Etiket: hamilelik

  • Huzursuz bacak sendorumu hamilelik

    Huzursuz bacak sendorumu hamilelik

    Antalya’da düzenlenen 48. Ulusal Nöroloji Kongresi’ne katılan Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Aksu, uyku bozukluklarının daha çok kadınlarda görüldüğünü, gebelik döneminde ise uyku bozukluklarına daha sık rastlandığını söyledi.

    Gebeliğin uykuya dalmayı güçleştirici etkisine işaret eden Prof. Dr. Aksu, gebelerin idrara çıkma sayısı ile ağrılarının daha fazla olduğunu, ayrıca yatış pozisyonuna bağlı sorunlar yaşanabildiğini vurguladı.

    Gebelerin uykuyu başlatma, uykuya dalma ve sürdürmede sıkıntı yaşadıklarını anlatan Murat Aksu, şöyle konuştu:

    ANNE VE BEBEK İÇİN RİSK FAKTÖRÜ

    “Gece sık uyanırlar. İdrar için olmasa bile ağrı atakları olur. Ayrıca bütün gebelerde sık karşılaşılan bir diğer sorun ise huzursuz bacaklar sendromudur. Bizim yaptığımız çalışmaya göre gebelerde huzursuz bacaklar sendromunun görülme sıklığı yüzde 15 civarındadır. Yani her 10 gebeden birinde veya ikisinde huzursuz bacaklar sendromu görülür.

    Özellikle akşam olduğu zaman, gece yatağa gitme zamanı geldiğinde bacaklarda ağrı, uyuşma, karıncalanma, kasılma gibi şikayetler ortaya çıkar. Gebelik süresince de bu devam eder. Kadınların çok büyük bir kısmında huzursuz bacaklar sendromu gebelikle başlar, ancak yüzde 60’ında gebelik sonlandıktan sonra da devam eder.”

    Özellikle huzursuz bacaklar sendromuyla ortaya çıkan uyku bozukluklarında bebeğin oksijensiz kalabildiğini belirten Prof. Dr. Aksu, “Anne huzursuz bacaklar sendromu olursa bunun hem anne hem de bebek sağlığı için bir risk faktörü oluşturduğunu düşünüyoruz” diye konuştu.

    ‘ÖMÜR BOYU İLAÇ KULLANILABİLİR’

    Gebelik döneminde ilaç kullanımının ana karnındaki bebek üzerindeki olumsuz etkilerine işaret eden Aksu, sendromun görülmeye başlamasının ardından gebelere masaj, sıcak ya da soğuk duş önerdiklerini söyledi.

    Özellikle gebelik döneminde vücuttaki demir oranında azalmanın huzursuz bacaklar sendromu üzerinde etkisi olduğuna işaret eden Aksu, hamile kadınlara demir takviyesi yapılması gerektiğinin altını çizdi.

    Gebelik sonlandıktan sonra görülmeye devam eden huzursuz bacaklar sendromuna ilaç tedavisi uygulanabildiğini kaydeden Murat Aksu, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Hastaların büyük bölümü ilaçla tedavi edilebiliyor. Ancak bu tedavi uzun yıllar alabiliyor. Hatta hastanın tüm yaşamı boyunca ilaç kullanması gerekebiliyor. Tedavinin uzun yıllar ve belirli bir düzen içinde devam etmesi şart. Ama huzursuz bacaklar sendromu genetik veya gebelikte çıkan ve sonrasında devam eden türdeyse çoğunlukla tedavinin bir ömür boyu devam etmesi gerekiyor.”

  • Cilde Folik Asit Desteği

    Cilde Folik Asit Desteği

    Hamilelik döneminde anne adaylarına önemle tavsiye edilen folik asidin faydası şimdilerde cilt güzelliği ve hücre yenilenmesi konusunda da keşfedildi…

    Bir tür B vitamini olan folik asit, biz kadınların hayatında çok önemli. Avrupa ve Amerika’da keklerin, kurabiyelerin bile içinde mutlaka bulundurulan folik asit kullanımına, Türkiye’de ancak hamilelik döneminde önem veriliyor. Eksikliği kansızlığa sebep olan folik asidin cilt için de çok önemli olduğu Hamburg’da Beiersdorf tarafından düzenlenen bir toplantıda açıklandı. Konu hakkında bilgisine başvurduğum dermatalog Dr. Betül Şengör, folik asidin hücrelerimizin en önemli yapıtaşı ve adeta bilgi merkezi görevi yapan DNA molekülünün sentezinde çok önemli rol oynadığını anlattı.

    Folik asit, hücrelerin çoğalmaları, yenilenmeleri ve tamir edilmeleri sırasında kilit role sahiptir. Özellikle sinir sisteminin ve omurliğin gelişiminde bebekler için önemi tartışılmaz. Eksikliğinde vitamin B 12 emilimi de etkilenebileceğinden kansızlığa yol açabilmektedir. Ayrıca huzursuzluk, yorgunluk, dilde hassasiyet, ciltte solukluk, saç dökülmesi ve birçok değişik belirtileri vardır’ diye devam etti Şengör. Ayrıca folik asidin özellikle saç ve tırnaktaki etkilerinin çok iyi bilindiğini, ancak yüz bakımında böyle bir çalışmayı ilk kez duyduğunu söyledi. Jinekolog Dr. Tayfun Osmanağaoğlu ise folik asidin, vücutta yeni kan hücresi yapımında ve aminoasit yapımında önemli görevi olduğunu söylüyor ve folik asidi doğal yoldan almanın da mümkün olduğunu ekliyor.

    Bebek yapmadan önce FOLİK ASİT

    Jinekolog Dr. Tayfun Osmanağaoğlu folik asidin hamilelik dönemindeki önemini şöyle anlattı:

    Bir yetişkin için folik asidin önemi nedir? Yeterli miktarı nedir?

    Özellikle folik asit eksikliğinde kansızlık görülür. Yapısal olarak normalden daha iri ancak işlevleri iyi olmayan alyuvarlar meydana gelir.
    Doğal yoldan almak mümkün müdür? Hangi besinlerde bulunur?
    Doğal yoldan almak mümkündür. Doğal folik asit kaynakları tahıllar, portakal ,baklagiller, fasulye, koyu yeşil yapraklı sebzelerdir.
    Bebek sahibi olmak isteyenler niye/ ne zaman/ ne kadar folik asit almalı?
    Bebek sahibi olmak isteyenler gebelik kararı aldıklarında, 2-3 ay öncesinde folik asite başlamalılar. Günde 400 mikrogram folik asit alınmalı. Bu miktarda folik asidi ilaç olarak öneriyoruz. Özellikle folik asit eksikliğinde nöral tüp defekti (omurgada açıklık, beyin dokusunun gelişmemesi) dediğimiz anomaliler oluşabilir.
    Hamilelik dışında kullanımı nasıl olmalı?
    Folik asit eksikliğine bağlı kansızlık bulgusu yoksa gıdalardan alınan yeterlidir. Ekstra kullanılması gerekmez.
    Folik asit eksikliği nelere yol açar?
    Folik asit eksikliği kansızlığa ve gebeliklerde santral sinir sisteminde bazı anormalliklere yol açar.
    Folik asitte doz aşımı gibi bir risk var mı acaba? Yani aşırı kullanım gibi bir durum olur mu yoksa vücuttan C vitamini gibi kolayca atılır mı?
    Folik asit mide barsak sisteminden emilir, karaciğerde biyotransformasyona uğrar ve idrar yolu ile atılır. Yani ihtiyaç fazlası idrar ile atılır. Zehirlenme bulguları olmaz.
  • Tekrarlayan Düşükler ve Yeniden Hamile Kalmak

    Tekrarlayan Düşükler ve Yeniden Hamile Kalmak

    Kadınların 21’inci gebelik haftasından önce bebeklerini kaybetmesinin düşük olarak tanımlandığını ifade eden uzmanlar, ‘tekrarlayan düşük’ olarak isimlendirilen birden fazla kaybın olduğu durumlarda infertilite (kısıklık) tedavisi gerekebileceğini belirtiyor…

    Düşükten sonra hamile kalmak için acele etmeyin…

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Sema Demirsoy, bir kez düşük yapıldıktan sonra ikinci gebelik için anne adayının yaklaşık 6 ay beklemesi gerektiğini belirterek bunun nedenini şöyle açıklıyor:

    “Düşük gebelik haftasına bağlı olarak değişmekle birlikte acil bir tablo olarak karşımıza çıkar. Şiddetli kanama ve ağrıyla başlar, bazen kanamayı durdurma şansımız olmayabilir. İçeride bebeğe ve kesesine, zarlarına ait dokular kalır, rahim bunları tamamen temizleyince kadar kanama devam eder. Bazen anneler, kan kaybına bağlı olarak bazı sorunlar yapabilirler.

