Etiket: ilişkiler

  • İlişkileri yıpratan 3 durum

    İlişkileri yıpratan 3 durum

    Her ilişkinin kendine has sorunları olduğu bir gerçek. Fakat bir genelleme yapmaya kalkarsak çoğu ilişkinin güzel gidişatını sekteye uğratan ortak davranış biçimleriyle karşılaşırız.

    Her şeyi sizin bildiğinize inanmak
    Belki bütün soruların cevaplarına sahip olan sizsinizdir fakat düzenli olarak eşinizin hatalarına dikkat çekip düzeltmeye çalışmak onun sinirini bozmaktan başka bir işe yaramaz. Sürekli hata düzeltici konumda olmak sizi itici bir profilin içine sokar.

    Ama biraz kendinizi tutmayı ilişkinin ‘çok bileni’ olmamayı deneyin. Üstelik şunu da göz ardı etmeyin ki devamlı hatası düzeltilen ya da fikirleri için uyarılan onaylanmayan kişi zamanla fikirlerini beyan etmekten kaçabilir. Bu da zaman içinde gerilim ve iletişimsizlik sorununu getirir ilişkiye.

    İletişim kuramamak
    İlişkinizin yürümesini istiyorsanız partnerinizle iletişim kurmak zorundasınız. Bir şey canınızı sıkıyorsa onu içinize atmaktan ya da partnerinizin kendiliğinden tahmin etmesini beklemektense partnerinize sizi üzen şeyi açıkça anlatın. Aynı şey onun için de geçerli. Eğer onun üzgün ve mutsuz olduğunu seziyorsanız mutlaka neler olduğunu sorun.

    Unutmayın sorunları paylaşmak sizi birbirinize daha da yakınlaştırır. Karşılıklı olarak dertlerinizi içinizde saklamaksa sizi birbirinizden uzaklaştırır.

    Sürekli kendini savunmak
    Bu çoğu zaman yapan kişiler tarafından fark edilmeden sergilenen bir davranıştır. Eşlerin karşı tarafı anlamaya çalışmadan sürekli kendilerini savunması ayrılığı getiren davranış biçimlerindendir. Her davranışa bahane bulmak kendi davranışlarını sürekli rasyonelleştirmek karşı taraf sizinle ilgili bir olumsuzluktan şikayet ettiğinde “Sen bunu daha çok yapıyorsun” deyip oku ona çevirmek onu dinlemeden kendi fikrini söylemek ilişkiyi olumsuz etkiler. Savunma odaklı değil anlama odaklı bir ilişki kurmak gerekir.

  • Sevgilinizin annesiyle arkadaş olma yolları

    Sevgilinizin annesiyle arkadaş olma yolları

    O eteğinizin kısa olduğunu düşünüyor; siz de onun oğlunun çamaşırlarını çok iyi yıkamadığını düşünüyorsunuz. Gerçek şu ki erkeğinizin sevgisi için iki rakipsiniz. Öyleyse annesini öyle bir etkileyin ki size teslim olsun.

    Sevgilinizin annesiyle arkadaş olma yolları

    İnsan hayatındaki en büyük felaket senaryosu aynı adamı seven iki kadının karşılaşmasıdır. Hayatınızdaki erkek sizi annesiyle tanıştırmaya götürüyorsa bilin ki savaş alanına girmek üzeresiniz. Annesi yaşından dolayı daha olgun olsa da basit gerçekleri ve olayları problem haline getirebilir. Siz ise yaşça büyük kadınların daha akıllıca davrandığını düşünüyordunuz fakat yanıldınız. Artık oğlunun hayatındaki bir numaralı kadın olma durumu tehtehlike altında, en azından o öyle düşünüyor. Eğer hayatınızdaki erkekle mutlu bir birliktelik istiyorsanız, annesiyle iyi geçinmelisiniz. Annesiyle birlikteyken yetişkin olan kişi “siz” olacaksınız. Serinkanlı olup gözlerinizi açık tutarak huzuru sağlamak sizin elinizde. Öyleyse derin bir nefes alın ve bu karşılaşmaya hazırlanın.

    ANNEYLE TANIŞMA
    Annesiyle ilk buluşmanızda sakin ve nazik olun. Onu ne kadar mükemmel olduğunuz konusunda etkilemek için acele etmeyin. Kimsenin kazanamayacağı bir yarışma başlatmış olursunuz. Unutmayın ki bu dikkatli olunması gereken bir başlangıç, “En İyiyi Seçme Yarışması” değil. “Annesiyle ilk olarak bir restoranda bir araya geldik” diyor 24 yaşındaki Pelin. “Vejetaryen olmak ve hayvan hakları hakkında uzun uzun konuşurken annesini etkilediğimi sanmıştım. Annesi ise konu hakkında hiç yorum yapmadı ve restorandan çıkarken vestiyerden gerçek kürkünü aldı! Tabii ki herhangi bir yorum yapamadım.” Pelin, görüşlerinin erkek arkadaşının annesini etkileyeceğini sandı fakat o bunu hoş karşılamadı. Böyle bir tanışmada iki tarafın da ilk intibalarını edindiğini unutmayın ve kendinizi tutun. Fikirlerinizi açıklama hakkınız var fakat kendinizinkini açıklamadan önce onun fikirlerini öğrenin. Oğlu, annesi hakkında size çok fazla şey anlatmış olsa da kadınların giyim tarzlarıyla ve davranışlarıyla birbirlerine gönderdikleri bir takım işaretler vardır. Çok kısa bir eteğin ve pençe gibi tırnakların onun üzerinde bırakacağı etkiyi bir düşünün. Aynı şekilde onun abartılı el hareketlerini veya eski moda çantasını hayal edin. Bunlar size sadece onun nasıl biri olduğunu değil, sizin onu nasıl görmenizi istediğini de belli eder; dikkat edin. Eğer bunu hemen keşfedecek kadar şanslıysanız, tedbirli davranmaya devam edin. Yalnızken onunla karşılaşırsanız ve sizi eve kahve içmeye davet ederse, konuşmak için kendisini rahat hissedeceği konular seçmeye özen gösterin. Kendi ailenizden bahsedin. Asla oğluyla aranızdaki ilişkinin özel detaylarından bahsetmeyin, hele ki aranızda bir problem varsa; bunlara girmeyin. Ne kadar akıllı bir kadın olursa olsun tarafsız kalamayacaktır.

    BIRAKIN, O KONUŞSUN
    Kural olarak savaşlar bire bir çekişmeden ziyade dinleyerek kazanılır. İlişkiniz gelişirken onun söylediklerine kızmayın. Bunun yerine ne anlama geldiklerini düşünün. “Annesi ne zaman evleneceğimizi sorup duruyor” diye şikayet ediyor, erkek arkadaşıyla iki yıldır birlikte olan Jülide ve ekliyor: “Sanki onu ilgilendirirmiş gibi!” Evet, onu ilgilendirir. Akraba ilişkilerinin kopmaya başladığı günümüzde bile evlendiğiniz kişinin ailesini de kabul ettiğinizi unutmayın. Jülide’nin müstakbel kayınvalidesi ne zaman evleneceklerini sorup duruyor çünkü bu haberi arkadaş ve akrabalarına hemen vermeye can atıyor. Bu, aynı zamanda onu sevdiğini gösterir. Eğer Jülide ilişkisinde kendini yeterince güvende hissetmiyorsa ve erkek arkadaşının annesinin vaatlerine gülümsemiyorsa, problem Jülide ve erkek arkadaşı arasında demektir. Bazen daha da kırıcı şeyler olabiliyor. “Kayınvalidemin erkek arkadaşımın eski kız arkadaşlarını övmesinden nefret ediyorum” diyor 27 yaşındaki Eda. “Bir keresinde bana onlardan birinin ismiyle seslendi…” Bunu aşağılayıcı bir şey olarak görmeyin. O, bunu sizi kırmak için yapmıyor. Zaman, bu problemin üstesinden gelir, ilişkiniz geliştikçe annesi eski kız arkadaşlarının isimlerini unutacaktır. Eğer unutmazsa, erkek arkadaşınızdan annesini sizin adınıza kibarca uyarmasını isteyebilirsiniz.

    O ARTIK KOCA BİR ADAM
    Bir yandan annesinin oğlu için yaptıklarına kızıyor ve ona karıştığını düşünüyor ama diğer yandan da bu davranışlarını sempatik mi buluyorsunuz? Bu durum iki hoş olmayan gerçeği hatırlatıyor. Birincisi bir zamanlar bu kadın erkek arkadaşınızın bezlerini değiştirmişti. İkincisi ise siz onu oğlunun kız arkadaşı olarak tehdit ettikçe artan kadınsı kıskançlığın ortaya çıkışı. “28 yaşında olmasına rağmen iç çamaşırlarını halen annesinin satın aldığına inanabiliyor musunuz” diyor Sibel. Annesinin ihtiyaçlarını erkek arkadaşınızınkilerle karıştırma hatasını yapmayın. Halen oğlunun evini temizlemesi, çamaşırını yıkaması oğlunun işine gelmesine rağmen bunları annesinin yapmasına ihtiyacı olduğunu göstermiyor. 30 yaşındaki Jale daha büyük problemler olabileceğini keşfetmiş. “Üç yıldır birlikte yaşıyoruz. Annesi hemen yanımızdaki evde yalnız oturuyor. Emekli olduğundan beri istediği zaman, haber vermeden evimize geliyor. Bazen eve geldiğimde onu bulaşıkları yıkarken veya televizyon seyrederken buluyorum. Erkek arkadaşımdan onunla konuşmasını istedim ama yapamayacağını söyledi” diye anlatıyor. Jale’nin erkek arkadaşı bu durumda haklı. Gerçekten de bir şey yapamayabilir. Olayı pratik yollardan çözüme ulaştırmak gerekiyor. Yalnız yaşayan bir kadın olarak hobilerini öğrenin ve onu eve yakın kurslara yazdırın. İlk gününde siz de onunla birlikte gidin. Kısacası ona sizin hayatınız dışında sadece ona ait olan bir hayat verin. Halen size habersiz gelmeye devam ederse, kibarca gelmeden önce sizi aramasını isteyin. Sonrasında onu uzak tutmak için bahaneler bulabilirsiniz. Düzenli olarak pazar günleri öğle yemeğine davet ederek habersiz ziyaretlere ihtiyaç duymasını ortadan kaldırabilirsiniz.

