Etiket: ilişkiler

  • Sosyal medya kavgaları ve aile içi ilişkiler

    Sosyal medya kavgaları ve aile içi ilişkiler

    Çağımızın en önemli buluşlarından biri olan Internet günümüzde sayısı küçümsenemeyecek kadar çok insanın hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Internet’in en çok sosyal amaçlı kullanılıyor olması ve kullanım süresinin insanlar tarafından gittikçe artması konuya sosyolojik bir boyut kazandırmıştır. Bu açıdan bilgi teknolojilerinin en önemli yeniliği olarak her kesimden her bireyin rahatlıkla kullanabileceği internet; yaşamın tüm alanlarını içine almış; birey, aile ve toplum yaşamını çok yönlü etkileyen iletişim aracı haline gelmiştir. Bu durum Internet’in sosyolojik ve psikolojik açıdan da incelenerek araştırmalara konu edilmesine neden olmuştur.

    Sosyal medya kavgaları ve aile içi ilişkiler

    Internet kullanıcıları, kullanım süresi ve amacı bakımından farklılık göstermektedir. Bu durumda, Internet kullanan herkesin aynı şekilde değerlendirilmesi doğru bulunmamaktadır. Sosyolojik ve psikolojik araştırmalarda da genellikle haftada 5-6 saatten fazla ve göreceli uzun bir zaman diliminde sürekliliği olan kullanım konu edilmektedir. Bu kullanım süreyle olduğu kadar Internet’in işlevsel olarak nasıl anlamlandırıldığı ve bireyin olumsuz bir duygu durumunda (yalnızlık, üzüntü vb.) Internet’i özlemesiyle veya Internet’e bağlanmaya ihtiyaç duymasıyla, diğer bir deyişle Internet’i algılama sekliyle de ilgilidir. Bu tip kullanım psikolojik ve sosyoloji açıdan sorunludur. Bu makalede yapılan değerlendirmeler ve ortaya konan veriler de bu tür kullanım için geçerlidir.

    Günümüzde yapılan çalışmaların büyük kısmı Internet’in etkileri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Oysaki Internet’in etkileri kullanım özelliklerine göre, kullanım özellikleri ise, Internet kullanım nedenine göre şekillenir. Dolayısıyla Internet’in etkileri kullanım nedeniyle ilgilidir. Örnek verecek olursak ; yetişkinlerin, çocukların internet başında uzun süreler vakit geçirmesinin sebebi aile içerisinde ve sosyal yaşantısında nitelikli zaman ve nitelikli bir aile ilişkisi geçirmediğinden dolayıdır tezindeyim.
    Internet kullanımı ile aile içi ilişkiler arasında nasıl bir bağlantı olabilir? Aile içi ilişkileri güçlü olmayan, diğer bir deyişle ailesiyle kendisi açısından tatminkar bir ilişkisi veya ortak paylaşım alanı bulunmayan kişilerin, Internet’teki sosyal faaliyetlere,sosyal ağlara hatta şu anki yeni moda sosyal medyaya, aile içi ilişkileri güçlü olan kişilerden daha fazla yöneleceği düşünülmektedir. Buradan sosyal medya kullanılmasın yorumu çıkarılmamalı sadece kullanım süresi ve nedeninin farkında olunarak kullanılması tavsiye edilmektedir.

    sosyal_medya_iliskiler

    Internet’in bireysel kullanımı konuyu aileye getirmektedir. Daha yirmi yıl önce kullanımı özellikle bilim ve iş çevreleriyle kısıtlı olan Internet, 2000’li yıllara gelindiğinde, Türkiye’de içinde olmak üzere pek çok ülkede evlere girmiş, geniş ölçüde bireysel olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu kullanım değişikliği, Internet üzerinde yapılan araştırmaların niteliğini ve niceliğini etkilemiş, Internet’in aile ile ilişkilendirilmesi araştırma konusu olmuştur. Maria Bakardjieva ve Richard Smith, “sıradan Internet kullanıcıları” hakkında bilgi sahibi olmak için artık eski araştırmalarda olduğu gibi üniversitelere ve işyerlerine değil, evlere bakmak gerektiğini vurgulamışlardır.

    Internet’in en çok sosyal amaçlı kullanılması bile konunun bir yönünü aileye getirmektedir. Internet kullanımı ile ailenin işleyişi arasında bir sebep-sonuç ilişkisi aranabilir. Internet’in evlerde kullanılması, ister istemez, hem karı-koca ilişkileri ile, hem de çocukların eğitimi ve ebeveyn-çocuk ilişkileri ile bağlantılıdır.

    Internet kullanımı ile aile içi ilişkiler arasında nasıl bir bağlantı olabilir? Aile içi ilişkileri güçlü olmayan, diğer bir deyişle ailesiyle kendisi açısından tatminkar bir ilişkisi veya ortak paylaşım alanı bulunmayan kişilerin, Internet’teki sosyal faaliyetlere aile içi ilişkileri güçlü olan kişilerden daha fazla yöneleceği düşünülmektedir.

    Aile en temel birincil gruptur. Birincil gruplar kişinin yaşamında temel duygusal ihtiyaçların karşılandığı yerlerdir. Birincil gruplar aynı zamanda temel sosyal destek kaynağıdır. Grup üyeleri arasında yoğun bir ilişki ve duygusal bir bağ vardır.

    sosyal_medya_iliski_kavgalari

    Aile veya arkadaş grubu gibi birincil grupların eksikliği durumunda kişi bu grupların yerine koyacak başka arayışlara yönelir. Kitle iletişim araçları ise yapıları gereği özellikle günümüz insanının bu eksikliğini karşılamaya uygun araçlar olarak değerlendirilmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi McQuail ve arkadaşları da bu konuya değinmiş; kitle iletişim araçlarını insanların sosyal gereksinimlerini karşılamak için kullandıklarını ifade ederek bu konuda çalışmalar yapmıştır. Özellikle Internet günün her anında ulaşılabilir olması nedeniyle insanlar tarafından “ihtiyaç duyulan her an ilişki” kurulabilecek bir sosyal destek kaynağı olarak algılanmaya uygundur. Rheingold, McKenna ve Bargh da Internet kullanımının sosyal destek duygusunu güçlendirici olduğunu belirten araştırmacılardandır. R.A. Davis’e göre de zaman geçirmeye yönelik kullanım, daha çok bireyin sosyal yaşamı ile ilintilidir. Özellikle aile, arkadaş sosyal desteğinden yoksun, sosyal izole kişilerde sık görülür. Aşırı e-posta kullanımı, sohbet (chat) odalarına katılma, forum alanlarına yanıt yazma gibi etkinlikleri içerir. Bu tür bireyler sosyal hayatta sorunludur, sosyal olarak izole olan, kızgınlıkları uygun yollarla ifade edemeyen bireylerdir. Brombego, Mickelson, Parks & Floyd, Silveman ve Winzelberg gibi araştırmacılar da, online etkinliklerin, bireyin sosyal destek duygusunu güçlendirdiğini ileri sürmektedir.

