Etiket: isteksiz

  • Mutsuz ve tatminsiz kadınlar

    Mutsuz ve tatminsiz kadınlar

    Birbirlerini hiç olmadığı kadar çok arzulayan ve evlendikten sonra mutluluklarının cinsellikle birlikte doruk noktasına çıkacağına inanan pek çok çift var. Bu çiftler nikâh masasına oturdukları zaman, “Cinsel açıdan tatmininiz garanti edilmektedir!” diye bir anlaşmaya imza atmamalarına rağmen, içlerinde tutuşan arzu ile birlikte, her şey gibi cinselliklerinin de dört dörtlük olacağına inanıyorlar. Fakat çoğu zaman her şey bekledikleri gibi olmuyor…“Cinsel bakımdan terk edilmiş evli bir kadın olur mu hiç?” demeyin, çünkü bu bir teori değil. İlk başlarda zevkli bir deneyim olarak paylaşılan cinsellik, daha sonra cinsel isteksizlik ve tatminsizliğin pençesinde kıvranabiliyor. Sonucunda çiftin hayat kalitesinde ciddi bir düşüş meydana gelebiliyor.

    TABULARI YIKMAK GEREKİYOR!
    Sağlıklı ve mutlu cinselliği engelleyen ve kadınların tatminsiz bir cinsel hayat yaşamalarına neden olan erken boşalma ve iktidarsızlık, her ne kadar görünürde erkek odaklı cinsel işlev bozuklukları olsa da, aslında çiftin ortak sorunudur. Erken boşalma ve iktidarsızlık yaşayan erkeklerin hemen hemen hepsi eksiklik, aşağılanma, küçük düşme, başarısızlık ve utanç duyuyorlar. Cinsel işlev bozuklukları nedeniyle birbirine öfkelenen çiftler gün ve gün kendilerine ve partnerlerine olan güvenlerini yitiriyorlar ve birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Hal böyle olunca, tabulaşmış kurallar nedeniyle, cinselliği erkeğin başlatması gerektiğine, erkeğin kadına nasıl zevk vereceğini bildiğine ve cinsellikte erkeğin yönetici olmasının doğruluğuna inanan kadınlar, tatminsizliklerinden dolayı erkekleri suçlamaya başlıyorlar. Ayrıca “Sevişme sırasında konuşulmaz!”, “Cinsellik hakkında konuşmak ayıp ve günahtır!”, “Cinsellik içgüdüseldir ve öğrenilmez!”, “Penisin sertleşmemesi partnerin çekici bulunmadığına işarettir!”, “Fantezi kurmak sapkınlıktır!”, “Mastürbasyon yapmak kötü ve kirlidir!”, “Erkeğin penis boyu çok önemlidir!” gibi doğru bilinen yanlışlar cinsel sorunların karşılıklı konuşularak çözülmesini de engelliyor. Bu nedenle, cinsel işlev bozukluklarının çiftin sorunu olduğu kabul edilerek, tabulaşmış düşüncelerden kurtulabilmek için mutlaka bir cinsel terapiste başvurulması gerekiyor.