    ONU SİLAHSIZLANDIRIN
    En büyük silahı hayatınıza karışmak. Öyleyse silahını elinden alın ama nasıl? O size karışmadan önce onun tavsiyesini alın. Hafiften ona yaranmak cephanenizdeki en iyi silahtır ve onun tavsiyesini alacak kadar zarif olduğunuza inandırır. Tavsiyeyi uygulamak zorunda değilsiniz tabii, sadece kibarca dinleyin. “Yeni evlendik ve o sürekli bize ne yapmamız gerektiğini söylüyor” diye şikayet ediyor 27 yaşındaki Banu ve ekliyor: “Yatak odamızı ne renge boyayacağımızdan tatilde nereye gideceğimize kadar her şeye karışıyor. Beni delirtiyor!” Unutmayın ki kayınvalideniz her zaman yanlış şeyler söylemiyor olabilir. İyi bir önerisi olduğunda kabul edin ve ona çok iyi bir fikir olduğunu söylemeyi unutmayın. Sizin tarafınızdan takdir edildiğini görünce eskisi gibi öğütler vermeyi azaltacaktır.

    YANDAŞLARINIZI TOPLAYIN
    Onun oğlu asla sizin en iyi koruyucunuz olmayacak çünkü ikisinin ortak geçmişleri var. Onun duygusal şantajı olarak gördüğünüz şey, oğlunun ona olan saygısıdır. Onların ilişkilerini eleştirirken kendi annenizle aranızda yaşadığınız problemlerle onların arasında olanları karıştırmadığınızdan emin olun. Sevgilinizi farklı boyutlarda sevgi beslediği iki kadın arasında halat çekme oyunundaki gibi taraf seçmeye zorlamayın. Aksine onun akrabalarından gönüllü bir yandaş bulun; eğer kayınvalidenizle arkadaşlık edebilecekse kendi ailenizden de birileri olabilir. Diplomasi, savaşları sona erdirir. Size laf taşıyan insanlara onun hakkında daima iyi şeyler söyleyin.

    ONUNLA BARIŞ YAPIN
    Hayat boyu arkadaşlık ilişkisi kurmaya çalışın. Annesinin tepkisi zamanın kendisi kadar eski bir tepki ve sizden sizin ondan korktuğunuz kadar korkuyor. Evlilik kurumu icat edildiğinden beri kaynana şakalarına güleriz. Sizin de kayınvalideniz bu şakalardaki gibi olabilir. Arkadaşlık ve barış adına ilk adımı siz atın. “İmkansız” demeden önce bu kadının sevdiğiniz adama genetik, duygusal ve psikolojik katkıları olduğunu hatırlayın. Bu yeterli değilse, kendinize onun güvenilebilir bir bebek bakıcısı olduğunu hatırlatın.

     

    FOTOĞRAF: CHRIS CLINTON

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Erkeklerin klasik pazar sabahı yalanları

    Erkeklerin klasik pazar sabahı yalanları

    Erkek dünyası ile kadın dünyası birbirinden çok farklıdır. Kadınlar bir cumartesi gecesi çıktığı erkekle birlikte olduktan sonra genellikle görüşmeye devam edeceğini, hatta bunun bir ilişkiye döneceğini umar (istisnalar elbette vardır).

    Erkek içinse durum bambaşkadır. Güzel bir gece geçirmiştir. Aklında ilişki falan yoktur, her şey burada kalmalıdır. Ama bunu bu şekilde anlatması, kadının kendisini değersiz hissetmesine yol açacaktır.

    İşin aslı, ekekler bu durumda çeşitli yalanlara başvurur. Peki nedir o yalanlar?

    BEN SENİ ARARIM

    “Yeniden görüşecek miyiz?” sorusuna verilen en klasik cevaptır. Hatta şöyle devam edebilir: “Tabii ben de seni görmek isterim ama bu aralar çok yoğunum. Müsait olduğumda ben seni mutlaka ararım…” Elbette aramayacaktır.

    AŞKA İNANMIYORUM

    Gece birlikte olduğu kadının ertesi gün bunu ilişkiye taşımasını önlemek için söylenen en büyük yalanlardan biridir. Sabah kalkar kalkmaz “Aşk hakkında ne düşünüyorsun?” diye sorar, kadının vereceği cevap ne olursa olsun kendisi “Aşka inanmıyorum” diyerek noktayı koyar. Aslında şunu söylemektedir: “Denk gelirsek yine birlikte olalım ama aşk meşk diyerek beni kendinden soğutma…”

    KİMSEYE GÜVENMİYORUM

    Bir önceki ilişkisinde aldatıldığını anlatacak, annesi dışında hiçbir kadına güvenmediğini söyleyecektir. Evet aldatılmış olabilir ama erkek dünyasında işler öyle yürümüyor. Kadınlar aldatıldıktan sonra bir başkasına güvenmek konusuda zorluk çekiyor. Ama erkeğin ilişkiye başlaması için ‘güven’ önemli bir kriter değil. Çünkü erkekler bir kadında ‘güven’ olgusunu aramıyor.

    BEN İLİŞKİ YÜRÜTEMİYORUM

    Bu da “Çok denedim ama olmadı” erkeklerinin söylemidir. Doğrudur, bir ilişki yürütemiyordur çünkü bir ilişki yürütmek için çaba göstermek istemiyordur. Gösterse, ilişkinin kralını yaşayacaktır kuşkusuz.

    SEN ÇOK DÜZGÜN BİRİSİN

    Yalanın önde gideni… Bir gece önce sizi tavlamak için türlü şebeklik yapan o erkek gitmiş, yerine güya sizi sizden daha fazla düşünen ve aslında “Ben sana layık değilim” demeye çalışan bir erkek gelmiştir. “Sen çok düzgün birisin” diyerek “Ben senin istediğin özelliklere sahip biri değilim” demeye getirmektedir. Halbuki sahiptir de, bunu sizinle paylaşmak istememektedir.

    KAFAM ÇOK KARIŞIK

    Klasiğin de klasiği bir yalan. “Bu aralar hiç kimseye yoğunlaşamıyorum. Kafam çok karışık. Bir ilişkim olsun mu olmasın mı, onu bile bilmiyorum. İyisi mi sen benden bir şey bekleme…” diye devam edecektir. Aslında kafası çok nettir. O, her gece başka bir kadınla hayatını geçirmeye devam edecektir.

    ZAMANA BIRAKALIM

    “Tamam bir gece birlikte olduk da bunu çok abartma” demenin başka bir yolu. Zamanla sadece elma olgunlaşır ilişki değil. “Zamana bırakıl” diyen erkek için o zaman hiç gelmez. Bu söze inanıp bekleyen kadın da zamanını boş yere harcamış olur.

  • Partnerimize nasıl bağlanırız?

    Partnerimize nasıl bağlanırız?

    Bağlanma davranışını başka bir bireyde yakınlık arama ve sürdürme olarak tanımlayabiliriz. Bağlanma davranışını çiftleşme davranışı ve ebeveyn davranışı ile eşit öneme sahip bir sosyal davranış sınıfı olarak görülür. Bağlanma davranışı ve ayrıca bakıcılık davranışı memelilerin tüm türlerinde mevcuttur. Gelişimde bazı aksilikler olmadığı sürece bağlanma davranışı başlangıçta daima anneye yönelir.

    İnsan olmayan primatlarda bebeğin anneye yapışması doğumdan hemen sonra görülürken, insanlarda bebek annesinin çok yavaş farkına varır. Ainsworth’un araştırma bulgularına göre çocukların küçük bir azınlığı dışında herkeste bağlanma davranışı altı aylıkken açık bir şekilde mevcuttur ve sadece anne odadan ayrıldığında çocuğun ağlamasıyla değil aynı zamanda gülümseme, kollarına atlama, sevinç çığlıkları atma gibi davranışlarıyla da bu bağlanma davranışının gözlenebilir.

    Bebek doğduğunda bir tabula rasa olmaktan çok uzaktır. Tam tersine çok sayıda aktive olmaya hazır davranış sistemleriyle donanmıştır. Yapılan araştırmalar bebeğin doğumunda ya da çok kısa bir süre sonra nerdeyse tüm duyusal sistemlerinin çalıştığını gösterir. Bir çocukta bağlanmaya aracılık eden davranış sistemleri, çocukların yetiştiği aile ortamlarında bu sistemlerin nispeten belirli, stabil bir biçimde büyüyüp geliştiğinden dolayı var olmaktadır.

    Peki bebeklerimizin güvenle bağlanması için ne yapmalıyız? Bebeklerin en güvenle bağlandıkları anneler, bebeğin sinyallerine zamanında ve uygun şekilde cevap veren ve onlarla çok fazla sosyal etkileşim içinde olan annelerdir. Bunun dışında annenin bebeğin gerginliğini alabilmesi ve özellikle ilk altı ay boyunca anne ve bebek arasında devam eden fiziksel temas da bebeğin güvenli bağlanma geliştirmesi için gerekli olan annelik davranışlarıdır.

    Buraya kadar ifade ettiklerimizden de anlaşılacağı gibi çocuk bebekliğinden itibaren annesi ile yaşadığı deneyimleri ve onunla geliştirdiği ilişkisini, ilerleyen yaşlarında her türlü yakın ilişkisinde(partneri, yakın arkadaşları, eşi vs.) model olarak kullanır. Kişinin benlik modeli( kişinin kendini ne ölçüde sevgiye layık gördüğü) ve başkaları modeli(kişinin diğer insanlara ne ölçüde güvendiği, diğer insanları ilgi ve sevgi sunmaya hazır bireyler olarak algılayıp algılamadığı) bu ilişki sayesinde gelişir.

    Bağlanma davranışının türleri hakkında literatürde farklı tanımlamalar olsa da ben bağlanma davranışının üçe ayrıldığı bağlanma yaklaşımıyla bakmayı tercih etmekteyim.

