Etiket: ilişkiler

  • 14 Şubat’ta Sevgiliniz Sizden Ne Bekliyor?

    14 Şubat’ta Sevgiliniz Sizden Ne Bekliyor?

    Bir araştırma şirketi Türkiye’nin aşk haritasını çıkardı. 38 ilde 5 bin 260 denekle yüzyüze yapılan görüşmelerin sonuçları açıklandı. Çiftlerin hediye beklentisinden ilişkilerin neden bittiğine kadar birçok çarpıcı veri ortaya çıktı.

    Elde edilen oran, Türkiye’nin yüzde 18’inin Sevgililer Günü’nü kutladığını ortaya koyuyor.

    Ancak yine de sevgililer ve evli çiftler, 14 Şubat’ı kutlamamayı tercih ediyor.

    Katılımcılar arasında “kutlamıyorum” cevabı veren kadın ve erkeklerin büyük çoğunluğu, Sevgililer Günü’nün ticari bir gün olduğunu düşündüklerini ifade ediyor.

    Yapılan araştırmada kadınların büyük çoğunluğu, “Sevgilinizden 14 Şubat Sevgililer gününde beklediğiniz hediye nedir?” sorusuna “tektaş yüzük” yanıtını veriyor.

    Erkekler ise gömlek, parfüm ya da ceket gibi hediyeler çiçek ya da parfüm gibi hediyeler bekliyor.

    Erkeklerin, “Karınıza/sevgilinize almayı düşündüğünüz hediye nedir?” sorusuna verdiği en sık yanıt “çiçek” olurken, kadınlar ise büyük oranda erkekler için ideal hediyeyi “gömlek” ve “saat” olarak belirliyor.

    Araştırmaya göre kadınların 3’te 2’lik oranı ilişkilerinde mutsuz.

    Ancak kadınların aşka inançları erkeklere oranla yüksek.

    Erkekler ise ilişkinin süresinin uzadıkça aşkın yitirildiği düşüncesinde.

    Ankette kadınlar ve erkekler ilişkilerin bitmesinin en büyük sebebini “ihanet” olarak görüyor.

    Bir ilişkinin bitmesinde en büyük etken olarak “aldatılmak” seçeneğinin öne çıktığı araştırmada, ilişki bitiren diğer başlıca sebepler ise “sevgisizlik, ilgisizlik” ve “aile baskısı” ve “ekonomik sebepler” olarak sıralanıyor.

  • Sevgilinizi Mutlu Etmenin Yolları

    Sevgilinizi Mutlu Etmenin Yolları

    Sevgilinizi Mutlu Etmenin Yolları

    Sevgilinizi düldürün;

    Hepimiz bizi güldüren erkeklerden hoşlanırız. Erkekler de aynen böyle düşünüyor. Onu güldüren güzel kız ol. Çünkü ne kadar gülerse o kadar mutlu olur.

    Sevgilinizi Affedin;

    Hepimiz insanız ve hata yaparız, biz kızlar da. Eğer bir tartışmadan sonra her ikiniz de özür dileyip bir kenara çekildiyseniz bunu 3 gün daha uzatıp ona tavır alma. Unut ve affet.

    Sevgiliniz için ve kendiniz için bakımlı olun;

    Onun artık senin olması, bundan sonra bakımlı olmak için çaba harcamaman anlamına gelmez. Koltukta makyajsız halde eşofmanlarla otur tamam ama her gün değil. Evet hala güzel olduğunu düşünüyor ama senin ona bunu ara sıra hatırlatman kaydıyla. Dışarı çıkmak için giyin ve hazırlan. Memnun olacaktır.

    Sevgilinizin Arkadaşlarıyla İyi Geçinin;

    Eğer arkadaşlarını ve seni aynı anda görebilirse bu harika. Biz kızların olduğu gibi onun da arkadaşlarıyla konuşmaya ihtiyacı var. Eğer arkadaşlarına karşı iyi davranırsan, onlar da sana iyi davranır.

    Sevgilinize yemek yapın;

    Klişe bir söz var. “Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer diye. Akşam yemeği için tost yapman, bir daha yemeğe gelmemesine yol açabilir. Eğer güzel bir yemek yapabilirsen veya bunun için gayret gösterirsen yüzünde gülücükler açacaktır. Birkaç yemek tarifi kitabı al ve bunun için zaman harcayın.

  • İlişkilerde noktalama işaretlerinin anlamı

    İlişkilerde noktalama işaretlerinin anlamı

    Noktadan virgüle, oradan üç noktaya… İlişkiler de noktalama işaretlerine benziyor…

    Noktadan virgüle, oradan üç noktaya… İlişkiler de noktalama işaretlerine benziyor. Ama siz siz olun üç noktalı ilişkilerde kaçının. Bunu yaptığınızda, kendinizi iyi hissedeceğiniz, istediğiniz ilişki modelini yaşayabileceğiniz insanları çevrenize çekeceksiniz.

    İlişkileri, noktalama işaretlerine benzetebiliriz. Bu işaretlerin bazısı kişinin yaşam yolunda ilerlemesini sağlarken bazısı da kişinin yaşamında duraklamalara, gerilemelere neden olabilir. Nokta konan ilişkiler taraflardan biri ya da her ikisi için üzücü olsa da ilişkinin tamamen bitiyor olması, bireylere yeni başlangıçlar yapmaları için daha fazla fırsat yaratır. Zihinlerinde soru işareti olabilecek durum yoktur, yeni bir cümleye başlamak için soluk alabilirler ve bu onlar için yeni bir sayfa demektir.

    Virgüllü ilişkilerse, devam eden bir ilişkiyi anlatır. Yaşanacaklar için bir soluk alma, yeni bir anlamla, vurguyla devam etme, birbiri ardına yaşananların anlamını daha da ortaya koymaktadır.