    CİNSELLİK KADINLAR İÇİN “SEVGİ” ERKEKLER İÇİN “GÜÇ” ODAKLIDIR!
    Çiftlerin birbirlerini sevmeleri ve severek evlenmeleri nedeniyle cinsel hayatlarının iyi olacağına inanmaları, yaşadıkları sorunları çözmekten çok, birbirlerine karşı olan sevgilerini sınadıkları bir sınava dönüştürmelerine neden olabiliyor. Bu sınavda yanlış yapılan her şey kendileri dışında bir sebebe bağlanıyor ve sorumluluklar karşı tarafa yükleniyor. Böylece çift mutsuzlaşıyor. Çözüm için öncelikle kadınların ve erkeklerin doğalarının temelinde yatan “sevgi ve güç” arayışının anlaşılması gerekiyor. Kadınlar sevgi, erkekler ise güç odaklı oluyor. Bu nedenle kadınların cinsel açıdan tatmin olabilmeleri için öncelikle seviliyor olduklarını hissetmeleri gerekiyor. Kadınlar üzüntülü, kafası karışık, bitkin ya da umutsuz olduklarında yalnız olmadıklarını hissetmek istiyorlar, koşulsuz sevgi ve saygı arıyorlar, duygularını paylaşmayı, anlayış ve değer görmeyi arzuluyorlar ama en çok kendilerini dinleyecek bir erkeğe ihtiyaç duyuyorlar. Bunun için erkeklerin kadınların elini tutup, gözlerinin içlerine bakarak, sakin ve anlayışlı bir şekilde dinlemeleri, akıl vermek veya çözüm üretmek yerine duygularına eşlik etmeleri gerekiyor. İşte o zaman kadınlar hem gevşiyorlar ve rahatlıyorlar hem sevildiklerini ve değerli olduklarını hissediyorlar hem de sevişmeye hazır hale geliyorlar. Çünkü kadınlar bildiklerini erkeklerinden DUYMAK, duyduklarını HİSSETMEK, hissettiklerini davranışlarında GÖRMEK istiyorlar. Bu nedenle erkeklerin “Zaten onu sevdiğimi ve sadık olduğumu biliyor!” savunması hiç gerçekçi ve mantıklı görünmüyor. Kadını İSTEKLİ veya MELEK, ÖFKELİ veya KIRGIN yapmak erkeklerin elinde gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Erkeğine sesini duyuran ve anlaşılan bir kadın değişiyor, rahatlıyor ve sevgi dolu oluyor…

    KADINLAR NE İSTER…
    Erkeklerin sürekli olarak üzerinde düşündükleri fakat bir türlü bulamadıkları sorunun cevabı aslında çok basit gibi… Kadınlar, kendilerini dinleyen ve anlayan, sahiplenme duygusu olan, dokunarak ve bakarak sevgisini ifade eden, anlayışlı erkekler istiyorlar. Kadınların kendilerinin yenilgiye uğradıklarını düşündükleri ve savaşamayacak kadar aciz kaldıkları tek şey kendilerini değersiz hissetmeleri gibi görünüyor. Kadınlar çoğu kez değerli olduklarını hissetmek istiyorlar. Bunu hissettirebilmek için erkeklerin kadınların gururunu okşamaları, her akşam en az yarım saat onları dinlemeleri ve anladıklarını göstermeleri, şefkatli olmaları ve her daim arkalarında olduklarını hissettirmeleri gerekiyor.

    KADINLARIN KENDİLERİNİ DOĞRU İFADE ETMELERİ GEREKİYOR!
    Her kadının yapısı diğerine göre farklı oluyor. Bazı kadınlar dokunulmaktan, bazıları cinsellik içeren konuşmalardan ya da seslerden, bazıları ise cinsellik içeren görüntülerden etkileniyor ve uyarılıyorlar. Bunu keşfedebilmenin yolu cinsel paylaşımlarda bulunmak ve paylaşımlar üzerine konuşmak olarak karşımıza çıkıyor. Aslında bu sanıldığı kadar zor ve karmaşık bir süreç olmuyor. Kadının nelerden zevk aldığını partnerine ifade etmemesi ya da edememesi, cinsel yönden tatmin edilememiş evli kadınların sayısını her geçen gün artırıyor. Bu nedenle kadınların kendilerine sakladıkları düşünceleri, fantezileri ve içlerine attıkları duyguları anlatmaları gerekiyor. Tercih edilen dokunuşları konuşmak ve yol gösterici olmak daha önce tadılmamış zevklere ulaşılmasını ve cinselliğin bambaşka yönlerinin keşfedilmesini sağlayabiliyor. Çünkü konuşmak, istekleri ifade etmenin ve karşılığında geribildirim almanın en basit ve kesin yöntemi gibi görünüyor. Sevişme sırasında beden dilini kullanmak, inlemek ya da mırıldanmak da olağan çözüm yollarından birisi olabiliyor. Partnerinin zevk aldığını fark eden erkek, seks eyleminde başarılı olduğunu düşünebiliyor, partnerinin hangi durumda, neden ve nasıl tepki verdiğini fark edebiliyor ve geri bildirim verebiliyor. Her erkek, kadınını mutlu etmekten yana oluyor. Bu nedenle kadınların konuşarak ya da beden dillerini kullanarak kendilerini doğru ifade etmeleri hayallerindeki sekse kavuşmaları için önemli bir adım gibi görünüyor.