    Güvenli Bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip bireyler hem kendilerini hem de başkalarını genelde olumlu olarak görürler. Yakın ilişkilere değer verirler, bu tür ilişkileri başlatmakta ve sürdürmekte başarılıdırlar. Ancak bu ilişkiler sırasında kişisel özerkliklerini yitirmemeyi de başarırırlar. Bu bağlanma stiline sahip kişiler çocukluklarında oyun sırasında aktif olan, anneyi güven üssü olarak kullanıp keşfe çıkan çocuklardır.

    Kaçınmalı Bağlanma: Bu bağlanma stiline sahip kişiler kendilerini ve başkalarını genelde olumsuz görme eğilimindedirler. Yakın ilişki kurma konusunda çok başarılı olduklarını söylemek güçtür. Bu bağlanma stiline sahip olan çocuklar genelde kısa bir ayrılıktan sonra anneyle birleşme konusuda kaçınmalı davranan, zaman zaman bir yabancıya anneden daha dostça davranan çocuklardır.

    Kaygılı Bağlanma: Bu bağlanma tarzında hem benlik hem de başkaları algısı olumsuzdur. Bu kişiler çocukluklarında yakınlık ve temas arasında kararsız, kaygılı çocuklardır.

    Yapılan tüm araştırmalara bakıldığında belirli bir yaştan sonra bağlanma davranışının hem yoğunluğu hem de sıklığı azalır. Ancak bağlanma davranışı asla yok olmaz; hem eski hem de yeni figürler seçilir ve onlarla devam eder.

    Ergenlik ve erişkinlik yaşamı boyunca bağlanma davranışının kapsamı genellikle aileden çok aile dışındaki kişilere ve gruplara yönelir. Yetişkin yaşamındaki bağlanma davranışını regrese olarak görmek, insan yaşamındaki hayati rolünü görmezden gelmek demektir.

    Yakın ilişkiler, psikolojik iyilik halinin en önemli belirleyicilerinden biri olarak görülür. Yakın, istikrarlı ve uzun süreli ilişkiler kurmak ve sürdürmek yetişkinin kişilik gelişimi süreçlerinin en önemli görevlerindendir. Bağlanma stilleri ise terapi ortamında çalışılmadığı sürece yaşam boyunca kalıcı ve durağan yapılardır. Yukarıda bahsettiğimiz içsel işleyiş modelleri çocuklukta oluşur ve yetişkinlikteki algısal ve bilişsel süreci; dolayısıyla davranışları ve yetişkinlikte kurulan ilişki kalitesini doğrudan etkiler.

    Cohn ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmaya göre; güvenli bağlanan yetişkinlerin çift etkileşiminde duygularını daha iyi düzenleyebildiği, daha uyumlu ve daha az çatışmalı ilişkiler kurdukları bulunmuştur. Ayrıca partnerlerden en az birinin güvenli bağlandığı durumda daha yüksek evlilik uyumu görülmüştür. Bu konuda yapılan çalışmalardan ortaya çıkan en kayda değer sonuçlardan biri güvenilir bağlanmanın yüksek evlilik uyumu ile ilişkili olduğu sonucudur.

    Güvenli bağlanan bireyler sevgi ilişkilerini; mutlu, arkadaşça ve güvenli olarak tanımlamışlardır. Eşlerini eksiklerine rağmen olduğu gibi kabul ederler ve desteklerler. Diğer bağlanma stillerine sahip kişilere oranla daha uzun süreli ilişkiler sürdürdükleri görülmüştür. Kaygılı bağlanan kişilerin ilişkileri yakınlığa dair korku ve uzaklığa dair rahatsızlıkla karakterizeyken; kararsız bireyler sevgiyi takıntı, cinsel çekim ve kıskançlık olarak tanımlamaktadırlar.

    Güvenli bağlanma stili ile bağlanmayan kişilerin duygu kontrolü duygunun eşle ilgili olup olmamasından bağımsız olarak yüksek bulunmuştur. Bu neden önemlidir? Çünkü olumlu ya da olumsuz duygularının ifadesinde bir denge belirleyen kişilerin daha istikrarlı ve uyumlu ilişkiler kurdukları bilinmektedir. Güvenli bağlanma yaşamayan kişiler ya genelde olumsuz duygulanıma sahiptir ya da olumlu ya da olumsuz duygular arasında gelgitlerle yaşayıp onu aşırı kontrol etmeye çalışır. Bu da ilişkideki duygusal kalitenin azalmasıyla sonuçlanmaktadır. Güvenli bağlanma duygulanımda olduğu kadar olumlu ve yapıcı iletişim örüntüsüyle de oldukça ilişkilidir.

    Bağlanma stillerinin incelendiği ülkemizde yapılan çalışmada ise, en sık karşılaşılan evlilik biçiminin iki eşin de güvensiz olduğu bağlanma biçimi olduğu görülmüştür. Ancak her iki eşin de güvenli bağlandığı çiftler en yüksek uyuma sahiptir.

    Bu makaleyi anne, baba, eş ya da çocuk rollerinizle ya da hepsiyle birden okuyabilirsiniz. Önemli olanın içinde mutlu olamadığınız bir bağlanma stiliniz varsa bununla barışıp değişiklikler yapmak için adımlar atmak ya da çocuklarınızın güvenli bir bağlanma stili oluşturabilmelerini sağlamak için istendik davranış örüntülerini harekete geçirebilmektir.

    Uzm. Psk. Dila HOTLAR

  • Onun şifrelerini çözün

    Onun şifrelerini çözün

    ERKEKLER NEDEN APTALCA ŞEYLER BİRİKTİRİYOR
    Korsan filmlerinde üzerinde iskelet yatan gizli hazine buldukları zamanı bilirsiniz. Erkekler o iskelet olmak ister. Erkekler, kendi eşyalarından oluşan koca bir yığın eşyanın üstünde ölmek ister. Birçoğu bir yara bandını kaldırmaya bile ürkerken, onlardan dağınıklığı toplamalarını da beklememelisiniz. Futbolcu kartları, çizgi romanlar, aksiyon oyuncakları, saatler, albümler arasında kaybolurlar. Tabii ki bazı şeylerin biriktirilmesi gerekir ama onlar aslında biriktirmek peşinde değildir. Çünkü onların ileride değer kazanacaklarını düşünürken, satana kadar ölürler zaten. Dünyada küçücük de olsa bir şey üzerinde hak sahibi olmak için biriktirirler. Onu buldular, organize ettiler, plastik kaplara sakladılar ve sahiplendiler. Koleksiyonu güvence altına aldıklarını bilerek huzur içinde ölebilirler. Çünkü mirasları sonsuza kadar yaşar. Erkek arkadaşınızı He-Man kitabı arkasında görürseniz ve kitabın çok iyi durumda olduğunu söylerse korkmayın. Kağıt ve plastiğe bu kadar iyi muamele gösteriyorlarsa, size de “Han Solo” kupaları gibi sevgiyle yaklaşırlar.

    ARKADAŞ ÇEVRESİNİ TANIYIN
    Her grup erkek içinde bu beş tipten vardır. Hangisinin iyi sevgili olabileceğine siz karar verin.

    LİDER ERKEK
    Çabasız karizmatik ve çok eğlenceli bu erkek, geminin kaptanıdır. Onu paylaşmaya (arkadaşları da onu en az sizin kadar sever) ve sahne ışığına alışmaya kendinizi hazırlayın.

    SORUMLULUK SAHİBİ
    Hafta içi arkadaşlarını dışarı çıkmaya ikna eder ve geçen seferki gibi kulüpten atılmayacaklarına söz verir. Eğlence hiç bitmez ama büyümezse, arkadaşları o yokmuş gibi davranmaya başlayabilir.

    HASSAS RUH
    Sorumluluk sahibi arkadaşının iyi olduğundan emin olduktan sonra eve erken gider. Çünkü ertesi gün halsiz olmak istemez. Yatırım yapılabilecek bu erkek, gelecekte iyi baba olacağının da sinyallerini verir.

    SPOR TUTKUNU
    Spor, crossfit, müstehcen şakalar ve çeşit çeşit bira onun hayatının özeti olabilir. Bu erkeğin hayatında ne kadar yer kapladığını hep bilirsiniz çünkü ne kadar spor sevse de oyun oynamaktan hoşlanmaz.

    HEVESLİ DESTEKÇİ
    Ekibin meşalesini o taşır ve büyük ihtimalle bunu ilk buluşmasında da uygular. Müstehcen şakalardan politik şakalara kadar, her şeyi onda bulabilirsiniz. Sadece onda bazen olgunluktan eser olmayabilir.

     

    kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Aşkı canlı tutmanın 20 yolu

    Aşkı canlı tutmanın 20 yolu

    Bilindiği gibi evlilikler bir ömrü birlikte geçirmek acı tatlı anları beraber yaşamak ve zorluklara birlikte göğüs germek amacıyla yapılır. Elbette ki ön koşulu sevgidir, aşktır. Evliliklerde;

    Sevgi,

    Saygı,

    Sadakat,

    Samimiyet

    Sorumluluktan oluşan 5 S kuralı olduğunu da ayrıca vurgulamak isterim. Bu 5 S kuralına ben, çok dile getirilmeyen, konuşulmaktan ısrarla kaçınılan ama evliliklerde çok önemli bir yeri olan bir başka S kuralını eklemek isterim ki o da Seks’tir.

    Yıllardır üzerine binlerce kitap yazılan, tartılıp konuşulan, sorunlarıyla, çözümleriyle, getirdikleriyle götürdükleriyle hepimizi üzerinde düşünmeye zorlayan evlilik kurumunu ayakta tutmak da ciddi emek isteyen bir süreç. Bu süreçte bazı sorunlarla karşılaşmak zaman zaman çatışmalar yaşamak da son derece doğal. Önemli olan sorunlar ortaya çıktığında takınılan tutumların ne olduğudur. Eşler sorunların çözümüne mi yöneliyor, yoksa sorunlar çatışmalara mı dönüşüyor? İşler içinden çıkılmaz hale gelmeden önce bazı ipuçlarını bilmek ve akılda tutmak yararlı olacaktır.