    Düşük yapan annenin düşük sonrası mutlaka kan sayımı, kan tablosu, folik asit depolarının ne durumda olduğunu değerlendirmek gerekiyor. Annenin eksiklerin tamamlanıp kadının yeni bir gebeliğe hazır hale gelmesi yaklaşık 6 ay sürer. O nedenle de düşükten sonra yeni bir hamilelik için 6 ay beklenmesinde yarar var”.

    Tekrarlanan düşükler de tedavi edilebiliyor

    Tekrarlayan düşüklerin toplumda görülme sıklığı yüzde 2-3 arasında değişiyor.

    Günümüzde arka arkaya 8-10 düşük yapan ve çocuk sahibi olamayan birçok insan olduğunu belirten Dr. Sema Demirsoy, “Bir kez düşük yapan her anne, ikinci gebeliğinde tedirgin oluyor. Bu yanlıştır, bir kez düşük yapmış olmak tekrar yapmayı gerektirmez. Kadın iki ve üzerinde düşük yapıyorsa araştırma yapmak önemlidir. Günümüzde tekrarlayan düşüklere yönelik tedaviler mevcut” diyor.

    Daha çok 35 yaş üzerinde görülüyor

    Düşükler daha çok 35 yaş üzeri gebeliklerde kromozom anomalilerine bağlı olarak ortaya çıkıyor. Bebekteki kromozom hastalıkları düşüklerin temel nedenlerinden biri. Bebekte bazı ciddi hastalıklar, erken kayıplara neden oluyor. 35 yaşında bu hastalıklar arttığından, 35 yaş üzeri annelerde düşük daha fazla görülüyor. Düşük 20 yaş altındaki annelerde de ortaya çıkabiliyor. Bu yaş grubunda kadının vücudu henüz hamileliğe hazır değil. Bu nedenle bebeği taşımayabiliyor. Araştırmalar gebelik için en uygun yaş aralığını 23-25 olarak gösteriyor.

    Düşük neden oluyor?

    Düşüğün ortaya çıkmasında hem anneye ve hem bebeğe bağlı nedenler olabiliyor. Anneye bağlı nedenleri anlatan Dr. Sema Demirsoy, bunları şöyle sıralıyor:

    – Annenin gebeliği taşımakta yetersiz olması sonucunda düşük oluşabilir. Rahimdeki şekil anomalileri, rahimdeki bölmeler, rahim içini kaplayan miyom, polip gibi oluşumlar da düşüğe neden olabiliyor.

    Rahim ağzı yetmezlikleri görülebiliyor.

    – Anneye bağlı progesteron adını verdiğimiz yumurtalıktan salgılanan hormon gebeliğin devamını sağlıyor. Eğer bu hormon ile ilgili bir sorun olursa düşük ortaya çıkabiliyor.

    Açıklanamayan düşükler de var

    Anneye bağlı nedenlerin dışında anne veya babadaki kromozom hastalıklarının da düşüğe yol açabileceğini ifade eden Dr. Sema Demirsoy, şu bilgileri veriyor:

    “Bizim aydınlatmaya çalıştığımız ve büyük bir grup olan oto immün (bağışıklık sistemi) hastalıkları dediğimiz gruptakiler, açıklanamayan gebelik kayıplarının büyük bir kısmını oluşturuyor. Uyguladığımız tedavilerle arka arkaya tekrarlayan kayıpları olan annelerin gebeliklerinin, sağlıklı bir şekilde devamını sağlayabiliyoruz.

    İnsanın bağışıklık sistemi bazen kendi vücuduna yabancı olmayan dokuları da yabancı gibi algılayıp savunma hücreleri geliştiriyor. Hücre yapısında bulunan bir protein vardır, hücre zarındadır. Bazı kişiler buna karşı bir antikor üretir, gebelikte özellikle plasentadan bebeğe giden akımın bozulmasına ve bebeğin kaybına neden oluyor. Bu grup hastalara biz aspirin veya heparin gibi kanı sulandırıcı ilaçlar veriyoruz. Günde bir kez yapılan iğnelerle ve düşük doz aspirinle müdahale edebiliyoruz.”

    Tekrarlayan gebeliklerin daha önceki tedavi edilebilirlik oranları düşükken bağışıklık sistemini baskılayan kortizonun kullanılmasıyla gebeliğin devamını sağlayabildiklerini anlatan Dr. Sema Demirsoy, “Tüm bunların dışında, uygulanan birçok tedaviye rağmen, yanıt alınamayan bir hasta grubu var yine de. Yapısal anomalilerde bir kısmı cerrahi olarak düzeltilebiliyor, ancak bir kısmında; rahim içindeki boşluk gebeliğin büyümesine izin verecek hale getirilemiyor. Tekrarlayan gebelik kaybının tedavisinde; kromozom hastalığı olan, genetik olarak bazı hastalıkları taşıyanlarda başarılı olunamayabiliyor” diyor.

  • Doğum Korkusu Tokofobi

    Doğum Korkusu Tokofobi

    Tokofobi sözcüğünü hiç duydunuz mu? Bu soruya yanıtınız “hayır” olsa bile Türkçe karşılığı olan, “doğum yapma korkusu”na aşina olduğunuzu tahmin ediyoruz…

    Her ne kadar hamilelik ve doğum, insan doğasın bir parçası olsa da kişisel deneyimlere, karaktere ve cinselliği algılayış biçimine göre bazı kadınlar bu durumu doğalarına aykırı bir durummuş gibi algılayabiliyorlar. Dolayısıyla çoğu kadın, özellikle ilk hamileliğinde doğum yapma korkusu (tokofobi) taşıyabiliyor.

    Yapılan araştırmalar kadınların yaklaşık yüzde 20’sinin doğumdan korktuğunu ortaya koyuyor.

    Dr. Harika Bodur Öztürk, tokofobi ile ilgili şu bilgileri veriyor…

    Siz hangi tip tokobofiksiniz?

    Tokofobiyi birincil, ikincil ve depresif hastalık zemininde gelişen doğum korkusu olmak üzere üç kategoride inceleyebiliriz.

    Birincil tokofobiye sahip kadınlar, hamilelik oluşumundan önce bu korkuya sahiptir ve genellikle bu süreç çocuklukla erişkinlik arasındaki dönemde başlar.

    Etyolojide (hastalık etkenlerini inceleyen bilim dalı) sosyal, psikolojik ve psikodinamik etkenler bulunur.

    İkincil olgularda ise tokofobi, travmatik doğum sonrası gelişebildiği gibi ikinci evrenin uzadığı normal doğum, düşük, ölü doğum veya hamilelik sonlandırması sonrası da gelişebilir.

    İkincil tokofobi posttravmatik stres bozukluğuyla da ilişkilendirilir. Gece kabusları nedeniyle ciddi uyku bozuklukları da şikayetler arasındadır.

    Tokofobikler sezaryen sever

    Tokofobi, doğum öncesi depresyonun belirtisi olabildiği gibi, günümüzde tıbbi neden olmaksızın annenin isteğine bağlı sezaryen doğum oranlarını artırdığı da bir gerçek. Buna karşın tıbbi neden olmaksızın yapılan sezaryen doğumların yararlı olduğuna dair veri de mevcut değil.

    Doğum korkusu nasıl geçer?

