Etiket: hamile

  • Erkek Kısırlığında Bir Devrim

    Erkek Kısırlığında Bir Devrim

    Erkek kısırlığında bir devrim sayılan mikroenjeksiyonla sperm sayısı ve hareketliliği az olan veya spermlerinde şekil bozukluğu olan erkeklerde çocuk sahibi olabiliyor.

    Yardımcı üreme uygulamalarında, sperm hücrelerinin herhangi bir nedenle kadın yumurtasına erişemediği veya yumurta zarını aşamadığı erkek kısırlığı durumlarında, yeni bir tüp bebek yöntemi olan mikroenjeksiyon tekniği kullanılıyor.

    Mikroenjeksiyon tekniği ortaya çıkmadan önce, şiddetli erkek kısırlığı durumlarında kullanılan ilaç tedavilerinin ve varikosel ameliyatlarının ne kadar etkili olduğu hiçbir zaman tam olarak açıklanamadı. Günümüzde uzmanlar bu tedavilerin şiddetli erkek kısırlığı olarak nitelenen durumlarda yeri olmadığını ve artık kullanılmaması gerektiğini ifade ederler.

    Bu durumlarda uygulanan mikroenjeksiyon tekniği mağdur erkeklerin kaderini açık bir şekilde değiştirdi. İlk kez bu durumların tedavisi hücre düzeyinde yapılıyor. Tek bir sperm hücresi kadından elde edilen yumurtanın içerisine saç kılından daha ince bir iğne yardımıyla mikroskop altında enjekte ediliyor ve döllenme sağlanıyor.

    Kimlere uygulanabilir?
    Bu teknik esas olarak üç değişik kategorideki bozukluğa hitap eder. Bunlar sperm sayısının ya da hareketliliğinin eksik olduğu durumlar. Ayrıca sperm şekillerinin (morfoloji) bozuk olduğu durumlardır. Mikroenjeksiyon uygulamalarında döllenme oranı, sperm oranı ile ilişkili değildir. Menide birkaç tane sperm hücresi bulunduğu durumlarda dahi döllenme oranı değişmez (% 70 – 80). Bu teknik ile birkaç sperm hücresi ile dahi gebelik elde edilebiliyor. Sperm hücrelerinin hareketliliğinin yetersiz olduğu durumlardaysa bu teknikle spermlerin yumurta zarını aşmaktaki zorluğuna çare bulunabiliyor.

    Sperm şekillerinin bozuk olmasının bir kısırlık nedeni olduğu, bu durumlarda yapılan tüp bebek uygulamalarında dahi döllenmenin olmadığı veya döllenme oranının çok düşük olduğu uzun yıllardır biliniyor. Mikroenjeksiyon tekniği uygulamalarında sperm şekilleri döllenme ve gebelik oranları üzerinde olumsuz etki göstermez. Yumurta bir tüp (pipet) yardımıyla emilerek sabitleştiriliyor. Sperm ince cam iğne ile yumurta içine enjekte ediliyor. İki gün sonra döllenmiş yumurta (embriyo) rahim içine yerleştiriliyor

  • Saçlarımı Ne Renk Boyatsam?

    Saçlarımı Ne Renk Boyatsam?

    Ten Renginize Uygun Saç Renkleri

    Saç rengimizde değişiklik yapmak bazen bizi çok mutlu eder, bazen de üzer… Saç rengi değişiminden sonra hayal kırıklığı yaşamamak için ten rengine göre saç boyası seçimi önerilerimizi dikkatle okuyun!

    Pembemsi – Beyaza yakın bebeksi bir teniniz var ise:

    Nevacolor Premium Küllü Kumral 7.1 ya da Nevacolor Premium Küllü Açık Kumral 8.1’i tercih ederek doğallıktan yana seçiminizi kullanabilirsiniz. Gözlerinizin ortaya çıkmasını ve daha iddialı saç rengine kavuşmak istiyorsanız renkli bakır tonlarından, Nevacolor Premium 6.45 kızıl bakır ya da 8.44 tarçın bakırı tercih edebilirsiniz.

    Koyu renkli esmer bir teniniz var ise:

    Akaju ya da kızıl kestane gibi sıcak tonları tercih edebilirsiniz. Nevacolor Premium 4.65 akaju kızılı, 5.66 şarap kızılı ya da 4.5 kızıl kestane tonlarından birini seçerek daha göz alıcı bir görünüme kavuşabilirsiniz.

    Eğer beyaz tenli iseniz:

    Saç renginiz sizi soluk göstermek yerine ten renginizi dengelemeli. Nevacolor Premium Küllü Kumral 7.1 ya da Nevacolor Premium Küllü Açık Kumral 8.1’i tercih ederek doğallıktan yana seçiminizi kullanabilirsiniz. Gözlerinizin ortaya çıkmasını ve daha iddialı saç rengine kavuşmak istiyorsanız renkli bakır tonlarından, Nevacolor Premium 6.45 kızıl bakır ya da 8.44 tarçın bakırı tercih edebilirsiniz.

