Etiket: hasta

  • Hangi vitamin, hangi hastalığın nedeni?

    Hangi vitamin, hangi hastalığın nedeni?

    Dr. İbrahim Bağcivan, vücudumuzun ihtiyacı olan vitaminlerin fazla kullanımının, hangi hastalıklara neden olduğunu açıkladı.

    Vitaminler, hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için olmazsa olmaz besin öğelerinden biri. Günümüzde vitaminlerin öneminin anlaşılması, tedavilerin de bir parçası haline gelmesine neden oldu. Ancak yararı sayılamayacak kadar çok vitaminin gereğinden çok alınması bir çok tehlikeyi de beraberinde getiriyor.

    Dr. İbrahim Bağcivan, her ilacın aslında bir zehir olduğunu ve ilacı zehirden ayıran tek özelliğin dozu olduğunu belirterek, “İnsan için en önemli, en hayati olan su bile gereksiz ve fazla tüketildiğinde önemli sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Günümüz tıbbında vitaminlerin hangi şartlarda tedavi amacı ile hangi şartlarda tedbir amacı ile kullanılacağı bellidir” diyor.

    Vitamin eksikliğinin hastalıklara yol açabileceği ilk olarak 1896 yılında anlaşılıyor ve şu sonuç ortaya çıkıyor:

    C vitamini eksikliğinde cilt ve dişeti problemleri.
    A vitamini eksikliğinde görme problemleri.
    D vitamini eksikliğinde kemik problemleri.
    B vitamini eksikliğinde cilt ve sinir sistemi problemleri oluşuyor.
    Vejetaryen beslendiği bilinen kişilerde ise, hayvansal gıda tüketmediklerinden dolayı B12 vitamini eksikliği görülüyor. Bu nedenle vejetaryen beslenmeyi tercih eden kişilere tedbir amaçlı B12 vitaminini öneriliyor.

    Sadece yetersiz beslenme yüzünden olmuyor
    Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde beslenme problemlerinden kaynaklanan vitamin eksikliklerine pek sık rastlanmıyor. Bununla beraber vitamin eksikliği yalnızca yetersiz beslenmeye bağlı olarak ortaya çıkmıyor. Yaşamımızın değişik dönemlerinde artmış ihtiyacın (bebeklik, gebelik, ergenlik) karşılanamaması, diyabet, böbrek yetmezliği, barsaktan emilim bozukluğuyla seyreden hastalıklar, mide ameliyatları, yoğun alkol kullanımı gibi birçok durumda eksiklikler ortaya çıkabiliyor. Vitamin tedavisi denildiğinde bu risk gruplarına özel tedavi yapılması gerekiyor. Ancak günümüzde doğal besinlerle alınması gereken vitaminler ihtiyaç oluşmadan ilaç olarak rastgele alınıyor.

    Fazla alınan A, D, K vitaminlerine dikkat!
    Vitaminler kimyasal özelliklerine göre suda eriyen ve yağda eriyen vitaminler olmak üzere iki gruba ayrılıyor. B ve C vitaminleri suda eriyebildiği için vücudumuzda depo edilmesi söz konusu olmuyor. Bu nedenle eksiklikleri yağda eriyen vitaminlere göre daha sık görülüyor. Fazla tüketilmeleri vücutta birikim yapmadığı için çoğu zaman sorun oluşturmuyor. Yağda eriyen vitaminler (A, D, E, K vitaminleri) fazla alındığında vücutta birikiyor ve kontrolsüz kullanıldığı zaman “hipervitaminoz” denilen vitamin fazlalığına yol açabiliyor. Vitamin eksikliğinin sağlık sorunu olması gibi fazlalığı da sağlık sorunlarına neden olabiliyor.

    D vitamini fazla alındığında: Kalsiyum fazlalığının yanı sıra, D vitamini zehirlenmesine yol açıyor. Artmış D vitamini vücutta fazla kalsiyum emilmesine, dolayısıyla ciddi kalsiyum fazlalılığına neden oluyor. Bu da kalp ve böbrek sağlığı açısından ciddi ve önemli sonuçlar doğuruyor.

    A vitamini fazla alındığında: Ciltte koyulaşmaya, pullanmaya, kafa içi basıncının artmasına, şiddetli baş ağrısına, görme sorunlarına neden olabiliyor.

    K vitamini fazla alındığında: Kanın pıhtılaşmasına yönelik sorunları ortaya çıkarabiliyor.

    Fazla D vitamini almak kandaki kalsiyumu artırıyor
    Vitamin kullanımı ile karşılaşılan sorunlar bu ilaçların ilaç gibi değerlendirilmeyip masum ve zararsız sanılmaları gibi yanlış bir kanıdan kaynaklanıyor. Hal böyle olunca doktor önerisi olmadan, kontrolsüz ve bilinçsiz vitamin kullanımı değişik sağlık sorunlarına da yol açabiliyor. Özellikle ihtiyaçtan fazla alındığında vücutta depo edilebilen yağda eriyen vitaminlerin fazlalığına daha sık rastlanıyor. Fazla alınan vitaminler, bazı sağlık sorunlarına yol açabiliyor:

    D vitamini fazlalığı kan kalsiyum düzeyinde artmaya ve buna bağlı olarak kas krampları, kalp ritim problemleri, kabızlık gibi sorunların oluşumuna neden oluyor.

    A vitamini fazlalığı beyin basıncının artmasına, kas güçsüzlüğüne, baş ağrısına, görme problemlerine yol açıyor.

    C vitamininin vücutta depo edilmemesine rağmen idrarla atıldığından bazı böbrek taşlarının oluşmasını sağlıyor.

    Son dönemlerde yapılan bilimsel çalışmalar da yüksek dozda kullanılan E ve C vitaminlerinin akciğer kanserinin oluşumunu artırdığını gösteriyor.

    Yine yapılan çalışmalarda yüksek doz A, C ve E vitamini kullanmanın mide-barsak, prostat kanserinde kanser gelişimine neden olmasa bile beklenen yaşam süresini kısalttığı, tümörün büyümesine ve ilerlemesine katkı sağladığı gösteriyor.

    Doktora danışmadan almayın
    Günlük ihtiyaç kadar doğal gıdalardan alınan vitaminlerin herhangi bir soruna yol açmadığı biliniyor. Bu nedenlerden dolayı ihtiyaç gruplar dışında sağlıklı beslenmenin vitamin alımı için yeterli olduğu, ek vitamin ihtiyacının ise doktor tavsiyesine göre planlanmasının gerekliliği vurgulanıyor.

    Hangi dönemde hangi vitamin?
    İnternational Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Bağcivan, hangi dönemde hangi vitaminlerin alınması gerektiğini şöyle sıralıyor:

    Süt çocukluğu dönemi: D Vitamini
    Gebelik: Folik asit
    Böbrek yetmezliği olanlar ve diyaliz hastaları: Folik asit, D vitamini
    Mide ve bağırsak ameliyatı geçirenler: B12 vitamini
    Barsaktan emilim problemi ile seyreden hastalıklar: D vitamini, B12
    Yoğun alkol kullanımı: B1, B12
    Şeker hastaları: B1, B6
    Vejetaryen: B12

  • Kışı sağlıklı nasıl geçirebiliriz ?

    Kışı sağlıklı nasıl geçirebiliriz ?

    Hastalanmamak için su almalı ve bunun yanı sıra sağlıklı diğer içecekleri tüketmelisiniz.

    Çorbalar ve bitki çayları en sağlıklı seçimlerdir. Ihlamur, adaçayı, yeşil çay, ekinezya gibi pek çok bitki çayını kış boyunca tüketin. Sağlıklı sıvılar toksinleri atmanıza yardımcı olur.

