Etiket: ilişkiler

  • Karşı Cinsi Tanıma Rehberi

    Karşı Cinsi Tanıma Rehberi

    İlişkilerinizi yürütemiyor musunuz? Hatayı karşı tarafa yüklemeyi bırakıp, geçmişi silin ve kendiniz için bir adım atın. İşe karşı cinsi tanımakla başlayın. Kaşı cinsi tanıyarak ve durum değerlendirmesi yaparak ileride yaşanacak sorunların önüne geçecek ve aşkta hep bir adım önde olabileceksiniz…

    Bir ilişkiyi yürütebilmek sağduyu ve güven gerektirdiği gibi çoğu zaman karşı cinsi tanımak ve biraz oyunu kurallarına göre oynamayı gerektiriyor. Gerçek hayatta bu oyunları oynamak daha kolayken sohbet odaları üzerinden arkadaş arayan kişiler için durum biraz daha zor olabilir.

    Gazeteci – Yazar Sinan Akyüz erkeklerin ve kadınların beklentilerinden yola çıkarak karşı cinsi genel olarak daha iyi tanımanın faydalı olacağını söylüyor. Genel geçer doğrular, bu oyunun kurallarını belirleyen etkenler aslında. Örneğin “evlilik teklifi tek taş pırlanta yüzük ile yapılır” gibi bazı kurallar tüm kadınların kalbine giden yolu açar.

    Oyunun kurallarını biliyorsanız hata yapma riskiniz azalır. İyi bir oyuncunun mutluluğu yakalama şansı oldukça yüksektir!

    Erkekler için konuyu ele alacak olursak kadınları tanımak biraz zaman ve bolca sabır gerektiren bir iştir. Bayan arkadaş olarak nitelendirdiğiniz kişinin yaptıklarını çok fazla düşünmeyin. Ciddi ilişki düşündüğünüz arkadaşınızla evlilik planlıyorsanız her şeyden önce unutmayın ki bir kızla evlenirken onun ailesi, çevresi ve geçmişiyle de evlenirsiniz. Bu konularda evlenmeden önce anlaşmaya varmak gerekiyor.

    Kadın her yaşadığı ilişkiyi bohça yapıp bir sonraki ilişkiye taşıyor” diyor Sinan Akyüz. Evlilik veya ciddi ilişki öncesi bu tip konularda çıkabilecek sorunları baştan çözmekte fayda var.

    Erkekler evlenecekleri kadına “çocuğuma annelik yapacak kadın” gözüyle bakıyor ve buna rağmen önce güzelliğe ardından zekayı önemsiyorlar. Bilinenin aksine erkekler zeki kadını seçiyorlar ancak Sinan Akyüz’e göre onları yıpratan zeki kadının “dırdırı”! Ayrıca erkekler kadınlardan farklı olarak geçmişlerini yanlarında taşımıyor.

    Erkekler bir ilişkiden diğerine geçerken kolay elde ettikleri, hemen teslim olan kadınları fazla tercih etmiyor. İlişkiler bir oyunsa, bu oyunu kuralına göre oynamak gerekiyor. Çünkü bu oyunda her zaman “zor kadın” kazanıyor.

  • Libidonuz düşükse nedeni kansızlık olabilir!

    Libidonuz düşükse nedeni kansızlık olabilir!

    Kansızlık kadınlarda cinsel isteksizlik nedeni. Her yüz kadından 70’ı kansızlık (anemi) sorunuyla baş etmeye çalışıyor. Halsizlikten, depresyona saç dökülmesinden görme kaybına kadar ciddi sorunları da beraberinde getiren kansızlığın kadınlarda libidoyu düşürdüğünü biliyor muydunuz?

    Vücutta düşen hemoglobinin hücrelere ve beyne yeteri kadar oksijen taşıyamamasının kişide arzu ve isteklerin körelterek cinsel isteksizliğe neden olduğunu söyleyen Medical Park Göztepe hastane Kompleksi’nden Hematoloji Uzmanı Doç. Dr. Cafer Adıgüzel kadınların baş belası kansızlıkla ilgili merak edilenleri anlattı: oksijen kanda hemoglobin adı verilen bir proteine bağlanarak taşınır.

    Alyuvarlarda bulunan hemoglobin aynı zamanda kana kırmızı rengi veren maddedir. Hemoglobinin normalden düşük olması ise kansızlık olarak isimlendirilir. Hemoglobinin düşmesi dokulara ve beyine yeteri kadar oksijen gitmesini engeller.

    Yetersiz oksijen ise fiziksel pek çok soruna yol açacağı gibi psikolojik olarak da kişiyi etkiler. Kişi kendini bitkin, depresif hisseder, arzu ve istekleri körelir. Bu durum cinsel hayatını da olumsuz etkiler. Kadınlarda cinsel isteksizliğin nedeni kansızlık olabilir.

    İşitme ve görme kaybına neden olur. Kansızlık en sık kadınlarda görülür. Regl dönemlerinin uzaması, hemoroid, kanamalı ülser, mide ve bağırsak hastalıkları, folik asit eksikliği, demir ve b12 vitamini eksikliği kansızlığın başlıca nedenlerindendir.

    Kansızlık tedavi edilmediğinde hayat kalitesini ciddi şekilde düşürür.
    Halsizlik, yorgunluk, soluk bir cilt, asabiyet, uykusuzluk, konsantrasyon eksikliği, saç dökülmesi, tırnaklarda incelme ve kırılma görülebilir. Kansızlık ileri derecelerde elde ve ayakta karıncalanma, depresyon, çarpıntı, kulak çınlaması, görme ve işitme kaybı gibi sorunları da beraberinde getirir.

    Anne karnında bebeğin gelişimini engeller.
    Kadınlarda özellikle hamilelik döneminde en sık karşılaşılan anemi türü demir eksikliği anemisidir. Demir eksikliği anemisinin en sık karşılaşılan nedeni yetersiz demir alımıdır. Demir hayvansal gıdalarda, iyi pişmiş kuru baklagillerde, kurutulmuş meyvelerde (kayısı, üzüm v.s.), pekmezde, fındık, fıstık, tahin gibi gıdalarda, yeşil yapraklı sebzelerde bol miktarda bulunur. Folik asit ve b 12 vitamini eksikliği de gıdalarla ilgili olan anemiye neden olur. Basur, mide, barsak sisteminde olan kanamalar ya da benzeri patolojiler nedeni ile kronik kan kaybı gelişmekte olan bebeğin annesinin depolarını tüketmesi de diğer bir nedendir. Hamilelik döneminde kansızlık sorunu ciddiye alınmadığında ve derinleştiğinde bebeğin gelişimini engelleyebilir.

    Aneminin nedeni iyi tespit edilmeli.
    Anemi tedavisinde birinci koşul, anemiyi yapan nedenin çok net ortaya konulmasıdır. Eğer kansızlığın nedeni demir eksikliğiyse hastada demir tedavisine başlanırken diğer taraftan demir eksikliğinin nasıl ortaya çıktığının bulunması büyük önem taşıyor.

    Mide bağırsakta kayıp söz konusuysa bu durumun nereden kaynaklandığı tespit edilip ortadan kaldırılması gerekir. Jinekolojik kayıpsa, bir jinekoloji uzmanıyla birlikte problemin çözülebilir. Kansızlık bir sonuçtur. Bu sonucu oluşturan sebep mutlaka aydınlatılmalı ve tedavi edilmelidir.

