Etiket: hamilelik

  • Yetişkin aknesi giderek yaygınlaşıyor…

    Yetişkin aknesi giderek yaygınlaşıyor…

    Yetişkin aknesi giderek yaygınlaşıyor. Ergenlik çağında oldukça iyi sonuç veren tedaviler genellikle erişkin aknesinde etkisizdir. Bazı kadınlar sayısız tedavi yöntemleri denemekte ve başarısız olmaktadır.Bu etki etmeme durumu, bunun gerçekten bir akne olup olmadığı sorusunu akla getirebilir. Neticede, orta ve ileri yaşlardaki yetişkinlerde akne görülür mü?

    Yetişkin Aknesinin Türleri

    Gerçek şu ki, akne 30’lu, 40’lı ve hatta 50’li yaşlara kadar devam edebilir. Dermatologlar, 20’li yaşların ortalarına kadar geçmeyen akneyi inatçı akne olarak adlandırıyor. Sıklıkla derin, yumuşak, iltihaplı sivilcelere ve bezeciklere neden olan bu akne türü kadınlarda daha yaygındır. İnatçı akne genellikle yüzün alt kısmında, özellikle ağız etrafında, çenede ve alt çene hattı boyunca oluşur.

    Yetişkinlerde ayrıca geç başlayan akne de görülür. Kadınlar bu akne türüne de daha yatkındır. Yıllardır aknesi olmayan bir insan, aniden vücudunda derin, iltihaplı akneler ve bezecikler görebilir. Hiç akne sorunu yaşamamış biri dahi “geç başlayan akne” ile tanışabilir. Bazı kadınlar için akne, menapoz sırasında bir sorun haline gelir. Yetişkinlikte başlayan akne genellikle çenede, alt çane hattında ve ağız etrafında oluşur. Göğüste ve sırtta da sivilceler görülebilir.

    Neden Yetişkinlerde Akne Oluyor?

    Yaşa bağlı olmaksızın, fazla sebum (cildi doğal olarak nemlendirmek için vücudumuzun ürettiği yağ), cilt hücreleri ve bakteriler biriktiğinde akne gelişir. Araştırmacılar, aşağıdaki faktörlerin yetişkinlerde akneyi tetikleyebileceğini tespit etmiştir:

    Hormonal değişiklikler. Akne genellikle ergenlik dönemindeki hormanal değişiklikllerle ilişkili olmakla birlikte, hormonların değişiklik gösterdiği herhangi bir zamanda akne görülebilir. Çoğu kadın ayda bir defa nükseden aknelere aşinadır. Hormonal değişiklikler aynı zamanda hamilelik ve menapoz dönemlerinde de oluşarak bazı kadınlarda akneye sebep olabilir.
    Doğum kontrol haplarının bırakılması. Bazı kadınlar doğum kontrol hapı almayı bıraktığında akne çıkar. Haplar bu kişileri akneye karşı koruyor olabilir.

    Bazı ilaçların alınması. Östrojen ve progestinler içeren doğum kontrol hapları genellikle kadınlarda akneyi kontrol eder. Bir doğum kontrol hapı sadece progestinler içerdiğinde ise akneyi daha kötü hale getirebilir. Akne, diğer ilaçların da olası bir yan etkisidir. Bunlar arasında havale ilaçları, kortizon ve sakinleştirici ilaçlar sayılabilir. Akne oluştuğu veya kötüleştiği için reçeteli olarak kullandığınız bir ilacı almayı kesinlikle bırakmayın. Reçeteyi yazan doktorla konuşun. Akneyi tetiklemeyen başka bir ilaç yazıp yazamayacağını sorun. Eğer sadece bir ilaç yazabiliyorsa, akneyi kontrol etme yöntemleri hakkında bir dermatoloğa danışın. İlacı almayı bırakmayın.

    Ailenin akne geçmişi. Bir incelemede, araştırmacılar akneli yetişkinlerin %50’sinin, akne geçmişi olan bir birinci derece akrabası (ebeveyn, kardeş veya çocuk) bulunduğunu tespit etmişlerdir. Bu durum, bazı insanların akneye karşı genetik yatkınlığı olabileceğini düşündürmektedir.

    Stres. İncelemeler kadınlarda stresin akneyi tetikleyebileceğini göstermektedir. Araştırmacılar, hızlı kariyer yapan kadınlarda artan stres seviyeleri ile daha yüksek akne seviyeleri arasında bir ilişki buldular. Vücut, strese yanıt olarak daha fazla androjen (bir tür hormon) üretmektedir. Bu hormonlar, ciltteki yağ bezlerini ve kıl foliküllerini uyarmaktadır. Stresli zamanlarda aşırı uyarılma olduğunda akne tetiklenebilir.

    Saçlarda ve ciltte kullanılan ürünler. Yağlı güneş koruyucular ve saç yağları gibi bazı ürünler acne kozmetika adı verilen bir akne tipine yol açabilir. Cildinizde veya saçlarınızda kullanacağınız ürünler satın alırken etiketlerinde “non-comedogenic” (komedona neden olmaz) veya “non-acnegenic” (akneye neden olmaz) ibaresi bulunan ürünleri tercih edin. Bu, ürünün akneye yol açma olasılığının daha düşük olması demektir.
    Akne Bir Uyarı İşareti Olabilir

    Akne aynı zamanda kadınlarda altta yatan bir sağlık sorununun uyarısı olabilir. Bir kadında akneyle birlikte yüzde aşırı kıllanma, saçlarda seyrelme veya kafa derisinde bölgesel kellik ve düzensiz adet görme semptomları varsa, bu durum polikistik over sendromunun (yumurtalıklarda kist gelişmesine neden olan bir hastalık) veya adrenal hiperplazi’nin (bir grup böbreküstü bezi hastalığı) işareti olabilir. Ayrıca, kişinin böbreküstü bezinde veya bir yumurtalığında hormon salgılayan bir tümör olabilir. Bu belirti ve semptomları yaşayan kişinin bir doktora görünmesi yaşamsal öneme sahiptir. Doktor gerekli testleri yaparak sorunun nedenini tespit edebilir ve en iyi tedaviyi belirleyebilir. Sağlık sorunu tedavi edilinceye kadar akne iyileşmeyecektir.

    Tedavi Mümkün

    Altta yatan bir sağlık sorunu olmadıkça, çoğu yetişkin akne vakası akne tedavisiyle etkili şekilde kontrol edilebilmektedir. Ancak, araştırmacılar pek çok kadının tedaviyi düşünmediğini tespit etmiştir. Çoğu, tedavinin mümkün olmadığına inanmaktadır. Dermatologlar ise, yetişkin aknesinin inatçı olmasına rağmen etkili kontrolünün mümkün olduğunu kadınların bilmelerini istiyorlar.

    Akne tedavisinde salisilik asidli peelingler etkili ve güvenilir olmaları nedeniyle özellikle tercih edilen ve erişkin aknesini kontrol altına almak için dönem dönem uygulanması önerilen peeling çeşidir.

