Etiket: hastalıklar

  • Tiroit Bezlerinin Az Çalışması Belirtileri

    Tiroit Bezlerinin Az Çalışması Belirtileri

    İnsanların %60’ı özellikle kadınlar tiroid hastalıklarından muzdariptir. Tiroitlerin iyi çalışmaması belirtileri makalemizde tiroit bezlerinin az çalışması durumunda ne gibi şeylerle karşılarız, bunlara yer verdik. Tirotilerim az çalışıyor diye bir şüpheniz varsa bu makale sizi bilgilendirecektir.

    tiroid_hastaligi (1)
    Enerji Yetersizliği
    Devamlı halsizlik ve yorgunluk hissi.
    Hatta saatlerce uyuyup dinlenseniz de kendinizi güçsüz bulmanız
    tiroidlerin çalışmaması yani hipotiroid belirtilerindendir.

    tiroid_hastaligi (10)
    Adet Düzensizliği
    Menstrual sorunlar tiroidlerle ilgili bir durumdan kaynaklanabilir.
    Aşırı adet kanaması da bu nedenle olabilir.

    tiroid_hastaligi (9)
    Kabızlık Sorunları
    Meyve, sebze, tahıllı gıdalar gibi bol lifli yiyeceklerle beslenseniz de peklik çekmeniz
    tiroidlerle ilgili sorununuz olabileceğini gösterir.

    tiroid_hastaligi (2)
    Unutkanlık
    Şayet bunamayacak kadar genç yaştaysanız ve sık sık ciddi boyutta unutkanlık problemi yaşıyorsanız, tiroidlerinizi ölçtürmenizde fayda var.
    Kilo Değişimleri
    Hızlı kilo alıp verebilme de tiroidlerdeki olası problemi gösterir.
    Basit bir tiroid testiyle tiroid oranını tespit ettirebilirsiniz.

    tiroid_hastaligi (4)
    Kaşıntı
    Cildinizde sık kaşıntı duymanız, tiroid sorunu göstergelerindendir.

    tiroid_hastaligi (5)
    Yutkunma Zorluğu
    Boğazınızda şişme yaşıyor ve yiyecekleri yutmak güçleşiyorsa, bu durum da tiroid hastalıkları belirtilerindendir.
    Mod Değişimi
    Manik depresif, anksiyete tiroidlerin düzgün çalışmadığının işaretlerindendir.
    Aşırı Saç Dökülmesi
    Saç dökülmesinin kansızlıktan strese kadar pek çok nedeni vardır.
    Bu nedenlerden biri de tiroidlerin düzgün çalışmamasıdır.
    Libido Düşüklüğü
    Libido yani kadında cinsel istek azlığı tiroid kaynaklı olabilir.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Safra Kesesi Taşı İçin Bitkisel Tedavi Yöntemleri

    Safra Kesesi Taşı İçin Bitkisel Tedavi Yöntemleri

    Safra kesesinde oluşan taşlar safra taşı olarak adlandırılır. 2 çeşit safra taşı vardır kolesterol taşları ve pigment taşlarıdır. Kolestrol taşları daha sık görülür.
    Çeşitli büyüklüklerde oluşabilirler. Safra kesesi taşı için bitkisel tedavi yöntemleri makalemizde safra kesesi taşına doğal çözümler bulabilirsiniz.

    Safra kesesi taşlarının belirtileri
    Üst bölgede karın ağrısı
    Sırt ağrısı
    Kürek kemikleri arasında ağrı
    Bulantı
    Kusma
    Ciltte ve gözlerde sararma
    Hazımsızlık

    Safra kesesi taşları neden oluşur?
    Yüksek kolestrol taş oluşumuna neden olan en önemli etkendir.
    Aşırı abur cubur tüketimi, obezite, şok diyetler safra kesesi taşlarına sebep
    olabilen şeylerdendir.

    Safra Kesesi Taşı Tedavisi İçin Doğal Kür 1
    1 bardak elma suyuna 1 yemek kaşığı elma sirkesi koyup, iyice karıştırın.
    Günde bir kez bu karışımı için.

    Safra Kesesi Taşı Tedavisi İçin Bitkisel Kür 2
    Yarım bardak sıcak suya, yarım bardak armut suyu ve 2 yemek kaşığı
    bal ekleyin, günde 3 kez bu karışımı için.

    Safra Kesesi Taşı Tedavisi İçin Doğal Yöntem 3
    Katı meyve sıkıcağında çiğ pancarın suyunu çıkarın, eşit miktarda salatalık
    ve havuç suyunu içine ekleyin, günde 2 kez bu karışımı için.

    Safra taşı için şifa olan olan pektin içeriği yüksek narenciye ve elmadan bolca tüketin
    o Beyaz un
    o Yapay tatlandırıcılar
    o Kırmızı et
    o Tavuk
    o Dondurma
    o Yumurta
    gibi gıdalardan uza durun.
    Karbonhidrat alımını azaltın. Günde 8-10 bardak su için.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • İlginç tedavi yöntemleri

    İlginç tedavi yöntemleri

    Eski çağlardan beri süregelen tedavi yöntemlerini merak ediyormusunuz?Oldukça ilginç olan bu tedavi yöntemlerinden bazıları;