    İnsanların, eski güçlü ilişkilerin azalmasıyla manevi anlamda boşlukta olduğu düşünülürse kitle iletişim araçlarının insanları toplumun genel ve hakim zevkleri, beğenileri ve ilgileriyle buluşturduğu söylenebilir. Sonuç olarak da sosyal grupların, özellikle ailenin, etkisinin azalması sonucu insanlar, başka faktörlerden etkilenmeye açık hale gelirler. Bu araçlar sayesinde sosyal ihtiyaçlarını karşılamayı seçebilirler. Özellikle, televizyon ve Internet’in insanlar tarafından çok kullanılmasının nedeni sosyal ihtiyaçlarının tatminini bu araçlarla sağlamaya çalışmalarıdır. Buna örnek olarak, Türkiye’de geçtiğimiz senelerde yayınlanan “Biri Bizi Gözetliyor” isimli reality show’u izleyen yalnız yaşayan bir izleyicinin programı izleme nedenini “evde biri varmış gibi geliyor” şeklinde açıklaması gösterilebilir.

    Günümüz insanlarının duygusal tatmin bulduğu, sıcak bir ortama ihtiyacı vardır. Bu nedenle bireyin duygusal tatmininin sağlandığı, sağlıklı bir aile yapısı veya yaşam birlikteliği önemini arttırmıştır. Bu nedenle günümüzde aile kurumunun işlerliğinin sorgulanması ve aileyi sağlamlaştırıcı önlemler alınması gerekmektedir. Aile birey açısından olduğu kadar toplum açısından da önem taşımaktadır. Sağlıklı aileler toplum bunalımlarını önlerken, sağlıksız aileler de toplumun bunalımlarını devam ettirir; hatta toplumda yeni bir takım sosyal bunalımlara da yol açabilir, toplumdaki sorunları pekiştirir. Sağlıklı bir aile, mutlaka, kişisel bunalımları önler ve de kişiye yeni sağlıklı beklentiler kazandırır. Sağlıklı aileler,sağlıklı toplumu oluşturur.

    Sevgiyle..

    Uzm.Psk.Dan.Eyüp SARI
    Çift ve Evlilik Terapisti

    Kaynakça
    Aile İçi İliskiler Açısından Internet Kullanımı – Fezade BAYRAKTUTAN İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü , İstanbul 2005

  • Erkekler 40’ından sonra aldatma eğilimine giriyor!

    Erkekler 40’ından sonra aldatma eğilimine giriyor!

    1000 kişiyle anket yöntemiyle yapılan araştırma, aldatmanın en çok 39 yaşında gerçekleştiğini de ortaya koydu.

    Sonuçlara göre; 20’li, 30’lu ve 40’lı yaşların son yılları aldatma için en riskli dönemler.

    Özellikle 19-29-39 ve 49 yaşları aldatmada en sabıkalı yaşlar.

    Araştırmada, insanların özellikle bu yaşlarda “taze heyecan” aramaya ve seçenekleri değerlendirmeye daha açık olduğu belirtildi.

    1000 kişiyle anket yöntemiyle yapılan araştırma, aldatmanın en çok 39 yaşında gerçekleştiğini de ortaya koydu.

    ERKEKLER BU YAŞLARDA ALDATIYOR!

    Uzmanlara göre; menopoz, kadınların aldatma isteğini azaltıyor.

    Eğer psikolojik sorunlar yaşamıyorsa menopoza giren bir kadın aldatma eğilimine girmiyor. Uzman Psikolog Zafer Akıncı, “Andropoza giren erkekler ise, erkekliğini kaybetmekten korkar.

    Hormonları düşmeye başladığında, 40’lı yaşlara girdiğinde ‘ben erkeğim’ demeye başlar. Bu da ekstra performans sanatlarına yol açar” dedi.

    Aldatmanın en çok 39 yaşında olduğu fikrine katılmayan Psikolog Zafer Akıncı, “40 yaşından sonra aldatma eğilimi artar, artan şey aslında kendini kanıtlama eğilimidir” dedi.

    Aldatmanın sonradan görülen bir bozukluk olduğuna dikkat çeken Psikolog Akıncı, bir çalışmaya göre; aldatan insanların, genelde aldattığı kişiyi yakın çevresinden seçtiğini söyledi.

  • Evlilikte nasıl kavga ediyorsunuz?

    Evlilikte nasıl kavga ediyorsunuz?

    Sizin Çatışma Stiliniz Hangisi?

    Çift problemlerinin büyük bir çoğunluğunu çiftler arasındaki farklılıklar sonucu ortaya çıkan çatışmalar oluşturur. Bu farklılıkların kaynağı eşlerin hedeflerinde, inançlarında, fikirlerinde ve davranışlarındaki farklılıklardır. Tabi ki iki insanın farklı düşünmesi her zaman çatışmaya yol açmaz. Çatışmaya yol açan kritik faktör eşlerden birinin arzusunun veya davranışının diğerine engel olması ya da onu değiştirmeye çalışmasıdır.

    Bir çiftin algısı, düşünceleri, değerleri ve duyguları çatışmanın konusundan bağımsız olarak çiftin nasıl tartıştığını ve tartışmanın sonucunu şekillendirir. Kısacası çiftin çatışma stili ya da yaklaşımı çatışmanın yapıcı ya da yıkıcı olup olmayacağını belirler.

    Çiftlerin Çatışmasında 4 Farklı Stil

    John Gottman’ın (1994) çiftlerle yaptığı kapsamlı araştırmaya göre mutlu ve sağlıklı ilişkilerde çiftlerin çatışma esnasında gösterdiği 3 farklı problem çözme yaklaşımı var. Bu yaklaşıma göre çiftler Tutkulular, Onaylayanlar ve Çatışmadan Kaçınanlar olarak değişiyor. Bu stillerin hepsi uzun ve sağlıklı ilişkilerde görülüyor. Dördüncü stil “Düşmanca yaklaşanlar” ise genellikle sağlıklı ilişkilerde görünmeyen ve çifti boşanmaya götüren bir yaklaşım. Şimdi bunların özelliklerini görelim. Bakalım sizin eşinizle çatışma stiliniz bunlardan hangisi?

    Tutkulular

    Tutkulu stilde olan çiftler için çatışma bir anda patlar ve o an kendilerini saflarına ayrılmış bir kavganın ortasında bulurlar. Ancak bu çatışmayı onarma ve telafi etme konusunda da kavgada oldukları kadar iyidirler. Bu çiftler sık ve gerçekten tutku ile kavga ederler.

    Kavgaları volkanik bir patlamaya benzemesine rağmen, çatışma sırasında bile zekice espriler yapar ve birbirlerine olan ilgi ve beğenilerini gösterirler. Hatalarını telafi etmek yani gönül almak için epeyce uğraşırlar. Bu tartışmalar onların sıcak ve sevgi dolu ilişkisinin küçük bir parçasıdır. Bu tartışmaların asla fiziksel şiddet içermediğini de belirtmeden geçmeyelim.

