Etiket: ilişki

  • Riskli ilişkilere girmeye değer mi?

    Riskli ilişkilere girmeye değer mi?

    Hoşlandığınız erkeğin sosyal hayatınızda farklı bir rolü varsa uzun vadede giden ilişkinizde sorunlar yaşanma ihtimali oldukca yüksektir.

    Çevrenizdeki erkeklerle yakınlaşmadan önce önerilerimize göz atınız!

    RİSK ALMAYA DEĞER Mİ?
    Patronunuzla, spor hocanızla, yakışıklı arkadaşınızla ya da en yakın arkadaşınızın ayrıldığı eski sevgilisiyle birlikte olmak, ertesi sabah garip durumlar yaşamanıza ve kendinizi kötü hissetmenize neden olabilir. İşte zor durumda kalmamak için alabileceğiniz bazı önlemler…

    Riskli ilişki 1:
    ERKEK KARDEŞİNİZİN ARKADAŞI
    Senaryo: Erkek kardeşinizin ve onun arkadaşlarının (özellikle de sizden küçüklerse) çocuk olduklarını düşünmüş olabilirsiniz. Ama en aptalı bile büyüyüp size ilgi göstermeye başladığında gururlanmanız da çok normal, özellikle kardeşiniz yanınızda yokken iki farklı birey olarak konuştuğunuzda düşünceniz değişebilir ve arkadaş kategorisinden çıkabilirsiniz. Sizden genç erkeklerin, bazen yönlendirilmeye ihtiyaçları olsa da, daha hevesli ve enerjik olduklarını hepimiz biliyoruz. Bu da onları cazip kılıyor.

    Ertesi gün pişmanlıkları: Birkaç pişmanlık yaşayacağınızı kabullenin. Ne de olsa, yanında yattığınız o heyecanlı genç sizi, makyajsız ve bir seks bombası olarak gözükmenizi sağlayan numaralardan uzak olarak gün ışığında görecek. Üstelik büyük jestler 19 yaşındayken çok hoşunuza gitse de, camınızın önünde yapılan gitar soloları artık sizi utandırabilir. Karşınızdaki erkeğin beklentilerinizi iyice anladığından emin olun.

    Nasıl başa çıkılır? Kardeşinizi karşınıza alın ve arkadaşı anlatmadan, bir önceki gece olanları onunla paylaşın. Sonuçta hepimiz erkeklerin kendi aralarında neler konuştuğunu biliyoruz: Gerçekleri sizden duyması çok daha iyi olacaktır. Ayrıca kardeşinize biraz güvenin. Olaya sizin tahmin ettiğinizden çok daha olgun bir şekilde yaklaşabilir.

    Bu ilişki yürür mü? Belki. İkinizin de üzerine yerleşen garipliği atabilir ve kardeşinizle neleri paylaşıp neleri paylaşmayacağınız konusunda sınırlar koyarsanız, ilişkiniz yürüyebilir.

    Uzman görüşü: Artık kadınların çoğu özgür. Üstelik finansal ve duygusal açıdan kendilerini tatmin edebiliyorlar. Genç erkekler bu kadınlar için çekici birer alternatif teşkil ediyor. Özgür olduklarından hayatlarını o kadar güzel idare ediyorlar ki, bunu ilişkilerinde de uygulamamaları için hiçbir neden yok.

    Riskli ilişki 2:
    SPOR HOCANIZ
    Senaryo: Düzenli olarak görüştüğünüz spor hocanız da hayatınıza girme potansiyeli olan erkeklerden. Arkadaş gibisiniz, birbirinizin neredeyse bütün hayatını ve hikayesini biliyorsunuz. Üstelik son derece yakışıklı ve fit. Bu nedenle bir gün onunla çarşafların arasında kendinizi kaybedebilirsiniz.

    Ertesi gün pişmanlıkları: Birlikte yatağa girdiğinizde ne kadar ayık olduğunuz pişmanlık seviyenizi doğru orantılı olarak etkiliyor. Tüm bunların ötesinde, zaten arkadaşınız denilebilecek biriyle yakınlaşmanın neresi yanlış ki? Diğer yandan, eğer seks idare eder seviyesindeyse, ikiniz de bu durumdan utanç duyabilirsiniz.

    Nasıl başa çıkılır? İşte beyaz yalanların kesinlikle olmaması gereken bir durum! Her şekilde dürüst olmalı ama bu esnada onun duygularını incitmekten kaçınmalısınız. Ona yaşadıklarınızın hata olduğunu söylemeyin ve alacağınız her kararda yüzde yüz hemfikir olduğunuzdan emin olun.

    Bu ilişki yürür mü? Yürüyebilir. Zaten birbirinizi seviyorsunuz. Ayrıca sizce de çıkmaya başlamadan önce arkadaş olanların ilişkileri genelde güzel olmaz mı? Yine de sizi uyaralım: Ayrılırsanız, sadece bir sevgiliden değil, spor hocanızdan da olursunuz.

    Uzman görüşü: Arkadaşlık, uzun süren ilişkilerin temelini oluşturuyor. Çünkü arkadaşların ortak bazı değerleri oluyor ve ilişkilerde bu ortak değerler üzerine kurulduğunda gayet iyi ilerliyor. Oysa çoğu insan kimyasal çekime yenik düşerek bir araya geliyor ve seks heyecanını kaybettiğinde arkadaşlığı devam ettirecek bir ortam kalmıyor.

    Riskli ilişki 3:
    EN YAKIN ARKADAŞINIZIN ESKİ SEVGİLİSİ
    Senaryo: Bir süre önce sevgilisinden ayrılan arkadaşınıza destek çıktınız. Sonra bir gün hikayenin diğer kahramanına rastladınız ve ona farklı baktığınızı fark ettiniz.

    Ertesi gün pişmanlıkları: Birlikte çok eğlenebilirsiniz ve hatta yasak olan bir şeyi yapmanın heyecanıyla başınız dönebilir. Ancak ertesi gün kendinizi çok garip hissedeceğiniz gerçeğinin eminiz siz de farkındasınızdır.

    Nasıl basa çıkılır? Eğer mümkünse bunu sır olarak saklayın. Yaşadıklarınızı arkadaşınızın öğrenmesine hiç gerek yok. Olayı nasıl anlatırsanız anlatın, üzülecek ve kendisini ihanete uğramış hissedecektir. Ayrıca eski sevgilisinin işe yaramazın teki olduğunu da zaten biliyordur.

    Bu ilişki yürür mü? Büyük ihtimalle hayır. Çok iyi vakit geçirmenize rağmen, mayın tarlasında yürüdüğünüzü söyleyebiliriz. Bir ilişki içinde üç kişi sizce de fazla değil mi?

    Riskli ilişki 4:
    PATRONUNUZ
    Senaryo: Güç, bilgi ve deneyimin çok çekici özellikler olduğunu herkes bilir. Çabalamanıza rağmen aranızdaki çekimi engelleyemeyebilirsiniz. Bir proje için akşam geç saatlere kadar kaldıktan sonra, onun farklı yönlerini keşfedebilirsiniz.

    Ertesi gün pişmanlıkları: Kendinizi kontrol altında tutar ve istemediğiniz bir şeye zorlanmazsanız, kendinizi kötü hissetmenize gerek kalmaz. Ama en başından itibaren dürüst olmalı ve ona hislerinizden ve beklentilerinizden bahsetmelisiniz. Aksi takdirde büyük bir yanlış anlaşılmaya sebep olabilirsiniz.

    Nasıl başa çıkılır? Burada anahtar kelime tedbir. Olanları; ne olursa olsun kimseye anlatmayın. Aynısını ondan da rica edin. Çoğumuzun kullandığı internet sayfalarında haberlerin çok hızlı yayılacağını unutmayın. Çünkü bunun sonucunda siz ‘hafif’ bir kadın olarak algılanırken, patronunuz ‘tacizci’ damgası yiyebilir. Bu yüzden dikkatli ve saygılı olun.

    Bu ilişki yürür mü? Hayır, en kısa zamanda bu ilişkiyi bitirin. Ama kendinize biraz zaman vererek, bu çekimin devamlı olup olmadığını tartabilirsiniz. Eğer öyleyse, buna gerçek bir ilişki diyebilirsiniz.

    Uzman görüşü: Bu senaryo genellikle felaketle sonuçlanır. Her başarılı ilişkinin, temelinde bir eşitliğe ihtiyacı vardır. Partnerlerden birisinin diğerine oranla daha üst seviyede olması, dürüstlüğü ve adaleti ortadan kaldırır.

    Riskli ilişki 5:
    ESKİ SEVGİLİNİZ
    Senaryo: Eski sevgilinizle ayrıldıktan bir süre sonra karşılaştığınızda bir içki içmeye karar verdiniz ve ‘Aslında o kadar da kötü biri değil’ diye düşünmeye başladınız. Birkaç saat sonra kendinizi yatakta bulabilirsiniz. Yalnız kaldığınızda tanıdık biriyle yakınlaşmanız çok doğal.

    Ertesi gün pişmanlıkları: İçinizde bir seri alarm çalabilir. Bu insanla artık birlikte olmamanızın bazı sebepleri olduğunu ve yaşadığınız seks ne kadar güzel olursa olsun yine acı çekebileceğinizi kabullenin. Kendinizi tekrar onun kollarına atmanız hiç de iyi bir fikir değil.

    Nasıl başa çıkılır? Ondan neden ayrıldığınızı hatırlayın. Sonrasında ise onunla tekrar birlikte olmanın nasıl bir his olabileceğini kafanızda tartın. Eğer ikiniz de arkadaş kalmak istiyorsanız, yakınlaşmanızın sadece seksüel olmaması konusunda hemfikir olun.