    Cilt kurutmayacak yumuşak bir ürünle günde bir ya da iki kez temizlenmelidir.

    Aşındırıcı yapıda ve cildi tahriş edici temizleyicilerden kaçınılmalıdır.

    Kapatıcı makyaj malzemelerinden, saç spreylerinin ve jölelerin cilde temasından kaçınılmalıdır.

    Orta şiddetli olgularda hekim önerisi ile kullanılacak topikal (sürülerek kullanılan) ya da ağızdan alınan antibiyotikler, düşük androjen hormon içerikli doğum kontrol hapları yararlı olabilmektedir.

  • Diyette doğal beslenme…

    Diyette doğal beslenme…

    İstanbul Medipol Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Muazzez Garipağaoğlu, diyette doğal beslenmek gerektiğini ifade ederek, “Biz diyetisyenler, organiği oynanmış ve hormonlu besinlere kesinlikle karşıyız. Bu besinler yerine tamamen doğal beslenmeyi tavsiye ediyoruz” dedi.

    Garipağaoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, diyetisyenlerin, sağlıklı ve doğal beslenmeden yana olduklarını kaydetti.

    Güvenli besin konusunun sık sık tartışıldığını dile getiren Garipağaoğlu, şöyle konuştu:

    “Biz diyetisyenler, organiği oynanmış ve hormonlu besinlere kesinlikle karşıyız. Bu besinler yerine tamamen doğal beslenmeyi tavsiye ediyoruz. Elma yiyeceğiz, ama hangi elmayı? Doğal elmayı mı, yoksa üzerinde pestisit (zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak ya da zararlarını azaltmak için kullanılan madde) olan elmayı mı seçeceğiz? Domates her gün masamıza geliyor. Yemek istiyoruz ama ne kadar güvenebiliriz? Son yıllarda en fazla tartışılan konulardan biri, hormonlu veya pestisitli besinler. Bu besinler, insan sağlığına zarar veriyor. Anne karnındaki bebeğe bile zarar veriyor. Kız çocuklar, erken ergenliğe giriyor. Erkek çocuklarda, jinekomasti denilen meme büyümesi meydana geliyor. Kısırlık oranı artıyor.”

    “Hamileler, balıkta cıva olup olmadığına dikkat etmeli”

    Organik besinlerin güvenilir olduğunu kaydeden Muazzez Garipağaoğlu, özellikle gebeliğin kritik bir dönem olduğunu ve gebelikte kadınların daha dikkatli beslenmesi gerektiğini söyledi.

    Hamile kadınların, katkı maddeli, boyalı, genetiği değiştirilmiş ve pestisitli besinlerden uzak durması gerektiğine vurgu yapan Garipağaoğlu, özellikle hamilelerin, denizdeki balıkta cıva olup olmadığına bile dikkat etmesi gerektiğini aktardı.

    Organik besinin Türkiye’de yeterince yaygın olmadığını ve pahalı olduğunu kaydeden Garipağaoğlu, “Organik besin, tohumdan başlar. Organik besinde, güvenilir tohum kullanılır, toprağı temiz ve ilaçsızdır. Gönül istiyor ki, bütün besinler organik ve güvenilir olsun” diye konuştu.

    Besinlerin genetiği ile oynanmasının nedeni olarak, dünya nüfusundaki artış ile besin maddelerinin ihtiyacı karşılamamasının gösterildiğini anlatan Garipağaoğlu, “Oraya harcanacak enerji, doğal tarıma ya da organik tarıma harcansa hiç sorun kalmayacak. Bunu, daha ucuza ve doğal olmayana doğru bir kaçış olarak görüyorum. Böylesi sağlıklı değil. Gıda üreticilerinin bu konuya çok dikkat etmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

    Prof. Dr. Muazzez Garipağaoğlu, Türkiye’de özellikle mevsimi dışında bulunan, domates, patlıcan, patates, kabak, salatalık, üzüm, elma, çilek, kavun, buğday, arpa, yulaf, çavdar ve çeltikte hormona rastlamanın mümkün olduğunu savundu.

  • Hamilelikte libido düşmesi

    Hamilelikte libido düşmesi

    Eşlerin birbirleriyle olan sağlıklı iletişimlerinde önemli ölçüde söz sahibi olan libido, cinsel istek ve arzuyu tanımlıyor. Bir enerji kaynağı olarak çiftlerin mutluluklarını olumlu etkileyen libido, hamilelik döneminde kadınlarda düşebiliyor. Kadınların yanı sıra bu dönemde erkeklerde de görülebilen libido düşmesi, çiftlerin iletişiminde bazı aksaklıklara neden olabiliyor.

    Uzm. Dr. Orhan Karaca hamilelikte düşen libidoyla ilgili çiftleri uyarıyor.

    Libido nedir?
    Günümüzde cinsel istek ve arzuyu tanımlayan bir terim olarak kullanılan libido, psikiyatrik terminolojide ise cinsel istek ve arzuya ek olarak, yaşama arzu ve isteğini de tanımlar. Libido, bir enerji kaynağıdır.

    İnsan vücudundaki tüm hareketler, bir dizi kimyasal ve elektriksel reaksiyonlarla ortaya çıkar. Bu reaksiyonları sağlayan bileşenler nörotransmitterler (seratonin, noradrenalin, dopamin…), hormonlar (testosteron, östrojen, progesteron,…), sinir dokusu ve salgı bezleridir (hipofiz, böbrek üstü bezi, gonadlar…). Libidonun kaynağında da bu zemin yer almaktadır. Her iki cinste de libidoyu belirleyen hormon testosterondur.

    Erkekteki testosteron miktarı kadındakinden daha yüksektir. Bu durum, erkeğin cinsel ilişkiye daha istekli olmasını sağlar. Kadın ise, güven ve etkileşim gibi faktörlere ihtiyaç duyabilmektedir. Bu değerlendirme tüm kadınlar ve erkekler için genellenemez, bireysel farklılıklar olabileceği unutulmamalıdır.

    Hamilelik döneminde erkeklerde libido düşmesi sık görülen bir durum mudur?
    Hamilelik döneminde her iki cinste de libido düşebilir, ancak bu düşüş kural olarak algılanmamalıdır. Cinsel konularda yaygın olan kalıplaşmış inanışlar (cinsel mitler), bunu etkileyen en önemli faktördür. Bu dönemde bebeğin düşeceği, hastalık kapacağı düşünceleri ile sık karşılaşılmaktadır. Böyle bir riskin olduğunu varsayan ve bu riski azaltmak isteyen çift, kaygılanır ve cinsel birliktelik yaşamak yerine bireysel tatmin ve alternatif arayışlar içine girebilir. Halbuki, buna gerek yoktur. Hamilelikte cinsellik bebeğe zarar verir düşüncesi, çiftin birbirinden uzaklaşmasına neden olabilir. Bu düşüncenin yanlış olduğu bilinmelidir.