    Doğum korkusunu azaltmaya yönelik araştırmalar 1920’li yıllardan itibaren yapılıyor. 1950’li yıllarda psikoproflaksi (olağandışı davranış biçimlerini önlemek ve kişinin çevreye uyum sağlaması için psikolojik yöntemler kullanılarak yapılan koruma yöntemi), 1990’lı yıllardaysa hipnozun etkileri, değerlendirilen yöntemler oldu.

    Ancak psikoproflaktik hazırlık kurslarının doğum süreci üzerine olumlu etki göstermediği anlaşılmış.

    Ryding’in yaptığı bir araştırmada doğum korkusu nedeniyle tıbbi gerekçesiz sezaryen doğum isteyen hamilelere, doğum öncesi kısa dönem psikoterapi uygulanmış ve daha sonra bu hamilelerin yüzde 50’sinin normal doğum gerçekleştirebildiği görülmüş. Dolayısıyla doğum korkusu yaşayan anne adaylarına psikoterapi uygulanması, bir tedavi yöntemi olarak düşünülebilir.

  • Planlanmayan gebelikler

    Planlanmayan gebelikler

    2011’de yapılan Kadın Sağlığı Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’de 3 kadından yalnızca 1 tanesi, modern ve geri dönüşlü doğum kontrol yöntemlerini kullanıyor

    Türk Aile Planlaması Derneği (TAP) Başkanı Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu tarafından yapılan açıklamada ülkemizde her yıl 1.9 milyon gebelik oluştuğu ve bunların 550 bininin planlanmamış gebelik, 285 bini kürtajla sonuçlandığı belirtildi. Planlanmayan gebelikler, tüm dünyanın en büyük sorunlarından biri. Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmaları, her yıl yaklaşık 40 milyon gebeliğin yüzde 30’unun planlanmadığını, yüzde 12’sinin ise kürtajla sonlandırıldığını gösteriyor.

    Türkiye Aile Planlaması derneği Başkanı Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu ; “Kürtaj bir aile planlaması yöntemi değildir. Bebek ve anne için en sağlıklı doğum aralığı 2 yıldır, bu aralık olduğunda bebek normal ağırlıkta oluyor, anomaliler azalıyor, bebek ölümleri engellenmiş oluyor, aynı şeyler annelerimiz için de geçerli, düşükler azalıyor, gebelikteki problemler azalıyor, sağlıklı doğuma ulaşma şansı artıyor. O nedenle doğumlar arasını 2 yılda tutmak, bebeği veanneyi sağlıkla mutlu sona ulaştırmak için, henüz gebelik oluşmadan kürtaj yerine etkin, modern aile planlaması yöntemlerini kullanmak ve lüzumsuz müdahalelerden kaçınmak büyük önem taşıyor” dedi.

    Prof. Şatıroğlu Türk kadınlarının doğum kontrol yöntemlerine yaklaşımlarının, yöntem kullanım alışkanlıklarının ve tercihlerinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilen Kadın Sağlığı araştırması ile ilgili de bilgi verdi. Araştırma sonuçlarına göre; 15-49 yaş grubundaki kadınlar tarafından Türkiye’de en çok kullanılan doğum kontrol yöntemi; % 22 ile bakırlı spiral. Bunu % 16 ile kondom takip ediyor.

    Modern ve güvenilir bir yöntem olan doğum kontrol haplarının Türkiye’de kullanım sadece %8 oranında. Bu oran; İran, Mısır, gibi ülkelerin bile oldukça gerisinde. Geleneksel bir yöntem olan ve gerçek bir korunma sağlamayan geri çekilme yöntemi, çoğu modern yöntemden daha fazla kullanılıyor( % 20 oranında). Ancak bu yöntem, aile planlamadığı halde gebelikle sonuçlanabiliyor. Hayatı boyunca geri çekilme yöntemiyle korunan 3 kadından biri, istemeden gebe kalıyor. Bu gebeliklerin bir kısmı da kürtaj ile sonuçlanıyor.

    Kadınların %40’ı ise, gebelik planlamadığı halde hiçbir korunma yöntemi kullanmıyor. Ne yazık ki bu gebeliklerin bir kısmı da kürtajla sonuçlanıyor. 20 ilde gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre;Kadınlar, korunmayla ilgili bilgi kaynağı olarak; jinekologlar (%40) kadar , yakın arkadaşlarına (%35) güveniyor.

    Araştırmada eşlerin doğum kontrol yöntemine etkisi sorulduğunda araştırmaya katılan kadınların %71’i, eşlerinin doğum kontrol yöntemi üzerinde etkisi olduğunu söylüyor. İlkokul mezunları arasında en sık kullanılan yöntem spiral iken, Lise ve Üniversite mezunlarının hemen hemen yarısının şimdiye kadar hiç korunma yöntemi kullanmadığı görülüyor. Kadınların çalışma durumları incelendiğinde, çalışan kadınlar doğum kontrol hapını tercih ederken çalışmayan kadınların bakırlı spiral kullanma oranının daha yüksek olduğu görülüyor.

    Riskli bir yöntem olan geri çekilme yönteminin, ilkokul mezunu kadınlar başta olmak üzere tüm kadınlar tarafından yaklaşık %20 oranında kullanıldığı görülüyor. Türk Aile Planlama Derneği olarak anne ve bebek sağlığı için gerekli olan tıbbi tavsiyelere uyarak, isteyenin istediği zaman ve istediği kadar gebe kalma hakkı olduğu evrensel insan haklarındandır inancı içinde çalışmalar yaptıklarını belirten Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, korunma yöntemleri konusunda doktor tavsiyesinin doğru bilgiye ulaşma konusunda çok önemli olduğunu da sözlerine ekledi.

  • Tüp Bebek Başarısı Nasıl Artar?

    Tüp Bebek Başarısı Nasıl Artar?

    Tüp bebek normal şartlar altında bebek sahibi olmayan çiftlerin başvurmuş olduğu, uzun soluklu ve sabır isteyen, bazı zaman başarıya ulaşılan bazı zamanda başarısızlıkla sonuçlanan bir metottur. Hem kadının hem de erkeğin bir takım hususlar neticesinde tüp bebek tedavisi ile anne ve baba olma isteğinin gerçekleşmesinde tüp bebek yönteminin başarılı geçmesi oldukça mühimdir. Peki hem kadın hem de erkek tüp bebek başarısını arttırmak için nelere dikkat etmeli, hangi hususlar tüp bebek başarısını arttırmaya yararlıdır, buyurun yazımızdan öğrenelim…

    Tüp bebek başarısının artmasında ki en önemli husus, kadının yaşıdır. Kadının yaşı ne kadar genç olursa tüp bebek tedavisinin başarılı geçme olasılığı da o kadar yüksek olur. Yaş hususunun yanı sıra kadının yumurta sayısı, erkeğin sperm kalitesi ve miktarı da tüp bebek şansını arttırmada rol oynar.

    Tüp bebek tedavisinin başarısının artmasında tedavi boyunca uygulanan bir takım tekniklerinde rolü bulunur. Seçilen tüp bebek merkezinin labarotuvarının yeterli donanımda olması ve yeterli tekniklerin kullanılması başarıoranını arttırır. Burada en önemli faktör ise, kişiye özel tedavi seçeneğinin uygulanmasına dikkat edilmesidir. Bu sebeple tercih ettiğiniz tüp bebek merkezlerinin tam teşekkürlü olmasına dikkat edin.

    Tüp bebek tedavisinin başarısını arttırmak istiyorsanız tedavi boyunca hem anne hem de baba kesinlikle alkol ve sigara kullanmamalı, sağlıklı ve düzenli beslenmeye dikkat etmeli, hekimlerinin önerilerine kulak vererek üzerlerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirmelidirler.

  • Tüp bebek soruları ve cevapları !

    Tüp bebek soruları ve cevapları !

    Tüp bebek tedavisi ve kısırlık hakkında tüm bilgiler…

    1. Kadınların doğurganlığını etkileyen faktörler nelerdir?
    – En önemli faktör yaştır. Kadın yaşı arttıkça gebe kalabilme şansı azalır. 44 yaşından sonra pratik olarak gebelik şansı ihmal edilebilecek kadar azdır. Daha önce geçirilmiş cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, yumurtalık ve tüpleri etkileyen enfeksiyonlar da gebelik şansını olumsuz olarak etkiler.