    HER ENGEL BİR FIRSATTIR ANLAYANA…
    Her engel bir fırsattır aslında, üzülmek mutlu olmak için, hastalık şifa bulmak için, öfke sevmek için, suç affetmek için, baskı direnmek için, başarısızlık başarılı olmak için, cinsel sorunlar yakınlaşmak için bir fırsat olabiliyor. Bu nedenle çiftlerin hata yapmaktan ve eleştiriden korkmamaları büyük bir önem taşıyor. Birbirlerini koşulsuzca sevmeleri, inanmaları, denemeleri, yılmamaları, mücadele etmeleri ve gerisini zamana bırakmaları gerekiyor. Çünkü zamanla her şey değişiyor.

  • Kadınların Cinsel İsteği Dalgalara Benzer

    Kadınların Cinsel İsteği Dalgalara Benzer

    Kadınlarda cinsel istek önce beyinde başlar. Bazı sinir yolları aracılığıyla omurilikten geçerek cinsel organlara ulaşır. Bunun sonucu tahrik olan kadınların vücudunda birtakım değişiklikler meydana gelir. Fark edilen ilk değişim, vajinalarındaki ıslanma ve klitorislerindeki kabarmadır. Bunu, cinsel etkinlik devam ettiğinde vajinanın uzaması ve genişlemesi, cinsel bölgelerindeki sinirlerin uyarılması, vajinal dokularının kalınlaşması, klitorislerinin kanla dolması ve büyümesi izler. Daha sonra meme uçları sertleşir, memeleri büyür, iç dudaklar ve klitorisleri biraz daha şişer ve renk değiştirir, dış dudaklar yanlara çekilerek birleşmeyi kolaylaştırır. Boşalmaya yakın kasılma ve terlemeleri başlar, gözleri parlaklaşır, göğüsleri daha duyarlı olur, cinsel organlarının dış ve iç bölgelerindeki kan yoğunluğu artar, ciltleri kızarır, kalp atışları hızlanır, kan basınçları yükselir ve solunumları sıklığında artış gözlenir. Boşalıncaya kadar kasları gerilir, tenlerinde giderek artan bir duyarlılık olur. Buna rağmen, kadınlar boşalmak için son bir sıçrayışa ihtiyaç duyar ve bunun için istemli olarak kaslarını kasmaları gerekir. Boşalma anında da, başta vajinalarında ve rahimlerinde olmak üzere bedenlerinde sanki bir “SİLKİNME NÖBETİ” gibi bir dizi ritmik kasılmalar olur. Kadınlarda boşalmaya “GELME” adı verilir. Bu “gelme” eylemi erkeklerdeki boşalmayla benzerlik gösterse de, erkeklerdeki gibi gözle görülür bir meni çıkışı yoktur. Zevkli bir boşalma yaşanırken, kadınlar istemsiz sesler çıkararak yüzlerindeki ifadeleri değişebilir. Son safhada tüm bedensel fonksiyonları yavaşça tekrar normale döner ve sakinleşirler. Sonuç olarak, fiziksel ve ruhsal bir doyum yaşandıkları için her türlü gerginlik ve stresten arınırlar.