    Sinüzit

    Saçlarınız ıslakken dışarı çıkmayın. Banyodan sonra saçlarınızı iyi kurutun. Eğer böyle bir hata yaparsanız, sinüzit ile tanışmaya hazırlanın. Islak saçla dışarı çıkmak daha büyük hastalıklara da sebep oluyor, unutmayın.

    Aşı

    Özellikle kalabalık ortamlarda çalışan kişiler için, grip aşısının koruyucu bir etkisi vardır. Sağlığınız için kışa girerken aşınızı olun ve griple boğuşmak zorunda kalmayın. Ancak unutmayın ki; aşı tek başına yeterli değildir, sağlık bir bütünün içinde yaşanır

    Uyku

    Kışın uyku oldukça önemlidir. Her gün uykunuzu aldığınızdan emin olun. İyi bir uyku vücutta çeşitli hücreleri tamir eder ve sizi kuvvetlendirir.

    Yeterli ve sağlıklı uyku uyumak, bağışıklık sisteminizi güçlendirir ve sizin kışın hastalıklarla mücadele etmenizi kolaylaştırır.

    Şekere dikkat

    Kışın daha fazla tatlı ve şeker tüketmek isteyeceğinizi biliyor musunuz? Soğuk havalarda evin içinde kapalı kalmak, daha fazla karbonhidratlı besinler tüketmenize neden olur. Şekerli besinler ise obezite ve şeker hastalığının risklerini arttıracaktır. Daha doğal ürünlerle, sağlıklı tatlıları tüketmeye özen gösterin.

    Her zaman egzersiz

    Hangi mevsimde olursa olsun egzersiz yapmanız çok önemlidir. Havanın soğuk oluşunu kendinize bahane etmeyin. Özellikle kış ayları kinin egzersizden cayması için uygun zemin hazırlar.

    Haftada en az üç gün ortalama bir saat spor yapın. Hiçbir şey yapmıyorsanız, çıkıp yürüyün… Spor bağışıklık sisteminizi güçlendirir.

    Sağlıklı beslenme

    Doğru beslenme vücudunuzun en önemli savunma alanını oluşturur. Sağlıklı beslenirseniz, vücudunuzun dışarıdan gelebilecek her türlü kötü kuşatmaya karşı direnci oluşur.

    Sarımsak yiyin

    Kokusundan hoşlanmıyor olabilirsiniz ancak vücudunuza dışarıdan alacağınız antibiyotiklerden daha önemli bir etki yaratan sarımsağı, evinizde mutlaka bulundurun.

    Sarımsak soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklarla baş etmenizde en büyük yardımcılardan biri olacaktır. Bağışıklık sisteminizi güçlendirir. Kokusundan çekiniyorsanız, birkaç karanfilin çözemeyeceği bir şey değil…

    Bedeninizi dışarıdan da besleyin

    Bedeninize sadece içeriden yaptığınız bakımlar yetmez. Cildinizi dışarıdan da beslemeniz önem taşır. Nemlendirmek hem içeriden, hem dışarıdan desteklenmelidir.

    Kış alerjisi

    Aslında sadece bahar zamanı polenlerden oluşan alerjilere maruz kaldığımızı düşünüyor olabilirsiniz. Ancak kışın da alerjik reaksiyonlara sebep olabilecek çok fazla durum var. Kapalı ortamlarda tozla birlikte yaşamak zorunda kalmak, klima veya ısıtıcıların havayı kurutmasından kaynaklanan sorunlar, vücudunuzdaki alerjik durumları tetikleyebilir.

    Kışın hava soğukluğuyla birlikte şu alerji türleri yaygınlaşır: Toz ve toz akarları, parfüm ve evcil hayvan alerjisi, kış aylarında en yüksek alerjilerdir.

    Başınızı koruyun

    Dışarı çıktığınızda kulaklarınızı da içine alacak biçimde başınızı koruyun. Üst solunum yolları sıkıntısı yaşamamak için boğazınızı ve kulaklarınızı, boynunuzu soğuktan koruyacak biçimde giyinin.

    Boğaz ağrısı

    Boğazdaki enfeksiyonlardan uzak kalmanın yolu son derece kolay ve bir o kadar da pratik! Bir bardak suya biraz tuz, limon veya sirke ekleyin. Bu suyla ağız ve boğaz bölgesini gargara yapın. Oradaki mikropları öldürmenizi sağlar.

  • İyi estetik anlaşılmayan estetiktir…

    İyi estetik anlaşılmayan estetiktir…

    Estetik cerrahide artık eskiden olduğu gibi abartılı değişiklikler yapılmıyor. ‘İyi estetik, anlaşılmayan estetiktir’ anlayışı giderek hakim oluyor. İşte, ayrıntılarıyla estetikte yeni trendler…

    Göz çevresi estetiği: Göz kapaklarını yüzden bağımsız düşünme dönemi sona erdi. Üst kapağa yönelik bir işlem yaparken sıklıkla kaş ve alına da bir müdahale yapıyoruz. Alt kapak ile birlikte orta yüz ve yanak bölgesinde de bir gençleşme hedefliyoruz. Eskiden amaç fazla cildi ve torbalara yol açan yağları çıkartmaktı. Bu da içeri çökük gözlere neden oluyordu. Şimdi ise göz çevresine ‘çok katmanlı yaklaşım’ yapıyoruz. Cerrahi öncesinde göz küresinin etrafı, kemik çatı, şakaklar, kaş altları, orta yüz ve yanak bölgesi yağ enjeksiyonları ile güçlendiriliyor. Göz torbalarına yol açan yağlar orta yüzü ve yanakları desteklemekte kullanılıyor. Amaç gençlerde olduğu gibi dolgun görünüm kazandırmak. Bunu yaparken göz kapağı düşüklüklerini ve asimetrilerini de düzeltiyoruz. Ameliyat 1-2 saat sürüyor. Çoğu hastaya genel anestezi gerekmiyor. Hasta aynı gün evine dönebiliyor. Dikişler 5-6 gün sonra alınıyor. Dikişler alındığında makyaj yaparak işe dönmek mümkün.

    Burun estetiği: Ülkemizde hâlâ en çok yapılan estetik ameliyat. Eskiden çok oyulmuş, çok kaldırılmış, ucu çok inceltilmiş burunlar yapılırdı ve hastaların büyük bölümü nefes alamazdı. Ameliyat sonrası şişlik ve morluklar çok uzun sürerdi. Şimdi ise buruna şekil verilirken hastanın kişilik özelliklerini, etnik yapısını, mesleğini göz önünde tutuyoruz. Özellikle kadın ve erkeklerdeki yaklaşım tamamen farklı olmalı. Erkeklere kadınsı bir burun yapmamaya özen gösteriyoruz. Herkese aynı burunu yapmamaya çalışıyoruz. Ameliyat öncesinde bilgisayar simülasyonları yaparak burunun son halini belirlemeye çalışıyoruz. Amaç hastanın ameliyatlı olduğunun anlaşılmaması. Ayrıca hastanın solunum fonksiyonlarını düzeltmeye önem gösteriyoruz. Ameliyat süresi yaklaşık 2-3 saat. Hasta aynı gün taburcu oluyor. İşlem ağrısız. Bir hafta sonra alçı ve dikişleri aldığımızda morluk ve şişlikler büyük oranda geçmiş oluyor ve hasta işine dönebiliyor. Hastaların korkulu rüyası burun tamponlarını ben uzun yıllardır kullanmıyorum.