    Bu besinler kan yapıyor. Demir yetersizliğine bağlı anemi tedavisinde doğru bir beslenme düzeni oluşturmak büyük önem taşıyor. İşte kansızlığa iyi gelen besinler; karaciğer, kırmızı et, tavuk ve balıketi, yumurta, üzüm ve pekmez, kuru baklagiller, kuru kayısı, kuru üzüm, kuru dut gibi kuru meyveler, yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, pazı ), fındık, fıstık ve susam demir eksikliği ileri boyutta olan kişiler; süt, yoğurt ve ayran gibi kalsiyum içeren gıdaları yemeklerin yanına değil, ara öğünlerde tüketmelidir. Çünkü kalsiyumun demirin emilimini yavaşlatma özelliği vardır.

    Yemeklerle çay ve kahve tüketilmemelidir. C vitamini demir emilimini arttırır.

  • Erkekler Ve Kadınlar Neden Tartışır?

    Erkekler Ve Kadınlar Neden Tartışır?

    Hayalinizdeki insanı bulup hayatı paylaşmaya başladığınızda bambaşka bir dünyaya adım atarsınız. Daha mutlu, sağlıklı bir insan olur, ilişkinin sayısız güzelliklerini tadarsınız. Bir süre sonra belli konularda tartışmalar başlayınca iki tarafında tadı kaçar. Ancak, konular genelde bellidir ve göreceksiniz aslında tartışmaya değmeyecek kadar da önemsizdir.

    İşte erkekler ve kadınların en çok tartıştıkları konular:

    Para meseleleri: Günümüzün olmazsa olmazı para, zaman zaman ilişkiyi sıkıntıya sokabiliyor. Bu konuda anlaşma sağlamak kimilerini zorlasa da diyalogla çözüm üretmek elbette mümkün.

    Boş zamanlar: Bu konuda hiç tartışılır mı demeyin. Çiftlerin en çok tartıştığı konu, günlük işler bittikten sonra ne yapılacağıdır. Biri evde dinlenip maç izlemek isterken diğeri dışarı çıkıp deniz kenarında bir kahve içmek ister. Bunun çözümü de bazen beraber, bazen ayrı ayrı geçirilen zamanlar olduğunu kabul edip boşlukları ona göre değerlendirmektir.

    Kıskançlık: İki tarafın zaman zaman kapıldığı bu duygu tartışmaların çoğuna sebep olur. İçinizden gelen bu duyguyu kontrol etmek zor olsa da konuşarak ve yersiz tepkileri dizginleyerek bunun önüne geçebilirsiniz.

    İş bölümü: Anlatmaya gerek yok, hepimiz biliyoruz. Söz konusu ev işleri olunca tüm yükün sizde olduğunu düşünüyorsanız, sakin ve mantıklı bir konuşma yaparak yardım isteyebilirsiniz. Tartışma ise sorununuzu çözmeyecektir. Aksine sinirleriniz daha çok bozulur.

    Din : İlişki ciddileşmeden bu konuyu konuşmakta fayda var. Böylece ileride tahmin etmeyeceğiniz sorunlarla karşılaşmazsınız.
    Politika: Politika öyle birşeydir ki aynı görüşe sahipken bile tartışabilirsiniz. Burada önemli olan karşınızdakini dinleyip fikrine saygı duymaktır. Size de aynısı yapıldığında büyük tartışmalara girmeden seviyeli ve ufkunuzu genişletici bir aktiviteye dönüşebilir. Ancak, birbirinizin farklı görüşlerine tahammül edemiyorsanız, biraz daha büyük bir sorununuz var demektir.

    Ev hayvanları: Ciddi anlaşmazlıklara sebep olabilen ev hayvanları söz konusu olduğunda, sahibini tercih yapmaya zorlamak işi iyice yokuşa sürer. Ancak çareler tükenmez, konuşarak ortak bir noktada anlaşılabilir.

    Stres: Hiç tartışmanın ortasında durup başlangıç noktasını hatırlayamadığınız zamanlar oldu mu? Yoğun bir günün sonunda normalde etkilenmeyeceğiniz şeylerin sizi sinirlendirdiğini, tahmmülünüzün düştüğünü farkedersiniz. Böyle anlarda çıkan tartışmaların elle tutulur bir sebebi olmasa da kontrolü de zordur, engelleyemezsiniz. Eğer sebepsiz yere tartıştığınızı farkedip tatlıya bağlarsanız size faydası bile olabilir. Biraz sinir atmış olursunuz.

  • Neden anlaşamıyoruz?

    Neden anlaşamıyoruz?

    İlişkinizin içinde dönüp dolaşıp aynı konular hakkında tartışırken içinizden bir his “Aslında beni rahatsız eden başka bir şeyler var ama adını koyamıyorum” diyorsa, kendinizi fark etmeye çok yaklaştınız demektir. Çünkü aslında her ilişki bizim farkında olmadığımız bilinçaltı kayıtlarımızdan etkileniyor.

    Boşanma oranları hızla artsa da kadın ve erkek yine de en güzel düğünlerle, en mutlu yuvanın hayallerini kurarak evlenmeye devam ediyor. Herkes kendisinin bu işi başaracağını düşünerek, hayat arkadaşını koluna takıp yola çıkıyor ancak işler her zaman hayallerdeki gibi yürümüyor. Görünen nedenler kayınvalide, kayınpeder, çocuğun davranışı ya da geçim sıkıntısı olsa da aslında bunların altında fark edilmeyen bambaşka nedenler yatıyor. Farklı ailelerden, farklı çocukluklardan gelen iki insan aslında kendilerinin dahi farkında olmadıkları bilinçaltı kayıtları nedeniyle birbirlerini yıpratabiliyor. Uzman Psikolojik Danışman Seçil Özbeklik’e evliliklerdeki sorunların görünmeyen nedenlerini sorduk. Uzm. Psk. Özbeklik, görünür nedenler üzerinden tartışmanın ve söylenenlere karşılık vermenin daha kolay olduğunu belirterek, “Ancak çoğu zaman yeterince sevildiğini, değer gördüğünü, anlaşılabildiğini hissetmemek, ihmal edildiğini düşünmek gibi sorunlar yaşanıyor. Bu duyguları ifade etmek de kolay olmuyor çünkü bunları söylediğinizde ilişkide çırılçıplak kalıyorsunuz. Hele bir de karşı tarafa güvenmekle ilgili bir sorununuz varsa ‘Ben senin beni sevdiğine inanmıyorum’ demek zor. Söylendiğinde ise karşı taraftan genellikle şöyle bir yanıt geliyor; ‘Ne alakası var? Bu senin paranoyan…’ Bu sefer de dinlenmediğinizi düşünmeye başlıyorsunuz. İşte tüm bu nedenlerle ilişkilerde sorunlar hep görünen nedenler üzerinden halledilmeye çalışılıyor” diyor.