    Burada tutku ve çatışma iyi bir ilişkiye yol açmaktadır. Sık ve tutkulu tartışmalarına rağmen bu çiftler aralarındaki farklılıklarla baş ederler.
    Bu çiftler birbirlerini eşit görürler. Biri diğerinden daha üstün değildir. Kişisel farklılıklarını ve kendilerini ifade etmeye ihtiyaç duyarlar. Birbirlerinin pozitif ve negatif duygularına açık oldukları gibi ilişkileri de mutlu ve heyecan vericidir.

    Onaylayanlar

    Bu çiftler oldukça nazik kavga ederler. Çatışma sırasında oldukça sakindirler ve sanki bir problem üzerinde beraber çalışan iki iş arkadaşı gibidirler. Birbirlerine gösterdikleri karşılıklı saygı, tartışmanın miktarını ve düzeyini sınırlar.

    Çok ateşli konularda bile önem verdikleri şey iletişim ve uzlaşmadır. Bunu birbirlerinin bakış açısını anlamaya çalışarak yani empati kurarak yaparlar. En ateşli konularda bile ilgi, sakinlik ve kendilerini kontrol etme becerisi gösterirler.

    Onaylayan çiftler de birbirlerini etkilemeye ve ikna etmeye çalışır ve en sonunda mutlaka ortak bir nokta bulurlar. Çatışma sırasında karşı tarafın fikrine katılmayabilirler ancak değer verdiklerini mutlaka gösterirler. Çatışmada, eşlerinin duygularını önemsediklerini ve dikkate aldıklarını belirtirler.

    Çatışmadan Kaçınanlar

    Çatışmadan kaçınan çiftler nadiren tartışırlar. Çatışmanın ortaya çıkaracağı zıtlık ve farklılıkla yüzleşmek istemezler. Tartışırken çok dikkatlidirler birbirlerine açık olarak öfkelerini göstermelerinin onlara bir şey kazandırmayacağını düşünürler.

    Bu çiftler anlaşmazlıkları konusunda hemfikirdir. Farklılıklarını nadiren gündeme getirir bu konuların bir çıkmaza girmesine izin vermezler. Ortak özelliklerinin ve ortak değerlerinin farklılıklarından daha fazla olduğuna inanırlar. Dolayısıyla bu farklılıkları önemsemez ya da kolayca kabul ederler.

    Çatışmadan kaçınan çiftlerin anlaşmazlık yaşadıkları bir konu söz konusu olduğunda genellikle eşlerden biri bunu kendi başına çözmeye çalışır ya da yaşadıkları bu problemi kendi akışına bırakarak problemin hallolmasını dilerler.

    Çatışma Stiliniz Her Ne Olursa Olsun!

    İlişkide çatışma stiliniz her ne olursa olsun araştırmalar, çatışma sırasında yaşanan olumlu şeylerin olumsuz şeylerden daha fazla olduğunda sağlıklı ve mutlu evliliğe ulaşabileceğinizi gösteriyor. Örneğin eşinizle bir çatışma yaşıyorsunuz olumlu ne olur diye düşünelim: Eşinizin sizinle aynı fikirde olmadığını nazik bir şekilde belirtmesi, konu ile ilgili bir espri yaparak ortamı yumuşatması, sizin fikrinizi ilgi ile dinlemesi olumlu davranışlardır. Bağırarak ve sizi eleştirerek cümleye başlaması, asla sizi dinlememesi ve sizi aşağılaması olumsuz davranışlardır. İşte çatışma stiliniz ne olursa olsun mutlu ve uzun süreli ilişkilerde çatışma sırasındaki olumlu etkileşimlerin olumsuzlara oranı 5/1 ise; yani çatışma sırasında 5 olumlu 1 olumsuz etkileşim yaşanıyorsa ne kadar sık çatışırsanız çatışın ya da çatışmadan kaçınan bir stile sahip olun evliliğiniz bozulmayacak demektir.

    Son olarak bu oranların darmadağın olduğu ve çoğunlukla kötü giden ilişkilerde gördüğümüz çatışmada “Düşmanca yaklaşım’ stilini de bir görelim.

    Düşmanca Yaklaşanlar

    Düşmanca yaklaşım stiline sahip çiftler de çok sık ve ateşli tartışmalara girerler. Çatışmaları kaotik ve zarar vericidir. Onlar tartışırken hakaret, küçümseme, alaycı ve aşağılayıcı espriler havada uçuşur. 5/1 oranını asla tutturamazlar. Tıpkı çatışmaları gibi ilişkilerinde de olumsuzluklar olumlu durumlardan daha fazladır.

    Düşmanca yaklaşım stiline sahip çiftlerin tartışmaları fazlasıyla bizim mahşerin 4 atlısı dediğimiz eleştiri, aşağılama, savunma ve duvar örme davranışları ile karakterize olmuştur. İletişimleri sağlıksızdır. Birbirlerinin söylediklerini dinlemezler ve bu çatışmalar ilişkilerini olumsuz etkiler.

    Çatışma sırasında tutkulu, onaylayan ya da çatışmadan kaçınan çiftler. Hepsi birbirinden son derece farklıdır. Fakat çatışma sırasındaki olumlu ve olumsuz davranışları arasındaki oran 5/1 olduğu sürece ilişkileri mutlu mesut devam eder.

    Tutkulu çiftler bu dengeyi eşlerine karşı gösterdikleri ilgi ve espri anlayışı ile kurarlar. Çatışmadan kaçınanlar ise bunun tam tersine duygularını ifşa etmezler. Ancak çatışma ile baş etmek için olumsuz duygulara sahip değildirler. Onaylayanlar ise kendilerini kontrol etme becerisine sahiptirler ve birbirlerinin duygularını önemserler.

    Bu çiftler için 5/1 oranı önemli iken düşmanca yaklaşan çiftler için bu geçerli değildir. Çatışmadaki aşağılayıcı yaklaşımları ile pozitif negatif dengesini kurma konusunda başarısız olurlar.

    Uzm. Psk. Emel DENİZCİ tarafından yazılmıştır.

  • Başarısız İlişkinin Belirtileri Nelerdir?

    Başarısız İlişkinin Belirtileri Nelerdir?

    İlişkiler hayattaki başarılarınızı belirler. İnsan çevresiyle ne kadar iyi ilişkiler kurarsa o kadar başarılı olur. Sosyal yaşantınız ,özel hayatınız işteki başarınızı belirleyen kıstastır. İlişkinizde ne kadar başarılı olduğunuzu mı merak ediyorsunuz? İşte bir ilişkide başarısız olduğunuzu öğrenmek için yazdığımız içeriğe bir göz atın deriz.