    Öneriler :

    – Esmer ve buğday tenli iseniz doğak kahveler, çikolata kahve ve bal köpüğü saç renkleri size uygun olabilmektedir.

    – Esmer Tenli iseniz sarı saç rengi yerine kahve üzerine platin veya sarı röfle, gölge modellerini tercih etmelisiniz.

    – Eğer beyaz tene sahip iseniz sarı saçlar sizlere göre, kızıl renkleri, bal tonları sizlere çok uygun olmaktadır.

    – Platin balyaj istiyorsanız ten renginiz koyu olmalı, esmer ve buğday son derece uygundur. Bir çok aldığımız yorumda bu konu üzerinde durulmuştur.

    – Beyaz tenli pembe yanaklara sahip iseniz size en uygun renk karamel olduğunu unutmayın.

    – Ten renginize göre yapılan makyaj tonları saçlarınıza etki etmektedir. Makyaj tonlarınıza göre ten renginizi canlandırabilir ve donuklaştırabilirsiniz.

    Saçlarımı Ne Renk Boyatsam? | 1

    İlgili konular ;
    Saçımı Ne Renge Boyasam?
    Saç boyama nasıl yapılmalı?
    Palette Deluxe Saç Boyası renkleri kataloğu 2012
    Saç Bakımı İçin Argan Yağı

  • Hamile Makyajı

    Hamile Makyajı

    Yakında anne oluyorsunuz!

    Yaşayacağınız bu dokuz ay, yeni bir hayatın esasını oluşturacak!

    Mutlu ama bir o kadar da zorlu hamilelik döneminizde makyaj yaparken size yardımcı olması açısından yaralı olduğunu düşündüğümüz Hamile Makyajı hoş bilgilerle dolu. Üstelik bu makyaja sadece 5 dakika ayırmanız yeterli.

    HAZIRLIK

    Bu makyajın amacı doğallık ve parıltı! Mutluluğunuzun yansıması olacak hızlı bir makyajla ışıltılı bir ten, parıl parıl gözler ve şefkat dolu dudaklara kavuşacaksınız.

    İşte ilk adım… malzeme listesi:

    – Nemlendirici bir gündüz kremi
    – Pudra (istenirse bu ürün yerine sıvı fondöten veya renkli bir krem de kullanabilir)
    – Koyu olmayan pembe bir allık
    – Gri tonlarında bir göz kalemi
    – Göz kapaklarını gölgelendirmek için somon veya pembemsi bej tonlarda bir far
    – Siyah rimel
    – Tercihe göre açık (pembemsi bej) veya daha parlak (mercan) tonlarında bir ruj

    Makyaj süresi:

    – 5 dakika

    MAKYAJ

    Makyajın kalıcılığını sağlayacağı için gündüz kremini uygulamak makyajın en önemli aşamalarındandır. Nemlendirici özelliği nedeniyle krem aynı zamanda yüzünüzü rahatlatacaktır.

    Cildinizin homojen görünmesini sağlamak için renkli bir krem veya sıvı fondöten ile küçük kusurları kapatın. Daha sonra şeffaf veya çok açık pembe bir pudra ile yüzünüzü matlaştırın. Cildiniz kusursuz ise sadece pudrayla makyajın sabitlenmesi yeterli olacaktır.

    Kalın bir fırça yardımıyla elmacık kemiklerinize hafifçe allık uygulayarak yüzünüze “sağlık dolu” bir görünüm kazandırın.

    Gri göz kalemiyle kirpik diplerinizi çizerek bakışlarınızı belirginleştirin. Üst ve alt göz kapağının birleştiği gözün köşe kısmını çok hafif şekilde çizmeye dikkat edin. Göz kapağınıza gölge uygularken sadelik ve tatlılık hedefleyin: kadifemsi bir gölgeleme yapın. Yumuşak ve açık renkler seçin. Farı göz kapağınızın hareketli kısmına ve onun hafifçe üstüne doğru uygulayın.

    Son ve kaçınılmaz etap, bakışınıza yoğunluk getirecek olan rimeldir. Kirpiklere hacim kazandırır, onları kalınlaştırır ve uzatır. Gözlerinizi büyük göstermek için üst kirpiklerin dışlarına rimeli iyice sürün. Alt kirpiklerinize hafif uygulayın.

    Makyajı bitirmek için pembemsi bej renkte bir ruj sürerek bir parlatıcı yardımıyla dudaklarınıza yumuşaklık ve şefkat kazandırın

    ÖNERİLER

    Hamilelik süresince cildin pH dengesi daha asittir, bu nedenle de makyajda uygulanan renkler bozulabilir. Bunun için makyajı yapmadan önce bir baz uygulamayı ihmal etmeyin. Bu baz, makyaj ile cilt arasında koruyuculuk görevi yapacaktır.

