Etiket: ilişkiler

  • Erkekler ilişkilerde neye dikkat ediyor?

    Erkekler ilişkilerde neye dikkat ediyor?

    Erkeklerin ilişkilerde önem verdiği bazı konular vardır. Eğer uzun bir ilişki istiyorsanız, bazı noktalara dikkat etmelisiniz.

    Erkekler ilişkilerde neye dikkat ediyor?

    -Tıraş makinesiyle bacağınızı tıraş etmeniz her erkeği çileden çıkarır.

    -Yeni gömleğini giyip, onu parfüm kokusuna boğarsanız, erkeğinizden olumlu bir tepki beklemeyin.

    -İdeal erkek yoktur, ideallik kadınlara mahsustur.

    -Erkekler düşündüğünüzden daha az özgüven sahibidir. Onlar sizden hep yakışıklı ve önemli olduklarını duymak ister ve kontrol altına alınmaktan nefret eder.

    -Yeni insanlarla her tanıştığınızda, erkeğinizin favori esprilerini dinlemek zorunda kalacaksınız. Bu durum zamanla değişmeyecek ve her defasında sizden gülmenizi bekleyecektir.

    -Çalışma masasını asla temizlemeyin.

    -Bir erkekle cinsellik hakkında dalga geçmemelisiniz. Bu konuda espri kabul etmezler.

    -Erkekler düzenli seks hayatına önem verir ve sizinde vermenizi beklerler.

    -Eski püskü tişörtlerini asla atmayın. Onların manevi değeri olabilir ve bu hareketiniz asla affedilmeyecektir.

    -Erkekler asla değişmez. Onu değiştirmeye çalışmayın.

    -Yeni insanlarla her tanıştığınızda, erkeğinizin favori esprilerini dinlemek zorunda kalacaksınız. Bu durum zamanla değişmeyecek ve her defasında sizden gülmenizi bekleyecektir.

    -Erkeğinizi elinizden kaçırmak istemiyorsanız, sizi devamlı istemesini sağlamalısınız.

    -Bir erkeği dize getirmek zordur. İlişkide yeterince istek duymuyorsa, bu dünyadaki hiçbir güç onu yanınızda tutamaz.

    -Evlenmek için erkekleri zorlamamanız gerekir. Bırakın teklif ondan gelsin.

    -Erkekler doğum günleri ve diğer önemli günleri unutur, ama sizden annesinin doğum gününü hatırlamanızı bekler.

    -Erkekler açık sözlüdür. Sizi seviyorsa, kilo almanız veya ağdanızı geciktirmenizden rahatsız olmayacak, ama sevmiyorsa, bunları mutlaka duyacaksınız ve büyük ihtimalle ihmalinizin bedelini ayrılıkla ödeyeceksiniz.

     

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com/iliskiler

  • Neden acı çektirene bağlanıyoruz

    Neden acı çektirene bağlanıyoruz

    Birini acı çeke çeke, sürüne sürüne, kendinizi hasta edercesine sevdiniz mi? Buna sevgi demek ne kadar doğru, sormadan edemiyoruz… Psikoloji bize tabii ki bu durumu da açıklıyor ve adına şöyle diyor: Travmatik bağlanma. Detaylar için, gelin hemen yazımıza geçelim.

    Damla DURAK

    Travmatik bağlanma (Traumatic Bonding), bir psikoloji terimi ve aslında hemen her gün çevremizde gördüğümüz, çok üzüldüğümüz durumları ifade ediyor. İflah olmaz, saplantılı, yıkıcı bir aşk durumundan bahsedebiliriz. Kişiyi azar azar tüketen, zehirli bir bağlılık türü… Üstelik kadın-erkek fark etmiyor, herkesi etkileyebiliyor. “Kocam her gün beni sebepsiz yere dövüyor ama onu seviyorum, bırakamam”, “Beni defalarca aldattı, her fırsatta aldatıyor da, ama onu bırakamıyorum, çok seviyorum”, “Beni hep aşağılayıp kovuyor, kaç kez sabaha karşı üçte tekmeleyerek sokağa attı, 15 kez terk ettim, ama her seferinde dayanamayıp geri döndüm. Onsuz yapamam.” Bu cümleleri okurkenokurken dahi tüyleriniz diken diken olabilir ancak ne yazık ki travmatik bağlanma yaşayan kişilerin hayatları bu seyirde ilerliyor. Uzm. Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak bu durumu şöyle açıklıyor: “Sürekli şiddete, psikolojik baskıya, her türlü istismara maruz kaldığı halde halen bunlara ‘onu seviyorum’ diyerek katlanan her kadın travmatik bağlanma yaşıyor demektir. Aşk ilişkisi bağlamında ele aldığımızda bir taraf aşırı güçlü ve diğer taraf aşırı zayıf durumda kalıyor. İlla ki fiziksel şiddet yaşamak gerekmiyor, zaman zaman sıklaşan bir baskı altında olmak bile yeterli olabilir; ailesiyle görüşülmesinin yasaklanması, arkadaşlarıyla ilişkinin kısıtlanması gibi baskıcı tavırlar… Psikolojik şiddet, aşağılama, cinselliği reddetme, aldatma durumları da travmatik bağlanmanın travma yaratan ucunu oluşturabilir.” 33 yaşındaki okuyucumuz Dilara, eski sevgilisine saplantılı bir aşkla bağlıymış ve şimdi atlatmaya çalışıyor. Hiç kolay olmayan bu süreci, kendisinden dinledik.

    “BÖYLE AŞK OLMAZ OLSUN”
    “Aslında klasik bir hikaye; Alican’la altı sene önce bir arkadaşımızın doğum gününde tanıştık ve görür görmez birbirimizden etkilendik. Birkaç görüşme sonrası ilişkimiz başlamıştı. Alican aslında öyle herkesin görünce etkileneceği bir tip değildi ama onda beni daha ilk saniyeden çeken, tanımlayamadığım bir şeyler vardı. Hatta hayat görüşü olarak birbirimize zıt olduğumuz bile söylenebilirdi… Ama yanımda olmasından mutluydum işte! İlk 2-3 sene, ilişkimiz gayet sakin ve keyifliydi. Alican yapısı gereği biraz agresif bir adam; ben son derece uyumlu olduğum için alttan almalarımla ilişkiyi sürdürmeyi başardık. Sonuçta ortada gerçek bir sevgi söz konusu. Ancak sonrasında, bir anda, enteresan şekilde sorunlar yaşamaya ve kavga etmeye başlamıştık. Sebebi ise onun beni çılgına çeviren sosyal medya kullanımıydı. Durmadan, bıkmadan, usanmadan tanımadığından emin olduğum kadınları takip ediyor, onların fotoğraflarını beğeniyor, yorumlar yazıyordu. Onunla bunu en az 50 kere konuştum. Bu durumun beni rahatsız ettiğinden, mutsuz olduğumdan bahsettim. Ancak o kadar umurunda olmuyordu ki! Bana bağırıyor, reddediyor, karışamayacağımı, yaptığında yanlış bir şey olmadığını söylüyordu. Normal şartlarda siz olsanız ne yaparsınız, o adamı terk edersiniz, değil mi? Bense tam tersi o bana kötü davrandıkça, başka kadınlarla ilgilendikçe daha büyük bir hırs ve tutkuyla bağlanıyordum. Bana defalarca kez ‘mutlu değilsen ayrılalım’ dedi, yapamadım. Ondan vazgeçemiyordum.”