    TIBBİ SÜLÜKLER
    Ortaçağ’da kullanılan bir diğer tıbbi yöntem sülüklerdi. Kan almaya benzer olarak, sülükler zamane doktorlarının birçok hastalığa neden olduğunu düşündükleri kirli kanı çekmek için kullanılıyordu.
    Modern tıpta, sülüklere rekonstraktif cerrahide kan akışını hızlandırmak için başvuruluyor. Bu yöntem, örneğin geri dikilen bir parmakta kan akışını artırmakta kullanılıyor.
    KURTÇUK DEBRİDMAN TERAPİSİ
    Bir gün bu böceğe sizi daha büyük bir tanesinden kurtarması için ihtiyaç duyabilirsiniz. Kurtçuk debridman terapisi, açık yaralara mikropsuz kurtçuk – sinek larvası – yerleştirmekle uygulanıyor.
    Kurtçuklar yara çevresindeli çürüyen dokuyu kemirirken, geride sağlıklı doku kalıyor.Kurtçuklar ayrıca zararlı bakterileri öldürerek yarayı dezenfekte ediyor. 1930′lu ve 1940’lı yıllarda sıkça kullanılan yöntem penisilin iğnesinin yaygınlaşması ile etkinliğini yitirdi. Ancak antibiyotiklere dirençli bakterilerin ortaya çıkması ile kurtçuklar tekrar kullanılmaya başlandı.
    İNSAN SÜTÜ
    Kemoterapi tedavinizin bir bardak sütle yapılmasını ister miydiniz? İnsan sütünün kanserle mücadele edebilme gücü 2009 yılında kızının sütünü içen bir babanın başından geçenler sayesinde fark edildi. Sıradışı bir seçenek olarak kabul edilen süt tedavisinin, İsveç’in Lund ve Göteburg Üniversiteleri bilim insanlarının çalışması sonucu kanser hücrelerini öldürebileceği ortaya çıktı.
    Araştırmacılar, anne sütünde bulunan ve HAMLET adı verilen maddenin kanser hücrelerinin ölümüne yol açtığını keşfetse de, bu maddenin kanserli hücreler üzerinde nasıl etki gösterdiği tam olarak anlaşılamadı.
    ÜROTERAPİ
    Uzayda kısıtlı kaynaklarla görev yapan astronotlar geri dönüştürülmüş idrarlarını içebiliyor. Ancak bazıları katıksız idrarı homeopatik tedavinin bir parçası olarak içmek zorunda. Bu alternatif tedavi yöntemini önerenler, idrarın insan vücudunu kanserden AIDS’e kadar birçok hastalıktan koruyacak antikorlar içerdiğini öne sürüyor.
    Ancak konu üzerinde titiz bir bilimsel çalışma olmadığı için, Amerikan Kanser Derneği gibi kurumlar yönteme ciddi bir şekilde yaklaşmaktan çekiniyor.
    İNCİ TOZU
    İnci bir takılarak bir de sürülerek kullanılıyor. Geleneksel Çin tıbbında parçalanan inciler toz veya krem haline getirilip, cilt bakım ürünü olarak kullanılıyor. Doktorlar ise tedavinin sadece sivilceleri geçirmediğini, yaşlılığın önüne geçtiğini ve ömrü uzattığını öne sürüyor.
    ARI TEDAVİSİ
    Bu tedavi gerçekten belki de en garip yöntemlerden biri; ama, Çin’de birçok doktor tarafından uygulanıyor.
    Arı iğnesinde bulunan zehrin romatizma gibi hastalıklara iyi geldiği düşünülüyor. Ve sorunlu bölgeye arı iğnesi ile uygulanıyor.
    DOKUNARAK AMELİYAT
    Ameliyat demek her zaman bir yerlerinizin kesilip biçilmesi anlamına gelmeyebilir. Brezilya ve Filipinler gibi ülkelerde, dokunarak tedavi yöntemi uygulanıyor. Vücudunuzun hastalık olan bölgesine enerji verilmesi ile kendinizi iyi hissetmeye başlıyorsunuz.
    YUNUS TEDAVİSİ
    Psikolojik tedavi için psikologlara milyonlar harcamanız gerekmez. Yunusları izlemek de en az bir psikolog kadar işe yarayabilir. İşte bu tedavi yönteminde sadece yunusları izleyip dalga seslerini dinleyerek rahatlıyorsunuz.
    HO’OPONOPONO
    Ağır kavgalar eden çılgın tartışmalar yaşayan biriyseniz, bu tedavi yöntemi tam size göre. Ho’oponopono, Hawaii’de uygulanıyor ve temelde öfke ve suçluluk gibi negatif duyguları atmayı hedefliyor.
    Tedavinin kilit noktası ise “özür dilerim” ve “hadi barışalım” gibi sözleri kullanmaya başlamak. İşte bu sözcükleri kullanan hastalar, kötülüklerden tamamen arınıyor.
    YILAN MASAJI
    Evet yanlış duymadınız! Bu terapi yönteminde bir yığın zehirsiz yılan vücudunuzda gezinerek masaj yapıyor ve vücudunuzu rahatlatıyor.
    BİRA BANYOSU
    Dünyanın bazı yerlerinde bu ilginç terapi uygulanıyor. Bira dolu bir küvete hatta fıçıya girip biralarınızı yudumlayarak tüm stresinizi atabiliyorsunuz.
    ŞIRINGALAR
    Bu yöntem bir sıvıyı bir silindir ya da tüpün içine koyarak uygulanıyor ve bağırsaklarda şişkinliğe yol açıyor, çünkü toksinlerin vücuttan dışarı atılmasını sağlıyor. Bu yöntem ilacın kana karışmasını hızlandırıyor ve çabuk bir rahatlama sağlıyor.
    KAN ALMA
    Eski zamanlarda, vücuttan bir miktar kanın alınmasının hastalıkları önleyici ve tedavi edici bir yöntem olduğuna inanılıyordu. Mesala, birinin yüksek tansiyonu varsa, bu yöntemle tedavi ediliyordu. Ateş, baş ağrısı gibi şikayetleri olan hastalar da kan alınarak tedavi ediliyordu. Ve ilginç bir şekilde bu yöntem oldukça etkiliydi.
    BÜYÜ
    Antik çağlarda pagan inancına sahip insanların hastalıkları tedavi edecek güçleri olduğuna inanılıyordu. Hastalar pagan inancına sahip insanlara götürülüyor ve bir kayanın üstüne yatırılarak vücudunda yaşayan hastalık bu büyücü tarafından yok ediliyordu.
    Ayrıca tedavi sırasında hastaların günah çıkarmaları isteniyor böylece tedavi sürecinin hızlanacağına inanılıyordu.
    İKSİRLER
    İksirler, eski zamanlarda kullanılan bir tür narkoz yöntemiydi. Ameliyatlar sırasında bunları içen hasta uyuyor böylece acı çekmesi önleniyordu. Ama bu iksirler mükemmel oranda karıştırılmazsa ve uygun dozda verilmezse, hastaların ölümüne yol açabiliyordu.
    PATATES KABUKLARI
    Patates kabukları yanıkları tedavi etmekte kullanılıyordu. Klasik bandajlar yerine yeni yanmış bölgeye patates kabuğu konulursa yaranın daha hızlı bir şekilde iyileştiği bulundu. Bu yöntemin avantajı ucuz ve acısız olmasıydı. Ayrıca yaralı bölgeyi sürekli nemli tuttuğu için de rahatça çıkarılabiliyordu.
    SİRKE
    Isırgan otuyla sirkeyi aynı şişeye koyup beklettikten sonra bunu yılan ya da akrep ısırığı olan bölgeye sürmek, zehrin kana karışımını engelliyor. Aynı zamanda bu karışım acı hissini azaltıyor
    SU TEDAVİSİ
    Bu yönteme göre, bütün ağrı ve sızılardan kurtulmak için sıcak bir banyo yapmak yeterli. Eski zamanlarda, yağlarla ve çiçeklerle zanginleştirilmiş sıcak suda ya da bahar yağmurunda yıkanmanın bütün hastalıkları geçirebileceğine inanılıyordu.
    Bazı doktorlar bu tedaviyi aşırı noktalara taşıyarak hastalarını günlerce banyoda tutmak, bütün vücudunu ıslak havlularla sarmak gibi yöntemler kullandılar.
    FELÇLİ BÖLGEYİ KİMYASAL OLARAK UYARMA
    Bu yöntemi ilk olarak Macar bir doktor uygulamıştı. Macar doktor, bazı hastaların felç olduktan sonra şizofrenik belirtiler gösterdiğini ve felç olmaktan mutlu olduklarını gözlemledi. Bir şizofren hastayı tedavi etmenin diğer hastaların da iyileşmesinde etkili olacağını düşündü.
    Birçok kimyasal yöntem kullanarak onları tedavi etmeyi denedi ve sonunda ‘metrazol’ isimli bir ilaçta karar kıldı. Bunu beyne enjekte ederek bir çok başarılı sonuç elde etti ama bu yöntemin bazı hastalarda birçok yan etkisi oldu.
    LOBOTOMİ
    Hastanın beyninin bir kısmını kesip çıkarmayı içeren bu ilginç yöntem, yıllarca şizofreni, klinik depresyon gibi birçok sinir hastalığını tedavi etmekte kullanıldı. Antipsikotik ilaçlar bulunduktan sonra bu yöntem bırakıldı ve bu yöntem tıp tarihindeki en yanlış tedavi yöntemlerinden biri olarak literatürde yerini aldı.
    TREPANASYON
    Beyinde delikler açarak burada oluşan hastalıklardan kurtulmayı hedefleyen bu yöntemin sara, migren ve ruh hastalıklarını iyileştirdiğine inanılıyordu. Bu yöntem günümüzde beyni etkileyen kafa yaralanmalarını tedavi etmekte hala kullanılıyor!

  • Uykusuzluk Hastalık Habercisi

    Uykusuzluk Hastalık Habercisi

    Dünyagöz Etiler’den Dr. Şenay Yılmaz, uykusuzluğun uyku apnesi geçmişi olan orta ve ileri yaştaki kişilerde Anterior İskemik Optik Nöropati (AION) gibi ciddi rahatsızlıklara yol açabileceğini ve görme kaybına neden olabileceğini söyledi.

