Etiket: hastalık

  • Zerdeçal Diyetiyle Kanseri Yendi

    Zerdeçal Diyetiyle Kanseri Yendi

    Çağımızın en tehlikeli hastalığı kanseri zerdeçal diyetiyle yenen 44 yaşındaki Vicky Stewart’ın yaşadıkları pek çok kimseye örnek teşkil edecek türden..

    İngiltere’de, meme kanseri olduğunu öğrendikten sonra tedavisini çilek, zerdeçal ve baharatlardan oluşan diyet ve sporla destekleyen 44 yaşındaki kadın, tamamen iyileşti
    İngiltere’de yaşayan Vicky Stewart, meme kanseri teşhisinin ardından uygulanan tedavileri köri, zerdeçal ve baharatlardan oluşan diyet ve sporla destekledi. Meme kanserini yenen kadın, şimdi araştırmaya yardım ediyor. Ülkenin güneyinde bulunan Plymouth’da yaşayan 44 yaşındaki Vicky Stewart kansere karşı verdiği savaşta kazandığı zaferle bilimsel çalışmalara konu oldu.
    2008′de hızlı büyüyen tümör nedeniyle meme kanseri teşhisi konulan Stewart, ameliyat, kemoterapi ve radyoterapi gibi bütün tedavileri denedi. Ancak bir süre sonra ilaçların yan etkisinden çekinen Stewart, ilaç almayıp kendi diyetini uygulayacağını söyledi. Teklife şaşıran doktorlar ise östrojenden uzak durmasını istedi. Doktorlarla konuşmasının ardından iyileşme sürecine yardım edecek yiyecekleri araştırmaya başlayan savaşçı kadın, düzenli olarak da spor yaptı. Yaptığı diyette et ürünleri yemeyi bıraktığını söyleyen Stewart, “Yiyecekleri tamamen organik aldım. Taze meyve ve sebzeler, bunların suları ile dondurulmuş çilek, böğürtlen, ahududu, yaban mersini gibi meyveler süper yiyecekler. Zerdeçal kanserli hücrelerin intihar etmesini sağlıyor. Zencefil ve sarımsak da pişirmek için harika yiyecekler” dedi. Stewart ameliyat sonrası 4 yıl geçmesine karşın hiçbir sağlık sorunu ve hastalığın döndüğüne dair bir belirti olmadığını söyledi.
    ARAŞTIRMA KONUSU OLDU
    İngiliz bilim adamları şimdi yaşam şeklinin tedavi sonrası süreçte hastalık üzerinde ne gibi etkileri olduğunu araştırıyor. Bu nedenle kadının kan ve idrar örneklerinin bir yıl daha inceleneceği belirtildi. Dr. Steve Kelly gelişen tedavi yöntemleri sayesinde meme kanserinden ölüm oranının azaldığını ancak hastaların da spor yapması, kilo almaması ve yağlı yiyecekler tüketmemesi gerektiğini söyledi.

    PROF. DR. TOPUZ AYLAR ÖNCE YAZDI
    Prof. Dr. Erkan Topuz, “Bitkilerin gücüyle kanserden korunmanız mümkün” üstbaşlığı altında “Mucize Yaratan Baharat: Zerdeçal”ı yazmıştı. Geçtiğimiz 20 Nisan’da Günaydın’da yer alan makalede, zerdeçalın meme kanserine neden olan hücreleri yüzde 75 oranında bloke ettiği, karaciğer kanserinin metastaz yapmasını yüzde 70 engellediği belirtilmişti. Ayrıca bağışıklık sistemini güçlendiren baharatın alzheimer’ı önlediği de vurgulanmıştı.

  • İlginç tedavi yöntemleri

    İlginç tedavi yöntemleri

    Eski çağlardan beri süregelen tedavi yöntemlerini merak ediyormusunuz?Oldukça ilginç olan bu tedavi yöntemlerinden bazıları;