    “İŞİN İÇİNE ŞİDDET KARIŞTI”
    “Sormadan edemiyorum: Bir erkek, sevdiği kadın bu denli mutsuz oluyorken bile bile aynı alışkanlıklarına neden devam eder? Bunun cevabını halen bulamadım ne yazık ki. İlişkimiz, artık neredeyse her gün kavga ettiğimiz bir noktaya ulaşmıştı. Huzur yoktu, bence sevgi de kalmamıştı. Ama neden halen onun yanındaydım, neden dönüp arkamı gidemiyordum. Benim bu zayıf duruşum onu zaman içinde bir canavara dönüştürdü. Bana çok gaddar davranıyor, evden kovuyor, bulduğu her fırsatta aşağılıyordu. Tabii ben onu bırakmamaya devam ediyordum. Çok korkunç biliyorum ama işin içine şiddet karışmasına rağmen… Beni itip kakmaya da başlamıştı son zamanlarda. Durumun yanlışlığının farkındaydım, artık bir şeyler yapmalıydım ve bunun altından tek başıma kalkamayacağım çok açıktı. Derhal bir uzmana baş vurdum ve gerçekle ancak bu şekilde yüzleşebildim. Üst üste aldığım 13 seans terapi sonrası özgürlüğüme kavuştum ve şimdi yalnız ama çok daha mutlu bir kadınım.”

    Evet, Dilara’nın hikayesi bizi de fazlasıyla etkiledi. Sevginin olduğu yerde acı çekmek söz konusu olmamalı; durum böyleyse bir yanlışlık var demektir. Siz de benzer şeyler yaşıyorsanız, uzmanımızın yönlendirmelerine kulak verin.

    SORUNUN ÇÖZÜMÜ MÜMKÜN MÜ?
    Uzm. Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, söz konusu travmatik bağlanma olduğunda neler yapmamız gerektiğini bize şu şekilde açıklıyor: “Elbetteki psikoloji biliminin günümüzde ulaştığı kazanımlar ve birçok psikoterapi yöntemi ile travmatik ilişki yaşayan bir insanın, yaşadığı bu saplantılı yıkıcı ilişkiye karşı güç kazanması, bir dengeye oturtması mümkün. Bu kişiler, genellikle içerisinde dönüp durdukları şiddet-ilgi döngüsünün farkında değillerdir, kendi duygularını analiz edemezler. Bunun bir ilişki değil, tamamen ötekine endeksli yıkıcı bir bağımlılık olduğunun, birçok psikolojik terapi yöntemiyle fark edilmesi sağlanabiliyor. Öz yaşamı içerisinde, duygularını, sebepleriyle analiz edebilmesini ve tamir edebilmesini sağlayan terapötik süreçle kişi dengeli bir ilişkinin tarafı haline gelebilir. Travmatik bağlanmanın söz konusu olduğu aşk, hastalıklı bir aşktır. Kişi bilinçaltındaki şiddetli bir psikolojik ihtiyacı karşılamak dürtüsüyle yaşadığı sahte emniyet ve ilgi durumunu aşk zanneder… Aşk zannedilen bu işkenceyle örülü bir başkasına mahkum olma halinden kişiler elbette ki hipnoterapi ile de kurtulabilir. Kaygılar, güvensizlik ve yetersizlik, yalnız kalma korkuları hastalıklı bir sevgi ile kamufle olmuştur. Ve neticede bunlar birer duygudur; ne kadar güçlü olursa olsun olumsuz duyguları temizlemek iyi bir hipnoz ustasının ana hedefidir. Hipnoterapinin olağanüstü teknikleriyle kişilerin bilinçaltı düzeyde yaşadığı bu bağımlılığın sebepleri bulunabilir. Ve aşama aşama bebeklikten beri birikmiş zayıflık oluşturan duygular temizlenerek kişinin kendini adeta yeniden doğması ve bilinçaltı düzeyde sahip olduğu şahsiyetli ilişki potansiyeli hipnoterapi ile de açığa çıkartılabilir. Özetle kafanızdan da kalbinizden de atabilirsiniz. ”

    UZM. KLİNİK PSİKOLOG MEHMET BAŞKAK

    NEDEN ACI ÇEKTİRENE BAĞLANIYORUZ?
    “Bir düzeye kadar ‘kaçan kovalanır’ durumu makuldür ve ilişkiye adrenalin pompalayan, ilişkinin cilveli bir halidir. Özgüven duygusu yerinde olan, yaşam içerisinde sahip olduğu değeri hissedebilen, özsaygı sahibi insanlar şahsiyetlerine saldırı niteliği taşıyan ilişkiyi bir saniyede bitirir. Sürekli bizi üzüp, bizi sarsan bir insana gösterilen bağlılık ise ciddi bir zayıflığa sahip olduğumuzun işaretidir. Birinin sevme duygusunu, “ben sevilmeyi hak eden biriyim” şeklinde olgunlukla kabullenmekten çok; birinin bizi sevmesini bize yapılmış bir lütuf gibi hissediyorsak, bilinçaltı kişilik örgütlenmesinde böylesine bir yetersizlik alanı, boşluk söz konuysa sorunlu bir hastalıklı ilişki anlamındaki ‘kaçan kovalanır’ durumu ortaya çıkar. Yani partnerimizin bizi sevmesini sadece sevgiyle değil de yüksek bir minnet duygusuyla yaşıyorsak, ortaya bir bağlılıktan çok bağımlılık durumu çıkar ve o kaçtıkça biz kovalarız.”

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com/iliskiler

  • Ayrılık psikolojisi

    Ayrılık psikolojisi

    Ayrılık psikolojisi genellikle çevredeki arkadaşlar tarafından hafife alınır, geçiştirilir. Ancak ayrılıklar zaman zaman bir ölünün yasını tutmak gibi etkiler yaratabilir.

    Hürriyet’te yer alan habere göre psikolog Gizem Yağmur Çopur, ayrılığın sonrasında sadece duygusal değil fiziksel boyutta yakınmaya neden olabileceğini söyledi.

    “Biten ilişki sonrasında sevilen kişiden ayrılmak, kaybı beraberinde getirir. Bu kayıp hissedilen duygular ve duyguların açığa çıkarttığı düşünce içerikleri açısından ölüm kaybı ile benzerlik taşımaktadır. Ayrılık durumunda ortaya çıkan kayıp, sadece değer verilen kişinin artık olmayacağı düşüncesini oluşturmaz. Bunun yanında tatmin edilen duyguların varlığını kaybetmesi, verilen emeğin boşa çıktığı düşüncesi, birlikte yapılan aktivitelerin gerçekleşemeyeceğine yönelik inançlar, paylaşımların artık olamayacağı düşüncesi, alışkanlıkların yok olması ve var olan düzenin değişmesi kişilerde depresif dönemlerin oluşmasına yol açabilir. Evlilik, eş çatışmaları ve ayrılık çoğunlukla depresyon nedeni veya bir sonucudur. Depresyon nedeniyle tedaviye başvuran kişilerin %50’sinde bu çatışma görülmektedir.

    SOSYAL MEDYA KULLANIMI ARTABİLİR

    Medicana International Ankara Hastanesi’nden klinik psikolog Çopur, “Ayrılığın oluşturacağı depresif duygu durumlar suçluluk veya değersizlik duygularıyla karakterizedir. Kendisini ilişkinin bitmesiyle birlikte suçlamaya başlayan ve bu şekilde kendini rahatlatmaya çalışan kişi, kendisini değersizleştirebilir. Bununla ilişkili olarak özgüven ve benlik saygısında azalma ortaya çıkabilir. Daha önce tatmin olduğu ve zevk aldığı aktivitelerde azalma görülebilir. Yorgunluk ve enerji kaybı ile birlikte konsantre olamama ve yapılması gereken veya zevk veren aktiviteleri yerine getirememe ve en önemlisi aktivitelere yönelik isteksizlik durumu ortaya çıkabilir. Ayrılık sürecinde kişi, partnerinin boşluğunu doldurmak için yeni bir ilişki ve/veya yeni sosyal çevre oluşturma arayışına girebilir. Sosyal medya kullanımında artış, kafa dağıtmak için anlık mutluluklar arayarak daha riskli adımlar atmak sürecin ilk tepkileri olarak ortaya çıkabilir.” dedi.