    Yüz gençleştirme: Eskiden yüz germe yapılan hastalar rüzgar tünelinden çıkmış gibi görünürlerdi. Artık yüzü üç bölümde değerlendiriyoruz: Üst yüz, orta yüz, at yüz ve boyun. Hastanın hangi bölümde cerrahiye ihtiyacı varsa oraya ağırlık veriyoruz. Uygun hastalarda kısa izli teknikleri seçiyoruz. Gerektiğinde endoskop kullanarak hiç iz bırakmadan yüz germe yapabiliyoruz. Yine temel değişikliklerden birisi germenin yönü. Eskiden dokular arkaya doğru gerilirdi. Şimdi ise yukarı çekiyoruz. Bu da daha doğal ve kalıcı bir görünüm kazandırıyor. Hastanın gençlik fotoğraflarını incelemek önemli. Amacımız hastayı başka birisi haline getirmek değil, gençliğindeki görünümünü geri kazandırmak. Yağ enjeksiyonları ile kaybedilmiş olan yumuşak dokunun yerine konması, yüz gençleştirmenin de temel işlemlerinden birisi olmuş durumda. Yüz germe ameliyatları, yapılan işlemlere bağlı olarak 3-6 saat kadar sürüyor. Hastalar bir gün hastanede yatıyorlar. İki gün sonra banyo yapmak serbest. Bir hafta içerisinde tüm dikişler alınıyor. Yüzün oturması iki haftayı buluyor.

    Yüzde yağ enjeksiyonları: Hem yüzde ve vücutta oluşan yumuşak doku kaybı yerine konuyor, hem de yoğun kök hücre içeriği sayesinde yıpranmış dokuların onarılması sağlanıyor. Yağ enjeksiyonları yüzde alında, şakaklarda, göz çevresinde, burunda, orta yüzün dolgunlaştırılmasında, yanak ve elmacık kemiklerinin desteklenmesinde, dudaklarda, çene konturlarının belirginleştirilmesinde kullanıyor. Özellikle göz çevresindeki renk koyulaşmalarını azaltılıyor. İşlem 1-2 saat sürüyor ve hasta aynı gün evine dönüyor. Dikiş almak gerekmiyor. Genellikle bir hafta sonra işe dönmek mümkün.

    Meme küçültme ve dikleştirme: Ülkemizde çok yapılan ameliyatlardan birisi. Ne yazık ki hastalar arasında kötü bir ünü var. Çok ağrılı olduğu, çok iz kaldığı, uzun süre hastanede yatılması gerektiği yönünde kaygılar yaygın. Oysa işlem 2-3 saat sürüyor, hasta aynı gün evine dönüyor. Ağrısız bir ameliyat olduğunu söylemek mümkün. 2 gün sonra banyo yapıp evden çıkabilir, araba kullanabilir, işine dönebilir. Tümüyle eriyen dikişler kullanılıyor. Üç hafta sonra spora izin veriyoruz. Hastaların tümü ameliyat öncesi mamografi ile kontrol ediliyor ve çıkan parçalar patolojiye gönderiliyor. Meme küçültme işlemi meme kanseri riskini de yarı yarıya azaltıyor.
    Meme büyütme: Protez teknolojisindeki gelişmeler sayesinde meme büyütme işlemlerinden sonra oluşabilen can sıkıcı sorunlar azalmış durumda. Artık anatomik, damla şekilli protezler kullanıyoruz. Bu sayede her hastanın anatomik yapısına uygun farklı şekillerde protezler koyabiliyoruz. Standart uygulamayı meme altı kesisi, fasya altına anatomik protez yerleştirilmesi ve gereken hastalarda yağ enjeksiyonları ile görünümün doğallaştırılması şeklinde özetleyebiliriz. Kas altı uygulamalarındaki şiddetli ağrılar bu yöntemde gözlenmiyor. Neredeyse ağrısız denilebilir. İşlem 1-2 saat sürüyor. Hastanede yatmak gerekmiyor. İki gün sonra işe dönmek mümkün. Uzun vadede protez patlaması gibi sorunlar çok aza inmiş durumda. Top gibi durmayan, doğal, ameliyatlı olduğu anlaşılmayan göğüsleri hedefliyoruz.

    Karın germe:
    Şiddetli ağrı, günlerce ayağa kalkamama, emboli tehlikesi gibi söylentiler birçok hastayı bu son derece etkili işlemden uzaklaştırıyor. Uzun yıllardır Brezilya tekniği denilebilecek bir yöntem kullanıyorum. Karın germe yaparken hastanın belini inceltiyor, gerekiyorsa kalçasını dolgunlaştırıyorum. Yine gereken hastalarda göğüs ameliyatlarını da aynı ameliyat sırasında yapıyorum. Yalnızca karın germe ise işlem 3 saat kadar sürüyor. Meme de yapılacaksa 5-6 saati bulabiliyor. Ameliyattan 3 saat sonra hastalar ayağa kalkıyor, ertesi gün taburcu oluyorlar. 10 gün sonra işe dönmek mümkün. Ağrı erken dönemlerde bile minimal. Gerginlik hissi bir süre devam ediyor.

    Popo estetiği: Birçok kadının derdi ve kesin bir çözüm yok. Irksal faktörler, beslenme şekli ve spor, kalça şeklinin belirlenmesinde çok önemli. En çok yaptığımız yağ şekillendirme işlemleri. Beli inceltiyoruz, basenleri alıyoruz ve çıkan yağları kalçanın üst tarafına dolduruyoruz. Böylece arkaya doğru çıkık, dik duran, yuvarlak ve yüksek bir popo elde edebiliyoruz. Eğer yeterli yağ yoksa silikon protezlerle popoya güzel bir şekil vermek mümkün. Protez uygulamalarında hasta bir gün yatıyor. Liposhaping yapıldıysa aynı gün taburcu ediyoruz.

    Liposuction (yağ aldırma): Liposuction (yağ aldırma) yerine liposhaping, yani ‘yağ şekillendirme’ terimini kullanmak daha doğru. Çıkan yağları eskiden olduğu gibi atmak yerine, vücudun başka yerlerine ilave ediyoruz. Özellikle kalçalara yapılan yağ enjeksiyonları daha yuvarlak, biçimli ve yüksek bir popo elde etmekte son derece etkili. Beraberinde beli çukurlaştırıp basenleri de daraltınca latin görünümlü kalçalar elde ediyoruz. Bu yöntemle bacakları inceltmek, ayak bileklerini inceltmek, gereken yerleri kalınlaştırarak bacak eğriliklerini düzeltmek mümkün. Ayrıca karın ve bel kıvrımlarını belirginleştirmek, karına baklava görünümü vermek, bele gamze yerleştirmek mümkün. Liposuction genel ya da lokal anestezi altında yapılıyor. Hastalar aynı gün evlerine dönüyorlar. Ertesi gün banyo yapmak ve 2 gün sonra işe dönmek mümkün. 3 hafta kadar korse kullanmak gerekiyor. İşlem sonrası acı yok, ancak birkaç gün çürük ağrısı gibi bir ağrı duyuluyor. Ameliyat sonrası hastaların aşırı kilo almamaları önemli.

    Estetik ve Estetik Cerrahi hakkında herşey için tıklayın !

    Posta

  • İnternet bağımlılığı hasta ediyor!

    İnternet bağımlılığı hasta ediyor!

    Günlük hayatımızın vazgeçilmezleri arasına giren internetin, bilgi ve iletişim kaynağı olmanın ötesinde, bazı kişiler için bağımlılığa dönüştüğü, bunun da birçok probleme yol açtığı bildirildi.