    Bu ilişki yürür mü? Geçmişin sizi ümitlendirmesine izin vermeyin çünkü bu ilişki yürümez. Bunun sebebi ise, neden ayrıldığınızın cevabında yatıyor.

    Riskli ilişki 6:
    HOŞLANDIĞINIZ İŞ ARKADAŞINIZ
    Senaryo: Gününüzün çoğunu geçirdiğiniz ofiste iş arkadaşlarınızla kaynaşmanız çok normal. Bu insanlar, kısa sürede sadece çalıştığınız insanlar olmaktan çıkar. İşten sonra içilen içkiler ortak birçok noktanız olabileceğini keşfetmenizi sağlar. E-postalar, mesajlaşmalar ve kahve makinesinin önündeki konuşmalar kısa zamanda yakınlaşmanızı sağlar.

    Ertesi gün pişmanlıkları: O gün ofiste çok zorlu saatler geçireceğiniz kesin. Başınızı önünüze eğin ve işlerinize odaklanın. Ama onu tamamen görmezlikten de gelmeyin. Ve ne olursa olsun yaşananları kendinize saklayın. Tabii o da aynı şekilde davranmalı.

    Nasıl başa çıkılır? Ağzınızı sıkı tutun ve istediğinizi düşünün. Eğer tek gecelik ilişkiden başka bir şeyse, açık vermemeniz gerekir. Çoğu firma, ofis ilişkilerine pek de sıcak yaklaşmaz. Eğer yaşadığınız şey tek gecelikse, kimseye söylememek konusunda anlaşın. Romantik iş yakınlaşmanızın herkesin diline dolanmasını ikiniz de istemezsiniz.

    Bu ilişki yürür mü? Evet, belki de yürüyebilir. Ama mutlaka ilişkinin bir yerinde ikinizden biri işle diğer insan arasında tercih yapmak zorunda kalacaktır. O yüzden yaşanabilecek olumsuzluklara kendinizi mutlaka hazırlamalısınız.

  • Aşk Hayatınızı Canlandıracak Öpücük

    Aşk Hayatınızı Canlandıracak Öpücük

    Sevgilinizle ya da eşinizle tek tip mi öpüşüyorsunuz? İşte aşk hayatınızı canlandırmaya yarayacak 8 yeni öpücük…

    1- Kelebek öpücüğü

    Ona iyice yaklaşarak hızlıca öpün ve kirpiklerinizi yüzünde hafifçe gezdirerek onu kışkırtın.

    2- Kulak memesi öpücüğü

    Sessizce, onu korkutmadan aniden sevdiğinizin kulak memesini öpün. Kulağına seksi şeyler fısıldamanız kadar zevk verecektir.

    3- Parmaklarını öpün

    Ellerini tutarak yavaş yavaş parmaklarını öpün, rahatladığını göreceksiniz.

    4- Alnını öpün

    Tatlı bir buse şeklinde alnından öpün.

    5- Buzlu öpücük

    Ağzınıza bir buz koyun ve onu öpün, bu sırada ağzınızdaki buz küpünü onun diline verin. Buz hissi ona çok hoş gelirken, şok etkisi yaratır.

    6- Sıcak öpücük

    Dudaklarını uzun süre öperek sıcaklaştırın ve sonra kaçarak onunla şakalaşın.

    7- Dudaklarını emin

    Öpüşürken alt dudağını dakikalarca eminiz. Onun bundan zevk aldığını göreceksiniz.

    8- Acıtan, zevk öpücüğü

    Öpüşürken biraz ona acı çektirin. Dudaklarını çok olmasa da birazcık ısırın ve acıdan zevk almasını sağlayın.

    womenist

  • Evliliği kurtaracak 5 yol

    Evliliği kurtaracak 5 yol

    Evlilik sadece bir sözleşme değil aynı zamanda kader ortaklığıdır. Bu ortaklık zaman zaman problem yaşasa da aşmak mümkündür. Tabii ki karşılıklı çaba olmalıdır. Taraflardan sadece birinin evliliği kurtarmaya çalışması yetmez. Sorunları aşmak istiyorsanız bu yazıyı okuyun. “Bana ne” diyorsanız, kendinize bir avukat bulun…

    Evliliğin en temel nedeni aşk olmalı. Bu konuda hiçbir şüphem yok. Ama evlilik aşktan öte bazı şeyler ister. Çünkü çok uzun solukludur. Bu yüzden başta duyulan heyecanlar zamanla yerini başka şeylere bırakır. Mesela alışkanlığa… Bunu olgunca kabul edenler için sorun yok. Onlar, aşktan sevgiye yumuşak bir geçiş yaparak evliliklerini bu çerçevede daha uzun yıllar sürdürebilirler. Eşlerden biri ya da her ikisi bu olgunluğa erişememişse, kendini eğitememişse ve evliliğin yanısıra başka hiçbir uğraşı yoksa o zaman aşktan sevgiye geçişi bir türlü kabullenemeyecektir. Evlilik derinden sarsılacaktır. Zaten boşanmaların yüzde 45’i bu ilk 5 yıl içinde olmaktadır. Bu geçiş süreci sancılı olmakla beraber aşılması imkansız değildir. İşte bu sorunları aşmanız için 5 yol:
    1) DİNLE
    Eşler arasındaki iletişimsizlik sorunların kaynağıdır. Bu yüzden iyi iletişimi olan çiftlerin evlilikleri daha uzun sürer. İletişim, karşındakini dinlemekten başlar. Eşinizin söylediği her şey önemlidir. Çünkü o sizin eşinizdir. Ne anlatırsa anlatsın mutlaka can kulağıyla dinlemelisiniz. Hele hele konuştuğu şey aranızdaki sorunlarla ilgiliyse çok daha dikkatli dinlemelisiniz. Sorunlara çözüm bulmanın yolu, önce o sorunu bilmekten geçer. Eşiniz size “Benim sorunum var” diyorsa evet vardır, bunu geçiştirmeyin.
    Başka zamana ertelemeyin. Elinizdeki işi bırakın ve kendinizi sadece eşinizi dinlemeye verin. Avrupa’da yapılan araştırmalar birbirlerini dinleyen çiftlerin evliliklerinin diğerlerine göre çok daha uzun sürdüğünü ortaya koyuyor. Eşinizi dinleyerek aslında ona verdiğiniz önemi, duyduğunuz saygıyı da göstereceksiniz. Söylediklerinin dinlenmediğini, dikkate alınmadığını düşünen kişiler kendilerini elbette kötü hisseder.
    2) ANLA
    Dinlemek elbette yetmez, eşinizi anlamaya da çalışmalısınız. Karşınızdaki insan ne kadar konuşursa konuşsun, siz onu anlamak için çaba göstermezseniz cümleler havada uçup kaybolur. Burada ‘empati’ çok önemlidir. Yani kendinizi eşinizin yerine koyacaksınız. Eğer bir davranışınızdan şikayetçiyse “Aynısı bana yapılsaydı, nasıl hissederdim?” diye düşüneceksiniz. Anlamakla beraber anlayışlı da olacaksınız. Söylediği şey size çok aykırı gelse bile bunu onun yüzüne vurmayacaksınız. Eşiniz böylece önemsendiğini, anlaşıldığını hissedecek, rahatlayacak ve sorunun çözümü konusunda adım atılacağına inanacak. Bu da evliliğiniz konusunda umudunu artıracak.
    3) KONUŞ
    Dinlediniz, anladınız ve konuşma sırası size geldi. Kimi insan, eşini sadece dinler, seni anlıyorum der ama kendi fikrini söylemez. İşte bu durum, eşinizi çileden çıkarır. Oysa siz de o sorun hakkında mutlaka ne düşündüğünüzü açıklamalısınız. Ya da siz eğer ortada bir sorun görüyorsanız bunu açmalısınız. “Benim seninle sorunum yok, senin benimle varsa sen konuş” demenin alemi yok. Ayrıca sadece birbiriniz hakkında ya da evliliğinizdeki sorunları değil, dünyadaki her şeyle ilgili konuşmalısınız. Eşler birbirinin en iyi arkadaşıdır da aynı zamanda. Konuşabilmeli, birlikte zaman geçirebilmeli ve eğlenebilmelidirler.
    4) SABRET
    İnsanların birbirine karşı tahammülü çok azaldı, bunun farkındayım. Ama evliliğin çok önemli bir unsurudur sabretmek. Kötü olaylar karşısında hemen pes etmek, çaba göstermeyi bırakmak, emek vermekten vazgeçmek doğru değil. Ama sabretmekten kastım eşlerin birbirlerine yaptıkları her şeyi sineye çekmek değil. Şiddet, ihanet gibi davranışlar tabii ki affedilecek şeyler değil. Ancak pire için yorgan yakmanın da alemi yok. Sorunları çözmek yerine daha ilk bocalayışta ayrılığı gündeme getirmek doğru bir davranış biçimi olmaz. Üstelik sürekli ayrılıktan konuşmak da evliliğin anlamını yitirmesine yol açar.
    5) DEĞİŞME VE DEĞİŞTİRME
    Eşlerin yaptıkları en büyük hata, birbirlerini değiştirmeye çalışmaktır. Evlenmeden önce herkesin kendine göre bir yaşam tarzı vardır. Çiftler birbirlerini tanıdıklarında ve eş olmaya karar verdiklerinde bu yaşam tarzını bilerek adım atar. Ne yazık ki evlendikten sonra taraflardan biri (genellikle erkekler) eşini kendi hayatını yaşamaya mahkum etmeye çalışır. Sadece kendi kurallarının geçerli olmasını ister. Bu başta, insanın hoşuna gitse de daha sonra baskı unsuru olmaya başlar.
    Baskı sonuçta mutlaka patlamaya yol açar. Bu yüzden eşler birbirinin yaşam tarzına saygı duymalıdır. Kimse kimsenin hayatını yaşamak zorunda bırakılmamalıdır. Evlilik için yaşam formülü şudur: Kimse başkasının hayatını yaşamayacak. Herkes kendi hayatını koruyacak. Çiftler, evlilik için oluşturdukları üçüncü bir hayatı ortak olarak yaşayacaklar. Ancak bu şekilde evliliğin huzurlu ve mutlu bir şekilde devamı sağlanabilir.
    ÇOCUK KURTARIR MI?
    Çocuğun evlilikler için kurtarıcı olma fikri bana göre yanlış. Ancak evliliğin başka bir boyuta geçmesini sağladığı da bir gerçek. Çocuk, mutluluk verebileceği gibi evlilik içindeki sorunları artırabilir de… Çocuk doğana kadar serbest, kaygısız bir yaşam sürmüş olan çiftler, birdenbire ağır bir sorumluluğu yüklenince derin sıkıntı duyabilir, hatta ruhsal çöküntü içine girebilirler. Kendilerini hapsedilmiş, sınırlanmış hissedebilir, bu ağır sorumluluktan kurtulmak için evden uzaklaşmak isteyebilirler.
    Çocukla birlikte gelen bir başka sorun da özellikle kadında yaşanan cinsel isteksizliktir. Kadının kendini çocuğuna adaması, eşini ihmal etmesi, evde aradığı ilgiyi bulamayan erkeğin gözünü dışarı dikmesi anlamına gelir. Bu da kaçınılmaz bir sonuç doğurur: Aldatmak… Elbette bu cinsel soğukluk sadece kadında yaşanmaz. Erkek de eşinin hamilelikten sonra bozulan vücudunu kabul etmekte zorlanabilir. Bu durumda yapılması gereken çocuk yapma kararını birlikte almak ve en iyi zamanı kollamaktır. Sonuçlarını iyice düşünüp buna eşlerin birbirini hazırlaması gerekir.
    CİNSELLİK ÇOK ÖNEMLİ
    Bir evliliğin yürümesindeki en büyük etken cinsel uyumdur. Birbirini anlayan eşler arasında cinsellik önemli bir sorun çıkarmaz. Evlilik, aynı zamanda karşılıklı cinsel eğitim süreci olarak da görülebilir. Zaman içinde erkek ve kadın birbirinin cinsel eğilim ve kapasitelerine uyum gösterir. Cinsel uyumsuzluk, çoğu zaman bir başka anlaşmazlığın sonucudur. Kadın ya da erkek cinsel birleşmeyi reddederek eşinden öç alıyordur. Şimdi tekrar başa dönelim, evlilikte 1-Dinlersen, 2-Anlarsan, 3- Konuşursan, 4- Sabredersen ve 5- Değiştirmeye çalışmazsan, cinsel hayatın da gayet mutlu gider.