    Ne senle ne de sensiz

    Üç noktalı ilişkilerse yaz mevsiminden çıktığımız bu dönemde daha da artış gösterebilmektedir. Sözler verilmiş, yaşananlar devamı gelecekmiş gibi yaşanmıştır ama sonrasında, ne devam edeceği yolunda bir cümle vardır ne de bittiğine yönelik bir işaret… Bu üç nokta ‘ne senle ne de sensiz’ ilişki modelidir. Kişiler beraber olmaktan keyif alırlar, her şey beraberken çok güzeldir ama sadece yaşanan o zamanlar içindedir. Sonrasına taşımak istemezler o yakınlıklarını, yeni bir cümle başlamaz bu nedenle…

    Kendinizi çıkmaza sokmayın

    Yaşananlar o üç noktayla biten cümlenin içindekilerin aynısıdır… Bu belirsizlik, kişinin kendini, karşısındakini ve ilişkiyi sorgulamasına yol açar. Bu, bireyin kişisel gelişimi, farkındalığının artması açısından yararlı olmakla birlikte sağlıklı olmayan sorgulamalar, kişiyi daha da çıkmaza sokabilir. Sorgulamalar, kişinin zihninde hep aynı cevabı veriyorsa kişi yol almaktansa bir çember içinde dönüp durur veya aynı kişide takılıp durur ya da birbirini tekrar eden ilişkileri yaşamaya devam eder.

    Bireyler ilişkilerinde kendilerinde hissettikleri artı ve eksi yönlere göre farkında olmadan bilinçaltıyla hareket ederek seçim yaparlar. İlişkilerde ‘olduğu gibi görünme ya da olmadığı gibi görünme’ durumları yaşayabilirler. Karşısındaki kişiden kabul görmek ya da beğenilmek için girilen ‘olmadığı gibi görünme hali’, ilişkinin üç noktalı devam etmesinin nedenlerinden biridir… Yaşadıkları ilişkinin uzun süreli devam etmeyeceğini zihninin bir köşesinde bildiği halde, kişi, ilişkiyi sorgulamaya başlar, yaşamında biri, birileri olsun diye ilişkiye devam eder. Bu da sorunlu ilişkilerin devamını ya da kendilerini mutsuz hissettikleri bir hayat yaşamalarına yol açar.

    Kişi önce kendini tanıyacak

    Kişi yaşamda, “İlişkide ben kimim?” ve “Yaşamak istediklerim nelerdir?” sorularının cevabını bulabilirse, karşısındaki kişiye göre şekil alacak ilişki modelinden çıkabilir. Sağlıklı ilişki, kişinin kendini tanıması, kendisini olduğu gibi ifade edebilmesi, güvenmesi, varlığının anlamlılığını ilişkiyle değil yalnızken hissedebilmesiyle gerçekleşir. Kişi bunu hissettiği an adı konmamış, üç noktalı ilişkilerinden kurtulup, kendini iyi hissedeceği, istediği ilişki modelini yaşayabileceği insanları çevresine çekecektir ve yaşayacaktır.

  • İlişkilerde Kadın ve Erkeğin Önceliği Nedir?

    İlişkilerde Kadın ve Erkeğin Önceliği Nedir?

    İyi niyetli davranışlar kimi zaman eşler tarafından neden yanlış anlaşılır? Ego doyumunda sınır ne olmalı? Kadın-erkek ilişkilerinde mutlu bir yaşam için çok önemli tüyolar veren Prof. Dr. Nevzat Tarhan kadınlara en büyük armağanın güven olduğunu belirtiyor.

    Kadın önce paylaşmak ve yakınlık ister!

    Kadınların erkekler konusunda en çok dile getirdikleri yakınma; erkeklerin onları dinlemediği ve anlamadığı hususu olduğunu vurgulayan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü-Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kadının ilişkide önceliğinin paylaşmak ve yakınlık hissetmek olduğunu söylüyor. Erkeğin önceliğini ise Tarhan şöyle ifade ediyor.

    “Yetenekli, yeterli ve güçlü olduğunu hissetmesidir. Erkekler doyumu başarıda ve sonuç almada bulurken, kadınlar paylaşma, değer verilme ve önemseme de yaşarlar.” dedi.

    Bir kadın eşini sevdiğinde onun gelişmesine yardımcı olmayı, erkeğinin eksiklerini gidermeyi ve düzeltmeyi görev bilir ve bunun için çalışır diyen Tarhan, doğal eğilimle hareket eden kadının bunu yaparken de eşini koruduğunu düşündüğünü söylüyor. Bu süreçte erkeğin farklı açıdan düşünerek kendisini karısı tarafından yönetildiğini düşünmeye başladığını vurgulayan Tarhan, erkek istemeden kadının erkeğe yardımından erkeğin güçsüzlük ve beceriksizlik duygusu çıkarsamasında bulunabileceğinin altını çiziyor.

    Prof. Dr. Nevzat Tarhan kadınların ruh doyumuna ilişkin şu değerlendirmelerde bulunuyor.

    Ne yapacağını bilememek duygusu uyandırmayın!

    Bir erkekte ne yapacağını bilemediği duygusunu uyandıran bir kadın, erkeği anlamıyor demektir. Bir kadın erkeğe kendisini iyi ve yeterli hissettirir, ‘kontrol bende’ duygusunu yaşatırsa o erkeğe çok şey yaptırabilir.

