelişiyor

    Tüp bebekte son durum!

    Hala tüp bebek yaptırması gereken 80 milyon çift var…

    SON 10 yılda sağlık alanında gerçekleşen en önemli gelişmelerin başında üreme sağlığı ile ilgili olanlar geliyor. Bu konuda en büyük yatırımları yapan Bahçeci Tüp Bebek Grubu, Alman Hastanesi’nden ayrıldıktan sonra Fulya Terrace’da açtığı yeni merkezinde, teknolojinin bütün imkanlarını kullanarak hastalarına hizmet veriyor. 2500 metrekarelik alan üzerine kurduğu merkezinde, deneyimli ekibi ile kadın sağlığı ve tüp bebek ile ilgili bütün tedavi tekniklerini uygulayan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci, “Dünyaya paralel olarak merkezimizde uyguladığımız bütün tedavi imkanlarını bebek sahibi olmak isteyen çiftlerimize sağlıyoruz. Tüp bebek ile ilgili gelişmeler baş döndürücü!” dedi.

    Bahçeci Grubu doktorlarından Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr. Bora Cengiz, tüp bebek tedavilerindeki son yenilikleri anlattı:

    “1978 yılında ilk tüp bebeğin doğumundan bu güne kadar yüzbinlerce çift yardımcı üreme teknolojileri ile gebe kaldı. Tüm dünyada yaklaşık 50-80 milyon kadar çiftin çocuk sahibi olamadıkları için tedavi olmaları gerektiği hesaplanıyor. Teknolojideki inanılmaz gelişmelere rağmen halen birçok çift yardımcı üreme yöntemleri ile denemelerine rağmen gebe kalıp bebek sahibi olamıyorlar. Özellikle menide ve sonrasında ameliyatla (TESE-mikro TESE) sperm bulunamayan erkekler veya yumurtası tükenmiş erken menopoza girmiş kadınlar için çözüm bulunmamakta. Bazı hastalara sperm olmasına rağmen sperm eşinin yumurtasını dölleyememekte veya embriyo gelişimi ilk günlerde durabilmektedir. Günümüzde tüp bebek tedavisi uygulanan çiftlere önerilen maksimum tedavi sayısı 4 olarak belirlenmiştir. Tedavi sayısının artması ile gebelik oranları 4 denemeden sonra değişmemektedir.

    İşte bu yüzden hastalarımız tarafından yıllar sonra aranıyoruz. Sperm bulunamamış veya yumurta elde edilememiş bir hastamız “hocam bu kök hücre tedavinse başladınız mı?” diye soruyor. Ya da gazete de “embriyoları rahim duvarına yapıştırıyoruz” haberini okuyan tekrarlayan implantasyon başarısızlığı hastalarımız bu yeni mucizenin kliniğimizde yapılıp yapılmadığını soruyor.

    Kök Hücre nerede nasıl yapılıyor?

    16 Haziran 2010 tarihinde gazetelerden bir haber “erkek kısırlığında kök hücre ile yapılan uygulamalar olumlu yönde ilerliyor”. Yine çalan telefonlar ve “siz de başladınız mı?” soruları. Peki bu çalışmalar hangi aşamada? Memeli kök hücrelerinden oosit (yumurta) ve sperm elde etme çalışmalarının hızlı bir şekilde ilerlediğini biliyoruz. Ancak bu konuda çalışan merkezler üreme hücrelerine ulaşmanın yolunu bulmalarına rağmen klinik kullanıma girene kadar daha çok çalışmaları gerektiğini bildiriyorlar. İnsan üremesinde güvenilir bir çözüm olarak kullanılabilmeleri içinse daha 10 yıllar var.

    Daha az yumurta ve daha iyi sperm

    Sağlık Bakanlığı, yeni Üreme Tıbbı Yönetmeliği ile uygulamalarımıza bazı kısıtlamalar getirdi. Bakanlığın ana ve haklı hedefi çoğul gebelikleri ve bu yüzden olan erken doğumları azaltmak. Ancak 35 yaşın altında tek embriyo transferi sınırlaması getirilmesi, gebelik başarısını iki embriyo transferine göre düşürecektir. Avrupa verilerine göre de (ESHRE 2006) tek embriyo transferinde önceki yıllara göre artış olmasına rağmen tüm yaş gruplarında iki embriyo transferi hastaların %60’ına uygulanmaktadır. Ülkemizde 35 yaşın altındaki kadınlarda tek embriyo transferinin zorunlu hale getirilmesi ile en iyi embriyonun seçilmesi büyük önem kazandı. Amerika da araştırmacıların bu embriyoların “metabolomiks” yöntemi ile seçilmesi ile verilen embriyonun tutulabilme olasılığını %80’lere çıkardıklarını biliyoruz.