    Sağlıklı bir göze sahip olmak için kaç saat uyumak gerekiyor? Uykusuzluk gözde ne gibi problemlere yol açıyor? Çok uyumanın göz sağlığına bir faydası var mı? Cevapları merak edilen bu soruları uzatmak mümkün.

    Peki, uyku ile göz sağlığı arasındaki paralelliği nasıl kurmalıyız? Dünyagöz Etiler’den Dr. Şenay Yılmaz, sağlıklı bir yaşam ve sağlıklı gözler için 6–8 saatlik düzenli uyku uyumak gerektiğini anlattı.

    Özellikle yoğun tempoda çalışanların düzenli uyku uyumaları ve mümkünse öğle yemeğinden sonra gözlerini 5–10 dakika dinlendirmeleri gerekiyor. Yapılan çalışmalar günde en az 5 saatlik uykuya ihtiyaç olduğunu göstermiştir. Her akşam aynı saatlerde uyumak gözleri dinlendirmektedir ve karanlıkta uyumak gözler için daha faydalıdır.

    Masa başı çalışanlar dikkat

    Uykusuzluğun en çok masa başı çalışanları (Bilgisayar karşısında) etkilediğini belirterek, bu nedenle masa başı çalışanların 20–20–20 kuralına göre gözlerini dinlendirmeleri gerektiği konusunda uyarılarda bulundu. Bu kuralı her 20 dakikada bir 20 saniye 20 metre uzağa bakmak olarak tanımlanıyor.

    İnsanlar genel olarak normalde bir dakikada 15-20 kez gözlerini kırparlar. Ama konsantrasyon seviyesi arttıkça, kırpma sayısı azalır. Bilgisayarda çalışırken dakikadaki göz kırpma sayısı 5’e düşer ve göz sürekli açık olduğu için gözyaşı buharlaşıp uçar. Bu da gözlerinin kurumasına sebep olur. Uzun süre bilgisayarda çalışırken bilinçli bir şekilde gözleri daha fazla kırpmakla gözyaşı tabakası ve gözlerin nemliliği korunmuş olur.

    Uykusuzluğun sonuçları

    Uykusuzluğun uyku apnesi öyküsü olan orta ve ileri yaştaki kişilerde. Anterior iskemik optik nöropati (AION) gibi ciddi göz rahatsızlıklarına yol açabileceği uyarısında bulundu. Bu durum özellikle yaşlanma ile ortaya çıkan kan damarlarının bir inflamatuar (iltihabi) hastalığı olarak tanımlanılıyor. Yetersiz kan akımı nedeniyle optik sinirde hasar oluşur ve görme kaybına neden olabilir.

    Uykusuzluğun göz sağlığı üzerinde meydana getirdiği diğer rahatsızlıklar:

    – Uykusuzluk gözaltı kapaklarında ödeme ve göz kapağı şişliklerine veya torbalanmaya yol açar.

    – Gözlerin etrafında koyu halkalar oluşmasına yol açar.

    – Uykusuzluk nedeniyle göz kapağı kaslarında spazm görülür (kapak seyirmesi ). Bu istemsiz kas kasılmalarına myokymia adı verilir. Bu göz kapağı spazmları ağrılı değildir, görüşe zarar vermez ama rahatsız edici olabilir.

    – Uykusuzluk göz kuruluğuna yol açabilir. Göz kuruluğuna bağlı ağrı, batma, yanma, ışığa karşı hassasiyet, kaşıntı, kızarıklık ve bulanık görme görülebilir.

  • Cilt kırışıklıkları ve damarsal cilt sorunları

    Cilt kırışıklıkları ve damarsal cilt sorunları

    Cilt kırışıklıkları ve damarsal cilt sorunları yaz aylarında daha çok fark ediliyor. Ancak bu problemlerin hiçbiri yaz aylarında tedavi edilemez. Bu sorunların tedavisinin kış aylarında yapılması çok daha sağlıklı sonuçlar veriyor. Liv HOSPITAL Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Gonca Gökdemir daha sağlıklı, parlak ve pürüzsüz bir cilde sahip olmak için kış aylarında yapılması gereken tedavileri anlattı.

    Cilt lekelerine elveda!

    Cilt lekeleri farklı nedenlere bağlı oluşabilir. Gebelik dönemi, bazı ilaçların kullanımı, aşırı güneşe maruz kalma, solaryum, bazı hormonal hastalıklar ve genetik faktörlere bağlı cilt lekelenmeleri görülür. Leke tedavisinde önemli olan renk değişikliğine neden olan hücrelerin ciltteki derinliğidir. Cildin üst kısımlarında oluşan lekeler daha koyu renktedir, tedavileri daha kolaydır. Derin lekeler daha açık renktedir ve tedavileri daha zordur. Leke tedavilerinde kimyasal soyma işlemleri ve fraksiyonel lazer tedavileri uygulanır. Bu tedaviler cildi güneşe karşı daha hassas duruma getirir. Ayrıca güneş, lekelenmenin en önemli nedenleri arasındadır. Bu yüzden bu tedaviler mutlaka kış aylarında yapılmalıdır.

    Her yaşın sorunu; akne

    Akne, derideki yağ bezlerindeki yağ üretiminin artması ve iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. En sık ergenlik döneminde görülmekle birlikte her yaşta akne sorunu yaşanabilir. Erişkin yaşlarda ciltle uyumlu olmayan kozmetik maddelerin kullanılması, bazı ilaçlar ve hormonal hastalıklar akne oluşumuna neden olabilir. Akne tedavisinde haricen kullanılan kremler içinde bulunan retinoik asit, benzoil peroksit, tetrasiklin gibi maddeler yaz aylarında kullanılamaz. Eğer kullanılırsa ciltte lekelenmelere neden olabilir. Akne tedavisinde etkili olan ve ağızdan alınan bazı antibiyotikler ve A vitamini ilaçları güneşe karşı hassasiyeti artırır. Ayrıca bu ilaçlar cildin kurumasına neden olur. Bu durumu önlemek için önerilen kremlerin yaz aylarında kullanılması hastalar için konforlu değildir. Çünkü yaz aylarında terleme ile bu kremlerin etkisi kısa zamanda geçer.

    PRP’yle akne izlerine veda edin!

    Akne zamanında tedavi edilmediğinde bazı cilt tiplerinde iz oluşumuna neden olur. Bu izler kişilerin görünümlerini önemli ölçüde etkilemekte ve sosyal ortamdan izolasyonuna yol açar. Akne izlerinin tedavisinde en önemli nokta doğru dermatolojik muayenedir. Dikkatli bir muayene ile akne izlerinin değerlendirilmesi yapılmalı ve tedavi stratejisi buna göre belirlenmelidir. Akne izleri tedavisinde en sık kullanılan yöntemler kimyasal soyma, fraksiyonel lazer uygulamaları, PRP (trombositten zengin plazma), dermaroller uygulaması , dolgu injeksiyonlarıdır. Bu tedavilerin çoğu cildi güneşe karşı hassaslaştırdığı ve güneşle lekelenmeye yol açabileceği için yaz aylarında uygulanmamalıdır.

    Mezoterapiyle gençleşin

    Ciltte yaşla birlikte oluşan kırışıklıklar, lekelenmeler, cilt renginde matlaşma gibi problemlerin tedavisinde pek çok yöntem kullanılır. Cilt gençleştirme için uygulanan botoks ve dolgu injeksiyonları her mevsimde yapılabilir. Cildin mat rengini gidermek için uygulanan vitamin uygulamaları mezoterapi şeklinde yapılır. Mezoterapi cilde parlaklık ve canlı bir görünüm verir. Mezoterapi uygulamaları da her mevsimde yapılabilir. Cilt gençleştirmek için yapılan kimyasal soyma, fraksiyonel lazer ve dermaroller tedavileri kış aylarında yapılmalıdır. PRP tedavisi, cilt gençleştirmek için son yıllarda geliştirilen bir yöntemdir. Cildin yaş ile birlikte hasara uğramış yapıların onarılmasını sağlar ve cildin daha gergin ve parlak görünümüne neden olmaktadır. PRP tedavisi her mevsimde uygulanabilir.