    İlişki; adeta üçüncü bir kişi
    İlişki dinamiği deyince birçok faktörün bir arada yer aldığını belirten Uzm. Psk. Özbeklik, iki insanın farklı kişilik yapıları, çocukluk dönemleri, kadın-erkek oluşları, geldikleri ailede gördükleri evlilik, kadınlık, erkeklik modelleri ve bir ilişkiden beklentileri gibi farklılıkları olduğunu belirtiyor. “İki kişi böyle bir yerde ilişkiye başlıyor ve o anda bir üçüncü meydana geliyor” diyen Uzm. Psk. Özbeklik, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yani ortaya her ikisinden de izler taşıyan ama her ikisinden de bağımsız bir çocuk çıkıyor. İşte bir sorun başladığı anda, insanlar bu sorunu çözebilme becerisine sahip değilse ilişkiyi bozmaya başlıyor. Biri bir sorunu ortaya getirdiğinde, diğeri uygun şekilde cevap verebiliyorsa ilişki problemi orada çözülebiliyor. Ancak çoğunlukla diğeri de ilişkiye başka bir problemle gelmiş olduğu için verdiği karşılık, o problemi çözebilen değil, daha çok tetikleyen ya da zorlaştıran bir şey haline dönüşüyor. Ve ikisi bir arada problemi büyütmeye başlıyorlar” diyor.

    Mutsuz evlilik hastalıkları getiriyor
    Evlilik problemi ile fiziksel sağlık problemleri paralel ilerliyor. Kalp hastalıkları, mide bağırsak sorunları ya da kronik hastalıkların yanı sıra ruhsal sıkıntılar ve iş hayatındaki problemler de evlilikten etkileniyor. Yüksek lisans tezinde bu konuyu inceleyen Uzman Psikolojik Danışman Seçil Özbeklik, iş yerinde ya da trafikteki kazaların da evlilik problemlerine bağlı gelişen dikkat dağınıklığı ile yakından ilgili olduğunu söylüyor. Hangi sorunun diğerini tetiklediğini söylemenin yanlış olabileceğini belirten Uzm. Psk. Özbeklik, “Ancak evlilik probleminin diğer problemleri düzeltebileceğini ya da kötüleştirebileceğini bilmek gerekiyor. Bu nedenle evlilikte bir problem varsa ve bu çözülemiyorsa kişilerin mutlaka kendilerine dönüp bakması gerekiyor. ‘Ben acaba nerede yanlış yapıyorum?’ demeye başlayıp bunu paylaşabildikleri andan itibaren karşı taraf da yumuşuyor ve konuşulabilir hale geliyor. Ancak bu da olmuyorsa o evliliğin içinde çok uzun süre durulmamasını tavsiye ediyorum. Bu mutlaka boşanmak olmayabilir. Bazen evliliğin dışına çıkıp uzun süredir arzu edilen şeyleri yapmaya başlamak da bir çözüm olabilir. Herkesin kendine uygun olan yolu bulup o yolda ilerlemesini tavsiye ediyorum” diyor.

    Farklılıkları kabul edin
    Kromozom özelliklerinden yetiştiriliş tarzlarına kadar birbirinden çok farklı olan kadın ve erkeklerin, eşlerini kendilerine benzetmeye çalışmamaları gerektiğini belirten Seçil Özbeklik, “Farklılıklar olacak ki ilişki zenginleşecek. Eğer erkeğin kadın gibi düşünmesini bekliyorsanız bir kadınla birlikte olmanız gerekiyor. Bir erkeğe sürekli futbol izlemesini neden istemediğinizi doğru anlatmayı becerebilirseniz, sizin tarafınızda neler yaşandığını tahmin edebilir ama hiçbir durumda sizin arzu ettiğiniz cevabı veremeyecektir. Bu diğer konularda da böyle olacaktır. Bunu baştan kabul etmek gerekiyor” diyor.

    Bu örnek size tanıdık gelecek
    Daha anlaşılır olması için bir örnek vermesini istediğimizde Uzm. Psk. Seçil Özbeklik, özellikle 80’li yıllar sonrası birçok çiftin deneyimlemiş olduğu bir örneği şöyle anlatıyor: “Erkek, annenin çalışmadığı, sadece çocukları ile ilgilendiği bir aileden geliyor ve annenin müdahaleci olmasından rahatsız, beklenti olarak zihninde şunu canlandırıyor; benim eşim çalışıyor olmalı, biz hayatı birlikte paylaşıyor olmalıyız. Kadın ise şöyle bir beklenti içinde; annem çok yoruldu, bunaldı, saçını süpürge etti, babam tarafından hırpalandı, ben böyle olmayacağım, çalışacağım, eşim de bu anlamda bana yardımcı olacak. Bu iki insan karşılaştığında muhteşem bir ilişkinin ortaya çıkacağı düşünülüyor. Oysa diğer taraftan bu iki insanın da bilinçaltlarındaki kadın modeli şu; kadın evde oturur, her şeyi yapar, çocuklarla ilgilenir, erkeğine de çok iyi bakar. Her şey çok güzel olacak diye beklenirken, zihinlerindeki modeller birbiri ile uyumlu iken evliliğin içinde eski modeller devreye giriyor. İşte bilinç dışının tam da ortaya çıktığı yer burası…. Erkek bir süre sonra ‘Beni yeterince seviyor olsaydı gömleğimi ütülerdi, akşam ne yiyeceğimizi planlardı. Ama yapamıyor. Dağınık da…’ diye düşünmeye başlıyor. Başlangıçtaki çalışan kadın arzusunu hatırlamıyor. Kadın da aynı şekilde bir taraftan çalışan kadın olmak istiyor, diğer taraftan da ‘Annem kadar iyi değilim, evim de dağınık, eşim de mutlu değil’ diye düşünüyor. Her işe yetişmesi, ütü de, market alışverişi de yapması gerekiyor ve sonunda beziyor, hassaslaşıyor. Böyle bir yerde erkek yeterince sevilmediği hissi ile “Ütüleri yapmadın” dediğinde, kadın depresif bir modla karşılık veriyor. Kadın zaten yetersizlik hissi içinde ve kızgınlık, içerleme, başka bir yerden saldırıya geçme şeklinde karşılık veriyor.”

    Bütün kabahat anne-babamızda mı?
    Çocukluk hayatı içinde herkesin mutlaka yara aldığını belirten Uzman Psikolojik Danışman Özbeklik, her şeyi en iyi şekilde yapmaya çalışsalar bile çocuğun sürekli değişen isteklerine adapte olamamak nedeniyle her anne-babanın hata yapma ihtimali olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla çocuğun bir yerde mutlaka örselendiğini belirten Uzm. Psk. Özbeklik, “Aile hayatında iflaslar, kayıplar, ayrılıklar gibi beklenmedik olaylar da oluyor. Tüm bunlar devredeyken yeterince iyi anne-baba olunamıyor. İşte tüm bu nedenlerle hepimiz bir miktar örseleniyor ve ilişkilere dair yanlış yargılar içerisinde oluyoruz. Ama bu sosyal ilişkilerimizi, kişilik yapılarımızı etkilemeyebiliyor. İyi işlerimiz, iyi arkadaşlıklarımız olabiliyor. Ne zaman ki iş yakın ilişkilere geliyor, o andan itibaren eski yaralar devreye giriyor” diyor.