    Ayrıca her iki bireyin de gebelik süreci ve sonrası ile ilgili kaygıları, sorumluluk artışı, bu sorumluluğu abartılı algılama, umutsuzluk gibi faktörler de bireylerin ruh sağlığını olumsuz etkiler. Bozulmuş moral, endişe, kaygı gibi duygusal değişiklikler, depresyon gibi hastalıklar libidoyu düşürebilmektedir.

    Anne adayının libidosunun düşmesindeki rolü nedir?
    Anne adayının kaygısı ve cinsel mitlerin birlikteliği, erkek tarafından reddedilme olarak algılanabilir. Reddedildiğini düşünen erkeğin de libidosu düşebilir. Anne adayının bilimsel temele dayanmayan bir düşünceyi benimsemesi ve hayatını bu çerçevede şekillendirmesi, çiftin hayatında ilk aşamada cinsel soruna, ilerleyen aşamada da iletişim sorununa neden olabilir.

    Libido düşmesinin nedenleri nelerdir?
    Libidonun dışavurumunun da nörokimyasal ve elektriksel bir zeminden kaynaklanır. Bu nörokimyasal ve elektriksel zemini bozan içsel ve dışsal her etken libidoyu etkiler. Libidoyu düşüren sebepler fiziksel ya da psikolojik bazı hastalıklar olabileceği gibi, hastalık denilemeyecek düzeydeki ruhsal değişimler de olabilir.

    Libidonun düştüğü hastalıkların başında depresyon gelir. Bunun dışında, aşırı kaygı ile giden bazı bozukluklar ve bunun tedavisinde kullanılan bir takım ilaçlar da yine aynı nörokimyasal mekanizma üzerinden libidoyu azaltabilir.

    Psikolojik kaynaklı hastalık ve bozukluklar dışında bedensel kaynaklı kanser gibi bazı hastalıklar da nörokimyasal ve nörohormonal dengeyi bozarak ya da vücudun genel enerji düzeyini azaltarak, libidonun düşmesine neden olabilir.

    Bu sorun psikolojik mi yoksa fizyolojik midir?
    Sorunun kaynağı psikolojiktir. Çift zorlandığı durumlarda, profesyonel destek almaktan çekinmemeli, sorun derinleşmeden çözüm yolunun oluşturulmasına katkıda bulunmalıdır.

    Tedavi gerektiren bir rahatsızlık mıdır?
    Hamilelik döneminde bozulan cinsel yaşam nedeniyle iletişim bozukluğu, bireysel psikiyatrik bozukluk ve hastalıklar ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır. Bu durumda, çiftin hayat kalitesi belirgin ölçüde azalacağı için tedavi gerekir. Tedavi yöntemi ise, terapidir. Terapi ile çiftin kendi olumsuz düşüncelerini, iç sıkıntısını ve davranışlarını gözden geçirmesi, bunlara esneklik kazandırarak yaşamları üzerindeki olumsuz etkiyi giderebilmeleri mümkündür. Bu sayede, cinsellik daha iyi ve sağlıklı yaşanabilmektedir.

    Libido düşmesi konusunda bilimsel olmayan hiçbir düşünceye ve yargıya değer verilmemeli, bu düşüncelerin kişinin hayatını nasıl olumsuz etkilediği öğrenilmeli ve gerekli esneklik sağlanmalıdır. Bitkisel kaynaklı olduğu iddia edilen ürünlere bel bağlamanın zaman kaybı olabileceği de unutulmamalıdır.

  • Tüp bebek tedavisinde en yeni yöntemler

    Tüp bebek tedavisinde en yeni yöntemler

    Tedavideki yenilikler nedir?

    Tüp Bebek Tedavisinde en yeni tekniklerden biri embriyoların dinamik takibidir. Embriyoscope adlı tekniği Türkiye’ye ilk defa bizim ekibimiz getirdi ve en çok bizim laboratuvarlarımızda uygulanıyor. Artık embriyolar, takipleri süresince çok kısıtlı bir zaman dilimindeki görüntüleriyle değil, her 15-20 dakikada bir videolarla detaylı inceleniyor, kaliteleri buna göre saptanıyor. Bu demektir ki artık embriyoların gelişimleri hakkında çok daha fazla elimizde bilgi birikiyor. Bizim kullandığımız sistem şu anda dünyada bulunan en sofistike dinamik takip sistemidir. Biz ve bizim kullandığımız sistemi kullanan diğer merkezler (şu sıralar dünyada 100 dolayında var) başarı oranlarının arttığım gösterdiler. Öte yandan morfoloji dediğimiz spermin şekil özellikleri iyi olduğunda sağlıklı bir sperm bulduğumuzu düşünürüz. Klasik olarak mikroenjeksiyon için kullanılan I mikroskoplar spermi 400 kat kadar büyüterek sperm seçimine yardıma olur. Intra rtoplasmic Magnified Sperm Injection (IMSI) denilen yöntemde ise özel bir mercek ve bilgisayar programı kullanılarak sperm 6600 kat kadar büyütülür. Bu sayede spermin morfolojisi daha iyi değerlendirilir. ÖVISI sadece mikroskobun özelliğine bağlı bir durum olmadığı gibi bu yöntemi kullanan embriyologun bu konuda eğitimli ve deneyimli olması da önemlidir. Daha sağlıklı spermlerin seçilmesiyle hem döllenme hem de gebelik oranlarında iyileştirmeler gerçekleşmiştir. Özellikle erkek faktörü veya açıklanamamış infertilite olgularında tercih edilir.

    Dondurma tekniği değişti…

    Dondurma tekniği nasıldır?

    Günümüzde iki farklı dondurma tekniği var; yavaş ve hızlı. Beş yıl öncesine kadar yavaş dondurma daha çok uygulanırken günümüzde hızlı dondurma tekniği tercih ediliyor. Çünkü bu teknikle embriyoların tamamının, yani tüm hücrelerinin hiç hasarsız canlıklarını devam ettirmeleri ihtimali daha yüksek. Bu da doğal olarak başarı oranlarına yansıyor. Kısaca özetlemek gerekirse, dondurma-çözdürme teknikleri merkezlerin toplam başarılarında önemli bir yer tutar. Hastalar bu parametreyi de çok iyi incelemelidir.

    Bahçeci tüp bebek merkezi…

    Tüp bebek özel bölüm için tıklayın !

  • Tüp bebekte son 10 yılın en büyük değişimi

    Tüp bebekte son 10 yılın en büyük değişimi

    MSD, Tüp Bebek tedavisinde 7 günlük enjeksiyonu 1’e indiren yeni ürününü Antalya’da gerçekleştirilen 5. Üreme Kongresi’nde tıp dünyasına sundu.

    Kadın sağlığı ile ilgili tedavilerin geliştirilmesi için yürütülen Ar-Ge çalışmalarının öncülüğünü yapan MSD, fertilite alanında sunduğu kolay uygulamalı ve az ağrılı tedavi yöntemi ile Tüp Bebek tedavisindeki hataları, endişeleri azaltıyor ve hasta dostu bir tedavi olanağı sunuyor.