    Kadının egosunu destek, paylaşmak doyurur…

    Kadının ego doyumunu destek görmek ve destek vermek, paylaşmak, yardımcı olmak hisleri sağlar. Kadın erkekten çok daha fazla estetik kaygılara, sevgiye, iletişime, güzelliğe değer verir. Sevgi ve uyum onlar için daha önemlidir. Bir erkeğin yarışı kazanmaktan veya tuttuğu futbol takımının attığı golden aldığı zevki kadın yakınlaşma ve paylaşma anında hisseder.

    Erkeğin kendisine yardım önerildiğinde bunu zayıflık olarak algılaması psikolojik konulara ilgisini de azaltır. Psikolojik yardımı kabul etmeyi zayıflık gibi telakki eden erkek içgüdüleri ile hareket eden bir davranış sergiler. Bu da onun kendisini aşamadığının işaretidir.

    Erkeğe öğüt verirken dikkat!

    Bir kadının da erkeğe istemeden öğüt vermesi tenkit şeklinde anlaşılır. Erkeğin kendisini sorunlu, arızalı, yetersiz hissetmesine meydan vermeden ona öğüt vermenin yolunu bulan kadın kendini aşmış demektir. Erkekler bu açıdan çocuk gibidirler. Kabullenip sonra yönlendirilirlerse düşünce yanılgısına düşmezler.

    En büyük armağan güven!

    Eşlerin birbirlerine verecekleri en önemli armağan güvenlerini hissettirmeleridir. Bu aynı zamanda karşımızdakini onurlandırma yoludur. Bir kadın, erkeğin giydiği gömleğin pantolonuna uymadığını gördüğünde “Bu olmamış” derse erkek kendisini beceriksiz hisseder. Bu olmamış yerine “Bence böyle olsa sana daha çok yakışır” demek olumsuz duyguları bertaraf edecektir.

    Ancak diğer taraftan kadın fikrini söylemediğinde kendisini işe yaramaz gibi zannedebilir. Bu noktada erkek kadının fikrine saygı duymayı bilmelidir. Farklı görüşü yapıcı olarak paylaşmayı becerebilmek bir erkeğin kendisini aşmasıdır. Sorunun püf noktası “Önce kabul et” düşüncesini alışkanlık haline getirmektir.

  • Kadın ve erkeklerin ilişkiden beklentileri

    Kadın ve erkeklerin ilişkiden beklentileri

    Kadın ve erkeklerin duygusal birlikteliklerde öncelikleri ve zayıf noktaları neler? İşte cinsleri anlamanın yolları…

    İyi niyetli davranışlar kimi zaman eşler tarafından neden yanlış anlaşılır? Ego doyumunda sınır ne olmalı? Kadın-erkek ilişkilerinde mutlu bir yaşam için çok önemli tüyolar veren Prof. Dr. Nevzat Tarhan kadınlara en büyük armağanın güven olduğunu belirtiyor.

    Kadın önce paylaşmak ve yakınlık istiyor.

    Kadınların erkekler konusunda en çok dile getirdikleri yakınma; erkeklerin onları dinlemediği ve anlamadığı yönünde, peki erkeklerin önceliği nedir?

    Erkekler; yetenekli, yeterli ve güçlü hissetmek istiyor.

    Erkekler doyumu başarıda ve sonuç almada bulurken, kadınlar paylaşma, değer verilme ve önemseme de yaşıyor.

    Bir kadın eşini sevdiğinde onun gelişmesine yardımcı olmayı, erkeğinin eksiklerini gidermeyi ve düzeltmeyi görev bilir ve bunun için çalışır, bu doğrultuda hareket ederken eşini koruduğunu düşünür.

    Güçsüz hissettirmeyin!

    Bu süreçte erkek duruma farklı açıdan bakarak, karısı tarafından yönetildiğini düşünmeye başlayabilir. Kadının erkeğine yardım ederken erkeğini güçsüzlük ve beceriksizlik hissettirmemesi oldukça önemli.

    Ne yapacağını bilememek duygusu uyandırmayın!

    Bir erkekte ne yapacağını bilemediği duygusunu uyandıran bir kadın, erkeği anlamıyor demektir. Bir kadın erkeğe kendisini iyi ve yeterli hissettirir, ‘kontrol bende’ duygusunu yaşatırsa o erkeğe çok şey yaptırabilir.

    Kadının egosunu destek, paylaşmak doyurur…

    Kadının ego doyumunu destek görmek ve destek vermek, paylaşmak, yardımcı olmak hisleri sağlar. Kadın erkekten çok daha fazla estetik kaygılara, sevgiye, iletişime, güzelliğe değer verir. Sevgi ve uyum onlar için daha önemlidir. Bir erkeğin yarışı kazanmaktan veya tuttuğu futbol takımının attığı golden aldığı zevki kadın yakınlaşma ve paylaşma anında hisseder.

    Erkeğe öğüt verirken dikkat!

    Bir kadının da erkeğe istemeden öğüt vermesi tenkit şeklinde anlaşılır. Erkeğin kendisini sorunlu, arızalı, yetersiz hissetmesine meydan vermeden ona öğüt vermenin yolunu bulan kadın kendini aşmış demektir. Erkekler bu açıdan çocuk gibidirler. Kabullenip sonra yönlendirilirlerse düşünce yanılgısına düşmezler.

    En büyük armağan güven!

    Eşlerin birbirlerine verecekleri en önemli armağan güvenlerini hissettirmeleridir. Bu aynı zamanda karşımızdakini onurlandırma yoludur. Bir kadın, erkeğin giydiği gömleğin pantolonuna uymadığını gördüğünde “Bu olmamış” derse erkek kendisini beceriksiz hisseder. Bu olmamış yerine “Bence böyle olsa sana daha çok yakışır” demek olumsuz duyguları bertaraf edecektir.