    Bilinçaltı bunu niye yapıyor?
    Bilinçaltı zaten yara almışken aynı yarayı neden tekrar canlandırıyor. Seçil Özbeklik bunun yanıtını da şöyle veriyor; “Bilinçaltı şöyle çalışıyor; bir yaram varsa onu halletmek istiyorum. Aynı duruma tekrar gireceğim, aynı sahneyi tekrar yaşayacağım ve oradan sağlıklı bir şekilde çıkacağım. Aslında bu bir iyileşme yöntemi. Her iki taraf da aynı şekilde yaralanmış oluyor ve tıpkı bir yap-boz gibi birbirlerini tamamlıyorlar. Birleştikleri nokta aslında tüm yaraları çözmek adına çok önemli bir yer, bir şans. Eğer bunu değerlendirebilirse çok şanslı olarak yaşamlarına devam ediyorlar. Yaraları iyileştirmek için bir diğer şans ise çocuk sahibi olmak…”

    Yaraları nasıl iyileştireceğiz?
    Her evliliğin kendi içinde yaşam evreleri bulunuyor. Başlangıçta her iki tarafın isteklerinin dengeye oturması zaman alıyor. Üçüncü senede çocuk sahibi olsak mı olmasak mı diye düşünmeye başlayan çiftler çocuk sahibi olduklarında ise ne yapacaklarını şaşırmış halde oluyor. Bu aşamada ilk anne-baba modelleri devreye giriyor, farkında olmadan kendi bebekliklerini, çocukluklarını hatırlıyorlar. Yeterince iyi bir ilişki varsa sorunlar halledilebiliyor. Aksi durumda ise ilişki yürümüyor, ya bitiyor ya da iki ayrı insan gibi yaşıyorlar. Aynı evi paylaşıp ayrı dünyalara gömülüyorlar. Ama bu da çok uzun sürmüyor. Birinden biri dışarıda başka bir şey bulmaya kalkıyor, aldatma başlıyor. Aldatmayı sadece bir başka insanla ilişki kurmak olarak düşünmemek gerektiğini belirten Seçil Özbeklik, “İlk aldatma kadının çocuğu, ev işleri, giyim kuşam ya da alışverişle olabiliyor. Erkek de önce işle aldatmaya başlıyor, eve gelmek istemediği için geç saatlere kadar çalışıyor. Ya da futbol ya da konsol oyunları ile aldatıyor” diyor.

    Kabahat kimde?
    “Dışarıdan nasıl görünürse görünsün, ilişki içinde problem varsa minimum yüzde 50-50 oranında iki tarafın da katkısı oluyor” diyen Uzm. Psk. Özbeklik, “Bu bazen problemi çıkartarak, bazen de devamına katkıda bulunarak oluyor. Son noktada boşanma kararı alsanız dahi, bu ilişkiye siz ne kattınız, bu ilişkide ne hata yaptınız bunu mutlaka bulun. Aksi takdirde yeni umutlarla başka bir ilişkiye girdiğinizde yine aynı tarz insanları seçip yine aynı tarz davranıyorsunuz. Sonunda da ya ‘Bütün erkekler (ya da kadınlar) aynı diye düşünüyor ya da sevilmeye layık olmadığınıza inanıyorsunuz. Oysa değişmeyen siz oluyorsunuz” diyor.

    Her şey aniden mi değişti gerçekten?
    Aslında evlilik içinde hiçbir şey aniden gelişmiyor. Örneğin eşinin kendisini birkaç yıldır aldattığını öğrenip şoke olduğunu söyleyen kadının aslında aldatma başlamadan önce dahi ilişkinin içinde bir problem olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Çünkü hiçbir ilişki aniden bitmediği gibi, aniden de başlamıyor. Bu örnekte kadının aldatma meydana gelene kadar ilişkideki problemlerle ilgili hiçbir şey yapmadığı, diğer tarafın da sıkıntılarını dile getirmeyi başaramadığını düşünmek mümkün.

    Çocuklarınız için kendinizi fark edin
    İlişkilerinde sorun yaşayan çiftlerin yeni bir şey üretmeyi becerebilmeleri gerektiğini belirten Uzman Psikolojik Danışman Seçil Özbeklik, “Bir beklenti ile evliliğin içine giriliyor. Bazı durumlarda birinin istekleri, bazen de diğerininki ön planda oluyor. Bazen ise ikisinin isteği ile yeni ve zengin başka bir şey ortaya çıkıyor. İşte buna müsaade etmek, karşı tarafın başka şekilde düşünebileceğini kabul etmek ve yeni şeylere açık olmak gerekiyor. Evliliklerde çalışırken çoğu zaman insanlara, ‘Sizin insan olarak mutlu olmanız, evliliğin içerisinde mutlu olmanız ya da düzgün bir şekilde ayrılıp kendi yollarınıza devam edebilmeniz benim için önemli. Ama sizden daha çok doğmuş ya da doğmamış çocuklarınız için çalışıyorum’ diyorum. Çünkü sizin kurduğunuz evlilik modeli çocuklarınızın nasıl bir ortam içinde yetişeceğini belirleyecek. Evliliğinizde mutsuzsanız, çocuğa ihtiyaç duyduğu şeyi çok isteseniz de veremiyorsunuz. Çocuğunuz, kadın ve erkeğin ilişki içinde mutlu olamayacağı düşüncesi ile büyüyor. İleride kendi ilişkilerinde de bu korku ile yaşıyor ve mutsuzluk nerede başlayacak diye araştırmaya başlıyor. Bir şeyi çok fazla ararsanız bulursunuz; o da o anki ilişkisi ile ilgili olmasa da bir sebep mutlaka buluyor.” Gerçekten samimi dostlukları olan çiftlerin konuşarak sorunlarını çözebildiklerini, bazılarının son noktada aslında ayrılmak istemediklerini anlayıp kendilerinin farkına vardıklarını belirten Seçil Özbeklik, “Neresinden bakarsanız bakın bir problem varsa, çözülemiyorsa, insanlar problemin nereden kaynaklandığını bilemiyor olabilirler ama bir problem varsa ve bütün hayatlarını etkiliyorsa oranın halledilmesi gerekiyor” diyor.

    Formsanté Dergisi

  • İlişkide denge nasıl sağlanır?

    İlişkide denge nasıl sağlanır?

    İlişki içerisindeyken denge kurabilmek çok önemlidir. Bazı şeyleri aşırı ya da hiç olarak adlandırmanız yerine her şeyi dozunda ayarladığınızda, ilişkinizin ne kadar da sağlıklı olduğunu göreceksiniz.
    Eleştirmeyin!
    Yapmamanız gereken şeylerin başında; eleştirmek, alay etmek, küçümsemek…
    Masum gibi gözüken bu tarz sözler, karşınızdaki insanı tahmin etmeyeceğiniz kadar kırabilir. Özellikle üçüncü şahısların yanında bu tarz hareketlerden kaçınmalısınız. İlişkinizde de mutlaka insan içinde konuşulacaklar, aile içinde konuşulacaklar ve ikiniz baş başayken konuşulacaklar dengesini kurmak gerekir. Arkadaşlarınızın yanında, aslında ikinizin arasında kalması gereken konuları asla paylaşmayın. Eleştireceğiniz bir konu varsa bunu evde baş başayken yapın. Evde konuştuğunuz konular her zaman evde kalsın!
    Konuşun!
    Tüm kızgınlıkların içe atıldığı, hiçbir tartışmanın yaşanmadığı bir ilişki; sürekli kavga edilen ilişkiler kadar sağlıksızdır. Çünkü içe atılan tüm sıkıntılar ilişkinin ileri safhalarında çok daha büyük zedelenmelere yol açabilir. Sürekli kavganın da sağlıksız bir ilişkinin en büyük göstergesi olduğunu hepimiz biliyoruz zaten. Dolayısıyla burada dengeyi kurarak; gerektiğinde tartışabilmeyi, tartışmanın dozunu ayarlayabilmeyi ve uzlaşarak sona erdirebilmeyi iki tarafın da uygulaması yararlı olacaktır.
    Sevdiğinizi Söyleyin!
    Kimi insan karşısındakine sevgisini aşırı şekilde göstermekten hoşlanır. Sürekli onu sevdiğini söyler, sürekli onu öpmek ister ve kendisini tamamen ikinci plana atarak tüm planlarını ona adayarak yaşamaya başlamak onları çok mutlu eder. Bazıları da çok sevmesine rağmen karşısındakine sevgisini bir türlü gösteremez; dile getiremez, sarılıp öpemez, ilgisini gösteremez. Bu her iki durum da ilişki için oldukça sağlıksızdır.