    Aile, Evlilik ve Çocuklar konulu yazılar için tıklayın !

     

    Posta Karnaval

  • Aşk acısını yenmek için 6 ay yeter

    Aşk acısını yenmek için 6 ay yeter

    Onsuz yaşayamayacağınızı düşündüğünüz kişi gitti ve siz nefes almakta zorlanıyorsunuz. Bu durumu yaşayan ne ilk kişisiniz ne de son… Kendinize zaman tanıyın, acınızla yüzleşin ve yavaş yavaş silinip gitmesine yardım edin.

    Tek bir tanımı yok… Herkes onu farklı yaşıyor, farklı anlatıyor. Kimi onsuz yaşayamıyor, kimi bulamamaktan yakınıyor. Ama bir bulundu mu hayatı alt üst ediyor. Aşktan söz ediyoruz. Geldi mi ayakları yerden kesen, vücudun hormon dengesini alt üst eden aşk, gittiği zaman ise geride derin yaralar bırakıyor. Ne diyordu Demet Sağıroğlu “Arnavut Kaldırımı” şarkısında… “Giden aşklarımın ardından, ağlayamam ben böyle yas tutamam…” Bu sözler, aslında acı çeken bir aşığın telkinlerini yansıtıyor. Terk edilen her aşık yas tutuyor. Öte yandan hayat devam ediyor ve aşk acısının bedenden yavaş yavaş çıkmasına izin vermek gerekiyor. Peki ama nasıl? Avusturya Sen Jorj Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Sinem Gül Şahin anlatıyor…
    Aşık olunca bize neler oluyor?
    Aşık olunca vücudumuz bazı hormonlar salgılıyor. Örneğin serotonin hormonu, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olan hastalardaki düzeylere yaklaşıyor. Bu da aşık olduğumuz kişiye sürekli takıntılı hale gelmemize sebep oluyor. Dopamin hormonu salınımı artıyor, uyku ve iştah dengemiz bozuluyor. Bu süreçte, aşkın gözü kördür sözünü doğrularcasına aşık olduğumuz kişideki kusurları görmüyor, o insanı kendimizden bir parça olarak görüyoruz. İlk aşklar genellikle ergenlik döneminde başlıyor ve genellikle ilk aşık olduğumuz insanla evlenmiyoruz. Yani hiç bitmeyecek sanılan aşklar bitiyor, onsuz yaşayamayacağımızı düşündüğümüz insanlardan ayrılabiliyoruz. Bazen de aşk sadece tek taraflı oluyor, karşı tarafın ona duyulan aşktan haberi dahi olmuyor.

    AŞK ACISINI YENMEK İÇİN…
    ● Acele etmeyin; ayrılığın getirdiği acıyı bir süre yaşayacağınızı baştan kabullenin, onu yenmek için kendinize biraz zaman tanıyın.
    ● Acınızın üstünü örtmeye çalışmayın. Bunu yaptıkça yas sürecini ertelediğinizi ve tekrar sağlıklı ilişkilere geçiş aşamasını geciktirdiğinizi unutmayın.
    ● Size onu hatırlatacak uyaranlardan uzak durun. Beraber gittiğiniz mekanlara gitmekten, fotoğraflara bakmaktan, özel şarkılarınızı dinlemekten kaçının.
    ● Size onu hatırlatacak konuşmalardan, programlardan kaçınmaları ve aranızda laf taşımamaları için arkadaşlarınızı da uyarın.
    ● Kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak yeni ilgi alanları bulun.
    ● Yeni ilişkiler kurarak bu acıdan kurtulmaya çalışmayın. Böyle yaparsanız hem kendinizi kandıracağınızı hem de kıyaslama yaparak eskiye daha fazla özlem duyacağınızı bilin.
    ● Konuşmak rahatlatır; ailenizle, arkadaşlarınızla dertleşin ama sizi dinleyenleri bunaltacak kadar abartmayın. Gereğinden fazla onun hakkında konuşmanın hatıraları canlı tutacağını da unutmayın.

     

    BİR DARGIN BİR BARIŞIK
    Ayrılan ve bunun getirdiği acıya dayanamayıp tekrar bir araya gelen, üstelik bunu çok sık yapan çiftler de var. Böyle durumlarda ilişkinin bir kısır döngüye girdiğini belirten Psikolog Şahin, “Böyle bir durumdaki çiftin, çift terapisi alması gerekiyor. Bu ilişkinin ya bitmesi gerekiyordur ancak taraflar bitiremiyordur ya da devam edebilecek bir ilişkidir ancak çözülmesi gereken bir iletişim problemi vardır. Çift terapisi sayesinde sorunlarını çözüp daha mutlu bir ilişki sürdürebilirler ya da sağlıklı bir şekilde ayrılmaya karar verebilirler” diyor.

    Aşk acısı çekmenin kaç yolu var?
    Kişinin yaşı, daha önceki deneyimleri, ayrılış türleri, kişinin baş etme mekanizmasının ne kadar güçlü olduğu gibi faktörler aşk acısı çekmenin şeklini etkiliyor. Örneğin yaşın ilerlemesi acı çekmeye engel olmuyor ama zihin bu acıya aşina olduğu için, “Şu an acı çekiyorum ama biliyorum ki geçecek” diye düşünüyor ve böylece acının üstesinden gelmek kolaylaşıyor. Daha önce böyle bir acıyı deneyimlememiş kişi ise yüreğinde çok daha ağır bir acı hissedebiliyor ve bu hissin hiç geçmeyeceğini düşünebiliyor.
    Takıntılı kişilik özellikleri ağır basan insanlarda ise ayrılıklar çok sorunlu oluyor. Bir de bağımlı ilişki kurmaya daha yatkın olan, partneri olmadan var olamayacağını, ona muhtaç olduğunu düşünen kişilerde ayrılıktan sonraki süreç zorlu geçiyor. Bu kişilik özellikleri bazı insanlarda genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak ortaya çıkarken çoğunlukla da ailenin yetiştirme tarzıyla ilgili oluyor.

    Ayrılıktan sonraki doğal süreç nasıl olmalı?
    Ölüm de dahil olmak üzere tüm ilişki kayıplarında yaşanan bir yas süreci oluyor. Bu sürenin yaklaşık altısekiz ay sürmesini bekliyoruz. Bu dönemde kadın ve erkek davranışları farklılık gösterebiliyor. Yas sürecinde kişinin içinde büyük bir acı, öfke oluşabiliyor. Biraz zaman geçince “Ben zaten istemiyordum, böylesi daha iyi oldu” gibi inkar duyguları öne çıkıyor. Sonrasında ise artık durumun kabullenildiği, hayattan yeniden zevk alınmaya başlandığı, yeni insanlarla tanışmaktan mutlu olunduğu dönem başlıyor. Yas süreci dokuzuncu aya doğru uzamaya başladıysa bunun normal bir durum olmadığı ve kişinin desteğe ihtiyacı olduğu düşünülüyor.