    TIBBİ SÜLÜKLER
    Ortaçağ’da kullanılan bir diğer tıbbi yöntem sülüklerdi. Kan almaya benzer olarak, sülükler zamane doktorlarının birçok hastalığa neden olduğunu düşündükleri kirli kanı çekmek için kullanılıyordu.
    Modern tıpta, sülüklere rekonstraktif cerrahide kan akışını hızlandırmak için başvuruluyor. Bu yöntem, örneğin geri dikilen bir parmakta kan akışını artırmakta kullanılıyor.
    KURTÇUK DEBRİDMAN TERAPİSİ
    Bir gün bu böceğe sizi daha büyük bir tanesinden kurtarması için ihtiyaç duyabilirsiniz. Kurtçuk debridman terapisi, açık yaralara mikropsuz kurtçuk – sinek larvası – yerleştirmekle uygulanıyor.
    Kurtçuklar yara çevresindeli çürüyen dokuyu kemirirken, geride sağlıklı doku kalıyor.Kurtçuklar ayrıca zararlı bakterileri öldürerek yarayı dezenfekte ediyor. 1930′lu ve 1940’lı yıllarda sıkça kullanılan yöntem penisilin iğnesinin yaygınlaşması ile etkinliğini yitirdi. Ancak antibiyotiklere dirençli bakterilerin ortaya çıkması ile kurtçuklar tekrar kullanılmaya başlandı.
    İNSAN SÜTÜ
    Kemoterapi tedavinizin bir bardak sütle yapılmasını ister miydiniz? İnsan sütünün kanserle mücadele edebilme gücü 2009 yılında kızının sütünü içen bir babanın başından geçenler sayesinde fark edildi. Sıradışı bir seçenek olarak kabul edilen süt tedavisinin, İsveç’in Lund ve Göteburg Üniversiteleri bilim insanlarının çalışması sonucu kanser hücrelerini öldürebileceği ortaya çıktı.
    Araştırmacılar, anne sütünde bulunan ve HAMLET adı verilen maddenin kanser hücrelerinin ölümüne yol açtığını keşfetse de, bu maddenin kanserli hücreler üzerinde nasıl etki gösterdiği tam olarak anlaşılamadı.
    ÜROTERAPİ
    Uzayda kısıtlı kaynaklarla görev yapan astronotlar geri dönüştürülmüş idrarlarını içebiliyor. Ancak bazıları katıksız idrarı homeopatik tedavinin bir parçası olarak içmek zorunda. Bu alternatif tedavi yöntemini önerenler, idrarın insan vücudunu kanserden AIDS’e kadar birçok hastalıktan koruyacak antikorlar içerdiğini öne sürüyor.
    Ancak konu üzerinde titiz bir bilimsel çalışma olmadığı için, Amerikan Kanser Derneği gibi kurumlar yönteme ciddi bir şekilde yaklaşmaktan çekiniyor.
    İNCİ TOZU
    İnci bir takılarak bir de sürülerek kullanılıyor. Geleneksel Çin tıbbında parçalanan inciler toz veya krem haline getirilip, cilt bakım ürünü olarak kullanılıyor. Doktorlar ise tedavinin sadece sivilceleri geçirmediğini, yaşlılığın önüne geçtiğini ve ömrü uzattığını öne sürüyor.
    ARI TEDAVİSİ
    Bu tedavi gerçekten belki de en garip yöntemlerden biri; ama, Çin’de birçok doktor tarafından uygulanıyor.
    Arı iğnesinde bulunan zehrin romatizma gibi hastalıklara iyi geldiği düşünülüyor. Ve sorunlu bölgeye arı iğnesi ile uygulanıyor.
    DOKUNARAK AMELİYAT
    Ameliyat demek her zaman bir yerlerinizin kesilip biçilmesi anlamına gelmeyebilir. Brezilya ve Filipinler gibi ülkelerde, dokunarak tedavi yöntemi uygulanıyor. Vücudunuzun hastalık olan bölgesine enerji verilmesi ile kendinizi iyi hissetmeye başlıyorsunuz.
    YUNUS TEDAVİSİ
    Psikolojik tedavi için psikologlara milyonlar harcamanız gerekmez. Yunusları izlemek de en az bir psikolog kadar işe yarayabilir. İşte bu tedavi yönteminde sadece yunusları izleyip dalga seslerini dinleyerek rahatlıyorsunuz.
    HO’OPONOPONO
    Ağır kavgalar eden çılgın tartışmalar yaşayan biriyseniz, bu tedavi yöntemi tam size göre. Ho’oponopono, Hawaii’de uygulanıyor ve temelde öfke ve suçluluk gibi negatif duyguları atmayı hedefliyor.
    Tedavinin kilit noktası ise “özür dilerim” ve “hadi barışalım” gibi sözleri kullanmaya başlamak. İşte bu sözcükleri kullanan hastalar, kötülüklerden tamamen arınıyor.
    YILAN MASAJI
    Evet yanlış duymadınız! Bu terapi yönteminde bir yığın zehirsiz yılan vücudunuzda gezinerek masaj yapıyor ve vücudunuzu rahatlatıyor.
    BİRA BANYOSU
    Dünyanın bazı yerlerinde bu ilginç terapi uygulanıyor. Bira dolu bir küvete hatta fıçıya girip biralarınızı yudumlayarak tüm stresinizi atabiliyorsunuz.
    ŞIRINGALAR
    Bu yöntem bir sıvıyı bir silindir ya da tüpün içine koyarak uygulanıyor ve bağırsaklarda şişkinliğe yol açıyor, çünkü toksinlerin vücuttan dışarı atılmasını sağlıyor. Bu yöntem ilacın kana karışmasını hızlandırıyor ve çabuk bir rahatlama sağlıyor.
    KAN ALMA
    Eski zamanlarda, vücuttan bir miktar kanın alınmasının hastalıkları önleyici ve tedavi edici bir yöntem olduğuna inanılıyordu. Mesala, birinin yüksek tansiyonu varsa, bu yöntemle tedavi ediliyordu. Ateş, baş ağrısı gibi şikayetleri olan hastalar da kan alınarak tedavi ediliyordu. Ve ilginç bir şekilde bu yöntem oldukça etkiliydi.
    BÜYÜ
    Antik çağlarda pagan inancına sahip insanların hastalıkları tedavi edecek güçleri olduğuna inanılıyordu. Hastalar pagan inancına sahip insanlara götürülüyor ve bir kayanın üstüne yatırılarak vücudunda yaşayan hastalık bu büyücü tarafından yok ediliyordu.
    Ayrıca tedavi sırasında hastaların günah çıkarmaları isteniyor böylece tedavi sürecinin hızlanacağına inanılıyordu.
    İKSİRLER
    İksirler, eski zamanlarda kullanılan bir tür narkoz yöntemiydi. Ameliyatlar sırasında bunları içen hasta uyuyor böylece acı çekmesi önleniyordu. Ama bu iksirler mükemmel oranda karıştırılmazsa ve uygun dozda verilmezse, hastaların ölümüne yol açabiliyordu.
    PATATES KABUKLARI
    Patates kabukları yanıkları tedavi etmekte kullanılıyordu. Klasik bandajlar yerine yeni yanmış bölgeye patates kabuğu konulursa yaranın daha hızlı bir şekilde iyileştiği bulundu. Bu yöntemin avantajı ucuz ve acısız olmasıydı. Ayrıca yaralı bölgeyi sürekli nemli tuttuğu için de rahatça çıkarılabiliyordu.
    SİRKE
    Isırgan otuyla sirkeyi aynı şişeye koyup beklettikten sonra bunu yılan ya da akrep ısırığı olan bölgeye sürmek, zehrin kana karışımını engelliyor. Aynı zamanda bu karışım acı hissini azaltıyor
    SU TEDAVİSİ
    Bu yönteme göre, bütün ağrı ve sızılardan kurtulmak için sıcak bir banyo yapmak yeterli. Eski zamanlarda, yağlarla ve çiçeklerle zanginleştirilmiş sıcak suda ya da bahar yağmurunda yıkanmanın bütün hastalıkları geçirebileceğine inanılıyordu.
    Bazı doktorlar bu tedaviyi aşırı noktalara taşıyarak hastalarını günlerce banyoda tutmak, bütün vücudunu ıslak havlularla sarmak gibi yöntemler kullandılar.
    FELÇLİ BÖLGEYİ KİMYASAL OLARAK UYARMA
    Bu yöntemi ilk olarak Macar bir doktor uygulamıştı. Macar doktor, bazı hastaların felç olduktan sonra şizofrenik belirtiler gösterdiğini ve felç olmaktan mutlu olduklarını gözlemledi. Bir şizofren hastayı tedavi etmenin diğer hastaların da iyileşmesinde etkili olacağını düşündü.
    Birçok kimyasal yöntem kullanarak onları tedavi etmeyi denedi ve sonunda ‘metrazol’ isimli bir ilaçta karar kıldı. Bunu beyne enjekte ederek bir çok başarılı sonuç elde etti ama bu yöntemin bazı hastalarda birçok yan etkisi oldu.
    LOBOTOMİ
    Hastanın beyninin bir kısmını kesip çıkarmayı içeren bu ilginç yöntem, yıllarca şizofreni, klinik depresyon gibi birçok sinir hastalığını tedavi etmekte kullanıldı. Antipsikotik ilaçlar bulunduktan sonra bu yöntem bırakıldı ve bu yöntem tıp tarihindeki en yanlış tedavi yöntemlerinden biri olarak literatürde yerini aldı.
    TREPANASYON
    Beyinde delikler açarak burada oluşan hastalıklardan kurtulmayı hedefleyen bu yöntemin sara, migren ve ruh hastalıklarını iyileştirdiğine inanılıyordu. Bu yöntem günümüzde beyni etkileyen kafa yaralanmalarını tedavi etmekte hala kullanılıyor!

  • Fazla temizlik Alzheimer riskini artırıyor

    Fazla temizlik Alzheimer riskini artırıyor

    İngiltere’nin Cambridge Üniversitesi’nde görevli bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre, aşırı temizlik ve hijyen Alzheimer riskini artırıyor.

    Bilim insanları 192 ülkenin istatistiklerini inceledi ve şu sonuca ulaştı: Hijyen sorunlarını çözmüş, enfeksiyon riski düşük, başka deyişle gelişmiş ülkelerde Alzheimer hastası sayısı daha yüksek! Sonuçlara göre, temiz içme suyu kaynağı olan ülkelerdeki Alzheimerlı sayısı, diğer ülkelere oranla yüzde 9 fazla. Enfeksiyon ve bulaşıcı hastalıkların daha az görüldüğü ülkelerde ise bu oran yüzde 12. Araştırma ekibinin başındaki Dr Molly Fox’un açıklaması şöyle:

    Bağışıklık dengesini bozuyor
    “Bir ulusun temizlik ve hijyen karnesinin Azlheimer ile olan ilişkisini saptadık. Örnek vermek gerekirse, İngilizlerin hastalığa yakalanma riski, Kenya, Kamboçya gibi temiz içme suyu, kanalizasyon altyapısında sorun yaşayan, salgın hastalıkların kol gezdiği ülkelere göre daha yüksek. Modern, mikroplardan mümkün olduğu kadar arındırılmış kent yaşamının yaygın olduğu ülkelerde risk yüksek.” Fox, aşırı temiz, bakteriden arınmış ortamda yaşamanın bağışıklık sisteminin dengesini bozduğunu, geçmişte, alerji, astım ve egzamayla ilintisinin de saptandığını anımsattı.

    Alzheimer’a Karşı Havuç Kürü için tıklayın !

    65 yaşını geçen her 3 İngiliz’den 1’inin bunama tehlikesiyle karşı karşıya olduğunun da altını çizdi. Alzheimer Birliği ise araştırmanın sonuçlarını “İlginç” olarak nitelerken “hastalığın sadece hijyenik ortamla ilgili olduğunu düşünmek hatalı olur” dedi.

  • Kadınlarda En Çok Görülen Hastalıklar

    Kadınlarda En Çok Görülen Hastalıklar

    Kadınlara özel sağlık problemleri çoğunlukla erken tedavi ile çözüme kavuşabilirken, gerekli önemin gösterilmediği durumlarda ciddi sonuçlar ile karşı karşıya kalınabiliyor.

    Kadınların hayatları boyunca karşısına en sık çıkabilecek 6 hastalık ile ilgili bilgi veren Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Zeynep Yılmaz, “Önemsemeyip geçiştirdiğiniz her hastalık tedavi sürecini uzatır” dedi.

    Çocuklukta ve menopoz sonrasında görülen kanamalara dikkat

    Kadınların hayatları boyunca en sık karşılarına çıkan sorunların başında adet düzensizlikleri gelir. İlk adet 12-13 yaşlarında görülür. Eğer çocukluk döneminde kanama görülürse bunun mutlaka araştırılması gerekir. Buluğ çağı ile menopoza yakın dönemlerde ise vücut bu yeni sürece adapte olmaya çalıştığı için adet düzensizlikleri sıkça görülebilir. Ancak beklenmedik zamanda ortaya çıkan, düzensiz, leke tarzında veya uzun süreli kanamalar mutlaka araştırma ve tedaviyi gerektirir. Menopoz döneminden sonra görülen kanamanın miktarına bakılmaksızın üzerinde önemle durmak gerekir.