    FİZİKSEL ETKİLERİ DE VAR

    “Oluşan depresif durum fiziksel etki de yaratabilir. Depresif duygulanımlardan kaçmak adına kendisini uykuya verebilir veya bu düşünceler o kadar rahatsız edicidir ki uykuya dalmada güçlük ya da uykuda bölünmeler ortaya çıkabilir. Yeme durumunun düzensiz bir hal almasına bağlı olarak kilo alımı veya kilo kaybı görülebilir. Ölümlerin ardından kendine dönük nefret oluşabilir.

    KENDİNE ZARAR VEREBİLİR

    Yalnız kalma kapasitesi düşük olan bireylerde, ayrılık sürecinde müdahale gerektiren en önemli sorun, ‘nesne yoksa ben de ölebilirim’ düşüncesinin ortaya çıkabiliyor oluşudur. Bu kişilerde ayrışabileceği veya kendi başına varlığını sürdürebileceğine yönelik tasarım bulunmamaktadır. Giden kişiye duyulan nefret bu noktada kişinin kendisine dönebilir. Benlik ölü nesne ile iç içe geçebilir. Bu ölü nesne kaybı, terkedilme ve yok olma endişesini beraberinde getirir. Nefret kendine döner ve kendine yönelik yıkıcı davranışlar (kendine zarar verme ve intihar) depresif dönemde ortaya çıkabilir.

    İLİŞKİNİN OLUMSUZ YÖNLERİNİ HATIRLATACAK BİR LİSTE YARDIMCI OLUR

    Ayrılık gerçekleştikten sonraki sürecin oryantasyonu önem taşımaktadır. Ayrılıktan hemen sonra boşluğu doldurmak yerine ayrılığı duygusal ve mantıksal olarak kabul etmek ve en önemlisi kayıp acısının yaşanmasına izin vermesi, dönemin sağlıklı bir şekilde atlatılmasında rol oynamaktadır. Kişilerin ilişki sonrasında sadece ilişkinin olumlu yönlerini göz önünde bulundurması beklendik bir tepkidir. Bu nedenle ayrılık sonrasında ilişki ve partnerin negatif ve pozitif yönlerinin kapsamlı şekilde düşünülmesi hatta listelenerek yazılması, alınmış karardan emin olunmasına, sürecin kabullenilmesine ve acının yaşanmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca ayrılık sonrasında kişinin kendisini, isteklerini ve bundan sonraki ilişkisinde önceliklerini sorgulaması, nasıl bir ilişki istemediğinin farkına varmasına ve sonraki ilişkilerinin daha tatmin edici olmasına olanak tanıyacaktır. Kişinin duygu ve düşüncelerini paylaşması ve kendini açması bu sayede sosyal destek alması ve en önemlisi içinden çıkılmayan durumlara yönelik psikolojik desteğe başvurması sürecin sağlıklı bir şekilde atlatılmasına imkan sağlayacaktır.”

  • Doğru kişiyi bulma rehberi

    Doğru kişiyi bulma rehberi

    Doğru kişiyi bulma rehberi… Asansörde, otobüste ya da bir konserde… Büyük kentlerde aynı alan paylaşılsa bile birisine yaklaşıp konuşmaya başlamak modern hayatın zorluklarının başında geliyor.

    Doğru kişiyi bulma rehberi

    Özellikle son on yıldaki gelişmeler büyük şehirlerde yaşayış şekillerini değiştirdi. İnternet üzerinden yürütülen arkadaşlıklar, sohbetler, etkinlikler derken gençler, cep telefonlarının etrafında dönen bir sosyal ortam oluşmaya başladı. Günlük koşuşturmalar ve zamansızlık da bunun üzerine eklenince ya yüz yüze arkadaşlıklar için farklı çözümler üretmek gerekiyor.

    Kalabalığı Avantaja Çevirin
    Büyük şehirde yaşamak o kadar da kötü değil. Hobileri takip etmek büyük bir şehirde çok daha kolay. Spor salonu, Yan flüt dersi ya da fotoğrafçılık… Sevilen herhangi bir şeyin kursu, çalıştayı ya da toplantısı haftanın her günü bulunabilir. Sevilen müzik türünün konserleri de mahalledeki cafelerde haftalık olarak gözlemlenebilir. Büyük bir ihtimalle buradaki kişiler birbirlerine benzer karakterde ya da en azından uyumlu kişilerden oluşacaktır. Böylesi etkinlikler ve eğitimler kalabalıkların lehine çevrilmesiyle sonuçlanacaktır. Benzer özelliklere sahip kişilerin beraberlikleri daha sağlıklı ve uzun ömürlü olacaktır.

    Cesaretinizi Toplayın
    İçinde bulunulan ortam ne kadar kalabalık olursa olsun, cesaret kilit rol oynar. Tek başına gidilse dahi, bir cafede konuşan kişinin ya da kişilerin yanına yaklaşarak sohbet başlatılabilir. Cesaret, insanların üzerinde pozitif bir etki bırakır. Kendine güven ve cesaret birleştiği zaman karizma ortaya çıkar. Eğer karşınızdaki kişi sizinle o anda ilgilenmese bile hoş bir sohbet ve keyifli bir zaman geçirilebilir.

  • Eski sevgililerin albenisi

    Eski sevgililerin albenisi

    Pek çoğumuz için eski sevgilinin anlam veremediğimiz ama karşı da koyamadığımız bir albenisi vardır. Hele ki uzun süredir yalnızsak ve hâlâ karşımıza hayallerini kurduğumuz biri çıkmadıysa… Bu durumda anıların yakanıza yapışmasına izin vermeyin ve yeni aşklara şans tanıyın.Geçmişte yaşanmış duyguların iki insan arasında her daim güçlü bir çekime neden olduğu bir gerçek; hele ki aşk hayatınızın durağan olduğu, hayatınızda kimsenin, hatta bir flörtünüzün dahi olmadığı zamanlarda. Peki, zamanında istemediğiniz, terk ettiğiniz adam neden bir anda çekici gelmeye başlıyor? Uzmanlara göre psikolojik ve kimyasal reaksiyonlar nostaljik bir faktör olarak devreye giriyor ve eski sevgilinizin, gözünüze karşı konulmaz görünmesini sağlıyor. Yalnızlığımızla beraber hafızamızdan çağırdığımız güzel anılar, her seferinde tilkiye dönüp dolaşıp gittiği, aslında onun için hiç de iyi bir yer olmayan kürkçü dükkanını işaret ediyor. Biz de Cosmopolitan olarak bu umutsuz kısır döngüyü mercek altına aldık ve aslında bu tip geriye dönüşlerin büyük bir hata olduğunun farkına vardık.

    Nasıl cereyan eder?
    Facebook’ta takılırken bir anda ana sayfanızda eski sevgilinizin paylaştığı bir video ya da fotoğraf dikkatinizi çekiyor ve o dakikadan itibaren onu fazlasıyla düşünmeye başlıyorsunuz. Kısa bir süre içinde o gözünüze hiç de eskimemiş görünüyor ve kendinizi “neden ayrılmıştık” sorusunu düşünürken buluyorsunuz. Yalnız hissettiğiniz zamanlarda geçmişte yaşadığınız ilişkileri düşünmeniz son derece olağan bir durum. Böyle zamanlarda hemen en güzel anılar, hafızanıza hücum ediyor ve onu ne kadar çok sevdiğinizi, birlikte ne kadar iyi vakit geçirdiğinizi hatırlıyorsunuz. Eski ilişkileriniz sizde aşina olduğunuz çağrışımlar yaratıyor. Psikolojik olarak uyarılıyor, yeniden birlikte olsanız nasıl olabileceği senaryolarını kafanızda canlandırıyorsunuz. Böyle zamanlarda sadece iyi anılar akla geliyor ve kötü tüm detaylar bir kenara itiliyor. Zihninizde canlandırdığınız tablo da tabii sizde yeni bir ilişkiymiş hissi yaratabiliyor