    Cinsel sorunların çoğu çiftlerin uyumsuzluğundan ve sağlıklı iletişim kuramamalarından kaynaklanır. Kadınlar cinselliğe karşı ilgisizlerse, sevişmekten kaçınabilir ya da ye­terince uyarılmadıkları için cinsel ilişki­nin acı verdiğinden yakınabilirler. Bu durumda erkeler, onları nasıl uyaracaklarını bilemez ve bu nedenle, kendilerini başarısız hisse­debilirler. Erkeklerin “elektrik ampulleri” gibi hemen yandıkları ve seks yapmaya hazır hale geldikleri, kadın­ların ise “ütü” gibi yavaş yavaş ısındıkları ve geç uyarıldıkları söylenir. Bu genelleme çoğu zaman doğrudur. Bir başka genelleme ise kadınların cinsel istekleri için yapılır: “Kadınların cinsel istekleri dalgalara benzer…”

    Kadınlar sevildiklerini ve değerli olduklarını bir erkeğin gözlerinde, sözlerinde ve davranışlarında gördüklerinde veya hissettiklerinde, hem kendilerine verdikleri değer hem de, cinsel istekleri tıpkı dalgalar gibi önce yükselir daha sonra yavaşça alçalır ve azalır… Diğer bir değişle, kendilerini gerçekten iyi hissettiklerinde cinsel açıdan zirveye çıkarlar ama birdenbire ruh halleri değişince dalgalar gibi dibe vurabilir, yani cinsel istekleri azalabilir. Ancak bu düşüş geçicidir. Dibe vurduktan sonra aniden ruh halleri yine değişebilir ve kendilerini yine iyi hissedebilirler. Bu durum da, otomatik olarak dalgalarının yükselmesine işarettir. “Bazen dibe vurmak gerekir yükselmek için…”

    Kadınların dalgaları yükselirken verecekleri bolca sevgileri, erotizmleri ve cinsel istekleri vardır. Ancak düşerken kendiiçlerindeki derin boşluğu hissederler ve bu nedenle, koşulsuz bir sevgiyle doldurulmasını ister, oldukları gibi kabul edilmeyi beklerler. Bu dibe vurma aynı zamanda kadınlar için “DUYGUSAL ARINMA” zamanıdır. Eğer kadınlar olumsuz duygularını bastırmış ya da geçmiş çocukluk yaşantılarında duygusal ve fiziksel travmalara maruz kalmışlarsa, iniş dönemlerinde geçmiş travmalarını tekrar etmeye, olumsuz duygularıyla beraber tatmin olmamış gereksinmelerini yeniden hissetmeye ve hissettirmeye başlar. Geçmiş hep tekrar eder… Mekânlar değişir, zaman değişir, oyuncular değişir ama roller hep aynı kalır! Bu süreçte sorunlarından bahsetme ve seslerinin duyulup anlaşılması gibi ihtiyaçlarının yanı sıra sevilmek, ilgilenilmek, anlaşılmak, konuşmak ve saygı görmek gibi doğalarına özgü gereksinimlerinin de karşılanmasını beklerler. Çünkü kadınlar, kendilerini dinleyen ve anlayan, sahiplenme duygusu olan, dokunarak ve bakarak sevgilerini ifade eden anlayışlı erkekler isterler. Kadınların kendilerinin yenilgiye uğradıklarını düşündükleri ve savaşamayacak kadar aciz kaldıkları tek şey kendilerini değersiz hissetmeleridir. İşte size kilit noktası; kadınlar çoğu kez değerli ve sevilmeye layık olduklarını hissetmek isterler!Bunu hissettirebilmek için erkekler kadınların gururunu okşamalı, her akşam en az yarım saat ellerini tutup, gözlerinin içine bakarak sadece onları dinlemeli ve anladıklarını göstermeli, şefkatli olmalı ve her daim arkalarında olduklarını hissettirmelidirler.

