Etiket: iltihap

  • Göz kuruluğu deyip geçmeyin

    Göz kuruluğu deyip geçmeyin

    Dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen göz kuruluğu, yaklaşık yüzde 35 oranında gözleniyor. 40 yaşın üstündeki kadınlarda daha sık rastlanan göz kuruluğu, hava kirliliğinin yüksek olduğu büyük şehirlerde daha yüksek oranlarda görülüyor. Uzun süre bilgisayar veya televizyon başında ekrana bakmak, yaşın ilerlemesi, çevresel faktörler, menopoz, klimalı ortamlar, kontakt lens kullanımı, göz ameliyatları, sigara kullanılan ortamlarda bulunmak da göz kuruluğunun artmasına neden olabiliyor.

    Göz kuruluğu, özellikle akşam geç saatlerde bulanıklık veya gözlerde yorgunluk ya da sabah uyanınca gözü açmada zorlanma, gözlerde yanma batma şeklinde kendini gösteriyor.

    Gözyaşı salgısı, erkek ve kadınlarda ilerleyen yaşla birlikte azalıyor. Oysa insan ömrünün uzamasıyla ileri yaşlarda da net görmeye ihtiyaç duyuyoruz. Teknolojinin gelişmesiyle insanların günlük faaliyetleri değişiyor. Eskiden görme ihtiyacı uzağı veya ince ayrıntıları fazla gerektirmezken, günümüz yaşantısında bilgisayar, televizyon, HD yayın, 3D yayın gibi giderek artan sayıda ortamda net görmeye ihtiyacımız var.

    kurugozEstetikle gençleştirilemeyen tek şey
    Estetik boyutuna şöyle vurgu yapıyor: “Estetikle her şeyi gençleştirebilirsiniz, bir tek göz hariç. Çünkü iki göz kapağı arası sürekli havayla temas ettiği için seneler içinde giderek sararıyor. ‘Gözlerimin parlaklığı azaldı’ sık kullanılan bir deyimdir. Gözyaşı yapısı sağlıklı olanlarda bu parlaklık azalması daha geç oluşuyor. Vücudumuzda havayla temas eden iki önemli yer var. Ağzımız ve göz kapağı aralığımız. Sağlıklı ve yeterli gözyaşınız yoksa enfeksiyonlara da daha açık hale geliyorsunuz. Konjonktivit, alerji, kirpik dibi iltihabı gibi birçok hastalığa daha yatkın oluyorsunuz.”

    Kuru göz belirtileri nelerdir?
    Gözlerinizde aşağıdaki belirtiler varsa göz doktorunuza başvurmalısınız.
    • Kuruluk
    • Kaşıntı
    • Yanma, batma
    • Yabancı cisim hissi
    • Işığa duyarlılık
    • Aşırı gözyaşı
    • Bulanık görme veya geceleri görmede zorluk
    • Yorgunluk

    Kimlerde kuru göz oranı daha yüksektir?
    • Yaşlanma: Gözyaşı salgısı, erkek ve kadınlarda, ilerleyen yaşla birlikte azalır. Kuru göz semptomları hormonal değişimlere bağlı olarak özellikle kadınlarda daha sık görülmektedir.

    • Çevresel faktörler: Nemi düşük, sıcak veya rüzgarlı ortamlar, radyasyon veya kimyasal maddelere maruz kalma, yüksek yerlerde bulunma kuru göze neden olabilir.

    • Menopoz: Kuru göz her yaş grubunu etkileyen bir hastalık olmakla beraber, menopoza bağlı hormonal değişimler sebebiyle genelde kadınlarda daha sık gözlenmektedir.

    • Klimalı ortamlar: Klima kullanımı ortamın kurumasına neden olarak gözyaşının buharlaşmasını hızlandırmakta ve Kuru göze yol açmaktadır.

    • Kontakt lens kullanımı: Kontakt lens kullanımı gözyaşının daha hızlı buharlaşmasına neden olacağından Kuru göze yol açmaktadır.

    • Göz ameliyatları: Operasyonlara bağlı olarak göz yüzeyi ve gözyaşı bezleri etkilenmekte ve Kuru göz belirtileri ortaya çıkabilmektedir.

    • Yoğun bilgisayar kullanımı: Gözyaşının göz yüzeyine yayılmasını sağlayan “göz kırpma” hareketinin sıklığı, yoğun bilgisayar kullanımında azalmaktadır. Daha az göz kırpma da buharlaşmayı artıracağı için kuru göze neden olmaktadır. Sadece bilgisayar değil, TV ekranı karşısında uzun saatler geçirme ya da uzun süreli okumalarda da göz kırpma sayısının azalmasına bağlı olarak kuru göz oluşabilmektedir.

    • Sigara kullanımı: Sigara dumanındaki maddeler göz yüzeyini olumsuz yönde etkilemektedir.

    • Romatizma: Bağışıklık sistemi ile ilişkili romatizmal hastalıklarda gözyaşı salgılayan bezler de etkilenmekte ve kuru göz tetiklenmektedir.

    • Hastalıklar ve tedavide kullanılan ilaçlar: Hipertansiyon, kalp hastalıkları, diyabet, tiroid (guatr), alerji ve depresyon gibi çeşitli hastalıklar ve bu hastalıklarda kullanılan ilaçlar kuru göz hastalığını tetikleyebilmektedir.