    Evliliklerde tartışma olması son derece doğaldır ama bütün tartışmalar yatak odasının dışında kalmalıdır. Asla özel alanlara taşınmamalıdır.

    İki kişinin ilişkisi yine iki kişiyi ilgilendirir. Sorunlarınızı başkalarıyla paylaşmak, o insanlara ilişkinizde söz sahibi olma hakkı tanır. Bu da bir evlilik için en tehlikeli durumdur.

    Aşkı canlı tutmanın 20 yolu
    Aşkı canlı tutmanın 20 yolu

    Yaşanan sorunlar olsa bile, evlilikte en önemli şey iletişimdir. Aradaki iletişim asla kopmamalıdır.

    Evlilik, iki kişinin bir kişi gibi yaşaması değildir. İki kişinin bir arada yaşayabilme becerisidir. Birbirinizin kişisel özelliklerini yok etmeye ya da ezmeye çalışmayın.
    Siz o özellikleri tanıyarak, severek birbirinizle evlendiniz.

    Birbirinizin kariyer planlarını ve çabalarını engellemeyin, eşinizin işinde yükselme hedefini destekleyin.

    Farklı ailelerden gelen, farklı beğenileri olan iki kişi olduğunuzu unutmadan birbirinizin zevkleriyle, ilgi alanlarıyla alay etmeyin ve eleştirmeyin.

    Hayat her zaman iyi sürprizler sunmaz insana. Zaman zaman aksilikler olduğunda, ters giden işlerin acısını eşinizden çıkarmayın. Aksine asıl böyle zamanlarda birbirinize ihtiyacınız olduğunu unutmayın.

    Üzüldüğünüzde, kızdığınızda bunu eşinizle paylaşın. İçinizde biriktirmek ve konuşmamak, ya da geçiştirmek tehlikelidir. Zaman içinde büyük sorunlara dönüşebilir. Anlatın, dertleşin, birbirinizle iletişim içinde olun.

    İkinizin de aynı anda öfke duyduğu, kızgın olduğun anlarda mümkün olduğu kadar konuşmaktan kaçının, tartışmaya girmeyin. Durumu sakinleştikten sonra konuşmak üzere erteleyin.

    Ortak yaşam içinde alınan kararlar sadece ikinize ait olmalıdır. Ailelerin ya da arkadaşların karışmasına izin vermek çatışmalara yol açabilir.
    Bağımsız bir aile olmanız gerektiğini unutmayın.

    Fiziksel olarak her birimiz güzel göründüğümüzü ve bizi güzel bulanların varlığını bilmek isteriz. Birbirinize iltifat etmekten, fiziksel olarak güzel yönlerinizi övmekten kaçınmayın.

    Evlilikte monotonluğu durdurmanın yollarını bulun. Birbirinize anlatacak bir şeyiniz kalmamışsa acil olarak duruma müdahale etmeniz gerekiyor demektir. Birçok evliliği bitiren şey, bu konuşacak şeylerin tükenmiş olmasıdır.

    Özellikle çocuklar olduktan sonra, evlilikte eşlerin birbirlerine ayıracak vakitleri kalmaz. Aslında belki de en önemli nokta budur. Her ne olursa olsun mutlaka birbirinize ayıracak zamanınız olsun ve birlikte baş başa zamanlar geçirmeye özen gösterin.

    Birbirinizi şaşırtacak sürprizler yapın. Örneğin genellikle erkekten beklenen, hediye almak ya da bir yemek için yer ayırtmak gibi şeyleri kadının yapması son derece ilginçtir. Aynı şekilde bir kadının yapması beklenen çocukların okul, öğretmen görüşmelerine erkeğin gitmesi çok hoş bir sürpriz olur.

    Kabul etmek gerekir ki cinsellik evliliğin temel taşıdır. Cinsel sorunlar yaşıyorsanız bu sorunu çözüme kavuşturmak için kesinlikle geç kalmayın ve seks hayatınızla ilgili soru ya da sorunlarınızla ilgili olarak mutlaka bir uzmandan yardım alın. Cinsel sorunlarınızı başkalarına anlatmayın.

    Seksi asla bir ceza olarak kullanmayın. Yatak odasına küs gitmeyin ve cinselliği birbirinize koz olarak kullanmaya kalkışmayın.

    Evlilik tek taraflı kararlar alıp, uygulayabileceğiniz bir beraberlik değildir. Önemli kararları mutlaka birlikte almalısınız. Çocuk sahibi olmak da böyle bir karardır ve eşinizin istemediği bir anda tek başınıza böyle bir karar alıp uygulamak hem çocuğun hem de evlilik hayatınızın mahvolmasına yol açabilir.

    Zaman zaman ülkenin ekonomik gidişatıyla doğru orantılı olarak bazı mali sıkıntılar yaşayabilirsiniz. Bu durumda eşinizi suçlamak, yargılamak olabilecek en olumsuz durumdur. Karşınızdaki insana kendisini yetersiz hissettirecek davranışlar size de evliliğinize de olumlu etkiler yapmayacaktır. Bu dönemleri atlatılacak süreçler olarak görmelisiniz.

    Genellikle evliliğin ilk yılları, birbirini tanıma ve birlikte yaşamaya alışma dönemidir. Bu dönemlerde birbirinize güç gösterisine girmeyin, duruma göre davranın ve inatlaşmayın.

    Geçmişte yaşanmış kırgınlıklar, üzüntüler, tartışmalar varsa bırakın geçmişte kalsınlar. O tatsız anları ve olayları bugüne taşımayın, gündemde tutmayın. Birbirinizi bütün kişilik özellikleriyle beraber bir bütün olarak sevdiğinizi unutmayın. O nedenle de en küçük bir anlaşmazlıkta ya da tartışmada birbirinizi başkalarıyla kıyaslamayın. Başkalarını eşinize karşı yüceltmeyin.

     

    Psk. Serap DUYGULU

  • İlişkinizin ömrü ne kadar?

    İlişkinizin ömrü ne kadar?

    Bir aşkın bitişi için bazen tek cümle yeterli olur: “Uzun zamandır ilişkimizin içindeki önceliklerimizin farklı olduğunun ayırdına vardık.” Mükemmelmiş gibi görünen ilişkiler nasıl olur da böyle ansızın bir ayrılık kararıyla bitiverirler? Oysa ki mutlu olmak için her şey vardır çoğu zaman.

    GİTMEK YA DA KALMAK?
    Her insan kendisine ilişkisi sırasında “Devam etmeli miyim” diye sormuştur. Cevap altın tepside önünüze sunulmaz. İlişkinin son demlerini mi yaşadığı yoksa biraz ilgi ve çaba ile tekrar yoluna girip giremeyeceğini belirten bir derece yok çünkü her ilişki bambaşka koşullar ve kişilerle yaşanıyor. Bazı durumlarda ilişkilerde yaşanan küçük krizler sorunun kaynağını bulup düzeltmek adına faydalı olabilir fakat endişeler bazen çok erken ortaya çıkabiliyor. Sevdiğiniz insan daha öncekilerden farklı ve önemli ama doğru kişi o mu? Dışarıda bir yerlerde daha doğru birisi yok mu? Onu işkolik bir insan olarak kabullenip bu gerçekle yaşamak istiyor musunuz? Eğer doğru adam o ise bu kadar sık kavga etmeniz normal mi? Bu işin buraya kadar olduğunu kabul edip kendi yolunuza mı gitmelisiniz? Zamanımızın gözde prensibi “işlemiyorsa at, yenisini al, değiştirmeye çalışma” burada da hayatımıza giriyor. Maalesef ki sürekli bu prensibi uygulayan bir insan, ilişkisinin biraz daha çabayla mükemmel olup olamayacağını bilemez.

    TEHLİKEDEKİ İLİŞKİLER
    Uzmanlar gerilimli ilişkileri yani sık sık ayrılık yaşayan çiftleri üç değişik tipte nitelendiriyor. Bunlardan birincisi “fırtınalı ilişki”: Tutku temeline kurulmuş ama duygusal anlamda paylaşımların yoğun olmadığı ilişki çeşididir. Uyum ve yakınlığı engelleyen psikolojik bir durumdur. İki taraf da birbirlerinde şehvet bulabildiklerini fakat güven ve aidiyet duygusu bulmadıklarını kabul etmek istemezler. Sık sık yaşadıkları tartışmaları erotik bir atmosfer oluşturmak için araç olarak da kullanırlar. Yoğun cinsel ilişki öfke tetikleyici bir duygudur. Cinsel ilişki ise bu çiftin birbirlerine yakın olabildikleri yegane boyuttur. Genelde öfkeyi oluşturan durum çoğunlukla çözümlenmeden öylece bırakılır.Kırmızı alarmın çaldığı diğer bir ilişki çeşidi de “umursamaz ilişkiler”dir. Bu durumda karşılıklı tutku ve istekten eser kalmamıştır. İlişki rahat vakit geçirmek ve yabancılaşmaktan kurtulmak için bir yol olarak görülür. Öfke faktörü fırtınalı ilişkilerdeki gibi bu tür ilişkilerde de önemli rol oynar. Temel fark tartışmak ya da kavga etmekteki isteksizlikten kaynaklanır. Üçüncü seçenekte ise “tek taraflı ilişkiler” bulunuyor. Bunların sorunu bir eşin diğerine göre çok daha fazla enerji ve çaba sarf etmesidir. Bir tanesi gelecek için planlar yaparken diğeri bunlara katılmak yerine dalga geçmekle meşguldür. Bir tarafın aidiyet ve tutkuyu yoğun olarak hissettiği bu tür sorunlu ilişkilerde diğer tarafın bu hislerle alakası yoktur. Bu çeşit gerilimli bir ilişkinin içinde olan insanların kendilerine “Değişme şansımız var mı yoksa yanlış olan ben miyim” sorusunu sormaları gerekir.

    İLİŞKİ TARAMASI
    İlişkinizin ne durumda olduğunu anlayabilmeniz için beş soru geliştirdik. Cevaplara göre umut olup olmadığına karar verebilirsiniz. Her adımda önemli olan ilişkinizin farklı boyutlarını, birlikte paylaşılmış değişik tecrübeleri düşünerek, bunların ışığında sağlıklı bir karara varmanızdır.