    Başarısız ilişkinin 7 belirtisi

    1.Küçümseme : Bir ilişki bu boyuta kadar geldiyse açıkça belirtelim ki düzelmesi zor bir vaka. Eğer ilişkinizde bu sinyalleri alıyorsanız oturup bir kez daha düşünün.  Tüm ilişkinizi olumlu ve olumsuz yönlerini gözden geçirin. Hayatınızdaki yerini belirleyin. Küçümseyen kişi hayatınızda olmasa çok şey mi kaybedersiniz ona odaklanın. Cevabı bulduğunuzda her şey çözülecektir zaten.

    2.Savunuculuk: Bir ilişkide savunuculuk başlamışsa eğer o ilişkide iletişim sorunu var demektir. İlişkinizde savunuculuğu o ya da siz yapıyorsanız birlikte konuşmanın eteğinizdekileri dökmenin zamanı gelmiş demektir.

    3.Uzaklaşma: Bir ilişkide bu sorun bazen iyi gelirken bazen de istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Karşınızdaki kişi sürekli sizden uzaklaşıyorsa ve tüm isteklerinizi geri çeviriyorsa sıkıntı büyük demektir.  Üzgünüz ama aranızdaki bağ gittikçe güçsüzleşiyor.

    angry couple sitting on sofa

    4.Güvensizlik: Tüm ilişkinin, birlikteliğin temeli aslında güvendir. Sizi siz yapan güven ve içtenlik duygusudur. En güzel ilişkiler bile ihanet söz konusu olduğunda yerle bir olabilir.

    5.Dürüst olmamak: İlişkinizdeki kişi sürekli yalan söylüyorsa ve affettiğiniz halde devam ediyorsa ilişkinin gözden geçirilmesi gerekiyor. Ve neden yalan söylüyor bunun cevabı bulunmalı. Belki karşınızdakini yalana siz itiyor olabilirsiniz.

    6.Saygısızlık: İlişkinin temelini güven oluşturduğu gibi sevgi, saygıda bir ilişkide olmazsa olmazdır. Saygı kalmayan ilişkiye devam edilmesinin zarardan başka faydası yoktur.  Bir ilişkide saygısızlık belirtisi çıkmışsa eğer ciddi sorun var demektir.

    7.Kırgınlık: Kırgınlık eğer telafi edilmeyip sürekli üstünüze yükleniyorsa üzücü boyutlara taşınır. Bu buhranlı ortamdan sıyrılmak için kırıldığınızı belirtmeniz gerekir. Yani neticede oturup birlikte sorunu sonuçlandırmalısınız.

    Bir ilişkide bunlar eksikse ileride büyük sıkıntılar çıkması muhtemeldir. Bu belirtiler başarısız bir ilişkinin sinyalini verir. O nedenler ilişkinizin uzun ömürlü olmasını istiyorsanız sorunlar bu boyutlara taşınmadan konuşarak halledin. Peki sizin en büyük sorununuz nedir?

     

     

  • Bir süreç olarak aşık olmak

    Bir süreç olarak aşık olmak

    İnsanlarda aşka dair çok büyük beklentiler yaratan bir bir kültürde yaşıyoruz. “İlk görüşte aşk”, “birbirleri için yaratılmışlar”, “bir elmanın iki yarısı” gibi ifadeler; romantik filmler, diziler ve büyük aşklarla ilgili hikayeler romantik ilişkilere dair deneyimlerden çok fazla bir beklentiye girmemize neden oluyor. Otto Rank’ın da dediği gibi insanlar dine atfedilenleri; yaşamlarına bir anlam ve amaç katmasını şu anda aşktan bekliyorlar. Peki aşkı nasıl tanımlayabiliriz?

    Aşkı başka birinin varlığına duyulan derin sevgi olarak tanımlayabiliriz. Freud’a göre aşk cinsel, fiziksel ve güdüsel dürtünün toplum tarafından kabul edilebilir hale getirilmesini sağlayan duygusal bir haldir. Aşkı en genel haliyle bireyin kendi kişisel benliği ve bağımsız kimliğini koruyarak kendi dışındaki bir kişi ile birleşmesine, yakınlaşmasına ve kişinin içindeki belirli kapasitelerin büyüyüp gelişmesine olanak yaratan bir paylaşım ya da etkileşim yaşantısı olarak ifade edebiliriz.

    Sternberg aşkın üç ana bileşeni olduğunu ifade eder. Bunlar yakınlık, tutku ve bağlılıktır. Bu birleşenlerin varlığı ya da yokluğu aşkın çeşitli şekillerini önümüze serer; sadece yakınlığın olduğu bir ilişkinin hoşlanma olarak nitelendirilebileceği gibi. Bu üç bileşenin olduğu aşkın mükemmele en yakın aşk olduğunu ifade eder.

    asik_olmak

    Aşık olmanın üç temel koşulu olduğunu ifade edebiliriz; aşık olma beklentisi yaratan sosyo-kültürel ortam, uygun bir aday(dış görünüş, kişilik, özgeçmiş ve değerler açısından) ve romantik aşk etiketine mazhar olan bir uyarı.

    Peki insanlar kime nasıl aşık olur? Bu konuda yapılan pek çok araştırma ve yazılan kuramlar birisine şans eseri aşık olmadığımızı, en bilinçsiz görünenin bile aslında pek çok elemeden geçtiğini gösteriyor. Freud’a göre romantik seçimlerimiz çocukluk yaşantılarımızdan oldukça fazla etkileniyor ve bu her cinsiyet için farklı özellikler gösteriyor. Freud’a göre ayrıca aşık olduğumuz zaman genelikle sevgimizi idealize ederiz. Partnerimizde mevcut olan ya da olmayan harika özellikleri görürken; başkaları için apaçık ortada olan olumsuzları ise görmeyiz. Bunun sebebi aşık kişinin ego idealini sevgiliye yansıtmasıdır. Yani hem süperegoda mevcut olan hem de breyin edinmeyi umduğu ve üstün bulduğu değerler sevgiliye yansıtılır ve ondan varmış gibi davranılır.

    Nesne İlişkileri Kuramına göre ise aşık olmak baskılanan, benlikten bölünmüş bir parçanın bilinçsizce eş olarak seçilmesidir. Örneğin çocukken sevilmediğini düşünen, hisseden bir kadın olasılıkla sevgisini göstermeyen bir erkek seçecektir. Bu duruma çocukluk yaşantısından getirilenler neden olur. Ancak çocuğun ebeveynle ilişkisi sıcak ve sevgi doluysa o kişi ailesinden ayrışır ve olgun, tatminkar aşk ilişkileri kurabilir hale gelir.

    Evrim kuramına göre ise romantik çekimdeki cinsiyet farklılıkları iki cinsin de varlıklarını sürdürebilmeleri için farklı gereklilikler olmasından ileri gelir. Erkeklerde evrim gençlik ve güzellik gibi kadının üreme yeteneğine ilişkin özellikler tercih etmesini gerektirirken; kadınlarda para kazanma potansiyeli ve statü gibi erkeğin kaynak edinme becerisine ilişkin özelliklerin tercih edilmesini gerektirir. Yani kadınlar kendilerine ve yavrularına bağlanacak ve onların geçimini sağlayacak bir erkek; erkeklerse yavrularını doğuracak bir kadın arar.