    Bir kez eski anıları hafızanızdan çağırmaya başladığınızda, vücudunuz da buna reaksiyon göstermeye başlıyor. Çünkü kadınlar, aşk hormonu da dediğimiz oksitosin hormonunu üretmeye hazır makineler gibidir. Bu karşı cinsel bağlayıcı hormon, doğal olarak romantik düşünceleri de beraberinde getiriyor. Midenizde kelebekler uçuşuyor, sinirleriniz gevşiyor ve onun karşısında yeniden başınız dönmeye başlıyor. Elbette eski sevgilinin anlık cazibesine yenilmek son derece doğal. Olumlu anıların çağrışımından doğan duygular ve hormonsal hareketler bize uzun süreli mutluluğu vaat ediyor gibi görünebilir. Ancak muhakkak madalyonun diğer yüzüne de bakılmalı ve gölgelenen tüm o tatsız anılar da göz önünde bulundurulmalıdır. İyi anılarınızın olması, sizi ayıran etkenlerin olduğu gerçeğini ne yazık ki değiştirmez. Eski sevgilinizle yeniden bir araya gelmek, üzülerek söylemeliyiz ki çoğu zaman “birliktelik-ayrılık” döngüsünü yeniden yaşayacağınız anlamına gelir.

    Eskilerden sakının!
    Eski sevgilinizle ilgili anılarınız zihninize hücum etmeye başladığında, buna karşı koyamıyorsanız hemen dış güçlerden yararlanın. Yakın arkadaşlar bu anlar için en doğru adrestir; sizi hemen destekler ve ayrılık sebeplerinizi, sizi üzen olayları en ince ayrıntısına kadar size hatırlatmaktan asla çekinmezler. Gerekirse eski sevgilinizi yerden yere vururlar. Kısa süre içinde tüm bu düşüncelerden hızla uzaklaşmış olacaksınız. Ayrılık sonrası eski sevgilinizle karşılaşıp baş başa vakit geçirmek sizi ona karşı tamamen savunmasız bırakabilir. Eğer görüşecekseniz, grup halinde bir araya gelmeyi tercih edin. Ayrıca onu sürekli gözünüzün önünde tutacak durumlardan kurtulun. Facebook arkadaş listenizden çıkarın, Twitter’da takip etmeyin. Sonradan pişman olacağınız mesajlar atmamak için ise telefon numarasını silebilirsiniz. Bu sayede eski sevgilinizle aranıza, sizin için doğru adamı bulma fırsatını sağlayacak kadar mesafe koymuş olacaksınız.

     

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • İlişkilerin korkulu rüyası; ghosting

    İlişkilerin korkulu rüyası; ghosting

    Siz onu, o da sizi çok seviyordu. Birlikte gelecek güzel günlerin hayalini kuruyordunuz. Ama beyaz atlı prensiniz bir anda ortadan kayboldu, değil mi? Telefonlarınıza cevap alamaz, sosyal medyada onu takip edemez oldunuz. Belki hayatından endişe duyacak kadar korktunuz bu sessizlikten! Bilmiyor ya da kabullenmek istemiyor olabilirsiniz ama başınıza gelen modern zamanların en acı terk edilme yöntemlerinden biri olan Ghosting! (Hayalete dönüşmek)

    Siz de ikili ilişkilerin aşk ve sevgi çerçevesinde oluştuğu, aşkı itiraf edebilmek için bile fırsat kollanan, sevgilinin gece rüyalarda görüldüğü dönemlerin oldukça geride kaldığını düşünüyor musunuz? Günümüz dünyasında bu gibi ilişkiler yerini hoşlanmaya, ardından anlık birlikteliklere hatta kişilerin birbirinin ismini bile bilmeden yaşadığı aşk dolu saatlere bırakıyor. Ancak önemli bir gerçek, her zaman yerini korumaya devam edecek… O da insanların bitmek tükenmek bilmeyen sevgi ve ilgi arayışında olduğu! Bu durum birçok kişiyi oldukça farklı ilişki şekillerine doğru sürüklüyor. Tanışmanın sadece bir telefon tuşuna basmak ya da bir fotoğrafı beğenmek kadar kolay olduğu günümüz koşullarında çoğu çifte nasıl ve nerede tanıştınız sorularını sormak bile gereksiz kalabiliyor. Psikoterapist, Aile, Çift ve Evlilik Terapisti Uzman Psikolog Naciye Tokaç, son zamanlarda sıklıkla karşılaştığımız ilişki türünün sanal ortamda tanışılan birlikteliklerden oluştuğunu belirterek, “Sanal ortamın birçok farklı kanalı vasıtasıyla başlayan ilişkiler bazen kendine ciddi birlikteliklere ve evliliklere kadar ilerleyen yollar bulabilirken, bazen de hiç beklenmeyen bir anda sona erebiliyor. İşte bu noktada yeni bir ilişki türü karşımıza çıkıyor. Bu; çoğunlukla sanal ortamda tanışılıp, ilişki kurulan, nadiren de yüz yüze görüşmenin olduğu ancak çiftlerden birinin yaşadığını genellikle gerçek bir ilişki olarak algıladığı siber ilişkiler” diyor.

    HER ŞEY İYİ GİDERKEN…
    Siber ilişkilerde taraflardan biri görüşmenin sorumluluğunu pek fazla almadan, anlık, içinden geçen güzel duyguları ifade ederken, diğeri hoşlanma duygularıyla karışık yeni bir ilişkiye başlamanın heyecanını hissediyor. Her iki taraf da yeni bir ilişkinin heyecanını yaşayıp, istediğine kavuştuğunu düşünürken bir süre sonra özellikle sorumluluk almayan taraf birden ortadan kayboluyor, adeta sırra kadem basıyor. Özellikle siber ilişkilerde görülen birdenbire ortadan kaybolma ve görüşülen partnerle ilişkiyi kesme hali “ghosting” (hayalete dönüşmek) olarak tanımlanıyor. Ülkemizde fazla bilinmese de dünyada bu terim sıkça kullanılıyor. Öyle ki uluslararası Collins sözlüğünün 2015 baskısında dahi bulunuyor. Ghosting’in bu derece yayılmasının altında ise ünlü oyuncular Sean Penn ile Charlize Theron’un biten ilişkileri yatıyor. Çünkü Theron, erkek arkadaşı Penn’i bu yöntemle terk etti. Gönderilen hiçbir sms’e yanıt vermedi, telefonlara çıkmadı, tüm sosyal medya hesaplarından Penn’i sildi. Söz konusu dünyaca ünlü isimler olunca ilişkiler elbette çok fazla göz önünde yaşanıyor ama bunun toplumun her kesiminde görüldüğüne de şüphe yok. Çünkü ghosting son yılların en kolay ve hızlı ayrılık şekli. Uzman Psikolog Tokaç, son döneme damgasını vuran bu durumu şu sözlerle anlatıyor: “Çiftlerden biri partneriyle iyi bir ilişkisi olduğunu sanıyor. Oysa birlikte güldüğü, eğlendiği hatta gelecek planladığı kişi aniden, hiçbir açıklama yapmadan ortadan kayboluyor. Randevuya gelmiyor, aramıyor, telefonlara çıkmıyor, mesajlara yanıt vermiyor, sosyal medya kanallarında onu engelliyor. Buradaki bir başka durum ise ghosting’e maruz kalan çoğu kişi ilk anda aklına ayrılığı getirmediği gibi, partnerinin başına kötü bir şey geldiğini dahi düşünüyor. Ancak o bilmese de çoktan terk edilmiş oluyor.”

