Etiket: hamilelik

  • Hamileyken Fazla Et  Kısırlığa, Az Karbonhidrat Şişmanlığa Sebep Oluyor !

    Hamileyken Fazla Et Kısırlığa, Az Karbonhidrat Şişmanlığa Sebep Oluyor !

    Hamilelik döneminde fazla miktarda kırmızı et tüketmek doğacak erkek çocukta sperm kalite sorunu, yetersiz düzeyde karbonhidrat tüketmek ise şişmanlık, şeker hastalığı gibi riskler yaşanması ihtimallerini artıyor. Bahçeci Sağlık Grubu doktorlarından Aile Hekimi Dr. Murat Berksoy hamilelik döneminde annenin aldığı besinlerin bebeğin ileriki hayatında ayrıca Alzheimer, kalp, şeker, infertilite gibi hastalılıklara sebep olabildiğini söyledi.

    Anne adaylarının hamilelik sürecindeki beslenmesi, bebeklerinin DNA’sında önemli değişiklikler oluşturduğu için tüm yaşamını olumsuz etkiliyor. Bahçeci Sağlık Grubu doktorlarından Aile Hekimi Dr. Murat Berksoy hamilelik süresinde yanlış beslenen, ağır metaller, kimyasal ve biyolojik toksinlere maruz kalan anne adayının bebeğinde, ileriki yaşlarda yüksek tansiyon, şeker, kalp-damar hastalığının yanısıra zeka geriliği, otizm ve davranış bozukluğu gibi sorunlar yaşanabileceğini söyledi.

    Ayrıca anne hamileyken çok fazla kırmızı et tüketirse, bebek erkek ise, bunun gelecekte sperm sayısını olumsuz yönde etkileyebileceğini söyleyen Dr. Berksoy, ‘’Çevresel kimyasal kirleticilerden PCB poliklorine bifeniller, dioksinler, kurşun, civa, bisfenol A ve perstisitler gibi endokrin bozucular çocuklarda işitme ve konuşma bozukluklarına, eğitimde başarısızlığın yanında gebelik sırasında benzer durumlara maruz kalındığında ise ileriki yıllarda bebeğin üreme sorunlarıyla karşılaşma olasılığını arttırmaktadır. Anne hamile iken çok kırmızı et tüketirse, bebek erkek ise, bu gelecekte sperm sayısını olumsuz yönde etkileyebilir. Hamileyken yetersiz düzeyde karbonhidrat tüketmek ise bebeğin genlerinde bazı unsurların değişmesine yol açıyor. Bu bebekler, yaşamlarının ileriki aşamalarında daha çok kilo alıyor. Yani anne adayı yetersiz karbonhidratlı bir beslenmeye geçerse, çocuğunun kilo alma riskini artırıyor. Anne karnındayken çocuk yetersiz beslenirse, çocuk ileride şişmanlık, şeker hastalığı gibi risklerle karşılaşabiliyor. Bu nedenle özellikle hamile kadınların beslenme ve yaşam tarzları konusunda daha bilinçli davranması gerekir’’ dedi.

    Anne Bebeğinin Genlerini Nasıl Etkiler?

    Uzmanların teorisine göre, anne karnında gelişimini sürdüren bebek, dünyaya geldiğinde karşılaşacağı ortama hazırlıklı olmaya çalışıyor ve DNA’sında buna göre değişiklikler oluyor. Dr. Murat Berksoy, karbonhidratı yetersiz bir ortamda gelişen bebeğin yeterli besin olmadığı varsayımıyla vücudunu depolamaya programladığını belirterek, şunları söyledi: ‘’ Daha önce hayvanlarda yapılan çalışmalarda da beslenmenin gen işlevlerinde değişiklik yaratabildiği belirlenmişti. Buna, Epigenetik değişim deniyor. Bu alana eğilen uzmanlar ise çevre ile genlerin nasıl bir etkileşim içinde olduğunu anlamaya çalışıyor. Annenin aldığı besinler ve diğer etkenler bebeğin hayatında Alzheimer, kalp, şeker, infertilite gibi hastalılıklara sebep olabiliyor. Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin D vitamini, iyot, Omega 3, B12 vitamini, folik asit, A vitamini ve demir eksikliklerinin giderilmesi büyük önem taşıyor.’’

    Dr. Murat Berksoy Epigenetik değişimlerin kısmen de olsa yaşamın ilk dönemleri ile daha sonraki hastalıklar arasında bağlantı oluşturduğuna ilişkin önemli kanıtlar olduğunu belirterek, kadınların gelecek nesillerin sağlığını iyileştirebilmek için beslenme konusunda daha fazla desteğe ihtiyacı olduğunu sözlerine ekledi.

    Erkeklerde Kısırlık
    1. Erkeklerde kısırlık hangi sebeplerden olur?
    2. Erkeklerde kısırlık nasıl tedavi edilir?
    3. Erkeklerde kısırlık nasıl tespit edilir?
    4. Erkeklerde kısırlıktan nasıl emin olunur?
    5. Genetik faktörler erkeklerde kısırlığa neden olabilir mi?
    6. Erkeklerde kısırlığın nedeninin belirlenemediği durumlar nelerdir?
    7. Sigara kullanımı erkeklerde kısırlık riskini artırır mı?
    8. Erkeklerde kısırlığın yaş ile ilişkisi var mı?
    9. Alkol kullanımı erkeklerde kısırlık riskini artırır mı?

  • Bebek İsteyenlerin Dikkat Etmesi Gerekenler

    Bebek İsteyenlerin Dikkat Etmesi Gerekenler

    Artık bir bebek istediğinize karar verdiniz! Demek ki planlı bir hamilelik süreci sizi bekliyor…

    Peki bu süreçte ne yapmalısınız ? Doğrular ve yanlışlar nelerdir ?

    Bebek İsteyenlerin Dikkat Etmesi Gerekenler

    * Sağlıklı, sorunsuz bir gebelik dönemi geçirmek ve sağlıklı bir bebek sahibi olabilmek için gebe kalmadan önce bir Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı ile görüşüp muayene olmak önemlidir.

    * Gebelik öncesi yapılan bu ilk görüşmede ayrıntılı öykü ve muayene ile gebelik esnasında sorun yaratabilecek bazı durumların erken tanısı mümkün olabilmektedir. Tedavi edilmemiş şeker hastalığı (diabet) ve guatr erken gebelik kayıplarına (düşük) yol açabileceği için gebelik öncesi açlık kan şekeri ve tiroid fonksiyon testlerine (TSH, T3, T4) bakılması önemlidir.

    * Gebelikte geçirilmesi durumunda anne karnındaki bebekte yapısal anomalilere neden olabilecek bazı enfeksiyon hastalıkları (Kızamıkçık-Rubella, CMV, Toksoplazma enfeksiyonu) için testler yapılır.

    * Ülkemizdeki beslenme alışkanlıkları nedeniyle pekçok kadında demir eksikliği anemisi (kansızlık) görülebilmektedir. Gebelik öncesi dönemde fazla belirti vermese de gebelikle birlikte derin anemilere yol açabilen bu durum nedeni ile gebelik öncesi kan sayımı ve gerekirse demir preparatları takviyesi önemlidir.