    Beklentilerinizi, iyi bir ilişki nasıl olmalı konusundaki fikirlerinizi bir kenara bırakmayı deneyin. Bundan sonra kendinizin ve partnerinizin yaşam tarzını gözlemleyerek uyumlu olup olmadığınızı düşünün.

    Yaşadığımız zamanın en büyük fenomenlerinden biri ilk zorluğu gördüğünde havlu atan insanlara dönüşüyor olmamız. Pazar günleri siz yürüyüşe çıkmayı seviyorsunuz, o ise bilgisayarın başından kalkmıyor. Siz sosyal ortamlarda daha fazla bulunmak istiyorsunuz, o ise evde oturmayı seviyor. Bunlar çiftler tarafından ciddi sorunlar olarak algılanmaya başlandı. Bir ilişkide her şeyin baştan sona uyum içinde olması gerektiğini düşünen insanların sayısı gittikçe artıyor. Psikologlara göre bir ilişkinin mutlu ve tatmin edici olabilmesinin yolu, sevgiyi kaderin ellerine bırakmak yerine geliştirebilmek ve değiştirebilmekten geçiyor. Bu düşünce tarzı hayatın hangi noktalarında uyumlu olduğunuzu ortaya çıkarmak için gerekli olan ilk koşul.

    İlişkinizde en mutlu olduğunuz zamanları düşünün. Geriye dönüp baktığınızda o zamanlar her şeyin mükemmel olduğunu söyleyebilir misiniz?Çoğu ilişkide tarafların kendilerini birlikteyken mutluluk, sıcaklık ve bağlılık içinde hissettikleri dönemler vardır. Geriye bakan bazı çiftler ise ilişkilerinin en iyi döneminde bile aslında pek iyi durumda olmadıklarını düşünebilirler. Bu tarz ilişkiler ilk başlarda birlikte olmalarını sağlayan şeyler yüzünden biter. Sadece heyecan verici ve spontan değil, aynı zamanda sorumsuz olduğunu da düşünmeye başlarsınız. İlk başlarda hormonlarınız sizi parmaklarında oynatırken, bu problemin çözülebilecek bir şey olduğunu düşünürsünüz. Fakat zamanla iç sesiniz gerçeği fısıldamaya başlar: “Bu kadarı da fazla, güven hissetmiyorum, içimi daraltıyor…” Bu sesi daha önce bastırmışsınızdır çünkü onun doğru olduğuna her halükarda inanmak istemişsinizdir.

    Birbirinize dokunmaktan hoşlanıyor musunuz? Birbirinizin yakınlığına ihtiyaç duyuyor musunuz?
    Mevzu ne sıklıkta seks yaptığınız değil. Bu her çift için farklı olacak bir sayıdır. Soru, partnerinize dokunmak, sarılmak, okşamak gibi içgüdülerinizin halen olup olmadığı. Dokunuşlar bedensel ilişkinin ve duygusal bağın oluşması için gereken temel taşlardır. İlişkideki büyü birbirine ilgi duyduğunu göstermekten geçer. Bir taraf bu bağ kurma çabalarını yok sayıyor ise, öteki duygusal anlamda bir uzaklaşma yaşar. Bu durum çoğunlukla tatmin edilemeyen cinsel ihtiyaç ya da benzeri çatışmalardan dolayı ortaya çıksa da fiziksel çekimin tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez. Burada dikkat edilmesi gereken söz konusu durumun öfke ya da kırgınlıktan dolayı dokunmama değil de uzun zamandır süregelen bir fiziksel iletişim eksikliği olduğudur.

    Ortak bakış açılarınız, planlarınız var mı?
    Uzun süreli ilişkilerde öyle zamanlar olur ki aşka dair en ufak kıvılcım hissetmediğiniz haftalar olmuştur. Sevgilinizin varlığı bile sizi sinir eder. İlişki terapistlerine göre bu durumdan kurtulmanın en iyi yolu ortak amaçlar belirlemek. Bu şekilde neden başkasıyla değil de “o” insanla birlikte olduğunuzu hatırlarsınız. Sözü geçen planlar hobi olarak değil, gelecekle ilgili büyük projelerdir. Bir çift için refah seviyelerini yükseltmek bir amaç olabileceği gibi bu, çocuklarla pekişecek bir aile atmosferi yaratmak da olabilir. Ortak hedefler zor zamanlarda ilişkiyi kurtarmaya yarar.

    AYRILMAKTAN KORKUYOR MUSUNUZ?
    İlişkisini bitirmeyi düşünen insanın kafasından neler geçmez ki:
    “Bir daha asla biriyle tanışamazsam, ne olacak?” “Sevgilim ayrılıktan çok kötü etkilenir mi?” “Arkadaş kalmamız bile mümkün olmayabilir mi?” “Ya pişman olursam!”

    Tabii ki ayrılık sonrasında her şeyin planladığınız gibi gideceğine dair bir garanti yok. Önereceğimiz adımlar sayesinde seçiminizi daha gerçekçi şekilde görebileceksiniz.

    GÖRSELLEŞTİRME
    İlişkinize son verdiğinizi hayal edin. Ayrılığın hemen sonrasında ne çeşit dertleriniz olurdu? Hayatınız nasıl olurdu? Hangi insanlar, yerler, olaylar önemlerini kaybeder, hangileri daha önem kazanırdı? İdealinizdeki hayat üç, altı ay ve beş sene sonra nasıl olacak? En kötü ihtimalleri düşünmeye çalışın.

    FİKİR ALIN
    Sizinle aynı şeyleri yaşamış arkadaşlarınızla konuşun. Onların anlayışı ve tecrübeleri sayesinde neler yapmanız gerektiğini netleştirebilirsiniz.

    DİREKT YÖNTEM
    Birçok insan ilişkisindeki problemli durumu çözmek ya da partnerini ilk adımı atmaya yönlendirmek amacıyla, ilişki sırasında kaçamak yapmaya ya da başka bir ilişki yaşamaya başlar. Bu çeşit geçiş ilişkileri acıyı kısa süreli dindirebilir, fakat zamanla herkes için daha acı verici olma ihtimali de vardır. İstenilene direkt yoldan, cesur bir konuşma ya da ilişki terapisi sayesinde ulaşmak daha saygılı bir davranıştır.

     

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Aldatma hakkında sorular ve cevapları

    Aldatma hakkında sorular ve cevapları

    Aldatma hakkında sorular ve cevapları… Aldatma hakkında sorulmuş ve sorulmamış sorular

    SORU: Kişiyi aldatmaya iten sebepler nelerdir? Aldatma dürtüsünün altında yatan sebep nedir?
    Bu bir çok çeşitlilik göstermektedir. Değinecek olursak ;
    -merak -depresyonla başa çıkma -kızgınlık
    -intikam -meydan okumak -sıkıcı evlilik
    -eşi incitmek -bağlanma başarısızlığı -yeni bir bedeni keşfetme
    -kaçış -yetersizlikle başa çıkmak -sosyal statü kazanma
    -evliliği koruma -nevrotik olma
    -kıskançlık yaratıp ilgi çekmek
    -klasik standartlardan özgürleşme vs.olarak sebep gösterebiliriz.

    SORU: Aldatmak altında yatan sebepler nelerdir?
    Evlilikler de ve ilişkilerde aldatmaya sebebiyet veren durumlar mutlak bulunmaktadır ki, aldatmak bunun gün yüzüne çıkmış halidir. Birazdan bahsedeceğim başlıklar aldatma için sinyal niteliğindedir.

    -Genel evlilik ilişkilerinin kalitesi
    -Çiftlerin cinsel ilişkisinini kalitesi ve miktarı
    -Herhangi bir cinsel işlev bozukluğunun varlığı
    -İki eşinde duygusal ve akıl sağlığı , bedensel sağlığı; genel olarak aldatmaya iten sebepler olarak gösterilebilir.

    aldatma

    SORU: Kadınlar mı daha çok partnerini aldatıyor yoksa erkekler mi? Ve bu dürtünün altında gösterilen sebeplerde bir farklılık var mı?
    Tabii ki toplumsal cinsiyet rollerinin büyük etkisi vardır.Toplumun erkeğin aldatmasını anlaşılır görmesi nedeniyle kadınların eşlerinin aldatmalarını daha rahat kabulleniyor olmasının erkeğe verdiği rahatlık,erkeklerin aldatmaya sebep gösteriliyor.Hal böyle olunca erkeklerde aldatma bayanlara oranlara daha fazla olmakta.Daha yakın tarihte sadakatsizlik üzerine yapılan bir araştırmada erkeklerin aldatma oranı %60,kadınlarınsa %40 olarak göze çarpmaktadır (Block 2008), kadının çalışma hayatına girmesiyle bu oranın daha birbirine yaklaştığı düşünülmektedir.

    Bayan ilerleyen evliliklerinde yoksun bırakılan duygusal boşluğunu heyecan arayışı,romantizm için,erkeklerde daha çok anlık tatmin duygusu cinsellik için aldattığı görülüyor.

    SORU: İnsan, ilişkisinde %100 doyuma ulaşmışsa; aşk varsa, saygı sevgi, ruhen, bedenen,fiziksel, cinsel olarak da bir uyum varsa yine neden aldatıyor ?Biz çift ve evlilik terapilerinde , çiftlere bireysel,etkileşimsel,nesillerarası sistemik yapıyla yaklaşırız. Bu durumda bireysel sistemik çift terapisiyle eşgüdümlü bireysel psikoterapi devreye girmeli,ancak bu şekilde sonuç alınacak bir durumdur.

    % 100 doyum varsa bireysel durumundan dolayı aldatabilir. Tabiki psikiyatrik sorunlar ; Madde,alkol ve sex bozuklukları ,Depresyon ,anksiyete ,Bipolar bozukluk ve kişilik bozuklukları vs. gibi durumlar, her şey yolunda giderse gitsin ilişki de aldatmaya sebebiyet verebilir durumlardır.