    GERÇEKLER İNKAR EDİLİYOR
    İkili ilişkilerin sorulan bir soru ve karşılığında verilen sözle başladığı düşünüldüğünde, yaşanılanın ciddi bir sorumluluk gerektirdiği yadsınamaz bir gerçek. Oysa siber ilişki kurulduğunda bu sorumluluklar ancak belli bir zaman sonra tanışmanın yüz yüze görüşmelere dönüşmesiyle ortaya çıkıyor. Bu da oldukça zaman alıyor. Ancak ikili ilişkide fazla sorumluluk almak, söz vermek istemeyen kişiler, istediği zaman çıkıp gidebileceği bir beraberlikte kendini daha özgür hissedebiliyor. Özellikle siber ilişki kurulmuş ve yüz yüze görüşme gerçekleşmemişse kadınların ghosting’e dönüşmelerine rastlanırken, erkekler karşılıklı görüşme gerçekleşmiş olsa da ghosting olabiliyor.

    Uzman Psikolog Tokaç, yeni biriyle tanıştığını düşünen ve bazı umutlar besleyen kişinin bu durumla karşılaştığında ilk önce ne olduğuna anlam veremeyerek gerçekçi nedenler aramak istese de her denediği yolun sonuçsuz kaldığının altını çizerek, “Aslında kişinin terk edildiğini anlaması kısa sürmüyor. Bu durumda terk edilen partner genellikle iletişim kurulan süre içerisinde paylaşılan konuları sorgulamaya başlıyor. Örneğin ‘Sevmiyorsa neden sevdiğini söyledi?’ ya da birlikte yapmayı planladıkları konular hakkında, ‘Neden benimle tatile gitmek istediğini söyledi?’ diye düşünüyor. Gerçek bir ayrılığın ardından bu gibi sorgulamalar ne kadar anlamsız ise ghosting’e maruz kalmış biri için de durum pek farklı değil. Çünkü her iki şekilde de iletişim sona ermiş, ilişki bitmiş oluyor. Ghosting’i uygulayan kişilerin en önemli özelliği ise ilişkide sorumluluk almak ve kendilerine bağlanılmasını istememeleri. Hem ilişkiler tanışma, bilgi paylaşımı aşamalarındayken ne kadar sorumluluk alınabilir ki?” diyor.

    Her ayrılığın insanı incitip, yaralayacağı yadsınamaz bir gerçek. Ancak ghosting ile genellikle ilişkinin tanışma ve bilgi paylaşımı aşamalarında karşı karşıya kalınıyor. Oysa bir ilişkinin ne kadar gerçek ve doyum sağlayıcı olduğunu anlayabilmek için belli bir süre gerekiyor. Bu aşamalarda yaşanan bir terk edilişin gerçekliğinden şüphe edilmesi gerektiğini belirten Uzman Psikolog Tokaç, şunları söylüyor: “Önceki deneyimlere dayanarak gerçek bir terk edilme olmadığına kanaat getirilen ghosting için gerçek bir ayrılık sonrası verilen tepkilerin gösterilmesi pek de uygun olmuyor.”

    SONU DEPRESYONA VARABİLİYOR
    İlişkiler başladığı andan itibaren taraflara birtakım sorumluluklar yüklüyor. Temelinde sevgi ve ilgi arayışı olduğu varsayılan ilişkilerde, partnerler birbirlerinden kendileriyle ilgilenmelerini ve sevgi gösterisinde bulunmalarını bekliyor. Çoğu zaman sevginin sadece sözcüklerle ifade edilmesi yeterli olmuyor. Aynı zamanda davranışlarla da gösterilmesi bekleniyor. Sevilen kişinin günlük yaşam aktiviteleri, hayalleri, planları, kısacası her şeyiyle bizzat ilgilenilmesi arzu ediliyor. Ancak bunlar ikili ilişkilerde sorumluluk almak istemeyen tarafı fazlasıyla zorluyor. Aynı birey herhangi bir ilişki yaşayıp heyecan hissetmek ve duygusal tatmin isteyeceğinden siber ilişkiler gibi sorumluluğun en az düzeyde olduğu birliktelikleri tercih ediyor. İkili ilişkilerdeki gerçek hedefin; hayatı ve onun sorumluluklarını paylaşacak biriyle birlikte olmak olduğu düşünüldüğünde iyi bir ilişkisi olduğunu düşünen partnerin ghosting’e maruz kalması halinde vereceği tepkilerin gerçek bir ilişkide aynı durumda kalmasından pek de farklı olmadığının altını çizen Uzman Psikolog Naciye Tokaç şu bilgileri veriyor: “Şok, reddetme, inanmama, inkar gibi ilk vereceği tepkileri depresyon süreci izliyor. Terk edilme, kişinin kurduğu hayalleri yıkıyor. Her ne şekilde olursa olsun terk edilme hali kişiye sevilmediğini, istenilmediğini hatta sevilmeye layık olmadığını bile hissettiriyor.”

    İŞARETLERİ DOĞRU OKUMAK GEREKİYOR
    Bir ilişki nasıl başlarsa başlasın ne kadar süreceğinin hiçbir garantisi yok. Gelişme süreçleri olan birliktelikler, her bir adımda ilişkide yeni deneyimlere kapı açıyor. Tanışma ile başlayan süreç, bilgi, ortak zevklerin ve sosyal alanların paylaşımını takiben cinsel yakınlaşma, arkadaş, akraba ve aile yakınlaşmaları gibi aşamalara belli bir süre içinde ulaşıyor. Bu noktada ikili ilişkinin nasıl ve nerede başladığından çok, ne şekilde devam ettiğinin daha önemli olduğunu belirten Uzman Psikolog Naciye Tokaç, “Tüm bu sebeplerden ötürü yeni başlayan bir ilişki sürecinin takip edilmesi, partnerlere ilişkinin ne kadar gerçek ve doyum sağlayıcı olacağı konusunda bilgi verici oluyor” diyor.

    Formsanté 2016 – Temmuz sayısı
    Ayşegül Uyanık Örnekal

  • Testosteron aldatmaya bahane olabilir mi?

    Testosteron aldatmaya bahane olabilir mi?

    Erkeklerin aldatmasına sebep olarak hormonları gösterilir. Ancak testosteron aldatmada ne kadar sorumludur? Aile Sağlığı Araştırma Derneği Başkanı Prof. Dr. Halim Hattat hormonların etkisini açıkladı.

    Aldatmada hormonlar ne kadar sorumludur? 

    Aile Sağlığı Araştırma Derneği Başkanı Prof. Dr. Halim Hattat bu soruya şöyle cevap veriyor: “Cinsel arzuyu kontrol eden hormonların yanında aldatma duygusu kişinin sosyo-kültürel durumu, duygusal ve düşüncesel yapısı, karakterine de bağlı. Ancak son dönemde evlilik dışı yaşama olasılığı ve hormonların ilişkisini araştıran yeni bir çalışmaya göre aldatmayla hormon seviyelerinin ilgisi olduğu gösterildi.  Bu çalışmaya göre testis hacmi, total testosteron seviyeleri, penise giden kan akımı arttıkça erkeklerde aldatma olasılığı da artıyor.  Diğer faktörlere bakarsak eşiyle ilişki problemleri yaşayan,  ailede sorunları olan, eşi cinsel problem yaşayanlarda da bu olasılık sıklaşıyor.  İşinde stres yaşayan, genel olarak kendini mutsuz hissedenlerde de durum aynı.  Görüldüğü gibi aldatma hissini hormonlar kadar kişisel, ilişkiye ait diğer faktörler de etkiliyor.  Aile Sağlığı Araştırma Derneği olarak yaptığımız araştırmalarda cinsel sorunlar konusunda konuşmamanın da aldatma seviyelerini etkileyebileceğini görüyoruz.  Evliliklerinde cinsel sorun yaşayan çiftler cinsel sorunları hakkında birbirleriyle konuşmak yerine çözümü dışarıda, yeni ilişkilerde arayabiliyor.”

    “Uzun süreli ilişkilerde cinsel beraberlik sıklığının azalması normaldir.”