    * Gebelik öncesi muayenede rahim ağzı kanseri taraması amacı ile smear alınması gerekmektedir.

    * Annenin gebelik öncesi kilosu bebek gelişimi ile doğrudan ilişkili olduğu için anne adaylarının öncelikle ideal vücut ağırlıklarına inmeleri- ya da çıkmaları uygun olacaktır.

    * Sigara bebeğin gelişimini ve doğum ağırlığını etkileyeceği için, mümkünse gebelik öncesi bırakılması uygundur. Benzer şekilde özellikle kronik olarak alınan alkol doğumsal anomalilere neden olabileceğinden gebelik planlandığı dönemde alkol alımının kesilmesi gerekmektedir.

    * Gebelikten önceki 3 aylık dönemde günde 400µg folik asit alınması nöral tüp bozukluklarının oluşmasını engellemektedir. Doğal besinlerle alınan folik asidin yanında, folik asit tabletleri ya da multivitaminlerle günlük 400mcg folik asit takviyesi önemlidir.

    * Gebelik öncesi bilinen herhangi bir hastalığı olan anne adaylarının mevcut hastalıklarını takip eden hekimlere de gebelik planladıklarını söylemeleri ve tedavilerini buna göre düzenlemeleri önemlidir.

    * Epilepsi (sara) hastalarının ilaçları ve dozları gebelik öncesinde ayarlanmalıdır.

    * Diabet (Şeker hastalığı) gebelikte pekçok soruna neden olabilir. Düşükler, gebelik zehirlenmesi (gebeliğin ikinci yarısında tansiyon yüksekliği – preeklampsi) ve bebekle ilgili doğumsal anormallikler bu sorunlardan bazılarıdır. Şeker hastalığı tanısı almış bayanların gebe kalmadan önceki dönemde kan şekeri seviyelerinin normal seyretmesi ve HbA1c değerleri normal seviyelere indikten sonra gebe kalmaları bebekte doğumsal anomali riskini azaltacaktır.

  • Kısırlık (infertilite) tedavisinde akupunktur / nöral terapinin yeri var mı ?

    Kısırlık (infertilite) tedavisinde akupunktur / nöral terapinin yeri var mı ?

    Kısırlık (İnfertilite) tedavisi, aynı anda birçok mesele ile uğraşmayı gerektiren bir tedavi sürecidir.Fiziksel ve ruhsal sağlıklılık, eşle ilişki, aile büyükleri ile ilişkiler, arkadaşlarla olan ilişkiler ve tedavinin getirdiği maddi kaygılar gibi.Eğer çalışan bir kadınsa, iş hayatının tedaviden etkilenip etkilenmemesi de yaşanabilecek streslerden birisi.

    Bilimsel çalışmalar, stresin infertiliteye neden olabileceğini; infertilitenin ve bu süreçte yaşananların da depresyona ve anksiyeteye neden olduğunu göstermektedir.

    Bu aslında tıpkı yumurta – tavuk hikayesi gibi stres bir yandan gebe kalma ve sürdürme olasılığını azaltırken, öbür taraftan da çocuk sahibi olamamak da stresi artırabilmektedir. Yapılan çalışmalarda, çocuk sahibi olamayan “çifler” ile kanser ve AIDS hastaları karşılaştırıldığında benzer oranda kaygı ve depresyon görülmüştür.

    Uzun bir süredir kısırlık tedavisi ve getirdiklerinin stresi altında olan beden ve ruh, normal düzenine geri dönmekte zorlanmaktadır. Böylece bazı kronik ağrılar (migren, sırt, boyun ağrıları gibi) oluşabilmektedir. Bağışıklık sistemi zayıflamakta ve anne adayımız hastalıklara daha açık hale gelmektedir.Uyku problemleri, kronik yorgunluk, sinirlilik, özgüven kaybı- kendini beğenmemek ve cinsel isteksizlik ve cinsellikten zevk almamak gibi sorunlar da ortaya çıkmaktadır.

    Transfer döneminde uygulanan Akupunktur, anne adayının kaygılarını, korkularını ve stresini azaltarak daha huzurlu, rahat ve gevşemiş halde transfer sürecini geçirmesine anlamlı katkı sağlamaktadır. Ayrıca akupunktur/nöral terapi ile Rahme giden kan akımı artmakta ve böylece rahmin kasılmasının azaltılması hedeflenmektedir. Ayrıca bağışıklık sisteminin güçlendirmesi ile hem kadın daha sağlıklı olmakta hem de embriyonun rahme tutunması için uygun ortam oluşturulmaktadır.

    Aslında bu aşamadan önce anne adayları, genel sağlıklarının iyileştirilmesi ve hazırlık için tedaviye alınmalıdır. Özellikle birkaç kez başarısız denemeleri olan adaylarda, “Bozucu alan” tedavi yaklaşımı ile 4 haftalık bir ön hazırlık son derece faydalı olacaktır.

    Bununla beraber, bazı yurtdışı merkezlerde olduğu gibi “Tüp Bebek Merkez” ziyaretleri ve tahlil sürecinde 3.-7. günlerde ilk seansın başlaması, follikül gelişimi ve endometrium kalınlığını artırmak ve anne adayının stresini azaltmak için de uygulanabilir.

    İkinci seans, yumurta toplanmasından hemen sonra post-op stresin azaltılması, bulantı-kusma ve nekahat döneminin huzurlu geçmesi ve karının rahatlaması için uygulanabilir. Üçüncü seans, genellikle Embriyo transferinden önce uygulanır.

    Dördüncü seans, transferden sonra 3.-7. günlerde (embriyonun uterusa doğal olarak yapışıp tutunması-implantasyon-için) uygulandığında gebelik oranlarını artırdığını biliyoruz.

    Biz transfer sonrasında da (11-14 günlük; STRESiN PİK YAPTIĞI bekleme döneminde ) hastaya AKUPUNKTUR/NÖRAL TERAPİ ile destek olmanın faydalı olduğunu görüyoruz.

    Tüp bebek sürecinde kime, nasıl bir tedavi yaklaşımında bulunmanın daha etkili-faydalı olduğu konusunda ise “uzman hekim” ile görüşerek yol alınmasının önemini de vurgulamak isteriz.

    1. Aşılama nasıl bir üremeye yardımcı tedavi tekniğidir?
    2. Tüp bebek tedavisinde embriyo seçimi neye göre yapılır?
    3. Tüp bebek tedavisinde transfer edilen embriyoların gelişimi nasıl takip edilir?
    4. Tüp bebek ile yaşanan hamileliklerde düşük riski daha mı fazla?
    5. Tüp bebek tedavisinde genetik tanı testi kimlere önerilir?
    6. Tüp bebek tedavisinde akupunktur ve nöral terapiden nasıl yararlanılır?

  • Kariyer, Çocuk, Menopoz Süreci Nasıl Tespit Edilir ?

    Kariyer, Çocuk, Menopoz Süreci Nasıl Tespit Edilir ?