    • Göz tansiyonu: Bu rahatsızlığın tedavisinde kullanılan göz damlaları göz kuruluğuna yol açabilmektedir.

    Günlük yaşamda rahat etmek için yapılacaklar:

    • Otomobil, uçak gibi yerlerde havalandırma doğrudan gözünüze gelmesin.
    • Uyuduğunuz oda nemli olsun.
    • Güneşli ve rüzgarlı havalarda mutlaka koruyucu güneş gözlüğü takın.
    • Bilgisayara belli bir seviyede karşıdan ışık ve klima rüzgarı gelmesin.
    • Kuru göz bulgularınız varsa bol su için.
    • Özellikle bilgisayar kullanırken daha az göz kırpma buharlaşmayı artıracağı için kuru göze neden olur. Bilgisayar başındayken gözlerinizi sık sık kırpıştırmayı unutmayın ve zaman zaman uzağa bakarak gözlerinizi dinlendirin.

  • Diş ağrısı nasıl geçer?

    Diş ağrısı nasıl geçer?

    Diş ağrıları geçici bir takım tedavi yöntemleri ve bitkisel tedavi uygulamaları ile geçirilebilir. Fakat bu etki çok kısa süreli olacak ve
    ağrılar mutlaka yeniden başlayacaktır. Bu ağrıların geçirilebileceği tek nokta bir diş hekimidir.

    Sizlere aşağıda bu konuda özellikle gece diş ağrıları ile karşı karşıya kalındığında neler yapılabilir hakkında bir kaç örnek verdik.
    Verdiğimiz bu örneklerin geçici imkanlar dahilinde yapıldığını ve bu imkanların diş ağrılarını sadece dindirdiğini bilmeniz çok
    önemlidir. Yapılan uygulamalar sıkça tekrarlandıklarında hem ağızda hemde vücudunuzda çeşitli hastalıklara neden olabilirler.

    Eğer sizin durup dururken dişiniz ağrımaya başladıysa, aslında bu durup dururken kesinlikle değildir. Ağrıların geçirilmesine
    yönelik olarak yapılan işlemler ise ileride daha büyük sorunların habercisi niteliğindedir. Ne kadar erken süreli davranarak bir diş
    hekimine giderseniz var olan sorunlarıda erkenden tedavi ettirebilirsiniz. Sizin gün içerisinde diş ağrıları ile en iyi mücadele
    yönteminiz ağızdan alınacak basit ağrı kesici ilaçlar olacaktır. Bu diğer yöntemler içerisinde en iyi olur.

    Yemek yerken dişim ağrıyor ?
    Yemek yerken ağrıyan diş bir çok nedenden şikayet ediyor olabilir. Bunlardan bazıları; çürükler, kırıklar, diş minelerin
    zedelenmesi, çenede oluşan bir takım problemler ve enfeksiyonlardır. Bu ağrıların bir çok nedeni olabilir. Çözüm yolu ise diş
    hekiminin yapacağı muayeneden sonra belli olacaktır. Sizin bu ağrıyı tesbit etmeniz ve tedavi etmeniz imkansızdır.

    Nasıl bir bebek acıktığında ağlayarak acıktığını belli etmeye çalışıyorsa, dişte aynı şekilde şikayetini dile getiriyor. Siz eğer
    bebeğe mama vermek yerine başka bir bölgesine müdahale ediyorsanız ağlamalar çoğalacaktır. Diş ağrılarınızın çoğalmasını
    istemiyorsanız yanlış müdahalelerde bulunmayın ve bu durumu bekletmeyin.

    Diş ağrıları neden olur ve nasıl geçer ?
    Diş ağrıları bir çok nedenden olabilir. Bunların baş nedeni ise bakımsız bırakılan dişlerdir. Günlük olarak bakımı yapılmayan ve diş
    hekimi kontrolünde olmayan dişler mutlaka bir gün ağrı oluşturacaktır. Diş ağrısı için en iyi tedavi yöntemi önceden alınacak
    önlemlerle, günlük olarak diş bakımınızı yapmanız, ağız gargarası ve diş hekimi kontrolleri en iyi diş ağrısı tedavileridir. Eğer geç
    kalınmıssa neler yapılabilir ?

    Ağrıyan dişiniz çürükse
    Genellikle dişler gece ağrımaya başlar. Aslında gübdüzde ağrıyan diş gece vücudun direncini kaybettiği ve dinlenme
    dönemlerinde kendini daha fazla belli eder. Bu durumda geceye denk gelmektedir. Eğer dişinize bir çürük söz konusu ise ve
    bu çürüğin tedavisinde geç kalınmıssa ilerleyen dönemlerde ağrılar daha da sıklaşacak ve o bölgede bir iltihaplanmaya neden olacaktır.

    – Diş çürüklerinizi öncelikli olarak fırçalamayı deneyiniz.
    – Eğer bir yemek artığı bu bölgede kalmıssa bu durum ağrıya neden olabiliyordur.
    – Yada diş ipini kullanın..
    – Eğer bu durumda dişinizin ağrısını geçirmediyse ağzınızı tuzlu su ile bir kaç dakika gargara yapın..
    – Tuzlu su sonrası yarım çay bardağı sirke ile suyu karıştırarak ağzınızı gargara yapın..
    – Bir diğer yöndem ise ezilmiş bir iki baş sarmısağı dişinizin üzerinde bekletebilirsiniz.
    – Basit ağrı kesici ilaçlarla geceyi atlatmayı deneyeceksiniz.