    Hayatımıza 80’li yılların ortalarında giren kişisel bilgisayarların ardından, 90’lı yıllarda merhaba dediğimiz internetle günlük hayatımızda bankacılıktan sağlığa, yemek tariflerinden oyuna kadar birçok işimizi teknolojinin sunduğu imkanlarla hallediyoruz.

    Ancak uzmanlar, bilgisayar ve internet kullanımının sağladığı avantajların yanında sık kullanımından kaynaklanan birçok problemi de beraberinde getirdiğine dikkati çekiyor.

    Şırnak Halk Sağlığı Müdürlüğünde görevli psikolog Caner Ceylan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, internetin bilgi ve iletişim kaynağı olmasının ötesine geçtiğini belirterek, bunun bazı kişiler için bağımlılığa dönüştüğünü ve “ortaya çağın hastalığı, internet ve bilgisayar bağımlılığı“nın çıktığını söyledi.

    Birçok kişinin gerçek dünyada karşılığını bulamadığı tutkuları sanal dünyada yaşamaya çalıştığına vurgu yapan Ceylan, “İnternet, global biçimde kullanılan bir bilgilenme kaynağıdır. Bilgisayar teknolojisinin olumlu kullanımının yanısıra olumsuz kullanım alanları da mevcuttur. İnternet kullanıcıları evlerinden bile çıkmadan, siberalem aracılığıyla dünyayı gezebilir ve başka şekilde asla karşılaşamayacakları insanlarla ilişki kurabilmektedirler. Ne var ki, internet ne kadar çekici olsa da kullanıcılarında teknik zorluklar sonucunda hayal kırıklığı ve endişe yaratan problemleri de beraberinde getirmektedir” diye konuştu.

    İnternet bağımlısı gruplar

    İnternet ve bilgisayar bağımlılığının pratikte 5 farklı tiplerini gördüklerini ifade eden Ceylan, şöyle konuştu:

    “İnternet sosyal iletişimi artıran ama aynı zamanda sosyal izolasyona neden olan bir araçtır. Hem iletişimi kolaylaştırır, hem de iletişimin yakınlığını bozarak iletişimi bozar. İnternet ve bilgisayar bağımlılığının çok farklı tiplerini günlük pratikte görüyoruz. Bunların ilki erotik ve pornografik sayfalara meraklı bağımlılar. Genellikle erkeklerde görülüyor. İkinci sırada ise arkadaş arayanlar var. Bu gruba siber ilişki meraklıları giriyor. Buluşma yeri sohbet odaları oluyor genellikle. Üçüncü grupta ise online kumarbazlar dediğimiz sanal kumarhanelerin ve alışveriş sitelerinin müşterileri bu grupta yer alıyor. Dördüncü grupta ise yeni bilgilere ulaşmak için saatlerce sörf yapanlar, siteden siteye atlayıp, enformasyon yüklemesinden haz alan bilgi meraklıları geliyor. Beşincisi ise bilgisayara ve bilgisayar teknolojisine kafayı takmış ve genelde oto yarışı gibi bilgisayar oyunlarına meraklı gençler ve yetişkin erkekler bulunuyor.”

    “Bağımlılık kişileri asosyalleştiriyor”

    İnternet bağımlılarının bilgisayar başında oldukça fazla zaman geçirdiklerinden dolayı mecbur olmadıkça aileleriyle iletişime geçmediklerini anlatan Ceylan, “Bu tip insanlar zamanla boşluğa düşerler. Depresyon, kendini iyi hissedememe ve çöküntü belirtileri gösterebilirler. Bağımlılıktan dolayı kişiler asosyalleştikçe kendilerinde sosyal fobi gelişebilir. Kendine güveni olmayan insanlar, internet başında birden farklı kişiliğe bürünüp, kendilerini olduğundan farklı olarak daha iyi, daha cesur, daha güvenilir ve daha güçlü gösterebilirler. Daha çok sosyal paylaşım sitelerindeki yorumlarında adeta edebiyat dersi verirler. Aslında bu kişiler sanal bir maske takmışlardır. O sanal maskenin arkasına sığınıp kendini olduğundan daha iyi göstermeye çalışır. Bu da o kişiye zamanla çok zarar verir. Çünkü kişinin gerçek kişiliği ile sanal dünyadaki kişiliği birbiriyle örtüşmediğinde bu tür bireyler kişilik bölünmesi yaşar. Acaba hangisi benim diye zaman zaman ikilemde kalırlar” ifadelerini kullandı.

    “Aile bağları olumlu ve güçlü olmalı”

    Şırnak Devlet Hastanesi psikiyatristlerinden Burcu Yücetürk ise internet bağımlılığının diğer bağımlılıklar gibi yatkınlığı olan bireylerde ortaya çıktığına işaret etti.

    İnternet bağımlılığının henüz bir hastalık olarak tanımlanmamasını rağmen bu yolda hızla ilerlendiğini dile getiren Yücetürk, “Bu bağımlılığa yakalanmada önleyici etkenler arasında aile bağlarının olumlu ve güçlü olması yer alır. Yine aile içerisinde belirlenmiş kurallar ve yapılandırılmış sistemlerin olması, sosyal alanda güçlü ilişkiler kurulması, çeşitli alışkanlıkların kazanılması ve geliştirilmesi ile ailelerin çocuklarıyla yakın ilişkide olması sayılabilir” değerlendirmesinde bulundu.
    AA

  • Tüp bebekte son 10 yılın en büyük değişimi

    Tüp bebekte son 10 yılın en büyük değişimi

    MSD, Tüp Bebek tedavisinde 7 günlük enjeksiyonu 1’e indiren yeni ürününü Antalya’da gerçekleştirilen 5. Üreme Kongresi’nde tıp dünyasına sundu.

    Kadın sağlığı ile ilgili tedavilerin geliştirilmesi için yürütülen Ar-Ge çalışmalarının öncülüğünü yapan MSD, fertilite alanında sunduğu kolay uygulamalı ve az ağrılı tedavi yöntemi ile Tüp Bebek tedavisindeki hataları, endişeleri azaltıyor ve hasta dostu bir tedavi olanağı sunuyor.

    Tüp Bebek tedavisinde uygulanan protokollere ek olarak geliştirilen bu yeni tedavi yöntemi hakkında bilgi veren Brüksel Ziekenhuis Üniversitesi Üreme Tıbbı Merkezi Tüp Bebek Uzmanı olarak görev yapan Prof. Dr. Paul Devroey, yeni uygulamanın tedaviyi daha konforlu hale getirdiğini belirtti. Prof. Dr. Devroey sözlerine şöyle devam etti: “Tüp Bebek yöntemi, kontrollü olarak çoğaltılan yumurtaları vücut dışında, laboratuvar ortamında eşinden alınan spermlerle döllendirilmesi ve oluşan embriyoların 2 ila 5 gün sonra tekrar rahime yerleştirilmesidir”.