    ACIYI BAZEN BİR UZMAN DİNDİREBİLİR
    Uzman Klinik Psikolog Sinem Gül Şahin, baş etme mekanizmaları yeterince güçlü olmayan kişilerde aşk acısı ile baş etmenin de güç olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Altı ayın sonunda acınız hala taze, günlük yaşantınızdaki işlerinizi yapmanıza engel oluşturuyor, konsantrasyon bozukluğuna sebep oluyor, uyku haliniz artıyor ya da tam tersi uyuyamıyor iseniz kesinlikle bir uzmandan yardım almalısınız” diyor. Aşk acısı bedene de yansıyabiliyor. Mide kasılmaları, sürekli baş ağrıları, uyku düzeninde bozulmalar ve iştah kesilmesi görülebiliyor.

     

    KADIN AĞLIYOR ERKEK ÇAKTIRMIYOR
    Genel tabloya bakıldığında kadınlar yas sürecini ağlayarak geçiriyor. Bu dönemde arkadaşları ve aileleri ile duygularını paylaşmayı tercih eden kadınlar aslında acıyla yüzleşmekte de daha cesur oluyor. Erkekler ise çoğunlukla vurdumduymaz görünmeye çalışıyor, acıyı başka ilişkiler yaşayarak bastırmaya uğraşıyor. Erkeklerin baş ediş tarzları farklı olsa da aslında acıyı onlar da en az kadınlar kadar hissediyor.

    Ah şu oksitosin!
    Eşler arasındaki bağlanmaya etkisi olduğu için aşk hormonu olarak da adlandırılan oksitosin, aşık olunduğunda salgılanıyor ve karşı tarafa bağlılık geliştirilmesine neden oluyor. Ayrılıktan sonra size onu hatırlatacak uyaranlar da bu hormonun salınmasını tetikliyor. Bu nedenle ayrılık sonrası onu hatırlatacak yerlere gitmek, şarkılar dinlemek, sosyal ağlar üzerinden takibe devam etmek aşk acısına hiç iyi gelmiyor.

    Terk eden dik durmalı
    Çok güzel başlayan ilişkiler hiç beklenmedik biçimlerde bitebiliyor. Doğru olan ise karşı tarafın canını acıtmadan ayrılmak… Ayrılıktan sonraki dönemde terk eden kişinin o net duruşunu sergilemeye devam edebilmesi, karşı tarafa umut verecek davranışlardan kaçınması gerekiyor. Sadece arkadaşça yaklaşımlar bile acı çeken için bir umut olabiliyor. Terk edenin, “Hayatımın bir yerinde dursun, pişman olursam geri dönerim” düşüncesi ile acı çekene umut verecek davranışlarda bulunması yas sürecinin uzamasına neden oluyor.

    Arkadaş kalmak mümkün ama…
    Aşkın ilk altı ayında hormon salınımları, duyguları ve beyin fonksiyonları çok farklı ve yoğun oluyor. Bu dönemde yaşanan ayrılıkların ardından arkadaş kalmak zorlaşıyor. İlişkinin ilerleyen yıllarında, o ilk coşkunun geçtiği dönemlerde yaşanan ayrılıklardan sonra arkadaş kalmak ise daha kolay… Taraflardan biri hala aşıksa arkadaş kalmak zorlaşıyor çünkü arkadaşlık sürdükçe “bir gün geri dönecek” umudu hiç bitmiyor.

    DEĞERSİZLİK DUYGUSU YIKICI OLUYOR
    Ayrılıklardan sonra yaşanan en önemli sorunlardan biri de kendini değersiz hissetmek oluyor. Başka birinin verdiği değer ölçüsünde kendini değerli gören kişilerde bu duygu yıkıcı etkiler yaratıyor. Psikolog Sinem Gül Şahin, aile içinde kendine değer verildiğini hisseden kişilerin bu konuda daha şanslı olduğunu belirterek, “Bu nedenle ailede çocuğa ‘Sen sadece sen olduğun için değerlisin, seni sevmemiz için bir şey yapmana gerek yok’ duygusunun aşılanması gerekiyor. Bu mantıkla büyüyen çocuk, ergenlikte de yetişkinlikte de aşk acılarını daha çabuk atlatıyor” diyor.

    Formsanté Dergisi

  • Kadında Orgazm Bozukluğu

    Kadında Orgazm Bozukluğu

    “Cinsel ilişki sonrası boğazımda yutamadığım sert bir lokma varmış gibi kendimi huzursuz ve gergin hissediyorum. Bel ve sırt ağrılarım artıyor. Sevişmekten hiç zevk alamıyorum. Frijit olmaktan çok korkuyorum.”

    KADINDA ORGAZM

    Mutlu bir birliktelik için önemli unsurlardan biri her iki tarafı da mutlu kılan ve her yönden tatmin eden bir cinsel ilişkidir. Mutluluk veren bir sevişme eşleri daha huzurlu, daha mutlu ve çevrelerine karşı daha sevecen yaparken, birbirlerine daha çok bağlar, yakınlaştırır ve onları bütünleştirir.

    Orgazm Nedir?
    Sevişme öncesi partneri çıplak olarak görme, tatma, dokunma, işitme yani partnerin sesini duyma, koku gibi seksüel uyarı veya düşünceler ile başlayıp beyin ve vücudun ortak hareket etmesi sonucu yaşanan zevk anına “orgazm” denir. Orgazm, çeşitli cinsel uyaranlarla beynin uyarılması ile başlayan ve uyaranların etkisiyle kişide hem bedensel hem de ruhsal olarak algılanan cinsel yanıtın son aşamasındaki hoş bir histir. Orgazm normal bir vücut fonksiyonudur. Orgazm öğrenilebilir istemli bir reflekstir.

    Orgazmın İşlevi Nedir?
    Beden ve ruhun kendi kendini tatminle veya cinsel ilişkiyle kişinin haz almasını sağlamasıdır. Ancak orgazm ilişkinin amacı değildir ve olmamalıdır.

    Orgazmın Faydaları
    *Bedensel ve ruhsal olarak bir rahatlama sağlar,
    *Daha kolay hamile kalınır vb.

    Orgazmın Fazları
    Masters ve Johnson adlı bilim adamları yaptıkları çalışmalarda orgazmı dört fazda ele almışlardır:
    1-Uyarılma Fazı:Kadında cinselliği yaşama ihtiyacının ortaya çıkarmasıyla başlayan bu fazda memelere ve genital organlara giden kan miktarında artma olur. Bu sayede vajina girişindeki Bartholin salgı bezleri faaliyete geçerek vajinal kaygan sıvı salgılanmasında artış ve 10-30 saniye içinde ıslanma meydana gelir. Meme uçları belirginleşir ve memeler büyür. Daha sonra rahim yukarıya doğru çekilir, dudaklar şişip düzleşip ve araları açılarak vajinanın alt kısmı genişler, klitoris kabarır. Rahim ağzı ve rahim yukarı doğru çekilir. Bu sayede tüm bedende cinselliğe hazırlık için yukarıdaki değişiklikler meydana gelir. Ayrıca bu evrede kalp atışları hızlanır ve solunum sayısı artar, kan basıncı yükselir, boyunda ve göğüste kızarmalar meydana gelir.

    2-Plato yani Gerilim Fazı: Bu fazda cinsel gerginlik ve erotik duygular yoğunlaşır, cinsel arzularda artış iyice belirginleşir. Vajinanın dış 1/3 kısmındaki kan miktarında artma nedeniyle şekli değişir, iyice şişer ve üst kısmı balonlaşır ve bu esnada vajinada hafif bir ağrı olabilir. Rahim uyarılma fazındakinden daha yukarıya doğru çekilir, klitoris daha da belirginleşir ve dudakların rengi koyulaşır ve normalin 2-3 katı büyür. Klitoris iyice şişer. Memelerin uç kısmındaki koyu renkli alan belirginleşir. Kalp hızı artar ve ateş basması olur. Bacaklarda ve kalçalarda kasılmalar olur. Eğer uzun sürerse vajinal ıslaklık azalabileceği bu fazın sonlarına doğru kadının vücudu tam bir cinsel birleşmeye hazır hale gelir. Bu fazda bir önceki evrede büyümüş olan klitorisin küçülme eğilimi göstermesi ve orijinal boyutunun yarısına kadar küçülmesi orgazmın yaklaştığını gösteren önemli bulgulardan biridir. Bu fazın süresi kadından kadına hatta bazen aynı kadında bir cinsel eylemden diğerine belirgin değişiklikler gösterebilir.

    3-Orgazmik yani Doyum Fazı:Daha önceki evrelerde artmış olan gerginliğin boşaltılması olarak algılanabilecek bu fazda ateş basması tüm vücuda yayılır. Vücutta bulunan kasların çoğu kasılır ve tam zirve noktasında vücut kaskatı kesilir. Bu durum kadının yüzünde sanki acı duyarmış gibi bir görüntü yaratabilir. Mesanenin dışa açıldığı yerden sıvı salgısı olur ve bu durum �kadının boşalması� olarak tanımlanabilir. Rahim, vajina ve anüsde eş zamanlı, ritmik düzenli kasılmaların olduğu en kısa süren fazıdır. 0.8-1 saniye aralıklarla gerçekleşen bu kasılmalardan kadında bir orgazm esnasında 3-15 kasılma olur. Kadının burnu hafiften sulanmaya başlar, başparmağı dik duruma geçer, göz bebekleri büyür, boğazı kurur ve yutkunma gereksinimi duyar, göğüsleri arasındaki deri hafifce kızarır, ayakları da oynar.