    Kadında doğuştan varolan yumurta rezervleri; doğurganlık yaşı, bebek sahibi olma şansı veya menopoz süreci hakkında güvenilir bilgi kaynağıdır. Peki zaman içinde azalan yumurtalık rezervlerinin seviyesinin belirlenmesi mümkün müdür? Yapılan araştırmalar basit bir kan tahlili ile kandaki AMH hormonuna bakıldığında elde edilen değerler tüm bu sorulara güvenilir cevap oluşturuyor…

    Op. Dr. Güvenç Karlıkaya
    Bahçeci Fulya Tüp Bebek Merkezi

    ‘’Hem kariyer hem çocuk istiyorsunuz ve zaman konusunda kararsızlık yaşıyorsunuz. Geç kalmaktan da korkuyorsunuz… Ya da tüp bebek tedavi sürecinde bebek sahibi olma şansınızı merak ediyorsunuz… Ya da ‘menopoz sürecine girdim mi’ ikilemini yaşıyorsunuz?’’ Günlük yaşamda bu tür sorunlarla daha sık karşılaşır hale geldik. Çünkü özellikle son otuz yılda kadının sosyal hayata ve iş hayatına katılımının hızla artması, eğitim düzeyinin yükselmesi, kariyer planlaması gibi nedenler gelişmiş toplumlarda gebelik yaşının geciktirilmesi sonucunu doğurdu. Birçok aile çocuk sahibi olma planlarını daha ileri yaşlara bırakmakta, bunun sonucunda infertilite (kısırlık) sorunu ile daha sık karşılaşılmakta ve infertilite tedavilerine daha sık başvurulmaktadır.

    Basit Bir Kan Tahlili İle Yumurta Rezervinin Belirlenmesi İçin AntiMullerıan Hormon (AMH)Testi

    Kadın yaşının ilerlemesiyle gebe kalma şansının azaldığı ve düşük yapma riskinin arttığı bilinen bir gerçektir. Özellikle otuzlu yaşların ortalarından itibaren bu türde problemlerle karşılaşma riski gittikçe artış göstermektedir. Yapılan çalışmalarla anlaşılan bir diğer ilginç saptama ise bu risklerin ortaya çıkış zamanı ve artış hızı, kadının yumurtalık rezervinin yaşla azalma trendine birebir uyum göstermesidir.

    İnfertilite tedavileri, özellikle tüp bebek ve mikroenjeksiyon gibi, ileri tekniklerin başarılı sonuçlanabilmesinde en önemli etkiyi kadının yaşı ve buna bağlı olarak elde edilen yumurta sayısı ve kalitesi yapmaktadır. Bu nedenle, çiftler için çok büyük önem taşıyan bu tedavilerde, başarı şansını önceden değerlendirebilmek için yumurta rezervini ölçmeye yönelik bir çok kriter belirlenmeye çalışılmıştır. Ancak bu belirteçlerin birçoğu (örneğin kandaki FSH değerleri gibi) farklı zamanlarda farklı sonuçlar verebildiği için yeterli bilgiyi vermekten uzak kalmıştır. Son yıllarda, Anti Müllerian Hormon (AMH) ölçümlerinin bu konuda daha çok yardımcı olduğu, kadının adet dönemlerinin farklı zamanlarında değerinin oldukça sabit kaldığı gözlemlenmiştir.

    AHM Hormonu Seviyesi Önemlidir!

    Gerçekte de, çok erken dönem yumurtalardan salgılanan bu hormon, kadının asıl yumurtalık havuzu hakkında bize daha doğru bilgiler vermektedir. Yapılan çalışmalar, kanda bakılan AMH değerlerinin, tüp bebek tedavisinde yumurtalıkların vereceği cevap konusunda bize önceden önemli bilgiler vermektedir. Düşük AMH değerlerine sahip kadınlarda yapılacak bir tüp bebek tedavisinde elde edilecek cevabın (muhtemel elde edilebilecek yumurta sayısının) düşük olacağını bilmek, hasta için en uygun olduğu düşünülen protokol seçiminde yardımcı olurken, hastanın bu yönde bilgilendirmesinde önemli bir parametre olacaktır.

    Kariyer, Çocuk, Menopoz Süreci Nasıl Tespit Edilir ? | 1 Yüksek AMH değerlerinde ise, hastadan en uygun cevabı alacak ilaç dozlarının ve protokollerinin belirlenmesi, yeterli sayıda ve kalitede yumurtalar elde edilmesine, buna bağlı olarak gebelik şansının artmasına neden olacaktır. Bununla beraber “ovaryan hiperstimulasyon sendromu” adı verilen ve tüp bebek tedavilerinde aşırı yumurtalık cevabı nedeniyle karın şişkinliği ve nefes alma güçlüğü gibi bazen şiddetli olabilen komplikasyonların ortaya çıkma olasılığı, yüksek AMH değerlerine sahip kadınlarda daha fazladır. Bu şekilde yüksek AMH değerlerine sahip kadınlarda, tedavilere uygun protokoller ve ilaç dozları ile başlamak, tüp bebek tedavilerinin bu en korkutan yan etkisini önlemede doktorlara en başından uyarıcı olacaktır.

    Aynı zamanda, AMH değerlerinin, menopoza giriş yaşını belirlemede belirleyici olabileceğine dair birçok çalışma bulunmaktadır. Beklenenden daha düşük AMH değerlerinde kadının ortalamalardan daha önce menopoza girme ihtimalinin arttığı gözlemlenmiştir.

    Her ne kadar bir kadının gebe kalma ihtimali veya menopoza girme süresi birkaç parametre ile kesin olarak belirlenemeyecek kadar karmaşık olaylar silsilesi olsa da, gebe kalma yaşını çeşitli nedenlerden erteleme eğilimi olan kadınların, bu türde parametrelerden yararlanmaları gelecek planlarını yapmakta onlara yardımcı olacaktır.

  • 100 Erkekten Birinin Spermi Yok !

    100 Erkekten Birinin Spermi Yok !

    100 Erkekten Birinin Spermi Yok ! | 2Ünlü ses sanatçısı Doğuş’un “Zamanında vücut çalışırken aldığım ilaçlar yüzünden sperm sayılarımda azalma olmuş’’ açıklaması erkeklerde üreme konusunda en sık rastlanan ‘azospermi’ nedir?’ konusunu gündeme taşıdı. Peki azospermi nedir, kaç Türk erkeği bu problemi yaşıyor, tedavisi mümkün mü? Tüm bu soruları Bahçeci Umut Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Ulun Uluğ yanıtladı.

    Her yüz erkekten birinin azospermi yani meni de hiç canlı hücre bulunmama problemi yaşadığını biliyor musunuz? Ünlü ses sanatçısı Doğuş’un ‘vücut çalışırken aldığı ilaçlar yüzünden sperm sayılarımda azalma olduğu’ açıklaması üzerine birçok erkeğin farkında olmadığı ciddi bir sağlık sorunu gündeme geldi: AZOSPERM

    Bahçeci Umut Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Ulun Uluğ konu hakkında şu açıklamalarda bulundu: ‘Yapılan araştırma sonuçlarına göre her yüz erkekten biri azospermi yani meni de hiç canlı hücre bulunmama problemi yaşıyor. Erkeklerde sperm sayısını etkileyen bazı faktörler vardır. Geçirilmiş enfeksiyonlar, genital cerrahi operasyonlar, genetik nedenler, kronik hastalıklar, böbrek yetmezliği, karaciğer bozukluğu, kullanılan ilaçlar, radyoterapi, radyosyona maruz kalma ve en sık rastlanılan sebebi ise nedeni bilinmeyenler oluşturmaktadır.