  • En iyi arkadaşına mı aşıksın?

    En iyi arkadaşına mı aşıksın?

    ‘En iyi arkadaş’la sevgili olmak çok cazip gözükse de, doğacak zorlukları ve arkadaşlığınızın zarar görebileceğini unutmamak gerekiyor…

    ‘Galiba en iyi arkadaşımı seviyorum! Onunla sevgili olmayı çok istiyorum, ama yanlış bir hareket yaparak arkadaşlığımızı mahvetmek istemiyorum. Ne yapmalıyım?’ En iyi arkadaşıyla sevgili olmak isteyenlere tavsiyeler aşağıda…

    En iyi arkadaşınızla sevgili olmak zordur çünkü:

    Kaybedecek de kazanacak da çok şey olabilir! Arkadaşlığınız ne kadar eğlenceliyse, bunu romantik bir ilişkiye çevirme isteğiniz de o kadar artacaktır. Duyguların karşılıklı olmadığı, ilişkinin sürmediği takdirde kaybedecekleriniz ise arkadaşlığınızın değeriyle doğru orantılıdır. Eğer en iyi arkadaşınıza aşıksanız ve ilişkiniz iyi gitmezse, rahatlamak ve tavsiye almak için kimi arayacaksınız? Maalesef bu sefer en iyi arkadaşınızı arayamayacaksınız!
    Yeni tanıştığınız bir insanla çıkarsanız ve işler yolunda gitmezse, o insanı bir daha görmeyerek sorunları çözebilirsiniz. Ama en iyi arkadaşınıza bunu yapamazsınız, çünkü o zaten yaşamınızın büyük bir parçasıdır.

    En iyi arkadaşıyla sevgili olmak isteyenlere tavsiyeler:

    Bu insanı çok iyi tanıdığınıza göre, daha önceki ilişkilerini de biliyorsunuzdur. Hoşlandığı insanlara karşı çekingen mi davranıyor? Hoşlandığı insanlara ne tür sinyaller veriyor? Size bu sinyalleri verip vermediğine dikkat edin. Böylece sizden hoşlanıp hoşlanmadığını önceden anlayabilirsiniz..

    Eğer sizin onu sevdiğinizin farkında olduğunu biliyorsunuz. Ancak onun ne düşündüğünden emin değilsiniz. Ona birkaç ipucu verin, ancak direkt olarak düşüncelerinizi açıklamayın. Böylece, onun size aşık olmaması durumunda daha az üzülürsünüz.

    Diğer ilişkilerini izleyin. Sevgilileriyle ilişkileri kısa süreli mi oluyor? Belki de en iyi arkadaşınız, sizin istediğiniz gibi uzun süreli bir ilişkiye hazır değildir. Unutmayın, yürümeyen ilişkiler hakkında bilgi sahibi olmak, böyle bir ilişkiye girmekten daha iyidir.

    Eğer arkadaşınıza onu sevdiğinizi söylemeye karar verdiyseniz, arkadaşlığınızı kumar masasına yatırmış olduğunuzu unutmayın. Ya arkadaşlığınıza zarar vereceksiniz ya da çok iyi tanıdığınız bir sevgiliye sahip olacaksınız! Kendinize şu soruyu sorun: Hangisinden daha çok pişman olacaksınız?
    Arkadaşlığınızı kaybetmekten mi, onunla daha da yakın olabileceğinizi hiçbir zaman öğrenememekten mi?

  • Doğum Sırasına Göre İlişki Analizi

    Doğum Sırasına Göre İlişki Analizi

    Linda Blair’in yazdığı “doğum Sırası” isimli kitabına göre, sevgilinizin kaçıncı çocuk olduğu ilişkinizdeki karakterini belirliyor

    Ailenin kaçıncı çocuğu olduğunuzun hayatınız için ne kadar önemli olduğunu düşündünüz mü hiç? Düşünmeyenleri biraz düşündürtelim o zaman. Klinik psikologu Linda Blair’in yazdığı ‘Birth Order’ (doğum Sırası) isimli kitap, bu sıranın sadece karakteri değil aynı zamanda kariyeri ve hatta ilişkileri bile etkilediğini savunuyor.

    Henüz flört etmeye başladığınız biriyle buluştuğunuzda ortaya çıkan o fotoğrafı hayal etsenize bir kere. Karşı taraf hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz ama aranızdaki muhteşem çekimden dolayı ayaklarınız yerden kesiliyor, midenizde kelebekler uçuşuyor. (Vay halinize!) Her şey iyi giderse, tekrar buluşmayı neden istemeyesiniz ki? (İstersiniz, istersiniz…)

    Aylar geçtikçe onun düzenli, hırslı, kendine güvenen, kıskanç veya duygusal olup olmadığını öğreneceksiniz, kuşkusuz. Tamam filmi hızlandırıyoruz o zaman ve karşı tarafı daha çabuk tanıyabilmeniz için sizi Blair’in kitabına yönlendiriyoruz.

    Burcunun ne olduğundan veya iyi sevişip sevişmediğinden önce (!) ailenin kaçıncı çocuğu olduğunu sorun. İlk doğan çocuk mu yoksa sonuncu mu? İkinci veya üçüncü sırada da olabilir. Ya da tek çocuk! (Olabilir, korkmasanıza yahu!)

    Linda Blair, her sıranın kendine özgü bir karakteri olduğunu söylüyor. Sadece sevdiğiniz adam için değil, sizin için de geçerli yani bu. Uzun lafın kısası; ailenizde kaçıncı çocuk olduğunuz, ilişkinizdeki uyum ya da uyumsuzluğu ortaya çıkarma konusunda en belirleyici faktör. Buyurun buradan yakın!..
    Partnerinizi iyi seçmek için:

    İlk çocuk – son çocuk ilişkisi:

    Klişeler çoğu zaman doğrudur; zıt kutuplar birbirini çeker. Tıpkı ilk ve son doğan çocukların birlikteliğinde olduğu gibi. Psikoloğa göre bunun bir nedeni ailenin en büyük çocuğunun duyarlı, düşünceli ve sorumluluk sahibi olması. Ailenin en küçüğüyse diğerlerine göre çok daha bağımsız ve sorumluluklardan kaçan biri olarak tanımlanıyor. Bu farklılık, çiftlerin birbirlerini tamamlaması bakımından önemli. İlk doğan, onu gerçekten çok sevebilecek birine ihtiyaç duyarken son doğansa kendisine bakabilecek birini arar. Ailenin en küçüğü genellikle kardeşlerine göre daha canlı ve eğlencelidir. İlişkisinde de renkli taraf olması kaçınılmazdır.