    Evde diş ağrısını geçirme
    Bitkisel tedavi olarak şiddetli diş ağrıları için en iyi yöntemlerden birisi karanfil yağı veya karanfil yaprağıdır. Diş ağrısını oldukça
    hafifleten karanfil yağını evinizde mutlaka bulundurun, ağrıyan dişe uygulayın. Karanfil yağını solunum yolu enfeksiyonu geçiren
    ve hamilelik döneminde olan bayanların kesinlikle kullanmaması gerekmektedir. Bitkilerin insanlar üzerinde etkileri kuşkusuz
    fakat fazla kullanılmaları vücutta bir takım etkilere neden olabilmektedir. Dikkatli ve bir uzmana danışılmadan kullanılmamaları
    gerekmektedir.

    Gece başlayan ağrılara nasıl müdahale edilebilir?
    Dişlerin üzerinde ve arasında kalan gıda artıkları diş fırçası ve diş ipi kullanarak temizlenebilir.
    Ağrıyan diş üzerine herhangi bir ağrı kesici ilaç ve kolonya gibi solüsyonların uygulanmaması gerekir. Kimyasal yapıları nedeniyle bu gibi ilaçlar dişetinde ve çevre yumuşak dokularda tahrişlere neden olabilir. Bu da diş ağrısının yanında ikinci bir ağrının oluşmasına yol açar.
    Eğer iltihap nedeniyle yüzde şişlik oluşmuşsa o bölgeye soğuk kompres yapılabilir.
    Diş hekimine gidilemeyecek durumlarda ağrı kesici alınarak ağrı önlenebilir.
    Ancak bu gibi müdahalelerin geçici çözümler üreteceğini belirten Yrd. Doç. Dr. Ece Çalışkan, derin çürüklere müdahalenin gecikmesi durumunda dişin kurtarılamama ihtimalinin meydana gelebileceğini ifade ederek en yakın zamanda diş hekiminin ziyaret edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

  • Kadınlarda akıntının nedeni ne?

    Kadınlarda akıntının nedeni ne?

    Bazen kadınlarda akıntı sorunu ciddi boyutlarda olabiliyor..
    Kadınlarda vajinal akıntı olması anormal bir durum değildir ve bir hastalık olarak tedavi edilmeye çalışılmamalıdır. Bununla birlikte bu akıntının renksiz veya beyaz olduğu ve belirgin bir koku içermediği durumlar için geçerlidir. Bunun dışında farklı görünen akıntı büyük ihtimalle tıbbi bir sağlık durumunun belirtisidir. Bazen akıntı sorunu ciddi boyutlarda olmayabilir; bununla birlikte bazı kadınlarda renkli ve kokulu akıntılar ciddi sağlık sorunlarının habercisidir. Anormal bir akıntı ile karşılaştığınızda yapmanız gereken bir doktora görünerek tedaviye ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmektedir.

    AKINTI RENGİ TAKİP EDİLMELİ

    Vajinal akıntının renk değiştirerek sarı, yeşil veya kanlı olması vücudunuzda bu değişikliği tetikleyen bir şeyler olduğunu göstermektedir. Bu her zaman iyi ve nötr bir değişiklik olmayabilir; bu nedenle bu renkli akıntılara neden olan etmenlerin araştırılması sizin için faydalı olacaktır. Sarı akıntı ciddi tıbbi durumlara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Akıntının nedenine bağlı olarak tedavi seçenekleri de değişiklik gösterebilir. Bazı zamanlarda vajinal akıntı stres, vücuttaki toksinler ve sağlıksız yaşam şekline bağlı olarak anormal olabilir. Bu gibi durumlarda kendinizi şanslı olarak görebilirsiniz; çünkü stresi yaşamınızdan çıkardığınızda ve sağlıklı bir yaşam tarzını yakaladığınızda vajinal akıntı problemi kendiliğinden çözüme kavuşacaktır. Bununla birlikte çoğu vakada sarı vajinal akıntı belirli ölçüde tedavi gerektirir. Doktorunuz gözlemlendiğiniz belirtilere bağlı olarak akıntının nedenini saptayacaktır ve sizin için en iyi tedavi yöntemini belirleyecektir.

    Vajinal Akıntı İçin Soğan Suyu tarifi için tıklayın !

    CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLARA DİKKAT

    Sarı vajinal akıntının en yaygın nedenlerinden birisi de cinsel yolla bulaşan hastalıklardır. Cinsel yolla bulaşan rahatsızlıklar güvenli seks yaşamı olmayan kadınları etkileyebilir. Klamidya, bel soğukluğu, vulvovajinit ve servisit güvenli seks yaşamı olmayan kişilerde görülen cinsel yolla bulaşan hastalıklardan bazılarıdır. Cinsel yolla bulaşan bu sağlık sorunları kadınlarda sarı vajinal akıntılara neden olabilir. Oldukça nadir durumlarda vajinal kanser de sarı vajinal akıntının nedenleri arasında olabilir. Cervisit rahim ağzının iltihaplanmasına verilen addır. Servisit problemi bulunan kadınlarda sarı vajinal akıntının yanı sıra anormal kanamalar, doğurganlık problemleri ve ağrı da gözlemlenebilir. Vulvovajinit de iltihaplı cinsel yolla bulaşan bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlık kadınlar da vulva ve vajina bölgesini etkiler. Vulvovajinit sarı akıntıya veya kahverengi akıntıya neden olabilir. Diğer belirtileri arasında vajinada kuruluk, idrar ve cinsel ilişki esnasında ağrı yer alır.