    Tüp Bebek tedavisinde uygulanan protokollere ek olarak geliştirilen bu yeni tedavi yöntemi hakkında bilgi veren Brüksel Ziekenhuis Üniversitesi Üreme Tıbbı Merkezi Tüp Bebek Uzmanı olarak görev yapan Prof. Dr. Paul Devroey, yeni uygulamanın tedaviyi daha konforlu hale getirdiğini belirtti. Prof. Dr. Devroey sözlerine şöyle devam etti: “Tüp Bebek yöntemi, kontrollü olarak çoğaltılan yumurtaları vücut dışında, laboratuvar ortamında eşinden alınan spermlerle döllendirilmesi ve oluşan embriyoların 2 ila 5 gün sonra tekrar rahime yerleştirilmesidir”.

    “Doğal yolla gebe kalamayan çiftler için tüp tebek tedavisi büyük bir umut kaynağı oluşturmaktadır ve günümüzde, her yıl binlerce çift bu yöntemle çocuk sahibi olmaktadır. Tüp bebek tedavisinde iki çeşit protokol uygulanır. Uzun protokolde yaklaşık 34 iğne kullanılabilir. Kısa protokolde ise yaklaşık 16 iğne kullanılır. Uygulanan iğnelerin neden olabileceği fiziksel ve psikolojik yük, tedavinin bırakılmasının en önemli nedenidir. Yapılan araştırmalar, her gün yaşanan iğne stresinin, hastaların günlük hayatlarını olumsuz etkilediğini ve tedaviyi bırakmalarına neden olduğunu gösteriyor. Bunun yanı sıra hastaların %45’i enjeksiyon yaparken hata yaptığını söylüyor. Aşırı stres yumurtlamayı, yumurtanın döllenmesini, embriyonun rahime tutunmasını ve tüplerin işlevselliğini olumsuz etkiliyor. Dolayısıyla, tüp tebek tedavisinde, psikolojik anlamda sabır ve özveri gerektiren bir süreçten söz ediyoruz. Bu yeni uygulama 7 enjeksiyon yerine 1 enjeksiyon verilerek, uzun protokolle karşılaştırıldığında hastaya uygulanan iğne sayısını % 70 daha azaltmış oluyor. Böylece hastanın hem psikolojik olarak rahat etmesi sağlanıyor, hem de olası enjeksiyon hatalarının önüne geçilerek tedavinin başarı oranı artırılıyor. AB ülkelerinde Haziran 2010’dan beri uygulanan bu yeni tedavi seçeneği ile binlerce hasta bebek sahibi oldu”.

    Tüp Bebek Özel Bölüm için tıklayın !

  • Kegel Egzersizleri : Vajinismus ve Tedavisi

    Kegel Egzersizleri : Vajinismus ve Tedavisi

    Vajinismus ve Tedavisi

    1.Vajinismus nedir ?

    2.Vajinismus nasıl tedavi edilir ?

    3.Vajinismus rahatsızlığında eşler neler yapabilir ?

    4.Vajinismus hastaları hamile kalabilir mi ?

    Kegel Egzersizleri nedir ?

    Kegel egzersizleri idrar kaçırmayı kontrol etmede ve önlemede en etkili doğal yoldur. Öğrenilmesi uygulanması çok kolay yararı ise çok fazladır. Arnold Kegel tarafından bulunmuş olup her yaşta uygulanabilir ve pelvik taban kasları dediğimiz ve mesane ve vagina kaslarını güçlendirerek hem idrar kaçırmayı önlerler hemde pelvik tabanı güçlendirirler. Özellikle doğum yapanlarda ve aşırı kilolularda çok yararlıdırlar.

    Kegel egzersizleri kimler için yararlıdır:

    Her yaşta herkeste idrar kaçırma varsa yada olmadan önce önlenmesinde yararlıdır. Pelvik taban kasları zayıflarsa özellikle Stres üriner inkontinans dediğimiz gülme, öksürük, hapşırma, fiziksel aktivite yada cinsel ilişki esnasında idrar kaçırma görülür.

    Kegel egzersizleri özellikle stress üriner inkontinans da yararlı ise de diğer tip idrar kaçırmalar olan urge (acil)(idrar gelir tuvalete yetişemeden idrar kaçırma) da da yararlıdır. Ayrıca mikst tip inkontinans hem stress hemde acil idrar kaçırmanın olduğu durumlar ve aşırı aktif mesanede idrar torbasının aşırı aktif olması nedeni ile sık idrara çıkma) deyararlıdır. Sadece kadınlar da değil idrar kaçırma şikayeti olan erkeklerde de yararlıdır.

    Kegel egzersizleri nasıl yapılır ?

    İdrar yaparken birden idrarınızı tutunuz.Bu şekilde Pelvik taban kaslarını kasarak 10 sn idrar akışını durdurmuş olursuz. Sonra 10 sn idrarınızı yapınız bu şekilde yaparak hangi kaslarınızı kullandığınızı bir hafta – on günlük deneme ile öğrenirsiniz, öğrendikten sonra günde 3- 4 kez 10 setlik şekilde yani 10 sn tutup 10sn bırakır gibi 10 defa yapınız. Bu işlemi günün her saatinde ve her yerde kimse farkına varmadan rahatlıkla yapabilirsiniz. Televizyon izlerken, yemek yaparken, yemek yerken, yatakta, ayakta her yerde rahatlıkla yapabilirsiniz.

    Kegel egzersizleri nasıl yardımcı olur ?

    Egzersizle zayıflayan pelvik taban kaslarını güçlendirir. Zayıflayan kaslar idrar kaçırmaya neden olduğundan kaslar güçlenince idrar kaçırmada önlenir.

    Ne kadar yapmalıyım Yararını ne zaman görürüm ?

    Pelvik tabanda bulunan kaslarda vücudumuzun diğer bölgelerinde olan kaslar gibidir. Nasıl sporcular ve vücut geliştirmecilerin kasları bir günde büyümüyor uzun süreli çalışmaları gerkekiyorsa sizin de egzersizden yarar görmeniz için 6 -12 haftalık bir süre alır. Bundan sonra da hergün bu egzersizleri yaparak kaslarınızı güçlü tutarsınız. Çok fazla yapmak çok yarar sağlamaz. Kasları yorabilirsiniz.

    Ne zaman ve nerede yapabilirim ?

    Arkadaslarınızla sohbet ederken, televizyon izlerken, arabada, yolda yani her zaman her yerde yapabilirsiniz ve eğer siz söylemezseniz kimse sizin egzersiz yaptığınızı farketmez bile.

    Herhangi bir alet satın alıp kullanmam gerekli mi ?

    Normal de Kegel egzersizlerini yaparken herhangi bir alet kullanımına ihtiyaç yoktur ve bir şey satın almanız gerekmez. Ancak Kegel egzersizleri için geliştirilmiş çeşitli ağırlıkta koniler vardır
    yada elektrikli stimülasyonla beraber kullanılabilir ama bunları almasanız da sadece egzersizleri yapmak bile çok faydalıdır.