    Kadınların dalgalanıp durulmaları tıpkı “DİPSİZ VE KARANLIK BİR KUYUYA DÜŞME” deneyimi gibidir. Kadınlar kuyularına indiklerinde farkında olmadan kendi bilinçdışlarına, terk edilme ve reddedilme gibi duygular içeren geçmiş travmalarına, karanlık ve karmakarışık duygularının içine çekilmiş olurlar. Dolayısıyla, birdenbire bir sürü belirsiz duygular yaşamaya başlayabilirler. Yapayalnız veya terk edilmiş olduklarını ya da hiç desteklenmediklerini düşünerek umutsuzluğa ve çaresizliğe kapılabilirler. Kadınlar kuyuya düştüklerinde, içlerindeki hassas küçük kız, eski duygularıyla bağlantıya geçer, birdenbire, tıpkı çocukluklarındaki gibi algılarlar hayatı ve erkekleri… Örneğin sanki babası onlara zaman ayıramayacak kadar meşgul olduğunda hissettiklerini yeniden hissetmeye başlarlar. Eski, çözümlenmemiş öfke ve güçsüzlük duygularıyla bağlantıya geçerler. Eğer hissettikleri acıyı paylaşma ve inceleme şansları olursa daha derin duyguları da su yüzüne çıkabilir. Böylece dibe vurup sonra kendilerini çok daha iyi hissederler, yakınlığa ve içtenliğe güvenmeyi öğrenirler. Kadınlar üzüntülü, heyecanlı, kafası karışık, bitkin ya da umutsuz olduklarında yalnız olmadıklarını hissetmek ister, koşulsuz sevgi ve saygı arar, duygularını paylaşmayı, anlayış ve değer görmeyi arzular ama en çok kendilerini dinleyecek birine ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle, dibe eriştikten hemen sonra, sevildiklerini, değerli olduklarını ve desteklendiklerini hissederlerse, otomatik olarak ruh halleri zamanla iyileşir. Hatta düşme eylemi kadar hızlı bir şekilde kendiliğinden yükselir, yeniden ilişkilerinde sevgiyle ışımaya ve cinsel istek duymaya başlayabilirler.

    Kadınların yakın ilişkilerinde sevgi verme ve alma yetenekleri genelde kendilerini nasıl gördüklerinin bir yansımasıdır. Kendilerini iyi bulmadıkları veya beğenmedikleri zamanlar, partnerlerine karşı cinsel istek duyamaz, hoşgörülü ve olumlu olamazlar. Dalgaları dibe vurduğunda yorgun, bezgin ya da duygusal açıdan çok tepkili olur, kendilerini daha zayıf ve daha fazla sevgiye ihtiyaç duyar bir halde bulurlar. Erkeklerin bu dönemlerde kadınların duygusal gereksinmelerini anlamaları ve seks yapmak için onları zorlamamaları çok önemlidir. Çünkü cinsel isteksizliğin çözümünde kadınların kendi bedenlerini tanımaları ve cinsel fanteziler kurmaları kadar partnerleriyle sağlıklı bir iletişim içinde olmaları ve ilişkilerini flört havasına sokmaları da büyük önem taşır. Kendini sevmeyen bir kadının cinsellikten zevk alması veya cinsel olarak istekli olması mümkün değildir.

    Cinsel isteksizliği olan kadınların öncelikle kendi vücutlarını ve cinsel organlarını tanımalarına yönelik aşk oyunlarıyla cinselliklerini yeniden keşfetmeleri gerekiyor. Çift olarak, erotik masaj ile duygulanımlarını arttırdıktan sonra, nelerden hoşlandıklarını veya hoşlanmadıklarını paylaşarak cinsel yaşamlarında iyileşme sağlayabilirler. Kadınların haftada en az üç kez cinselliği düşünmeleri, erotik kitaplar okuyarak, erotik filmler izleyerek ve erotik fanteziler kurarak cinselliğe olan ilgilerini arttırmaları, partneriyle yaşadıkları kışkırtıcı ve güzel deneyimleri hatırlamaları içlerinde cinselliği yeniden yaşama arzusunu uyandırabiliyor.

    Sonuç olarak, kadınlar cinselliklerini, aşkı ve hayatı ertelememeli, şu an ve şimdiyi hakkıyla yaşamalı, zamanın, hayatın, cinselliğin ve aşkın içinden bir şeyler kurtarmalı, huzuru kendi içlerinde, yüreklerinde bulmalıdır. Bir yerlerde tıkanıp kaldıklarında ve cinsel isteksizlik yaşadıklarında, yüzlerini doğaya dönmeli, severek üretmeli, yüreklerini ferahlatacak yeni yollar seçmeli, yeni cinsel tekniklerle tanışmalı ve yeni keşifler yapmalılardır. Hep hayalini kurup “Zamanı gelince yaparım!” diye erteledikleri ne varsa gerçekleştirmeyi denemelilerdir. Çünkü yeni şeyler yapmak ve severek üretmek ruha şifa verir…

  • Cinsel isteksizliğin de nedeni kalp krizi

    Cinsel isteksizliğin de nedeni kalp krizi

    Her 100 kişiden 5’inde görülen uyku apnesi tedavi edilmezse kalp krizinden inmeye, diyabetten cinsel soğukluğa birçok hastalığı tetikleyebilir.