    İnsanların kime neden aşık oldukları ile ilgili kuramlardan bazıları bunlardır. Bunun dışında insanların nasıl aşık olduklarına yönelik de pek çok kuram ortaya atılmıştır. Bunlardan en önemlisi Bernard Murstein’e aittir. Buna göre aşık olmanın ilk aşaması “uyarı” dır. Bu aşamada en önemli etkiye dış görünüş gibi harici özellikler oluştururken; ikinci aşama olan “değer” aşamasında verilen önem değerler ve ilgi alanlarındaki benzerliğe kayar. Son aşama olan “rol” aşamasında ise çift, kimliklerine ilişkin rolleriyle bir çift olarak işlevsel olup olmadıklarını sorgular.

    Aşık olma sürecini iyi yansıttığını düşündüğüm bir diğer kuramda ise aşık olma dört aşamadan oluşur. Çekimaşamasında geçmiş deneyimlerden ve eşlerin fiziksel özelliklerinden etkilenilir. İnceleme aşamasıda ise eşler toplumsal ve duygusal uyumluluklarını gözden geçirirler. Üçüncü aşama olan kendiniaçma aşamasında partnerler arasında daha derindeki olumsuz ya da olumlu düşünceler ortaya çıkar ve yakınlık artar. Son aşama olan karşılıklı beklentiler aşamasında ise her iki taraf da karşıdakinin beklentilerini(ekonomik, duygusal, toplumsal ve cinsel) öğrenir ve bu beklentilere karşılık vermek için bilinçli bir çaba gösterir.

    Erich Fromm sevgiyi insanlığın sorunlarına bir yanıt, kişideki aktif ve yaratıcı gücün kaynağı olarak tanımlar. Ona göre sevmek bir sanattır. Romantik ilişkide iki varlığın bir olması ama yine de iki ayrı varlık olarak kalabilmeleri en sağlıklı olandır.

    Uzm. Psk. Dila HOTLAR tarafından yazılmıştır.

  • Evde Keyifli Vakit Geçirme Yolları!

    Evde Keyifli Vakit Geçirme Yolları!

    Evde keyifli vakit geçirme yollarını biliyor musunuz? Yoksa bir fikriniz yok mu?

    O halde size güzel vakit geçireceğiniz tavsiyeleri sıralıyoruz.

    KIZ KIZA TOPLANIN

    Evde kız arkadaşlarınızla güzel vakit geçirmek istiyorsanız öncelikle bunu organize edin.  Evde kaç kişi olacağınıza karar verin. Eğlenceniz erkeksiz olacak diye rüküş olmanıza gerek yok. En şık halinizde ortamda bulunun. Kıyafetinizin şık olmasının yanında rahat olmasına da özen gösterin. Ne de olsa kız kızasınız. Hoplayıp zıplayabilirsiniz. Evde herkesin hoşuna gidecek şeyler oldun. Mesela bitki çayı, kahve, çay gibi alternatifleriniz oldun. Herkes isteğine göre bir şey bulsun.  Bunların yanında atıştırmalık bir şeylere yer verin. Çok abartmaya gerek yok ama göz dolduracak nitelikte olsun yeter. Mesela patlamış mısır, meyve ve çikolata tarzı menüler ekleyebilirsiniz.

    kiz-kiza

    GÜZEL BİR FİLM AYARLAYIN

    Kız kıza eğleneceğiniz bu gecede izlenebilecek en güzel film önerisi aşk filmi olmalıdır sanırım. Kız arkadaşlarınızla romantik bir şak filmi seçip onu izleyebilirsiniz.  Seçtiğiniz film herkes tarafından beğenilirse artık izleyebilirsiniz.

    AŞK DEDİKODULARI YAPIN

    Kızların bir araya geldiğinde olmazsa olmazı aşk dedikodularıdır. Kız kıza takıldığınız bu gecede aşk dedikodularınız tava yapsın. İstediğiniz konuşu ortaya atın konuşun. İçinizdekileri iyice dökün. Değişik fikirlerle aşka bakışınızın değişmesine yardımcı olacaktır. Yaptığınız aşk muhabbetleriyle hem eğlenecek hem de olabilecek ilişkilerinizde doğru adımlar atmanıza yardımcı olacaktır.

    MÜZİĞİN DİBİNE VURUN

    Kız kıza takılacağınız gecede müziksiz olmaz sanırım. İstediğiniz tarz müzikleri dinleyin ruhunuz şenlensin. Duygularınıza hitap eden müzikler size iyi gelecektir.  Bunların dışında arkadaşlarınızın aklına gelen değişik fikirleri de uygulayarak eğlencenize eğlence katın.

  • Boşanma danışmanlığı nedir?

    Boşanma danışmanlığı nedir?

    Boşanma danışmanlığı nedir? Evliliklerin bir kısmı boşanma ile sonuçlanmaktadır. Kimse boşanmak için evlenmemektedir, evliliklerde temel amaç her zaman sevgiyi ve hayatı paylaşmaktadır. Ancak bazen bu amaç gerçekleşmemekte, yaşanan problemler nedeniyle evlilik birlikteliği bozulmaktadır. Eğer evlilik birlikteliği çekilmez hal aldıysa ve ilişki taraflara, varsa çocuklarına zarar veriyorsa sağlıklı olan boşanmaktır. Geçimsizliğin çözülemediği durumlarda boşanma aslında olumsuzluk değil başvurulması gereken, sağlıklı ve doğru olan bir yoldur. Artık evlilik zorluklarla yürüyorsa, tarafların her ikisi veya birisi için mutluluk yerine mutsuzluk getiriyorsa ve aile danışmanlığı hizmeti sürecinde boşanmanın daha yararlı olacağı anlaşıldıysa bu kararı alıp uygulamak kişi mutluluğu ve sağlığı için en doğru yol olacaktır. Toplumlar geliştikçe ve bilinçlendikçe boşanmaya bakış açısı farklılaşmakta, çatışmalı bir evliliğin sonlandırılmasının daha doğru olacağı inancı yaygınlaşmaktadır. Boşanmaya soğuk bakan ve kişileri problemli bir evlilikle yaşamaya mecbur bırakan geleneksel anlayışın yerine artık boşanmanın aslında sağlıklı bir yöntem olduğu ve gerekliyse boşanmanın evlenmek kadar doğal bir süreç olduğu düşüncesi yaygınlaşmaktadır.

    Boşanma yine de çiftler için kolay olmamaktadır. Kendimizin, aile-akraba ve çevremizin boşanmaya yönelik bakış açıları bu süreci güçleştirmekte ve problem yaşayan pek çok çift boşanma kararı almakta zorlanmaktadır. Burada önemli olan önce eşlerin kendisidir. Çözülmesi mümkün olmayan sorunlarla devam eden evlilik birlikteliği çiftlere ve varsa çocuklarına mutluluk yerine mutsuzluk getirmektedir. Evlilikte çekilen acılar, sıkıntılar ve problemler kişilerin yaşam kalitesini bozmaktadır. Problemli bir evlilik her halükarda kişilerin fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlığını olumsuz etkilemekte, çok kıymetli olan hayatını üzüntü, sıkıntı ve acılar içerisinde geçirerek gerçek mutluluğu yaşayamamasına neden olmaktadır.