    Vücut Geliştirme İlaçları Kısırlık

    Doç. Dr. Ulun Uluğ vücut geliştirme için kullanılan anabolik steroitlerin androjen hormonu benzeri maddeler içerdiğini belirterek, bu tür ilaçları kullanırken çok dikkatli olunması gerektiği konusunda erkekleri uyardı. Uluğ, ‘’Bu maddeler erkelerde kas gelişimi performansını artırırken maalesef aynı zamanda özellikle santral sinir sistemini etkileyerek, sperm üretimini azaltır. Vücut geliştirme sporcularında rastlanılan azospermi sorunu ilaçlar nedeniyle ortaya çıkabilir. ‘’ dedi.

    Her 100 Erkekten Biri Sperm Sorunu Yaşıyor!

    Her yüz erkekten birinin azospermi ya da meni de hiç canlı hücre bulunmaması olayını yaşadığını sözlerine ekleyen Doç. Dr. Ulun Uluğ;’’ İnfertilite yani kısırlık problemi yaşayan çiftlerde bu oran %10’lara çıkmaktadır. Oysa ki çok basit bir sperm analizi ile bu sorun kolayca tespit edilebilir. Ülkemizde ne yazık ki azospermi olup yıllarca eşini doktor doktor dolaştırıp tedavi olmaya çalışan erkekler var. Sorunun karısında değil kendisinde olduğu aklına bile gelmez, kendisine sperm analizi yaptırmaz. Azospermi saptanan hastaların bu konun uzmanı, androloji ile uğraşan bir ürolog, tarafından değerlendirilmesi şarttır. Azospermiye neden olan etkenler araştırılıp tedaviye başlanabilir.’’

    En Sık Rastlanan Sorun: Nedeni Bilinmeyen Azosprem

    Doç. Dr. Ulun Uluğ en sık rastlanan sorunun nedeni bilinmeyen azosperm olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: ‘’Maalesef bu sorunu yaşayan birçok hastamızda bir neden saptanamamaktadır. Bu kişilere şu anki teknolojiyle tekrar sperm üretimi yaptırıp doğal yollardan çocuk sahibi olmaları sağlanamamaktadır. Nedensiz azospermi olan hastalara tüp bebek tedavisi önerilmektedir. Bu tedavi sırasında testislerini mikroskop altında bir cerrahi işlem uygulanarak testislerinde olan ancak meniye ulaşamayan spermler bulunmaya çalışılır. Buna TESE işlemi denilmektedir. İşlemlerin profesyonel kişiler tarafından yapılması sperm bulunma şansını artırır. Bu da çiftlerin çocuk sahibi şansını olumlu yönde etkiler’’

    Sperm Seçmede İleri Teknoloji: IMSI

    Doç.Dr. Ulun Uluğ TESE işleminde sadece sperm bulunmakla kalınmayıp spermin şeklinin düzgün olup olmadığının önemli olduğunu belirterek; ‘Son yıllarda gelişen teknolojiyle birlikte spermler IMSI denilen bir yöntemle çok daha fazla büyütülerek bakılmakta ve daha sağlıklı spermler de seçilmektedir.’dedi.

    Azosperm Cinsel Bozukluk Değildir, Bitkisel Çözümü Yok

    Doç.Dr. Ulun Uluğ, ‘’Toplumun genelinde azospermi ile cinsel bozukluk aynı sorunmuş gibi algılanır. Halbuki bu çok yanlış bir düşüncedir. Azosperm cinsel bozukluk anlamına gelmez. Burada yapılan ikinci büyük yanlış ise maalesef sperm sayısını artırabilme amacıyla bitkisel desteklerden çare aranmasıdır. Bunların azospermi hastalarında bilimsel olarak faydalı olduğu kanıtlanmamıştır. Olabilecek en iyi yararı cinsel performansı artırmaktan öteye gidemez.’’ dedi.

  • Mutlu hamilelik zeki bebek getiriyor…

    Anne adaylarına kaygılarından uzaklaşmasını tavsiye eden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr Ayşe Duman, “kaygıları yenmeyi başaran annelerin bebekleri daha zeki oluyor” dedi.

    Anne adaylarının değişen hormonları, giderek büyüyen karnı, şişen ayakları bebekle birlikte kaygıları da beraberinde getiriyor… Stresi yenmeyi başaramayan anne adayları korku dolu senaryolarla hamileliği kendine zehrederken bebeğinin zeka gelişimini de riske atıyor.

    GELECEK ANNE KARNINDA BAŞLIYOR…
    Bilinen gerçek insanoğlu anne karnındaki yaşamından itibaren çevrede olup bitenlerden etkilenmekte olduğudur diyen Dr. Ayşe Duman “İnsanın kişiliği, yaşam algısı bu dönemde oluşmaya başlar. Hal böyle olunca mutlu ve huzurlu bir kişiliğin yolu anne misafirliğinin huzurlu olmasından geçmekte. Kısacası gelecek anne karnında başlamakta” şeklinde konuşarak anne adaylarına bebeklerinin mutlu bir yetişkin olması için yardımcı olmasını, stresten ve kaygılardan uzak bir hamilelik geçirerek onların geleceklerine yatırım yapmasını salık verdi.

    KAYGILAR DÜŞÜK RİSKİNİ ARTTIRIYOR…
    Kaygılar hem annenin hem de bebeğin sağlığını ve hayatını tehdit ediyor. Dr. Ayşe Duman “Kaygılarla beraber düşük riski artar. Gebeliğe bağlı tansiyon yükselmesi, gebelik şekeri, gebelik zehirlenmesi yoğun stres altında daha sık görülür. Düşük riskiyle birlikte, zamanı geldiği halde doğumu korkusu yüzünden bir türlü başlamayan doğumlar da görüyoruz. Kronik stres altındaki anneler hiç bir engel olmamasına rağmen normal doğum yapamayabilir. Anne adayları hamilelik döneminde normal doğumu öyle büyük bir korkuyla hayal eder ki, zamanı geldiğinde istese bile normal doğuramaz. İşte böyle durumlarda biz anne adaylarına rahatlamalarını, beyinlerinden kaygıları ve normal doğuma ilişkin çevreden duydukları tüm kötü anlatımları silmelerini öneriyor ve bunun için yardım ediyoruz” diye konuştu.