    Metabolomiks ile en iyi embriyoyu seçiyoruz

    Ülkemizde de, dünyayla birlikte en iyi embriyonun seçiminde yeni uygulanan metabolomiks teknolojisini hastalarımızın hizmetine sunduk. En iyi embriyoyu seçerken klasik yöntemlerin yanı sıra embriyonun metabolizmasını da çalışarak ve her iki yöntemi birlikte kullanarak gebelik şansını arttırabiliyoruz. En iyi embriyonun secimi IVF-ICSI uygulamalarında en önemli konulardan biridir. Uygulama sonucunda elde edilen bir embriyo grubunda hangisinin bebek oluşturma potansiyelinin en fazla olduğunu tayin etmek birçok bilimsel araştırmanın ve yıllar süren deneyimlerin sonucunda belirlenmeye çalışılmaktadır. Günümüz teknolojileri bebek oluşturma şansı en yüksek embriyonun tayininde ağırlıklı olarak morfolojiyi (embriyonun dış görünümü) kullanmaktadır. Embriyo morfolojisi elbette ki seçimde belirli bir katkı sağlamaktadır; ancak görünüm olarak en kaliteli olarak saptanan embriyo grubunda dahi en azından genetik olarak problemli olanların oranının yarıdan fazla olduğu bilimsel yayınlarda gösterilmiştir. Bu bulgu göstermektedir ki, morfoloji en iyi embriyoyu tayin etmede en uygun kriter değildir. Nitekim, metabolomiks çalışmalarında gösterilmiştir ki embriyo metabolizması her zaman gebelik kapasitesi morfolojik olarak en yüksek embriyoyu işaret etmemektedir.

    Embriyo gelişimi sırasında içinde bulunduğu ortam ile etkileşim içindedir. Laboratuvar şartlarında bu ortam embriyonun içinde bulunduğu kültür sıvısıdır. Embriyo bu sıvıdan ihtiyacı olan molekülleri alırken metabolize edip kullanması sonucu artık olarak meydana çıkan molekülleri de ortama geri bırakır. Bu şekilde içinde bulunduğu sıvının kompozisyonu her embriyonun metabolizmasına göre farklılık gösterir. Sıvının kompozisyonu spektroskopi denilen özel bir teknikle içinden özel bir ışık geçirip moleküllerin yansımasının grafiği (ya da haritası) çıkarılarak belirlenebilir. Sonuçta her embriyonun metabolizmasına göre haritası çıkartılıp bu grafik o embriyonun gelişim ve gebelik kapasitesi ile ilişkilendirilir. Bu teknik ‘metabolomics’ olarak adlandırılır ve embriyonun morfolojisinden bağımsız olarak veri sağlar.

    Bu teknoloji günümüzde dünyada sayılı merkezde kullanılmaktadır. Bahceci Grubu’nda tedavi gören çiftler de artık bu teknolojinin sağladığı avantajlara sahiptir.

    Erkek faktörüne bağlı problemlerin çözülmesi

    Sperm yapısı neden ile en zor çalışılan hücrelerin başında gelmektedir. Laboratuvarda sağlıklı spermin seçilebilmesi için Dünya sağlık Örgütü veya Kruger kriterleri ne göre sperm sınıflandırılmaktadır. Ancak dış görüşüne ve hareketliliğine göre en sağlıklı sperm seçilse bile bazı hastalarda döllenme gerçekleşmemekte veya döllense bile embriyo hayatına devam etmemektir. Sağlıklı spermin seçiminde de yeni ve farklı yöntemler uygulamaya konulmaktadır.

    IMSI – En iyi spermi seçiyoruz

    Intra-sitoplazmik morfolojiye göre seçilmiş sperm injeksiyonu (IMSI); konvansiyonel IVF mikroskopları ile karşılaştırıldığında özel büyütme teknikleri kullanarak spermlerin incelemesine imkan sağlayan bir yöntemdir. Bu yöntemde, kullanılan büyütmeler 6000 ve üzerine çıkarak morfolojik olarak en iyi spermlerin seçilmesine imkan sağlamaktadır. Bu gelişmiş yöntem sayesinde sperm hücresinde bulunan ve kromatin stabilizasyonunu bozduğu bilinen vakuol (etrafı zarla çevrili boşluklar) gibi bazı hücre içi yapıların tespit edilmesi olası olup, bu defektleri göstermeyen ya da en az defekt gösteren spermler ile ICSI (mikroenjeksiyor) yapılır, ve implantasyon ve gebelik oranlarını artırıp, erken dönem düşük riski ise azaltılabilir.