    Yanlış beslenme polikistik over sendromunu tetikliyor

    Kadınlarda en sık rastlanan hormon bozukluğu polikistik over sendromudur. Nedeni tam olarak bilinmese de yanlış beslenme, aşırı kilo alma gibi problemler hastalığı tetikleyebilir. Hastalık tipik olarak genç kızlarda ve genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkar. Polikistik over sendromu görülen kızlarda genellikle kilo fazlalığı, tüylenme, saçlarda dökülme ve sivilcelenme problemleri görülür.

    Tedavideki ilk aşama kilonun kontrol altına alınmasıdır. Polikistik over sendromlu kadınlarda kilo kaybı biraz daha zordur. Hormon bozukluğuna bağlı kilo alımı varsa diyetin buna göre planlanması gerekir.

    İdrar kaçırma büyük sosyal problem

    İdrar kaçırma sorunu çok önemli bir sosyal problem olup, günümüz modern tedavileri ile başarılı olarak ortadan kaldırılmaktadır. Temelde kadınların hastalığı olan idrar kaçırma 35 yaşın üzerindeki her 5 kadından birinde görülmektedir. Kişinin sosyal yaşantısını etkileyecek olan her idrar kaçırma bir hastalıktır ve tedavi edilmelidir. İdrar kaçırma; öksürme, hapşırma, gülme gibi karın içi basıncın arttığı durumlarda ortaya çıkabileceği gibi, daha az eforla da meydana gelebilir.

    Vajinal akıntılar cinsel sağlığı olumsuz etkiliyor

    Kadınların cinsel sağlığını ve yaşamını olumsuz etkileyen ve daha çok enfeksiyon kaynaklı olan “vajinal akıntılar”, normal fizyolojik akıntılar ve enfeksiyona bağlı akıntılar olarak ikiye ayrılır. Kokusuz, saydam, renksiz, adetin belirli zamanlarına göre miktarı artıp azalan akıntılar normal fizyolojik akıntılardır. Rahim ağzından gelen sümüksü ve saydam renkli bu akıntılar hormonlarla ilgili olduğundan belirli zamanlarda artış gösterir. Enfeksiyona bağlı olarak ortaya çıkan akıntıların belirtileri arasında renkli, kokulu, rahatsız edici miktarda görülmesi sayılabilir. Bunlar bakteri, mantar ya da parazit kökenli olabilir.

    Menopoz hastalık değil bir geçiş dönemidir

    Menopoz, bir hastalık olmayıp, kadın hayatının en önemli geçiş dönemlerinden biri olarak sayılabilir. Adet düzenleri bozulduğunda bir çok kadın menopoza girdiğini söylese de, menopoz bir kadının peşi sıra 12 ay adet görmemesidir. Menopoza giriş yaşı dünya genelinde 45-53 arasında değişirken ortalama 51 yaş olarak bildirilmektedir. Ülkemizde ise 46-48 yaşlar arasındadır. Menopoz döneminin başlamasıyla eksilen östrojen hormonuna bağlı olarak; sıcak basmaları, terleme, uykusuzluk, vajinal kuruluk, se ksüel istekte azalış, idrar problemleri, yorgunluk, ruh hali değişiklikleri, dikkat ve hafıza sorunları gibi belirtiler ortaya çıkar. Ayrıca menopoza giren her kadın şikayeti olmasa dahi kemik kaybından korunmak veya cinsel hayatının devamlılığı için hekime başvurmalıdır.

    Şiddetli adet ağrıları yaşam kalitesini düşürüyor

    Adet gören kadınların yarısından fazlasının kanamalarının ilk bir-iki günü ağrısı olmaktadır. Genellikle bu ağrı hafiftir, ancak bazen günlük aktivelerini kısıtlayacak kadar şiddetli olabilir. Bu şiddetli ağrı dismenore olarak adlandırılır. Dismenore bulguları arasında alt karında ağrı veya kramplar, baş ağrısı, bulantı – kusma ve baş dönmesi sayılabilir. Dismenorenin tedavisi ilaçlar ve ağrıyı azaltan teknikleri içerir ancak bazı olgularda cerrahi işleme gerek duyulabilir.

  • Omuz ağrısı nasıl tedavi edilir?

    Omuz ağrısı nasıl tedavi edilir?

    Omuz ağrıları, bel, boyun ve diz ağrılarından sonra vücutta en sık rastlanan eklem ağrısıdır. Peki omuz ağrısı nasıl tedavi edilir? Ağrıdan korunmak için nelere dikkat edilmelidir?

    Orta yaşlı olan her 5 kişiden mutlaka birinde omuz ağrısı vardır. Yaşın ilerlemesi ve yıpranmanın artması omuz ağrısı sıklığını arttırmaktadır. Hafif ağrıdan günlük yaşamı altüst edecek kadar şiddette omuz ağrıları olabilir. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Ortopedi ve Travmatoloji Uzman Hekimi , omuz ağrıları ile ilgili soruları yanıtladı.

    Omuz ağrısına yol açan çok sayıda neden söz konusudur. Bunların bir kısmı omuz eklemine ait bir sorundan kaynaklanır. Bazıları ise bir başka bölgeden yansır veya başka bir hastalığın belirtileri arasında bulunur.

    Omuz ağrıları içerisinde % 60 oranla en fazla rastlanan neden döndürücü kılıfla ilgili hastalıklardır. Gerek omuzun kendi sorunlarından, gerekse omuz dışı nedenlerle oluşan omuz ağrıları sonucu hasta omzunu uzun süre hareketsiz bırakırsa “donmuş omuz” dediğimiz omuz hareketlerinin tamama yakın kısıtlandığı ağır tablo çıkabilir.

    Omuz ağrıları için tedavi yöntemleri

    İlaç tedavisi: Ağrı kesiciler, enflamasyon giderici romatizmal ilaçlar, adele gevşeticiler ağızdan, fitil olarak, kalçadan enjeksiyonla veya pomad tarzında dışarıdan sürülerek kullanılır.

    Omuz için yapılan enjeksiyonlar: Lokal enjeksiyon olarak kortizon ve kıkırdak yenileyiciler ve lokal anestezikler kullanılır. Bu enjeksiyonlar eklem içine, tendon veya kesecikler içine yapılabilir.

    Fizik tedavi: Fizik tedavi yöntemlerinden hangisinin tercih edileceği hastalığın evrelerine göre değişiklik gösterebilir. Akut evrede ağrı kesici akımlar ve soğuk uygulamalar tercih edilirken sonraki dönemlerde derin bölgelere etki edebilen “derin ısıtıcı” olarak isimlendirilen uygulamalar ön plandadır. Ayrıca omuz eklemini hareketlendirmek amacıyla bazı rehabilitasyon araçları da kullanılabilir. Bunlar omuz çarkı, tırmanma merdiveni, makaralı kaldıraç gibi rehabilitasyon araçlarıdır. Derin ısıtıcılar ise kısa dalga diyatermi veya radar, ultrason gibi uygulamaları içerir.

    Omuz ağrısı çekenlerde ameliyatsız tedavi seçenekleri tükendiğinde omuz için cerrahi girişimler gündeme gelir. Ameliyat yöntemine karar verilirken hastanın durumu, yaşı, hastalığın evresi gibi faktörlere bakılır

    Omuz ağrılarından korunmak için şunlara dikkat!
    Ağır paket ve yükler taşıyarak omuzunuzu zorlamayın,
    Araç kullanırken pencereyi açmayın
    Uzun süre kollarınızı yukarıda tutmamıza yol açan çamaşır asma, perde asma, yüksek raflardan cisimler indirme gibi hareketlerden mümkün olduğunca kaçının,
    Çocuklarınızın okul sıralarında doğru oturmasına dikkat edin ve ağır okul çantaları taşımasına izin vermeyin,
    Düzenli omuz egzersizleri yapın, (Yoga ve yüzme faydalı sporlardır)
    Omuz ağrısı kolayca müzminleşebileceği için erkenden doktora başvurun.

  • Haşimato‬ hastalığı nasıl tedavi edilir?

    Haşimato‬ hastalığı nasıl tedavi edilir?

    Tiroid hücrelerine karşı vücudumuzun ürettiği antikorlar sonucu oluşan tiroid iltihabına Haşimato hastalığı denir.

    Haşimato hastalığı nedir?

    Haşimato hastalığı, kronik tiroidittir.

    Kronik tiroidit nedir?

    Tiroid bezinin kronik iltihabı demektir. Kronik tiroidit, en sık virüsler nedeniyle olur.