    ANNE ADAYLARI KÖTÜ SENARYOYU KENDİLERİ YAZIYOR…
    Kimi anne adaylarının kaygılı kişiliklerini hamileliğe de taşıdıklarını söyleyen Dr Ayşe Duman, “Bir dış gebeliği, bir düşüğü olan hastam, 3. Gebeliğini planlarken bile endişeli ve kaygılıydı. Bu kaygılarla başlayan gebeliğinde duygularını “Her an bebeğimi kaybedecekmişim gibi geliyor” şeklinde ifade ediyordu. Gebelik ilerledikçe bebekte gelişme geriliği, rahimde kasılmalar tespit ettik. Kaygıları kabusa dönüşmeye başlayınca zihinsel iyileşme teknikleri ile “EFT-Oto Hipnoz” çalışmaya başladık. En son muayenesinde bebeği olması gerektiği büyüklüğünde, rahimi gevşemiş durumdaydı. Her kontrolde endişeli bir yüz ifadesi ile odama giren hastam bu sefer gülümseyerek girmiş ve bebeği ile ilgili hiçbir olumsuz soru sormamıştı. Bu çarpıcı örnek, zihinsel iyileşme teknikleri ile bebeğin de rahatladığını gösteriyor. Anne adaylarının rahatlamayı başarırsa, bebeklerinin zihinsel ve bedensel gelişimine en büyük katkıyı sağlayacaklardır” şeklinde konuştu.

    ANNE KARNINDAKİ BEBEK KAYGIYI ADETA EMİYOR…
    Dr. Ayşe Duman, “Annenin kaygıları bebeğin fiziksel gelişimini etkilediği gibi zihinsel ve ruhsal gelişimini de etkiler. Gebeliklerinde endişeli olan annelerin bebekleri anne karnındayken bu endişeyi adeta emer ve hayata tehdit algısıyla başlar. Tehdit algısı bir stres faktörüdür ve stres de insanın sağlığının baş düşmanıdır. Doğru olan şu ki; anne bebeğinin fiziksel sağlığı için dikkat ettiği sağlıklı beslenme, zararlı yiyecek ve içeceklerden uzak kalma gibi hassasiyetleri, bebeğinin ruh sağlığını korumak için de göstermelidir” dedi

    HİPNOZLA KAYGILARA SON…
    Anne adaylarının kaygılarını yenmesi mutlu ve huzurlu bir hamilelik için vazgeçilmez. Bu dönemde kaygılarını tek başına yenemeyen anne adaylarının profesyonel destek alması tavsiye ediliyor. Dr. Ayşe Duman “Tüm gayretimiz kadının kendisi ve ailesi için en özel, en heyecanlı, en keyifli dönem olan hamileliği, huzurlu ve keyifle yaşayabilmesi için. Tabii ki bunun gayretini anne ve baba adayları göstermeli. Öncelikle yaşanan sıkıntıların bilinçaltındaki olumsuz inançlardan kaynaklandığını bilinmeli. Zihin neye inanırsa beden onu yaşamaya başlar. Öncelikle bilinçaltındaki yanlış yazılımlar temizlenmeli. İşte bu noktada ben bir kadın doğumcu olarak zihinsel iyileşme tekniklerinden EFT ve hipnozun, çok işe yaradığını söyleyebilirim. Zihinsel temizlikten sonra kadınlık programında zaten var olan gebeliğin mutluluğunu hissediyor anne adayı. Bu mutlulukla doğumu da tatlı bir heyecanla beklemeye başlıyor. Hipnotik doğum çalışmalarında, anne adayına doğumu keyifle tekrar tekrar yaşatırız. Doğum zamanı geldiğinde de beden-zihnin bildiklerini yaşamaya başlar. Böylesine özel olan doğum olayının sancı ve ağrılarını değil güzel taraflarını algılar. Acele etmez, bebeğine ve sürece saygılı davranır. Her bir doğum kasılması ile birlikte bedeni ve ruhu gevşer. Rahimdeki her bir kasılmanın bebeği için gerekli olduğunu bilir, her kasılmayı gülümseyerek karşılar” şeklinde konuştu.

    KAYGISIZ HAMİLELİK, NORMAL DOĞUM VE KEYİFLİ BİR EMZİRME DÖNEMİNE YOL AÇIYOR…
    Dr. Ayşe Duman, kaygısız hamileliğin lüks olmaktan çıktığını, tüm annelerin eğer isterlerse hamilelik döneminde öğrendikleri oto hipnoz yöntemleriyle, doğum sonrası sıkıntılarının da üstesinden gelebileceğini söyledi. “Doğum sonrası kendini öncesi duruma göre kilolu, bakımsız, yorgun hisseden anne başka bir stres dönemine giriyor. Bu da hem yeni doğan bebeği ile kuracağı ilişkiyi olumsuz etkiliyor, hem de süt vermeyi sıkıntıya sokuyor. İşte bu dönemde, anne hamilelik eğitimleri sırasında öğrendiği oto hipnoz ve EFT yöntemlerini kullanarak hem huzurlu bir hamilelik geçirerek bebeğinin zeka gelişimini olumlu etkiliyor hem de doğum sonrasında da en az 6 ay anne sütü vererek bebeğinin zekasına bir katkı daha oluşturuyor”

    RAHAT BİR HAMİLELİK İÇİN İNTERNETTEKİ HABERLERİ SÜZEREK OKUYUN…
    Dr. Ayşe Duman, anne adaylarının çevresinden duydukları, internetten okuduğu tüm kötü haberleri kendi başına gelmiş gibi düşündüğünü ve kaygılandığını söylerken “Bu haberleri süzerek okuyun, gerektiğinde doktorunuz aramaktan çekinmeyin. Hamileler bu haberleri okuduklarında sorunların hepsi kendi başına gelmiş ya da gelecekmiş gibi düşünüyor ve kaygılanıyor. Ancak bu sorunların görüme sıklığı yüzde 1-2’yi geçmez. Anne adayları bunlara odaklanıp yüzde 99’luk keyfini kaçırmasın” diyerek hamilelerin haberleri süzerek okumaları gerektiğini hatırattı.

  • Hamilelikte Pirinç Tüketimi Önemli…

    Hamilelikte Pirinç Tüketimi Önemli…

    Hamilelikte Pirinç Tüketimi Önemli… | 3

    Hamilelikte Pirinç Tüketimi Önemli… | 4Hamilelikte artan kalsiyum, demir ve vitamin ihtiyacının karşılanması için tahıllar ve kuru baklagiller tüketilmesi gereken besin grubunda yer alıyor. Bu dönemde hem annenin hem de bebeğin ihtiyaç duyacağı vitaminlerin kaynağı olarak görülen pirincin tüketilmesi de, anne ve bebek sağlığı için oldukça önemli.

    California Rice Commission’un açıklamasına göre, California’da yapılan pek çok araştırma; pirinçte yer alan farklı vitamin ve minerallerin hamilelik döneminde anne ve bebek sağlığı açısından büyük önem taşıdığını ortaya koyuyor.

    Doğal bir vitamin ve mineral kaynağı olan pirincin içeriğinde; protein, karbonhidrat, fosfor, kalsiyum, sodyum, potasyum, magnezyum, çinko, A, B1, B2 vitaminleri ve demir bulunur. Hamilelik döneminde kadınlar, demire normal şartlardan iki kat daha fazla gereksinim duyarlar. Hamileliğin son aylarında bebek, doğumdan sonra ilk yaşamsal fonksiyonlarında kullanmak üzere demir depolamalıdır. Bu nedenle hamileliğin son aylarında tüketilen pirincin hem anne hem de bebek sağlığında olumlu etkileri olacaktır.