    2. Kadınlar ne sıklıkla jinekolojik muayene olmalılar?
    – Cinsel olarak aktif olan kadınlarda jinekolojik muayeneler her yıl yapılmalıdır. Bu muayeneler ile beraber rahim ağzı kanseri taraması için PAP testi de yapılmalıdır.
    3. Miyomlar ve tüplerin tıkalı olması hamileliği etkiler mi?
    – Miyomlar rahim iç tabakasına yani bebeğin gelişeceği yere baskı yapıyorsa gebelik şansını etkiler. Rahim duvarından dışarı doğru büyümüş olan miyomlar ise çok büyük olmadıkça gebelik şansını etkilemezler. Tüplerin tıkalı olması ise gebelik oluşumunu imkansız kılar.

    4. Düzenli bir beraberliğe rağmen çocuk sahibi olamayan çiftler, ne zaman tedaviye yönelmeliler?
    – Kadın yaşı 37 nin altında ve öyküde gebelik oluşumunu etkiyebilecek herhangi bir problem yoksa 1 yıl, yaş 37 nin üzerinde veya geçmişte gebelik oluşumunu etkiyebilecek bir problem varsa 6 ay sonra inceleme ve tedavi başlanmalıdır.

    5. Tüp bebek kaç yaşına kadar uygulanabilir? İleri yaştaki hastalar ne kadar beklemeli?
    – Tüp bebek 44 yaşına kadar uygulanabilir. Ancak 40 yaşından sonra şansın az olduğu bilinmelidir.

    6. Mikroenjeksiyon nedir?
    – Mikronenjeksiyon tek bir spermin yumurta içine zerk edilerek döllenmenin sağlandığı bir tüp bebek yöntemidir.

    7. Tüp bebek nedir?
    – Mikroenjeksiyondan farklı olarak spermler belirli bir sayıda yumurtanın çevresine bırakılır ve spermlerden bir tanesi yumurtanın içine kendiliğinden girer.

    8. Mikroenjeksiyonun tüp bebek yönteminden farkı nedir?
    – Mikroenjeksiyon erkek kısırlığında tüp bebek ise kadına ait kısırlıkta kullanılır.

    9. Tüp bebek veya mikroenjeksiyon kimlere uygulanır? Nasıl uygulanır?
    – Gebe kalamayan ve klasik tedavi yöntemlerinin etkisiz olduğu durumlarda bu yöntemler uygulanır.

    10. Tüp bebek tedavisi hangi aşamalardan oluşmaktadır?
    – Yumurtalıkların uyarılması, yumurta toplanması, yumurtaların sperm ile döllenmesi ve döllenmiş yumurtaların nakli (embryo transferi) aşamalarından oluşur.

    11. Sperm tetkikinde sperm sayısının çok az olması veya sperm bulunmaması durumunda ne yapılmaktadır?
    – Sperm sayısı az ise mikroenjeksiyon yapılır. Menide hiç sperm olmaması durumlarında ise testis içinde cerrahi olarak sperm aranması gerekir.

    12. Yumurta nasıl toplanır? Ağrılı bir işlem midir?
    – Vajinal ultrason ile yumurta toplanır. Ağrılı bir işlem değildir.

    13. Yumurta toplama işlemi sonrasında kişi kendini nasıl hisseder?
    – Genellikle işlemden bir süre sonra evine gidebilir ve hatta aynı gün öğleden sonra işine dönebilir.

    14. Bu tedaviler sonucu yumurtalık rezervi tükeniyor mu?
    – Yumurtalıkların tüp bebek amaçlı uyarılması rezervi azaltmaz.

    15. Her yumurta döllenir mi?
    – Yumurtaların döllenmesi için olgun ve yapısal olarak normal olmaları gerekir. Her yumurta döllenmeye müsait değildir. Döllenen her yumurta ise sağlıklı bir embryo haline dönüşmez.

    16. Yumurtalar döllendikten sonra embryolar rahim içine nasıl yerleştirilir?
    – Embryo transferi basit bir işlemdir. Rahim ağzından ince bir plastik katater ile ultrason eşliğinde rahim içine yerleştirilir.

    17. Transfer sonrası arta kalan embryo olur mu? Olursa bunlara ne yapılır?
    -Transfer sonrası arta kalan kaliteli embryolar dondurularak saklanabilir.

    18. Embryo seçimi nasıl yapılır? Çoğul gebelik nasıl önlenebiliyor?
    -Sağlıklı embryolar taze transfer için seçilir. Kadının yaşına göre 1-3 embryo rahim içine yerleştirilir.

    19. Çoğul gebelik olursa neler yapılabilir?
    -Öncelikle ikizden fazla çoğulları engellemek gerekir. Bu da gebelik şansı yüksek olan kadınlarda (genç, daha önce gebe kalmış, üçten fazla transfer edilebilcek kaliteli embryosu olanlar) transfer edilecek embryoların sayısının azaltılması ile sağlanır. İkiz gebeliklerde genelde herhangi bir girişim yapılmaz. üçüz gebeliklerde ise embryo redüksiyonu önerilir.

    20. Embryo azaltma işleminin riski var mı, gebelik gidişatını etkiler mi?
    -Diğer bebeklerin de kaybı %5 oranında görülür. Üçüzden ikize indirilen ikizlerde normal ikizlere oranla erken doğum ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerin oranı daha fazladır.

    21. Transfer sonrası istirahat edilmeli mi?
    -İstirahatın faydası gösterilmiş değil. Normal yaşama devam edilmesini öneriyoruz.

    22. Transferden sonra kişi normal aktivitelerine ne zaman döner?
    -Cinsel yaşam ve spor dışında normal aktivitelere transfer sonrasında hemen dönebilir.

    23. Kişinin cinsel yaşamını etkiler mi?
    -Gebelik testi gününe kadar ilişki önermiyoruz ancak bıu da etkinliği kanıtlanmış bir uygulama değil.

    24. Tüp bebek tedavisinde kullanılan hormon ilaçları kanser riskini artırır mı? Bu ilaçların yan etkileri var mı?
    -Kanser riskinde artış söz konusu değil. Yumurtalıkların aşırı uyarılması (hiperstimulasyon) en önemli risktir.

    25. Bu tedaviler sonucu dış gebelik olur mu?
    -Dış gebelik olasılığı %1-3 civarındadır. Hem rahim içinde hem de dışında olma olasılığı ise %0.5 tir. Buna heterotopik gebelik denir.

    26. Dondurulmuş embryodan elde edilen gebelik sonuçları nasıldır?
    -Bu oranlar merkezden merkeze çok değişir.
    27. Dondurulmuş embryo ile normal tüp bebek yöntemiyle doğmuş bebekler arasında sakatlık riski farkı var mı?
    -Hiçbir fark yok.

    28. Çiftlerin her ikisinde de tıbbi bir sorun olmadığı halde gebelik elde edilemiyorsa nasıl bir yol izlenir?
    -Tüp bebek ile gebelik olmaması durumunda detaylı bir araştırma yapılmalıdır. Eğer gebeliği engelleyecek bir neden bulunursa tedavi edilmelidir. Ancak çoğu zaman belirgin bir neden bulunmamaktadır.

    29. Tüp bebek tedavisi ne kadar sürer?
    -Tedavinin başından gebelik testi gününe kadar yaklaşık 30 gün sürer.

    30. Tüp bebek gebeliklerinde düşük riski daha mı yüksektir?
    -Düşük riski daha yüksek değildir.

    31. Tüp bebek kaç kez denenebilir?
    – Üç denemeden sonra gebelik şansı düşer. Daha sonraki denemelerde de gebelik elde edilebilir ancak şans daha azdır.

    32. Kullanılan sperm ve yumurtalar eşlerin kendisine mi aittir?
    -Evet

    33. Tüp bebek tedavisinde cinsiyet belirleyebilir miyiz?
    -Belirlenebilir ancak etik ve kanuni nedenlerde dolayı Türkiye de dahil pek çok ülkede bu mümkün değil.