    IMSI özellikle erkek faktörü vakalarında (oligoastenoteratospermi) ve bir kaç kez deneme yapılmasına karşın gebeliğin elde edilemediği durumlarda başvurulması gereken bir tekniktir. Spermin embriyo gelişimine katkısı insanda iki ya da üçüncü günden sonra artmaktadır. Çünkü embriyo genomu yani sperm ve yumurtanın birleşmesiyle oluşan yeni genetik yapı bu dönemden sonra tam olarak faaliyete geçer. Genomun sağlıklı çalışmasının dolaylı bir göstergesi embriyonun blastosist evresine kadar yaşamını sürdürmesidir. Dolayısıyla IMSI yöntemi ile seçilen ve kromatinin daha stabilize olduğu düşünülen embriyoların blastosist evresine ulaşma oranlarının, IMSI kullanılmadan seçilen spermlerle oluşturulan embriyolara göre daha yüksek olduğu gösterilmiştir.

    IMSI tekniğinin uygulanması konvansiyonel ICSI’ye göre daha uzun zaman ve iyi eğitilmiş personel gerektirmekte, daha yüksek bir maliyete neden olmaktadır. IMSI’nin klinik anlamda gerçek faydası prospektif, randomize çalışmaların yapılmasından sonra anlaşılacaktır.

    Tüp bebek uygulamaları içinde hergün farklı bir çözüm önerilmekte ve daha önce tedavi edilememiş birçok hasta artık bu yeni yöntemlerle özlemle bekledikleri bebeklerine kavuşmaktadır. Ama bu süreçte yeni olarak sunulan bazı yöntemler yeterli klinik araştırmalar yapılmadan uygulamaya konulduğu için umulan faydayı sağlayamamaktadır. Bu yeni yöntemler için akılda tutulması gereken uygun hastaya yeterli tecrübeye sahip ekip tarafından bilimsel etkinliği ispatlanmış tedavinin uygulanmasıdır.”

  • Embriyo sayısına kısıtlama getiren yeni yasa : En gelişmiş standartlarda tüp bebek yapılacak !

    Bahçeci Kadın Sağlığı ve Umut Tüp Bebek Merkezleri Laboratuvar Direktörü Doç. Dr. Nadir Çıray, tek embriyo ile ilgili getirilen yeni yasayı şöyle yorumladı:

    7 Mart 2010 tarihi itibari ile geçerlilik kazanan yeni tüp bebek yönetmeliği ile transfer edilecek embriyo sayısı şu şekilde düzenlenmiştir;

    • 35 yaşa kadar ilk 2 uygulamada 1 embriyo verilecek,
    • 35 yaşa kadar 3 ve takip eden uygulamalarda en fazla 2 embriyo verilecek,
    • 35 yaşın üstünde herhangi bir uygulamada en fazla 2 embriyo verilecek.

    Bu yönetmelik ile hedeflenen çoğul gebeliklerin ve buna bağlı oluşan komplikasyonların önlenmesidir. Uygulamaya konan yönetmelik günümüzde benzer işlevi gören uluslararası standartlarla karşılaştırıldığında deyim yerindeyse merkezler ve dolaylı olarak hastalar açısından en zor koşulları oluşturmaktadır. Bu yönetmeliğin benzerleri tek embriyo transferi konusunda dünyada önderliği yapan Kuzey Avrupa ülkelerininkine eşdeğerdir.

    Bu yazıda, yeni yönetmelikte embriyo transferi sayısındaki yeni uygulamayı embriyoloji açısından değerlendireceğim.

    Çünkü embriyo transferi sayısında yapılan değişiklik kanımca en fazla embriyologları ilgilendirmektedir. Mutlaka ki ovulasyon indüksiyonu yani yumurtalıkların uyarılması uygulaması da dolaylı olarak bu yönetmelik sonucu etkilenecek, daha ‘yumuşak’ indüksiyon protokolleri popüler hale gelecektir. Çünkü transfer edilen embriyo sayısını en aza indirgemek, genele yayıldığında, daha az yumurta gereksinimi doğuracaktır. Dolayısıyla, bundan sonra daha az gamet hücresi ile çalışarak en az sayıda embriyo transfer edeceğiz.