    4-Çözülme yani Gevşeme Fazı: Daha önceki fazlarda gerçekleşen değişimlerin normale dönme sürecidir. Tüm bu geri dönüş süreci 5-10 dakika sürer. Klitoris ve meme uçları hassaslaşır ve ağrıya duyarlı bir hal alır. Ateş basması kaybolur. Hızlı soluk alıp verme ve terleme görülür. Kalp hala daha hızlıdır. Eğer bu fazda seksüel uyarı devam ederse kadın daha fazla sayıda orgazm yaşayabilir. Kadınlar beyinden orgazm esnasında salgılanan endorfin adı verilen mutluluk hormonlarının etkisiyle gevşer ve kendilerini iyi hissederler. Kadınların çoğunda orgazm sonrası klitoris ve meme uçları hassaslaşır ve ağrıya duyarlı hale gelir.

    Orgazm Sorunları ve Bozukluklarının Tipleri
    1-Anorgazmi:Hiç orgazm olamama durumudur. Bu durum iç sıkıntısı, kişinin kendi kendine olan saygısı yitirmesi ve depresyon ile sonuçlanabilir.
    2-Rastgele Anorgazmi: Zaman zaman orgazm yaşanamaması durumudur.
    3-Koital Anorgazmi:Cinsel birleşme ile orgazm olamama ancak mastürbasyon vb. gibi ile orgazm olma durumudur.
    4-Erken Orgazm:Çok nadir olarak görülür.

    Orgazm Sorunları ve Bozukluklarının Nedenleri
    *Ön sevişmenin eksik ve aceleye getirilmesi,
    *Partnerin erken boşalma sorununun olması,
    *Partnerin ereksiyon sorununun olması,
    *Partnere karşı olan ilgi kaybı,
    *Alkolizm,
    *Depresyon ve üzüntü,
    *Menopoza ilişkin östrojen azlığı,
    *Vaginal akıntılar,
    *Vaginanın geniş olması,
    *Şeker hastalığı,
    *Nörolojik bozukluklar ve nörolojik ilaç kullanımı,
    *Problemli bir çocukluk geçirilmiş olunması,
    *Düzenli ve sağlıklı bir aile yaşantısının olmaması,
    *Ergenliğe geçiş döneminde problemli ve travmatik cinsel deneyimlerin yaşanması,
    *Cinsel kimlik çatışmaları,
    *Sosyo-kültürel yasaklamalar ve aşırı dinsel inançlar,
    *Bilgisizlik,
    *Cinsel taciz veya tecavüz yaşamak,
    *Aldatılmak,
    *Gebe kalma korkusu,
    *Partnere güvenmeme,
    *Cinsel ilişkiye zorlanmak,
    *Duyarlı, bilgili, sıcak, yaşamı seven bir kadının nasıl olduğuna ilişkin yeterli rol modelinin bulunmayışı,
    *Güvenilir, emin, sosyal açıdan kabul edilebilir ve özel bir atmosferde, ödüllendirici ve destekleyici koşullarda bir cinsel deneyime girişme olanağını bulamama vb.

    Orgazm Sorunları ve Bozukluklarının Tedavisi
    *Tedaviden amaç orgazmı cinselliğin en önemli amacı olarak görmekten vazgeçip, ön sevişme, uyarılma, cinsel tecrübe, zevk ve çiftlerin birbirlerinin bedenlerini daha yakından tanımaları için terapi veya cinsel danışmanlık hizmetleri, kadının üstte olduğu cinsel pozisyonların denenmesidir. Kadın gelmeye başlayınca, erkek mümkün olabildiğince hareketsiz kalmalı ve sert hareket etmemelidir. Meme uçları, kulak arkaları, bacakların iç yüzleri gibi erojen bölgeler uzun süre uyarılmalıdır. Cinsel istek, uyarılma, orgazm ve doyum döngüsünde ayrıntılar ne olursa olsun önemli olan klitoris uyarısının uygun şekilde, yaygın, ritmik, kesintisiz ve yeterli süre yapılmasıdır.
    *Vakum Cihazı:Negatif basınç yaratan el kadar küçük bir cihazdır ve kitorise belirli süre bellirli bir protokolle uygulandığında orgazm olmayı kolaylaştırmaktadır.

    Orgazm Hakkında Bilinmeyenler
    *Kadınlarda sadece düşünce yolu ile hiçbir fiziksel temas olmadan da orgazm yaşanabilir.
    *Her ilişkide orgazm yaşanacak diye bir kural yoktur. Zaman zaman orgazm olunmaması da son derece normal bir durumdur.
    *Orgazm her iki eşte de aynı anda meydana gelebileceği gibi ayrı zamanlarda da olabilir. Aynı anda orgazma ulaşmak çok keyifli olsa da bir o kadar zor bir durumdur. Eşlerden birinin önce gelmesi hiçbir şekilde diğerinin orgazma ulaşmasını engellemez.
    *Kadınların yaklaşık %50’i çeşitli nedenlerden ötürü orgazm taklidi yapmaktadır.
    *Penis uzunluğunun kadının tatmin olmasıyla yani orgazmın şiddeti ile penis büyüklüğü arasında hiçbir ilişki yoktur. Ancak orgazm beyinde gelişen bir olaydır, kişinin psikolojisi ile yakından ilgilidir. Uzun ve kalın bir penisi görmek bir kadını daha fazla heyecanlandırabilir.
    *Cinsel tepkileri normal olan her kadın cinsel birleşmede ya da mastürbasyonla her seferinde bir ya da birkaç orgazma ulaşabilir.
    *Kadınlarda en şiddetli orgazmlarını 35’li yaşlarda yaşarlar.
    *Kadın uyarılmaya başladıktan sonra orgazma ulaşabilmesi için ara vermeden aynı tempoda uyarılmaya devam edilmelidir.
    *Kadın orgazma varacağı anın geldiğinde eşine penisin girmesini istediğini söylemelidir. Çünkü bu arada kadının uyarılması durdurulursa isteği söner ve yeni baştan sevişmeye başlamak gerekir.
    *Kadınlar uykuda da orgazm yaşayabilmektedir.
    *New Scientist dergisinin haberine göre Amerikalı bir cerrah olan Dr.Stuart Meloy cinsel ilişkiye girmeden kadının orgazm olmasını sağlayan deri altına yerleştirilen implant adını verdiği bir aygıt geliştirdi.
    *ABD’de kadınlarda orgazmı artıran “Viacreme” adı verilen bir krem piyasaya çıktı.
    *Orgazmın süresi ve şiddeti kişiden kişiye değişir.
    *Kadınlar eşlerine mükemmel olduklarını hissettirmek ya da zevk almadıkları bir cinsel ilişkiyi kısa yoldan bitirmek istedikleri veya eşine onun “yetersiz” olduğu duygusunu yaşatmamak ve öte yandan da yine eşinde kendisinin “yetersiz olduğunu” kanısını uyandırmayı engellemek için çoğu zaman orgazm taklidi yaparlar.
    *En yoğun orgazm yaklaşık ilk 5 dakika içinde gerçekleşmektedir.

  • Cinsel sağlık ne demek?

    Cinsel sağlık ne demek?

    Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık tanımını çok doğru bulduğunu ifade eden Prof. Dr. Halim Hattat, şöyle konuştu:
    “Sağlık sadece hastalık veya zayıflığın olmaması anlamına gelmez. Gerçek anlamda sağlıklı olmanız için, fiziksel, psikolojik ve sosyal yapınızın iyi durumda olması gerekir. Bu tanımın cinsellik için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Sertleşme problemi, erken boşalma, isteksizlik yaşamasanız da cinsel açıdan optimal bir sağlık seviyesi yakalayamamış olabilirsiniz. Cinsel sağlık sadece beden fonksiyonlarıyla sınırlı değildir.”
    Son dönemde cinsel sağlık ve sorunlarının, biyo-psiko-sosyal model kapsamında incelendiğinin altını çizen Prof. Dr. Halim Hattat, konuyla ilgili şunları söyledi:

    “Bu model adından da anlaşılacağı gibi biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin birbirleriyle etkileştikleri ve birbirlerinin oluşumuna katkıda bulundukları bir zemindir. Aslında bu model beyin, fiziksel sağlık, zihin, duygu ve inançlarınız cinsel sağlığınızı nasıl etkilediğini açıklar. Cinsel sorunların oluşması ve devam etmesinde psikolojik faktörler, yapınız, süregelen ilişkiniz ve çevreniz en az fiziksel faktörler kadar etkilidir. Ailenizde sevgi ve yakınlığın nasıl ifade edildiği, büyürken yaşadığınız özel ve bazen de travmatik cinsel deneyimler, inançlarınız, aile, arkadaş ve okulda öğrendikleriniz ile medyanın giderek artan etkisi cinsel inanç ve davranışlarınızı siz fark etmeden şekillendirir. Tüm bunlara bir de kişilik yapınızı, yakın ilişkiler oluşturma ve sürdürme yeteneğinizi, psikiyatrik ya da fiziksel hastalıklara olan yatkınlığınızı etkilediğinizde cinsel sağlığı farklı bir gözle değerlendirmeye başlarsınız. Eğer mutlu ve kaliteli bir cinselliğe ulaşmak istiyorsanız, fiziksel, duygusal, psikolojik ve sosyal etkilerin her birini değerlendirmelisiniz.”