    34. Gebelik oluşmadan önce genetik problemler konusunda alınabilecek önlemler var mı?
    -Eğer aile içinde rastlanan genetik hastalıklar varsa ve bu hastalıkların preimplantasyon tanısı mevcut ise embryolar üzerinde inceleme yapılabilir.

    35. Embryolarda genetik inceleme kimlere önerilmektedir?
    -Akdeniz anemisi, orak hücreli anemi, ve bunlara benzer tek gen üzerinden geçiş gösteren çok sayıda hastalıkta embryolarda genetik tanı mümkündür.

    36. Gebelik oluştuktan sonra da genetik problemler tanımlanabilir mi?
    -Gebelik oluştuktan sonra koryon villus örneklemesi veya amniosentez ile genetik hastalıklardan bazılarının tanısı konabilir.

    37. Tüp bebek işleminde başarılı olma şansı nedir?
    -Başarı kadının yaşına ve embryo kalitesine bağlıdır. 30 yaşın altında gebelik oranları %50 yi geçer ancak 40 yaşında sonra %10-15′lere düşer.

    38. Tüp bebek işleminde başarıyı etkileyen faktörler nelerdir?
    -Kadın yaşı, embryo kalitesi, rahmin bütünlüğü başarıyı etkiler.

    39. Tüp bebek tedavisinde başarıyı olumsuz yönde etkileyen faktörler nelerdir?
    -Spermlerin testis içinden alınması, rahim içinde embryoların tutunmasını engelleyecek yapışıklık, myom veya polip gibi problemlerin olması, tüplerin tıkalı ve içlerinin su dolu olması tüp bebekte başarıyı olumsuz olarak etkiler.

    40. Tüp bebek işlemi sırasında oluşabilecek riskler nelerdir?
    -En önemli riskler çoğul gebelik ve hiperstimülasyon sendromudur.

    41. Tüp bebek tedavisi süresince hastanede yatmak gerekli midir?
    -İşlemin hiçbir aşamasında yatış gerekmez.

    42. Tüp bebek uygulamalarıyla elde edilen gebeliklerden doğan bebeklerle, normal doğan bebekler arasında fark var mı?
    -Herhangi bir fark yok. Sadece testis içinde alınan spermlerin döllenme amaçlı kullanıldığı durumlarda az da olsa bazı anomalilerde artış olabiliyor.

    43. Türkiye’deki tüp bebek merkezlerinin sayısı talebi karşılayacak düzeyde mi?
    -Şu andaki merkez sayısı talebi karşılamaya yeterli.

    44. Devlet ve üniversite hastanelerinde de uygulanıyor mu?
    -Hepsinde olmasa da büyük şehirlerdeki bazı devlet ve üniversite hastanelerinde uygulanabiliyor.

    45. Her yerde tüp bebek yaptırılabilir mi? Doğru tüp bebek merkezinin seçimi için neler önemli? Hastanın bu seçimi yaparken nelere dikkat etmesi gerekir?
    -Başarının ölçütlerini nasıl araştırabilirsiniz?

    Sormanız gerekenler:

    – 35 yaşın altında ve üstünde kaç embryo transfer ediyorsunuz?
    – Transfer ettiğiniz embryo başına gebelik oranınız nedir?
    – Embryo dondurma programınız var mı?
    – Hastalarınızın yüzde kaçında embryo dondurabiliyorsunuz?
    – Dondurulmuş ve çözülmüş embryolar ile başarınız nedir?
    – Canlı doğum ve düşük oranlarınız nedir?
    – Merkezinizin veya laboratuarınızın ISO veya yurt dışından akreditasyon belgesi var mı?
    – Tüp Bebek merkezi ile beraber çalışan bir genetik laboratuarı var mı?
    – Tüp bebek hakkıyla yapıldığında maliyeti oldukça yüksek olan bir uygulamadır. Bu nedenle çok ucuza uygulama vaad eden merkezlerden kaçının! Başarısız bir tedaviyi tekrarlamak size daha pahalıya mal olacaktır. Başarılı bir dondurma programı olan merkezlerde bir uygulama sonrasında birden fazla embryo transfer hakkınız doğabilir. Bu da bir ödeme sonrasında size birden fazla şans verilebileceği anlamına gelir.

    Tüp Bebek Özel Bölüm

  • Hamilelikte Diyet ve Beslenme

    Hamilelikte Diyet ve Beslenme

    Hamilelik süresinde aklımıza takılan soruları Dilara Koçak bizim için anlattı. İşte sorular ve cevapları.

    Hamilelik boyunca bir annenin doğum oluncaya kadar kaç kilo almalıdır ?

    Tüm hamilelik boyunca 9 ila 12 kilo almak gayet normaldir. Eğer hamileliğinize fazla kilolar ile girdiyseniz 8 kilo civarında tamamlıyada bilirsiniz. Bebeğiniz ikiz ise 17 ila 23 kilo almanız normaldir endişe etmenize gerek yoktur.
    Dengeli beslenme ile hem bebeğinizi hemde kendinizin gelişiminde katkıda bulunabilirsiniz. Fiziksel hareketler ilede fiziksel aktivitenizi en uygun düzeyde tutarak bebeğin gelişimine en iyi şekilde katkıda bulunur, hem de vücudunuzda oluşacak değişimlere kendinizi hazırlamış olursunuz.

    Hamilelikte ‘iki canlısın’ denilerek anneler yedirilmeye çalışıyor. Bebeğin ihtiyacı olan besin miktarı nedir?

    Gebelikte bebeğin büyüme ve gelişmesinin, annenin aldığı besinlerin bebeğe plasenta ile taşınması sonucu olduğu nutulmamalıdır. Çünkü bebek tüm enerji ve besin öğesi gereksinimlerini annenin depolarından karşılar. İyi beslenme, gebeliğin her dönemi için önemlidir. Ancak iyi beslenme, çok yemekle aynı anlama gelmiyor. Hamilelik boyunca bebeğiniz ve sizin ihtiyacınız olan besin öğelerini yeterli oranda almak, dengeli beslenmek önemlidir.

    Bebeğin ihtiyacı hamilelik süreci boyunca değişecektir. Kilosu arttıkça ihtiyaçları da artar.

    Hamilelik sürecini üçer aylık periyotlara ayırıyoruz. Gebeliğe fazla kilo ile başladıysanız, ilk 3 ay (I. Trimester) aldığınız kaloriyi çok fazla artırmaya gerek yoktur. İlk 3 ay kilo almamak sorun yaratmaz.

    İkinci 3 ayda (II. Trimester) artan ihtiyacı karşılayabilmek için hamile kadınların günlük 300 kalorilik ek enerji alması gerekir. Özellikle gebeliğin 20. haftasından sonra vücudun gereksinimleri artar. Bebeğin hızlı büyümeye başladığı ve iştahın arttığı bir dönemdir.

    Vücudunuz yağ depolamaya başlar. Endişe etmeyin, çünkü bu yağlar ileriki emzirme döneminde ihtiyacınız olacak enerjiyi sağlayacak.

    Üçüncü üç ay (III. Trimester) kilonuz artmaya devam eder. Bu dönem, bebeğin en hızlı büyüdüğü dönemdir. Ayaklarda ve ellerde şişme, sık idrara gitme problemleri normaldir. Kabızlık şikayeti artabilir.

    Hamileler diyet yapabilir mi?

    Hamilelikte ağırlık kaybına neden olabilecek davranışlarda bulunmak veya ağırlık kazanımını katı bir şekilde sınırlandırmak gebelik dönemi için uygun bir davranış değildir. Uygun ağırlık kazanımı bebeğin doğum ağırlığını etkileyecektir. Eğer vücut ağırlığındaki artışı uygun olmayan şekilde sınırlandırırsanız, bebeğinizin düşük doğum ağırlığı ile doğmasına sebep olabilirsiniz. Bebeğin 2,8 kg’dan düşük ağırlıkta doğması, daha fazla ağırlıkta doğan bebeklere göre, hastalıklar açısından zayıf olmasına yol açmaktadır.