    Kegel egzersizlerinin Başka yararları var mıdır ?

    Kesinlikle vardır pelvik taban kaslarınızın güçlenmesi idrar kaçırmanızı önlemekle kalmaz ayrıca seksüel performansınızı da artırır. Daha güçlü bir orgazm ve daha kaliteli bir seksüel ilişki sağlar.

    Kegel Egsersizleri PDF indir Kegel Egsersizleri PDF

    Nasıl Uygulanırlar?

    Bu testleri uygulamaya geçmeden önce hangi kas gruplarınızı çalıştırmanız gerektiğini bilmelisiniz. Pelvis tabanı kaslarınızı algılamak için aşağıdaki iki testten birini uygulayın:

    * İdrarınızı yaparken idrarı yarıda kesmek için hangi kaslarınızı kullandığınıza dikkat edin. Bu kaslarınızı kasarken karın ve kalça kaslarınızın gevşek olmasına dikkat edin.

    * Yukarıdaki teknik size zor geliyorsa bacaklarınızın arasına bir pet şişesi alın ve onu sıkıştırmaya çalışın.(cinsel bölgenize doğru şişeyi koyun) Bu iki test esnasında çalışan kaslarınız Kegel egzersizleri esnasında çalıştıracağınız kaslardır.

    Ne Sıklıkla Uygulanırlar ?

    Kegel egzersizleri evde, iş yerinde, yolda, kısacası her yerde uygulanabilir ve dışarıdan bu egzersizleri uyguladığınız anlaşılmaz. Bu egzersizleri hergün düzenli olarak uygulamayı alışkanlık haline getirin.

    Her birim egzersiz esnasında pelvis tabanı kaslarınızı 3-10 saniye süreyle kasın ve bu kadar bir süre ara verin. Bunu arka arkaya 5-10 kez uygulayın. Bu birim egzersizi günde beş kez yapmanız sizin egzersizlerden maksimum fayda görmenizi sağlayacaktır. Egzersizlerde aşırıya kaçmamalı ve idrar yaparken bu egzersizleri uygulamamalısınız. Egzersizler esnasında normal nefes alıp vermeye ve yalnızca pelvis tabanı kaslarınızın çalışıyor olmasına dikkat etmelisiniz.

    Kegel Egzersizleri

  • Kahverengi ve sarı vajinal akıntı neden olur

    Kahverengi ve sarı vajinal akıntı neden olur

    Kadınlarda vajinal akıntı renksiz, kokusuz ve beyaz olduğu sürece bir enfeksiyonun varlığından söz edilemez ancak akıntının kötü kokulu ve renkli olması durumunda bir enfeksiyonun olduğunu düşünmemiz gerekir.

    Vajinal akıntının sarı, yeşil, kanlı ve kokulu olması anormal bir değişiklik olduğunun habercisidir. Bu gibi anormal akıntılarda doktora gidip tedaviye başlamak gerekir. Sarı akıntı ciddi sağlık sorunlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir.

    Kadınlarda sarı vajinal akıntı stres, yanlış yaşam tarzı, vücuttaki toksik maddeler nedenli olabilir bu durumlar ortadan kaldırıldıktan sonra akıntı normale dönecektir. Ancak bazı durumlarda sarı vajinal akıntı ciddi sağlık sorunlarının habercisi olabilir en kısa zamanda tedavi gerektirir.

    Kadınlarda sarı vajinal akıntı genellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklardan dolayıdır. Klamidya, bel soğukluğu, vulvovajinit ve servisit bu hastalıklardan bazılarıdır. Bu hastalıklar sarı renkli vajinal akıntıya sebep olabilirler. Klamidya ; Bakteriyel bir hastalık olup cinsel yolla bulaşır sarı akıntının yanı sıra anal akıntı ve göz beyazında sarılık belirtileri de verebilir.

    Bel soğukluğu da cinsel yolla bulaşır. Belirtileri arasında sarı akıntıya ek olarak hastalarda ağız lezyonları, yanma hissi ve pelvik bölge ağrısına da neden olur. Vulvovajinit; cinsel yolla bulaşan enfeksiyon hastalığıdır vulva ve vajina’yı etkiler. Bunda da sarı akıntı vardır buna ek olarak kahverengi akıntı, idrar yaparken yanma hissi, cinsel ilişki esnasında ağrı görülebilir.

    Servisit de cinsel yolla bulaşan bir hastalık olup sarı akıntının yanı sıra anormal kanamalar ve ağrıda görülür. Tüm bu cinsel yolla bulaşan hastalıkların temeli bakterilerdir. En önemli ve geçerli tedavi yöntemi antibiyotik kullanımıdır.

    Bu hastalıklara yakalanmamak için sağlıklı ve hijyenik bir cinsel yaşam tarzı seçmek gerekir. Ancak bu koşullarda vajinal enfeksiyonlardan korunmuş olunur.

  • Evlenmeden önce cinsellik

    Evlenmeden önce cinsellik

    Niçin evleniriz; Temelde hepimiz başka insanlarla iletişim kurmayı arzu ederiz. Olgunlaştıkça da bu his bizi yakından ve derinden sevecek bir kişiyi özleyip, aramaya iter. Almakta vermekte sevginin olmazsa olmaz bölümleridir. Biri olmadan öteki pek uzun ömürlü olmaz. Evlenmenin temel nedenlerinden bir tanesi beraberlik,birine sahip olmak ve birine ait olmak duygusu, bundan doğan yakınlık, can yoldaşlığı, istenmek, anlaşılmak, çocuk sahibi olmak, kendi düzenini kurmaktır. Bunlar vazgeçilmez duygusal öğelerdir. Yine bunlar cinselliği yalnızca fiziksel yönden değil, ruhsal yönden de tamamlar.

    Özellikle kadınlar yıllar yılı evlenmeyi ve cinsel ilişkide bulunmayı dört gözle beklerler. Daha çocukluklarından beri her türlü yaşam sorununun evlenince çözümleneceğine inanırlar, ama beraberlik güzel duyguların yanı sıra birçok sorumluluğu ve sıkıntıyı da beraberinde getirir. Evlilik kişilerin bundan sonraki yaşamlarında beraberce kullanacakları sınırlı bir kredidir. Bunu ilk günden tüketebilir ve ya mantık, saygı ve sevgi doğrultusunda bir ömür boyu mutlu olarak kullanabilirsiniz. Cinsellikte bu beraberliğin vazgeçilmez bir parçası ve tamamlayıcısıdır.

    Beraberlikte ilk cinsel ilişkinin kusursuz geçmesi gerektiğine inanmışızdır. Oysa bu inancın tam tersine ilk gece gerginlik ve korku içinde geçer. Yeni beraber olan çiftlerin ilk gecelerini birtakım olumsuz duygular içinde olduklarını ve korkularını gizlemek istemeleri de gerginlik ve baskıları daha da arttırır.