    Ancak diğer taraftan kadın fikrini söylemediğinde kendisini işe yaramaz gibi zannedebilir. Bu noktada erkek kadının fikrine saygı duymayı bilmelidir. Farklı görüşü yapıcı olarak paylaşmayı becerebilmek bir erkeğin kendisini aşmasıdır. Sorunun püf noktası “Önce kabul et” düşüncesini alışkanlık haline getirmektir.

  • Sevilmeyen Erkek ve Kadın Tipleri

    Sevilmeyen Erkek ve Kadın Tipleri

    Pısırık olmayı bırakın. Eğer hoşlandığınız birine birlikte bir yere çıkmayı teklif ederseniz kabul eder. Nereye gideceğiniz konusunda bir beklentisi yoksa liderliği ele alın. Baskı altında olsanız da rahat olun, çok zor olmayacak. Ne tür yemekleri, hangi filmleri veya nerelere gitmeyi sevdiğini sorun. Kararsızsanız hoşuna gidecek bir kaç alternatif sunun ve seçmesine izin verin. Bazı şeyleri kontrol altına almanız gerektiği doğru ancak her zaman seçim yapma fırsatı da sunmalısınız.

    Arayacağını söyleyip aramayan

    Kadınlar ‘arayacağım’ deyip aramayan erkekle ilişkisini yeniden gözdn geçirir. Eğer onu bir daha görmeyecekseniz bunu kibarca yapmanız gerek. Bu bir kadını arayacağım diye umutlandırarak terk etmekten daha doğru.

    Hesabı bölen

    Kadınların feminist duygularını incitmekten korktuğunuz için hesabı ikiye böldürdüğünüzü söylemeyin. Eğer bir kadını dışarı davet ettiyseniz gece sonuna kadar tüm hesapları siz ödersiniz. Bunun cinsel ayrımcılıkla ilgisi yok. İlk buluşmada her zaman erkekler öder. Başka beklentiniz olmasın.

    Sarhoş, düzgün konuşmayan

    Eğer bir kaç kadeh içtikten sonra kendinizi kaybediyorsanız, yeni bir kadınla çıkarken dikkatli olmalısınız. Birlikte zaman geçirirken saçma sohbetler, anlamsız konuşmalar yapan bir erkek asla cazip olamaz. Bunun yerine ne kadar içtiğinize dikkat edin.

    Her şeyi onaylayan

    Hiçbir kadın her şeyi onaylayan bir erkekten hoşlanmaz. Tavsiyeler veren, sorular soran, ilgili erkekler daha caziptir.

    PEKİ ERKEKLER KADINLARDA NELERDEN HOŞLANMIYOR?

    Garip davranan

    Buluşmada özensizlik kabadır. Hiçbir erkek son dakika randevusunu erteleyen, iptal eden bir kadından hoşlanmaz. Düşüncesiz tavırlarınız, hazırlanamama gibi nedenlerle geç kalma erkekleri kızdırır. Örneğin herhangi bir nedenle geç kalacaksanız mutlaka haber verin.

    Süper kendine güven

    Kendine güvenmek doğrudur ancak çok fazla özgürlük kötü olabilir. Ondan daha iyiymiş ve ihtiyacınız yokmuş gibi davranmanız onun için hoş bir durum değil. Siz onun yerinde olsaydınız bu kadar kendini beğenen biriyle olur muydunuz?

    Erkekler basit ihtiyaçları olan basit varlıklardır. Biriyle çıktığınızda kendinizi ona bırakın, ‘kendi hesabımı öderim’ mantığından uzaklaşın ve hesabı ödemesine izin verin. Zaman zaman eski moda davranışlarda bulunmak aranızdaki iletişimi arttırır.

    Biyolojik saatiniz

    Üzgünüz bayanlar ama erkekler bir kadının bebek yapma süresinin az kalması ve çocuk sahibi olma konusunda baskı istemezler. Bir erkeğin çocuk sahibi olma konusundaki görüşünü merak ediyor olabilirsiniz. Ancak ilk buluşmada çocuk sahibi olmak isteyip istemediğini sormanız onu kaçırmanıza neden olur. Birbirinizi tanıdıktan sonra zamanla evlilik ve çocuk hakkındaki düşüncelerini öğrenirsiniz. vaktiniz azsa ve ciddi planlar yapmıyorsanız zaman kaybetmeyebilirsiniz.

    Kötü erkek bağımlılığı

    Kadınlar çekici, flörtöz, oyuncu erkeklerden hoşlanır. Onunla vakit geçirmek, birlikte olmak ister. Genç kızlık dönemlerinizdeki bu halinizden kurtulun. Kötü çocukla mı yoksa iyi çocukla mı birlikte olmak istiyorsanız karar verin.

  • Bakışlarla etkileme

    Bakışlarla etkileme

    Doğru zamanda doğru bakışları kullanarak karşınızdaki kişileri kolayca etkiniz altına almanız mümkün.

    Ondan hoşlandığınızı gösterin

    Bakış: Direkt olarak gözlerinin içine bakın.

    Başınız yana doğru hafifçe eğikken birkaç saniye boyunca gülümseyin ve sonra başka yöne çevirin.Neden işe yarıyor? Bu, aslında doğamızdan gelen bir flörtleşme şekli. Antropolog Helen Fischer “Çiftleşme bakışı dediğimiz bu özel bakışma genellikle maymunlarda görülür” diyor ve şöyle devam ediyor: “Dişi bir maymun bu bakışı tekrarlar ve bu sayede erkek maymunu kendine yaklaşmak konusunda teşvik eder. Erkekler, bu harekete tepki verir çünkü binlerce yıl önce yaşamı devam ettirebilmek için cinsel çekim sinyalleri göndermek gerekliydi” diyor. Ona bir kez bakıp sonra bakışlarınızı kaçırmanız, karşınızdaki erkekte sizi takip etme isteği uyandırır. Bu, sizin zor elde edilen bir kadın olduğunuzun altını çizer.