    Ayrıca, annede oluşmaya başlayan yağ birikimleri özellikle emzirme döneminde artan enerji ihtiyacını karşılamak ve anne sütü salınımı için gerekli enerjiyi depolama açısından da önemlidir ve metabolizmayı oluşan değişikliklere karşı korur.

    4. Hamilelerin kesinlikle yemesi gereken veya kesinlikle uzak durması gereken besinler var mı?

    Et, süt, meyve, sebze, tahıl ve ekmek besin gruplarından yeterli ve dengeli tüketmeniz,
    hamilelik döneminde artan besin öğesi gereksiniminizi karşılamanın en kolay ve zahmetsiz yoludur. Bebeğinizin gelişimini sağlayabilmek için günlük almanız gereken enerji miktarına 300 kalorilik bir enerji ilavesi yapmanız gerekir. Böylelikle gereksinimlerinizi karşılamış ve sağlıklı olan düzeyde, vücut ağırlığındaki artışı sağlamış olursunuz. Beslenme programınızı dengede tutmak için şunlara özen göstermelisiniz:

    Protein

    Proteinler vücudun yapıtaşı oldukları gibi, bebeğin büyüme ve gelişmesinin sağlanması için de gereklidirler. Gebe kadınlar için günlük alınması önerilen protein miktarı 60 – 70 gramdır. Eğer siz günde 3–4 porsiyon protein içeren süt, yoğurt, peynir ve de 120-150 gram kırmızı et, tavuk veya balık tüketiyorsanız, bu ihtiyacınızı karşılıyorsunuz demektir. Bebeğinizin beyin gelişimi için haftada iki kez mutlaka balık tüketin.

    Enerji

    Enerjinizi yeterli düzeyde sağlayabildiğiniz takdirde, protein görevini gerçekleştirebilir. Eğer yeterli enerji alımını sağlamıyorsanız, vücudunuz proteinleri hücre yapımı için değil enerji elde etmek için kullanır. Fazla enerji gereksinmenizle birlikte, günlük almanız gereken toplam enerji miktarı yaklaşık 2500 kaloridir.

    Enerjinin en büyük kaynağı, çabuk ve verimli bir şekilde enerjiye dönüşebildikleri için
    karbonhidratlardır. Ekmek, makarna, pirinç, bulgur ve meyveler karbonhidrattan zengin
    kaynaklardır. Kalori sağlayan ancak besin değeri düşük besinler tüketmekten kaçının.

    Demir

    Demir; yumurta, et ve türevleri, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve kuru
    meyvelerde bulunur. Gebelikteki demir ihtiyacını yeterli miktarda sağlamak zordur. Çünkü etkin bir şekilde emilimi sağlanamamaktadır. Bu nedenle demirden zengin bir diyete ek olarak, hekiminizin verdiği demir takviyesini kullanmanız gerekir. Bu takviyelerin en iyi şekilde emilimini sağlamak içinse, yemeklerle birlikte değil, aç karnına veya meyve suyu ile alınması önerilmektedir. Demir için kuru üzüm ,kuru erik ,kuru kayısı yenebilir veya portakal suyu içine pekmez de karıştırılabilir, pekmez ile kivi de iyi bir demir takviyesidir.

    Kalsiyum

    Gebelik süresince kemik yapısını oluşturan kalsiyumun yeterli miktarda alınması, bebeğin
    iskelet yapısını geliştirdiği gibi, annenin de kemik kütlesini korumasına yardımcı olur. Eğer
    gebelik sürecinde yeterli kalsiyum alabilirseniz, ileride oluşabilecek osteoporoza karşı da kendinizi korumuş olursunuz. Süt, yoğurt, peynir, pekmez, fındık, kuru baklagiller ve yeşil yapraklı sebzeler zengin kalsiyum kaynaklarıdır. Gebelik ve emzirme sürecinde günlük kalsiyum ihtiyacı 1300 mg’dır

    Çinko

    Bebeğinizin hücre büyümesinde, beyin gelişiminde ve vücut proteinlerinin yapımında
    çinkonun önemli bir rolü vardır. Kırmızı et, deniz ürünleri, süt, yoğurt ve türevleri, yumurta ve yağlı tohumların tüketilmesi, çinko alımı için gerekli besinlerdir. Fazla miktarda alınan demir çinkonun emilimini engelleyebildiğinden, uzmanınızın önerdiği dozda demir takviyesi kullanmanız gerekir.

    Folik asit

    Folik asitin kaynakları; koyu yeşil yapraklı sebzeler, karnabahar, et, süt, yoğurt ve türevleri, yumurta ve tahıllar olarak sıralanabilir. Folik asitin yetersiz alımı ile düşük doğum ağırlıklı bebekler, nöral tüp defektleri ve annede magaloblastik anemi oluşabilir. Folik asitin diyetle yetersiz alımından çok, yanlış pişirme yöntemleri ile kaybı olmaktadır. Bu nedenle folik asit kaynağı olan besinlerin tüketiminde pişirme yöntemlerine dikkat edilmelidir. Gebelikte folik asit ihtiyacı belirgin şekilde artar ve günlük ihtiyaç iki katına çıkar. Anne adaylarının gebe kalmadan en az bir ay önce folik asit kullanımına başlaması önerilmektedir.

    B12 Vitamini

    Gebelik sırasında DNA sentezinin yapılabilmesi için B 12 vitaminine ihtiyaç vardır. Bu vitamin
    süt, yoğurt, yumurta, peynir ve et gibi hayvansal kaynaklı besinlerde bulunur. Besinlere
    uygulanan hatalı hazırlama ve pişirme yöntemleri, B12 vitamininin vücutta kullanılmasını engellemektedir.

    A Vitamini

    A vitamini, hem bebeğinizin hem de sizin hücre sağlığınıza çok önemli katkılarda bulunur.
    Balık, süt, yoğurt, yumurta sarısı, havuç, koyu yeşil yapraklı sebzeler, domates gibi sebzelerde yüksek miktarda A vitamini bulunur. Bu vitaminin özelliği, yağda eriyebilen bir
    vitamin olmasıdır.

    D Vitamini

    Anne adayının dengeli beslenmesinin yanında, güneş ışığından da yararlanması büyük önem
    taşır. Kemiklerdeki kalsiyumun etkinliği için D vitamini gerekmektedir.

    C Vitamini

    C vitamini, bitkisel kaynaklı besinlerde bulunan demirin vücut tarafından emilimine yardımcı olur. Gebelikte demir ihtiyacınız yaklaşık iki katına çıktığı için C vitamini alımı sağlanmalıdır. C vitamini aynı zamanda vücudu enfeksiyonlara karşı da korur. Turunçgiller, domates, brokoli, kivi, kuşburnu ve patates C vitamininin zengin kaynaklarıdır.

    Su

    Suyun çok önemli bir besin olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Vücudun taşıma sisteminin
    bir parçasıdır ve besin öğelerini vücut hücrelerine taşır. Bazı atık ürünlerin ise vücuttan atılmasına yardımcı olur. Sizin ve bebeğinizin artan kan hacmi için günlük 8- 10 bardak su içmeye özen gösterin.

    Hamilelikte yeterli ve dengeli beslenme kuralları nelerdir?

    Gebelik süresince alkol tüketmemeye özen gösterin. Tatlandırıcı içeren ürünleri tüketmeyin.

    Çiğ et, balık tüketmeyin. Salata, sebze ve meyvelerin iyi yıkanmış olmasına dikkat edin.
    Temizliğinden emin olmak için yeşillikleri sirkeli suda bekletebilirsiniz. Konserve besinler tercih etmeyin. Taze sıkılmış meyve suları ve taze pişmiş sebze yemeye dikkat edin. Beklemiş, bayatlamış ürünler yemeyin. Haftada 1 kez kuru baklagiller, 2 kez balık, 3 kez kırmızı et, 1 kez de hindi ve tavuk tüketerek, beslenmenizde protein dengesi kurun.

    Hamilelere özel diyet programı önerebilir misiniz?

    Hamilelerin beslenme programı kişiye ve ihtiyaçlarına özel olarak oluşturulmalıdır. Annenin sağlık kontrolleri düzenli olarak yapılmalı ve hamilelik süresince sıkı şekilde takip edilmelidir.