    Pürüzsüz bacaklar için lazer tedavisi

    Bacaklarda deri yüzeyinde görülen ince damarlanmaların tedavisi lazer uygulamaları ile kolayca giderilir. Bu damarlanmalar genetik faktörlere veya cildin derin kısımlarında bulunan varislere bağlı oluşur. Lazer uygulama öncesi derin damarların durumunun araştırılması için ultrason ile inceleme yapılmalıdır. Lazer uygulaması sonrasında, uygulama bölgelerinde kahverengi renk değişikliği ve sonraki dönemlerde kabuklanma oluşur. Bu dönemde güneşten korunma çok önemlidir, çünkü güneşe bağlı lekelenmeler olabilir.

    Lekeler, Çiller ve Cilt Rengi Sorunları için tıklayın !

  • Cinsel yaşam

    Cinsel yaşam

    Cinsellik insan doğasının bir parçası. Kadın, erkek hepimizin kendine özgü bir cinsel yaşamı var. Her ne kadar doğamızın bir parçası olsa da cinsellikle ilgili tabular günümüzde de var. Maalesef cinsel sorunlar konuşulmuyor. Konuşulmayan cinsel sorunlar birbiri üzerine ekleniyor. 4 günlük dizimizde cinsel sorunlar, genel olarak kadın ve erkeğin cinselliğe bakış açısı, cinsel hastalıklar, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve çocuklarda cinselliğin gelişimi gibi konulara yer vereceğiz.

    Çözümü eşinizle birlikte arayın
    Araştırmaların sonucuna göre evli olan çiftlerin yüzde 75′inden fazlası cinsel sorunlarını eşleriyle konuşmaktan kaçınıyor ve doktora başvurmak için yıllarca bekliyorlar

    Cinsellik hepimizin yaşamının önemli bir parçası. Her birimiz cinsellik sonucu dünyaya gelmiş olsak da cinsellikle ilgili pek çok konu hala tabu. Bu nedenle ilk bilgilerimizi kulaktan dolma ediniyoruz. Herhangi bir sorun yaşadığımızda da doktora gitmek en son aklımıza gelen şey.

    Yapılan araştırmalar bireylerin cinselikle ilgili sorunlarını eşleri ile paylaşmadıklarını ortaya koyuyor.
    Kadınlarda en sık görülen sorun vaginusmus iken, erkekler daha çok sertleşme problemi yaşıyor.
    Araştırmaların sonucuna göre evli olan çiftlerin yüzde 75′inden fazlası cinsel sorunları eşleriyle konuşmaktan kaçınıyor ve doktora başvurmak için yıllarca bekliyorlar. Cinsel sorunlar, evliliklerin ve birlikteliklerin sağlıklı bir biçimde sürdürülmesini engelleyen en önemli etkenlerden biri.

    Korklu rüya
    Hem özel yaşamı, hem de sosyal yaşamı olumsuz etkileyen sorunları yaşayan kişiler toplumsal tabular nedeniyle hekime başvurmakta zorlanıyorlar.
    Araştırma sonuçlarına göre, erkeklerde en sık görülen sorunlar sertleşme bozukluğu ve erken boşalma. Erkeklerin yüzde 48′inde sertleşme bozukluğu ve yüzde 40′ında da erken boşalma sorunu gözleniyır.
    Kadınlardaki cinsel sorunlarda ise ilk sırada yüzde 65 ile vajinusmus yer alıyor. Vaginusmusu yüzde 19 ile “cinsel istek azlığı” , yüzde 9 ile “orgazm bozuklukları” izliyor. Araştırma sonucuna göre, cinsel sorunu olanların yüzde 75′i evlilerden oluşuyor. Başvuran kişilerin ortalama evlilik süresi ise yedi yılı buluyor.

    Araştırmaların en çarpıcı sonuçlarından birisi uzmana başvuran kişilerin eğitim düzeyinin Türkiye ortalamasının üzerinde olması.
    Uzmana geç başvurmanın altında da cinsel sorunların kabul edilmemesi yatıyor. Çiftler yaşadıkları işlev bozukluğunu zorlu yaşam koşulları, iş stresi, yetişme koşulları ya da eşlerinin hataları ya da anlayışsızlığı gibi kendilerinin dışındaki etkenlere bağlamaya çalışıyorlar.

    Ortada bir cinsel sorun olduğu kabullenildikten sonra da uzun süre sorunun eşler arasında bile konuşulamadığı, tedavi ya da çözüm arayışına girilememiş olduğu gözleniyor.
    Uzun süre tedavisiz kalan ve yıllar boyu sürüp giden sorunların çiftin yaşamında yeni sorunlara yol açacağı bir gerçek. Bunların başında kişinin kendisinde ya da eşinde başka cinsel işlev bozukluklarının da tabloya eklenmesi geliyor. Bu da sorunun ağırlaşması anlamına geliyor. Çiftin ilişkisinin ve iletişiminin bozulması ve çeşitli evlilik sorunlarının ortaya çıkması, giderek kişide ya da eşinde depresyon gibi çeşitli psikiyatrik hastalıkların belirmesi de yine sık görülen ek sorunlar arasında yer alıyor.

    Vakit kaybetmeyin
    Uzmanlar cinsel işlev bozukluklarının çeşitli bedensel hastalıklar, ilaç, sigara ve alkol kullanımı ile depresyon gibi çeşitli psikiyatrik hastalıklardan kaynaklanabileceğini belirtiyor. Çoğu zaman cinsel sorunlarda, birçok zaman birden fazla bedensel ve psikolojik etkenin bir arada bulunduğunu belirten uzmanlar, “Cinsel sorun yaşayan kişi ya da çiftlerin zaman yitirmeksizin hekime ya da tıbbi merkezlere başvurmaları ve çok yönlü, multidisipliner bir muayene, tetkik ve değerlendirmeden geçmeleri gerekiyor” diyor.

    Sorun yaşla birlikte artar
    Erkekte cinsel ilişki için gerekli ve yeterli sertleşmeyi sağlayamama ve/veya sürdürememe sorunu görülebilir. Yaşla bu sorun artar ancak yaşlanmanın mutlak sonucu değildir. Sosyal, psikolojik ve bedensel yaşama ciddi olumsuz etkileri olabilir. Türkiye de 40 yaş üzeri erkeklerin yüzde 69′u bu sorunu kısmen ya da tamamen yaşıyor. Genel nüfusta bu oran yüzde 10-20 civarında. Risk faktörlerinin en önemli ve sık olanları:Yaşlanma, damar sertliği, şeker hastalığı kalp, böbrek, karaciğer hastalıkları, bazı ameliyatlar Omurilik yaralanmaları, uyuşturucu, alkol, sigara ve bazı tıbbi ilaçlar ayrıca aşırı stres, depresyon, kötü bir çocukluk dönemi, cinsel bilgisizlik, geçmişte yaşanmış cinsel taciz, genelev ya da benzeri deneyimdeki başarısızlık, eş ile yaşanan uyumsuzluk olarak sıralanabilir.

    Evlilik yaşamını tehdit ediyor
    Kadınlarda en çok rastlanan sorunların başında ise vaginusmus geliyor. Toplumumuzda aslında kadınlarda cinsel istek azlığı, orgazm güçlükleri ya da cinsel doyumsuzluk gibi yakınmalar vajinismusa oranla daha sık görülüyor. Ancak vajinismusun en sık başvuru nedeni olmasının kaynağında çiftin çocuk sahibi olma arzusu yatıyor. Kadınlarda vajina girişindeki kasların psikolojik nedenlerle kasılması sonucu cinsel birleşmenin gerçekleşememesi ile karakterize “vajinismus’ evlilik yaşamını ciddi biçimde tehdit ediyor ve bu nedenle de hekime başvuruyu çabuklaştırıyor.