    İlk olarak şunu söylemek gerekir; tüp bebek uygulamaları ile oluşan çoğul gebelik ve buna bağlı oluşan komplikasyonları en aza indirgemek açısından bu yönetmelik ile ortaya konulan koşullar doğrudur. Çoğul gebelikleri önlemenin tek koşulu birden fazla embriyo transfer etmemektir. Bu koşul yurtdışında yıllar süren bilimsel çalışmaların ortaya koyduğu bir gerçektir. Bu koşulu da ilk uygulayan Türkiye değildir, yukarıda da bahsettiğim gibi birçok ülkede yıllardır bu koşullar uygulanmaktadır ve olumlu etkisi de gözlenmiştir. Bundan sonra benzer olumlu etkileri ülkemizde de gözleyeceğiz.

    O halde yeni uygulama ile transfer edilen embriyo sayısını en aza indirgemenin olumsuz yönleri nelerdir? Herkesin üzerinde uzlaştığı söylem gebelik oranının düşmesidir. Bu da bilimsel bir gerçektir, gebelik oranları bir miktar azalacaktır. Öte yandan bilimsel yayınların desteklediği bulgular çerçevesinde, büyük olasılıkla erken doğumlar, riskli gebelikler azalacak, eve bebek götürme oranı olarak tanımlanan, sağlıklı bebek doğum oranı gebelik oranındaki kadar azalmayacak ve belki aynı kalacaktır. Bu da en azından sosyo-ekonomik bir kazanç elde edeceğiz demektir. Günümüze kadar olan yönetmelik çerçevesinde eve bebek götürme oranı hakkında sağlıklı bir veri elde edilemiyor idi, oysa tüp bebekte gerçek başarı bu veri ile ölçülmelidir. Yani transfer edilen embriyoların kaç tanesi sağlıklı bir bebek olarak doğmuştur konusunu bundan sonra konuşmaya ve tartışmaya başlayacağız. Kalite standartlarımızı en yukarıya taşıyacağız.

    Yeni yönetmelik ile ortaya çıkan durum neden en çok embriyologları ilgilendirmektedir? Çünkü tek (ya da en fazla iki) embriyo transfer ederek başarının devamı embriyoloji laboratuvarı açısından iki önemli şarta bağlıdır;

    • Transfer etmek için en iyi embriyoyu seçebilmek,
    • İyi laboratuvar koşullarında embriyo kalitesini koruyabilmek,
    • Gereken durumlarda uzamış embriyo kültürü (blastosist) yapabilecek şartlara sahip olmak,
    • Eldekiler içinde sağlıklı bebek oluşturma olasılığı en yüksek embriyoyu seçme bilgi ve tecrübesine sahip olmak,
    • Arta kalan embriyoları başarıyla saklayabilmek ve tekrar kullanabilmek,
    • Başarılı bir embriyo dondurma protokolü,
    • Dondurulacak embriyoların seçimi,
    • Embriyo dondurma sırasındaki işlem ve manipülasyonlar,
    • Dondurulan embriyoları çözerken canlılığı koruyabilmek,

    Embriyolar farklı günlerde dondurulup çözülebilir; farklı günlerde dondurma ve çözdürme değişik protokollerin uygulanmasını gerektirir çünkü embriyo gelişim günlerine göre embriyoların canlılıklarını koruma farklı şartlar gerektirir.

    Yukarıda anlatmaya çalıştığım perspektif, transfer edilen embriyo sayısındaki değişimlerin laboratuvar açısından değerlendirmesidir. Bu iki koşul birbirini tamamlayıcı unsurlardır. Daha az sayıda embriyo transfer etmek, mutlaka iyi bir embriyo dondurma-çözdürme yetisine sahip olmayı gerektirir. Çünkü önceye göre çok daha fazla sayıda transfer sonrası arta kalan embriyo saklıyor olacağız. Bu embriyoların nasıl dondurulup takip eden tedavilerde ne kadar başarılı olarak çözdürülüp kullanıldıkları çiftler için daha fazla önem taşıyacaktır.

    Mutlaka ki bir ya da iki embriyonun transferi sırasındaki uygulama başarısı da çok önemlidir. Burada belirleyici faktör manipulasyonu yapan doktordur.

    Kısaca özetlemek gerekirse; bu yönetmelik sonrasında ülkemizde en gelişmiş standartlarda tüp bebek uygulamasının önü açılmıştır. Tüp bebek merkezlerinin kendilerini bu standartlara adapte etmeleri ile sadece hastalar ya da sosyo-ekonomik kazançlar söz konusu değildir, ülkemizin bilimsel yayın kalitesinin daha da artması beklenebilir. Doğal olarak beklenti, orta ve uzun vadede uluslararası platformlarda önümüzdeki yıllarda ülkemizin tüp bebek açısından daha fazla söz sahibi olmasıdır.

    Doç. Dr. Nadir Çıray