    Tek tip bir beslenme programı önermek doğru olmayacaktır. İhtiyaçlar kişiye göre farklılık
    gösterebilir. Hamilelikte eksik veya yanlış beslenme doğacak bebeğin sağlığını yaşamı
    boyunca olumsuz yönde etkileyebilir. Annenin ise yeni hastalıklarla tanışmasına neden
    olabilir. Ancak örnek teşkil etmesi için şöyle bir dengeli beslenme programı önerebilirim

    Sabah:

    1 su bardağı süt

    1 dilim peynir

    2 dilim ekmek

    4-5 zeytin

    Domates-salatalık-biber yeşillik

    1 meyve veya 1 çay kaşığı reçel

    1 yumurta( haftada 4-5 gün)

    Bitki çayı

    Ara

    10 fındık+ 1 çorba kaşığı kuru üzüm

    Öğle

    1 porsiyon etli sebze veya kuru baklagil yemeği

    1 kase yoğurt veya cacık veya ayran

    Salata (iyi yıkanmış olmalı)+ 1 tatlı kaşığı zeytinyağı

    2 dilim ekmek veya 4 çorba kaşığı pilav veya makarna

    Ara

    1 tost+ 1 bardak ayran veya Haftada 1-2 kez sütlü tatlı olabilir

    Akşam

    Izgara et, balık, tavuk( 4-5 köfte kadar, sebze ile pişirilebilir, fırınlanabilir.)

    1 kase çorba

    Salata (iyi yıkanmış olmalı) + 1 tatlı kaşığı zeytinyağı

    2 dilim ekmek veya 4 çorba kaşığı pilav veya makarna

    Ara

    2 meyve + 3-4 parça ceviz

    Gece

    1 bardak süt

    Kadınvekadın ekibi olarak teşekkür ediyoruz. Sizin de eklemek istediğiniz şeyler varsa çok memnun oluruz…

    Kadınlar, bu dönemde kilolarında ve vücut şekillerinde epeyce değişiklikler yaşıyorlar.

    Zayıflığı idealleştiren toplumlarda, ideal zayıf olma halinden epeyce uzak olmak (yani, fazla kilolu olmak ya da kilo almak), hamile kadınlarda beden memnuniyetsizliğini arttırıyor. Böylece, hamilelik boyunca artan kiloların sonucu olarak, beden memnuniyetsizliği de artar. Eğer fetus
    artan kiloların sebebi olarak görülürse, büyüyen fetusa annenin duygusal olarak bağlanması azalabilir.

    Bütün bu duygular ve düşünceler yaşanabilir ve her hamile kadının karışılabileceği durumlardır. Burada önemli olan, bu süreci olabildiğince duygusal olarak rahat ve keyifli hale getirmektir. Bunun için hamilelik dönemiyle ilgili bilgi sahibi olup ve sizi nelerin beklediğini öğrenerek, süreci biraz daha belirginleştirebilirsiniz. Hamilelikte yorgun ve endişeli hissetmek normaldir. Böyle zamanlarda bu yaşadığınız durumu yakınlarınızla paylaşmanız önemlidir.

    Her şeyi mükemmel olarak yapmaya çalışmayın. İş yükünü mutlaka eşinizle, yakın dostlarınızla, ailenizle paylaşın. Hamilelik döneminde karmaşık duygular yaşanabilir. Bu duyguların anlaşılması hem annenin psikolojik sağlığı, hem de bebeğin sağlığı için oldukça önemli. O nedenle, gerekiyorsa mutlaka bir profesyonelden destek alınmalıdır.

    Uzman Diyetisyen Dilara Koçak

  • İyi bir cinsellik için vajina estetiği

    İyi bir cinsellik için vajina estetiği

    Çoğu kadın cinsel organının zamanla deforme olmasından dolayı cinsel hazzı yaşayamıyor. Oysa yeni tıbbi uygulamalarla kadın cinsel organının şekli düzeltiliyor, küçültülüyor, vajina yolu daraltılıyor hatta yeni bir vajina bile yaratılıyor!

    Sevişmekten kaçınan veya cinsel ilişkiden yeterince haz alamadığından yakınan kadınların sorunlarının altında yatan en önemli nedenlerden biri, cinsel organlarıyla ilgili estetik kaygıların olması.

    Özellikle doğum sonrası genişleyen vajina, hem kadınların hem de partnerlerinin cinsel ilişki sırasında yeterince haz almalarını engelliyor. Üstelik sorun sadece bununla da kalmıyor; kadınlar, genişleyen vajinaları yüzünden idrar kaçırma gibi sağlık problemleriyle de karşı karşıya kalabiliyor. Kadınların cinsel organlarıyla ilgili en çok yakındıkları bir başka sorun ise iç dudakların sarkık ve büyük olması. Bu görüntüyü estetik bulmayan kadınlar bikini veya dar pantolon giymekten kaçındıkları gibi partnerlerine de çıplak görünmek istemiyor. Hal böyle olunca da zamanla cinsel ilişkiden soğuma, hatta takıntı veya anksiyete gibi ciddi sorunlar da ortaya çıkmaya başlıyor. Oysa sağlıklı ve mutlu bir birlikteliğin yolu, öncelikle insanın kendine duyduğu özgüvenden geçiyor. Partneri tarafından beğenildiğini hissetmek de cinsel yaşamda önemi bir rol oynuyor. İşte tüm bu nedenlerden dolayı günümüzün modern kadını artık cinsel yaşamda aktif bir rol almak için utansa da sıkılsa da hekimlerden yardım alacak kadar kararlı görünüyor. Son sürat gelişen estetik cerrahi de yeni uygulamalarla daha estetik bir görüntüye kavuşmak isteyen kadınların yüzünü güldürüyor! Biz de Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. İsmail Kuran ile Marmara Üniversitesi’nden Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Erdem Tezel’e günümüzde kadınlara özel uygulanan tüm yöntemleri tek tek sorduk. Operasyonların ücretleri konusunda bilgi almayı da ihmal etmedik!

    Geniş vajina

    Vajina bölgesinin geniş olması kadının yapısından kaynaklanabildiği gibi ilerleyen yaş ve normal doğuma bağlı olarak da gelişebiliyor. Vajina kaslarının gevşemesi, cinsel ilişki sırasında önemli bir sorun haline gelebiliyor. Özellikle doğumdan sonra düzgün onarılmayan yırtıklar nedeniyle genişleyen vajina, kadın ile partnerinin cinsel ilişkiden haz almasını engelliyor. Bunun sonucunda kadın zamanla özgüvenini yitirebiliyor ve cinsel yaşamdan uzaklaşabiliyor. Oysa günümüzde vajina daraltmaya yönelik operasyonlar sayesinde kadının cinsel ilişkiden yeniden haz alması sağlanabiliyor. Ayrıca operasyon sonrasında yaşla birlikte daha sık rastlanan bir şikayet haline gelen idrar kaçırma sorunu da ortadan kalkabiliyor. Bunun yanı sıra epizyotomi, yani doğum sırasında rastgele yırtılmayı engellemek için cerrahi olarak yapılan kesi işleminden sonra kabarık ya da kötü görünümlü izler oluşabiliyor. Günümüzde bu izlerin düzeltilmesi için yararlanılan çeşitli tekniklerden oldukça başarılı sonuçlar alınabiliyor.

    Ne yapılıyor? Basit bir cerrahi girişim olduğu için genel veya lokal anestezi ile sedasyon adı verilen iki uygulamanın bir arada kullanılmasıyla gerçekleştiriliyor. Ameliyatla vajinal kanalın daraltılması ve vajinanın gevşemesi sonucu oluşan (estetik) görünümün düzeltilmesi hedefleniyor. Yaklaşık bir saat süren operasyonda vajinanın arka duvarına sıkılaştırıcı işlem yapılıyor. Operasyon sonrasında dikişlerin alınmasına gerek duyulmuyor.

    Nelere dikkat etmeli? Vajinanın tam anlamıyla iyileşmesi iki-üç haftayı buluyor. Bu süreç içerisinde enfeksiyon gelişmemesi için kadının hijyen kurallarına özen göstermesi, yani tuvalet sonrası temizliğini vajinadan anüse doğru yapması ve cinsel ilişkiden kaçınması yeterli oluyor.