    Psikolojik ya da fiziksel
    Cinsel istek genellikle cinsel yanıt döngüsünün ilk evresi olarak değerlendirilir. İstek sadece psikolojik bir durum gibi görünse de sıklıkla hormonal dengesizlik ya da tedavi gibi fiziksel durumlardan etkilenmektedir.
    Cinsel isteği azaltan fiziksel faktörler yaşlanma, bazı ilaçlar, ağrı, alkolizm, böbrek yetmezliği, kronik hastalıklar, nörolojik durumlar ve hormonal dengesizliklerdir.

    Psikolojik nedenler arasındaki stres, kişilerarası ilişkilerdeki sorunlar, beden imgesiyle ilgili kaygılar, anksiyete ve depresyon isteği azaltabilir. İlişki ile ilgili sorunlar (güç çekişmesi, çatışma, düşmanlık), cinsel travma (tecavüz), önemli yaşam olayları (ailede birinin ölümü, çocuk doğumu, taşınma gibi) ve cinsel ilişki ile bazı olumsuz anıların eşleşmesi gibi durumlar da önemlidir.
    Bazen cinsel istek azalması bir ilişkideki bozulmanın işareti olabilir. Öfkeli, korkulu ya da zihni dağınık kişiler genellikle cinsel yakınlık için istek duymazlar. Cinsellikten uzun süre uzak kalmak da cinsel dürtüyü bastırabilir. Cinsel isteğin az olması kadınlarda cinsellikle ilgili en yaygın şikayetlerdendir.

    Kadınların yaklaşık yüzde 33′ünün hayatlarının bir döneminde cinsel ilgi ya da istek azalmasıyla karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir. Yaş gruplarına göre sıklık değişmektedir. 18-24 yaşları arasındaki kadınların yüzde 32′si cinsel istek azlığından etkilenirken bu oran 30-34 yaş grubunda yüzde 29.5 ve 35-39 yaş grubunda %37.6′dır.

  • Klamidya Enfeksiyonu

    Klamidya Enfeksiyonu

    Klamidya
    Klamidya enfeksiyonu chlamydia trachomatis adı verilen bir bakterinin sorumlu olduğu bir hastalıktır ve özellikle gelişmiş ülkelerde cinsel yolla bulaşabilen hastalıkların en sık görülenidir. A.B.D.de her yıl 4 milyon yeni klamidya vakası görülmektedir ve maalesef bu kadınların %40’ından fazlası hasta olduğunun farkında değildir.

    Çoğu zaman enfeksiyon herhangi bir belirti vermez ve başka bir nedenden dolayı doktor kontrolüne gidene kadar fark edilmez. Problemin erken dönemde fark edilebilmesi için yılda bir ya da tercihen 6 ayda bir doktor kontrolü ve tarama testlerinin yapılması şarttır. Bu özellikle genç kadınlarda ve birden fazla partneri olan 35 yaş üstü kadınlarda önemlidir.

    Belirtileri

    Genelde belirti vermemesine rağmen bazı kadınlarda hafif sarımsı akıntı, idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, vajinal bölgede yanma ve kaşınma, kızarıklık, şişlik, dış genital organlarda yaralar, ilişki esnasında ağrı ve anormal kanama gibi kalmidya enfeksiyonuna özgü olmayan nonspesifik tabir edilen belirtiler olur. Erkeklerde ise en sık bulgu penisden olan akıntı ve idrar yaparken yanmadır.

    Tanı

    Tanı hastanın öyküsü ve muayene esnasında alınan servikal doku örneğinin laboratuarda incelenmesi ile konur. Bu masraflı bir teknik olmasına ve her yerde yapılamamasına rağmen en etkili teşhis yöntemidir. Klamidyayı saptayacak ve tarama testi olarak kullanılabilecek idrar analiz teknikleri geliştirmek amacı ile çalışmalar sürdürülmektedir. Klamidya saptandığında kişinin son 1 hafta içinde ilişkide bulunduğu bireyler de taranmalıdır.

    Tedavi edilmediği taktirde klamidya enfeksiyonununen ciddi sonucu infertilitedir. Pek çok kadında pelvik iltihabi hastalığın etken faktörü klamidyadır ve vücuda girdikten uzun yıllar sonra bu tabloya neden olabilir. Klamidya enfeksiyonu karın boşluğu içerisinde yapışıklıklara neden olur ve uzun dönemde çocuk sahibi olmada güçlükler meydana gelebilir.Enfeksiyon varlığından habersiz olan gebe kadınları bekleyen en büyük tehlike ise erken doğum riski ve bundan çok daha önemlisi doğum esnasında mikroorganizmayı bebeğe bulaştırmaktır. Klamidya bebeklerde göz iltihaplarına neden olur. Trahom adı verilen bu hastalık körlükle dahi sonuçlanabilir. Ayrıca yeni doğanlardaki diğer bir tehlike de klamidya zaatürresidir. Bu nedenle gebe olan her kadında klamidya taraması ideal olarak yapılmalıdır.

    Önlem

    Klamidya enfeksiyonundan korunmanın en etkili yolu diğer bütün cinsel yolla bulaşan hastalıklarda olduğu gibi (uzun süreli tek eşli bir ilişki yok ise) kondom kullanmaktır. Bunun dışında yıkanırken akan suyla yıkanmak yani duş yapmak, vajina içini su ile yıkamamak, sentetik iç çamaşır yerine pamuklu olanları tercih etmek, çok dar pantolon giymemek gibi basit kurallara dikkat etmek tüm vajinal enfeksiyonlardan korunmada olduğu gibi klamidyadan da korunmada etkilidir. En az yılda bir herhangi bir yakınma olmasa bile kontrole gitmek de genel sağlık açısından önemlidir.

    Tedavi

    Klamidyanın tedavisi antibiyotikler ile olur.Yapılan araştırmalar sonucu Amerikan Hastalık Kontrol ve Öneme Dairesi klamidya enfeksiyonları için standart protokoller önermiştir. Bu tedaviler ile klamidya herhangi bir zarar yaratmadan tedavi edilebilir. Klamidya ile gonore (bel soğuklu) genelde bir arada bulunduğundan bu hastalıklardan bir teşhis edildiğinde diğerine yönelik tetkik ve tedaviler de mutlaka yapılmalıdır.

  • Cinsel yaşamınızı test edin

    Cinsel yaşamınızı test edin

    Kadınlarda cinsel isteğin gelişiminde fiziksel faktörlerin yanında duygusal ve psikolojik faktörler de önemli bir rol oynuyor. Romantik sözler, duygusal bir yaklaşık kadını cinsel olarak motive ediyor. Birçok kadın bunun eksikliğini hissettiğini belirtiyor. Türk kadınları evlilik ve cinsel hayata genellikle cinsel bilgi eksikliği içinde girdiklerinden, çoğu zaman cinselliği eşlerinin başlatıp, sürdürmesini bekliyor.

    Oysa cinsel iletişim olmadığında, partnerler birbirlerinin istek ve arzularını anlayamıyor. Bu da uzun vadede isteksizlik yaratıyor. Bunun yanında çeşitli hastalıklar, ilaçlar, hormon sorunları, yaşam tarzı yanlışları da cinsel isteği düşürebiliyor. İşte Hattat Klinik Kadın Cinsel Fonksiyonu Araştırma Bölümü Başkanı Dr. Ece Hattat tarafından hazırlanmış olan ve kadınları en olumsuz etkileyen cinsel fonksiyon problemlerinden “Cinsel İsteksizlik” riskinizi kolaylıkla test edebileceğiniz bir test.