    Çiftlerin boşanma kararı almasından sonra bu süreci daha sağlıklı ve kolay atlatabilmesi, kendilerinin ve varsa çocuklarının bu süreçten en az kayıpla çıkmasının sağlanabilmesi için boşanma danışmanlığı almaları gerekmektedir. Boşanma Danışmanlığı boşanma öncesi, boşanma sırası ve boşanma sonrası dönemleri kapsayan süreçleri kapsamaktadır. Boşanma Danışmanlığı çatışmasız bir boşanma süreci yaşanması, hem kendileri ve hem de varsa çocukları için sonraki yaşamlarını daha konforlu bir biçimde sürdürebilmeleri için kişilere yardımcı olabilecek profesyonel bir hizmet türüdür. Boşanma sürecinde bu hizmeti almak sizin, çocuklarınızın ve çevrenizin bu süreci daha az üzüntü ve rahatsızlıkla atlatmasına yardımcı olacaktır.

    Mutlu ve sağlıklı günler…

    Psk. Murat HALİSÇELİK tarafından yazılmıştır.

  • Duyguyu anlamak ve ilişkide bir değişim aracı olarak kullanmak

    Duyguyu anlamak ve ilişkide bir değişim aracı olarak kullanmak

    Duyguyu bireyin çevre ve diğer insanlarla iletişimi sonucu ortaya çıkan psikofizyolojik değişiklikler olarak tanımlayabiliriz. Damasio duyguyu çoğunlukla belirli bir zihinsel içerik tarafından harekete geçirilen, hem beyinde hem de bedende meydana gelen değişiklikler kümesi olarak tanımlar. Buradan hareketle duygunun bir zihinsel içerik yani düşünce tarafından harekete geçirildiğini ve duyguların bizi zihinsel, psikolojik hatta fizyolojik olarak etkilediğini ifade edebiliriz. Damasio’ya göre his (feeling) ise duyguların yarattığı değişikliklerin fark edilmesidir.

    Duygular birincil duygular ve ikincil duygular olarak ikiye ayrılır. Birincil duygular biyolojik ve fiziksel durumlara bağlıdır. Araştırmacılara göre beyindeki limbik sistem tarafından harekete geçirilen duyguların çoğu kalıtsaldır. Bu birincil duygular da limbik sistem tarafından harekete geçirilir ve doğuştandır. Size doğru koşarak gelen bir saldırgan görünüşlü bir hayvan düşünün. Bu durumla karşılaştığınızda ilk vereceğiniz tepki korkudur. Bu korku tepkisi bizim birincil duygumuzdur ve hayatta kalma içgüdüsü ile doğrudan bağlantılıdır.

    Bu birincil duygularımızı ise ikincil duygularımızla perdeleriz. Peki nedir bu ikincil duygular? İkincil duygulara ise yetişkin duygular diyebiliriz. İkincil duygular deneyimler sonucu oluşur. Birincil duygular beynin evrimsel açıdan en eski yerlerinden harekete geçerken ikincil duygular evrimsel açıdan daha sonra gelişmiş prefontal korteks gibi alanlar tarafından harekete geçirilir. Bu yüzden bir olaya verilen tepkiler bu kadar birbirinden farklıdır. Bunun sebebi o yaşantının kişide daha önceden içselleştirdiği deneyimleri harekete geçirmesi ve kişiden kişiye değişebilen duygulanımın oluşmasını sağlamasıdır. Birincil duygular durumlara cevaben otomatik olarak oluşurken ikincil duygular sosyal, öğrenilmiş duygulardır.

    Duygular hakkında kısaca bilgi edindikten sonra duyguları bir değişim aracı olarak nasıl kullanabileceğimize bakalım. Yakın ilişkiler (aile, arkadaş, partner vs. ile kurulan ilişkiler) insanların yaşantılarını ve duygusal süreçlerini anlamada en uygun kaynaktır. İnsan duygu dünyasını en yakınlarına açar ve bu ilişkilerde yaşanan sorunlar hem kişilerin iç dinamikleri hakkında hem de duygularını yaşayış, ifade ediş ve hissedişi hakkında karşı tarafa oldukça önemli bilgiler verir.

    Duygularımızı hem kendi iç dinamiklerimizde hem de karşı tarafla ilişkilerde daha derine inen bir yolda yol gösterici olarak kullanabiliriz. Örneğin partnerinizin sürekli öfkeli olduğundan şikayetçi olduğunuzu varsayalım. Öfke çok kolay anlaşılabilen, dışarıdan gözlenmesi nispeten daha kolay bir duygu durumudur. Bu öfkenin altında yatan asıl duygunun terk edilme korkusu ya da sevilme ihtiyacı olduğunu görürseniz hem partnerinize olan bakış açınız değişecek hem de ilişkinizde problem yaratma potansiyeli oldukça yüksek olan bu durumla daha farklı yollardan baş etme mekanizmalarını partnerinizle birlikte geliştirebileceksiniz. Yapılan araştırmalar ilişki dinamiklerinin, kendilik ve partner dinamiklerinin entellektüel ve duygusal açıdan anlaşılmasının ilişkide yeni yanıtlara yol açtığını, var olan problemi çözmek için sürekli kullanılan paternlerin değişmesini sağladığını göstermektedir.

    Unutmayın ki kişilerarası ilişki sisteminin ya da kendiliğin amacı aynı kalmak değil; kişiyi en iyi uyum sağlayacağı şekilde değiştirmek ve geliştirmektir.

    Uzm. Psk. Dila HOTLAR tarafından yazılmıştır.

  • Sorunlu ilişkiler, biten aşklar, sürekli ayrılıklar…

    Sorunlu ilişkiler, biten aşklar, sürekli ayrılıklar…

    Sorunlu ilişkiler, biten aşklar, sürekli ayrılıklar… Hayatınızda karşınıza sürekli benzer olaylar, durumlar, size benzer şeyler hissettiren insanlar çıkıyorsa bunun mutlaka bir sebebi vardır. Olaylar, durumlar, kişiler aracılığıyla evren size sizinle ilgili birşeyleri aynalamaya çalışıyordur. Kendinizle ilgili birşeyleri fark etmenizi ve değiştirmenizi sağlamaya çalışıyordur. Başınıza gelen olayın, durumun içeriğine takılırsanız evrenin size sunduğu fırsatı ıskalamış olursunuz.