    Prof. Dr. Halim Hattat evliliğin cinsel isteği azaltmasının da bir kural olarak algılanmaması gerektiğini belirtiyor: “Uzun ilişkilerde spontan hislerde bir azalma görülebilir ancak her çift bunu yaşayacak diye bir sonuç yok. Burada önemli olan, cinsel isteğin duygusal, karşılıklı hisler, düşünceler kadar hormonlar, altta yatan organik nedenler, hastalıklar, kullanılan ilaçlar ve yaşam tarzı faktörlerinden de etkilendiğinin bilinmesi. Örneğin 40’lı yaşlardaki bir erkek doğal olarak oluşan testosteron düşüklüğüne bağlı cinsel istek azalması yaşayabiliyor; ya da bir kadın menopoz sürecindeki hormonal değişimlerle cinsel isteğini kaybedebiliyor. Bu sorunlara başka cinsel sorunlar da eklenebiliyor. Bu durumda spontanlık azalabiliyor.

    Günlük yaşam koşuşturması da önemli bir faktör. Birçok kişiye işe gitmek, trafikte kalmak, çocuklarıyla ve eviyle ilgilenmek için bir gün bile az geliyor. Bu durumda çiftler duygusal, entelektüel ve cinsel anlamda birbirinden uzaklaşabiliyor. Çiftler sorunlarını konuşmayınca spontan hisleri daha da azalıyor. Burada hem biyolojik faktörleri, hem de psikolojik ve sosyal faktörleri göz önünde bulundurmak gerekiyor.  Ancak kendiliğinden gelişen cinsellik ve cinsel ilişki sıklığı azalıyor ve bu size rahatsızlık veriyorsa, mutlaka eşinizle konuşmalısınız. Bu konuda uzmanların da tavsiyelerle size yardımcı olabileceğini unutmayın.  Uzun süreli ilişkilerde cinsel beraberlik sıklığının azalması normaldir. Genç çiftlerde bile cinsel ilişki sıklığı zamanla düşebiliyor.  Ancak tatminkar, doyurucu, kaliteli ve sevgi dolu bir beraberlik durumda cinsel ilişki sıklığı azalsa da cinsel ilişkiden alınan doyum değişiklik göstermez.  Önemli olan sizin tatminkar ve zevk dolu bir cinsellik yaşayıp yaşamadığınızdır. Eğer bu noktalarda bir problem yaşıyorsanız, bir uzmana başvurabilirsiniz.
    Kaynak: Milliyet.com.tr

  • Aldatmayla ilgili şaşırtan açıklama

    Aldatmayla ilgili şaşırtan açıklama

    Bilim adamları aldatmanın genetik olduğunu açıkladı. Aldatan babanın oğlu da aldatmaya meyilli oluyor. Aynı durum kadınlarda da geçerli .

    Avustralya Quennsland Üniversitesi’nden bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre kadınlar ne yaparsa yapsın genlerinde aldatma varsa bir şekilde partnerlerine sadakatsizlik ediyor. Bilim adamları kadınların %40’ının aldatmaya meyilli olduğunu ve bunun sorumlusunun genleri olduğunu açıkladı. Aldatmak, AVPRIA isimli bir gen değişiminden kaynaklanıyor.
    Araştırmanın sonuçlarına göre genetik yapı kadınların eşlerini ne sıklıkla aldatacağını gösteriyor. psikolog Brandon Zitsch, kadınlarda buna neden olan genin ilk kanıtlarını ortaya çıkardı.

    Yaşları 18-49 arasında değişen 7300 uzun süreli ilişki yaşayan ikiz incelendi. Özel testlerle kimlerin aldattığı kaydedildi. Sonuçlara göre kadınların %6.4 ve erkeklerin %9.8’i birlikte oldukları kişileri en az 1 kere aldatmış. Bazılarının ise birden çok sevgilisi olmuş.
    Bilim adamları konuyla ilgili daha fazla çalışma yapılması gerektiğini çünkü insan davranışlarının binlerce geni etkileyebileceğini belirtti. Daha önce de yapılan bazı araştırmalar aldatan anne-babaların çocuklarının aldatmaya daha meyilli olduğunu ortaya çıkarmıştı.

    Milliyet.com.tr

  • Fedakar biri neden bencil birini seçer?

    Fedakar biri neden bencil birini seçer?

    Aşırı fedakarız diğer yandan da çok güçlüymüşüz gibiyiz. Aslında biz boyun eğmemek için bir rolden diğer role gidip geliyoruz.

    Hayatınmızdaki kişi, kendi bencil ihityaçları için bizi sürekli boyun eğmeye ve ona hizmet etmeye zorlar. Öyle bir system kurmuştur ki, istediği olmadığında adeta 3 yaşındaki çocuk gibi küser, darılır, eleştirir, azarlar , yok sayar, surat asar..

    Ne zaman ilişkide “ ben de varım, beinim de beklentilerim var, “hayır” dersen bir şeyler bozulmaya başlar. Karşıdaki senin zayıf yönünü active edecek hareketler yapar.

    •Iletişimi azaltır

    •Ilgiyi azaltır-keser

    •Seni yok sayar

    •Olmadık şeyleri sorn eder,tartışma çıkarır.

    •Surat asar

    •Azarlar belki de şiddet..

    •Yalnızlaştırır.

    Ve sen bu tepkileri iyi bilirsin. Çünkü çocukken de bunlarla tehdit edildin ya da cezalandırıldın.

    Bu soğuk savaş teknikleri ile seni eski bir şey istemeyen boyun eğen moda tekrar getirmeye çalışır.

    Sanki onun bu ihtiyaçlarını sen gidermek zorndaymışsın gibi. Ve galiba sen de zamanla buna inanıyor ve “ben gidermek zorundayım diyorsun”..

    Işte taa çocukluktan başlayan bu süreç,ilerleyen dönemlerde bencil ve otoriter birini hayatına alarak mirası devralır.

    Çekirdeğe indiğimizde, boyun eğici olarak büyütülüş bir kırılgan ve kararsız çocuk vardır. Sürekli beklentileri karşılamak zorunda olan,anne-babası mutsuz olduğunda Kendini suçlayan bir çocuk.. Diğeryandan otoriter ve her şeyi bildiğini zanneden bir anne-baba, ya da depresif anne- dikdatör baba profili. Ailede anne veya babanın beklentileri ve istekleri esas olp, dediği olmadığında fiziksel ve sözel terör ya da psikiolojik terör eser. Çocuk ise bu duruma neden olmaka ve baş edemeyeceği için sürekli denileni yapmak zorundadır.

    Anne ,istediği olmadığında tansiyonu ve şekeri çıkar. Ayağını sehpaya vursa çocuğu suçlar. Baba, her dediği yapılsın ister. Anne-baba arasındaki sorunlarda çocuk, bazen Kendini suçlar. Araya girer. Anne- siz olmasaydınız bu adama 1 dakika bile katlanmazdım diyerek, çocukların bu üzüntüsüne neden olduğunu, dolaylı olarak onlara aşılar. Bunun verdiği suçluluk ile çocuk her şeyi yapmak zorunda hisseder…

    Ilerleyen dönemlerde ise boyun eğici geçmiş olan bireyin otoriteler ile sorunu olur hep. Müdürle, amirle, iktidarla , yöneticiyle…

    Kişi büyüdükçe ailesine sürekli kronik öfke yaşar. Onlarla sürekli geçmişi tartışır. Onlara söz hakkı nerdeyse hiç vermez. Adeta “ onlardan kaçar”. Beni artık kullanmayın” dercesine..

    Sürekl ibir boyundurluk altına grime kaygısı ve buna bağlı olark genel bir öfke ve gerginlik yapısı.