    Klamidya bakteriyal bir enfeksiyondur ve cinsel ilişki yolu ile bulaşır. Klamidya sarı vajinal akıntının yanı sıra anal akıntı ve göz beyazında sarılaşma gibi nedenlere de yol açar. Bel soğukluğu da cinsel yolla bulaşan bir rahatsızlıktır. Bel soğukluğu sarı akıntının yanı sıra hastalarda ağız lezyonlarına, yanma hissine ve pelvik bölgesi ağrısına da neden olur. Bununla birlikte bu gibi belirtiler ile karşı karşıya kalındığında bir doktora gidilerek doğru teşhisin konuşması en etkili ve doğru yöntemdir. Birçok durumda kadınlar da bu rahatsızlıkların iyileştirilmesi için antibiyotik tedavisi gerekir. Diğer bazı durumlar için ise doğal tedavi yöntemleri işe yarayabilir.

  • Ameliyatsız Kıl Dönmesi Tedavisi

    Ameliyatsız Kıl Dönmesi Tedavisi

    Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Şefi Prof. Dr. Osman Doğru, kıl dönmesi hastalığının tedavisi için kendi geliştirmiş olduğu Kristalize Fenol ile tedavi yöntemi hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulundu…

    Prof. Dr. Osman Doğru kıl dönmesi hastalığının kronik, günlük aktiviteyi zaman zaman engelleyen bir hastalık olduğunu vücutta en çok bu hastalığa rastlanılan yerin ise kuyruk sokumu bölgesi olduğunu belirtti. Ayrıca bu hastalığa daha nadir olmak üzere göbekte, parmak aralarında, parmak uçlarında, koltuk altında ve hatta iki meme arasında da görülebileceğini ifade etti. Doğru, bu hastalığın vücutta gelişim mekanizması, tedavisi ve korunma yolları hakkında da aşağıdaki bilgileri verdi.

    Kıl dönmesi yanlış biliniyor

    İnsanlarda kıl dönmesi hastalığının gelişebilmesi için kıla ve bu kılın batacağı cilde ihtiyaç vardır. Halk arasındaki yanlış inancın aksine, kıllar cilt altıda ters dönerek büyüyüp orada bu hastalığı oluşturmazlar. Vücuttan dökülen kıllar özellikle kuyruk sokumu bölgesinde toplanır ve buradan orta hatta batarak cilt altında birikmeye başlar. Bazen de ilk deliği kuyruk sokumu bölgesinde bir kıl kökünün gevşeyerek batması oluşturur ve bu oluşan yoldan diğer kıllar girerek hastalığı başlatır. Cilt altına giren kıllarla beraber mikroplar da girer ve gerek kılın kendisi gerekse de mikroplar burada iltihap oluşmasına sebep olur.

    Çok oturanlarda görülüyor

    Çoğu kere hastalar burada iltihap sonucu gelişen apse ile hastalığın farkına varırlar. Hastalığın aktif döneminde hastalar oturmakta güçlük çeker. Şiddetli ağrıya ateşte eklenir ve eğer apse açılmış ise irinli kanlı bir akıntıda başlar. Hastalar ped kullanmak zorunda kalabilirler. Akıntılardan sonra hastalık yatışır gibi görünse de tedavi yapılmadığı sürece bu ataklar belli dönemlerde tekrar eder ve insanları canından bezdirir. Bu hastalık mesleği gereği çok oturan kişilerde görülür.

    Yaygın tedavi şekli ameliyat

    Hastalığın tedavisinde günümüzde en çok uygulanan tedavi şekli ameliyattır. Özellikle doku kaydırma yöntemleri ile yapılan ameliyatlar ile tedavi başarısı daha yüksektir. Ancak en iyi şartlarda bile yapılan ameliyatlarda başarı oranları %85–95 arasındadır. Yani ameliyata rağmen bu hastalık nüksedebilir.

    Ameliyattan sonra gelişen her nüks ondan sonra gelişecek nüks şansını artırır. Yani ameliyattan sonra bu hastalığın tekrar etmesi insanların bu hastalık sebebiyle defalarca ameliyat olmasını gerektirebilir. Çevrenizde bu hastalık sebebiyle 3, 4 hatta 5 defa ameliyat olmuş ama hala tedavi olamamış hastalarla karşılaşabilirsiniz.

    Ameliyatsız tedavide yüzde 95 başarı

    Benim kendi geliştirdiğim ve 15 yıldan beri yaklaşık 300 hastada uyguladığım kristalize fenol tedavisi ise ameliyatsız bir tedavi yöntemidir. Uygulanış biçimi ve tedavi şekli ile dünyada ki ilklerdendir.

    Tedavinin esasını hastalıklı alandaki kılların temizlenmesi ve bu alana kristalize fenolün uygulaması oluşturur. Hastalar hastalıklarının durumuna göre 2 veya 3 haftada bir gelerek bu tedaviyi olurlar. Bu tedavi ayaktan yapılan bir tedavidir ve hastaların iş ve gücüne mani olmaz. Yaklaşık işlem 10–15 dakika sürer ve hastalar bundan sonra günlük işlerine hemen geri dönebilirler.