    Ve evren benzer olayları, durumları, insanları göndermeye devam eder. Bunu bir örnekle açıklayalım. İlişkilerinizde iyi niyetinizi sürekli kullanan, sizi sömüren, kandıran, size yalan söyleyen, bir şekilde sizi aldatan insanlar mı çıkıyor sürekli karşınıza? Kendinizi kullanılmış, kandırılmış, terk edilmiş, tercih edilmemiş bir konumda mı buluyorsunuz sürekli? “Neden ben?”, “Neden hep beni buluyor böyle insanlar?” diye soruyor ve sebebi bulamıyor musunuz bir türlü?

    Bu ve bunun gibi tekrar eden döngülerin nihai hedefi öteki insanlarla olan ilişkinizde sizin kendi davranışlarınıza, seçimlerinize olan farkındalığınızı arttırmak ve saydığımız özellikteki insanları ne yaparak, nasıl düşünerek, neye/nelere inanarak kendinize doğru çektiğinizi fark etmenizi sağlamaktır.

    Eğer bu farkındalığa sahip olursanız bu gibi insanlar hayatınıza giremez hale gelecektir. Çünkü artık size çekici gelmeyeceklerdir. Sizden yayılan enerjiyle onlardan yayılan enerji örtüşmeyecektir. Bu sebeple hayatınızda tekrar eden döngüleri iyi takip ve tespit etmeye çalışın. Onları başınıza gelen belalar, dertler olarak değil, size kendinizle ilgili birşeyleri göstermek, fark ettirmek, öğretmek için gelen öğretmenler olarak gördüğünüzde herşey değişecektir. Hayatta kurulan ilk ilişki, ilk bağ anneyle kurulandır.

    Bundan sonra kurulacak olan tüm ilişkiler bu bağın tekrarı olacaktır. Şimdinin yetişkini çocukken bir sebepten dolayı annesi tarafından terk edilmişse eğer (anne ölmüş olabilir, anne-baba boşanmış ve anne çocuğu görmek istemiyor ya da çocuk anneye gösterilemiyor olabilir, annenin doğum sonrası psikolojisi bozulduğu için çocuğa yeterince ilgi gösteremiyor olabilir, anne eşinden boşanmış, başkasıyla evlenmiş ve ilk evlilikten olan çocuğuyla ilişkisini kesmiş olabilir…) bundan sonraki hayatını o terk edilme travmasının gölgesinde yaşayacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu kişi bir erkekse eğer kendisini terk edebilecek kadınlar kendisine cazip gelecek ve/veya güvenilir bir partner bulduğunda ise ona gösterdiği davranışlarla terk edilmesine zemin hazırlayacaktır.

    Bu kişi bir kadınsa eğer kendisini duygusal açıdan manipüle eden, kullanan, anlayışsız, bencil ve talepkar erkekleri hayatına çekecek ve bilinçdışında en çok korktuğu terk edilmeden kaçınmak için uysal, itiatkar, idare edici bir pozisyonda ilişkiyi yürütmeye çalışacaktır. Ya da geçimsiz, aksi, anlayışsız, bencil ve talepkar tutumlarıyla partnerini kendisinden soğutacak ve terk edilmesine zemin hazırlayacaktır. Bir çocuğun kaderi anneyle kurulan ilk ilişkinin, ilk bağın kalitesine göre biçimlenecektir.

    Peki kötü bir çocukluğu değiştiremeyeceğimize göre yapılacak hiçbirşey yok mudur? Vardır!Yazgımıza meydan okumak için en önemli silahımız farkındalıktır. Farkındalığımızı arttırarak kaderimize kendimiz yön verebiliriz. Anneyle kurulan ilk ilişkinin esaretinden farkındalığımızı kullanarak kurtulabiliriz. Farkındalığınızı arttırmanın en güvenilir yolu ise psikoterapi sürecine girmenizdir. Herkese özgürlük ve farkındalık diliyorum.

    Uzm. PsikologFatma Efe

    Not: Serap Sözen’den alıntılar ile desteklenmiştir.

  • Zor erkeklerle başa çıkma rehberi

    Zor erkeklerle başa çıkma rehberi

    Biz kadınlar karmaşık varlıklarız. Tamam ama erkekler bizim kadar karmaşık olmamalarına rağmen kafamızı fazlasıyla meşgul edebiliyorlar. İşte size komplike erkeklerle nasıl başa çıkmak gerektiğine dair bir reçete.

    Çoğu kadının çok iyi bildiği bir problemden bahsedeceğiz. Birlikte olduğunuz insanı seviyorsunuz, her şey neredeyse mükemmel gibi. Neredeyse! Çünkü sevgilinizin o bir tane alışkanlığı, zaman zaman neden bu ilişkiyi yaşadığınızı sorgulamanıza sebep oluyor. “Onu değiştiremezsin, bu onun yapısı” diyor arkadaşlarınız. Ama öylece vaz mı geçmeli? Belki bir gün bu huyundan kurtulamaz mı? Size dört zor erkek tipi tanıtıyoruz. Görünen gerçeğin haricinde neler olabilir? Onunla en akıllıca nasıl başa çıkabilir ve ilişkinizi düzeltebilirsiniz?

    Kıskanç erkek

    Sorunu

    Bu adam sizi el üstünde tutuyor. Her gün ne kadar güzel olduğunuzu, sizi ne kadar çok sevdiğini söylüyor ve size sanki nadide bir mücevhermişsiniz gibi davranıyor. İşte problemi de tam olarak bu. Ona göre en iyisi; sizi pamuklara sarıp altından bir kafese koyabilmek olurdu. Diğer erkeklerin de kendisi gibi size hayran olacağını düşünüyor. Telefonda siz konuşurken duyduğu bir erkek sesi, karşı cinsten aldığınız bir mesaj ya da bir partide birazcık fazla muhabbet ettiğiniz herhangi bir erkek sinirlerini ayağa kaldırmaya yetiyor. Onsuz dışarı çıkmanız ise dünyanın en korkunç olayı. Sürekli olarak “Neredeydin; telefonun neden kapalıydı; kiminleydin” sorularıyla boğuşmanız gerekiyor.

    Bu davranışın altında yatanlar

    İkili ilişkiler söz konusu olduğu zaman kendine güveni olmayan bir adamla karşı karşıyasınız. Bilinmeyen bir sebepten dolayı kendisini sevilmeye layık bulmuyor ya da daha önceki ilişkilerinden birinde arkasından dolap çevrildiği için ilişkilere artık güvenmiyor.

    Nasıl davranmalısınız?

    Ona olabildiğince açık davranmalısınız. Bir şeyler saklamaya başladığınız andan itibaren kaybetmiş sayılırsınız. Çünkü bu şekilde onun güvensizliğini haklı çıkarmış olursunuz. İş yemeğinizde sadece erkekler olduğunu ona da anlatın. Eski sevgilinizle buluştuğunuzu saklamayın. Bir erkekle sohbet ederken, onun kıskanç bakışlarını umursamayın. Eğer gerginlik yaratırsa, mümkün olduğunca sakin tepki verin. Ondan bir şey saklamanız gerekmediğini çünkü onu sevdiğinizi ve dürüst olduğunuzu söyleyin. Bu şekilde topu ona atmış olursunuz.