    Pirinç, kan şekeri düzeyini sabit tutması, hazmının kolay olması ve içerisinde bulunan zengin mineraller ile hamilelik döneminizin rahat geçmesine yardımcı bir besin türüdür. Ayrıca tansiyonu dengeleme etkisi ile özellikle hamilelik öncesi oluşabilecek yüksek tansiyonun önlenmesinde etkilidir.

    Pirincin içerisinde yer alan A vitamini; deri, saç ve diş eti sağlığı için gerekli bir vitaminken B1 vitamini; bebeğin gelişim döneminde hücre oluşumu, dolaşım sistemi ve sinir sistemi için vazgeçilmez bir vitamindir. B2 Vitamini; Hamilelik döneminde artan enerji ihtiyacına cevap verebilmek için, besinlerdeki enerjiyi açığa çıkarması nedeniyle önemli bir vitamin türüdür. Pirinçte yer alan minerallerden Kalsiyum ise, bebeğin sağlıklı vücut ve kemik yapısının oluşması ve aynı zamanda anne adayında meydana gelebilecek diş çürümesi, el ve ayak tırnaklarındaki güçsüzlükler ve kalsiyum eksikliğinde ortaya çıkabilecek bedensel ağrılar için birebirdir. Pirinç ayrıca hamileler için çok önemli olan folik asit alımı bakımından da zengin bir kaynaktır.

    Pirinçli hafif tarifler

    1. DENİZDEN GELEN LEZZET

    Malzemeler:

    1 su bardağı California Calrose Pirinci
    100 gr. Karides
    100 gr. Kalamar
    100 gr. Midye
    2 adet orta boy domates
    2 yemek kaşığı zeytinyağı
    1 adet kuru soğan
    2 su bardağı su
    Tuz
    Karabiber
    ½ adet limon suyu

    Hazırlanışı:

    Bir tencerede kapağı açık şekilde bol suda karidesleri haşlayın. Soğumaya başlayınca kabuklarını çıkarın. Başka bir tencerede kalamar ve midyeleri kabuğu soyulmuş soğanla birlikte hafif haşlayın. Diğer tarafta ayıklanmış yıkanmış pirinci bol suda yıkayın. Pilav tenceresinde yağı kızdırın, pirinç ve tuzu ilave edip deniz mahsüllerini ekleyin. 2 bardak su ilave edin. Su kaynayınca ocağın altını biraz kısın. Ayrı bir tavada zeytinyağını kızdırın rendelenmiş domatesleri kavurun. Domates sosunu pirinçli karışıma ekleyip biraz daha pişirin. Üzerinde limon suyu gezdirip sıcak servis yapın.

    Hamilelikte Pirinç Tüketimi Önemli… | 5

    2. PİRİNÇLİ KARNABAHAR SALATASI

    Malzemeler:
    150 gr haşlanmış California Calrose Pirinci
    1 kırmızı soğan
    1 tutam maydanoz
    1 karnabahar
    1 kırmızı dolmalık biber
    1 sarı dolmalık biber
    3 çorba kaşığı limon sirkesi
    5 çorba kaşığı sıvıyağ
    Tuz, karabiber
    1 küçük konserve mısır
    1 tutam dereotu
    2 yumurta

    Hazırlanışı:
    Soğanı soyup küçük küpler halinde doğrayın. Maydanozu ve dereotunu temizleyip yapraklarını ayıklayın ve ince olarak kıyın. Karnabaharı ayıklayıp küçük parçalara bölün. Biberleri temizleyip çekirdeklerini ayıkladıktan sonra küçük küpler halinde doğrayın.

    Bir kasede, soğan, kıyılmış maydanoz, sirke, 3 çorba kaşığı yağı, biberleri ve pirinci karıştırıp, tuz ve karabiberle tatlandırın.

    Karnabaharı tuzlu suda 5 dakika kadar haşlayıp, süzgece alıp suyunu süzün. Daha sonra bir kapta yumurtanın içine ince doğranmış dereotu, tuz ve karabiber de ekleyip karıştırıp bir harç hazırlayın.

    Karnabaharları yumurtalı harca bulayıp kalan sıvıyağla kavurun. Önceden hazırladığınız salata kasesine karnabaharı da alın. Maydanoz ve dereotu yaprakları ile süsleyip servis yapın.

    Hamilelikte Pirinç Tüketimi Önemli… | 6

    Sporcu beslenmesinde pirincin önemi

    Pirinçte kuvvetli kas ve kemik yapısını güçlendiren protein, karbonhidrat, fosfor, kalsiyum, sodyum, potasyum, magnezyum, çinko, A, E, B1 ve B2 vitaminleri bolca bulunur.
    Daha önce spor yaparken doğru ve sağlıklı beslenmenin yollarını sizlerle paylaşmıştık. Bu yazımızda da karbonhidratların kaybedilen enerjinin geri kazanılması ve kas gelişimi açısından önemine değineceğiz…

    Spor yaparken kuvvetli kas ve kemik gelişimi için tükettiğimiz ve proteinlerden sonra gelen en etkili besin gurubu karbonhidratlardır. Karbonhidrat açısından oldukça zengin olan pirincin tüketilmesi ise, özellikle enerji ihtiyacını ortaya çıkaran spor dallarında, kaybedilen enerjinin geri kazanılması ve kas gelişimi için oldukça önemlidir.

    Proteinler insan vücudunun gereksinimi olan besin maddelerinin önemli bir bölümünü oluşturur. Karbonhidratlar ise; aktüel enerji taşıyıcılarıdır ve sporcular için en önemli enerji kaynağını oluştururlar. Düzenli yapılan egzersiz sırasında ya da kısa süreli aktivitelerde, enerji ihtiyacını karşılamak için karbonhidrat tüketimi çok önemlidir.

    Pirinç neden önemli ?

    USA Rice Federation’ın açıklamasına göre, ABD’de yapılan pek çok araştırma; pirinçte yer alan farklı vitamin ve minerallerin vücut sağlığımız açısından büyük önem taşıdığını ortaya koyuyor. Çünkü pirinçte; kuvvetli kas ve kemik yapısını güçlendiren protein, karbonhidrat, fosfor, kalsiyum, sodyum, potasyum, magnezyum, çinko, A, E, B1 ve B2 vitaminleri bol miktarda bulunuyor.

    Zengin karbonhidrat içeriği, hazırlanmasının kolaylığı ve vücuda zararlı toksin maddelerin atılmasına yardımcı olan pirinç, sporcuların ve spor yapanların en çok tercih ettiği hububat çeşididir. Pirinç aynı zamanda kompleks karbonhidrat kaynağıdır. Kompleks karbonhidratlar vitamin, mineral, posa da içermekte ve daha uzun sürede yavaş yavaş enerji sağlamaktadır. Ayrıca pirinçte yer alan kalsiyum, demir gibi mineraller; kalp ritmi, kan basıncı, vücuttaki sıvı dengesi gibi vücuda yararlı olan birçok düzenleyici fonksiyonlarda da rol oynar.