    Ancak bu ilişkinin en riskli tarafı kesinlikle son doğan çocuğun isyankarlığı. Bu asi çocuk, kuralları yıkmak için elinden geleni yaparken ilişkiye de zarar verebilir. Son doğanlar, inandıkları şeylere tutkuyla bağlı olduklarından ilk doğanın üstlendiği sorumlulukları görmezden gelebilir ya da her şeyi bozabilir.

    Her iki taraf da ilk doğansa:

    En zorlu ilişki tiplerinden biri kesinlikle bu. Eğer her iki taraf da rekabet içinde olursa, çatışma, tartışma, kavga gürültü asla eksik olmayacaktır. Bu ikili, birbirlerinin isteklerine saygı gösterdikleri müddetçe uyum içinde çalışabilir. Ama mutlaka bir tarafın kararları baskın geleceğinden diğeri mutsuz olmaya meyilli olacaktır.

    İlk doğan ve tek çocuk ilişkisi:

    Kolay anlaşmaları pek mümkün görünmüyor. İlişkinin sağlıklı olabilmesi için ilk doğanın, tek çocuğun ihtiyaçlarına cevap verebilmesi, duygularını anlayabilmesi gerekiyor.

    Ortanca çocuk ve ilk doğan ilişkisi:

    Ortada doğanlar, ilk doğanlar için iyi birer partner olabilir. Aslına bakarsanız evin ortanca çocuğu, herhangi bir doğum sırasındaki partnerle anlaşabilir. Çünkü o dengedir. Ortada ve ılıman olmayı iyi bilir. Kavgalara çözüm arayan bu tip, anlaşması ve anlaşılması kolay biridir.

    Ortanca çocuk ve son doğan ilişkisi:

    Bir başka iyi geçinen çift daha! Ortanca çocuk, uysal ve uzlaşmacı bir tavır içinde olduğu için her iki taraf da fazla tartışmaya girmeden kolay bir ilişki yaşayacaktır. Birbirleriyle rekabet etmek yerine ‘Biz’ olarak hareket etmeyi tercih ederler.

    Her iki taraf da ortanca çocuksa:

    Uyum artı bir uyum daha eşittir mutluluk! Karakter olarak farklı da olsalar, her iki taraf da birbirlerinin isteklerine öncelik tanıyacaktır. Sorumluluk sahibi olmaları ve çözümcü yapıları, ilişkilerinin tehlikeye girmesini önler.

    Ortanca ve tek çocuk ilişkisi:

    Tek çocuk, her şeyi üzerine almak isteyecektir. Kooperatifçi ortanca da buna izin verir. Tek çocukla birlikte olan ortanca, kimi zaman kendisini gölgede kalmış gibi hissedebilir. Hatta bu yüzden ortancanın ruh sağlığı bile bozulabilir. Bu tür bir ilişkide her iki tarafın da yapması gereken karşılıklı konuşmak, planları, hayalleri hakkında ortak bir karar almaktır.

    İki taraf da son doğansa:

    Her iki taraf da mantıklı planlar yapma konusunda zayıf olsa bile, birlikte yol alırlarsa her şeyi organize edebilirler. Ancak hayat bu çift için biraz kaotik geçecek gibi görünüyor.

    Son doğan ve tek çocuk ilişkisi:

    Genellikle mantıklı ve vicdanlı davranan tek çocuk, kendisine göre daha plansız davranan partnerinin sorumluğunu da üzerine alır. Son doğan çocuksa bu ilişkide yaratıcı ve maceraperest rolünü üstlenir.

    İki taraf da tek çocuksa:

    Tek çocuk için en zor ilişki, bir başka tek çocukla olmaktır. Birbirlerini yanlış anlama olasılıkları bir hayli fazla. Her ikisi de lider olmak ve ilişkiyi kendi eline almak ister. Karşı tarafın kararlarını kabul etmekte de oldukça zorlanırlar. Bu ilişkide huzursuz olmak içten bile değildir.

  • Aldatan erkek böyle yakalanır

    Aldatan erkek böyle yakalanır

    Merak ve şühhe içinizi kemiriyor! “Acaba şuan nerede, ne yapıyor?” Bununla başa çıkamadığınız anlarda devreye profesyoneller giriyor. Dedektifler bakın bu işi nasıl yapıyor?

    Dedektiflik artık sadece televizyon dizileri, filmler ve romanlardan bildiğimiz bir meslek değil. Bugünlerde gazetede veya televizyonlarda karşımıza sık sık bir dedektifin karıştığı olaylar çıkabiliyor. 2000 yılından beri faaliyete geçen özel dedektiflik bürolarının sayısında ciddi bir artış var. En çok araştırılan konu ise şüphesiz aldatma vakaları.
    Konuyu uzmanından öğrenelim istedik ve 12 yıllık özel dedektif Kerem Alp ile mesleği ve yaşadıkları üzerine konuştuk.

    Bize kendinizi tanıtır mısınız?

    İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Ancak polis olmayı tercih ettim ve 1976′de Emniyet Teşkilatı’na katıldım. 1996′da emekli olduktan bir yıl sonra Pozitif Dedektiflik adlı şirketimi kurdum. O günden bu yana çok çeşitli olaylar üzerinde çalışıyorum.

    Bir dedektif tam olarak ne yapar? Çözdüğünüz ilk olay neydi?

    Dedektif delil toplar. İpuçlarını birleştirerek gerçeğin ortaya çıkmasına yardıma olur. Eniştemi yakalamam ilk işimdi. Ablam eşinden şüpheleniyordu. Araştırmamı istedi. Sonuçta ikinci bir ev ve kadın olduğunu tespit ettim.

    İnsanlar size ne zaman geliyorlar?

    Merak ve şüphe içlerini kemirmeye başladığında bize başvuruyorlar. Öncelikle bu tür konular yakın arkadaşlarla tartışılır. Genellikle ‘Neden takip etmiyoruz?’ fikri gündeme gelir. Sonrasında arkadaş tavsiyesi, basın ya da internet yoluyla, bizlere ulaşırlar.

    Size gelen her işi alır mısınız?

    Müşterinin haklı şüpheleri olduğuna inanmamız lazım. Aksi takdirde işi almayız.

    En çok ne tür vakalarla karşılaşıyorsunuz?

    1000 vakanın ortalama 600′ü aldatmalar oluyor. Geri kalanı kayıplar, dolandırıcılık ve hırsızlıklar olarak dağılıyor. Evlilik öncesi araştırma isteyenler, çocukları hakkında bilgi talep eden ebeveynler de var.

    Kendinizi boşanmalara aracılık yapıyor gibi hissediyor musunuz?

    Biz bu ofiste itinayla yuva yıkarız! Ancak yuvanın yuvalıktan çıkmış olması gerek. Eşlerden biri evinden, çocuklarından, eşinden vazgeçmişse o evliliğin sona ermesini tercih ederiz. Ancak erkeklerin ikilemde kaldıkları, yanılıp, şaşırdıktan zamanlar da olabiliyor. Biz bunu iyi anlamaya çalışıyoruz. Yanıldığının farkında olan erkeğin yuvasının kurtulması için elimizden geleni yaparız. Ayrıca insanların hayatlarına dair pek çok bilgi ediniyoruz. Bunları kötü niyetli insanlardan uzak tutmaya çalışırız.