    Sinir bozucu birini susturun

    Bakış: Alnına bakın ve sonra başınızı uzaklara çevirerek sizinle göz teması kurmasını engelleyin.Neden işe yarıyor? Fisher “Alnında bir noktaya odaklanmanız mesafeli olduğunuzu gösterdiği gibi, ondan üstün olduğunuzu hissettirir. Çünkü direkt olarak gözlerinin içine bakmak yerine, gözlerinin üst kısınma bakmaktasınızdır. Kafayı çevirmek ise, şempanze ve goriller arasındaki bir gözdağı verme şeklidir. Givens, bunun biyolojide limitleme anlamına geldiğini belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Şempanzeler bunu, egemenliklerini ilan etmek ve gruptaki diğer canlılar üzerinde üstünlük kurmak için kullanır.” Siz de uzaklara bakarak karşınızdakine “Seni umursamıyorum” mesajını verirsiniz.

    Patronunuzun gözüne girin

    Bakış: Patronunuz kadınsa, gözlerinizi hiç kaçırmadan ona bakın. Ama eğer bir erkekse, 30 saniye boyunca gözlerine baktıktan sonra ara verip birkaç saniye yere bakın.

    Bir tartışmayı kazanın

    Bakış: Kendi fikrinizi savunurken kaşlarınızı kaldırarak göz teması kurun.

    Neden işe yarıyor? Givens “Bir maymun, egemenliğini ilan etmek istediğinde, gözünü dikip bakışlarını yukarı aşağı indirir ve kaldırır. Kaşları kaldırmak, göz temasına dikkat çektiğinden bakışı her zamankinden daha fazla ikna edici bir hale getirir” diyor. Politikacıların bunu devamlı yaptığını görebilirsiniz.Bir an önce bağışlanın

    Bakış: Tıpkı dua eder gibi başınız karşıya bakarken gözlerinizi aşağı indirin.

    Neden işe yarıyor? Bakışlarınızı aşağı indirip başınızı itaatkâr bir pozisyonda tutmanız, karşınızdaki insana hatalı olduğunuzu bildiğiniz mesajını verir. Ayrıca bu hareket, karşı tarafın konuyu bir üst seviyeye taşımasını da engeller. Givens “Hayvanlar, böylesine bir saygı gösterisi gördüklerinde karşılarındakine saldırmaz” diyor. Sevgilinizle veya en yakın arkadaşınızla kavga ettiğinizde bu yöntemi uygulayarak tartışmanın gereksiz yere uzamasını engelleyebilirsiniz.

  • Evlilik mi,Kariyer mi?

    Evlilik mi,Kariyer mi?

    Bu iki kelime arasında kararsız mı kalıyorsunuz? Bunların ikisi de önemli mi diyorsunuz? Gelgitler mi yaşıyorsunuz; bunun için mutlaka iyi düşünmelisiniz…

    Kariyer hayatınızın bir dönüm noktasıdır; çocukluk, eğitim, tecrübeler derken hayat akıp gitmeye ve yoğunlukları da beraberinde getirmeye devam eder. Hayatınızdaki tüm dönüm noktaları sizi gelecekte yapacaklarınızla karşılaştırır; eğer kariyer sahibi olmak istiyorsanız işkolik olmaktan geçtiğine inanırsınız, aslında kariyer sahibi olmakla işkolik olmanın hiç de alakası olmadığını belirtmek isterim. Aslında her yaptığınız şeyi kararında yaparsanız hayatın tüm mutluluk veren nimetlerinden yararlanabilirsiniz.

    Bunun için yapmanız gereken her şeyi kararında uygulamak; örneğin; iş için ayırdığınız zamanı iş için ayırın, eve iş getirmeyin eve geldiğinizde artık işten bahsetmeyin, sizi mutlu eden şeylerle meşgul olun. Evlilik kararı kolay verilecek bir karar asla değildir. Bunun için iyi düşünün karşınızdaki kişinin size ne kadar değer verdiğini, onun hayatında nerede olduğunuzu iyi bilin.

    Uzun süreli ilişkiler evlilik için en doğru adımı oluşturur. Bunu göz önünde bulundurarak ilişkiye başlayın. Sürekli kendinizi ön plana atmayın unutmayın ki karşıdaki kişinin de kendine ait bir hayatı var. Bunun için ikisi arasında seçim yapmaktan vazgeçin siz sadece hayatınızdaki şeyleri sıraya koyun ve planlı yaşayın, eğer bunu uygularsanız asla pişman olacak şeyler yaşamazsınız.

  • Erotizmin dansı

    Erotizmin dansı

    Her insanın için hem erkeksi hem de dişi bir yön var… Erkekte erkeksilik, kadında dişilik ön planda oluyor ve bunlar dengede olduğunda erkek erkeliğini, kadın kadınlığını daha kolay hissedebiliyor ve sağlıklı bir iletişim kurarak birbirini tamamlayabiliyor. Erkek az seks yaptığında ve yeteri kadar takdir edilmediğinde, kadın çok çalıştığında ve anlaşılmadığında denge bozuluyor ve ilişkilerde sorunlar yaşanmaya başlıyor. Bozulan dengenin yeniden sağlanabilmesi için çiftler romantizm ve erotizmin dansına ihtiyaç duyuyor.