    Tedavi olurken işine devam et

    Yani tedaviden sonra hastaların yatıp dinlenmesine ihtiyaç yoktur. Ortalama iyileşme süresi 42 gündür. Ancak yukarda da söylediğim gibi hastalar iş ve güçlerine devam ederek ayakta iyileşirler. Bu tedavi için vakit ayırmalarına işlerini bırakmalarına gerek yoktur. Tedavinin başarı oranı % 95’tir ki bu en iyi şartlarda yapılan ameliyatların başarı oranına denktir. Kristalize fenol uygulaması şeklinde yaptığım bu tedavi özellikle birkaç defa ameliyat olmuş ve hala hastalığı devam eden hastalar içinde başarılı bir tedavi metodudur. Defalarca ameliyat olmuş ve iyi olma ümidini kaybetmiş hastalar içinde bir çıkış kapısı, hastalıktan kurtulma şansı olduğunu söyleyebiliriz.

    Kıl temizliği şart

    Bu hastalıktan ve nükslerinden korunmak için kıl temizliği yapmak gerekir. Bunun için hastalar bellerinin ortasından makata kadar olan bölgedeki kılları kıl dökücü merhemler, ağda ya da lazer epilasyon şeklinde temizlemelidirler. Bu hastalığın gelişiminde yukarda da ifade ettiğim gibi kıl en önemli faktördür. Kıl varsa bu hastalık var kıl yoksa bu hastalık yoktur. Bu sebeple kıl temizliği tedavinin olmazsa olmaz, ayrılmaz bir parçasıdır. Hastalar buna oldukça özen göstermelidir. Ayrıca banyo esnasında kuyruk sokumu bölgesinin bir lif kullanarak mekanik olarak da dökülmüş ve burada toplanmış kıllardan temizlenmesi önemlidir.

  • İltihaplı Romatizma Tedavisi

    İltihaplı Romatizma Tedavisi

    İltihaplı romatizma tedavisi hakkında merak ettikleriniz…

    Romatizmada tedavinin başarılı olması için erken teşhis çok önemlidir. Erken teşhis için uzun bir tetkik süreci ve hastanın takip edilmesi gerekir. Çünkü belirtiler, şikayetin azaldığı dönemde veya arttığı dönemde değişir. Tedavi şekli kişiden kişiye değişir ve her hastaya farklı tedavi uygulanmalıdır.

    Kronikleşmiş hastalıklar sonucu uzun süren tedavi uygulaması gerekebilir. Doktor kontrolünde yapılan ilaç tedavisi ve fizik tedavi sonucu hastalık tamamen yok edilemez ama ilerlemesi durdurulur ve ağrı kesilerek hastanın yaşamı daha kolay hale getirilir.

    İlaç tedavisinde hastanın ağrısını kesecek, hastalığın durdurulmasını sağlayacak ya da şiş ve ağrıyı kesecek ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar romatizma sonucu oluşan iltihabı etkilerler.

    Ayrıca hastada görülen diğer bulguları ortadan kaldırmak için kas gevşetici, vitamin takviyesi, tansiyon düşürücü ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar alınırken bol suyla birlikte alınmalıdır. Ayrıca yan etkisi olup olmadığına (bazı ilaçlar gebeliği önleyebilir) dikkat edilmelidir.

    Fizik tedavi, romatizma tedavisinde önemlidir. Bu sayede eklemlerin hareketleri düzeltilir, kaslar güçlendirilir ve ağrı azaltılır. Böylece günlük işleri yapmak daha kolay hale gelir. Bu sayede hasta romatizmayla yaşamayı ve baş etmeyi öğrenmiş olur.

    Ameliyat da tercih edilen bir diğer yöntemdir. Sakat kalmış ya da eklemlerinde bozukluk olan, hareket güçlüğü çeken kişilere uygulanarak eski yaşantısına dönmesi amaçlanır. Ağrı giderilir, gerekirse yerine yapay eklemler takılır.

    Vücudun her tarafında görülebilir. şişmanlık, hormon dengesizliği, karaciğer yetersizliği, beslenme dengesizliği, mide ve bağırsak bozuklukları, çürük dişler, sinüzit, bademcik iltihapları, ve yaşlılık romatizmayı tetikleyen sebeplerin başında gelir. Ayrıca, soğuk ve rutubetli ortam çok önemli faktördür.

    Romatizma belirtileri

    Romatizmalı yerlerde; ağrı, yanma veya üşüme ve şişlikler görülür. Ağrılar, bazen dayanılmaz dereceye varır. Hareket etmekte de güçlük çekilir.

    Tedavi edilemezse, kalp kapağı hastalığı veya bir başka hastalığa sebep olabilir.

    3 grup da toplanır romatizma hastalıkları şunlardır;

    Akut eklem romatizması

    Bu çeşit romatizma, eklemleri, sinir sistemini ve kalbi etkiler. üst solunum yollarına yerleşen mikroplardan kaynaklanır.

    Ramatoid artrit

    Bu çeşit romatizma, zamanla kaybolup, tekrar ortaya çıkabilen bir hastalıktır.

    Dejeneratif romatizma

    Bu çeşit romatizma ise, elli yaşlarından sonra ortaya çıkar ve eklemlerin yıpranmasından kaynaklanır.