    CİNSEL SAĞLIK TEHDİTLERİ
    Dünyada birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de cinselliğin hala tabu olarak kabul edildiğini belirten Prof. Dr. Hattat, “İnsanlar cinsellik hakkında konuşmaktan bile çekiniyor. Cinsellikten utanmak pek çok sorunu da yanında getiriyor. Cinsel problem yaşayanların önemli bir kısmı sorunlarını anlatamıyor, çözemiyor, doktora başvuramıyor. Bastırılmış cinsellik ise aile ve ilişki problemlerinden sosyal ve psikolojik sorunlara uzanan bir dizi sıkıntıya yol açıyor. Cinsel sağlığın pek çok düşmanı var. Bunlar cinsel sorunların başlamasına yol açan yapısal ve gelişimsel faktörlerden, cinsel sorunları ağırlaştıran ve ısrarcı bir şekilde devam etmesine yol açan nedenlere giden geniş bir yelpazede yerlerini alırlar. Cinsel sağlığınızın tehditlerini anlamanız ve bunlara karşı önlemlerinizi almanız sağlıklı ve keyifli bir cinselliğe ulaşmanızı kolaylaştıracaktır” dedi.

    Özellikle bazı fiziksel ve psikolojik risk faktörlerinin cinsel sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinin önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Hattat, “Son yıllarda yapınla tüm klinik çalışmalar aile sağlığı ile hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, obesite arasındaki ilişkiyi kurmak üzerine yoğunlaşıyor. Ancak çok önemle altını çizdiğimiz konu, aslında performanstaki problemlerin bir kalp hastalığının ilk belirtisi olabileceği yönünde. Özellikle kalbe göre çok daha ince ve küçük çapta olan pelvik damarlarda bir sorun yaşanıyor olması ileride kalp damarlarının da mutlaka etkileneceği yönünde ilk tehlike sinyali! Araştırmalar sertleşme sorunu olan bir erkeğin 5 yıl içerisinde kalp hastalığı geliştirme riskinin kat kat daha fazla olduğunu gösteriyor. 10,000 erkek hastada 1998-2005 yılları arasında yapılan takipte gösteriyor ki, ereksiyon sorunu kalp damar hastalıkları için sigara kadar önemli bir risk faktörü. Yani doktora başvurmak ileride karşılaşabileceğiniz tehlikeler için de şart. 2004-2008 yılları arasında takip edilen 2306 erkek hastada sertleşme sorunu olan erkeklerde kardiyovasküler sorun geliştirmesinin olmayanlara göre 2 kat daha fazla olduğu görülmüş. 2006-2009 yılları arasında 3 yıl boyunca 25-85 yaşları arasında 1500 sertleşme sorunu olan erkeğin takibi sonucunda 3yıl sonunda %60’ında hipertansiyon, %21’inde diabet, %35’inde obesite, %62’sinde kolesterol yüksekliği yani tam bir risk tablosu oluştuğu görülüyor.” dedi.

    Prof. Hattat, cinsel sağlığı ve performansı etkileyen düşmanları şöyle sıraladı:

    Kilo fazlalığı ve obezite

    -Yüksek kan şekeri, tip 1 ve 2 şeker hastalığı

    -Yüksek kan basıncı

    -Yüksek LDL (kötü) kolesterol, düşük HDL (iyi) kolesterol

    -Trans ve doymuş yağlardan zengin, dengesiz ve sağlıksız bir beslenme planı

    -Hareketsiz bir yaşam

    -Aşırı gergin, sinirli, endişeli ruh hali

    -Stres

    -Depresyon

    -Uykusuzluk

    -İlaçlar

    -Sigara

    -Alkol

    -Uyuşturucu ve doping ilaçlar

    HT

  • Libidonuzu saklandığı yerden çıkarın

    Libidonuzu saklandığı yerden çıkarın

    Erkeklerin kadınları suçlamakta usta olduğu konudur cinsel isteksizlik… Oysa cinsellik nasıl iki kişilikse, isteksizlikten de iki kişi sorumlu. Kaybolan libidonuza tekrar kavuşmak için işe konuşmakla başlayın…

    Üzerimize yapışan “isteksiz” etiketinden sıkıldık, Psikolog Gizem Pekcan’ın kapısını çaldık ve sorduk: “Nedir bu kadınların cinsel isteksizlik eleştirisinden çektikleri?” Gerisini kendisinden dinleyelim…

    Doğuştan isteksiz mi doğuyoruz yoksa zamanla mı azalıyor isteğimiz?
    Cinsel istek, doğuştan gelen bir dürtü… Cinsel isteği olmayan bir insanoğlu yok. Bu istek, genetiğimizde yerleşmiş olan üreme isteğinden kaynaklanıyor. Kadınların cinsel isteklerinin az olduğu düşüncesi ise yanlış… Kadınlar açısından sadece daha az öğrenilmişlik söz konusu diyebiliriz. Yapılan araştırmalar da kadınların cinsel isteğinin erkekler kadar var olduğunu, ancak toplumsal bazı baskılar nedeniyle çok entelektüel kadınlarda dahi bu isteğin bastırıldığını gösteriyor. Hayatın içinde çeşitli nedenlerle erkekte de kadında da cinsel isteksizlik görülebiliyor.

    Neden hep kadınlardan bahsediliyor?
    Bu durum, kadınlarda organik, psikolojik veya çevresel nedenlerle daha fazla görülüyor. Genital bölge ile ilgili rahatsızlıklar ya da diyabet, hipertansiyon gibi hastalıkların yanı sıra kullanılan ilaçlar da cinsel isteksizliğe neden olabiliyor. Ancak nedenlerin büyük bir bölümünü psikolojik etkenler oluşturuyor. Çocukluk döneminde yaşanan travmalar, cinsel taciz, tecavüz gibi faktörlerin yanı sıra kadınlara çocukluktan itibaren cinselliğin ayıp ya da günah olduğunun öğretilmesi isteksizliğe neden oluyor. Çocuklukta öğrenilenler en temel inançlarımızı oluşturuyor ve bu dönemden itibaren cinsel duyguları olmaması gerektiği söylenerek büyütülen kızların evlilik ile birlikte birden çok sağlıklı cinsel hayatları olmasını beklemek mümkün olmuyor. Bu kadınlar, cinselliği “kadınlık görevi” olarak yaşıyor, kendi bedenlerini tanımıyor, nelerden zevk aldıklarını bilmiyor. Aynı ailelerden gelen erkekler de karısının nelerden hoşlandığını bilmiyor ve öğrenmeye çalışmıyor çünkü önemsemiyor.

    Her şey yolunda giderken, ilişki eskidikçe azalan cinsel isteği nasıl açıklayabiliriz?
    Evlendikten sonra ya da uzun süren bir ilişkinin içindeyken kadının cinsel isteğini kaybetmesi de sık rastladığımız bir durum. En önemli nedeni evlilik içindeki problemler. Eğer ilişkide bir sorun varsa kadın kendini ilk önce cinsellikten çekiyor. Hamilelik döneminde cinsellikten uzunca bir süre ayrı kalınması kadının daha sonraki dönemlerde isteksiz olmasına neden olabiliyor. Çocuk dünyaya geldikten sonra annenin tüm ilgisi çocuğa yöneliyor ve bu da cinsellikten el etek çekilmesine neden olabiliyor. Kadının kendini beğenmemesi, çirkin hissetmesi de cinsel isteğinde büyük oranda azalmaya sebep oluyor.

    Yaş, cinsel isteğin azalmasında etkili bir faktör mü?
    Kadınlarda, menopoza girince cinsel hayatının biteceğine dair yanlış bir düşünce oluyor. Cinsel dürtüyü sağlayan testosteron hormonunun seviyesi, menopozla birlikte azalıyor. Bu da cinselliğe olan isteğin eskiye oranla biraz azalmasına neden oluyor. Ancak kadınlar bu durumun kişinin hayatını sarsacak kadar büyük bir fark olmadığını bilmeli.

    İlk günlerdeki coşkunun zamanla geçmesi normal mi?
    Bir ilişkinin ya da evliliğin ilk zamanlarında mutlaka “cicim ayı” denilen dönemler oluyor. Bu, yeni bir şeyi keşfetme heyecanından kaynaklanıyor. Cinsel birliktelik sıklığının zamanla azalması, bu yeniliği keşfettikten sonra bu ilginin azalması, soğuması değildir. Yalnızca ilk keşfin heyecanının verdiği sıklık azalmıştır. Bunu sorun olarak görmemek gerekiyor ancak bu durumu bile kaldıramayıp nedenini öğrenmek için başvuran çiftler oluyor.

    Cinsel istek ilişki sıklığı ile ölçülebilir mi?
    Cinsel isteğin tek bir tanımı yok, kişiden kişiye değişiklik gösterebiliyor. Burada kadın ve erkek arasında bir fark söz konusu oluyor. Kadınlar cinselliği biraz daha duygusal yaşarken, istek duymak için hislerinden daha çok etkilenirken, erkekler için sadece görsel bir uyaran da yeterli olabiliyor.

    Ne zaman bir sorun olduğunu düşünmek gerekiyor?
    Haftalık cinsel ilişki sayısı gibi rakamlarla tanımlamalar yapmak doğru olmuyor. Ancak aylarca süren bir uzaklık söz konusu ise burada bir sorundan bahsedilebiliyor. Bu kadar uzun süren uzak kalmanın mutlaka bir nedeni vardır, bu aşamaya gelinmeden önce mutlaka bir şeyler yaşanmıştır diye düşünmek gerekiyor. Cinsel isteksizlik hiçbir neden yokken, birdenbire ortaya çıkmıyor. Bir tartışma, aile içi bir problem, kadının zevk alamaması gibi bir durumun sonucunda zaman içinde oluşuyor.