  • Hamilelikte süt tüketimi, preeklampsi riskini 5 kat azaltıyor

    Hamilelikte süt tüketimi, preeklampsi riskini 5 kat azaltıyor | 7Araştırmalara göre, gebelik döneminde yeterli miktarda süt tüketimi preeklampsi riskini 5 kat azaltıyor. Anne adayları ve bebekler için ciddi riskler taşıyan preeklampsi riskine karşı uzmanlar süt tüketiminin artırılmasını öneriyor.

    Sadece gebeliğe özgü bir sağlık problemi olan preeklampsiye karşı uzmanlar, anne adaylarının günde 5 porsiyon veya üstü süt ve süt ürünleri tüketmelerini öneriyor. Organlara yaşamsal maddelerin götürülüp atık maddelerin toplandığı damar bölgelerinde gelişen bir hastalık olan ve tüm vücudu etkileyebilen preeklampsi, hipertansiyonu olan gebeliklerde en çok görülen tıbbı sorunlar arasında yer alıyor. Gebeler için oldukça riskli bir durum olarak kabul edilen ve toplumlara göre görülme sıklığı yüzde 2-10 arasında olan preeklampsi, böbrek, beyin, karaciğer gibi organlarda ciddi hasarlara neden olabileceği gibi, hem annenin hem de bebeğin ölümüne de neden olabiliyor.

    Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, 20 yaşından küçük veya 35 yaşından büyük gebe kalınması, çoğul gebelik, bağ dokusu hastalıkları ve obezite gibi faktörlere bağlı oluşabilen preeklampsi riskinin azaltılmasında da kalsiyum ilavesinin hayati önem taşıdığına dikkat çekiyor. Kalsiyum ilavesinin preeklampsiyi önlemeye yeterli olmasa da hastalığın şiddetini, hastalığa bağlı anne ve bebek ölümlerini azalttığı araştırma sonuçlarıyla da görüldüğünü belirten İnanç, Dünya Sağlık Örgütü’nün farklı ülkelerde yaptığı araştırmaların sonuçlarına göre, 20’inci gebelik haftasından önce günde en az 1.5 gram kalsiyum alan kadınlarda, almayanlara oranla preeklampsi görülme oranının daha düştüğünün gözlemlendiğini belirtiyor.

    Süt tüketiminin yüksek olduğu Hollanda’da gebeliği süresince preeklampsi gelişmiş 163 kadınla gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına da değinen İnanç, günde 5 porsiyon ve üstü süt tüketen kadınlarda preeklampsi gelişim riskinin 5 kat daha az olduğu belirlendiğini kaydetti. Konuyla ilgili olarak 1990-2006 yılları arasında, toplam 15 bin 528 kadınla yapılan 12 çalışmada da benzer sonuçlar çıktığının altını çizen İnanç, gebelik süreci için oldukça riskli bir durum olan peeklampsinin önlenmesi için anne adaylarına süt tüketmelerini öneriyor.

  • Erken Hamilelik Belirtileri Nelerdir ?

    Erken Hamilelik Belirtileri Nelerdir ? | 8Erken Hamilelik Belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Erken Hamilelik Testi ile en doğru sonucu alırsınız fakat sizlere suncağımız Belirtilerin de birçoğunu gösteriyorsanız Hamile olduğunuz kanısına varabilirsiniz. Hamilelik Belirtileri, bazı insanlar da çok yoğun olarak görülürken bazıların da farklı olabilir.

    Erken Hamilelik Belirtileri Nelerdir ?

    En belirgin Hamilelik Belirtileri: Bulantı, Sık İdrara Çıkma, Aşırı Uyuma İhtiyacı ve Kokulara Karşı Duyarlılıktır.

    Bu belirtilerden birçoğu sizde varsa bir an önce bir hekime başvurunuz, veya Hamilelik Testi yöntemini deneyiniz.

    Hamilelik ile vücuttaki hormonal dengeler tamamen değiştiği için bu belirtiler görülür. Bu şekilde kadının hamile olup olmadığı anlaşılır.

    Erken Hamilelik ile ilgili soru, sorun ve yorumlarınız için Erken Hamilelik Formunu kullanabilir, diğer insanlarla iletişime geçebilirsiniz..

    GEBELİĞİN TANISI

    GEBELİK (hamilelik) BELİRTİLERİ

    Aşağıdaki belirtiler erken gebelik döneminde en sık görülen belirtilerdir:

    * Beklenen adetin başlamaması

    * Memelerde dolgunluk, hassasiyet, memeucunda koyulaşma, memebaşında karıncalanma hissi

    * Karnın alt kısmında dolgunluk, şişkinlik ve bazen hassasiyet

    * Bulantı ve bazen kusma

    * Yorgunluk, uykuya eğilim, başdönmesi

    * Sık idrara çıkma

    * Vajina salgılarının artması

    Bu belirtiler gebelik oluştuğu andan itibaren vücudunuzda salgılanmaya başlanan gebelik hormonlarının ve salgılanma miktarı artan östrojen ve progesteronun etkisiyle meydana gelir. Bu fizyolojik hormonal değişikliklerin esas amacı vücudunuzun gebeliğe uyumunun sağlanması ve bebeğinizin gelişmesidir.

    Bu belirtiler muhtemel bir gebeliğin habercisidir. Kesin tanı için gebelik testi yapılmalı veya ultrasonda gebelik gözlenmelidir.

    GEBELİK (hamilelik) TESTLERİ

    Gebelik rahim içinde (dış gebelik durumunda tüplerde ya da karın boşluğu gibi bir yerde) yerleştiği andan itibaren trofoblast hücreleri tarafından HCG (Human chorionic gonadotropin) adı verilen bir hormon salgılanmaya başlanır. Normalde kanda ve idrarda eser miktarda bulunan bu hormonun arttığının çeşitli testlerle gösterilmesi (HCG salgılayan tümörlerin olduğu çok ender durumlar hariç) vücutta bir gebelik olduğunun kesin kanıtıdır.

    Kandaki ve idrardaki HCG seviyesinin bu hormona yapısal olarak çok benzeyen luteinizan hormon (LH) adlı yumurtlamadan sorumlu hormon ile karışmasını önlemek için HCG hormonunun beta fraksiyonu yani ß-HCG ölçümü yapılır.

    İdrar Testleri :

    Kanda ß-HCG belli bir eşik seviyesine ulaştığında idrara çıkmaya başlar ve gebeliğin ilerlemesiyle idrardaki seviye artar. İdrarla yapılan gebelik testlerinin esası bu ß-HCG’nin varlığının ya da yokluğunun saptanmasına dayanır. Çeşitli testlerin hassasiyeti arasındaki farklılıklar idrardaki seviyeyi tanıyıp tanıyamamalarına bağlıdır. Hassas bir test idrarda gebeliğin en erken dönemlerindeki düşük seviyedeki ß-HCG’yi tanıyabilirken, hassas olmayan testler gebelik biraz daha ilerleyip idrardaki seviye yükseldiğinde, yani daha geç bir dönemde gebeliği tanıyabilirler. İdrar testlerinde “gebelik müspet” sonucu alındığında hata oranı oldukça düşüktür. Ancak “gebelik menfi” sonucu veren testin bir süre sonra tekrarlanması uygundur.