    “Doğal yolla gebe kalamayan çiftler için tüp tebek tedavisi büyük bir umut kaynağı oluşturmaktadır ve günümüzde, her yıl binlerce çift bu yöntemle çocuk sahibi olmaktadır. Tüp bebek tedavisinde iki çeşit protokol uygulanır. Uzun protokolde yaklaşık 34 iğne kullanılabilir. Kısa protokolde ise yaklaşık 16 iğne kullanılır. Uygulanan iğnelerin neden olabileceği fiziksel ve psikolojik yük, tedavinin bırakılmasının en önemli nedenidir. Yapılan araştırmalar, her gün yaşanan iğne stresinin, hastaların günlük hayatlarını olumsuz etkilediğini ve tedaviyi bırakmalarına neden olduğunu gösteriyor. Bunun yanı sıra hastaların %45’i enjeksiyon yaparken hata yaptığını söylüyor. Aşırı stres yumurtlamayı, yumurtanın döllenmesini, embriyonun rahime tutunmasını ve tüplerin işlevselliğini olumsuz etkiliyor. Dolayısıyla, tüp tebek tedavisinde, psikolojik anlamda sabır ve özveri gerektiren bir süreçten söz ediyoruz. Bu yeni uygulama 7 enjeksiyon yerine 1 enjeksiyon verilerek, uzun protokolle karşılaştırıldığında hastaya uygulanan iğne sayısını % 70 daha azaltmış oluyor. Böylece hastanın hem psikolojik olarak rahat etmesi sağlanıyor, hem de olası enjeksiyon hatalarının önüne geçilerek tedavinin başarı oranı artırılıyor. AB ülkelerinde Haziran 2010’dan beri uygulanan bu yeni tedavi seçeneği ile binlerce hasta bebek sahibi oldu”.

    Tüp Bebek Özel Bölüm için tıklayın !

  • Sıcak havalarda tansiyon

    Sıcak havalarda tansiyon

    Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, sıcak havanın damarlar üzerinde gevşetici etki yaptığını belirterek, bunun damarların genişlemesine ve tansiyonun düşmesine neden olduğunu söylüyor

    Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, kan basıncının (tansiyon) belirlenmesinde damarların elastikiyetinin (damarın gevşemesi ve büzülmesi) son derece önemli olduğunu söyledi.
    Damar duvarında düz kaslar bulunduğuna dikkati çeken Oğuzhan, bu kasların damar kasıldığı zaman daralmasına, gevşediği zaman genişlemesine yol açtığını kaydetti.

    DAMAR BÜZÜLDÜĞÜNDE TANSİYON YÜKSELİYOR
    Oğuzhan, damarın genişlemesi sırasında tansiyonun düştüğünü, büzülmesi sırasında da yükseldiğini ifade ederek, şöyle devam etti:
    “Tabi buradaki büzülme atar damarlardan ziyade, arteriol dediğimizin daha küçük damarlarla alakalı. Dolayısıyla sıcak hava damarlar üzerinde gevşetici etki yapıyor. Bu da damarların genişlemesine ve tansiyonun düşmesine neden oluyor. Bu sağlıklı insanlar için de yüksek tansiyon hastaları için de geçerli.
    Yüksek tansiyon hastaları ilaç da kullanıyorlarsa, tansiyonlarında beklenmedik düşmeler olabilir. Bu da son derece tehlikeli. Bir de tansiyon hastaları idrar söktürücü adını verdiğimiz, diüretik ilaçları kullanıyorlarsa bu da yaz aylarında sorun olabilir. Çünkü terlemeyle zaten su kaybediyorsunuz. Üzerine bu ilaçları da kullanırsanız tansiyonunuz daha çok düşebilir.”
    Tansiyon düşüklüğünde yorgunluk, halsizlik, oturduğu yerden aniden ayağa kalkıldığında baş dönmesi gibi belirtiler ortaya çıkabileceğini vurgulayan Oğuzhan, hastanın böyle bir durumda ilacı kesmeden kendisini takip eden doktora başvurarak kullandığı ilaçların dozlarını yeniden ayarlatması gerektiğini anlattı.

    TUZ VÜCUTTA SUYU TUTUP TANSİYONU YÜKSELTİYOR
    Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, tansiyon hastalarının da özellikle terliyorlarsa bol miktarda sıvı tüketmeleri gerektiğine işaret ederek, şeker içeriği yüksek olan meyve suları ya da gazlı içecekler yerine taze sıkıLmış meyve suyu, ayran, az demli çay ve meyve tüketilmesini önerdi.
    Mineraller bakımından zengin olan maden suyunun da tercih edilebileceğini ancak sodyum içeriği nedeniyle ölçülü tüketilmesi gerektiğine dikkati çeken Oğuzhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
    “Sodyum yani tuz diyeti, özellikle yaşlı yüksek tansiyon hastalarında, şeker hastalarında, böbrek problemi ile tansiyon problemi olanlarda çok daha önemli. Tuz fazla alındığında vücutta suyu tutuyor ve tansiyonun yükselmesine neden oluyor. Günlük toplam 6 gram tuz tüketmemiz gerekiyor. Bu da bir çay kaşığına denk geliyor.”

    SERİNLERKEN TANSİYONUNUZU YÜKSELTMEYİN
    Maden sularının içinde de kaynağına göre çeşitli oranlarda sodyum bulunduğunu vurgulayan Oğuzhan, şunları anlattı
    “Dolayısıyla tansiyon hastaları serinleyeyim diye fazla miktarda maden suyu tüketecek olursa tansiyonları yükselebilir. Bu nedenle tansiyon hastalarının maden suyunu daha ölçülü tüketmelerinde fayda var ama tansiyon problemi olmayanlarda çok fazla sorun olacağını düşünmüyorum. Zaten maden suyu şişelerinin üzerinde sodyum miktarı yazıyor.”

    HAZIR GIDALAR TUZ DEPOSU
    Oğuzhan, tuzun hazır gıdalarda koruyucu olarak da kullanıldığını ifade ederek, “Kişi ne kadar fazla hazır gıda tüketiyorsa o kadar çok tuz alıyor demektir. Tuz tüketimi sadece tansiyonla alakalı değil kalp damar sağlığını da ilgilendiren bir konu. Hiç tuz tüketmeyin demiyoruz ama kullanım miktarını indirebildiğimiz kadar aşağı indirmeliyiz” dedi.
    Kalp yetmezliği bulunan hastalarda da tuzun azaltılmasının son derece önemli olduğunu dile getiren Oğuzhan, şu ifadeleri kullandı:
    “Bu hastaların kalpleri güçsüz olduğu için devridaim yapamıyor, su birikmesi oluyor. Tuz da suyu tuttuğu için vücut daha fazla şişiyor. Bu nedenle özellikle tuzsuz yemeğe dikkat etmesi gereken bir grup da kalp yetmezliği olan hastalar. Tuzsuz diyet önemli ama bu hastalara da tamamen tuzu kesmelerini önermiyoruz. Çünkü, tamamen tuzu kestiğinizde vücut karşı reaksiyon geliştiriyor.”
    AA

  • Tiroit hastaları ve cinsellik

    Tiroit hastaları ve cinsellik

    Doğurganlık çağındaki planlı gebeliklerde ve/veya yardımcı üreme teknikleriyle gebe kalmayı planlayan kadınlarda, gebelikten önce TSH denilen ve tiroit fonksiyonları hakkında detaylı bilgi veren hormonun ve tiroit antikorlarının ölçülmesi, gebelik sırasındaki olası problemlere engel oluyor.

    Özellikle gebelikte, süt veren annelerde, bebeklik ve gelişme çağındaki çocuklarda yeterli iyot alımı büyük önem taşıyor. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi, İyot Koruma Programı Sağlık Bakanlığı Üniversite Danışmanı Prof. Dr. Murat Faik Erdoğan, “İyotlu tuz mu yoksa iyotsuz tuz mu?” sorusunu, “Tabii ki iyotlu tuz” diye yanıtlıyor.

    İyot anne rahminden başlayarak, özellikle bebeklik ve çocukluk çağında, genç yetişkinlerde, hamilelikte ve süt veren annelerde son derecede önemli bir mikro besleyici olarak görülüyor. Aksi doktor tarafından belirtilmedikçe iyotlu tuz tüketilmemesi gerekiyor. İyotsuz tuz tüketmesi gereken kesim tiroit hastalarının çok ufak bir kısmını oluşturuyor. Prof. Dr. Erdoğan, “Hedefimiz Türkiye’de endemik guatr ve iyot eksikliği hastalıklarını yok etmektir” diye konuşuyor.