    Romatizma Bitkisel Tedavi Yöntemleri

    Bitkisel tedavi yöntemleriyle romatizmanın önüne şu çözümlerle geçebilirsiniz.

    1) 1 çay bardağı sirke ile 1 çay bardağı zeytinyağı karıştırılır. üzerine 4 çorba kaşığı ufalanmış kafuru konur. Eriyinceye kadar beklenir. Sonra, yünlü bir bezin üzerine yeterince dökülüp, ağrıyan yere sarılır. Aynı işlem her sabah ve akşam tekrarlanır.

    2) 1 kahve fincanı kına ile 1 çorba kaşığı hardal karıştırılır. üzerine azar, azar su dökülerek, yoğurulur. Ağrıyan yerlere sürülür.

    3) 1 avuç kıyılmış tere otu ile 1 avuç yaban pazı karıştırılır. ıyice dövüldükten sonra ağrıyan yerlere sürülür. Yarım saat sonra ılık suyla sürülen yerler yıkanır ve kurulanır.

    4) Ağrıyan yerlere konulacak kadar lahana yaprağı bir şişe yardımıyla yufka gibi içilir. üzerlerine zeytinyağı sürülür. Ağrıyan yerlere sarılır. Aynı işlemi, 3 saatte bir tekrarlamalısınız. Bu bitkisel çözümü lahana yaprağı yerine defne yaprağı ile de uygulayabilirsiniz.

    5) 4 bardak suya; 1 tutam lavanta çiçeği, 1 tutam ayrık otu ve 4 ince dilim limon konur. 15 dakika kaynatıldıktan sonra temiz ve ince bir tülbentten süzülür. Sabah, akşam her gün birer kahve fincanı içilir.

    6) 4 bardak kaynak suya, 11 çorba kaşığı ufalanmış söğüt yaprağı konur. 20 dakika bekletildikten sonra süzülür. Saat 10 ve 15.00 de bire su bardağı içilir.

    7) 4 bardak kaynak suya; 1 çorba kaşığı ufalanmış menekşe konur. 20 dakika bekletildikten sonra süzülür. Saat 10 ve 15.00 de, birer su bardağı içilir.Yaz aylarında, her gün yarım saat kuru ve rutubetsiz deniz kumunda yatmak çok faydalıdır. Her gün yürüyüş ve egzersiz yapılır.Romatizmalı kişilerin yememesi ve içmemesi gereken besinler ; Yağlı et suları, hayvani yağlar, şekerli ve tatlılar, konserve balık, av etleri, kuzu eti, oğlak eti, ve hindi et, sakatat, pastırma, sucuk, salam, baharatlı yiyeceklerin hepsi, ekşi şeyler, tere otu, ıspanak, lahana, mantar, içki, çay ve kahve kesinlikle tüketilmemesi gereken maddelerdir. Mide ve bağırsaklarından rahatsız olanların aspirin (salisilik asit) de içmemeleri tavsiye edilir. Et, süt, yumurta, tuz ve hayvani yağları elinizden geldiği kadarıyla kullanmamaya çalışın.

    Bir sonraki güncel konumuz olan İltihaplı Romatizmanın Bitkisel Tedavisi, Doğal Çözümü göz atmanızı tavsiye ederiz.

  • Burun eğriliği sinüzite neden oluyor

    Burun eğriliği sinüzite neden oluyor

    Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Emre İlhan; Burundaki şekil bozukluklarının estetik kaygılardan ziyade, sinüzit, üst solunum yolu hastalıkları, uyku bozuklukları, akciğer ve kalp hastalıklarına varabilen ciddi sağlık problemlerine neden olabileceğini belirtti ve sinüzit ameliyatını kozmetik cerrahi ile birleştirerek, hastaları hem sağlığına hem de güzel bir yüze kavuşturduklarını ifade etti.

    Burun estetiği ile sinüzit tedavisi

    Op. Dr. Emre İlhan konu ile ilgili yaptığı açıklamada: “ Küçük yaşlarda gerçekleşen çarpma ve darbeler sonucunda burun kıkırdağında ezilmeler oluşur. Daha sonra burun kıkırdağı büyürken eğri olarak gelişir. Bunun sonucunda burun kemiğinde eğrilik oluşur ve bu durum nefes alma fonksiyonunu etkiliyor. Eğri bir burunda sinüs fonksiyonları ve burun fonksiyonları sağlıklı bir şekilde çalışmaz ve sinüzite yatkınlık söz konusudur. Bu durum kişinin gün içi aktivitelerinden uyku kalitesine sosyal hayatından iş hayatına kadar bir çok alanda etkisini gösterebiliyor.İlk zamanlarda kişinin hayata kalitesini etkileyen bu durum ilerleyen zamanlarda kişini, sağlığını da kötü yönde etkileyebiliyor. İleri dönemde ise burun tıkanıklığı kronikleşirse kalp ve akciğer sorunlarına kadar varan problemlere neden olabiliyor.Bu nedenle burun tıkanıklığı olan kişilere bu durum için bir kulak burun boğaz uzmanına başvurmalarını öneriyoruz. Burun tıkanıklığı tedavileri basit bir ilaç tedavisinden burun kemiğinde yapılan düzeltmelere veya estetik amaçla yapılan düzeltmeleri de içeren rinoplasti ameliyatına kadar çeşitlilik gösteriyor. Hatta burun estetiği ameliyatı ile artık her hastada burun içi problemleri de çözülebiliyor.” dedi.