    Eczanelerde ya da evlerde hazır test kitleri yardımıyla uygulanan idrarda gebelik testlerinin güvenilirliği üretici firma tarafından her ne kadar %99 olarak belirtilse de yapılan çalışmalar özellikle adet gecikmesinin 10 günden daha az olduğu durumlarda hata oranının %50’lerde olabileceğini göstermektedir (“Hata” genellikle testin hassasiyetinin düşük olması nedeniyle varolan bir gebeliği saptayamaması şeklinde olmaktadır. Ancak tam tersi de mümkündür).

    Laboratuvarda uygulanan idrarda gebelik testleri ise adet gecikmesinin beşinci gününden itibaren güvenilir sonuç verebilmektedir. Bu testler daha düşük hormon seviyelerini tanıyabilen ve bu yüzden de hazır test kitlerine göre daha hassas olan testlerdir.

    Kan Testi (beta HCG):

    İdrar testleri ß-HCG’nin varlığını ya da yokluğunu saptayabilirken kan testleri ß-HCG’nin kandaki seviyesini saptarlar. Böylece hormon salgısının başladığı en erken dönemlerde, henüz adet gecikmesi bile olmadan kanda ß-HCG seviyesi saptanarak gebeliğin tanısı konabilir, ya da gebelik oluşmadığı yönünde kesin karar verilebilir.

    Kanda ß-HCG testi gebelik testi olarak kullanılmasının yanında dış gebelik, mol gebeliği, düşük gibi durumların tanısında da kullanılan oldukça değerli bir tanı aracıdır.

    ULTRASONLA GEBELİK TANISI

    Adet gecikmesi birkaç günü bulduğunda geçtiğinde gebelik testi yapılmaksızın vajinal ultrasonla gebelik tanısı konabilir. Abdominal (karından bakılan) ultrasonla ise adet gecikmesi en az bir hafta olmalıdır.

    Erken gebelikte yapılan ultrasonografinin önemi:

    Gebelik testinin müspet çıkması gebelik varlığının kesin kanıtıdır, ancak gebelik tanısı konduktan sonra cevap arayan önemli sorular vardır:

    – gebelik normal mi ?

    – gebelik rahim içinde midir, yoksa bir dış gebelik mi söz konusudur ?

    – bebek canlı mıdır ?

    – mol gebeliği söz konusu olabilir mi ?

    – çoğul gebelik söz konusu olabilir mi ?

    Yukarıdaki normaldışı durumlar ileri aşamalara kadar hiç bir belirti vermeyebilir. Bu yüzden gebelik testi yapıldıktan sonra hiç bir şikayetiniz olmasa bile en erken dönemde doktor kontrolüne gitmeniz önemlidir. Yapılan basit bir ultrasonografi incelemesi, ya da gebelik çok erken dönemdeyse seri ultrasonografilerle gebeliğin yakın takibe alınması bu normaldışı durumların en erken dönemde ortaya çıkarılmasını sağlar. Erken gebelikte normaldışı durumların erken tanısı tedavi şansınızı önemli derecede yükseltir.

    Erken gebelik döneminde yapılan ultrasonografinin en büyük yararlarından biri de son adet tarihiniz ile gebelik haftanız arasındaki uyumun belirlenmesidir. Erken dönemde yapılan ultrasonun gebelik haftasını belirlemedeki hata payı ±3 gündür, buna karşın miada yakın yapılan ultrasonun hata payı ±3 hafta olabilir! Bu incelemenin yapılmış olması gebeliğinizin ilerleyen dönemlerinde, belirttiğiniz son adet tarihi ile bebek ölçüleri arasında bir uyumsuzluk olduğunda, bebeğinizin miadı konusunda şüpheler oluştuğunda çok önemli veriler sağlar.

    Dr. Kağan Kocatepe

  • Çin Takvimi Chinese Calendar göre cinsiyet belirleme

    Çin takvimi nedir ?

    Hangi ayda, kaç yaşında hamile kaldınız ?

    Bu iki sorunun yanıtıyla, Çin’de 700 yıldır uygulanan bir yöntemi kullanarak çocuğunuzun cinsiyeti konusunda doğru bir tahminde bulunabilirsiniz.

    Pek çok Asya ülkesinde bebek bekleyen çiftler, teknolojik gelişmelerle bebeklerinin cinsiyetini erkenden öğrenseler de, emin olmak için ‘Çin Takvimi‘ ve halk inanışlarına da başvuruyor. Annenin yaşı ile hamile kaldığı ayın bilinmesi durumunda yüzde 90 doğru sonuç verdiği iddia edilen ve Çinli astroloji bilginlerince hazırlanan Çin Takvimi, Çin’de 700 yıldır kullanılıyor.

    Takvime göre, annenin yaşının hamile kalınan ayla kesiştiği nokta bebeğin cinsiyetini ortaya çıkarıyor. 30 yaşındaki bir anne adayının mart ve mayısta hamile kalması durumunda bebeğinin cinsiyeti kız, diğer tüm aylarda ise erkek olurken, 21 yaşındaki anne adayının ocakta hamile kalması durumunda bebeğinin cinsiyeti erkek, diğer tüm aylarda kız oluyor.

    Sol sütun : Yaş
    Üst Sütun: Aylar

    Hamile kalınan aya ve yaşa göre cinsiyet tahmini hamile kaldığınız yaş ile hamile kaldığınız ayın kesiştiği kutucuğu bulmanız gerekmektedir.

    Çin Takvimi Chinese Calendar göre cinsiyet belirleme | 9

    Bu cinsiyet belirleme ve cinsiyet tahmini için kullanılan yöntemlerden tüm dünyada en çok bilineni eski Çin Takvimiidir. Kaynağı kesin olarak bilinmeyen bu çin takvimi 700 yıl öne dönemin çinli astroloji bilginlerinden biri tarafından çizildiği sanılmaktadır.

    Çin Takvimi ile cinsiyet tahmini ve doğacak çocuğun cinsiyetini önceden belirleme ( çin takvimi ile cinsiyet belirleme) isteği neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir.
    Tüm cinsiyet tahmin yöntemleri gibi Çin Takviminin de maalesef bilimsel hiçbir değeri yoktur. Doğacak çocuğun cinsiyetini belirleyen babadan gelen spermin taşıdığı X ya da Y kromozomudur ve hangi kromozomu taşıyan spermin yumurtayı dölleyeceği tamamen tesadüfe bağlıdır. Cinsiyetin belirlenmesi aslında bir çeşit yazı-tura atmaya benzetilebilir.

    Fakat her ne olursa olsun doğacak bebeğinizin cinsiyetini tahmin etmeye çalışmak ve bu tahmini “çin takvimi” kullanatak yapmak son derece eğlencelidir. Bu nedenle siz de bu tabloyu , “çin Takvimi”ni eğlenmek amacıyla kullanabilirsiniz. Kimbilir belki sizin için de, “çin Takvimi”işe yarar ve çin takvimi ile kız bebek veya çin takvimi ile erkek bebek tahmininde bulunabilirsiniz.