    İyot eksikliğine dikkat!
    Tiroit bezinin büyümesine ‘guatr’ deniyor. Bu büyüme bezin genelinde olabileceği gibi, nodül adı verilen oval bezeler şeklinde de olabiliyor. Guatrın veya nodüllerin en iyi bilinen nedeninin iyot eksikliği olduğu belirtiliyor.

    Kişi özellikle gelişme çağında yeterli iyot alamazsa bez kendisini büyüterek yeterli hormon salgılamaya çalışıyor ve bu arada nodüller oluşabiliyor. Ayrıca vücudun bağışıklık sisteminden kaynaklanan ve bezin az veya çok çalışmasıyla giden guatrlar, nadiren de tiroit kanserlerine ait nodüller görülebiliyor.

    Kanserli nodüller tüm nodüllerin yüzde 5’ini oluşturuyor. Nodüllerin, uzmanlar tarafından ultrason ve biyopsiyle değerlendirilmesi gerekiyor. Hastaların önemli kısmında ameliyata gerek duyulmuyor. Hipo ve hipertirodi sorunu cinsel işlev bozukluklarına, âdet düzensizliklerine, düşüğe ve ölü doğumlara neden olabiliyor. Sertleşme ve boşalma sorunları ya da isteksizlik yaşayan kişilerin, âdetleri düzensiz olan gebe kalmada problem yaşayan kadınların tiroit fonksiyonlarını ölçtürmesinde yarar bulunuyor.

    Çarpıntı, terleme ve kilo kaybına dikkat!
    Hipertiroidi bazen sinsi ilerlese de, kendini genellikle çarpıntı, terleme, ciddi bir iştaha rağmen kilo kaybı, sinirlilik, uykusuzluk gibi belirtilerle ele veriyor. Kadınlarda en sık görülen orta ve ileri yaş hastalığı olduğu belirtiliyor. Ailesinde bezin az veya çok çalışma hikâyesi olanlarda, doğum sonrası dönemde, stresli bireylerde veya bir psikolojik travmayı takiben ortaya çıkabiliyor. Kendisi depresyon ve huzursuzluk yapabilmekle beraber, depresif ve huzursuz bireylerde de tiroit hastalıklarıyla sık karşılaşılıyor.

  • Klima hakkında her şey

    Klima hakkında her şey

    Rekora giden sıcaklar klimayı gündem ürünü yapıp çıktı. Evlerinde klimalı hayat istemeyenler bile teslim oldu, klimacılara koştu. Çünkü yaşadığımız kapalı ortamlarda nemin yüzde 60-30, sıcaklığın 20-27 derece aralığında olması gerekiyor.

    Bu ideal rakamlar konfor bölgesi yaratıyor. Dışına çıkıldığında rahatsız edici oluyor. Konfor bölgeleri yaratmanın yolu da klima kullanmaktan geçiyor. İşte klima alırken ve kullanırken aklınızda bulunması gerekenler.

    Öncelikle hangi tipte klima alacağınıza karar verin. En yaygın olarak kullanılan modeller split klimalar. Bu modeller genelde iç ve dış üniteden oluşuyor. Birçok üniteden oluşan multi-split modelleri veya portatif klimalar da var.

    Portatif modellerin hortum yardımıyla dışarıya çıkışını vermek ve kısa aralıklarla su haznesini temizlemek gibi dezavantajları olabiliyor.

    Bütün evi tek bir ürünle serinletmeyi düşünenler için merkezi modeller var. Fakat uygulamaları split modeller kadar kolay ve ucuz değil. Bir klimanın büyük olması daha iyi olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü mekanı homojen biçimde soğutamıyor.

    Sabit hızda çalışıp az dur kalk yapan küçük bir klima, sık sık çalışıp duran büyük bir klimadan daha verimli. Klima seçerken ilk kriter odanın boyutu. Metrekare başına 200-250 Btu klima gücü gerekli. Diğer faktörler tavan yüksekliği, yerel iklim, güneş gölge durumu, yön, pencere boyutları ve cinsi, duvarların yalıtım durumu, içerideki kişi sayısı ve içeride mevcut ısı üreten cihazlar. Bu karışık seçimin uzman mühendisin yardımıyla yapılması gerekiyor.

    Son yıllarda daha az elektrik harcayarak daha çok alanı soğutup ısıtabilen ürünler ön plana çıktı.Yeni modeller yüksek kalitedeki filtreleriyle ortamdaki havanın daha temiz olmasını sağlıyor. Filtrelerin bazıları sigara dumanını yok etmeye yararken, bazıları zararlı partiküllere son vererek bakterileri öldürüyor. Antibakteriyal filtrelerin sökülen ve yıkanarak yeniden takılabilen özellikte olmasına dikkat etmek gerekiyor.

    Otomatik sıcaklık kontrolü olanlar arzu edilen sıcaklık derecesi elde edilene kadar çalışıyor, iç ortamdaki ısıyı da sabit tutuyor. Hava yönlendirme kanatçıkları havayı sağa sola, aşağı yukarı homojen biçimde dağıtıyor. Bu dağıtım sayesinde serin hava bir yere yoğunlaşmıyor ve hastalıklar önleniyor.

    Uyku fonksiyonu olan modeller uyurken kendiniz için ideal sıcaklığı hazırlamanızı sağlıyor. Ürününüzün çalışırken ses çıkarmıyor olmasına dikkat etmek gerekiyor. Kolay anlaşılır uzaktan kumandalar, ürün özelliklerinin daha rahat kullanılmasını sağlıyor. Zaman ayarlı açma kapama sayesinde de eve dönüş saatlerinizde sizi serin hava karşılayabiliyor.

    Verimin yüksekliğini COP, EER gibi kısaltmalarla gösterilen sayının yüksekliğinden veya A, B, C, D, E, F gibi harflerle belirtilen enerji verimliliği sınıfından anlayabilirsiniz.

    Elektrik sisteminizin, klimanın elektrik ihtiyacını karşılayacak kapasitede olduğunu kontrol etmeniz çok önemli. Kullanılan gazın ozon tabakasına zarar vermeyip çevreye duyarlı olmasına da dikkat edin.

    Klimayı evin neresine monte ettireceğinize dikkat etmeniz lazım. Klimanın altında elektrikli bir cihaz bulunmamalı, ısı ve su buharına maruz kalmamalı, duvar klimayı taşıyacak sağlamlıkta olmalı.

    Klimanızın iç ünitesinin hava giriş çıkışının perde ya da mobilyayla kapanmamalı. Dış ünitenin hava giriş çıkışı serbest olmalı, mümkünse binanın gölgeli tarafına takılmalı.

    Kullanırken bunlara dikkat
    Düşürdüğünüz her bir derece, elektrik tüketiminizin yüzde beş artmasına neden olur. Klimanızı rahat edeceğiniz en yüksek sıcaklığa ayarlayın. İdeal sıcaklık, genellikle sokaktaki sıcaklığın 6-7 derece altıdır.

    Klima oturduğunuz veya uyuduğunuz alanın tam karşısına monte edilmesin. Yoksa serin rüzgar üzerinize vurur. Üfleme hızını gereğinden yüksek tutmayın. Filtrelerinizi belirli aralıklarla temizleyin.