    Bulguları nelerdir?

    Tiroid bezinin akut iltihabı hastalıkları genelde gürültülü seyrederken Haşimato hastalığı daha sessiz ve derindir. Bu nedenle çok kez tesadüfen saptanır. Hemen her sistemik hastalığı tetikler, depresyondan panik atağa kadar pek çok ruhsal bozukluklara yol açar. Guatra neden olabilir.

    Haşimato hastalığı olanların paylaşım alanı için tıklayın !

    Guatr nedir?

    Guatr, tiroid bezinin büyümesi demektir. Haşimato hastalığında guatr gelişmesi şart değildir.

    En sık kimlerde görülür?

    Haşimato hastalığı, iyot eksikliği olan yörelerde yaşayanlarda daha sık görülür. Kadınlarda, erkeklerden daha çok rastlanır.

    Haşimato hastalığı neye yol açar?

    Haşimato hastalığı en sık hipotiroidiye yol açar.

    Hipotiroidi ne demektir?

    Hipotiroidi, tiroid bezinin yeterli miktarda hormon sentez edememesi demektir. Tiroid hormonları T3 ve T4 olarak bilinir.

    Ne tür yakınmalara neden olur?

    Tiroid hormon yetersizliği, B12 vitamini eksikliği ve anemiye neden olur. Bu durum; üşüme, çabuk yorulma ve halsizliğe yol açar. Saçlar ve deri kurudur, deride pul pul dökülmeler oluşur.

    Haşimato hastalığında yorgunluk tipiktir. Rahat ve uzun bir uyku uyunsa da sabah yorgunluğu dile getirilir. Gün içinde uyuklamalar ve sık sık esnemeler olur. ‘Bıraksanız tam gün uyurum’ diyeni az değildir.

    Sürekli şişkinlikten ve kilo artışından söz edilir. Gerçek bir kilo artışı vardır. Kilo artışı ve ilerlemiş ödem, kalp yetmezliğine yol açabilir.

    Şişmanlık neden olur?

    Şişmanlık, kas ve yağ kitlesi artışı ile birlikte yaygın ödemden ötürüdür. Diyet ve egzersize rağmen bir türlü kilo verilemez. Bu nedenle zayıflama rejimine başlamadan önce tiroid hormon düzeyleri mutlaka ölçülmelidir.

    Ruhsal etkisi nedir?

    Uykusuzluk ve yorgunluk, sinir sistemini doğrudan etkiler. İçe kapanma, sosyal faaliyetleri askıya alma, karamsarlık sıktır. Tüm bu ruh halleri depresyona kapı aralar.

    Mide-bağırsak etkisi nedir?

    Karında şişkinlik, hazımsızlık ve inatçı bir kabızlık söz konusudur. İlaçlara son derece dirençli bir kabızlıktır. Kabızlığın devamı hemoroid, fistül ve fissürlere neden olur.

    Kalp-damar etkisi nedir?

    Dakikadaki kalp atım sayısı düşer. Nabız düşüklüğü, çarpıntı ve aritmilere yol açar. Kontrol edilmezse kolesterol yüksekliği ile birlikte koroner arter hastalığı gelişebilir.

    Kandaki kolesterol ve trigliserid seviyeleri yükselir. Kolesterol ve trigliserid düşüren ilaçların etkisi azalır. İlaçlar ancak hipotiroidi düzelirse etkili olur.

    Nasıl teşhis edilir?

    Haşimato hastalığı; tiroid ultrasonografisi, tiroid hormonları ve antikorlarının ölçümü ile teşhis edilir.

    Haşimato hastalığı seyrinde oluşan tiroid nodüllerinin çoğu yalancıdır. Bu nedenle müdahale gereksizdir. Çapı iki santimetreyi aşan nodüller yakından izlenir.

    Nasıl tedavi edilir?

    Klinik ve laboratuvar olarak ciddi sorunlar yoksa periyodik takipler yeterlidir. İlaç kullanmaya da gerek yoktur.

    Hipotiroidi varsa uygun dozlarda tiroid tabletleri ile takviye edilir.

    Tiroit tabletleri nasıl kullanılır?

    Tiroid tabletleri aç karnına alınmalıdır. Antiasit, demir ve kalsiyumla birlikte kullanılmamalıdır, aksi takdirde emilmezler.

  • Obsesif Kompülsif Bozukluk

    Obsesif Kompülsif Bozukluk

    Takıntı hastalığı olarak da bilinen obsesif kompülsif bozukluk (OKB) bireyleri döngüsel olan düşünce ve davranışlara hapseder. “Obsesyon” (saplantı veya takıntı) adı verilen takıntılı düşünce, fikir ve dürtüler ile “kompulsiyon” (zorlantı) adı verilen yineleyici davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan ruhsal bir sıkıntıdır. Bu nedenle obsesif kompülsif bozukluk bir anksiyete bozukluğudur. Yani aşırı temizlik, düzenlilik, simetriye önem verme, kapıyı-ocağı kontrol etme gibi çeşitli davranış ve düşüncelerin, kişinin kendisiyle ve çevresiyle ilişkisini bozması derecesine varmasına obsesif kompulsif bozukluk denir.

    OBSESYON NEDİR?

    İrade dışı gelen, kişiyi tedirgin eden veya sıkıntı veren, bilinçli bir çaba ile kovulamayan yineleyici düşünceler olan obsesyon, kişinin zihnine girmesine engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtülerdir. Kişinin isteği dışında gelirler, kişi tarafından mantıkdışı olarak değerlendirilirler ve yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa yani anksiyeteye neden olurlar. Bu nedenle kişiler bu düşünce ve dürtülerini bastırmaya veya yok saymaya çalışırlar veya bunları bir başka düşünce veya hareketle yani kompulsiyonla gidermeye çalışırlar.

    KOMPULSİYON NEDİR?

    Çoğu kez obsesif düşünceleri kovma veya bu düşüncelerin verdiği sıkıntıyı azaltmak için yapılan ve istemeden yinelenen hareketler olan kompulsiyon ise, abartılıdır, obsesyonların neden olduğu yoğun sıkıntı ve huzursuzluğu azaltmak ya da ortadan kaldırmak üzere yapılan yineleyici davranış ve zihinsel eylemlerdir. Amaçladıkları şeyle aralarında mantıksal bağlantıları yoktur. Örneğin tokalaşmakla ellerinin kirlendiğini düşünen bir kişi sürekli ellerini yıkayabilir. Kişinin elleri yıkanmaktan tahriş olmuştur ve ortada bu derece el yıkamayı gerektirecek bir kirlenme de yoktur. Kişi bu davranışları istem dışı sergiler ve kendine sıkıntı yaratır. Dolayısıyla, obsesif kompulsif bozukluk tam anlamıyla, kişinin kafasında saplantı haline gelmiş düşüncelerin ve dürtülerin yapılması zorunlu olarak algılanması nedeniyle eyleme dökülmesidir. Amaçları herhangi bir zevk veya mutluluk sağlamak değildir.

    MANTIK DIŞI OLDUĞUNU BİLİYORLAR…

    Obsesyonlar ve kompulsiyonlar kişinin benliğine zarar verir. Obsesif kompülsif bozukluğuna sahip olan kişiler saplantılarının veya takıntılarının her ne kadar manasız ve anlamsız olduğunun farkında olsalar da, bu takıntıları gerçekleştirmekten kendilerini alıkoyamazlar. Belirli bir kurala ve sıraya göre yerine getirilen davranışlar düşüncelere hizmet ederek kişiyi geçici olarak rahatlatmayı amaçlar.

    HERKESTE BİR PARÇA OLABİLİR…

    Birçok kişinin kapıyı veya ocağı ara sıra kontrol etme, masaya vurma, temizlik, titizlik, düzenlilik, eşya veya para biriktirme, simetriye önem verme gibi çeşitli takıntıları, saçma bulduğu halde o an için yaptığı davranış ve düşünceleri olabilir. Çoğunlukla bunlar önemli bir zaman kaybına veya ciddi bir sıkıntıya neden olmazlar. Ancak, bazı kişiler mantıksız buldukları halde bazı davranış ve düşünceleri tekrar tekrar yapmaya ve sürdürmeye devam ederler. Bu durum önemli oranda zaman ve iş kaybına yol açar, aile hayatını olumsuz etkiler, belirgin bir ruhsal sıkıntı verir ve kişinin hayatını çekilmez bir hale getirir, yaşamla, kendisiyle ve çevresiyle ilişkisini bozmaya başlarsa, bunun ruhsal bir sorun olabileceğini düşünmek gerekir.