    SORULAR

    1. Cinsel isteksizliğiniz cinsel hayatınızın başından beri var mıydı?
    EVET / HAYIR

    2. Cinsel ilgi ve isteğinizdeki düşüş sonradan mı oluştu?
    EVET / HAYIR

    3. Cinsel ilgi ve isteğinizdeki düşüş size rahatsızlık veriyor mu?
    EVET / HAYIR

    4. Erotik rüya veya cinsel fantezilerinizde düşüş var mı?
    EVET / HAYIR

    5. Yeterli önsevişmeye rağmen kuruluk, kayganlık sağlayamama, orgazm zorluğu gibi cinsel sorunlar yaşıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    6. Cinsel birleşmede zevk alamama veya ağrı gibi cinsel sorunlar yaşıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    7. Eşinizle aranızda duygusal sorunlar var mı?
    EVET / HAYIR

    8. Yaşadığınız cinsel sorunlar eşinizle aranızda ilişki problemlerine neden olmaya başladı mı?
    EVET / HAYIR

    9. Yaşadığınız cinsel sorunlar nedeniyle kendinizi mutsuz, yetersiz, özgüveni azalmış veya çekiciliğini yitirmiş hissediyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    10. Aşağıdaki hastalıklardan biri veya bir kaçına sahip misiniz?
    EVET / HAYIR

    *damar hastalıkları (şeker hastalığı, kalp-damar sorunları, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol gibi)

    *idrar yolu enfeksiyonları

    *jinekolojik rahatsızlıklar (adet düzensizliği, polikistik over, endometriozis gibi)

    *hormonsal sorunlar (tiroid, prolaktin seviyelerinde düzensizlik gibi)

    *nörolojik problemler (MS, Parkinson, omurilik felci, bel fıtığı gibi)

    *bağışıklık sistemi hastalıkları (iltihaplı bağırsak hastalıkları, skleroderma, lupus, romatoid artrit gibi)

    *-kronik hastalıkları (böbrek, karaciğer hastalıkları gibi)

    11. Aşağıdaki ilaçlardan bir veya birkaçını kullanıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    * Doğum kontrol hapı veya başka hormon ilaçları

    * Psikiyatrik ilaçlar (antidepresanlar, gevşeticiler, uyutucu ilaçlar gibi)

    * Kalp ilaçları (tansiyon, ritim bozuklıuğu, kolesterol ilaçları gibi)

    * Kortizon preperatları

    * Ülser ilaçları

    * Migren ilaçları

    12. Alkol, sigara veya uyuşturucu kullanıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    13. Kilo fazlalığınız var mı?
    EVET / HAYIR

    14. Hareketsiz bir yaşamınız mı var?
    EVET / HAYIR

    15. Stres, depresyon veya anksiyete içinde misiniz?
    EVET / HAYIR

    16. Partnerinizin cinsel sorununun (sertleşme problemi, erken boşalma gibi) sizin cinsel tatmininizi düşürdüğünü düşünüyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    17. Şu anda hamile, yeni doğum yapmış veya emziriyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    18. Menopoza girdiniz mi?
    EVET / HAYIR

    19. Yakın zamanda önemli bir cerrahi operasyon geçirdiniz mi?
    EVET / HAYIR

    20. Vücudunuzun nasıl göründüğünden memnun musunuz?
    EVET / HAYIR

    DEĞERLENDİRME
    Yukarıda sorulardan beş veya daha fazlasına EVET cevabını veriyorsanız mutlaka bir uzmana başvurmalısınız.

    VAJİNİSMUS TESTİ

    Kadın cinsel fonksiyonlarında fiziksel faktörlerin yanında duygusal ve psikolojik faktörler de çok etkilidir. Ülkemizde kadınlarda en sık görülen cinsel sağlık sorunlarının başında vajinismus geliyor.

    Vajinismus, evliliğin ilk yıllarında çocuk sahibi olmaya engel bir sorun teşkil ettiği için de çok stres verici. Sıklıkla görülen bir durum vajinusmus sorunu yaşayan çiftlerin bu olumsuzluğu kabullenip hiç doktora başvurmaması.

    İlk girişimdeki başarısızlıktan sonra her çift genellikle sorunun geçici olduğunu ve çözüleceğini düşünüyor. İşte Hattat Klinik Kadın Cinsel Fonksiyonu Araştırma Bölümü Başkanı Dr. Ece Hattat tarafından hazırlanmış olan, kadınları en olumsuz etkileyen cinsel fonksiyon problemi “Vajinismus” riskinizi kolaylıkla test edebileceğiniz bir test.

    SORULAR

    1. İlk cinsel beraberlikte kadının canının çok yanacağına inanıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    2. İlk cinsel beraberlikte çok yoğun kanama olması beklenir mi?
    EVET / HAYIR

    3. İlk cinsel beraberlikten korkuyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    4. Eşinizle beraber olduğunuzda cinsel birleşme öncesi kendinizi gergin hissediyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    5. Cinsel birleşme öncesinde veya sırasında ağrı veya rahatsızlık duyuyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    6. Cinsel birleşme öncesinde veya sırasında bacaklarınızda, kalçanızda veya vajina girişinde kasılmalar oluyor mu?
    EVET / HAYIR

    7. Cinsel ilişki esnasında penisin vajinaya girişini tamamen engelleyecek kadar kendinizi kasıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    8. Cinsel birleşme öncesinde veya sırasında kendinizi geri çekiyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    9. Cinsel birleşme yaşamanıza rağmen cinsel birleşmeye başlarken veya devam ettirirken ağrınız oluyor mu?
    EVET / HAYIR

    10. Cinsel isteksizlik yaşıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    11. Ön sevişme sürecinin hem sizin hem de partneriniz için zevkli ve doyurucu olmaktan uzak mı?
    EVET / HAYIR

    12. Cinsel birleşme öncesinde kayganlık sağlamada zorluk yaşıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    13. Eşinizle aranızda duygusal sorunlar var mı?
    EVET / HAYIR

    14. Yaşadığınız cinsel sorunlar eşinizle aranızda ilişki problemlerine neden olmaya başladı mı?
    EVET / HAYIR

    15. Yaşadığınız cinsel sorunlar nedeniyle kendinizi mutsuz, yetersiz, özgüveni azalmış veya çekiciliğini yitirmiş hissediyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    DEĞERLENDİRME
    Yukarıda sorulardan dört veya daha fazlasına EVET cevabını veriyorsanız mutlaka bir uzmana başvurmalısınız.

     HT

    Vajinismus Nedir? Tecrübe ve deneyimlerimizle Vajinismusu yenelim

     

  • Hamilelik Nezlesi Nedir?

    Hamilelik Nezlesi Nedir?

    Hamilelik nezlesi genellikle hamileliğin son 6 haftasında veya 2. ayında ortaya çıkar ve başlangıcından iki hafta kadar sonra belirtiler tamamen ortadan kaybolur. Ancak bazı hamilelerde burun tıkanıklığı, tüm gebelik dönemi boyunca olabilir ve hatta doğum sonrası da bir süre devam edebilir.

    Genellikle hamileliğin son haftalarında beliren ve hamilelik nezlesi olarak adlandırılan nezle türü geçmek bilmiyor. Peki, hamilelik nezlesinden korunmak için ne yapmalı?

    Hamileliğin bazı dönemlerinde burun tıkanıklığı oldukça sıkıntı verici olabilir. Hamilelerin yaklaşık üçte birinde alerji veya bilinen nezle-grip gibi hastalıklar olmadığı halde, burun tıkanıklığı görülebilir. Bu duruma “hamilelik nezlesi” veya “hamilelik riniti” adı verilir.