    Ilişkilerinde ise ebeveynine benzeeyen kişiyi seçer. Bencil, otoriter,istediği olmadığında geri çekilen ve memnuniyetsiz tipleri bulur. Aslında kaçtığı bir insan modelini hayatına alır. Yani boyun eğici olacağı kişiyi bulur. Neden? Çünkü bu rolü çok iyi yapar. Profesyonel bir fedakar ve boyun eğici ve memnun edicidir. Başka birini seçemez. Ya da elektirk alamaz. Çünkü o rol dışında bilmedşiği için kaygıllanır korkar. Bildiği rolü sürdürecek kişiyi seçer. O kişiyi seçerek hem Kendini güvende hisseder hem de bildiği işi yapar.

    Ama bir süre sonra ailesine olan öfkeyi ona yüklemeye başlar. Sanki anne-babasına yansıtır gibi. Oysa o , hep öyledir. Alan tanıdığın için de daha rahat hareket ediyordur..

    Peki ne yapılabilir ?

    Boyun eğici kişi,kazarlı şekilde haklarını ve taleplerini karşıdakine bildiğindiğinde ve Kendini ortaya koyduğunda 3 olası durum ortaya çıkabilir.

    Ilişki yeniden kazan-kazan şeklinde dizayn edilir.

    Birsüre kısa kopuş veya mesafe olur. Sonra zamanla karşıdaki, boyun eğici/fedakar kişiyle uzlaşmaya çalışır.

    Diğer kişi, boyun eğicinin bu taleplerini Kabul etmez. Ilişkiyi dizan etmez ve ilişki biter.

    İlişkiden memnu olmayan , ilişkiyi dizayn etmeye çalışan bu sonuçları göze almalıdır. Lakin,zaten bugüne kadar olumsuz sonucu göze alamadığı için durum değişmemiştir. Diğer kişi de bu taleplerin kararlı olmadığı içni ciddiye almamış olabilir.

    İlişkinin yeniden dizaynı için sabırlı ve kararlı olmalısınız. Öfke sizin en sık tuzağınızdır. Ayrıcasürekli az once bahsettiğim souk savaş saldırılarına maruz kalabilirsiniz.

    Şunu inanmalısınız. Siz bir savaş vermiyorsunuz. Sadece “ değerli olmak, var olmak ve karşılıklı bir tatmin olsun istiyorsunuz.” Yani çok haklı ve insane bir talep bu. Bu dizayn; en çok bu ilişkiden srekli faydalananın işine gelmez. Direnç olabilir ama kaybetmek istemiyorsa size, ortak noktada buluşmak zorundadır.

    Yol haritası:

    Cezalardan korkmayın. Birinin memnun etmediğiniz için size terk etmekle tehdit ediyorsa, zaten memnun ettiğiniz için sizinledir.

    Kararlı ve sürekli bir tavırla haklarınızı ona söyleyin. Beklentilerinizde net ama sakin olun.

    Çocukluğunuzdan gelen bir yönünüzü kendinize sık sık hatılatın .

    Dışlanma ve duygusal yoksunluk tehditiyle yüzleşin. Bununla baş etmeye çalışın.

    Emeğinizin daha fazlasına layık olduğunu düşünün.

    Girişimlerinize rağmen yok saymaya devam ediyorsa, kendinizi geri çekin.

    Saderce ilişkinizde değil, sosyal çevre ve ailenizde de size sürekli fedakarlık yapaya, sorun çözmeye zorlayanlara “hayır “deyin. Gerekirse açık ve net olarak “ kullanılma” kelimesini gündeme getirin.

    Kendinizi suçlamaktan ve onlara öfke duymaktan vazgeçin. Bugüne kadar yaptıklarını bilerek yapmadınız. Korkularınız ve kaygılarınız sizi yönetti.

    aşırı fedakar yapımızı, görev dağılımı ile azaltmalı kendimiz için birley yapmaya başlamalıyız.

    Kendimiz içni birşeyler yaparken suçlu hissetmemeli. Hissettiğimizde de nedeninin boyun eğici yapıdan olduğunu kendimize telkin etmeliyiz.

    Bize çocukluğmuzda öğretiklen fedakarlığın, birilerinin istekleri üzerinbe kurulduğunu, bunun bir yaşam tarzı olmadığını sık sık düşünmeliyiz.

    SERHAT YABANCI

    Aile Evlilik Terapisti

    Psikoterapist

  • Açık olalım aşkım!

    Açık olalım aşkım!

    Bazı çiftler nasıl ki ilişkilerini ele güne ilan ediyorsa, bazıları da iki kişilik beraberliklerini içlerinde yaşamayı tercih ediyor.

    Birlikte olmalarına rağmen, aralarında hiçbir şey yokmuş gibi davranan çiftlere siz de denk gelmişsinizdir. Bu davranışın temelinde kimi zaman çevresel baskılar, kimi zaman partnerlerin birbirini tanıma sürecinde ilişkisini açıklamama isteği ve tabii ki beraberliklerinin yasak bir ilişki olması yatıyor. Oysa aşk, sevgi insanların hayatını renklendiren, onlara kış günü baharı yaşatan özel duygular. Bunları gönüllerinden geldiğince yaşamak yerine neden saklamayı tercih ettiklerini merak ettik ve gizli ilişkilere ilişkin sorularımızın yanıtlarını Pedamed Psikiyatri Tıp Merkezi’nden Uzman Psikoterapist, Evlilik ve Çift Terapisti Duygu Çiloğlu’ndan aldık.

    BİRLİKTELİKLERİN HANGİ AŞAMASINDA ÇEVREYLE PAYLAŞILMASI DAHA DOĞRU? YA DA BÖYLE BİR ZAMANLAMA VAR MI?
    Birlikteliklerin çevreyle paylaşılması konusu kişiye göre değişebiliyor. Bazıları ilk tanıştığı andan itibaren partnerini çevreyle paylaşmayı uygun bulurken, bazıları için bu süre daha uzun sürüyor. Dolayısıyla belirlenmiş bir süre sınırı yok. Çiftlerin birbirini tanıma süreci ilk altı ay ile başlıyor ve yaklaşık iki yılda tamamlanıyor. Tanımak için birlikte geçirilen zamanın kalitesi büyük önem taşıyor. Uzun yıllar birlikte olup da birbirini yeterince tanımayan çiftlerin, birlikte oldukları vakti sağlıklı geçirdiği söylenemez. Bunun nedeni; çiftlerin duygu ve düşüncelerini tanımaması, bunu ifade etmemesiyle ilişkili oluyor. Kişinin kendisini tanıması, isteklerinin farkına varması önem taşıyor. Öncelikle “Ben kimim? Özelliklerim neler? Bir ilişkiden ne bekliyorum? Benim için ideal bir eş nasıl olmalı?” gibi sorulara cevaplar verebilmesi gerekiyor. Bu konularda daha kararlı olan kişi, seçtiği eşin kendine uygun biri olduğundan emin olarak çevresiyle de çok rahat bir şekilde paylaşabiliyor. Kendi farkındalığı olan kişi partnerine de isteklerini daha kolay belirtebiliyor.

    GİZLİ İLİŞKİ NEDİR?
    Gizli ilişki; kişinin ya da kişilerin birlikteliklerini çevreden saklamaya çalışması olarak adlandırılabiliyor. Bu da ya emin olmadığını gösteriyor ya da kendisi veya çevre için onaylanmayacak bir ilişki olduğu düşüncesinden kaynaklanıyor.

    PARTNERLERDEN BİRİNİN İSTEĞİYLE YA DA ORTAK KARAR ALARAK NEDEN GİZLİ İLİŞKİ YAŞAMAK TERCİH EDİLİYOR?
    Bazen çiftler ilişkilerini gizli yaşamak isteyebiliyor. Bu genellikle ilişkinin başlarında görülen bir durum olsa da çok uzun yıllar süren gizli ilişkiler de yaşanabiliyor. Çiftlerden biri veya ikisi bu ilişkiden emin değilse de ilişki saklanabiliyor. Emin olunması dışında, bazen çiftlerden biri veya her ikisi de evli olduğu ya da mevcut bir ilişkisi varken yeni bir arayışa girdiği durumlarda da gizli ilişkiler yaşamak istenebiliyor.