    BELİRTİLERİ NELER?

    Eğer bir kişide, istemsizce saçma olduğuna inandığı halde kafasından atamadığı düşünceleri aklına sürekli olarak getiriyor ve bu düşünceler yaşamında belirgin bir sıkıntıya neden oluyorsa ya da katı bir biçimde uygulanması gerektiğine inanıyor, yapmaktan kendini alıkoyamıyor ve davranışlarını sürekli tekrarlıyorsa obsesif kompülsif bozukluğu var demektir.

    Ocağı, arabasının ya da evinin kapısını kapatıp kapatmadığından emin olamayan (obsesyon) bir kişinin, tekrar tekrar kapıları, ocağı kontrol etmesi (kompulsiyon), para ya da herhangi bir eşyaya dokunduğunda elinin kirlendiğini takıntılı şekilde düşünen bir kişinin el yıkama zorlantısı (kompulsiyon) gibi davranışlar obsesif – kompulsif bozukluğa örnektir.

    EN ÇOK GÖRÜLEN OBSESYON VE KOMPULSİYONLAR…

    1-Temizlik ve titizlik obsesyonları

    Obsesif kompulsif bozukluğunda en sık gözlemlenen belirtilerden biri, kişinin hastalık kapacağı düşüncesiyle sürekli olarak elini yıkama ihtiyacı hissetmesidir. Aslında dokunduğu her şeyden mikrop bulaşacağı düşünceleriyle boğuşup dururlar. Bu nedenle, kişi önce ellerini sürekli yıkamaya başlar ve ilerleyen zamanlarda, eğer tedavi edilmezse, kapıları mendillerle ya da dirseği ile açmaya devam eder ve bir zaman sonra telefon kullanamaz ve para tutamaz hale gelebilir. Bu davranış bozukluklarını çevresinden de beklemeye başlayan kişi, evine gelenlerin banyoya gidip temizlenmesini bile isteyebilir. Bunun ileri boyutunda olan kişi hastalık kaptığı şüphesi ile sürekli olarak doktor kontrollerine gider ve kan testleri yaptırmaya başlar. Sonuçların negatif olduğunu görmek ikna edici olmayacağı gibi sağlık kontrollerini sıklaştırmaya başlar.Temizlik ve titizlik obsesyonları olan kişiler genellikle mikropların, kirin, tükürüğün, nefesin, idrarın, dışkının üzerlerine bulaşmasından korkarlar. Saatlerce kendilerini veya vücutlarının bir kısmını yıkayarak, kendilerini korktukları şeyin “bulaşmasından” korumaya çalışırlar. Kendilerine bir şey bulaştıracağını düşündükleri her şeyden kaçarlar, çevrelerindeki her şeyin KİRLİ ve PİS olduğunu düşünürler. Temizlenmediği kaygısıyla saatlerce ve tekrar tekrar ev temizliği yaparlar.

    2-Şüphe ve kontrol obsesyonları

    Şüphecilik herhangi bir unutkanlık değildir. Yapılan davranışı yapıp yapmadığını kontrol etme ihtiyacından kaynaklanan, emin olamama ve KONTROL ETMEdurumudur. Ocağı, şofbeni, doğalgazı, suyu, elektriği, çamaşır makinesini açık bırakıp bırakmadığını, kapıyı ve arabayı kilitleyip kilitlemediğini sürekli olarak kontrol eden kişiler buna birer örnektir. Böyle bir kişi doğalgazı kapatmış olsa dahi, kapattığından emin olamaz ve defalarca vanayı kontrol etmek zorunda kalır.

    3-Düzen ve simetri obsesyonları

    İç dünyaları karmakarışık olan bu kişiler iç dünyalarını düzene sokamadıkları için, dış dünyayı ve dış dünyadaki her şeyi tamamen doğru bir şekilde düzenlemeye çalışırlar. Kendilerine ait bir düzen kurarlar, birilerinin bu düzeni bozmasına, eşyalarına dokunmasına veya karıştırmasına aşırı tepki ve direnç gösterirler. Düzenlerini devam ettirmek için kendilerini yer ve bitirirler. Bu obsesyonlar, sehpaların üzerinde bulunan örtülerin sehpanın tam ortasında durmasına özen gösterme, halının saçaklarından ters dönenler varsa düzeltmeden duramama şeklinde kendini gösterebilir.

    4-Saldırganlık veya zarar verme obsesyonları

    Çocuğuna veya sevdiği birisine zarar verme şeklinde hayaller bu tür obsesyonlara örnek verilebilir. Bu kişiler asla yapmasalar bile, yapmayacaklarını bilseler bile çocuklarına ve sevdikleri kişilere zarar vermekten çok korkarlar ve bu düşünceyi zihinlerinden atamazlar. Dayanılmaz olan bu korkuları hafifletebilmek için salonun ışığını 3 kez açıp kapamak gibi şeyleri “doğru sayıda ve belli bir düzende yapmak” zorunda hissederler. Böylece, mantık dışı olduğunu bilseler bile, kendilerini, çocuklarını veya sevdiklerini hayali bir tehlikeden koruduklarına inanırlar.

    5-Dini obsesyonlar

    Özellikle dini ritüelleri yoğun yaşayan kişilerde sık görülen bir obsesyon türüdür ve çoğunlukla ibadet yaparken zihne gelirler. Kişi kendini inanç ve görüşlerine tam karşıt bir biçimde ve çok yoğun sıkıntı yaratacak şekilde dini içerikli takıntılı düşünceleri zihninden atamaz. Aklına, istemediği halde, tanrıya küfür düşünceleri gelir. Suçluluk ve günahkarlık duygusuyla bu düşüncelerini zihninden atmak için 100’den geriye sayıları üçer üçer sayarak sıkıntısını hafifletmeye çalışabilir, duaları daha fazla tekrarlayabilir ve daha çok ibadet edebilirler. Örnek olarak namaz kılan bir kişi tam başını secdeye koyduğunda “Allah’ın varlığından kuşku duyma” şeklinde takıntılı düşünceleri istemeden zihnine getirebilir.

    6-Sayma obsesyonları

    Sayma takıntısı, herhangi bir günlük aktivite belirli bir sayıya kadar sayılmadan yapılırsa, o gün işlerin rast gitmeyeceğini düşünerek, sayma davranışında bulunmaktır.Bu nedenle düşündükleri ya da gördükleri sayıları saymaktan kendilerini alamazlar. Kaldırım çizgilerini, elektrik direklerini, otomobilleri, evlerin numaralarını, apartmanların kaç kat olduğunu sayarlar. Belli sayılar iyi ve uğurlu, belli sayılar kötü ve uğursuzdur. Kötü ve uğursuz sayı akla gelince hemen iyi ve uğurlu bir sayıyla yer değiştirilmeye çalışılır.

    7-Biriktirme obsesyonları

    Sık görülen kompulsiyon türlerinden biridir. Kişi “ileride gerekli olabilir” şeklinde bir düşünce ile eski gazeteler, hediyelerin ambalajları gibi gerekli olmayacak eşyaları biriktirebilir, saklayabilir.

    8-Cinsel içerikli obsesyonlar

    Kişinin kendine, yaşına ve toplumdaki yerine hiç yakıştıramadığı bir biçimde tekrarlayan pornografik görüntüler şeklinde cinsel içerikli hayaller bu tür obsesyonlara örnek verilebilir. Dini inançları kuvvetli bir erkeğin, çevresindeki tüm kadınlara ilişkin cinsel içerikli hayaller kurmaktan kendini alamaması, bu hayalleri zihninden bir türlü uzaklaştıramaması ve çok rahatsızlık duyması hayatını çekilmez bir hale getirebilir.

    9-Dokunma obsesyonları

    Bazı davranışları yapmadan önce kendilerince önemsedikleri bir eşyaya dokunma gereksinimi duyma şeklinde kendini gösteren kompulsiyonlardır. Örneğin kişisabahları işine giderken oturma odasında duran ve içinde mutlu bir aile fotoğrafı bulunan çerçeveye dokunmadan çıkarsa, ailesini ilgilendiren olumsuz bir olay ile karşı karşıya kalabileceğinden endişe duyup, geri dönüp yeniden dokunma gereksinimi duyabilir.

    10-Batıl itikat obsesyonları

    Merdiven altından geçmemek, çocukların üstünden atlayıp geçmemek, evden sağ ayakla çıkmak, yatağın sol tarafından kalkmamak gibi, çoğu kişinin kültürel özelliklerinin bir parçası olarak bazı inanışları, davranışları, uğurlu ya da uğursuz saydığı sayı ve renkleri olabilir. Bu itikatların günlük yaşam aktivitelerini engelleyecek ya da günlük işlevleri kısıtlayacak kadar sık ve yoğun olması durumudur.