    Güzellik ve sağlık bir arada

    Op. Dr. Emre İlhan estetik yaptıracak hastalara, burunları ile ilgili herhangi bir operasyon yaptıracakları zaman operasyon öncesinde muhakkak bir Kulak Burun Boğaz uzmanına görünmelerini tavsiye etti ve burun içerisinde sadece estetik operasyonlarla çözülemeyecek problemler de olabileceğini, bu gibi durumlarda hastanın burun içindeki ve dışındaki problemlerin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini ve bu durumlarda burun estetiği ile burun içi problemlerinin de giderilmesi gerektiğini vurguladı.

    Dr. İlhan sözlerine şu şekilde devam etti: “Nefes almayı etkileyen burun şekil bozukluklarının pek çok nedeni olabilir. Mesela burun ucunun çok düşük olması, burnun eğri olması, burnun çarpık ve “S” şeklinde olması, burun içindeki orta bölmeyi oluşturan kemiğin eğri olması, özellikle burun içinde burun kemiğini iten konka bullosa dediğimiz burun eti balonlaşması olması gibi… Saydığımız problemlerin hepsi burun şeklini olumsuz yönde etkileyerek, başta sinüzit ve üst solunum yolu enfeksiyonları olmak üzere ileri evrede akciğer ve kalp hastalıkları gibi ciddi sağlık problemlerine neden olabilir Bu şikayetlerlerle bize başvuran hastarımıza tedavi amaçlı kombine ameliyatlar önerebiliyoruz. Burun içerisindeki sağlık problemini çözüp, burnu estetik olarak da düzeltiyoruz. Hastalarımızı hem sağlığına hem de estetik bir görünüme kavuşturuyoruz.” dedi.

    En güzel burun, nefes alan burundur

    Op. Dr. Emre İlhan; estetik operasyonlarda asıl amacın hastanın nefes alan, sağlıklı ve kendine yakışan güzel bir buruna sahip olması gerektiğini belirterek, “Normal şartlarda bize başvuran burun tıkanıklığı, sinüzit veya kronik sinüziti olan hastaların birçoğunda burun içerisinde ve dışındaki eğrilikler nedeniyle bir takım estetik işlemler öneriyoruz. Burun cerrahisinde burun kemiğine de, burun etine de valv bölgesi denilen bölgeye ve burnun her yerine bakıyoruz. Estetik operasyon sırasında hasta herhangi bir nefes şikayetiyle bize başvurmasa dahi burun içerisindeki, sağlıklı nefes almayı önleyen problemleri de tespit edip, çözüyoruz.” dedi.

  • Hamilelikte oluşan dişeti hastalıkları

    Hamilelikte oluşan dişeti hastalıkları

    Hamilelikte oluşan dişeti hastalıkları

    1) Hamilelikte meydana gelen dişeti problemleri nelerdir?

    Hamilelikte hormon seviyeleri belirgin bir şekilde artmaktadır. Progesteron seviyesi mensturasyon siklusundaki seviyesinden 10 kat, östrojen seviyesi ise 30 kat daha yüksek seviyelerde seyretmektedir. Hamilelikte gözlenen hormon seviyelerindeki bu değişime bağlı olarak dişeti problemlerinin oluşma riski de artmaktadır. Bu dönemde, ağız hijyen eksikliğine bağlı olarak meydana gelen plak birikiminin ve buna bağlı gelişen dişeti iltihabının yani gingivitislerin hamilelerde, hamile olmayan bireylere göre daha şiddetli seyrettiği görülmektedir. Yapılan çalışmalarda hamilelikte gingivitis görülme sıklığının %50 ila %100 arasında değiştiği bildirilmiştir. Bu dönemde dişetlerinde fırçalama esnasında veya kendiliğinden kanama, renk değişikliği yani kızarıklık, şişlik, yumuşama ve hatta hamilelik epulisi olarak adlandırılan lokal dişeti büyümeleri meydana gelebilmektedir.

    2) Hamilelikte meydana gelen dişeti problemleri nasıl önlenir?

    Bilindiği gibi, etkili ve yeterli plak kontrolü tüm bireyler için büyük önem taşımaktadır. Ancak hamilelikte bu konuda çok daha dikkatli olunmalı ve ağız hijyeni işlemlerine ve maksimum plak kontrolüne özen gösterilmelidir. Doğru, etkili ve yeterli diş fırçalamanın yanısıra diş ipi ve ara yüz fırçası kullanılarak sadece görülen yüzeylerin değil ara yüzlerde biriken plağın da uzaklaştırılması gerekmektedir. Ayrıca hamilelik öncesinde periodontal değerlendirme yapılmalı ve dişeti hastalığı mevcut ise kesinlikle tedavi edilmelidir.

    3) Hamilelikte meydana gelen dişeti problemleri nasıl tedavi edilir? Antibiyotik ve ağrı kesiciler kullanılabilir mi?