    Başka bir neden de cinsel yönelimdir. Eşlerden biri cinsel yönelimi ile ilgili çelişkiler yaşıyor, normal görünmek için sex yapıyor olabilir. Bir süre sonra yönelimi ortaya çıkabilir ve farklı şekillerde aldatma olabilir.

    Kronik hastalığa yakalanmış olabilir,tekrar genç ve sağlıklı hissetmek için yapabilir.

    SORU: Aldatılma sonrası ve partnerin bunu öğrenmesinden sonra başlayan o zor süreç nasıl geçiyor?
    Aldatan erkek olduğunda boşanma oranı %10
    Aldatan kadın olduğunda boşanma oranı %17
    Aldatan erkek olduğunda çiftlerin ayrılma oranı %45
    Aldatan kadın olduğunda çiftlerin ayrılma oranı %31
    gibi bir istatistik aldatmanın sıklığı, ne kadar süre kimle olduğu,nerde olduğu bunlar önemli bir faktördür. Biz son olarak ilişkilerine şans vermelerini tavsiye ederiz.Bunun içinde bireye varsa uzun süredir devam eden evlilik dışı ilişkiye 6 ay ara vermesini gerçekleşmediği taktirde sağlıklı boşanmanın alternatiflerini sunarız.

    Aldatılan eşin,aldatma olayında üzerindeki etkisinin farkında olmak ve gerekli duyarlılığı göstermek çok önemlidir. Aynı zamanda yaşanan olayı ilişkinin altında yatan çok daha önemli bir sorunun semptomu olduğu ve bu sorunun ele alınması gerektiğini vurgularız. Aldatılan eş bu durumu anladığı zaman ilerlemesi ve semptoma takılıp kalmaması daha kolay olur.

    Aldatmadan sonraki süreç
    1-Duygusal bir tahteravalli ile başlıyor. (Travma sonrası Stres Bozukluğu vs. )
    2-Moratoryum evresi : Daha az duygusal tepkiler ,kabullenme , anlamaya çalışma
    3-Yeniden güven inşa etme çabaları

    SORU: Peki aldatılan kişiyi, aldatılmak nasıl etkiliyor?
    Aldatmanın duygusal etkileri yıkıcı ve dayanılmaz olabilir. Gözlemlerimize göre benlik saygısı ve özgüvende hasarlar,terk edilmişlik hissi,güvenin kötüye kullanılması,dışlanmışlık ve reddedilmişlik duygusu,hırs ve eşini terk etme konusunda gerekçeleme bilinci gözleniyor.’’Ben terk edilecek biriyim.’’

    İlk reaksiyonlar Evli Erkek Aldattığında kadında 1-Şok 2-Öfke
    Evli Kadın Aldattığında erkekte 1-Öfke 2-Şok , %7-8 de inkarda bulunur.

    SORU: Erkeklerin eşlerini aldatmalarının altında yatan sebeplerden birinin de stres olduğuna ilişkin bir araştırma sonucu var İngiltere’de. Bununla ilgili düşünceler ?
    Evlilik dışı olarak, bu ilişkiler kişinin günlük hayattaki sorunlardan kaçmasını , gerginlikten uzaklaşmasını sağlar. Yine gerçekten kaçış şeklinde, eşin evlilikteki gerginlikten uzaklaşmasına fırsat verir.
    Çünkü evde ;
    – Çocuklar
    – Maddi sorunlar
    – Duygusal sorunlar konuşulacaktır.

    aldatma_sebepleri

    SORU: Kişiler aldatıldığını öğrendiklerinde affedici olabilir mi? Yani, itiraf kalp kırıklığını hafifletir mi?
    Kalp kırıklığını hafifleten eşin bundan sonra ne yaptığıdır. Sorumluluk alıp dürüst davranıyor mu ?
    Yine eşlerine söylemek konusunda da farklılık gösteriyor.Genelde kadınlar aldatmadan dolayı çok suçluluk duydukları ve eşlerine onlar sorduğu için,bilmeyi istedikleri için söylüyorlar. İlişkiyi bitirmek yada dürüst olmak için haberdar etmektedirler. Erkekler ise var olan ilişkilerini/eşlerini kaybetmemek ve eşlerinin bunu bilmesine gerek olmadığı inancıyla söylememe eğiliminde oldukları görülüyor.

    SORU: Ve bir de şu algı türk toplumunda maalesef “erkektir, elinin kiridir yapar ama sonra yine evine döner” böyle bir algı var. Kadınlar bu düşünceyi kabullenebiliyorlar mı? Erkekler aldatma sebeplerine bunu gösteriyor mu?
    Aldatılan kişilerin çoğunluğu,eşlerinin davranışlarına karşı çıktıklarını bilinçli bir şekilde iddia etselerde farkında olmadan onlarla danışıklı dövüş içindeler.

    Eşlerin sadece %10’unun samimi ve aktif olarak eşlerinin ilişkisine karşı çıktıklarına inanmaktadır.Bir çok eş durumla yüzleştikten sonra ortaya çıkabilecek duygusal , evlilikle ilgili,ailesel ve ekonomik sonuçlardan ötürü böyle bir durumun varlığını (aldatmayı) reddetmeyi tercih eder.’’Bilen fakat bilmeyeni seçen’’ gibi ilginç bir problem ortaya koyar.
    Aldatan eşe, eşi tarafından örtülü bir onay verilirse,bu gerçekten aldatmanın meydana geldiğini geçersiz kılar mı?

    SORU: Aldatmaya rağmen süren evlilikler ,yaralar gerçekten sarılmış oluyor mu zaman içinde?
    Aldatma ilişkideki güven duygusunu son derece zedeler.Aldatılan kişi sadece bu ilişki yönünden değil,buna eşlik eden kandırmacalar ve yalanlardan dolayı da incinir. Güveni yeniden inşa etmek kolay değildir.Aldatan eşin basit bir özrü ve tekrar güvenilir biri olacağını söylemesi yeterli değildir.Güven iletişim ve deneyimler yoluyla yavaş yavaş oluşur.

    Aldatan eşler bu ilişkiyi yaşayarak sebep oldukları durumlar için sorumluluk almalıdır.Onların hareketleri güveni yıktı ve eşlerinde sürekli tetikte olma durumu,şüphe duygusu yarattı.

    Bu şüpheleri yatıştırmak ve sorumluluk göstermek için,aldatan eş geliş gidişlerini açıklamada titiz davranmalıdır.Seyahata çıktığında evi aramalı,kendilerine ulaşabilecekleri bir telefon numarası bırakmalıdır.

    Mutlak dürüstlük çok önemlidir.Eş,diğer partnerle olan en ufak iletişimden haberdar edilmelidir.Genelde evlilik dışı partner telefon eder,mektup yollar,sokaktaki masum bir karşılaşmayı bile anlatmalıdır. Bazen aldatan eş sözünü tutmayacak ve eski partnerini arayacaktır. Bu durumlar çift seansında açığa vurulmalıdır.
    Güven ve sadakat duygusu tazelemek ne olursa olsun yalnızca dürüstlük yoluyla başarılabilir..

    SORU: Bir kez aldatıldıktan sonra başka ilişkilerde de baş gösteren aldatılma kaygısı… Sürekli aldatılacağından endişe duyma hali ile ilgili düşünceler?
    Bazen aldatılan eş Obsesif Kompülsif Kişilik Bozukluğuna veya Obsesif Kompülsif Kişilik özelliğine sahip olabilir. Aldatılma onlar için saplantı (obsesyon) olacaktır. Eğer duygular hala mantığı aşan düzeydeyse ilaçlı tedaviye başlanması gerekir.
    Bu endişe hali depresyon ve anksiyete de içerebilir.Bazı duumlarda ,bu beklentilerin aldatılma olayının öncesinde de bulunduğu ve tedavi edilmediği görülür. Bu durumlarda mutlak psikiyatr yönlendirmesi sağlıklı olur.

    Yine aldatılan eş yatışmayan duygularda yaşayabilir. Bunların kaynağı da daha derinlere veya başka şeylere dayanır.
    Örneğin : Daha önceki bütün ilişkileri, eşlerinin onu aldatmasıyla son bulmuştur.Elbette aynı şeyleri tekrar yaşabileceğini düşünür. Biz bunu kendini gerçekleştiren kehanet diyoruz.

    SORU: Aldatma için sadece fiziksel midir ?
    Tabii ki aldatmayı sadece fiziksel olarak adlandırmak yanlış olur. Genel olarak aldatmayı 3’e ayırırız.
    -Duygusal olarak aldatmalar ; işiyle,telefonuyla,sporla vs. yani eşi ile ilgilenmesi,vakit geçirmesi gerekirken genellikle yoğunluğu başka kişi veya nesnelere yöneltmesi
    -Fiziksel olarak aldatmalar ; evlilik veya ilişkidışı cinsel birleşme şeklinde oluşan aldatmalar.
    -Hem duygusal hem cinsel olarak aldatmalar, ki en üzerinde durulması gereken aldatma şekli budur.

    SORU: Aldatmanın insanlık tarihi kadar eski olduğu söyleniyor. Teknolojinin gelişmesi ile aldatma arasında paralel bir ivme var mı?
    Yurtdışında ABD’de yapılan bir araştırmada 3 boşanmadan 2’sinin internet kaynaklı olduğu söyleniyor.
    İnternet ortamı,sosyal medya insanların birtakım boşlukları doldurduğu mecralar.

    Eşlerin çok masumane bir şekilde amaçları olsa bile ,dikkatlerinin kayması çok olası. Sağlıklı bir ilişkisi olan çiftlerin ,risk faktörlerinden kaçınmaları için facebook şifrelerini birbirlerine vermelerini veya ortak hesap açmalarını tavsiye ediyoruz. Bunu her çift için tavsiye değil tabii ki, farklı şekillerde yorumlanması olası bir tavsiyedir,örneğin aşk içinde olan çiftler bunu dikkate alabilirler.

    SORU: Erkeğin aldatmasında ve bunu meşrulaştırmasında Türkiye’deki geleneksel aile modelinin rolü nedir? Kadının aldatılmasına rağmen ilişkiyi bitirememesinde kendi ekonomik özgürlüğünü sağlayamaması sebep olarak yer alıyor mu?