    TEDAVİSİNDE NELER YAPILIYOR?

    Obsesif kompülsif bozukluğuna en iyi tedavi yöntemi terapinin yanında uygulanan ilaç tedavisidir. Terapinin hedefi, obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişilerin ritüellerini gerçekleştirmeden, korkularıyla yüz yüze gelmelerini ve anksiyetenin azaltılmasını sağlamaktır. Bilişsel terapi, obsesif kompülsif bozukluğu olanlarda sıkça görülen abartılmış ve felaketler içeren düşünceleri azaltmaya odaklanır. Terapide önce gevşeme egzersizleri ile başlayan tedavi, davranışçı tekniklerle yani bireyin rahatsız olduğu düşünce ve davranışlar listelenerek devam edilir. Ardından yüzleşme süreci başlar ve rahatsız olunan düşünce ve davranışların giderek azaltılması sağlanır.Her ruhsal sıkıntıda olduğu gibi obsesif kompülsif bozuklukta da erken teşhis tedavi süresini kısaltmaktadır. Danışanlar tedavi süreci sonunda normale yakın yaşam sürebilirler. Sıkıntılar azaldıktan sonra devam eden ilaçlar eşliğinde doktor kontrolü sürmelidir. Çünkü uzun süreli ve zamanla iyileşme dönemleri gösterebilen bir sıkıntıdır.

  • Burun eti büyümesi nasıl tedavi edilir ?

    Burun eti büyümesi nasıl tedavi edilir ?

    Burun eti büyümesi çeşitli sebeplerle ortaya çıkabilmektedir.  Burun deviasyonu, alerjik nezle varlığı, kronik sinüzit, reflü, tiroid hormon bozuklukları, kronik sigara içiciliği, kötü hava koşulları gibi bir çok faktör burun eti büyümesine neden olabilmektedir.

    Burun etlerinin büyümesi burun tıkanıklığı, nefes alamama, başağrısı, horlama, sabah yogun uyanma gibi bir çok şikayete sebep olabilmektedir.

    Burun eti büyümesi sorununun ortadan kaldırılması, hastalarımızı oldukça rahatlatmaktadır ve mevcut şikayetleri ortadan kaldırmaktadır.

    Bu sorunun çözümünde izlenecek ilk yol tabiî ki ilaç tedavisidir. Alerji ilaçları ve burun etini küçülten ilaçlar belli bir süre kullanılabilir.

    İlaç tedavisiyle gerileme olmuyorsa bu durumda burun eti küçültme yöntemleri, farklı tedaviler şeklini almaktadır.

    Bu konuyla ilgili tedavi yöntemleri de son zamanlarda oldukça değişmiş durumdadır. Burun etinin radyofrekansla küçültülmesi bunlardan birisidir. Burun eti büyümelerinin yaklaşık % 80 i radyofrekansla küçültülebilmektedir.

    Lokal anestezi altında yapılabilen basit bir girişim olan radyofrekans yöntemi 5-10 dakika süren kısa bir işlemdir ve işlem sonrası hastalarımız aynı gün bile işlerine devam edebilmektedir.

    Radyofrekans ile küçülmesi mümkün görülmeyen burun eti problemleri varsa, bu sorun endoskopik burun eti küçültme yöntemleriyle ortadan kaldırılabilir.

    Op.Dr.Muhammet DİLBER
    Nose Estetik “Estetik Burun Ameliyatları”
    www.noseestetik.com , www.muhammetdilber.com

    Op.Dr.Muhammet Dilber Facebook 
    Op.Dr.Muhammet Dilber twitter

    İlgili yazıları ;

    – Burun estetiği ile birlikte yapılan operasyonlar 
    – Burun şekli nefes almayı etkiler mi ?
    – Doğal burun estetiği
    – Burun operasyonu öncesi öneriler
    – Burun estetiği operasyonlarında doğru zaman ?

  • Alışveriş hastalık haline gelmeden yardım alın!

    Alışveriş hastalık haline gelmeden yardım alın!

    Alışveriş yapmak kuşkusuz kadınların en sevdiği aktivitelerden biridir. Hatta kadınların milli sporu bile denilebilir. Ancak alışveriş hayatın odak noktası haline gelirse, karşılanabilenden fazla harcama söz konusu olursa tehlike çanları çalmaya başlamıştır. Kadıköy Şifa Ataşehir Hastanesi Uzman Klinik Psikoloğu Merve Büyükkucak, neden tutkuyla alışveriş yaptığımızı, bu tutkunun altında yatan sorunların ve alışverişin nasıl hastalığa dönüşebileceğini anlatıyor.

    Özellikle endüstrileşmiş ülkelerde alışverişin cinsiyete dayalı olarak farklı bir aktivite haline geldiğini görebiliyoruz. Alışveriş daha çok kadının alanına giren bir şey ve erkek aslında daha çok parasal işlerle ilgilenir oluyor. Kadınların alışveriş aktivitesine erkeklere göre daha pozitif bir tutumu oluyor. Araştırmalar kadınların erkeklere oranla daha aktif alışveriş yaptıklarını, daha fazla ürün aradıklarını ve vitrin gezdiklerini gösteriyor. Zaten birçok erkeğin de alışveriş yapmayı sevmediğini dile getirdiğini biliriz. Erkeklerden farklı olarak birçok kadın alışverişi bir boş zaman aktivitesi olarak görür, tıpkı bir kafede kahve içme, yemek yeme, gezip dolaşma, hatta sadece yürüyüş yapma gibi. Alışveriş bazen de böyle keyifli bir aktivite yerine bir iş gibi görülebilir; örneğin ihtiyaç duyulan bir şeyi arama bulma ve sonunda satın alma gibi, net bir amaca yönelik olarak.

    Satın alma eylemi tatmin duygusu yaratıyor!

    Alışveriş eskiden ihtiyaçların giderilmesi anlamına gelirken son yıllarda artık birtakım duygusal ihtiyaçların giderilmesine de cevap verdiği anlaşıldı. Bu nedenle işin bir de duygusal boyutu var; çünkü yeni bir şey satın almak birçok insana kendini iyi hissettiren ve hayatın birçok alanında kolaylıkla hissedemediğimiz bir güç hissi verebiliyor. Satın alınan şeyden çok satın almanın yarattığı tatmin ön plana geçiyor aslında.

    Alışveriş sinir ve öfkeyi değil üzüntüyü hafifletiyor!

    Birçok araştırma alışveriş yapmanın sinir ve öfkeyi değil ancak o an için üzüntüyü hafifletici etkisi olduğunu gösteriyor. Sinir daha çok kontrol hissi ile ilişkilendirilen bir duygu ama üzüntü öyle değil. Üzüntü belki birçok duygudan daha da fazla olarak kontrol hissinin kaybı ile eşleştirebiliyor. Çünkü üzüntü yaşayan insanlar genelde üzüntülerin kaynağını başkalarıyla ya da şansla açıklamaya daha meyilli oluyorlar. Bu nedenle alışveriş de bu kaybedilen kontrol hissini onarma amacıyla kullanılabiliyor. Çünkü alışveriş nerede alışveriş edeceğiniz, hangi mağazadan satın alacağınız ve ne alacağınız gibi birçok kişisel seçimi ve dolayısıyla kişisel kontrolü içinde barındıran bir aktivite. Bunun yanı sıra yeniliğin her zaman canlandırıcı etkisi var; böylelikle sıkılmaya da bir alternatif aslında alışveriş. Özellikle kadınlar için alışveriş etmenin canlandırıcı bir etkisi olduğu bilinmekte. Alışveriş bir kadının stresini ve kaygısını azaltabilir, onda tatmin hissi yaratabilir. Özellikle de uygun fiyata bir ürün satın alındığında bir başarı hissi de buna eşlik edebiliyor.

    Kazanmak, sahip olmak seratonin seviyesini yükseltiyor!

    Beyin kimyası açısından baktığımızda ise alışveriş sırasında seratoninin katkısından da bahsetmek mümkün. Şöyle ki, mutluluk hormonu olarak da bilinen seratoninin yetersiz seviyelerde olması depresif duygudurumları ile eşleşmekte ve medikal destekle normal seviyelere çıkarılmaya çalışılmakta. Yaşamımızda birçok aktivite aslında bu seratonin etkisini yapabiliyor; örneğin: gün ışığı, egzersiz, masaj ya da mutlu olduğumuz anları düşünmek gibi. Aynı zamanda kazanmak, sahip olmak da aynı etkiyi yapıyor.