    Orgazm olamamak da isteksizliğe neden oluyor mu?
    Kadında orgazm problemiyle cinsel isteksizlik çok karıştırılıyor. Bu ikisi, hem birbiri ile çok bağlantılı hem de birbirinden ayrı tutulması gereken konular. Haz alamama cinsel isteksizliği doğuruyor diyebiliriz ancak cinsel isteksizlik haz alamamayı doğuruyor diyemeyiz. Cinsel isteksizlik varsa zaten haz almak mümkün değil. Cinsel hayatları boyunca hiç orgazm olmamış, orgazma nasıl ulaşacağını bilmeyen çok sayıda kadın var. Bunun sonucunda kadın bir süre sonra birliktelik istememeye başlıyor. Böyle bir durumda zaten önce orgazm problemi ile ilgili çalışmak gerekiyor. Orgazm olmayı öğrenen kadın sonrasında cinsel istek de duymaya başlıyor. Ancak hem kadın hem erkek için unutulmaması gereken bir şey var; her birlikteliğin mutlaka orgazm ile sonuçlanması gerekmiyor. Orgazm olana kadar yaşanılan çok güzel paylaşımlar, hazlar da bulunuyor.

    Büyük şehirde yaşamanın cinsel isteksizliğe etkisi var mı?
    Büyük şehirde yaşamanın, zamansızlık, stres, yorgunluk gibi bazı dezavantajları oluyor. Çiftler eve gittikleri zaman sadece ayaklarını uzatıp televizyonun karşısında oturmak istiyor. Akıllarından başka hiçbir şeyi geçiremeyecek hale geliyorlar. Oysa cinselliğin yaşanması için kafanızın da rahat olması gerekiyor. Bu yorgunlukla cinsel birliktelik yaşasalar bile yeterince doyum alamayan çiftler, bu doyumsuzluğun etkisi ile zamanla cinsel isteksizlik yaşamaya başlayabiliyor.

    Bu durumda “Cinsel isteksizlik tek başına kadına ait bir sorun değildir” diyebilir miyiz?
    Cinsel isteksizlik tek başına bir sorun değildir, genellikle olumsuz bir olayın sonucudur. Mesela ilişki içinde hiç takdir edilmeyen, kendisine minnet duyulmadığını hisseden, cinselliği eşine yaptığı hizmetlerden biriymiş gibi hisseden kadın bir süre sonra bu kırgınlıklarını cinsel hayatına yansıtmaya başlıyor. Böyle bir şikayetle gelen danışanlarda bazen cinselliğe hiç değinmeden, sadece ilişkiye ait bazı problemlerin çözümüyle cinsellikteki sorunlar da kendiliğinden çözülebiliyor. Cinsel isteksizliğin genellikle iki kişilik bir sorun olduğunu ve tedavisinin de iki kişilik olduğunu söyleyebiliriz.

    Cinsellik, bir ilişkinin ne kadarıdır?
    Cinsellik, ilişkinin tuzu biberidir. En önemli unsur değildir ama olmazsa olmazdır. Evliliğin temelinde güven, sadakat, sevgi, şefkat, saygı vardır. Cinsellik de bunlara katkı sağlayan ve evliliğe renk katan bir unsurdur.

    İyi bir cinsel hayat, ilişkiyi ayakta tutabilir mi?
    Bazı ilişkilerde iletişim sorunları olduğu halde cinsellik devam edebiliyor. Böyle bir ilişki o çiftin kendi tercihidir. Ancak ne iyi bir cinsel hayat iyi bir ilişki anlamına gelir ne de kötü bir cinsel hayat kötü bir ilişki demektir. Bunlar birbirinden hem çok bağımsız, hem de çok içi içe konulardır.

    Bir durup düşünün
    ● Cinsellik hiç aklınıza gelmiyorsa,
    ● Cinsel uyaranlara karşı heyecan hissetmiyorsanız,
    ● Partnerinizle yakınlaşmaktan yorgunluk gibi bahanelerle kaçınıyorsanız (tiksinmekten bahsetmiyoruz) cinsel soğukluk yaşamaya başladığınızı düşünebilirsiniz.
    Ne yapmalı, ne etmeli?
    ● Önce partnerinizden bağımsız olarak kendinizi keşfedin.
    ● Kendinize, cinselliğinize ve bedeninize vakit ayırın. Nelerden hoşlandığınızı, haz aldığınızı keşfedin.
    ● Hayal etmekten korkmayın. Cinsel ilişki sırasında fantezi kurmanın kötü bir şey olmadığını bilin.
    ● Kendi bedeninizle ilgili keşiflerinizi eşinizle paylaşmaktan çekinmeyin, size zevk vermesi için ona yardımcı olun.
    ● Menopozla ilgili şartlanmalardan kurtulun. Menopozun cinsel hayatın sonu olmadığını unutmayın.
    ● Cinselliğin sadece üremek için olmadığını, aynı zamanda bir haz kaynağı olduğunun farkında olun.
    ● İsteksizliğiniz, yaşanan bir olayın ardından başladıysa uzman desteği almaktan çekinmeyin.

    Formsanté Dergisi

  • Vajinismusa Tedavi

    Vajinismusa Tedavi

    Evli kadınların kabusu haline gelen vajinismus sorununun çözümü için hazırlanan cinsel terapi kitabı, evliliklerinde sorun yaşayan çiftlerin de biliçlenmesini sağlayacak.

    Türkiye’de cinsel hayatı olan her on kadından birinin kabusu haline gelen vajinismus sorunu tarihe karışacak. Halk arasında “Evli Bakirler” olarak da bilinen vajinismuslu kadınlar ve eşleri için yeni bir vajinismus tedavi kitabı çıktı. Vajinismusa son verebilmek için resimli cinsel terapi el kitabı olan Mühürlü Beden, Türkiye’nin en ünlü cinsel terapistlerinden biri olan Dr. Cem Keçe ve Jinekolog Dr. Yasemin Yıldız tarafından kaleme alındı. Cinsel bilgilenme ve kendi kendine yardım kitabı olan Mühürlü Beden’i kamuoyuna tanıtan ve tavsiye eden Psikoterapi ve Psikoterapistler Derneği (PSİKODER) terapistleri, vajinismus ve evli bakirelerle ilgili çiftlerin cinsel bilinçlenmesi ve farkındalığı için yararlanabilecekleri bilgileri gözden geçirdi.

    Bedeninizdeki mührü söküp atın!

    Vajinismus tedavilerindeki bilimsel ve farklı yaklaşımların önemine değinen PSİKODER Yönetim Kurulu Üyesi Psikoterapist Serap Güngör, “Evli olmanıza rağmen hala bakire misiniz? Evli ve mühürlü bir bedene mi sahipsiniz? Bir kaçınma ve erteleme durumu olan vajinismusla ilgili doğru bilinen yanlışları merak mı ediyorsunuz? Cinsellikle ilgili uydurmalar hayatınızı mı karartıyor? Vajinismus, ilk gece, cinsellik, evlilik ve yakın ilişkiler üzerine bilimsel gerçekleri ve önerileri ele alan bu kitabı okuduktan sonra hurafelerinizden kurtulacaksınız, partnerinizle olan iletişiminizden daha fazla keyif alacak ve bedeninizdeki mührü söküp atacaksınız. Çünkü evli bakire olmak artık kader değil” dedi.

    Cinsel bilgilendirme ve kendi kendine yardım kitabı niteliğinde

    Kamuoyunu bilgilendirmek için daha çok vajinismus tedavi kitabının yazılmasının önemine değinen PSİKODER Genel Sekreteri Psikoterapist Kemal Özcan ise, “Vajinismusun tanısından nedenlerine, tiplerinden tedavi seçeneklerine kadar, vajinismusla ilgili merak edilen her konuda, en bilimsel ve en güncel bilgileri aktaran kitap, vajinismus için cinsel bilgilenme ve kendi kendine yardım kitabı olarak, cinsel hayatı ebeveynlerinin ve toplumun değer yargılarının etkisinde, hatta kontrolü altında olan gençlere ve yetişkinlere bekledikleri yardım elini uzatıyor” değerlendirmesini yaptı.

     

    Vajinismus Nedir? Tecrübe ve deneyimlerimizle Vajinismusu yenelim

     

  • Arkadaşlarınız Sizi Yanıltıyor Olabilir

    Arkadaşlarınız Sizi Yanıltıyor Olabilir

    Aşk hayatınızla ilgili çıkmazlarınızda hep yakın arkadaşlarınızın fikirlerini mi alıyorsunuz? O zaman bu habere dikkat!

    Aşk hayatımız iniş-çıkışlarla dolu ve bazen nerede nasıl hareket etmemiz gerektiğini bilemiyoruz. Bu gibi durumlarda neyseki en iyi arkadaşlarımız yanı başımızda. Onların tecrübelerinden ve objektif bakış açılarından yararlanmak bize o an için atılacak en doğru adım gibi geliyor.

    Daha sonralarıysa, bu artık bir davranış biçimi halini alıyor ve onların fikirlerini almadan ilerleyemiyoruz. Peki hiç düşündünüz mü? Arkadaşlarınız belki de sizi yanıltıyor olabilir…

    Etrafınızdaki kişilerin sizi yanıltabileceğini aklınızın bir köşesinde tutun! Nasıl mı?

    Harika görünüyorsun!