    Memorial Etiler Tıp Merkezi KBB Bölümü’nden Op Dr. Atilla Şengör, hamilelerin önemli şikayetlerinden biri olan “Hamilelik nezlesi” hakkında merak edilenleri yanıtladı.

    Hamilelik nezlesinde burun tıkanıklığı ile birlikte genellikle burun akıntısı da olur. Burun tıkanıklığı nedeniyle gece ağız solunumu yapıldığından boğazda kuruluk oluşur. Ayrıca beraberinde gece nefes alınamıyormuş hissi, öksürük ve uykusuzluğa yol açabilir. Mukoza şişmesi ve sonuçta sinüs boşluklarının havalanmasında azalmaya bağlı olarak baş ağrısı da gelişebilir.

    Nezleyi annelik hormonu tetikliyor

    Hamilelik döneminde artış gösteren ve bir annelik hormonu olan östrojen, burun içerisini döşeyen dokuların şişmesine neden olur ve burunda salgı artışını tetikler. Bunun dışında annelik döneminde vücuttaki kan dolaşımının hacminin artması da kan damarlarının genişlemesine ve burun mukozasının şişmesine neden olur. Bu olayda diğer annelik hormonlarının da rolü olabilir. Bunların sonucunda gelişen burun tıkanıklığı hamilelik nezlesinin temelini oluşturur.

    Sinüzit ile karıştırmayın

    Hamilelik nezlesi sinüzitle veya diğer hastalıklarla karıştırılmamalıdır. Sinüzit veya gripte burun tıkanıklığı dışında iltihabi burun akıntısı, halsizlik, ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı gibi belirtiler birlikte görülür. Alerjik nezlenin belirtileri arasında ise gözler, burun ve boğazda kaşıntılar ve hapşırmalar bulunur. Hastanın daha önceden şikayetlerine neden olan toz veya polen gibi alerjenlere hassasiyeti hamilelikte artabilir.

    Önlem almak önemli

    Hamilelik nezlesi bayanları, özellikle yatar pozisyondayken rahatsız edebilir. Bu nedenle başın yükseltilmesi burundaki dolgunluğu (konjesyonu) azaltabilir. Bol sıvı alımı boğaz belirtilerinin rahatlamasını sağlar; boğaz-burun salgılarının yoğunlaşmasını-kurumasını önler. Sıcak banyo ve buhar solunması burun tıkanıklığını rahatlatabilir. Yürüyüş ve bazı hafif egzersizler iyi gelir. Tuzlu su spreylerinin tekrarlanan kullanımları, burun mukozasını büzüştürebilmeleri nedeniyle ve burnun mekanik olarak temizlenmesine yardımcı olduklarından oldukça faydalıdırlar.

    Burun kanadını genişleten bantlar, buruna hava girişini arttırdıklarından yararlı olabilir. Ayrıca nemlendirme cihazları da kullanılabilirler; ancak bunların mikrop barındırabilen sıvı haznelerinin ve filtrelerinin temizliğine gereken özen gösterilmelidir. Sigara dumanı, tozlu ortamlar, hava kirliliği ve ani ısı değişimleri burun işleyişini olumsuz etkilediklerinden, tıkanıklığın artmasına neden olurlar. Bu tip ortamlardan uzak durulmalı ve engelleyici önlemler alınmalıdır.

    Mutlaka bir uzmandan destek alın

    Hamileliğin ilk üç aylık dönemi bebeğin oluşum evresi olduğundan bu dönemde burun yıkama solüsyonları dışında herhangi bir ilaç kullanılması tercih edilmez. Bu dönemden sonra, alınan önlemlere karşın burun tıkanıklığının devam ettiği ve sıkıntı veren durumlarda, burun açıcı veya ödem giderici spreyler doktor kontrolünde sınırlı olarak uygulanabilir.

    Zorunlu kalındığında bazı akıntı kesici ve antialerjik ilaçlar kadın doğum uzmanının da görüşü alınarak uygulanabilir. Bazı burun-sinüs yıkama solüsyonlarının tekrarlayan uygulamaları, hamilelik nezlesinin yönetiminde oldukça etkili ve güvenlidir.

    Ancak her şeye rağmen burun tıkanıklığı devam ediyorsa ve geçmiyorsa, belirtilerin nedeninin başka hastalıklar olabileceği akla gelmelidir. Kemik eğriliği veya burun eğriliği olarak bilinen septum deviasyonu dışında, konka şişmesi ve sinüs hastalıkları da anatomik daralmalara neden olarak burun tıkanıklığı yapabilirler. Bu sorunların varlığına hamilelik nezlesi de eklendiğinde durum daha fazla rahatsız edici olabilir. Hamilelik sonrası dönemde bu sorunların tedavisine gidilmesi gerekebilir.

  • Öpüşme Yolu ile Bulaşan Hastalıklar

    Öpüşme Yolu ile Bulaşan Hastalıklar

    Öpüşme solunum (boğaz-burun) sekresyonları ( salgıları) ile direk fiziksel temasın olduğu bir durumdur.

    Her iki taraf için de salgıların fiziksel transferi söz konusudur. Öpüşme ile enfekte salgılar yoğun bir şekilde karşı tarafa aktarılabilir. Temas sonucu bulaşan bu sekresyonlarda yoğun üreyebilen veya bulunabilen mikroorganizmalar risk oluşturmaktadırlar. Bu hastalıklar bazen basit bir soğuk algınlığından, daha ciddi veya kronik (müzmin) hastalıklara kadar değişebilmektedir.

    Öpüşme ile sık bulaşan hastalıklardan örnekler;

    – Soğuk algınlığı
    – Grip
    – Grup A beta hemolitik streptokoklar
    – Çocukluk çağı döküntülü hastalıklar ı(kızamık, kabakulak, suçiçeği, enteroviruslar gibi)
    – İnfeksiyöz mononükleoz (Öpüşme hastalığı)
    – Tüberküloz
    – Herpes (uçuk)

    Bilinenin aksine Hepatit B, Hepatit C, AIDS gibi hastalık etkenleri tükrükte bulunabilmekle birlikte tükrükte çok düşük miktarlarda bulunduklarından bu yolla bulaş yok ya da diğer bulaş yollarına göre daha az kabul edilmektedir. Travmatik olmayan yani kanla temasın söz konusu olmadığı öpüşmeler bu hastalıklar için bulaştırıcı değildir.

    Soğuk algınlığı: Soğuk algınlığı çeşitli viruslar tarafından oluşan ve üst solunum yolu infeksiyonu bulgu ve belirtileri ile seyreden bir hastalık tablosudur. Hafif seyirlidir. 200’e yakın virus çeşidi tarafından oluşabilir. Soğuk algınlığı dünyadaki en yaygın hastalıklardan birisidir. Özellikle okulların açılması ile eş zamanlı olarak başlar. Daha çok sonbahar ve ilkbahar aylarında görülürken, soğuk hava, virusların burun mukazasında üremesini kolaylaştırır ve infekte olmasına katkıda bulunur. Viruslar yakın temas ile rahatlıkla bulaşabilmektedir. Öpüşme ile de bu risk oldukça artmakta ve yoğun bir şekilde virus alımı olmaktadır.

    Virus, kontamine yüzeylerde saatlerce kalabilmektedir. Bu yüzeylere temastan sonra da viruslar rahatlıkla buruna ve gözlere transfer olabilir. Bunu engellemek için el hijyenine dikkat edilmeli ve yakın temastan, buna öpüşme de dahil, kaçınılmalıdır.

    Grip (influenza): Ateş, öksürük, baş ağrısı, halsizlik ve kas ağrısı ile seyreden akut viral bir infeksiyondur. Epidemi (ülke/şehir/kurum çapında) veya pandemi (dünyada) gibi geniş çapta salgınlar yapabilmesi ve akciğerle ilgili komplikasyonlarının özellikle bazı hasta gruplarında öldürücü olması nedeniyle, diğer akut solunum sistemi infeksiyonlarından ayrılır.