    Alışveriş yapmak ya da hediye vermek de aynı amaca hizmet edebiliyor. Depresif duygudurumunda daha çok kayıp hissi ön plandayken aslında almak ve sahip olmakla bu his tersine çevriliyor. Bu nedenle de birçok insan, en başta kadınlar sıkıldığında ya da depresif hissettiğinde alışverişe yönelebiliyor. Elbette kadınlar için işin bir de görsel yanı var. Evrim teorilerinden de bildiğimiz gibi kadın dış görünümü ve güzelliği erkek ise gücü ile ön planda olan bir varlık.

    Dolayısıyla dış görünümü güzelleştirmeye ve diğer kadın rakiplerinin arasından sıyrılmaya dair bir alışveriş merakından illa ki söz etmek mümkün, ancak burada alışveriş konusunu sadece dış görünümle kendini beğendirme isteği ile sınırlamak doğru olmayacaktır; evi için ya da ailesi için de kadınların sıklıkla alışveriş yaptığını biliyoruz. Burada da “iyi hissetme”ye dair motivasyonların ön plana geçebileceğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda arkadaşlarla sosyalleşme, atmosfer değişimi, gibi stresi azaltıcı etkisi de oluyor.

  • Neden anlaşamıyoruz?

    Neden anlaşamıyoruz?

    İlişkinizin içinde dönüp dolaşıp aynı konular hakkında tartışırken içinizden bir his “Aslında beni rahatsız eden başka bir şeyler var ama adını koyamıyorum” diyorsa, kendinizi fark etmeye çok yaklaştınız demektir. Çünkü aslında her ilişki bizim farkında olmadığımız bilinçaltı kayıtlarımızdan etkileniyor.

    Boşanma oranları hızla artsa da kadın ve erkek yine de en güzel düğünlerle, en mutlu yuvanın hayallerini kurarak evlenmeye devam ediyor. Herkes kendisinin bu işi başaracağını düşünerek, hayat arkadaşını koluna takıp yola çıkıyor ancak işler her zaman hayallerdeki gibi yürümüyor. Görünen nedenler kayınvalide, kayınpeder, çocuğun davranışı ya da geçim sıkıntısı olsa da aslında bunların altında fark edilmeyen bambaşka nedenler yatıyor. Farklı ailelerden, farklı çocukluklardan gelen iki insan aslında kendilerinin dahi farkında olmadıkları bilinçaltı kayıtları nedeniyle birbirlerini yıpratabiliyor. Uzman Psikolojik Danışman Seçil Özbeklik’e evliliklerdeki sorunların görünmeyen nedenlerini sorduk. Uzm. Psk. Özbeklik, görünür nedenler üzerinden tartışmanın ve söylenenlere karşılık vermenin daha kolay olduğunu belirterek, “Ancak çoğu zaman yeterince sevildiğini, değer gördüğünü, anlaşılabildiğini hissetmemek, ihmal edildiğini düşünmek gibi sorunlar yaşanıyor. Bu duyguları ifade etmek de kolay olmuyor çünkü bunları söylediğinizde ilişkide çırılçıplak kalıyorsunuz. Hele bir de karşı tarafa güvenmekle ilgili bir sorununuz varsa ‘Ben senin beni sevdiğine inanmıyorum’ demek zor. Söylendiğinde ise karşı taraftan genellikle şöyle bir yanıt geliyor; ‘Ne alakası var? Bu senin paranoyan…’ Bu sefer de dinlenmediğinizi düşünmeye başlıyorsunuz. İşte tüm bu nedenlerle ilişkilerde sorunlar hep görünen nedenler üzerinden halledilmeye çalışılıyor” diyor.

    İlişki; adeta üçüncü bir kişi
    İlişki dinamiği deyince birçok faktörün bir arada yer aldığını belirten Uzm. Psk. Özbeklik, iki insanın farklı kişilik yapıları, çocukluk dönemleri, kadın-erkek oluşları, geldikleri ailede gördükleri evlilik, kadınlık, erkeklik modelleri ve bir ilişkiden beklentileri gibi farklılıkları olduğunu belirtiyor. “İki kişi böyle bir yerde ilişkiye başlıyor ve o anda bir üçüncü meydana geliyor” diyen Uzm. Psk. Özbeklik, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yani ortaya her ikisinden de izler taşıyan ama her ikisinden de bağımsız bir çocuk çıkıyor. İşte bir sorun başladığı anda, insanlar bu sorunu çözebilme becerisine sahip değilse ilişkiyi bozmaya başlıyor. Biri bir sorunu ortaya getirdiğinde, diğeri uygun şekilde cevap verebiliyorsa ilişki problemi orada çözülebiliyor. Ancak çoğunlukla diğeri de ilişkiye başka bir problemle gelmiş olduğu için verdiği karşılık, o problemi çözebilen değil, daha çok tetikleyen ya da zorlaştıran bir şey haline dönüşüyor. Ve ikisi bir arada problemi büyütmeye başlıyorlar” diyor.

    Mutsuz evlilik hastalıkları getiriyor
    Evlilik problemi ile fiziksel sağlık problemleri paralel ilerliyor. Kalp hastalıkları, mide bağırsak sorunları ya da kronik hastalıkların yanı sıra ruhsal sıkıntılar ve iş hayatındaki problemler de evlilikten etkileniyor. Yüksek lisans tezinde bu konuyu inceleyen Uzman Psikolojik Danışman Seçil Özbeklik, iş yerinde ya da trafikteki kazaların da evlilik problemlerine bağlı gelişen dikkat dağınıklığı ile yakından ilgili olduğunu söylüyor. Hangi sorunun diğerini tetiklediğini söylemenin yanlış olabileceğini belirten Uzm. Psk. Özbeklik, “Ancak evlilik probleminin diğer problemleri düzeltebileceğini ya da kötüleştirebileceğini bilmek gerekiyor. Bu nedenle evlilikte bir problem varsa ve bu çözülemiyorsa kişilerin mutlaka kendilerine dönüp bakması gerekiyor. ‘Ben acaba nerede yanlış yapıyorum?’ demeye başlayıp bunu paylaşabildikleri andan itibaren karşı taraf da yumuşuyor ve konuşulabilir hale geliyor. Ancak bu da olmuyorsa o evliliğin içinde çok uzun süre durulmamasını tavsiye ediyorum. Bu mutlaka boşanmak olmayabilir. Bazen evliliğin dışına çıkıp uzun süredir arzu edilen şeyleri yapmaya başlamak da bir çözüm olabilir. Herkesin kendine uygun olan yolu bulup o yolda ilerlemesini tavsiye ediyorum” diyor.

    Farklılıkları kabul edin
    Kromozom özelliklerinden yetiştiriliş tarzlarına kadar birbirinden çok farklı olan kadın ve erkeklerin, eşlerini kendilerine benzetmeye çalışmamaları gerektiğini belirten Seçil Özbeklik, “Farklılıklar olacak ki ilişki zenginleşecek. Eğer erkeğin kadın gibi düşünmesini bekliyorsanız bir kadınla birlikte olmanız gerekiyor. Bir erkeğe sürekli futbol izlemesini neden istemediğinizi doğru anlatmayı becerebilirseniz, sizin tarafınızda neler yaşandığını tahmin edebilir ama hiçbir durumda sizin arzu ettiğiniz cevabı veremeyecektir. Bu diğer konularda da böyle olacaktır. Bunu baştan kabul etmek gerekiyor” diyor.