    Yetersiz cinsel eğitim, daha önceden bilinmeyen ama evlilik süresinde ortaya çıkan çeşitli sağlık sorunları zaten var olan ekonomik sorunlara, toplumsal baskılara ve olumsuzluklara eklenirse cinselliği yok etmeye başlar. Bu yüzden evlilik öncesi bazı hazırlıkları yapmak kişilerin bu olabilecek negatifliklerden uzaklaştırır.

    Bunlar nelerdir ; En önemlisi her iki tarafın evlilik öncesi muayeneye gitmeleridir Erkeğin ve kadının cinsel bir anormalliği yani sağlıklı bir cinsel yaşantıyı engelliyecek problemleri var mı, varsa ve mümkünse bunun düzeltilmesi.

    Herhangi bir bulaşıcı hastalık var mı ( sarılık, cinsel yolla geçen bir hastalık, aids ve bu gibi ) varsa gerekli önlemleri alınıp, tedavi edilmesi .

    İleride sorun olabilecek herhangi bir sağlık problemi var mı. ( Gizli şeker, kalp hastalığı, hormonal bozukluk gibi )

    Bebek sahibi olmayı engelliyecek bir sebep var mı ? Erkeklerde evlenmeden önce sperm sayımı yaptırılması, kadında yumurtalıkların ve hormonal düzenin kontrol edilmesi.

    Gebelik esnasında sorun yaratabilecek kan uyuşmazlığı, kadında toksoplasma( çiğ etten geçip kırsal alanlarda yaygın bir enfeksiyondur ) gibi gebeliğin ileri ki aylarında bebeğin ölümüne sebep verebilecek bir enfeksiyonun var olup olmadığının araştırılması gerekir.

    Kan uyuşmazlığı kan grubu ile değil kanınızda ki Rh faktörü ile ilgilidir. Yalnızca kadının Rh negatif, erkeğin ise Rh pozitif olduğu durumlarda oluşabilir.

    Kadın Rh pozitif, erkek Rh negatif uyuşmazlık yok
    Kadın Rh negatif, erkek Rh negatif uyuşmazlık yok
    Kadın Rh pozitif , erkek Rh pozitif uyuşmazlık yok

    Kan uyuşmazlığının varlığının bilinmesi gebelik öncesinde veya gebeliğin başlangıcında gerekli tedbirlerin alınarak ortaya çıkabilecek rahatsız edici durumları engeller.

    Çiftlerin ailelerinde ve ya kendilerinde kalıtsal ( doğumla geçen ) bir hastalık ve ya anormallik var mı varsa bunların derecelerinin araştırılması , değerlendirilmesi eğer riziko payı varsa oluşacak gebeliklerin titizlikle takip edilmesi gerekir.

    Özellikle akraba evliliklerinde genetik danışmanın alınması ( bunu hekiminizin tavsiye ettiği bir yerde ve ya hastanelerin genetik bölümlerinde yaptırabilirsiniz )

    Akraba evliliklerinde sakat çocuk olmasının nedeni basit olarak şöyle izah edilebilir ;

    Her insanın yapısında var olan ama bulunduğu şekli ile kişide ciddi rahatsızlıklar yaratmayan birtakım anormallikler vardır ( teknik olarak herkesin genetik şifresinde ki bazı yerlerde zararsız bozukluklar vardır ) aynı sülaleden gelen kişilerde bu bozuklukların aynı yerlerde olma olasılığı fazladır. Doğacak bebeğin yapısını oluşturacak formülün yarısını anneden yarısını da babadan alacağı için aynı kökenden gelen kişilerin her ikisinin de vereceği formülde aynı yerde bozukluk olma olasılığı yüksektir. Ve böyle bir bozukluk olursa verilen şifrede aynı yerde bozukluk olacağı için ciddi sakatlıklar görülecektir.

    Teknik olarak her iki taraftan gelecek genetik şifre bozukluklarının aynı yerde ise çocukta o basamaktaki gen tamamen bozuk olacaktır.

    Evlilik öncesi cinsel eğitim ve danışma almak oluşabilecek korku ve yanlışlıkları ve bunların getirebileceği cinsel isteksizlikleri ve problemleri ortadan kaldıracaktır.
    Unutmayınız ki yaşanan her şey iz bırakır.

    Evli çiftlere bir önerimizde birbirlerini iyice tanıyana kadar çocuk sahibi olmamaları. Bunun içinde bir hekime danışarak en uygun doğum kontrol yöntemini cinsel hayatlarına başlamadan önce uygulamalarıdır. Gebe kalma korkusu altında kadın rahat bir cinsellik yaşayamaz.

    Sonuç olarak yukarıda saydığımız olumsuzlukların var olması birbirini seven iki insanın bir araya gelmesi için engel teşkil etmeyebilir. Bunların önceden bilinmesi eğer mümkünse gerekli tedavilerin yapılması ve tedbirlerin alınması faydalıdır.

    Bilinmeden evlilik sırasında ortaya çıkması ve ya getirebileceği tamiri mümkün olmayan
    sonuçlar büyük hayal kırıklıkları, olumsuzluklara hatta ilişkinin bitmesine neden olur.
    Bu gibi rahatsız edici olaylarla karşılaşmamak için önerilerimize uymanızı ve hekim kontrolünde sağlıklı bir cinselliğe adım atmanızı öneririz.

  • Rahim içi Hasarlanması hamilelik

    Rahim içi Hasarlanması hamilelik

    Rahim içi Hasarlanması Gebelik Şansını Artırıyor!

    Tekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarında rahimiçi dokusunun hasarlanmasının gebelik şansını artırdığını biliyor musunuz? Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi kadın Hastalıkları Uzmanı Op.Dr. Güvenç Karlıkaya, “Rahimiçi dokusuna hafifçe hasar verilerek gebelik için daha uygun hale getirilmesine yönelik çalışmalar; yaranın iyileşme döneminde verdiği cevabın bir sonraki dönemde embriyonun tutunma şansını arttırdığını ortaya koydu” dedi.

    Son yıllarda tüp bebek konusunda yaşanan birçok gelişmeye, hamilelik elde etmedeki başarının artmasına rağmen, birçok çift tekrarlayan uygulamalarda mutlu sona ulaşamayabiliyor. Çocuk sahibi olamayan çiftlerde tekrarlayan başarısızlıklar hem maddi hem de moral anlamında oldukça sıkıntı verici olmakla beraber, tüp bebek tedavileri ile uğraşan doktorlar içinde rahatsız edici bir durum.

    Rahim içi Hasarlanması Gebelik Şansını Nasıl Artırıyor?

    Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Güvenç Karlıkaya tekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarında rahimiçi dokusunun hasarlanmasının gebelik şansını artırdığı yönde araştırma sonuçlarının olduğunu söyledi. Karlıkaya sözlerine şöyle devam etti:

    “Özellikle tüp bebekte kullanılan ilaçlara iyi cevap veren yumurta kapasitesi yeterli, oluşturulan embriyoları kaliteli, rahminde belirgin bir problemi olmayan kadınlarda, tekrarlayan uygulamaların başarısızlıkla sonuçlanması hekim hasta ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar, bu tür durumlarda gebelik oluşmamasının bir nedeni olarak da embriyonun yerleşeceği rahim içi dokusunun gebelik için yeterli olmamasını göstermektedir. Bilindiği gibi bir embriyonun rahim duvarına yerleşmesi her zaman gerçekleşmez. Bu olay adet döngüsü içerisinde belirli ve kısıtlı bir dönem içerisinde olmaktadır. Bilimsel araştırmalar, bu dönemde rahim içinin yapısının, başka dönemde olmadığı kadar yoğun, büyüme ve gelişmeyi sağlayan faktörlerle aktif olduğunu göstermiştir. Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan kadınların bazılarında, sorunun belki de bu olabileceği düşünülmüş ve bu durumu düzeltmeye yönelik bir takım yöntem ve tedaviler üzerinde çalışılmıştır. Amerika’da yayınlanan RBMonline dergisinin son sayısında yayınlanan araştırma sonuçlarına göre; rahimiçi hasarlama işleminin açıklanamayan tüp bebek başarısızlıkları olgularında başarı şansını ciddi biçimde arttırdığı açıklandı. Tedavi öncesi rahim içi problemleri saptamaya ve gidermeye yönelik operasyonlar, rahim-içi duvarının kan akımını arttırmaya yönelik vitamin ve ilaç takviyeleri, rahim-içi dokusunun daha normale yakın büyümesine yönelik tüp bebek tedavileri, tüp bebek tedavilerinde oluşan embriyoların dondurulup daha sonra nakledilmesi hep bu durumu iyileştirmeye yönelik girişimlerdir. Rahim-içi dokusunun gebelik için daha uygun hale getirilmesine yönelik çalışmalardan birisi de endometriumun yaralanması işlemidir. Genellikle tüp bebek işlemine başlanacak adet döneminden bir önce yapılan bu işlemde histeroskopi veya basitçe bir biopsi aletleri kullanılmakta ve rahim-içi dokusuna hafifçe hasar verilmektedir. Bütün vücut dokularının, yaralanmaya verdiği cevabı rahim-içi dokusuda vermekte ve hemen kendisini iyileştirmeye çalışmaktadır. İşte bu iyileştirme döneminde dokuda açığa çıkan büyüme, iyileştirme ve yapıştırma faktörlerinin, bir sonraki dönemde embriyonun tutunma şansını arttırdığı ileri sürülmektedir.”

     

     

     

  • Kök hücre ile çocuk yapabilme 2013

    Kök hücre ile çocuk yapabilme 2013

    Kök hücre ile sperm üretme sayesinde kanser tedavisi gören veya zayıf sperme sahip olan erkekleri baba olma hayallerine kavuşturacak

    Testislerden alınan doku örneklerini laboratuvar ortamında geliştiren uzmanlar, döllenmeye imkan veren sperm üretmeyi başardı.

    Dünya ‘kök hücre’ araştırmalarını büyük bir heyecanla takip ediyor. Henüz deney aşamasındaki çalışmaları yürüten araştırma merkezleri, tedavi amaçlı uygulamalara da imza atıyor. Bunların bazılarında elde edilen başarılı sonuçlar, bilim adamlarını daha da umutlandırıyor. Ancak bu münferit sonuçlara bakarak kök hücre ile kanser, alzheimer, parkinson, felç ve benzeri çaresiz hastalıklar yenilmek üzere” demek için henüz çok erken.

    Erkek kısırlığını yakın gelecekte bitirecek gelişme

    Kök hücre araştırmaları Türkiye’de de yapılıyor. Yağ dokusu kaynaklı yetişkin kök hücre çalışmaları yapılmakta, “Kök hücre çalışmalarının en önemli amacı günümüzde tedavi imkanı olmayan kronik hastalıkları, kanseri, yaşam kalitesini düşüren alzheimer ve parkinson gibi nörodejeneratif hastalıkları tedavi etmek ve organ yetmezliğinden kaynaklanan problemleri gidermektir. Hedeflenen amaç bugün tam anlamıyla gerçekleşmemiş olmasına karşın elde edilen gelişmeler bu ölümcül hastalıkların yakın gelecekte kök hücreler kullanılarak tedavi edilebileceğini göstermektedir

    Kök hücre çalışmalarının tek amacı uygun şartlarda uygun kişilere hücre nakli yaparak hastalıkların tedavi edilmesi değil. Tedavi edici ilaçların geliştirilmesi ve hastalıkların daha iyi tanınması da hedefler arasında.

    -Kök hücre çalışmalarında neler hedefleniyor ?

    Kök hücreyi yapabilmeyi yardımcı üreme teknikleri sağlıyor. Kaynak embriyo ya da embriyo dışı dokular. Embriyodan elde edilen kök hücrelere inanarak bu işe başladık. Bilimde ileriyi hayal edebilmek ve görebilmek önemlidir. Ama hayal bilgiler doğrultusunda oluşmalıdır.

    Hedef, bugün için tedavisi imkansız hastalıkların tedavisini sağlamak. En önemlisi, kısırlıktan önce, hayatı tehdit eden ve bugün için net bir tedavisi olmayan hastalıkları tedavi etmek. Çevremizde çok fazla kanserli var. Önemli bir kısmı yemek borusu kanseri. Tedavisi yok. Acaba kanser tedavisinde kullanılabilecek bir yöntem olabilir mi ?

    Ayrıca ilerleyici romatizmal hastalıklar, alzheimer ve parkinson gibi ilerleyici beyin hastalıkları var. Bunlar kanserden daha ağır. Kanserde en azından, kişi belli süre acı çekip sonra kaybediliyor. Ama ilerleyici beyin hastalıkları, bütün yaşam boyunca devam ediyor. Stefan Hawkinks, inanılmaz bir beyin ama ALS hastası. Suna Kıraç da öyle. ALS’li çok hasta var Türkiye’de. Bunların yanında çocuklarda sık görülen lösemi gibi kanser tipleri. Acaba hücre ve doku nakli kanser tedevisi için bir alternatif olabilir mi ?

    Bugün için şeker hastalığı çok önemli. İnsanı kısa sürede öldürmüyor, ama yaşam kalitesini çok azaltıyor. Yaşam kalitesini azaltan başka hastalıklarda da aynı şekilde kullanılabilecek mi diye düşünerek yola çıktık.

    Bugünkü ileri teknolojiye rağmen tedavi edilemeyen iki grup hasta var. Biri hiç sperm üretimi olmayan erkekler. Testislerden biyopsi alınsa dahi, hiç sperm gelişimi olmayan erkekler var. Bunlarda büyük ihtimalle genetik faktörler, spermi oluşurken belli bir noktada durduruyor. Bloke ediyor. Bu blokajın ötesine geçirebilir miyiz? Daha ileri hücreler elde edebilir miyiz ? Bugün için cevap hayır. Bir sürü şey denendi ama hiçbiri bu tür erkeklerin tedavisine imkan vermiyor.