    Sonuç

    Eğer kendine olan güvensizliği çok fazla değilse, bu davranışıyla ilişkinize nasıl zarar verdiğini zamanla anlamaya başlar. Böylece içinde yaşadığı aşırı hisleri kontrol altına almak için elinden geleni yapmaya özen gösterir.

    İş bağımlısı erkek

    Sorunu

    Hafta arası yalnız başınıza hayatı yaşamaya alıştınız çünkü sevgiliniz sabahtan akşama, akşamdan sabaha işiyle meşgul. Buna alışmış olabilirsiniz fakat hafta sonlarını da yalnız geçirmek canınıza yetti.

    Bu davranışın altında yatanlar

    İş bağımlısı insanlar kendilerini ortaya çıkarttıkları çalışmayla bağdaştırırlar. Erkekler için bu statü meselesidir. Boşta kaldıklarında işe yaramaz, anlamsız ve mutsuz hissederler.

    Nasıl davranmalısınız?

    Onu ikna etmeye çalışmak bir kumarbaza artık kumar oynamamasını söylemek kadar faydasız bir davranıştır. En iyi yöntem bu bağımlılığının yerine koyabileceği bir meşgale bulmaktan geçer. Onunla geçirdiğiniz kısıtlı zamanı, hoşuna gidecek aktiviteleri keşfetmeye çalışmak için kullanın. Sevgilinizin nasıl bir insan olduğuna göre; onu doğa gezintilerine çıkmaya, sandal kiralayıp keyif yapmaya ya da pikniğe gitmeye razı edebilirsiniz. Önemli olan ortamda yapılacak bir iş bulunmamasıdır. Ve tabii ki bunları yaparken, sizin de eğleniyor olmanız çok önemli. Eğer onun kalbinin daha hızlı atmasını sağlayacak bir aktivite bulduysanız, birlikte bunu yapacağınız bir gün planlayın.

    Sonuç

    Fazla fedakarlık ve faaliyet gerektiren iş kollarında çalışan iş bağımlısı sevgilinizi bu davranışından vazgeçirip başka konulara yönlendirmek oldukça zor. Ancak akıllıca planlanmış yararlı ve eğlenceli bir plan ile başarıya ulaşmanız mümkün.

    Bağlanma korkusu yaşayan erkek

    Sorunu

    Birlikte çok güzel bir hafta sonu geçirdiniz. Bolca sohbet, cilveli oyunlar, şefkat gösterileri… Dr. Jekyll ve Bay Hyde sendromuna yakalanana kadar. “Çok fazla beklentin var, bu kadar üstüme gelme, bırak ben sana yaklaşayım” dedikten sonra çekip gidiyor. Siz de şaşkınlıkla bakakalıyorsunuz, başınızdan aşağı bir kova soğuk su dökülmüş gibi. Oysa ki sadece, “Haftaya cumartesi bir parti var, birlikte gidelim mi” diye sormuştunuz.

    Bu davranışın altında yatanlar

    Bağlanma korkusu olan erkekler, kadınlar tarafından ele geçirileceklerini düşünürler. Bu tip erkekler, bir kadına çok fazla güvenmemek ve kendini ona teslim etmemek gerektiğine inanmalarına neden olan talihsiz deneyimler yaşamışlardır geçmişte.

    Nasıl davranmalısınız?

    Bir dahaki sefere, “Gel buraya ya da yok istemem, git oraya” oyununu oynamaya başladığında, sinirlerinize hakim olun. Onsuz da dışarıya çıkabileceğinizi fakat onunla olursa daha güzel olacağını düşündüğünüzü ona belirtin. Konuşmanızı bu doğrultudan saptırmayın. Eğer yakınlık, uzaklık ve beklentiler gibi konulara girerseniz, problemin çok fazla içine düşmüş olacaksınız. Bir zaman sınırı koyun ve o zamana kadar sizinle gelip gelmeyeceğine karar veremezse, parti için size eşlik edecek başka bir kavalye bulacağınıza dair kendinize söz verin. Geceyi beraber geçirirseniz, mutlu olacağınızı ve hatta birlikte bir hafta sonu tatili yapmak istediğinizi ona söylemekten çekinmeyin. Bu istekleriniz karşısında beti benzi atıyorsa, sakince konuyu değiştirin ama isteğinizi asla geri almayın.

    Sonuç

    Biraz şansın da yardımıyla sevgiliniz isteklerinizin ayaklarına takılacak prangalar olmadığını fark edecektir. Bu şekilde size daha çok “evet” demeye başlayacaktır.

    Kazanova erkek

    Sorunu

    Onunla bir davete katılmak katıksız stres demek. Her ne kadar kendinizi kontrol etmeye çalışsanız da ortamdaki her kadınla flört etmesi ya da başka kadınlarla göz göze dans etmesi sizi yaralıyor. Kadınların ondan bu kadar çok etkilenmesi hiç de şaşırtıcı değil, ne de olsa yeryüzünün en çekici adamı o değil mi? Böyle gecelerde o, kabak çiçeği gibi açılırken, siz yavaş yavaş solduğunuzu hissediyorsunuz.

    Bu davranışın altında yatanlar

    Bu adamın kendini değerli bulmayla ilgili bir sorunu var. Sürekli çevreden gelecek takdir ve hayranlıklarla kendi değerini tasdik etmek istiyor. Ayrıca her istediği kadını elde edebileceğini kendine kanıtlamak da bir diğer vazgeçemediği arzusu. Aslında diğer bütün erkeklerde de bu his vardır. Ancak kazanova erkek tipine dahil olanlar bunu diğerlerinden çok daha aktif olarak yaşar.

    Nasıl davranmalısınız?

    Kendinize bir kadın avcısı buldunuz ve o hep böyle kalacak. Karakterinin bu belirgin özelliğini bir suç olarak karşısına çıkarmak haksızlık olur. Fakat sınırların nerede olması gerektiği konusunda onunla konuşmalısınız. Flört etmekten hoşlandığını bildiğinizi ona söyleyin, sadece flört olarak kalacağına güvendiğinizi de fakat olduğunuzdan daha açık görüşlü ve esnek olmaya da çalışmayın. Gerçekten ne hissettiğinizi anlayabilmesi çok önemli. Kazanovalar, “Birden fazla kadına aşık olunabilir”, “İnsanın tek eşliliğe uygun olmadığını düşünüyorum” gibi kalıplaşmış sözlerin arkasına saklanırlar. Birine sadık kalmak kaderin bir cilvesi değil, tercih meselesidir. Yakışıklı Don Juan’ınızın bu davranışın sorumluluğunu taşıması gerekir. Aldatılma halinde nasıl bir tavrınız olacağını bilmeli.

    Sonuç

    Takındığınız açık ve kesin tavır onun davranışları için bir dur işareti yerine geçecektir. Bir kazanova için önemli olan yeni bir ilişki değil, çok beğenilmek, hep beğenilmek ve hep istenmektir.

    cosmopolitanturkiye.com