    KADINLAR ROMANTİZMİ ERKEKLER EROTİZMİ SEVİYOR…

    Romantizm kadın-erkek ilişkilerinde büyük önem taşıyor. Çünkü günümüzde kadınlar genellikle erkeksi yanlarının ortaya çıkmasına neden olan geleneksel erkek işlerinde çalışıyor. Bu nedenle kadınlar biraz olsun rahatlayabilmek ve gevşeyebilmek için, dişiliklerini kazanmak konusunda eşlerinin yardımına gereksinim duyuyor. Bu konuda en iyi yardım romantizm… Romantizm kadınların zamanla uzaklaştıkları dişilik yanlarını yeniden keşfetmelerine ve erkeklerinde daha kolay erotizm almalarına yardımcı oluyor. Özellikle duygularını açıklayıp paylaşmaktan hoşlanmayan çiftler için romantik dakikalar oldukça önemli… Çünkü romantik anlarda kadınlar erkeklerin gözlerinde özel ve değerli olduklarını, anlaşıldıklarını, oldukları gibi koşulsuzca kabul edildiklerini, sahiplenildiklerini, saygı ve destek gördüklerini hissediyor. Bu hisler kadınların erkeklere erotizm sunmalarını kolaylaştırıyor. Erotizm sonucu yaşanan seks, erkeklerin duygularıyla ve içlerindeki dişi yönle bağlantıya geçmelerini ve kadınlarla daha iyi iletişim kurabilmelerini sağlıyor. Bu nedenle kadınlar romantizmi, erkekler erotizmi seviyor ve vazgeçemiyor. Böylece romantizmin ve erotizmin dansı, tango tadında gerçekleşebiliyor, çiftin arasındaki iletişim ve yakınlık güçleniyor, tutku artıyor.

    ROMANTİK ALIŞKANLIKLAR GELİŞTİRMEK GEREKİYOR…

    Romantizmin canlı kalabilmesi için çiftlerin aralarındaki iletişimin çok iyi olması gerekiyor. “Konuşmak” kadınların, “takdir edilmek” erkeklerin en önemli gereksinimlerinden biri… Romantizmin sürebilmesi için kadınlar dokunulmak, dinlenmek, duygularını paylaşmak ve anlaşılmak isterken, erkekler ise bir kral gibi takdir edilmek, onaylanmak ve zaman zaman yalnız bırakılmak istiyor. Erkekler “Seni seviyorum, sana değer veriyorum!”, kadınlar ise “Sana ihtiyacım var!” duygusunu belirtecek “romantik alışkanlıklar” geliştirdiklerinde aralarındaki yakın ilişki sağlıklı kalabiliyor. Romantik alışkanlıklar, erkeklerin sarılarak veya “İyi misin?” diye sorarak eşlerine değer verdiklerini gösteren ve kadınların partnerlerine “Sen harikasın!” gibi güzel sözlerle takdir ettiklerini belirten çok yalın davranışlar… Romantik davranışların sadece hediyeler ve lüks restoranlar için çok para harcamaktan geçtiğini düşünmek büyük bir yanılgı… Çoğu zaman baş başa mum ışığında yemek yeme, çiçek alma, iltifat etme, duyguları ifade etme, ilgi gösterme, elini tutma, koluna girme, sarılma, fotoğraf albümü hazırlama, beraber romantik bir film izleme, sevilen şarkılardan bir CD hazırlama, ilişkideki ilk’leri hatırlayıp kutlama, birlikte tango kursuna gitme gibi ufak tefek jestler romantizmi canlı tutabiliyor. Burada önemli olan günlük hayat içerisinde fazla vakit ve para harcamadan duygulara dokunabilmek… Bu nedenle “Kadının dişiliğini besle, erkekliğin desteklensin!”, “Bir erkeği sıkıntılı bir zamanında seksle kendine getiren kadın gibisi yoktur!” veya “Bunalımdaki bir kadını anlaşılmak ve dokunmak kendine getirebilir!” deyişlerini yabana atmamak gerekiyor.

    AFRODİZYAK TANGO…
    Son olarak dans etmek, romantizmi ve erotizmi çağrıştıran bir aktivite… Özellikle tango gibi, çiftin kıvrak hareketlerinden oluşan Güney Amerika dansları uyum ve ahenk, dokunma ve ritimgerektirdiği için cinsel sinyaller yayıyor ve aşk hayatlarını canlandırmak isteyen pek çok çift tarafından tercih ediliyor. Çünkü şehvete meyilli olan tango, “bedenlerin dans hali” olarak biliniyor. Sorunlu ilişkilere can suyu verebilen tango, çekiciliğin ve tutkunun dansı olmasının yanında, soluğu kesen, arzuya boyun eğdirten ve tutkuya en güzel yanıtın verildiği birbütünleşmeme ve bir olma oyunu olarak da biliniyor. Bu oyunun temel stratejileri ise, baştan çıkarma ve yakınlaşıp uzaklaşma… Oyunu erkek yönetiyor, kadın uyuyor, görünürde tangonun düzeni bu… Ama bedenlerin ilişkisine sızmış olan erotizm ve romantizm zamanla dengeyi değiştiriyor, kadın direniyor, erkeğe teslim ettiği bedenini bir bakışla geri alıyor, yönetim bedenden bakışa, erkekten kadına geçiyor. Erotizm ve romantizmin dansında yaratıcılık, teslimiyetin açık masumiyetinden yasak olanın gizli günahkârlığına dönüşüyor ve afrodizyak tangoda denge sağlanıyor.

  • Evlilik öncesi sendromu

    Evlilik öncesi sendromu

    Bu bir peri masalı olmalıydı! Ama hissettiğiniz tek şey huzursuzluk ve gerginlik… Sanki içinizde başka biri var. Ve o tanımadığınız biri nikah masasına oturduğunuzda “Hayır!” diye haykıracak ve duvağını atıp, gözyaşları içinde koşarak salonu terk edecek… Korkmayın, hepsi geçecek… Hemen her gelinin başına gelen şeyi, evlilik öncesi sendromunu yaşıyorsunuz.