    Toplumsal cinsiyet rollerinin büyük etkisi vardır. Toplumun erkeğin aldatmasını anlaşılır görmesi nedeniyle kadınların eşlerinin aldatmalarını daha rahat kabulleniyor olmasının erkeğe verdiği rahatlık,erkeklerin için aldatmaya sebep gösteriliyor.

    Kadın ; daha çok çatışmayı kavuşturmada,erkeğe göre daha fazla çözüme kavuşturmalı,evdeki ortamı uyum içerisinde olmasını sağlama,evi dişi kuş yaparı oynamaya çalışması mutsuz ilişkilere neden oluyor. Bu da tek kişinin işine geliyor,diğeri için külfet oluyor.

    Tabii ki ekonomik özgürlüğü almamış olmakta kadın için aldatmayı görmezden gelmeye neden olabiliyor.Bir çok eş aldatmayla yüzleştikten sonra ortaya çıkabilecek duygusal , evlilikle ilgili,ailesel ve ekonomik sonuçlardan ötürü böyle bir durumun varlığını (aldatmayı) reddetmeyi tercih eder.

    SORU: Duygusal boşlukta olmak aldatmaya iten bir sebep mi?
    Kesinlikle. Kadınların aldatmalarının en büyük sebebi duygusal ihtiyaçlarının eşleri tarafından yeteri kadar tatmin edilmemesi sebebiyle aldatmaktadır. Romantizm ihtiyaçlarını karşılama isteği,heyecan arayışı gibi sebeplerde gösterilebilir.

    SORU: Eşini partnerini aldattıktan sonra hiçbir şey hissetmeden aynı rutin hayata devam edenler olduğu gibi bir de aldatma sonrası kendi kendine vicdan azabı çekenler de var. Bu iç sıkıntısının sebebi nedir? Neyin eksikliğinin sonucu olabilir?
    Aldatma aslında her iki eş içinde travmatik bir olaydır.Her ikisi de acı veren duygular yaşar,ilişkiyi kaybetme korkusu duyar ve daha önce keyif aldıkları ve normal karşıladıkları güven ve kesinlik duygusunu büyük ölçüde kaybederler. Gizli bir kayıpta her birerinin evliliğin başlarında sahip olduğu hayal ve izlenimlerin kaybıdır. Herkes bir ilişkiye başladığında,eşinin neredeyse mükemmel biri olduğunu ve hayal gibi evlilikleri olacağını düşünür. Aldatma çirkin bir gerçeklikle bu fanteziyi paramparça eder.

    SORU: Evlilikte eşlerin bir zaman sonra, özellikle kadın anne olduktan sonra eşin karısına eskisi gibi cinsel bir istek duymaması sonucu eşini aldatmaya yöneldikleriyle ilgili benzer vakalar var. Bu aşamada çiftlerin birlikte terapi almaları neden önemli?
    Kadın anne olduktan sonra kocasını ihmal etmiş olabilir ve erkek eşini ‘’Kutsal Anne’’ gibi görüp başkasıyla cinselliği yaşayabilir.İhmal edilme ve yine aşırı derecede işgal edilme de aldatmayı tetikler. Yakınlaşma ve ayrışma problemi yaşayan kişiler de (annesi çok yakındır) aldatarak bir mesafe koyarlar , bir nevi balans ayarı çekerler. Çiftler arasında oluşan Cinsel İstek Bozukluğu için cinsel terapi almaları , varsa bağlanma problemleri,yakınlık korkusu gibi durumların tespiti için de psikoterapi desteği almasını mutlak tavsiye ediyoruz.

    SORU: Denir ya yas sadece ölünün ardından tutulan bir süreç değildir, ayrılıkların ardından da insan bir yastaymış gibi davranabilir. Haz almaz, zevk duymaz ve giderek yalnızlaşır. Özellikle aldatılma sonrası baş gösteren yalnızlık nasll olur? Kişi bu ruh haline girmemek için neler yapmalı?
    İnsanoğlu doğası gereği bir şeylere bağlanma ihtiyacı taşır ve bağlandığı nesne veya kişilerle aradaki bağın kuvvetine göre kolay kolay vazgeçmeyebilir.
    Öncelikle kişinin bu ruh halinden kaçmaktan ziyade sağlıklı bir yas süreci yaşamasına izin verilmesi , sağlıklı bir kapanış yapabilmemiz açısından önemlidir.
    İlişki bittiğinde özellikle karşı taraf ayrılmaya karar verdiğinde,bilinçaltımızda terk edilmiş,ihanete uğramış ve yalnız bırakılmış hissedebilir. Bu hisler ve ayrılık sürecimiz önceden yaşadığımız ayrılıklar, terk edişler yada kayıplarla tetiklenebilir.

    Her kaybın sonunda keder yaşamak normaldir. Bu süreci inkar etmek yada görmezden gelmek kolunuzdaki açık bir yarayı görmezden gelmeye benzer.

    SORU: Aldatıldıktan sonra ilişkiye girmekten, birini sevmekten kaçınan insanlarda ne tür bir terapi uygulanır? Sıklıkla arkasına saklanılan “yalnız daha mutluyum” önermesi ne kadar doğru ?
    Yalnız daha mutluyum,sorunların üzerindeki bir battaniye gibi düşünün. Bu durumun inkarı çocukluk travmaları,kendini gerçekleştiren kehanet,savunma mekanizmaları ile bağlantılı olabilir. Bunlar bireysel terapilerle ortaya açığa çıkabilecek durumlardır.

    Son olarak ;
    Eşin sadakatsizliğinde evliliği,ilişkiyi bitirmek yerine ‘’ Eşim beni sevmediği için mi yoksa insani bir zaaftan dolayı mı aldattı? ’’ sorusuna yanıt arayarak, kar ve zarar analizi yapmalı ve sevgiyi, saygıyı ve güveni arttırıcı çözümler bularak, ilişkilerine şans vermelerini tavsiye ediyorum..

     

    Uzm. Psk. Dan. Eyüp SARI

  • İlişkilerde değer vermek

    İlişkilerde değer vermek

    İlişkilerimizde belirleyici olan, hayatımızı yönlendiren ve insanın mutluluğu için çok önem arz eden bir kavram üzerinde duracağız. Bir deyim olan bu kavram “değer vermek” tir. Değer vermeyi açıklarken, önce değerin ne anlam ifade ettiğine bakmak lazım.

    Değer; bir şeyin önemini belirleyen soyut bir ölçü, bir şeyin karşılığı, pahası, parasal yararı olduğu gibi, yararlı nitelik ve özellik ya da üstün kişilik veya nitelikli insan anlamı da içerir. Bazen bir ulusun maddi ve manevi sahip olduğu şeyler, bir kişinin sahip olduğu yararlı nitelikler de değer olarak ifade edilir. Bilinmeyen sayılara yüklediğimiz anlam da değer olarak karşımıza çıkar. Pi sayısının değeri gibi.

    Bir kişi ve toplumun farkına varıp, bir kişi ya da şeye karşı, ölçerek tartarak anlam ve önem belirlemesine ve bu kişiyi ve konuyu önemsemesi işine “değer vermek” denir. Değer vermek, sadece düşünmekle olmaz, karşıya hissettirilir ya da topluma açıklanır da. Kısaca değer vermek, bir şeyi veya kişiyi değerli saymak, önem vermektir.

    Değer, çok geniş bir kavram olup, hayatımızda önemli bir yer tutar. Yaşamımızda bir çok birleşik söz de üretmişiz. Değer vermek, değerlendirmek, değer arttırmak, değer düşürmek, katma değer, artık değer, değersiz, hazır değer, değer yargısı, saygı değer, toplumsal değer, piyasa değeri, borsa değeri, satış ya da alış değeri, sosyal değer, kültürel değer, nominal değer, kayda değer gibi…

    Değer vermek, insanın kendine, somut ve soyut olaylara, davranışlara karşı yüklediği önemdir. Genellikle duygusal bir davranış olduğu için, değer vermeyi bu açıdan irdeleyeceğiz.

    Her insan ve toplumun kendine belirlediği yaşam, inanç ve kişilik ile ilgili  önemli değerleri vardır. Mesela kişi için doğruluk ve dürüstlük bir değerdir. Dini inançları, bir değerdir. Bazı eğitim, bilgi, beceri ve nitelikler bir değerdir.

    İnsan, duygusal bir varlık olduğundan ilişkilerinde değerlerine, kişiliklere saygı duyarak iletişim kurar. Bir kişinin sahip olduğu önemli değerleri hoşumuza gittikçe o kişiye biçtiğimiz değer de fazlalaşır. Önce o kişiye saygı duymaya başlarız, saygı duydukça karşınında bize ilgisi artar. Karşılıklı saygı, sonuçta sevgiye dönüşür. Oluşan bu sevgi; karşının cinsiyeti, bize yakınlığı, yaşı vb. durumlarına göre; değer verilen bir dost, bir arkadaş ya da sevgili oluverir. O kişiyi daima müstesna bir yerde taşımaya başlarız. İster dost, ister arkadaş, ister çalışanımız, ister aile bireyimiz ister ise sevgilimiz olsun ona devamlı bir şekilde değer vermeye başlamışızdır.

    İşte, tam burada değer vermenin sınırı, ölçüsü, sebebi daha önemlisi de yaratacağı sonuçları iyice değerlendirilmelidir. Ben bu kişiye niye önem veriyorum? Bundan amacım nedir? Yoğun bir şekilde değer verirsem bu kişi ile ilişkilerimiz nasıl bir seyir izler? Bu değer verme ileride her iki kişiye de ne tür fayda ve zarar sağlar? Zarar sağlayacak ise bu aşamada nasıl bir tavır izlemeliyim? gibi sorular sorup cevabını almalıyız. Bu cevaplara göre o kişiye vereceğimiz değerin ölçüsünü ayarlamalıyız. Zira gereğinden fazla değer verip çok kısa sürede bozuşan dostlar, dostluklar, biten ve bitirilen sevgiler, yok olup giden saygılar, geçinemeyen komşular, çalışma arkadaşları ortaya çıkar. Belki de aşkların kısa oluşunun gerekçesi de; gereğinden fazla veya az değer vermektir.