    Kapı ve pencerelerinizi kapalı tutun. Çok nemli günlerde nem alma modunu çalıştırın. Evin güneş alan kısımlarının ağaçlarla gölgelenmesi, cam filmler ve tentelerle pasif soğutma uygulanması, klimanın yükünü azaltır. Elektrik kullanımı azalır.

    2013 Klima Fiyatları Ne Kadar?

     

    Baymak Elite 12 CHS
    Klima
    897-1.100 TL

    Samsung Maldives AQV12PSLN
    Klima
    1.432-1.790 TL

    Samsung Maldives AQV12PSLN
    Klima
    Inverter, Antibakteriyel Filtre, Toz Filtre, Kapasite: 12.000 BTU, Tip: Duvar
    1.432-1.790 TL

    Demirdöküm Inverter A410 12HP
    Klima
    1.334-1.790 TL

    Samsung Boracay AQ12TSMN
    Klima
    892-1.199 TL

    Alarko Carrier 53NQV035M X-Power Gold
    Klima
    1.740-1.862 TL

    Alarko Carrier 53NQV050M X-Power Gold
    Klima
    2.338-2.507 TL

    Airfel AS12-0933-INV
    Klima
    1.423-1.810 TL

    Toshiba RAS 18 SKV
    Klima
    2.621-2.849 TL

    Airfel AP09-3102/R2 (Mobil 410)
    Klima
    650-903 TL

    Demirdöküm A2-12 HP
    Klima
    765-1.099 TL

    Demirdöküm A-410-12 HP
    Klima
    823-1.090 TL

    Mitsubishi DXK12Z3-S
    Klima
    2.099-2.372 TL

    Samsung Crystal AQ12ESMNSTK
    Klima
    1.075-1.434 TL

    Samsung Boracay AQ18TSMN
    Klima
    1.359-1.630 TL

    Baymak Elite 18 CHS
    Klima
    1.471-1.750 TL

    Regal ZAC 12 Inverter
    Klima
    1.130-1.399 TL

    Toshiba RAS 16 SKVR
    Klima
    2.802-3.195 TL

    Demirdöküm A2-18 HP
    Klima
    1.194-1.885 TL

    Samsung Boracay AQ09TSMN
    Klima
    798-980 TL

    Demirdöküm Inverter A410 18HP
    Klima
    2.096-2.690 TL

    Airfel AS12-0930/R2 Green
    Klima
    916-1.149 TL

    Airfel AS18-0933-INV
    Klima
    2.034-2.600 TL

    Mitsubishi SRK35ZJP-S
    Klima
    2.125-2.291 TL

    Toshiba RAS 13 SKV
    Klima
    1.993-2.399 TL

    Mitsubishi SRK25ZJP-S
    Klima
    1.829-1.913 TL

    Samsung Jungfrau AQV12KBANSTK
    Klima
    2.106-3.090 TL

    Vestel Bio Plus 18
    Klima
    1.183-1.407 TL

    Bosch B1ZMA/I18602
    Klima
    1.598-1.879 TL

    Panasonic KIT-YE12-MKX
    Klima
    1.653-3.092 TL

    Demirdöküm DD A410 42 HP
    Klima
    2.808-3.950 TL

    Regal RAC18
    Klima
    1.144-1.453 TL

    Bosch B1ZMAI/12602
    Klima
    1.132-1.355 TL

    Demirdöküm Inverter A410 24HP
    Klima
    2.453-3.190 TL

    Alarko Carrier 53NQV025M X-Power Gold
    Klima
    1.452-1.581 TL

    Altus ALK-5096
    Klima
    669-853 TL

    Regal ZAC 18 Inverter
    Klima
    1.648-1.999 TL

    Alarko Flair FLR 12 AA
    Klima
    1.178-1.269 TL

    Baymak Elite 24 CHS
    Klima
    1.842-2.200 TL

    Altus ALK-5186
    Klima
    1.165-1.560 TL

    Mitsubishi SRK50ZJ-S
    Klima
    3.054-3.622 TL

    Toshiba RAS 10 SKV
    Klima
    1.653-2.115 TL

    Samsung Maldives AQV24PSLN
    Klima
    2.548-3.149 TL

    Daikin FTXN50L Enjoy
    Klima
    2.810-3.117 T

    Airfel AS09-0930/R2 Green
    Klima
    792-1.040 TL

    King K-6400 Duo Fresh
    Klima
    592-671 TL

    Airfel AS18-0925/R2 Turkuaz Gold
    Klima
    1.605-2.099 TL

    Vestel Inverter Plus 18
    Klima
    2.149-2.453 TL

    Bosch B1ZMA/I18750
    Klima
    1.847-2.099 TL

  • Kısırlık Tedavisinde Hastaya Yaklaşım

    Kısırlık Tedavisinde Hastaya Yaklaşım

    Kısırlık tedavisi sürecinin başlangıcında iyi iletişim kurmak işin püf noktalarından biridir.

    Çünkü üreme tıbbında (yumurtlama tedavisi.aşılama,tüpbebek,mikroenjeksiyon vs.)mucize çözümler yok.Gelecekte de olmayacaktır. Üreme tıbbı doğal seleksiyona karşı verilen bir mücadeledir. İnsan doğası sürekli üremeye yönelik dizayn edilmemiştir.

    Çiftler tedavi sürecinin başlangıcında önce bu gerçeği anlamalı ve anlamanında ötesinde içlerine sindirebilmelidir.Tedavi sürecini yönetecek ekip ise öncelikle çifti bu konuda detaylı olarak bilgilendirmelidir.

    Çiftlerin eğitim düzeyi ne olursa olsun tedavi sürecinin başlangıcında kendi durumları anlayabilecek şekilde kendilerine izah edilmelidir.Sorunlarının ne olduğu,planlanan tedavi ile neyin amaçlandığını,şanslarının ne olabileceği,tedavi sürecinin daha sonraki basamaklarının neler olabileceği iyice izah edilmelidir.

    Bundan sonrasını yönetmek ve kavramak çok daha kolay olacaktır.
    Bugün ki koşullarda şansı en yüksek olan çift %50-60 oranında ilk denemede gebelik şansına sahiptir.
    Bu aslında şansı en yüksek çift bile, ilk denemede en az %40-50 olasılıkla gebe kalamayacak demektir.(özellikle ,ileri yaş ve embriyo kalitesindeki düşüş bu şansı daha da aşağıya çekmektedir.)

    Gebelik olursa da yaklaşık % 15 civarında erken dönem gebelik kaybı olabilir.
    Önce bu gerçek iyi anlaşılmalıdır.Bu gerçekle başlangıçta yüzleşmek olası olumsuz sonuçlar durumunda daha az hayal kırıklığı olacak ve gereksiz bir umutsuzluk duygusunu ortadan kaldıracaktır.

    Tedaviye başlamadan önce mutlaka doktorunuzla ve sizinle ilgilenen ekiple detaylı konuşmaktan çekinmeyin.

    Saygılarımla,

    Op.Dr.  Gökhan  Çıragil 
    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

    gokhanciragil.com
    Ankada Tüp Bebek Merkezi Facebook

    İlgili yazıları ;
    Tüp bebek’de Başarıyı Arttırabilecek Yeni Yaklaşımlar

    Kısırlık Tedavisinde Hastaya Yaklaşım
    Ankada Tüp bebek Merkezi Ekibi
    Ankada Tüp bebek Merkezi
    Ankada Tüp bebek Merkezi Ekibi

     

  • Cinsel isteksizliğin de nedeni kalp krizi

    Cinsel isteksizliğin de nedeni kalp krizi

    Her 100 kişiden 5’inde görülen uyku apnesi tedavi edilmezse kalp krizinden inmeye, diyabetten cinsel soğukluğa birçok hastalığı tetikleyebilir.