    Facebook, Twitter, Instagram… Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederiz! Neden mi? Profil resmimizi güncellediğimizde veya kendimize ait bir fotoğrafımızı paylaştığımızda ‘like’ sayısına ve yorumlara göre adeta tatmin oluyoruz. ‘Harika çıkmışsın’, ‘süper bir foto’ gibi yorumlar geliyor ve mutlu oluyoruz. Ama şimdi dürüst olalım, bu beğeni ve yorumların ağırlıklı olarak hemcinslerinizden geldiğini inkar edebilir misiniz? Hatrısayılır derece kilo verdiyseniz, örneğin cilt bakımınızı yaptırdıysanız veya güzelliğinize dair birçok çabanız olduysa, kendinizle ilgili değişikliklere yorum almak istiyorsanız, cevabı biraz da karşı cinsin yorumlarında aramalısınız… Onların iltifat veya eleştirileri sanki biraz daha gerçekçi…

    Belli ki adamın gözünü korkutmuşsun… 

    Kadınların birbirlerinden en fazla duymayı hoşlandığı şeylerden biri de bu cümle… Hatta bunu bir iltifat olarak kabul ediyorlar ancak ne kadar başarılı, zengin ve güzel olursanız olun, erkekler bu gibi detaylara sandığınızdan çok daha az takılıyorlar. Yani, arkadaşınızın dolduruşuyla karşınızdaki erkeğe biraz yukarıdan bakmaya yönelip onun gözünü korkuttuğunuzu zannederken aslında sizden uzaklaşmasına neden olabilirsiniz…

    O teklif etmiyorsa sen et!

    Yanınızdaki arkadaşınız yaşantınızdaki bu potansiyel aşk barındıran senaryoyu çok sevmiş ve olayın devamını merak ediyor olabilir fakat karşınızdaki erkek eğer çok çekingen olmadıkça bırakın başbaşa buluşma teklifi ondan gelsin! Sizinle gerçekten zaman geçirmek isteyen bir erkek, bu teklifi kesinlikle yapacaktır zaten…

     

    Womenist

  • Doğum kontrol hapının faydası

    Doğum kontrol hapının faydası

    Doğum kontrol hapı kullanmanın, düşündüğün kadar çok yan etkisi olmayabilir.

    Doğum kontrol hapları sana fayda bile sağlayabilir. Ancak hangi tür doğum kontrol hapını kullandığın çok önemli.

    Doğum kontrol hapı seni hamilelikten korumaktan daha fazlasını yapıyor. Contraception dergisinin araştırmasına göre, bakteriyel vajinozise (üretkenlik dönemindeki kadınlarda en fazla rastlanan enfeksiyon) yatkınsan, hormonal doğum kontrolü ile tekrarlama ihtimalini azaltabilirsin.

    İçeriğinde sadece progestin bulunan haplar kullanan kadınlarda, bu hastalığın tekrarla riski yüzde 58 oranında düşüyor.

    Östrojen ve progestinin bir arada olduğu hapların da faydaları mevcut. Maryland Tıp Okulu’ndan Doktor Rebecca M. Brotman, “Doğum kontrol hapları vajinadaki laktik asit miktarını arttırır ve bakteriyel oluşumun önünü keser” diyor. Ancak unutma: Hap kullanmaya karar vermeden önce (daha önce kullanmış olsan bile) mutlaka jinekolojik muayeneden geçmeli ve doktorunun sana uygun gördüğü hapı kullanmalısın.

    Women’sHealth

    Doğum Kontrol Hapları Merak Edilenler

    Doğum kontrol hapları nedir?

    Doğum kontrol hapları , östrojen ve progesteron içeren hormon haplarıdır. Yüksek etkinlik ve düşük yan etki nedeni ile sıkça tercih edilen bir korunma yöntemidir.

    Doğum kontrol hapları nasıl korur?

    Hamilelik kadın yuurtalıklarında üretilen yumurta ile erkek sperm hücresinin birleşip döllenerek rahim içine yerleşmesi sonucunda meyana gelir. Doğum kontrol hapları içerisinde bulunan hormonlar dışarıdan verildiği için vücudun hormon kontrolünü ele geçirerek yumurtalıklardan yumurtlama olmasını engellemektedir. Böylece spermin dölleyebileceği yumurta olmadığından hamilelik meydana gelememektedir.

    Doğum kontrol haplarının güvenirliliği ne kadardır?

    Doğru kullanıldığında doğum kontrol haplarının hamilelikten koruma oranı %100’e yakındır. Günümüzde mevcut geriye dönülebilir (bırakıldığında yumurtlama geri döner ve hamile kalınabilir) korunma yöntemleri içerisinde en etkili yöntemlerden biridir.

    Doğum kontrol haplarını kimler kullanabilir?

    Bazı özel durumlar dışında tüm kadınlar doğum kontrol hapı kullanabilir. Özellikle 40 yaş altı kadınlar, henüz çocuk sahibi olmak istemeyen kadınlar, adet düzensizliği veya adetleri ağrlı olan kadınlarda ilk seçenektir.

    Doğum kontrol haplarının hamileliği önlemek dışında ne gibi yararları vardır?

    Doğum kontrol haplarının doğum kontrolü dışında da kullanım alanları mevcuttur. Adet düzensizliği, hapların çok sık kullanıldığı durumlardan biridir. Düzensizliğin yarattığı sıkıntıları ortadan kaldırdığı gibi adet kanamasının başlayacağı zamanı bilmek de kadınları rahatlatmaktadır. Bazı fonksiyonel yumurtalık kistlerinin tedaviside dönemsel uygulamalar yapılabilmektedir. Bu hapların kullanımı ile adet dönemi sancılarında ve özellikle adet öncesi dönemde yaşanan gerginlikte belirgin azalma olduğu saptanmıştır. Kısırlığın sebeplerinden biri olarak sayılan rahim, yumurtalık ve tüpleri içine alan iltihabi durumlara karşı doğum kontrol haplarının koruyucu etkisi olduğu bilinmektedir. Ayrıca çeşitli araştırmalar doğum kontrol hapı kullanımı ile dış gebelik oluşma riskinin azaldığını ve yumurtalık ile rahim kanserinin daha az görüldüğünü ortaya koymuştur. Diğer bir kullanım alanı, endometriosiz denen rahimiçi dokunun rahim dışında bulunması durumunda uzun süreli tedavi ile gerileme sağlanabilmesidir. Sosyal açıdan bir avantajı da adetin erkene alınması veya daha ileri tarihe kaydırılması istenen durumlarda doktorunuza danışarak bunun sağlanabilmesidir.

    Doğum kontrol hapı kullanımının bırakılması gereken durumlar nelerdir?

    Özellikle haplar ilk kullanılmaya başlandığında ortaya çıkan bazı şikayetler veya durumlar hapların hemen bırakılmasını gerektirmektedir. Şiddetli baş ağrısı, migren nöbetleri, görme bozuklukları, göğüs ağrısı, şiddetli bacak ağrısı, ani sarılık gelişmesi gibi durumların yanı sıra ağır kazalar sonrası ve büyük ameliyatlar öncesinde ilaç kullanımına son verilmelidir.

    Doğum kontrol hapı kullanımında beklenen ve kabul edilebilir yan etkiler nelerdir?

    Özellikle hap kullanımının ilk aylarında lekelenme tarzında ara kanama beklenebilir. Bu durum birçok kadını rahatsız edebilir, ancak hapı bırakmayı gerektirmez. Bu kanamalar ilk 2-3 kutudan sonra kendiliğinden geçecektir. Geçmediği taktirde veya şiddetli bir kanama olması durumunda doktora başvurmak gerekmektedir. Aynı şekilde çok şiddetli olmayan mide bulantısı durumlarında hap kullanımına devam edilmelidir. Bazı kadınlarda kilo alma şikayeti olabilir. Bu da, daha düşük dozlu hapların kullanımı ile önlenebilir. Doğum kontrol hapları kullanıldıkları sürece adet kanamasının miktarını ve süresini azaltacaktır.

    Doğum kontrol hapları hangi durumlarda kullanılmamalıdır?

    Gebelik veya gebelik şüphesi olanlar
    Önceden geçirilmiş veya mevcut damar tıkanıklıkları olanlar
    Kontrolsüz yüksek tansiyon ve şeker hastalığı olanlar
    Ağır karaciğer hastalığı olanlar
    Özellikle hormon bağımlı kötü huylu tümörü olanlar
    Tanısı konmamış vaginal kanaması olanlar
    35 yaş üzerinde olanlar ve sigara kullananlar doktor tavsiyesine göre hareket etmelidir.

    Doğum kontrol hapları nasıl kullanılır?

    İlk kullanılmaya başlanacağı zaman adetin başlaması beklenir. Adetin ilk günü bulunduğunuz güne denk düşen günün karşısındaki hapı içerek başlanır ve hergün mümkün olduğu kadar aynı saatte olmak üzere 21 gün alınır. Bu kutu bittiğinde son tabletten birkaç gün sonra adet kanaması başlayacaktır. Bir sonraki kutuya, adet kanamasına bakılmaksızın mutlaka son tabletten 7 gün sonra başlanır ve tekrar 21 gün devam edilir. Yani 21 gün ilaç, 7 gün ara. Hap kullanımı bırakılmak istendiğinde mevcut kutu bittikten sonra beklenen kanama olur ve 4-6 hafta sonra normal yumurtlamanın olduğu adet dönemleri geri döner.

    Doğum kontrol hapı alımı unutulduğunda ne yapılır?

    Hap alımının unutulması durumunda farkedildiği takdirde ilk 24 saat içinde alınmalı, sonrasındaki hap alınması gereken zamanda içilmelidir. Ancak üst üste 2 gün hap alımı unutulduğunda doğum kontrol hapının güvenirliği tam olmaz. Böyle bir durumda bir sonraki adet kanamasına kadar ek tedbirlerle korunmak gereklidir. Yani hap bir gün unutulduğunda ertesi gün 2 tane birden alınır, ancak 2 gün üst üste unutulursa koruyuculuk konusunda şüpheye düşülür.