    BUNUN TEMELİNDE HANGİ NEDENLER YATIYOR?
    Ne olduğunu bulmak için öncelikle kişiyi tanımak gerekiyor. İlişkiyle ilgili negatif düşünceleri yoğunlukta olabileceği gibi, geçmiş yaşantılar ve öğretiler ile kişilik özellikleri de bunda rol oynayabiliyor. Kişinin terk edilmeyle ilgili temel düşünceleri ve şemaları da önem taşıyor. Terk edileceğini ya da ilişkinin biteceğini düşünen kişiler incinmemek için ilişkilerini saklayabiliyor. Temelde bir terk edilme şeması varsa, kişinin şema terapi ile psikoterapi seansları alması gerekiyor. Bazen kişiler ilişkilerine bitecek gözüyle bakabiliyor. Bitecek olduğunu düşünüyorsa, kişi burada kendini gerçekleştiren kehanet gibi doğrulayıcı davranışlarda bulunabiliyor.

    TOPLUM BASKISI TEK TİP EŞİ DİRETEBİLİYOR
    Türk toplumunda halen özellikle kadınların ilişkilerini özgürce yaşayamadığını biliyoruz. Toplumsal baskılar da kimi zaman ilişkilerin gizli saklı yaşanmasına neden olabiliyor. Aile, arkadaş ya da iş çevresinin kişinin ilişkilerine ne denli etki ettiğini sorduğumuz Uzman Psikoterapist Duygu Çiloğlu, “Kadına ve erkeğe özgü olan davranışların bir öğretiyi andıran etkisi yadsınamayacak kadar çok. Kadının iş hayatına girmesiyle birlikte ilişkisini daha özgür yaşama durumlarının arttığını söyleyebilirim. Buradaki fark sadece çalışmak değil, kişiselleşmenin artması. Bunun dışında kişisel özellikler de önem taşıyor. Kişilik özellikleri ne kadar farklılık gösteriyorsa, ideal eş kavramları da o denli değişiyor. Kişi bütün bu farklılıkları yok sayarsa aile, arkadaş ve iş çevresinin belirlediği tek tip, idealize eş arayışında olabiliyor. Bu da gün geçtikçe onaylanma ihtiyacını doğurabiliyor. Belirlenen idealler ve sevilen eş farklı olduğunda ise bir kaos ortamı oluşabiliyor. Kişi de kendisi, ilişkisi ve çevresi hakkında farkında olduğunda daha emin adımlar atabiliyor” diyor.

    YASAK İLİŞKİ İHTİMALİNİ ELERSEK, PARTNERLERİN SOSYAL STATÜ, EĞİTİM, MESLEK, FİZİKİ FARKLILIKLAR GİBİ NEDENLERLE BERABERLİĞİNİ YAKIN ÇEVRESİNDEN DAHİ SAKLAMASI DOĞRU MU?
    Özellikle bazı kişilik özelliklerinde sosyal statü, meslek, fiziksel güzellikler ile ilişki seçimi çok yaygın bir şekilde var. Örneğin; partnerlerden birinde narsistik kişilik bozukluğu veya narsistik özellikler mevcutsa, kendini diğerlerinden daha üstün ve daha başarılı görmek istiyor. Bu üstünlüğünü ilişkilerinde de arıyor. Mesela narsist kişinin sevgilisi daha güzel, daha çekici, eğitim seviyesi ve işinin daha üstün olması gerekiyor. Eğer böyle özellikleri mevcutsa, bu onun için idealdir ve bunu çevresinden saklamaya gerek duymuyor. Kişiler bazen sosyal statü, fiziksel özellikler, eğitim durumuna çok odaklanıp, duygu ve düşüncelerini tanımaktan uzaklaşabiliyor.

    BÖYLE BİR DURUM DİĞER PARTNERİN HANGİ DUYGULARI YAŞAMASINA YOL AÇAR?
    Partnerlerden biri sosyal statü, eğitim, mesleki veya fiziksel farklılıklar gibi nedenlerle yakın çevreden ilişkiyi saklıyorsa, diğer partnerin duygusu genellikle üzüntü, kaygı ve kıskançlık oluyor.

    BU TERCİHİN TEMELİNDE İLİŞKİNİN ÇEVRE TARAFINDAN YIPRATILMAMASI ISTEĞİ OLABİLİR Mİ?
    Evet, olabilir. Kişiler bazen çevreden olumsuz düşünceler duymak istemediğinde de ilişkilerini saklayabiliyor. Bu durum onay beklentisiyle de yakından ilişkili. Sürekli onaylanma ihtiyacı olan kişiler, çevrenin uygun görmeyeceği bir ilişkiyi düşünerek kaygılanabiliyor. Burada başkaları yerine düşünerek de hareket etmiş olunuyor. Diğerlerinin zihinlerini okumaya çalışarak hareket etme davranışıyla hayatı sürdürmek ise bilişsel bir hatadır.

    GEÇMİŞ TECRÜBELER VE ÖĞRETİLER DE BU TÜR BİR HAREKETE NEDEN OLUYOR MU?
    Evet. Kişinin hayatı, karar verme mekanizması sadece var olan durumla ilişkili olmuyor. Hayat, doğduğumuz andan itibaren bugüne kadar gelen ve devam eden bir süreç. Sadece yaşadığımız birkaç olaya verilen tepki ile bu ölçülemez. Burada kişinin hayatını, yaşadıklarını, onu etkileyen durumları, daha çok üzen olayları, isteklerini, beklentilerini keşfetmek gerekiyor. Bunlar psikoterapi için de büyük önem taşıyor.

    BU TÜR İLİŞKİLERİN KİM TARAFINDAN GİZLENMEK İSTENDİĞİNE İLİŞKİN BİR ARAŞTIRMA VAR MI?
    İlişkinin gizlenmesi aldatmayı, ilişkiden emin olmamayı, diğerlerinin negatif olabilen düşüncelerini kapsayabilen bir durum olduğu için genel bir gizli ilişki araştırması yapmak zor. Yapılan araştırmalar daha çok aldatmalar ile ilgili oluyor.

    GİZLİ İLİŞKİLERİN ÖMRÜ NE?
    İlişkiye net bir ömür belirlemek zor olur, ki bu durum gizli ilişkiler için de geçerli. Genellikle kısa sürse de uzun dönemlilere de rastlanabiliyor.

    YAŞAYANLAR ANLATIYOR 

    MECBUR KALDIK!
    “Sevgilimle güzel bir ilişkimiz var, birbirimizi çok seviyoruz ama bir kez olsun sokakta el ele dolaşamadık. Çünkü kimse birlikte olduğumuzu bilmiyor. O benim çok sevdiğim bir arkadaşımın eski sevgilisiydi. Ayrılıklarının benimle hiçbir ilgisi yok. Hatta aldatıldı bile. Zaten bizim birlikteliğimiz de o günlerde başladı. Arkadaşım onu terk edince nedenini sormak için beni aradı. Birkaç kez telefonda ona üzülmemesi gerektiğini söyledim sadece. Sonra bir de bakmışım, mesajlaşıyor ve telefonda kendimizden konuşuyoruz. Bir süre sonra buluştuk. Çok eğleniyorduk ikimiz de. Aslında o zaman arkadaşıma söyleseydim belki de bu hale gelmezdi sorunumuz. Sekiz ayı geride bıraktık. İlk kez birini bu kadar çok seviyorum ama hem ailemin, hem de arkadaşlarımın tepkisini çekmekten çok korkuyorum. Kimse biriyle birlikte olduğumu bilmediği için sürekli sevgili adaylarıyla tanıştırılıyor olmak da başka bir sorun. Bu şekilde nereye kadar gidecek bilmiyorum ama ben onu çok seviyorum. ”

    Sinem B. 

    Formsanté 2016 – Haziran sayısı
    Ayşegül Uyanık Örnekal