    Büyük dudaklar

    İç dudaklar (labia minör), klitorisin üst kısmından vajina girişinin altına kadar uzanan kıvrımlı yapıları oluşturuyor. Bazı kadınlarda iç dudakların dış dudaklardan biraz taşması doğal olarak kabul ediliyor. Ancak dış dudaklardan sarkacak şekilde uzun olması tıbben önemli bir sorun yaratmasa da estetik görüntüyü bozarak kadını çözüm arayışına itiyor. Doğuştan var olan ya da doğum sonrasında gelişen bu şekil bozukluğu, kadının cinsel hayatını adeta kabusa dönüştürebiliyor. Vajinasını estetik bulmayan kadın özgüvenini yitirerek partnerine çıplak görünmek istemeyebiliyor. İç dudaklar aşırı sarkık olduklarında cinsel ilişki sırasında araya girerek kadının acı duymasına da neden olabiliyor. Ayrıca vulvada, yani kadının cinsel organında terleme sonucunda oluşan salgıların bu bölgede birikmesi sonucu kötü kokulu mantar enfeksiyonları da gelişebiliyor. Tüm bu sorunlar da kadının zamanla özgüvenini yitirmesine, cinsel yaşamdan soğumasına, hatta orgazm güçlüğü çekmesine yol açabiliyor.

    Ne yapılıyor? Lokal anestezi altında uygulanan basit bir operasyonla iç dudakların kesilerek dış dudakların içinde kalması sağlanabiliyor. Yaklaşık 30 – 40 dakika süren işlemde eriyen dikişler kullanıldığı için dikiş alma sorunu da yaşanmıyor. Kadın operasyondan sonra aynı gün normal yaşantısına dönebiliyor, bir hafta sonra da cinsel ilişkiye girebiliyor.

    Nelere dikkat etmeli? İşlem sonrasındaki ilk iki gün iç dudakların olduğu bölümde şişlik oluşabiliyor. Bu nedenle antibakteriyel pomatla günlük pansuman gerekebiliyor. Kadının hijyen kurallarına özen göstermesi yeterli oluyor.

     

    Ameliyatsız vajinal gençleştirme

    Vajinal Operasyonlar Nelerdir?

  • Hamilelik ( gebelik ) nezlesi nasıl geçer ?

    Hamilelik ( gebelik ) nezlesi nasıl geçer ?

    Hamilelik nezlesi nasıl olur. Nasın geçer, neden olur? Hamilelik nezlesi tedavisi nasıl olmalı? İşte cevaplar…

    Hamilelerin pekçoğunda alerji veya bilinen nezle, grip gibi rahatsızlıklar olmadığı halde burun tıkanıklığı görülüyor. Gece burun tıkanmalarıyla birlikte nefes alamama hissi, öksürük krizleri ve burun akıntısı ile kendini gösteren bu durum, anne adaylarına büyük sıkıntılar yaşatıyor. Op. Dr. Atilla Şengör, hamilelik nezlesi ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

    “Hamilelik nezlesi”, “hamile nezlesi” veya “hamilelik riniti” adı verilen bu durum, genellikle hamileliğin son 1,5-2 ayında ortaya çıkar ve başlangıcından iki hafta kadar sonra belirtiler tamamen ortadan kaybolur. Ancak bazı durumlarda tüm gebelik dönemi boyunca da burun tıkanıklığı olabilir ve hatta doğum sonrası bir süre devam edebilir.

    Öksürük nöbetleri ve uykusuzluk ile seyredebilir

    Hamile nezlesinde burun tıkanıklığı ile birlikte genellikle burun akıntısı da olur. Burun tıkanıklığı nedeniyle gece ağız solunumu yapıldığından boğazda kuruluk oluşur. Ayrıca beraberinde; gece nefes alınamıyormuş hissi, öksürük ve uykusuzluk görülebilir. Mukoza şişmesi ve sonuçta sinüs boşluklarının havalanmasında azalmaya bağlı olarak baş ağrısı da gelişebilir.

    Annelik hormonları tetikliyor

    Hamilelik döneminde artış gösteren ve bir annelik hormonu olan östrojen, burun içerisini döşeyen dokuların şişmesine katkıda bulunur ve burunda salgı artışını da tetikler. Bunun dışında annelik döneminde vücuttaki kan dolaşımının hacminin artması da kan damarlarının genişlemesine ve burun mukozasının şişmesine neden olur. Bu olayda diğer annelik hormonlarının da rolü olabilir. Bunların sonucunda gelişen burun tıkanıklığı hamilelik nezlesinin temelini oluşturur.

    Hamilelik nezlesi sinüzitle veya diğer hastalıklarla karıştırılıyor

    Sinüzit veya gripte burun tıkanıklığı dışında iltihabi burun akıntısı, halsizlik, ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı gibi belirtiler birlikte görülür. Alerjik nezlenin belirtileri arasında ise gözler, burun ve boğazda kaşıntılar ve hapşırmalar bulunur. Hastanın daha önceden şikayetlerine neden olan toz veya polen gibi alerjenlere hassasiyeti hamilelikte artabilir.

    Burun tıkanıklığı yaşayan hamileler için önemli öneriler

    • Hamile nezlesi özellikle yatar pozisyonda rahatsızlık vericidir. Bu nedenle başın yükseltilmesi burundaki dolgunluğu (konjesyonu) azaltabilir.
    • Bol sıvı alımı boğaz belirtilerinin rahatlamasını sağlar; boğaz-burun salgılarının yoğunlaşmasını-kurumasını önler.
    • Sıcak banyo ve buhar solunması burun tıkanıklığını rahatlatabilir.
    • Yürüyüş ve bazı hafif egzersizler iyi gelir.
    • Tuzlu su spreyleri ile burun yıkama sıvılarının tekrarlanan kullanımları, burun mukozasını büzüştürebildiklerinden ve burnun mekanik olarak temizlenmesine yardımcı olduklarından, oldukça faydalıdırlar.
    • Burun kanadını genişleten bantlar, buruna hava girişini artırdıklarından yararlı olabilirler.
    • Nemlendirme cihazları da kullanılabilir; ancak bunların mikrop barındırabilen sıvı haznelerinin ve filtrelerinin temizliğine gereken özen gösterilmelidir.
    • Sigara dumanı, tozlu ortamlar, hava kirliliği ve ani ısı değişimleri burun işleyişini olumsuz etkilediklerinden, tıkanıklığın artmasına neden olurlar. Bu tip ortamlardan uzak durulmalı ve engelleyici önlemler alınmalıdır.

    Mutlaka bir uzmana başvurun

    Hamileliğin ilk üç aylık dönemi bebeğin oluşum evresi olduğundan bu dönemde burun yıkama solüsyonları dışında herhangi bir ilaç kullanılması tercih edilmez. Bu dönemden sonra, alınan önlemlere karşın burun tıkanıklığının devam ettiği ve sıkıntı veren durumlarda, burun açıcı veya ödem giderici spreyler doktor kontrolünde sınırlı olarak uygulanabilir. Zorunlu kalındığında bazı akıntı kesici ve antialerjik ilaçlar kadın doğum uzmanının da görüşü alınarak uygulanabilir. Bazı burun-sinüs yıkama solüsyonlarının tekrarlayan uygulamaları, hamilelik nezlesinin yönetiminde oldukça etkili ve güvenlidir.
    Ancak her şeye rağmen burun tıkanıklığı devam ediyorsa ve geçmiyorsa, belirtilerin nedeninin başka hastalıklar olabileceği akla gelmelidir. Kemik eğriliği veya burun eğriliği olarak bilinen septum deviasyonu dışında, konka şişmesi ve sinüs hastalıkları da anatomik daralmalara neden olarak burun tıkanıklığı yapabilirler. Bu sorunların varlığına hamilelik nezlesi de eklendiğinde durum daha fazla rahatsız edici olabilir. Hamilelik sonrası dönemde bu sorunların tedavisine gidilmesi gerekebilir.