    Aslında onu çok seviyordunuz. Yani davetiye listesi ile ilgili o büyük patırtı kopmadan önce her şey gayet yolundaydı. Hele düğün pastasının kaç katlı olacağına kesinlikle karışmayacaktı! Hem evlenince kıyafetlerinize de karışmayacağı ne malum? Ayrıca bugün nikah şekeriyle ilgilenmeyen yarın sizinle hiç ilgilenmez! Böyle bir adamla ömrünüzü tüketeceğinize emin misiniz? Yoksa yol yakınken vaz mı geçmelisiniz? Ya sizi mutlu edemezse? Acaba o doğru kişi mi? Gerçekten ruh eşinizi buldunuz mu? Acaba yanlış seçim mi yapıyorsunuz?

    Durun! Öncelikle sakin olun. Sakın endişelenmeyin ve kendinizden şüphe etmeyin. Çünkü evleniyorsunuz ve bu durum birçok sorumluluğu beraberinde getiriyor. Yalnızca hem kendinizin hem de partnerinizin bu sorumlulukları sağlıklı bir şekilde yerine getirebileceğinizden endişe duyuyorsunuz. Bu noktadan baktığınızda altında ezilecek gibi hissettiğiniz o sorumluluklar aslında sandığınız kadar ağır değil. Ömür boyu sürmesini hayal ettiğiniz bir aşk anlaşmasına imza atıyorsunuz. Yıllardır belki de sadece günü gününe yaşamaya alışmışken, artık iki kişilik düşünmek ve yaşamınızın bundan sonraki kısmını sevdiğiniz insana göre ayarlamak ilk bakışta korkutucu gelebilir. Ama evlilik aslında hiç de içinden çıkılamayacak duygusal bir kaos değil. Sizin yaşadığınız şeyin tam adı evlilik öncesi sendromu… Ve inanın bunu yaşayan ne ilk ne de son gelin adayı siz değilsiniz!

    Aşkın gözü kör mü?

    Evliliğe hazırlanan birçok kadının yaşadığı bu çıkmazı psikiyatristler son derece normal buluyor. Belki de yaşanan sorunu çözebilmek için işin en temeline inmek ve “insan neden evlenir” sorusuna yanıt bulmak gerekiyor. Toplumun değer yargılarına göre her birey belirli bir yaş dönümüne geldiğinde evlilik ve çocuk sahibi olmakla ilgili aile ve çevre baskısı yaşamaya başlar. Cinsel çekim, psikolojik gelişim, sevgi ve aşk gibi duygular da bireye evliliği çağrıştırır. Sevginin coşkulu dönemini yaşayan kişi karşısındakinin iyi, güçlü ve olumlu özelliklerini idealleştirir. Aşık insan kendini olduğundan çok daha mutlu, coşkulu ve bütün hisseder. Sevilene yakınlık göstermek, onu anlamaya çalışmak ve onun yanında bulunmak isteği ön plandadır. Güçsüz ve yetersiz yanlar algılanmaz. Kısaca aşkın gözü kördür de denebilir…

    Aynı dönemdeki sahiplenme tutkusu, yaşanan duyguların devamının sağlanması çiftleri evlilik kararına itebilir. Düğün hazırlıkları yaptığınıza göre buraya kadar bir sorun olmamalı. Büyük ihtimalle siz ve müstakbel eşiniz de aynı evrelerden geçerek bu kararı aldınız. Ancak toplum evliliği idealleştirip, onu sonu olmayan bir yaşantı biçimi gibi sunma eğiliminde… Evlilik öncesindeki bu stres de işte tam da bu nedenle ortaya çıkıyor.

    Uzmanlar bu stresten arınmanın ilk adımını evliliği her şeyin gönlünüzce olduğu bir cennet olarak görmekten vazgeçmek olarak tanımlıyor. Uzman psikolog Handan Arslantaş sevginin aşama aşama ilerlediğini ve yüceleştirilmiş sevgiyi coşku sonrası düş kırıklığının takip edeceğini dile getiriyor: “Yaşanan düş kırıklığına dayanan, onları işleyebilen kişiler saygı ve güven ağırlıklı sürekli ilişkiler kurabilir. Kendini düşünürken karşısındakinin çıkarlarını da gözetme, eşitlik ve aynı haklara sahip olma ilkesi, ortak duygudaşlık, karşısındakiyle özdeşleşme prensiplerini yakalamak gerekir. Evlilikler genellikle bir seçme süreci sonrasında gerçekleşir. Evlilik kararı ile toplumsallaşma aileler, arkadaşlar ve ortak yaşam alanlarının paylaşılması söz konusudur. Kişi, duyguları, kendi gerçeklik algılaması ve yakın çevresinin önerileri arasında gerginleşir. Alıngan ve hassas durum güvensizliğe, şüpheciliğe, ufak olayları abartmaya, karşı tarafı denemek adına uygunsuz taleplere neden olur. Coşkulu sevginin yerini eksiz, güçsüz, yetersiz yanlarla yüzleşme ve düş kırıklığı alır. Coşkulu sevgi özlemi, alışkanlıklar, tutkular, birlikte bütünleşme isteği farklı iki algılamaya neden olur. Sevgi ile hoşlanma, aşk ile sıradan sevgi arasında ayrım yapmak zorlaşır.”

    Ruh eşi mi, baş belası mı?