    Bu örnek size tanıdık gelecek
    Daha anlaşılır olması için bir örnek vermesini istediğimizde Uzm. Psk. Seçil Özbeklik, özellikle 80’li yıllar sonrası birçok çiftin deneyimlemiş olduğu bir örneği şöyle anlatıyor: “Erkek, annenin çalışmadığı, sadece çocukları ile ilgilendiği bir aileden geliyor ve annenin müdahaleci olmasından rahatsız, beklenti olarak zihninde şunu canlandırıyor; benim eşim çalışıyor olmalı, biz hayatı birlikte paylaşıyor olmalıyız. Kadın ise şöyle bir beklenti içinde; annem çok yoruldu, bunaldı, saçını süpürge etti, babam tarafından hırpalandı, ben böyle olmayacağım, çalışacağım, eşim de bu anlamda bana yardımcı olacak. Bu iki insan karşılaştığında muhteşem bir ilişkinin ortaya çıkacağı düşünülüyor. Oysa diğer taraftan bu iki insanın da bilinçaltlarındaki kadın modeli şu; kadın evde oturur, her şeyi yapar, çocuklarla ilgilenir, erkeğine de çok iyi bakar. Her şey çok güzel olacak diye beklenirken, zihinlerindeki modeller birbiri ile uyumlu iken evliliğin içinde eski modeller devreye giriyor. İşte bilinç dışının tam da ortaya çıktığı yer burası…. Erkek bir süre sonra ‘Beni yeterince seviyor olsaydı gömleğimi ütülerdi, akşam ne yiyeceğimizi planlardı. Ama yapamıyor. Dağınık da…’ diye düşünmeye başlıyor. Başlangıçtaki çalışan kadın arzusunu hatırlamıyor. Kadın da aynı şekilde bir taraftan çalışan kadın olmak istiyor, diğer taraftan da ‘Annem kadar iyi değilim, evim de dağınık, eşim de mutlu değil’ diye düşünüyor. Her işe yetişmesi, ütü de, market alışverişi de yapması gerekiyor ve sonunda beziyor, hassaslaşıyor. Böyle bir yerde erkek yeterince sevilmediği hissi ile “Ütüleri yapmadın” dediğinde, kadın depresif bir modla karşılık veriyor. Kadın zaten yetersizlik hissi içinde ve kızgınlık, içerleme, başka bir yerden saldırıya geçme şeklinde karşılık veriyor.”

    Bütün kabahat anne-babamızda mı?
    Çocukluk hayatı içinde herkesin mutlaka yara aldığını belirten Uzman Psikolojik Danışman Özbeklik, her şeyi en iyi şekilde yapmaya çalışsalar bile çocuğun sürekli değişen isteklerine adapte olamamak nedeniyle her anne-babanın hata yapma ihtimali olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla çocuğun bir yerde mutlaka örselendiğini belirten Uzm. Psk. Özbeklik, “Aile hayatında iflaslar, kayıplar, ayrılıklar gibi beklenmedik olaylar da oluyor. Tüm bunlar devredeyken yeterince iyi anne-baba olunamıyor. İşte tüm bu nedenlerle hepimiz bir miktar örseleniyor ve ilişkilere dair yanlış yargılar içerisinde oluyoruz. Ama bu sosyal ilişkilerimizi, kişilik yapılarımızı etkilemeyebiliyor. İyi işlerimiz, iyi arkadaşlıklarımız olabiliyor. Ne zaman ki iş yakın ilişkilere geliyor, o andan itibaren eski yaralar devreye giriyor” diyor.

    Bilinçaltı bunu niye yapıyor?
    Bilinçaltı zaten yara almışken aynı yarayı neden tekrar canlandırıyor. Seçil Özbeklik bunun yanıtını da şöyle veriyor; “Bilinçaltı şöyle çalışıyor; bir yaram varsa onu halletmek istiyorum. Aynı duruma tekrar gireceğim, aynı sahneyi tekrar yaşayacağım ve oradan sağlıklı bir şekilde çıkacağım. Aslında bu bir iyileşme yöntemi. Her iki taraf da aynı şekilde yaralanmış oluyor ve tıpkı bir yap-boz gibi birbirlerini tamamlıyorlar. Birleştikleri nokta aslında tüm yaraları çözmek adına çok önemli bir yer, bir şans. Eğer bunu değerlendirebilirse çok şanslı olarak yaşamlarına devam ediyorlar. Yaraları iyileştirmek için bir diğer şans ise çocuk sahibi olmak…”

    Yaraları nasıl iyileştireceğiz?
    Her evliliğin kendi içinde yaşam evreleri bulunuyor. Başlangıçta her iki tarafın isteklerinin dengeye oturması zaman alıyor. Üçüncü senede çocuk sahibi olsak mı olmasak mı diye düşünmeye başlayan çiftler çocuk sahibi olduklarında ise ne yapacaklarını şaşırmış halde oluyor. Bu aşamada ilk anne-baba modelleri devreye giriyor, farkında olmadan kendi bebekliklerini, çocukluklarını hatırlıyorlar. Yeterince iyi bir ilişki varsa sorunlar halledilebiliyor. Aksi durumda ise ilişki yürümüyor, ya bitiyor ya da iki ayrı insan gibi yaşıyorlar. Aynı evi paylaşıp ayrı dünyalara gömülüyorlar. Ama bu da çok uzun sürmüyor. Birinden biri dışarıda başka bir şey bulmaya kalkıyor, aldatma başlıyor. Aldatmayı sadece bir başka insanla ilişki kurmak olarak düşünmemek gerektiğini belirten Seçil Özbeklik, “İlk aldatma kadının çocuğu, ev işleri, giyim kuşam ya da alışverişle olabiliyor. Erkek de önce işle aldatmaya başlıyor, eve gelmek istemediği için geç saatlere kadar çalışıyor. Ya da futbol ya da konsol oyunları ile aldatıyor” diyor.

    Kabahat kimde?
    “Dışarıdan nasıl görünürse görünsün, ilişki içinde problem varsa minimum yüzde 50-50 oranında iki tarafın da katkısı oluyor” diyen Uzm. Psk. Özbeklik, “Bu bazen problemi çıkartarak, bazen de devamına katkıda bulunarak oluyor. Son noktada boşanma kararı alsanız dahi, bu ilişkiye siz ne kattınız, bu ilişkide ne hata yaptınız bunu mutlaka bulun. Aksi takdirde yeni umutlarla başka bir ilişkiye girdiğinizde yine aynı tarz insanları seçip yine aynı tarz davranıyorsunuz. Sonunda da ya ‘Bütün erkekler (ya da kadınlar) aynı diye düşünüyor ya da sevilmeye layık olmadığınıza inanıyorsunuz. Oysa değişmeyen siz oluyorsunuz” diyor.

    Her şey aniden mi değişti gerçekten?
    Aslında evlilik içinde hiçbir şey aniden gelişmiyor. Örneğin eşinin kendisini birkaç yıldır aldattığını öğrenip şoke olduğunu söyleyen kadının aslında aldatma başlamadan önce dahi ilişkinin içinde bir problem olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Çünkü hiçbir ilişki aniden bitmediği gibi, aniden de başlamıyor. Bu örnekte kadının aldatma meydana gelene kadar ilişkideki problemlerle ilgili hiçbir şey yapmadığı, diğer tarafın da sıkıntılarını dile getirmeyi başaramadığını düşünmek mümkün.

    Çocuklarınız için kendinizi fark edin
    İlişkilerinde sorun yaşayan çiftlerin yeni bir şey üretmeyi becerebilmeleri gerektiğini belirten Uzman Psikolojik Danışman Seçil Özbeklik, “Bir beklenti ile evliliğin içine giriliyor. Bazı durumlarda birinin istekleri, bazen de diğerininki ön planda oluyor. Bazen ise ikisinin isteği ile yeni ve zengin başka bir şey ortaya çıkıyor. İşte buna müsaade etmek, karşı tarafın başka şekilde düşünebileceğini kabul etmek ve yeni şeylere açık olmak gerekiyor. Evliliklerde çalışırken çoğu zaman insanlara, ‘Sizin insan olarak mutlu olmanız, evliliğin içerisinde mutlu olmanız ya da düzgün bir şekilde ayrılıp kendi yollarınıza devam edebilmeniz benim için önemli. Ama sizden daha çok doğmuş ya da doğmamış çocuklarınız için çalışıyorum’ diyorum. Çünkü sizin kurduğunuz evlilik modeli çocuklarınızın nasıl bir ortam içinde yetişeceğini belirleyecek. Evliliğinizde mutsuzsanız, çocuğa ihtiyaç duyduğu şeyi çok isteseniz de veremiyorsunuz. Çocuğunuz, kadın ve erkeğin ilişki içinde mutlu olamayacağı düşüncesi ile büyüyor. İleride kendi ilişkilerinde de bu korku ile yaşıyor ve mutsuzluk nerede başlayacak diye araştırmaya başlıyor. Bir şeyi çok fazla ararsanız bulursunuz; o da o anki ilişkisi ile ilgili olmasa da bir sebep mutlaka buluyor.” Gerçekten samimi dostlukları olan çiftlerin konuşarak sorunlarını çözebildiklerini, bazılarının son noktada aslında ayrılmak istemediklerini anlayıp kendilerinin farkına vardıklarını belirten Seçil Özbeklik, “Neresinden bakarsanız bakın bir problem varsa, çözülemiyorsa, insanlar problemin nereden kaynaklandığını bilemiyor olabilirler ama bir problem varsa ve bütün hayatlarını etkiliyorsa oranın halledilmesi gerekiyor” diyor.

    Formsanté Dergisi