    İşinizin riskleri nelerdir?

    Takiplerde kişiyi gözden kaçırmamak gerekiyor. Bunu sağlamaya çalışırken bazı sakarlıklar, düşüp, kalkmalar sıkça başımıza gelebiliyor. En sık karşılaştığımız sorunlardan biri de trafik kazaları. İstanbul trafiğinde fark edilmemeye çalışırken kazalara karışabiliyoruz.

    Takip sırasında hiç yakalandınız mı?

    Yakalandığım oldu ama işi tatlıya bağladım. Takip ettiğimizi sonuna kadar inkar ederiz. Ayrıca yakalanma halinde kullanmak için hazır bir hikayemiz mutlaka vardır.

    Kılık değiştiriyor musunuz?

    Elbette. Kimi zaman simitçi ya da tombalacı oluyorum. Kimi zaman bastonlu yaşlı bir amca veya orta yaşta bir zampara olabiliyorum. Bu gibi durumlarda önemli olan fazla göze batacak bir özellik sahibi olmamak. Arabalarımızı da nötr renklerde ve dikkat çekmeyen modellerden seçeriz.

    Teknolojiden nasıl faydalanıyorsunuz?

    Gizli kameralar çok işimize yarıyor. Artık minicik olanları ile hem ses hem görüntü alabiliyoruz.

    Dedektifliğin eğitimi alınabiliyor mu?

    Dedektiflik kursları var. Ancak dedektifliğin teorik değil pratik olarak öğrenilmesi gerekli. Alan çalışması yapmadan dedektif olunmaz.

    Bu mesleğe talep var mı?

    Evet, hem de nasıl. İşsizlik zaten insanlan farklı sektörlere itiyor ama bizim işimiz özellikle gençlere ilginç geliyor. Geçenlerde verdiğim bir ilana 3.000′e yakın cevap geldi. Hemen hemen hepsi üniversite mezunu olan gençler arasında tercihim kendini kamufle edebilecek tiptekilerden yana oluyor. Çok hoş bir kız ya da erkeği işe alamam. Dedektif olacak kişi fiziği ile öne çıkmayan, belki biraz silik tipte olmalı. Ayrıca çalıştığımız kişilerin emniyet veya askeriye kökenli olmalarını tercih ediyoruz.

    İnsanların özel hayatlarıyla ilgileniyorsunuz, sizi tehdit edenler oldu mu?

    Tanındıkça kendinizi ne kadar kamufle ederseniz edin; karısını, kocasını aldatanların sevmediği insan konumuna geliyoruz. Bu zamana kadar arabamın lastikleri defalarca patlatıldı. Bir kez benzin hortumu kesildi. Takip sırasında üzerime direksiyon kırarak kaza yapmama neden olanlar da oldu.

    Verdiğiniz hizmetin karşılığında insanların kazançları ne oluyor?

    Çalıştığımız her vakada boşanma ve tazminat almak söz konusu olmuyor. Ancak olduğu zamanlarda bulduğumuz deliller sayesinde yüklü tazminatlar, evler, arabalar alanlar oldu.

    Bir dedektif olarak çapkınlara ne önerirsiniz?

    Çapkınlardan önce boşanma arifesinde olanlara çok dikkatli olmalarını öneririm. Her hareketleri takip ediliyor olabilir ve bundan zararlı çıkabilirler. Örneğin kocasından ayrı yaşayan bir kadını sokakta tanımadığı biri gelip sarılıp, öpüyor. Yanlışlık denilen olay dava sırasında fotoğraflarla kadının karşısına çıkınca komplo olduğu anlaşılıyor. Başınıza böyle şüpheli bir olay gelirse hemen karakola başvurun.

    Dedektif tutmanın maliyeti nedir?

    Standart bir fiyat yoktur. Her iş kendi içinde özel ve farklı uğraşlar gerektiren türdedir. Delillere ulaşmak için seyahat yapmak, farklı kaynaklara ulaşmak gerekebilir. Bu tür durumlarda yüklü harcamalarımız olabiliyor.

    Kadınlar hangi durumlarda ve neden aldatırlar?

    Eşin ilgisinde azalma olması, kadını farklı arayışlara iter. O sırada da karşılarına mutlaka biri çıkar. Kadın aldatmaları çoğunlukla bu şekilde olur. Bir de aldatılan eş intikam almak için aldatır. Kıskanç erkekler de aynı şekilde kadını başka erkeklere itebilir.

    ALDATAN ERKEK NE YAPAR?

    • Cep telefonunu sürekli sessiz modda ya da kapalı tutar.

    • Gece geç saatlerde telefonuna mesajlar gelir.

    • Tuvalete bile cep telefonuyla girer.

    • Sürekli tedirgindir.

    • İş yemekleri ve iş seyahatleri artar.

    • Eve gittikçe daha geç saatlerde gelmeye başlar.

    • Giyimine ekstra özen gösterir.

    • Cinsel açıdan sevgilisi veya eşinden uzaklaşır.

    • Nedeni olmadan sevgilisi ya da eşine pahalı hediyeler alır.

    • Evliyse alyans takmaz.

    • Tek başına gezi programları yapar.

    • İleriye dönük planlar yapmaktan kaçar.

    • Sürekli internettedir, internette sosyal bir çevresi vardır.

  • Erkeklerin kadınlardan sakladığı sırlar

    Erkeklerin kadınlardan sakladığı sırlar

    Erkeklerin kadınlardan sakladığı sırlar…

    1- Erkeklerinde duyguları incinir ancak bu onlara zarar verse de durumlarını yansıtmazlar.

    2- Bazı erkekler için saçları çok önemlidir. Bazıları içinse şapkanın altında kalan şeylerdir.

    3- Erkekler de şişman olduklarını düşünebilir. Kızlar böyle bir durumda birbirlerine ‘çok şişman değilsin‘ diye konuşurken, erkekler ‘evet kanka, gerçekten kilolusun‘ der.

    4- Erkekler deli gibi egzersiz yaptıktan sonra sadece yemek isterler.

    5- Reddedilme. Bir kızı dışarı çıkaracakları zaman dehşete düşerler. Öncesinde sizden böyle bir mesaj-sinyal almaları onlar için iyi olur. Yoksa onlar için çok korkutucu olabilir.

    6- Bazen kadınların söylediklerinin çok boş olduğunu düşünürler. İstediklerinde duymayacakları bir sisteme sahip olmak isterler. Başkalarıyla ilgili detayları değil sadece olanı duymak isterler.

    7- Tüm erkekler sevgililer gününden nefret eder. Romantik biri olsalar bile bugün onları hasta ediyor.

    8- Kadınların giydikleri kıyafetlerden çok, açıkta kalan yerleriyle ilgilenirler.

    9-Günün sonunda anne oyları toplar. Eğer annesiyle anlaşamıyorsan, bu durumu değiştirsen iyi olur.

    10- Başkarının onların kendilerine inandıkları gibi ona inanmasını ister.

  • Eşler Arasındaki Yaş Farkı Önemli mi?

    Eşler Arasındaki Yaş Farkı Önemli mi?

    Eşler arasında büyük yaş farkı olması ilişkiye zarar verir mi?

    Eşler arasında büyük yaş farkı olması bir ilişkide çok ciddi sorunlara neden olabilir. Burada “büyük yaş farkı”ndan kasıt, on yaş ve daha üzeridir. Bu türden bir yaş farkı dikkatli olunmadığı takdirde bir ilişkiyi sona götürebilir.