    Özellikle bizimki gibi gelişmekte olan toplumlarda kız çocukları küçük yaşlardan itibaren büyüyünce özel birine aşık olacakları, sonsuza dek sürecek mutlu bir evlilik yapacakları ve bir gün anne olacakları söylemleriyle büyütülür. İlk bakışta tek eşlilik tüm çağdaş toplumların beklentisi gibi görünse de, dünya üzerindeki farklı kültürlere ait farklı topluluklar üzerinde yapılan sosyolojik araştırmalar bu beklentinin ancak beşte bir oranda gerçekleşebildiğini gösteriyor. Dolayısıyla tek eşli bir yaşamın insan doğasının ideali olduğunu söylemek pek de gerçekçi görünmüyor.

    Handan Arslantaş evlilik öncesi yaşadığımız bu stresi bilimsel olarak şu şekilde açıklıyor: “Sevgili rolünden eş rolüne geçmek aynı zamanda anne-baba evindeki genç rolünden dönüşümsüz olarak vazgeçmeyi gerektiriyor. Sorumluluk almak kişiliğin olgunlaşmasında ve yetişkinliğe geçişte en önemli dönüm noktalarından biri. Evlilik öncesi dönemde bireyler birbirini bu yönde tartmaya başlar. Özgürlüklerin yönetimi, cinsellikteki doyum, maddi konularda işbirliği, ortak gelecek beklentileri, problem çözme yetenekleri, farklılıkları hoşgörüyle karşılayabilme, dini eğilimler, karşıdaki kişinin bilgi ve görgüsüne saygı duyma, ailelerin kabulu ve ebeveynleri ilişkiye karıştırmayacak kadar bireyselleşmiş olmak, neşe, espri gücü, öfke yönetimi ve günlük yaşam alışkanlıkları hep bu dönemde alıcı gözle sorgulanır. Tüm yakın çevre de bu sorgulamaya gönüllü olarak katılır. Davetiye seçimi, ailenin yanındaki bir bakış, basit bir bilginin paylaşılmaması, çıkarlardaki ufak eşitsizlikler gibi çok ufak detaylar ileride ciddi bir soruna temel olacakmış gibi masaya yatırılır.

    Ve evlilik öncesinde süre, güç mücadelesi, üstünlük ve taviz vermeme savaşına doğru kaymaya başlar. Birlik ve bütünlük kavramı, kız ya da erkek tarafı rekabetlerine, karşılıklı saldırı ve savunma durumuna dönüşebilir. Böylece beni tamamlayan doğru eşi buldum mu, yoksa başımı belaya mı sokuyorum soruları gündeme gelmeye başlar.”

    İdeal evlilik nedir?

    Evliliğe giden yolda çiftler zaman zaman ara yollara saparak amaçlarından uzaklaşabiliyorlar. En ufak bir problem ortalığı savaş alanına çevirebiliyor. Satın alınacak kanepenin rengi aslında yaşamınızı temelden etkilemeyecek bir konu olduğu halde her nasılsa bu dönemde kendinizi müstakbel kocanızla ilgili korkunç planlar yaparken bulmanıza neden olabiliyor. Unutmayın, siz evleniyorsunuz ve aslında ikiniz de aynı tarafta duruyorsunuz. Hiç de hayati olmayan bir konuyla ilgili alınacak bir kararda bile soğukkanlılığınızı kaybedecek noktaya gelmeniz, anlaşamadığınızı değil, üzerinizdeki yoğun baskılardan kaynaklanıyor. Gelinlik seçimi, evin dekorasyonu, davetli listesi, nikah şekeri gibi evlilik öncesi dönemde önem kazanan işlerin aslında birbirinizi kırmaya değecek şeyler olmadığını geriye dönüp baktıktan sonra fark ediyorsunuz. Aslında ne gelinliğinizin modelini ne de nikah şekerinizi davetlilerden hiçbiri bir süre sonra hatırlamayacaktır. Ama bir ömrü birlikte geçireceğiniz insanın kırılan kalbini onarmanız çok daha zor olacaktır.

    Stres ve gerginlik bazen öyle noktalara gelir ki, hayatınızın en güzel hatırası olması gereken düğününüzü bir kabus gibi yaşar ve tadına varamazsınız. Şunu unutmamak gerekiyor ki mükemmel ilişki yoktur. Herkes kendi kişilik sınırları içinde ve kendi doğrularıyla yaşar, ilişkilerini de bunlara göre seçer. Bir ömrü birlikte geçirmek için çiftlerin karbon kopya olması gerekmez.

    Evlilikte de birey olarak varlığını sürdürmek hem kişinin ruhsal sağlığı hem de ilişkinin sağlığı açısından oldukça önemli. Hayatını birbirine odaklanmadan, kişisel ilgi alanlarından vazgeçmeden, kariyer ve iş yaşamlarını da dengeleyerek yürütülen evlilikler her zaman daha uzun soluklu olacaktır. Ayrıca partnerinizin başlangıçta görmezden geldiğiniz, zaman içinde tahammül edilemez bulmaya başladığınız kusurlarını onunla konuşmaya çalışın. Bunlarla yüzleşmek, yıllar sonra otomobilini park ettiği yeri bulamıyor ya da dişlerini fırçalarken hırıltılı sesler çıkarıyor diye ondan soğumanızdan ya da “Benim evlendiğim erkek bu mu?” diye isyan etmenizden çok daha iyidir. Unutmayın ki, güzel bir gelin olabilmeniz stres ve gerginlikten uzak olmanıza bağlı. Siz iyisi mi bazı şeyleri oluruna bırakıp evliliğin keyfini çıkarın.

    Eğer bunu başaramıyorsanız ve şüpheleriniz sizi yiyip bitirmeye başladıysa da sağlıklı bir karar verebilmek için profesyonel bir yardım alın. “Kaçak Gelin” filmini de bir an önce unutmaya bakın…