    İSTANBUL – Uyku Apne Sendromu; geceleri uyku sırasında üst hava yollarının daralması ya da tam tıkanması nedeniyle, nefes alıp vermenin bozulması sonucunda akciğerlere yeterince hava girememesine bağlı olarak dokulara yeterli oksijen iletilememesiyle karakterize bir hastalık. Uyku sırasında apne denilen nefes durmaları kanda oksijen miktarını düşürüyor, hem sistemik, hem de pulmoner hipertansiyona neden olacak sempatik deşarja neden oluyor. Ayrıca oksidatif stres denilen, vücuttaki tüm damarlarda damar sertliği yapacak bir dizi olayın başlamasına neden oluyor.Sendrom gündüz ve gece aşırı uyku eğilimi yaparak kişinin direksiyon başında veya işyerinde uyuklamasına ve dikkat dağınıklığına yol açarak sık trafik ile iş kazaları olmasına neden oluyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apne Sendromu’nun tedavi edilmediğinde yaşamı tehdit eden pek çok hastalığı da tetiklediğine dikkat çekerek, “Bu sendrom kalp krizinden inmeye, diyabetten obeziteye kadar birçok hastalığa davetiye çıkarabiliyor. Bu nedenle hastalığın tedavi edilmesi yaşamsal öneme sahip” diyor.

    ÜÇ TEMEL BELİRTİSİ VAR

    Şiddetli horlama, nefes durması, gündüz aşırı uyku hali… Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apne Sendromu’nun en temel belirtisinin şiddetli horlama olduğuna dikkat çekiyor. Horlama daralmış hava yollarında vücudun aşırı çaba harcayarak nefes almaya çalışmasından kaynaklanıyor. Uykudan boğularak uyanma ve uykuda nefesin zaman zaman kesilmesi de diğer önemli belirtilerinden. Apneler gece boyunca onlarca kez tekrarlayabiliyor. Bu şekilde her gece birçok kez uyanan hastalar sık uyku bölünmeleri nedeniyle dinlendirici derin uyku evrelerine geçemiyor. Bunun sonucunda gündüz uyuklama hali ve çok çabuk uykuya dalma sorunundan da şikayet ediyor. Bunların yanı sıra sabahları gergin uyanma ve baş ağrıları, çabuk sinirlenme, unutkanlık, anksiyete, konsantrasyon bozukluğu ve cinsel yaşama karşı isteksiz görülebiliyor. Belirtilerden özellikle nefesin durması, horlama ve gündüz aşırı uyku hali varsa, bu durum hastada yüzde 90 olasılıkla Uyku Apnesi Sendromu olduğuna işaret ediyor. Kesin tanı ‘polisomnografi’ adı verilen uyku testi ile konuyor.

    UYKU APNESİ’NİN TETİKLEDİĞİ 7 HASTALIK

    Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apne Sendromu’nun tedavi edilmediğinde uzun dönemde hangi hastalıklara yol açabileceğini şöyle sıralıyor:

    1. İnme: Oksidatif stres vücuttaki tüm damarlarda sertliğin gelişmesine neden oluyor. Bunun sonucunda da beyinde yaşamı tehdit eden dolaşım bozuklukları gelişiyor. Kişi ya yaşamını yitiriyor ya da hayatına felçli olarak devam ediyor.

    2. Kalp krizi: Yapılan araştırmalar kalp krizi geçiren hastaların yüzde 35-65’inde Uyku Apne Sendromu olduğunu tespit etti. Özellikle genç yaşta hayatını kaybeden ve ‘hiçbir yaşta hastalığı yoktu’ denilen hastaların çoğunun ölüm nedeni aslında Uyku Apne Sendromu oluyor.