    Hamilelikte meydana gelen dişeti iltihabı, başlangıç periodontal tedavisi denilen ağız hijyeni eğitimi, diştaşı temizliği ve profesyonel cila işlemlerinin uygulanmasıyla birlikte kontol altına alınabilmektedir. Bu söz konusu işlemler baslangıç halindeki dişeti iltihabının tedavisinde yeterli olacaktır. Ancak hamilelik epulisi dediğimiz lokalize dişeti büyümesi varsa ve bu hastanın çiğneme veya yemek yeme fonksiyonlarını engelliyorsa cerrahi olarak uzaklaştırılması gerekmektedir. Bu işlemler hastanın ağrı duymaması için lokal anestezi uygulaması ile yapılır. Hamilelikte de lokal anestezik maddeler güvenle kullanılabilmektedir. Ayrıca hastalara cerrahi işlemler sonrasında veya mevcut problemin tedavisine destek olmak amacıyla penisilin, sefalosporin ve eritromisin türevi antibiyotikler; parasetamol türevi ağrı kesiciler güvenle reçete edilebilir.
    Hamilelikte tetrasiklin, siprofloksasin ve aminoglikozidler hem bebeğin dişlerinde hem de diğer organlarında harabiyete neden olabileceğinden kesinlikle tercih edilmez.

    4) Tedavi edilmeyen dişeti hastalıkları hamilelikte ne gibi problemler yaratabilir?

    Tedavi edilmeyen periodontal hastalıkların hamile bireylerde ciddi bir erken doğum riski oluşturduğu (37 haftadan önce doğumun gerçekleşebileceği) ve düşük doğum ağırlığında bebeklerin (2,5 kg’dan az) dünyaya gelebilme riskinin bulunduğu ortaya konmuştur. Periodontal hastalığa sahip hamilelerde periodontal açıdan sağlıklı bireylere nazaran düşük doğum ağırlıklı bebeklerin dünyaya gelme riski 7,5 kat daha fazladır. Yine periodontal açıdan sağlıklı bireylere nazaran periodontitisli hamilelerde 5 kat daha fazla 35 haftadan önce ve 7 kat daha fazla 32 haftadan önce erken doğum riski olduğu bildirilmiştir.

    5) Hamilelerde dental tedaviler hangi dönemde yapılmalıdır?

    Diş çürüklerinin tedavisi (dolgu uygulaması) şeklindeki kısa süreli dental uygulamalar hamileliğin her döneminde yapılabilir. Ancak daha uzun süreli işlemler (operasyon, diş çekimi) 14. haftadan sonra yapılmalıdır. Çünkü ilk trimesterde (hamileliğin ilk 3 ayı) bebeğin organlarının gelişimi söz konusudur. Son trimesterde (hamileliğin son 3 ayı) ise vena cava kompresyonu sendromuna bağlı olarak ana damarlar üzerine baskı olması sonucu hastada senkop gelişerek erken doğum gerçekleşebilir, çünkü bu dönemde uterus dış uyaranlara karşı oldukça hassastır. Bu nedenle uzun süreli tüm dental işlemler 2. trimesterde (3-6. aylar arasında) daha güvenle uygulanabilmektedir.

    6) Hamilelerde diş çekimi yapılabilir mi?

    Evet diğer tüm bireylerde olduğu gibi diş çekimi de hamilelikte güvenle yapılabilir. Diş çekimi dolguya göre daha invaziv bir işlem olduğundan genellikle 2. trimesterde yapılması önerilmektedir.

    7) Radyografi alınabilir mi?

    Hamilelikte de normal bireylerde olduğu gibi radyografi alınabilmektedir. Ancak klinik pratikte zorunlu olmadıkça radyografi alınması tercih edilmemektedir. Radyografi alınması gerekiyorsa 2. trimesterde kurşun önlük koruyucu giydirildikten sonra alınması daha güvenlidir. Alınacak radyografilerin panoromik filmlerden ziyade problemli bölgeye yönelik lokal periapikal radyografiler şeklinde olması daha uygun olacaktır. Yine, az dozda radyasyon alınması için bu periapikallerin dijital olarak alınması eğer dijital imkanı yoksa hızlı filmlerle düşük dozda poz alınarak analog görüntüleme yapılması uygundur.

  • Süt dişleri neden önemlidir ?

    42-16616437Süt dişleri, kalıcı dişlerin sağlıklı bir biçimde oluşmaları ve sürmeleri için çok önemli rehber dişlerdir. Süt dişlerinin kökleri arasında çene kemiği içerisinde kalıcı dişlerin germleri yani tomurcukları bulunur. Bu tomurcuklar ilerde çocuğu ömür boyunca ağzında bulunacak olan kalıcı dişlerin taslaklarıdır. Süt dişleri bu tomurcukların sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için oldukça önemlidir. Süt dişindeki çürükler ve iltihap oluşumu sonradan çıkacak olan bu dişlerin oluşumunu ve gelişimini bozabilir ve bu dişlerde renk ve şekil bozukluklarına neden olabilir.

    Ayrıca süt dişlerinde oluşan çürükler dişler arası mesafelerin kapanmasına neden olur. Bu durumda da çocuğun kalıcı dişleri çapraşık çıkabilir. Bu da ortodontik tedavi görmesine yani dişlerine tel takılmasına neden olabilir.

    Bu nedenle süt dişlerine nasıl olsa düşecek önemsiz dişler gözüyle bakılmamalıdır. Çünkü süt dişleri ne kadar sağlıklıysa kalıcı dişlerde o kadar sağlıklı olacaktır.

    DR. PINAR KARATABAN (PEDODONTİST)
    İMPLADENT AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI POLİKLİNİĞİ