    İSTANBUL – Uyku Apne Sendromu; geceleri uyku sırasında üst hava yollarının daralması ya da tam tıkanması nedeniyle, nefes alıp vermenin bozulması sonucunda akciğerlere yeterince hava girememesine bağlı olarak dokulara yeterli oksijen iletilememesiyle karakterize bir hastalık. Uyku sırasında apne denilen nefes durmaları kanda oksijen miktarını düşürüyor, hem sistemik, hem de pulmoner hipertansiyona neden olacak sempatik deşarja neden oluyor. Ayrıca oksidatif stres denilen, vücuttaki tüm damarlarda damar sertliği yapacak bir dizi olayın başlamasına neden oluyor.Sendrom gündüz ve gece aşırı uyku eğilimi yaparak kişinin direksiyon başında veya işyerinde uyuklamasına ve dikkat dağınıklığına yol açarak sık trafik ile iş kazaları olmasına neden oluyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apne Sendromu’nun tedavi edilmediğinde yaşamı tehdit eden pek çok hastalığı da tetiklediğine dikkat çekerek, “Bu sendrom kalp krizinden inmeye, diyabetten obeziteye kadar birçok hastalığa davetiye çıkarabiliyor. Bu nedenle hastalığın tedavi edilmesi yaşamsal öneme sahip” diyor.

    ÜÇ TEMEL BELİRTİSİ VAR

    Şiddetli horlama, nefes durması, gündüz aşırı uyku hali… Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apne Sendromu’nun en temel belirtisinin şiddetli horlama olduğuna dikkat çekiyor. Horlama daralmış hava yollarında vücudun aşırı çaba harcayarak nefes almaya çalışmasından kaynaklanıyor. Uykudan boğularak uyanma ve uykuda nefesin zaman zaman kesilmesi de diğer önemli belirtilerinden. Apneler gece boyunca onlarca kez tekrarlayabiliyor. Bu şekilde her gece birçok kez uyanan hastalar sık uyku bölünmeleri nedeniyle dinlendirici derin uyku evrelerine geçemiyor. Bunun sonucunda gündüz uyuklama hali ve çok çabuk uykuya dalma sorunundan da şikayet ediyor. Bunların yanı sıra sabahları gergin uyanma ve baş ağrıları, çabuk sinirlenme, unutkanlık, anksiyete, konsantrasyon bozukluğu ve cinsel yaşama karşı isteksiz görülebiliyor. Belirtilerden özellikle nefesin durması, horlama ve gündüz aşırı uyku hali varsa, bu durum hastada yüzde 90 olasılıkla Uyku Apnesi Sendromu olduğuna işaret ediyor. Kesin tanı ‘polisomnografi’ adı verilen uyku testi ile konuyor.

    UYKU APNESİ’NİN TETİKLEDİĞİ 7 HASTALIK

    Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apne Sendromu’nun tedavi edilmediğinde uzun dönemde hangi hastalıklara yol açabileceğini şöyle sıralıyor:

    1. İnme: Oksidatif stres vücuttaki tüm damarlarda sertliğin gelişmesine neden oluyor. Bunun sonucunda da beyinde yaşamı tehdit eden dolaşım bozuklukları gelişiyor. Kişi ya yaşamını yitiriyor ya da hayatına felçli olarak devam ediyor.

    2. Kalp krizi: Yapılan araştırmalar kalp krizi geçiren hastaların yüzde 35-65’inde Uyku Apne Sendromu olduğunu tespit etti. Özellikle genç yaşta hayatını kaybeden ve ‘hiçbir yaşta hastalığı yoktu’ denilen hastaların çoğunun ölüm nedeni aslında Uyku Apne Sendromu oluyor.

    3. Yüksek tansiyon: Yapılan çalışmalar Uyku Apne Sendromu olan hastaların yarısından çoğunda hipertansiyon olduğunu ortaya koydu. Hastaların kan basıncı uykuda apnelere bağlı gelişen sempatik aktivitenin artışına, kan oksijen değerinin düşmesine bağlanıyor. Bu hastaların gece ve gün boyu tansiyonları yüksek olabiliyor. Bazı hastalar ise düzenli ilaç tedavisi almalarına rağmen yüksek tansiyonlarının kontrol altına alınamadığından şikayet ediyor. Bu hastaların kontrolünün Uyku Apne Sendromu tedavisinden sonra kolaylaştığı biliniyor.

    4. Pulmoner Hipertansiyon: Akciğer damarlarında sempatik aktivite artışı ve oksidatif stres nedeniyle damar cidarında yapı bozukluğu oluşup, tansiyonunun yükselmesi durumudur. Uyku Apne Sendromu tedavisi ile düzeliyor. Ancak tedavi olmayan hastalarda, tedavisi çok zor olan nefes darlığıyla kendisini gösteriyor.

    5. Diyabet: Apne sonrası gelişen uyku parçalanmaları ve oksidatif stres bir süre sonra insulin direnci gelişmesine neden olarak diyabet gelişimini kolaylaştırıyor. Bu durum tedavi edilmezse glikoz kontrolü ve insülin direncini kötü etkiliyor ve kan şekeri düzensizliğinin daha da artarak hastalığın ağırlaşmasına neden oluyor.6. Obezite: İştahı ve doyma isteğini düzenleyen hormonların mekanizmasının bozulmasına yol açarak obeziteye neden oluyor. Bu hormonların oranları değiştiğinde kişide önlenemez bir iştah artışı ortaya çıkıyor. Ayrıca gece uyku bölünmesi de kilo artışını kolaylaştıran bir başka önemli faktörü oluşturuyor.

    7. Erkeklerde empotans, kadınlarda cinsel isteksizlik: Libido kaybına neden olarak aynı zamanda cinsel yaşamı da olumsuz etkiliyor. Örneğin erkeklerde empotansa (iktidarsızlık) neden olurken, kadınlarda ise cinsel isteksizlik ve orgazm güçlüğüne yol açabiliyor. Uyku apnesinin cinsel ilişkide sorun yaratmasının diğer bir önemli nedeni, hastaların uykuya eğilimleri nedeniyle cinsel ilişkiyi sürdürememeleri.

    “TEDAVİDE BASINÇLI HAVA AVANTAJLI”

    Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apnesi Sendromu’nda hangi tedavi yönteminin uygulanacağına hastalığa yol açan nedenler ve sorunun şiddeti göz önüne alınarak karar verildiğini söylüyor. Ardıç, Uyku Apnesi Sendromu için günümüzde birçok tedavi seçeneği olduğunu belirterek şu bilgileri veriyor:

    “Tedavi, tıkanıklığa yol açan nedenin ortadan kaldırılmasıyla sağlanıyor. Örneğin hasta eğer kiloluysa uzman eşliğinde diyet yaparak ideal kiloya ulaşması isteniyor. Ameliyat dışı yöntemler arasında en etkili tedavi ise burundan basınçla hava üfleyen ve hastanın yatarken yüzüne taktığı maske aracılığıyla etkili olan CPAP-BiPAP (devamlı pozitif basınçlı hava) cihazıdır. CPAP daralan hava yollarında basınçlı hava girmesini sağlayarak, kullanıldığı süre boyunca uyku Apne Sendromu’nu tedavi edebiliyor. Üst solunum yollarında tıkanıklığa neden olan daralmalar varsa, bunlar da operasyonla düzeltilebiliyor. Örneğin ileri derecede burun tıkanıklığı yapan burun etleri, radyofrekans yöntemiyle küçültülerek burundaki tıkanıklık ortadan kaldırılabiliyor.