    Değer vermek, basit bir önemsemek olarak algılanmamalı. Kimi niçin önemsediğimizi bilmemiz gerekir. Değer vermek, değeri veren kişide nasıl bir yük oluşturur, buna bakmak gerekir.

    Bir kişiyi önemsiyorsanız onun için her şeyi göze alıyorsunuz demektir. Bazen öyle an olur ki özlemeyi, acı çekmeyi, beklemeyi ve hatta onun mutluluğu için, hayatından çıkabilmeyi göze alabilmek gibi. İnsan birine değer vermekle büyük bir sorumluluğu da üzerine almış olmaktadır. Zira, sevdiğimiz kişilere, değer veririz.

    Bu değeri verirken karşıyı iyi analiz etmeliyiz. Değerin dozajını iyi ayarlamalıyız. Zira, birine gereğinden fazla değer verilirse kendimizi, gereğinden az değer verirsek de onu kaybedebiliriz. Her koşulda üzülen biz oluruz. Ölçümüz kişilere hak ettiği değeri vermek olmalıdır. Özellikle sevgi ve aşk ilişkilerinde o kişiyi beynimizde bir merkez yapıp, onun etrafında dönmemeliyiz. Dönersek sonunda acı çeken biz oluruz. Genellikle platonik aşıklar ve çok duygusal kişilikler, bu girdaba girerler.

    Sevdiğimiz insana çok değer vermek güzel bir şey ama bu kişi o değere layık değilse, sunduğumuz fazla değer bir müddet sonra o kişiyi sıkar ve bizden uzaklaştırabilir. Hatta çıkarcı bir kişilik ise eğer, o kişi bunu fark ederek çıkarı için kullanabilir. Zira günümüzde insanlar, saf ve dürüst ilişkileri bile çıkarlarına alet edebilmektedirler.
    Peki ölçü ne olmalı? İşin basit ölçüsü; kendimize verdiğimiz değerden hiçbir zaman fazla olmamalı. Diğer bir ölçü ise karşıdan da benzer değeri görmeli veya beklemeliyiz. Karşıya ilk değer veren biz olabiliriz. Zira ilk başlatan olmak ayrı bir meziyet. Üçüncü ölçü ise kurduğumuz iletişimde amacımızı, karşının amacını ve bu amaçların gerçekleşme durumunu irdelemektir. Örneğin karşı komşu ile ne kadar dost olacağınızın sınırını koymak gerek. Çocuğunuzu çok sevebilirsiniz ama ona bile ölçülü olmak gerek. Onu şımartıp, disiplinsiz yetiştirmemeliyiz. Çocuğumuz bile bizi bir müddet sonra, duygusallığımızı çıkarı için kullanmaya başlar. Bu durum bir çalışanınız, hatta eşiniz için bile geçerli olabilir.

    Kısacası fazla değer verdiğiniz kişiyi iyi tanıyıp öyle yüceltmeli, yoksa kısa süre sonra fikirleriniz değişirse, sizde zor durumda kalırsınız. Çünkü, karşı alıştığı değeri devamlı bekleyecektir. Doğrusu, eğer kişi hak ediyorsa verdiğimiz değeri, yavaş yavaş arttırmalıyız.

    Hak etmeyen bir kişiye fazla değer verirsek, o kişinin, kendini olduğundan fazla görmesine de sebep oluruz. Ona da hata yaptırmış oluruz. Fazla değer vermenin uykusuzluk, enayi gibi hissetmek, insanlara fazla güvenmeme, depresyon, şiddetli öfke, hayata küskünlük gibi bir çok yan etkisi bulunmaktadır. Dikkatli kullanmak gerek.:)
    Fazla değer vermediğiniz kişilerin olumsuz hareketleri, sizi her zaman üzmez ama çok değer verdiğiniz kişinin, ufak bir yanlışı çok üzebilir.Pişmanlık duymamak için dikkatli olmak gerek.

    Bazı insanlar, bazı kişilere fazla değer verdiğinin farkında olur ama yine de devam eder. Bu tip kişiler çok sevenler ya da çok engin ve olgun olup, karşıyı bu yöntemle düzelteceklerine inananlardır. Karşı dürüst ise bu yöntemle sonuç alınabilir. Paranız, zamanınız ve sabrınız çok ise aslında bir kişiye değer vermek, her zaman mutluluk verici bir olaydır.Önemli olan sonradan pişmanlık duymamak. Eğer bir sevgi uğruna değer vermişseniz, pişman olmamak gerek. O kişi hak etmiştir ki vermişsinizdir. Eğer değer verdiğiniz kişi şımarmayıp, bunu kullanmıyorsa, bu değeri fazlasıyla hak ediyordur. Bazen de değeri veren yanlış yapıyordur. Karşıya kızmaya hakkı yoktur.
    Öte yandan, bir kişiye fazla değer verdiğimizi düşünmeye başladıysak o kişi, önceleri daha fazla değer vermeyi göze aldığımız kişidir. Her nedense, fazla değer verilen kişi de bazen kendini çok önemli biri gibi görüp, hata yapmaya başlar. Eğer bir kişiye değer vermiyorsanız aslında o kişi size göre bir hiçtir. Değer verilen kişi açısından da değere layık olmak da bir meziyettir. Ünlü bir düşünür Ben insanlara değer vermem, insanlar değerlerini kendileri alırlar”diyerek değerin hak edileceğini vurgulamıştır.

    Bir görüşe göre suç, değeri fazla verenindir, karşının değil..Bazen siz ne düşünürseniz, düşünün ne yaparsanız yapın, teraziye konulan domateslerin aslında 7 kilo olduğu gerçeğini değiştiremezsiniz. Ne yaparsınız? Domateslerin 17 kilo olduğuna inanmak ister ve bunun için hafif hafif domateslerin bulunduğu tarafa kendinizden bir şeyler koyarsınız. Koyduğunuz şeyler belki geri gelir, belki gelmez. Ama siz o an domatesleri 17 kğ görürsünüz.

    Yazılan şeylerin bir çoğu genel şeyler olmakla birlikte, olumsuz olaylar, istisna kişiliklerde görüldüğünden iyi niyetli, samimi ve dürüst insanları ayrı düşünmek gerek.

    Herkese hak ettiği değeri vermeniz ve aynı şekilde değer görmeniz dileğiyle…

     

    Yazar: Hüseyin BOZKURT

  • Mutlu bir ilişki için

    Mutlu bir ilişki için

    Mutlu bir ilişki için… Kim olursa olsun herkesin istediği, mutlu ve huzurlu bir ilişki içersinde olmaktır. Mutlu, sağlıklı ve huzurlu bir ilişki içerisinde olmak, kişinin tüm hayat alanlarını, yaşam enerjisi ve sevincini, yaşam kalitesini, hatta beden sağlıgını bile direkt olarak etkileyen en önemli konulardan biridir.

    Mutlu bir ilişki için

    Mutlu bir ilişki kurabilmek ve sürdürebilmek sadece karşımızdaki insanla ya da şanslı, şanssız olmakla bağlantılı değildir. Mutlu bir ilişki kurup bunu sürdürebilmek bizim kendi içimizde ne kadar mutlu olduğumuz, beklentilerimizin ne kadar farkında olduğumuz, hayattan ve bir ilişkiden ne istedigimizi ne kadar bildiğimiz ile bağlantılıdır.

    Kendi içerisinde dengesini, ne istediğini, beklentilerini oturtmus, sağlıklı bir bakiş açisina ve gercekci hedeflere sahip her insan, beraberinde mutlu bir ilişki yaşayabilir.

    Kişi, bir ilişki kurmada ve sürdürmede zorlanıyorsa, ilişkilerinde surekli hüsran ve hayal kırıklıklarına uğruyorsa, haksızlıklara uğradıgını, bunları haketmediğini ve doğru insana bir türlü denk gelemediğinden yakınıyorsa herkesin aynı oldugunu düşünüyor ve mutlu bir ilişki yasamak kendisi için bir hayalse, etrafını ve insanları suçlamayı bırakıp kendi içine dönmelidir.

    mutlu_iliski

    Kişinin mutlu bir ilişkiyi kurup sürdürememesinin sebebi, genellikle kişinin kendi icindeki özgüven, bağlanma ve güven sorunlarından, içsel çatışmalarından, korkularından kaynaklı olabilir.

    Bu sorunlar, kişinin çocukluk, ergenlik ya da geçmis ilişkilerinde yaşadığı bazı durumlar neticesinde oluşmus olabilir ve kesinlikle çözümlenmesi gerekir.

    Kişide geçmişinden edindiği korkular, güvensizlikler var ise kişinin sağlıklı bir ilişki kurması ve sürdürmesi neredeyse imkansızdır.

    Mutlu ve sağlıklı bir ilişki için ilk gereken kişinin kendi iç memnuniyetini, dengesini sağlamaktır.

    Kişinin kendi içindeki dengesi kurulduğunda, özgüven, güvensizlik ya da bağlanma sorunları çözümlendiğinde kişi, bir insandan, ilişkiden, hayattan ne beklediğini keşfeder ve daha sağlıklı, dogru adımlar atarak, doğru kişilerle uyumu yakalayarak, mutlu bir ilişki sürdürebilir.

    Kişinin içsel catışmaları, korkuları, güvensizlikleri ya da gecmişinden kaynaklı hayal kırıklıkları, travmalar vs gibi sorunlar, psikolog ya da psikolojik danışman ile birlikte birebir sürdürülen psikoterapi seansları ile irdelenip çözümlenebilir.

    Psikolog ile birlikte calışılan bu terapilerle, kişinin tüm ilişkilerinde sağlıklı bir iletişim kurabilmesi sağlanmakla birlikte, romantik ilişkilerinde ya da evliliğinde de uyumu yakalamasına, mutlu bir ilişki sürdürebilmesine yardımcı olunur.

    Bu psikoterapiler, bireysel psikoterapi olarak yapilabilecegi gibi, cift, aile, evlilik veya iliski terapisi olarak da yapılabilir.

    Psk.Berna incekara