    3. Yüksek tansiyon: Yapılan çalışmalar Uyku Apne Sendromu olan hastaların yarısından çoğunda hipertansiyon olduğunu ortaya koydu. Hastaların kan basıncı uykuda apnelere bağlı gelişen sempatik aktivitenin artışına, kan oksijen değerinin düşmesine bağlanıyor. Bu hastaların gece ve gün boyu tansiyonları yüksek olabiliyor. Bazı hastalar ise düzenli ilaç tedavisi almalarına rağmen yüksek tansiyonlarının kontrol altına alınamadığından şikayet ediyor. Bu hastaların kontrolünün Uyku Apne Sendromu tedavisinden sonra kolaylaştığı biliniyor.

    4. Pulmoner Hipertansiyon: Akciğer damarlarında sempatik aktivite artışı ve oksidatif stres nedeniyle damar cidarında yapı bozukluğu oluşup, tansiyonunun yükselmesi durumudur. Uyku Apne Sendromu tedavisi ile düzeliyor. Ancak tedavi olmayan hastalarda, tedavisi çok zor olan nefes darlığıyla kendisini gösteriyor.

    5. Diyabet: Apne sonrası gelişen uyku parçalanmaları ve oksidatif stres bir süre sonra insulin direnci gelişmesine neden olarak diyabet gelişimini kolaylaştırıyor. Bu durum tedavi edilmezse glikoz kontrolü ve insülin direncini kötü etkiliyor ve kan şekeri düzensizliğinin daha da artarak hastalığın ağırlaşmasına neden oluyor.6. Obezite: İştahı ve doyma isteğini düzenleyen hormonların mekanizmasının bozulmasına yol açarak obeziteye neden oluyor. Bu hormonların oranları değiştiğinde kişide önlenemez bir iştah artışı ortaya çıkıyor. Ayrıca gece uyku bölünmesi de kilo artışını kolaylaştıran bir başka önemli faktörü oluşturuyor.

    7. Erkeklerde empotans, kadınlarda cinsel isteksizlik: Libido kaybına neden olarak aynı zamanda cinsel yaşamı da olumsuz etkiliyor. Örneğin erkeklerde empotansa (iktidarsızlık) neden olurken, kadınlarda ise cinsel isteksizlik ve orgazm güçlüğüne yol açabiliyor. Uyku apnesinin cinsel ilişkide sorun yaratmasının diğer bir önemli nedeni, hastaların uykuya eğilimleri nedeniyle cinsel ilişkiyi sürdürememeleri.

    “TEDAVİDE BASINÇLI HAVA AVANTAJLI”

    Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apnesi Sendromu’nda hangi tedavi yönteminin uygulanacağına hastalığa yol açan nedenler ve sorunun şiddeti göz önüne alınarak karar verildiğini söylüyor. Ardıç, Uyku Apnesi Sendromu için günümüzde birçok tedavi seçeneği olduğunu belirterek şu bilgileri veriyor:

    “Tedavi, tıkanıklığa yol açan nedenin ortadan kaldırılmasıyla sağlanıyor. Örneğin hasta eğer kiloluysa uzman eşliğinde diyet yaparak ideal kiloya ulaşması isteniyor. Ameliyat dışı yöntemler arasında en etkili tedavi ise burundan basınçla hava üfleyen ve hastanın yatarken yüzüne taktığı maske aracılığıyla etkili olan CPAP-BiPAP (devamlı pozitif basınçlı hava) cihazıdır. CPAP daralan hava yollarında basınçlı hava girmesini sağlayarak, kullanıldığı süre boyunca uyku Apne Sendromu’nu tedavi edebiliyor. Üst solunum yollarında tıkanıklığa neden olan daralmalar varsa, bunlar da operasyonla düzeltilebiliyor. Örneğin ileri derecede burun tıkanıklığı yapan burun etleri, radyofrekans yöntemiyle küçültülerek burundaki tıkanıklık ortadan kaldırılabiliyor.