    Eşler yaşlandıkça aralarındaki yaş farkı da azalmaya başlar; bu bilinen bir gerçektir. Bu açından bakıldığında, otuz beş yaşındaki bir erkekle yirmi yaşındaki bir kız arasındaki ilişki, altmış beş yaşındaki bir erkekle elli yaşındaki bir kadın arasındaki ilişkiye kıyasla çok daha büyük risk altındadır. Eşler genç yaşlardayken aralarındaki yaş farkının daha fazla risk içermesinin nedeni, olgunluk ve deneyimlerin daha çok fark yaratacak olmasıdır. Büyük yaş farkına sahip çiftlerin genel sorunlarına bir göz atalım.

    Daha yaşlı olan sizseniz:

    1. Sevgilinize karşı sabırsız bir tutum geliştirebilirsiniz.

    Sevgilinizden çok daha yaşlıysanız, sevgilinizin olgunluktan uzak davranışlarını, deneyimsizliğini ve halen öğrenmesi gereken çok fazla şey olmasını çok sinir bozucu bulabilirsiniz. Sonuçta, sevgilinizin şu anda geçmekte olduğu aşamalardan siz çok önce geçtiniz. Artık bir krizden geçiyor olmanın dünyanın sonu olmadığını, işlerin bir şekilde yoluna girdiğini öğrendiniz. Birçok hata yaptınız ve en sonunda doğru davranışın ne olduğunu anladınız. Ama aynı esnada sevgilinizin böyle bir süreçten geçişini izlemek sizin için çok can sıkıcı olabilir.

    1. Sevgilinize sanki ebeveynmiş gibi davranabilirsiniz.

    Sevgilinizden on, yirmi, hatta otuz yıl daha fazla deneyime sahipseniz, ona öğütlerde bulunmamanız, yanlışlarını düzeltmemeniz ya da onu yönlendirmemeniz neredeyse imkansızdır. Sonuçta, bu süreçlerden geçtiniz ve neyle nasıl başa çıkılacağını öğrendiniz. Elbette iyi niyetli bir yaklaşım içindesiniz ama bu müdahelelerinizin ilişkiniz üzerinde ciddi olumsuz etkileri olabilir. Sevgilinize sanki onun ebeveyniymiş gibi davranmaya ve onu çocuk gibi görmeye başlamanız her şeyin sonu olabilir.

    1. Mali açıdan sevgilinizden çok daha iyi bir durumda olabilirsiniz.

    Yaşlı bir sevgili büyük ihtimalle mali açıdan bağımsızlığını uzun zaman önce kazanmıştır. Çalışmak, kariyerinizde yükselmek, mali açıdan belli bir noktaya gelmek ve ciddi yatırımlar yapmak için birçok yılınız oldu. Ancak mali durumunuz ilişkinizde birçok açıdan gerginliklere neden olabilir. Sürekli para harcayan taraf olduğunuz için zaman içinde öfkelenebilirsiniz. Ve paranın sahibi siz olduğunuzdan, kararları da kendi başınıza alma hakkına sahip olduğunuzu düşünebilirsiniz. Sevgiliniz ise bunu hiç de adil bulmayabilir. Kendinizi sevgilinizin yaşam standardına indirmek muhtemelen sizin için çok zor olacağından ve sevgiliniz de sizin durumunuza gelmek için yıllara ihtiyaç duyduğundan, sorunların çıkması işten bile değildir.

    1. İlişkide daha çok güç sahibi olduğunuzu düşünerek son sözün size düştüğünü iddia edebilirsiniz.

    Bu, yukarıdaki gerçeklerin bir sonucu olabilir. Sevgilinizden daha yaşlıysanız, otoriteyi elinize almanın cazibesine kapılabilirsiniz. Daha fazla para ve deneyim sahibisiniz, daha başarılısınız ve bu durum da sizi ilişkiye ağırlığınızı koymaya itebilir.

    1. Kendi ilgi alanlarınızdan, arkadaşlarınızdan ve yaşam tarzınızdan feragat ederek, ilişkinizi yürütmeye çalışabilirsiniz.

    Sevgiliniz sizden çok daha gençse, sevgilinize hiçbir şey ifade etmeyen ilgi alanlarınızdan vazgeçerek, kendinizi daha genç hissettirecek bir yaşam tarzına geçebilirsiniz. Sizden çok daha genç birisiyle çıkıyorsanız, kendinize şu soruları sorun:

    • “Sevgilime saygı duyuyor muyum?”
    • “Sevgilimle gurur duyuyor muyum?”
    • “Ona güveniyor muyum?”
    • “Sevgilimden ne öğrenebilirim?”

    Daha genç olan sizseniz:

    1. Sevgilinize aşırı değer verebilir ve onun karşısında ezilebilirsiniz.

    Sevgiliniz sizden çok daha yaşlıysa, muhtemelen sizden çok daha başarılı, deneyimli ve mali açıdan çok daha iyi durumda biriyle berabersiniz demektir. Bu durum da sizi farkında olmaksızın sevgilinizi idealize etmeye götürebilir. Sevgilinizi olduğu gibi görmek yerine ona aşırı değer vermeye yönelebilir ve ilişkinizdeki dengeyi bozabilirsiniz.

    1. Sevgilinize sanki ebeveynlerinizden biriymiş gibi yaklaşabilirsiniz.

    Sürekli sevgilinizden tavsiyeler bekliyorsanız, sürekli onun desteğine ve yardımına ihtiyaç duyuyorsanız, mali açıdan sevgilinize bağımlıysanız, sizin yerinize kararlar vermesini bekliyorsanız, gerçekten de ilişkinizde bir çocuk gibi davranıyorsunuz ve sevgilinizi de ebeveyn yerine koyuyorsunuz demektir. Ancak bir ilişkide eşler eşit konumda olmalıdır. Zaten ebeveynleriniz var, sevgilinizin de öyle olmasına gerek yok.

    1. Sevgilinize uyum sağlamak için ilgi alanlarınızdan, arkadaşlarınızdan ve yaşam tarzınızdan feragat edebilirsiniz.

    Kendinizden yaşça büyük bir kişiyle ilişki içindeyseniz, kendinize şu soruları sorun:

    • “Sevgilim bana saygı duyuyor mu?”
    • “Bana kendisiyle eşit biriymişim gibi davranıyor mu?”
    • “Ben kendimi sevgilimle eş konumda görüyor muyum?”

    Yaşça sizden çok büyük biriyle ilişki içindeyseniz ve bu ilişki ciddiyet kazanıyorsa, çok daha önemli sorularla da karşılaşabilirsiniz. Özellikle çocuk isteyip istememeniz ve sevgilinizin sizden önce bir başka aile kurmuş olması çok fazla önem kazanabilir.

    Yukarıda kısaca değinilen sorunlara ve risklere dikkat gösterildiği sürece, eşler arasında büyük yaş farkının olduğu bir ilişki de gayet yolunda gidebilir. Önemli olan sorunlarınızın farkında olmak, konuşmak ve eşit, saygı dolu bir ilişki için gerekli kararları alabilmektir. Ne kadar çok ortak noktanız varsa ve ilişkiniz için ne kadar çok çaba gösteriyorsanız, mutlu olma şansınız da aynı ölçüde artar.