    Kuluçka süresi etkenin konağa yerleşen dozuna bağlı olarak 18-72 saattir. Virüs solunum sekresyonları olan burun, boğaz çalkantı suyu, balgamdan izole edilebilir. Bulaşma virüs içeren küçük partiküllerin solunması ve solunum sekresyonlarının fiziksel transferi ile bulaşır. Öpüşme ile de rahatlıkla geçebilir.

    Korunmada aşı ve infekte kişilerle yakın temastan kaçınmak önemlidir.

    A grubu B- hemolitik streptokoklar: Bu grup bakteriler toplumda %5-25 oranında bulunabilmektedir. Sıklıkla hava yolu ve öpüşme dahil yakın temas ile bulaşır. Ayrıca deri lezyonları ile de bulaşabilmektedir. Aile içinde, kışla, kreş gibi toplu yaşam yerlerinde bulaşabilir. Genellikle kış aylarında daha fazla görülmektedir. Bu hastalıkta farinks ve tonsillerdeki infeksiyonlar dışında kalp ve eklem komplikasyonları açısından da önemlidir. Öpüşme ile infekte olan kişilerden bu bakteriler rahatlıkla direk transfer olabilir

    Çocukluk çağı döküntülü hastalıklar: Bu hastalıkların hemen hemen hepsi oral sekresyonlarda bulunduğu için rahatlıkla öpüşme dahil yakın temasla ve damlacık yoluyla bulaşır.

    Kızamık: İnfekte kişiler prodrom dönemde döküntü ortaya çıkmadan önce hastalığı bulaştırmaya başlarlar ve bulaşıcılık döküntü başladıktan sonrada devam eder. Hastada virus ağız içinde bulunduğu için boğaz çalkantı suyundan izole edilebilir.

    Kızamıkçık: Hastaların solunum salgıları ile bulaşır. Döküntüden itibaren iki hafta daha bulaşıcılığı devam eder. Döküntü öncesinde 5-7 günlük ateş, halsizlik, baş ağrısı şeklinde prodrom dönemi olabilir. Bu virüste ağız içinde bulunduğu için boğaz çalkantı suyundan izole edilebilir.

    Kabakulak: Damlacık infeksiyon ile bulaşır. Tükürük bezlerini enfekte eden bir viral hastalıktır. Virüs tükürük bezlerinden tükürük kanalları yoluyla ağızdan direk temas ile de bulaşır.

    Enteroviruslar: Yaz aylarında ateş döküntü ile seyreden bir hastalıktır. Ağız içinde bulunan virüs, boğaz çalkantı suyunda izole edilebilir.

    Su çiçeği: Ateş ve deri döküntüsü ile seyreden çok bulaşıcı bir çocukluk hastalığıdır. Erişkinlerde oldukça ağır seyreder. Kuluçka dönemi 2-3 haftadır. Daha çok ilkbahar, sonbahar aylarında görülür. Virüs trakea ve bronş epitel hücrelerine yerleşir. Solunum yolu ve yakın temas ile bulaşır. Yüzde, gövdede döküntü ve ağız içinde ve saçlı. deride veziküller vardır. Bağışıklık sistemi bozuk olanlarda hastalık ağır seyreder.

    Herpes virüsler (HSV-I): HSV-1 ile birincil infeksiyon genellikle farinks ve ağız mukozasında oluşur. Bulaşma vezikül tarzındaki cilt lezyonu ile direk temas sonucudur. Kuluçka süresi 2-12 gündür. Hastalık birincil infeksiyondan sonra latent (sessiz) kalıp daha sonra bağışıklık sistemi baskılandığında yeniden reaktive olur ve yineleyen infeksiyonlara neden olur. Bunların başında “uçuk” adı verilen tablo gelmektedir.

    Çocukluk çağında birincil infeksiyon geçirilmezse daha ileri yaşlarda gelişmediği görülür. Çünkü erişkinlerin ağız epitel hücreleri kalın ve dayanıklıdır. Bununla birlikte bu tür bireylerin herhangi bir nedenle bağışıklıklarının bozulduğu veya sağlık personeli gibi HSV ile yoğun karşılaşmaya bağlı olarak erişkin dönemde de birincil infeksiyon geçirdikleri görülür. Erişkinlerin %70- 90’ında HSV- 1 antikorları yani infeksiyonun geçirildiğine dair kanıt bulunmaktadır. Genellikle çocukluk yaş grubunda yakın temas ile duyarlı kişilerin deri ve mukozalarındaki çatlak veya sıyrıklardan etkenin girmesi ile bulaşır. HSV -1 infeksiyonu genellikle orofarenks ile sınırlıdır ve bu tür olgularda virüs çevreye infekte aerosoller veya tükürük ile bulaşır. Orofarengeal hastalık daha çok 1-5 yaş arası çocuklarda görülür. Ağız mukozası, dil, dudak, damak ve farinkste küçük veziküller ve ülserasyonlara neden olur. Bu tablonun veya uçuk adı verilen tekrarlamaya bağlı lezyonların bulaşında öpüşme önemli rol oynamaktadır.

    İnfeksiyöz mononükleoz(öpüşme hastalığı, ukte humması): Her iki cinste, yılın her mevsiminde eşit sıklıkta görülür. Hafif bulaşıcı infeksiyon kabul edilir. Virüs insandan insana sıklıkla orofarinks salgıları ile yakın temas sonucu bulaşır. Nadiren damlacık infeksiyonu şeklinde bulaşır. Duyarlı konağın orofarinks epiteline girerek buradaki hücreleri infekte eder. Genç erişkinde akut infeksiyon; yüksek ateş boğaz ağrısı, lenf bezi büyümesi ile karakterize bir tabloya neden olur. Hastalar en sık boğaz ağrısı yakınması ile başvurur.

    Tüberküloz: Kişiden kişiye geçiş başlıca solunum yolu ile olur. Tüberküloz hava yolu ile geçen infeksiyonlara klasik bir örnektir. Kaynak vakaların birçok solunumsal manevrası (öksürme, hapşırma vb..) ile bulaşır. Bu manevralar sırasında üst solunum yollarından yüksek hava akım hızları oluşur. Hava yolu mukozasını kaplayan sıvıdan ve akciğerlerdeki infeksiyon odaklarından çok sayıda sekresyon damlacıkları ile tüberkülozlu hastalardan sağlam kişilere geçişi olmaktadır.

    Ancak buluşta aktif özellikle öksürük ve balgam çıkarımının eşlik ettiği akciğer tüberkulozu geçiren kişilerle öpüşme dahil yakın temas, tedavi başlanana kadar bulaş açısından risklidir. Akciğer dışı yerleşim gösteren tüberküloz, tedavi başlanmış ve tedavinin üzerinden 2 hafta geçmiş olgular bulaştırıcı kabul edilmemektedir.

    Yukarıda öpüşme ile sık bulaşan belli başlı hastalıklardan söz edilmiştir. Ancak infeksiyom etkenlerinin pek çoğunun giriş bölgesinin boğaz- burun olduğu, etkenin ve hastalığın özelliğine göre burada kısa yada uzun bir çoğalma süreci geçirdikleri düşünüldüğünde öpüşmenin çok sayıda etkenin bulaşında önemli rol oynadığı öngörülebilir.

    Bu nedenle özellikle kış aylarında ve özellikle infeksiyon bulguları olan kişilerle öpüşmekten kaçınılması ve kalp hastaları, küçük bebekler, bağışıklık sistemi baskılanmış kanser hastaları ve önemli ameliyatlar geçirmiş kişilerin nekahet döneminde tümüyle öpüşmekten kaçınmaları kuvvetle önerilmektedir.