    Sperm üretimi olmayan erkeklerde, kök hücreden sperm hücrelerini elde edebilmeyi hedefleniyor. Bu birden hareket eden sperm hücrelerini elde etmek anlamında değil. Dölleyebilecek özellikte olan, daha ilkel de olsa sperme giden o ara hücreleri elde edebilmek ve bunları kullanarak döllenmeyi sağlamak.

    Kadınlarda da, yaşlanmış, yumurta sayısı azalmış ya da bitmiş olanları tedavi edilememektedir. Acaba bu kadınlarda da olgun bir yumurtayı değil ama, olgun yumurtanın önceki hücrelerini kök hücreden elde edip sonra bunları olgunlaştırarak kullanabilir miyiz diye düşünülmektedir. Fakat bu uzak bir hedeftir.

    -Hükümetin bu çalışmalara bakışı ?

    Çok gelişmiş olduğunu iddia eden birçok ülkede uygulanmayan ama insanlığın faydası için olan uygulamalar bugün Türkiye’de uygulanabiliyor. Türkiye’de başkasına ait sperm ve yumurta kullanılmıyor. Bu, birçok yönüyle tartışılabilir. Ama Türkiye’de embriyoda genetik tanı yapmaya müsade ediliyor. Bu çok önemli. Bu tıbba aydın bir bakış açısıyla yaklaşıldığını gösteriyor. Şu anda Sağlık Bakanlığı’nın insan klonlamasına karşı tamamen negatif baktığı kesin. Cinsiyet tayinini yasakladığı kesin. Ama bunun dışında şarlatanca olmayan ama insanlığın hayrına olabilecek çalışmaları kesinlikle destekleyeceğini düşünülmektedir. Burada embriyolardan elde edilen kök hücreler ne kadar etiktir diye bir tartışma konusu olabilir. Bakanlığımızın ve diğer ilgili mercilerin, araştırma ve insan sağlığını tedavi etme amaçlı ise buna sıcak bakacağını biliyorum. Kullanılamaz diye bir karar çıkmaz.

    KÖK HÜCRE NEDİR ?

    Kök hücreler, ‘yetişkin’ ve ‘embriyonik’ olmak üzere ikiye ayrılıyor. Yardımcı üreme tekniklerinde arta kalan ya da kullanılamayacak durumda olan embriyolar, çiftlerden izin alınarak kök hücre çalışmalarında değerlendirilebiliyor.

    Hücre, bir canlının en küçük hayati parçası. Canlının sağlığı, hücrelerin yeterince kendini yenilemesine, özelliklerini kaybetmemesine ve hastalık yapıcı her türlü unsura karşı dirençli olabilmesine bağlı. Kök hücreyi insan sağlığı için son derece önemli kılan sebep, sınırsız çoğalma özelliğine sahip olması. Uygun ortamı bulduğunda organ ve dokuyu oluşturan hücre tiplerine dönüşebiliyor. Kök hücre, gereken organlarda hücre yenilenmesine ve bazı hasarlı dokuların iyileşmesine imkan tanıyor. Kök hücreyle ilgili çalışmalar aslında 50 yıl öncesine dayanıyor. Kemik iliğindeki yetişkin hematopoetik kök hücrelerin kan hücrelerine dönüştüğünün keşfi, kan kanserinde dönem noktası oluyor. Günümüzde kemik iliğindeki kök hücrelerin kan haricinde kas, kemik ve damar hücrelerine dönüşebildiği görüldü. Ayrıca yetişkin tip kök hücrelerin, sadece kemik iliğinde değil; sinir, kas, karaciğer, göz ve deri gibi organ ve dokularda bulunduğu da artık biliniyor. Arayışlar sonucunda 1998’de insan embriyosundan kök hücre elde edildi. Bu bir çığırdı. Çünkü, embriyonik kök hücreler, yetişkin kök hücrelerdeki sınırlılığın aksine, insan vücudundaki tüm hücre türlerine dönüşebilme özelliğine sahipti. Emriyonik kök hücreler, yetişkin kök hücrelerden daha elverişli olmasına rağmen, kanser oluşma riski, doku uyumu problemi ve etik kaygılarla kliniklerde test amaçlı kullanılmaya başlanmadı. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda yağ dokusunda da yetişkin tip kök hücreler olduğu belirlendi.

    Testis dokusu alındı
    Nature Dergisi’nde yayınlanan araştırmaya göre, Takehiko Ogawa başkanlığındaki ekip, testisten alınan dokulara gerekli protein ve diğer besinleri vererek sperm oluşmasını sağladı. Buluşun özellikte kanser tedavisi gören erkeklere yeniden çocuk sahibi olma imkanı vereceği söyledi. Ayrıca dokudan elde edilen spermin, dünya çapındaki milyonlarca kısırlık tedavisi gören erkek için de umut ışığı olduğu belirtildi.
    Buna göre tamamen kısır veya döllenmeyi sağlayamayan zayıf sperme sahip olan erkeklerin spermleri laboratuvar ortamında geliştirilecek. Böylece erkeklerin kısırlığı tamamen tarih olacak ve başka birisinden sperm almalarına gerek kalmayacak. Tekniğin ayrıca donmuş testisler üzerinde bile işe yaradığı belirtildi. Ogawa, “Bir sonraki hedefimiz kadın için laboratuvar ortamında yumurta üretmek” diye konuştu.

    Henüz çok az hastada denenen ve bir kısmında olumlu neticeler alınan uygulamaların hala araştırma aşamasında ve gelişmeler umut verici. Ergenliğe girmeden önce kanser tedavisi geçirmek zorunda olan erkek çocukları için ileride çocuk sahibi olabilmeleri amacıyla, ‘Kök hücreden sperm hücrelerinin üretilmesi yolunun açıldığına’ dikkati çeken aratırmacılar, “Bu yöntemle, kanser tedavisi öncesi testis dokusu dondurularak, tedavi sonrasında sperm hücresi üretebilen kök hücreleri geri nakletmek mümkün oldu” diye konuştu.

    Kök hücreden sperm üreten hücre!

    İnsan embriyonik kök hücresinden, sperm ve yumurta hücresinin üretimini sağlayan germ hücreleri elde edildi.

    Bu buluş sayesinde, erkek sperm ve dişi yumurta hücrelerinin üretimi ile başlayan insan gelişiminin, şimdiye kadar sır olarak kalmış bir çok noktası aydınlatılabilecek. Bu sayede genetik hastalıkların çocuğa geçiş süreci daha iyi anlaşılabilecek ve önleminin alınmasının farklı yolları bulunabilecek.

    Yumurta ve sperm hücrelerinin üretilimin sağlayan germ hücrelerinin bunu nasıl yaptıklarının, bunun yapılması sırasında hangi genlerin ve yolların kullanıldığının bilinmediğini, genetik yapıların farklı olmasından ötürü, bu gelişimi hayvan germ hücrelerinden anlamanın da mümkün olmadığı bir gerçektir.