    Makyajınızı yaparken soğuk renklerden (maviler, yeşiller, vb.) kaçının.

    Yanaklarınız dolgunlaştıysa ve yüzünüzü daha ince göstermek istiyorsanız koyu renk pudrayı yanakların alt tarafına, açık renk pudrayı da şakaklarınıza doğru sürerek bu etkiyi yakalayabilirsiniz. İki renk pudra alt tarafa doğru çukurluk etkisi yaratacaktır.

    Yatmadan önce makyajınızı temizlemeyi sakın ihmal etmeyin. Cildinize temizlik sonrasında uygulayacağınız bakımın neticesinde sabah daha güzel uyanacaksınız!

    İlgili Konular ;
    Hamilelikte Makyaj ve Saç Boyama
    Hamilelikte Makyaj Sakıncalı Mı ?
    Gebelik ve Makyaj

  • Önceki başarısız tüp bebek uygulamaları başarıya dönüşebilir mi ?

    Önceki başarısız tüp bebek uygulamaları başarıya dönüşebilir mi ?

    Daha önce iki veya daha fazla tüp bebek uygulamasından başarılı sonuç almamış hastaları sonraki tedaviye almadan önce, hastanın daha önceki denemeleri göz önüne alınarak mutlaka hastaya farklılaşmış bir tedavi protokolü planlanmalıdır.

    1- Elde edilen embriyo kalitesi iyi veya çok iyi olmasına rağmen gebelik elde edilmemişse uygulanması gereken yöntemler:

    A- Ofis Histereskopi: En az iki tane iyi embriyo verilmesine rağmen gebelik olmadığı durumlarda, %20 oranında rahim içinden polip, yapışıklık, miyom ve rahim içi bölümler gibi embriyonun tutulmasını engelleyen hastalıklara tanı koyup aynı işlem esnasında tedavisi yapılıp ortadan kaldırabilmektedir. Türkiye’de bu işlemi ilk defa uygulayanlardan biri ve birçok hekime eğitimini veren Prof. Dr. Recai PABUÇCU ve ekibi ile hastalarımıza kliniğimizde bu işlemi anesteziye bile gerek kalmadan, ağrısız bir şekilde başarıyla uygulamaktadır.

    B- Hastalıklı Tüplerin (Kanalların) Laparoskopi Yöntemiyle Açılması veya Çıkarılması: Eğer tüplerde yapışıklık, tıkanıklık veya tüplerin ağzının tıkanıklığa bağlı olarak tüplerin içinde sıvı toplanmışsa (hidrosalpinks) rahim içine embriyo yerleştirildiğinde bu tıkanıklık yapışıklık ve hidrosalpinks sonucu oluşan bu sıvının rahim içine kaçak vermesi sonucu embriyoların tutulmasını kesin olarak engellediği ispatlanmıştır. Bu hastaların tüplerinin laparoskopik (kapalı) yöntem ile açılması, çıkarılması veya tüplerin rahimden çıktığı bölgeye tıkama işlemi yapılması sonucu embriyonun düşmesine neden olan bu sorun ortadan kaldırılmış olur.

    C- PGD (Preimplantasyon Genetik Tanı) (Embriyoların Genetik İncelenmesi): 8 Hücreli embriyonun bir blastomeri (hücresi) alınarak biyopsi yapılabilmekte ve anne rahmine yerleştirilmeden önce embriyonun, kromozom yapısı ve bazı gen defektleri belirlenebilmektedir. Son yıllarda gen teknolojilerindeki gelişmeye paralel olarak daha önce sadece araştırma merkezlerinde çok kısıtlı olarak kullanılan bu teknikler şimdi daha yaygın ve pratik olarak kullanılabilmektedir. Konu son derece hızlı gelişmekle birlikte klinikte sınırlı bir grup hastada kullanılmalıdır (cinsiyete bağlı geçişli hastalık riski – kas distofileri, hemofili vb. translokasyonlar, kromozom sayı bozuklukları, bazı bilinen gen defektleri gibi).

    Bu teknikler hiçbir zaman %100 sağlam çocuk iddiası taşımamaktadır. Hatta çoğu tecrübeli merkez bu yöntemleri kullandıktan sonra elde edilen gebeliklerde yine de klasik antenatal tanı yöntemleri olan amniyosentez ve koryon villus biopsisini önermektedirler. Preimplantasyon genetik tanı yöntemi merkezimizde de başarı ile uygulanmakta olup, özellikle 38 yaş üstü üçten fazla embriyo oluşmuş hanımlarda, genetik tanı sonrası embriyo transferleri yapıldığında genç yaş grubuna yakın gebelik elde edilmektedir. Ayrıca ikiden fazla başarısız tüp bebek olmuş ise yapılmasında fayda vardır. Sperm sayısı bozuk olan erkeklerde döllenme sonucu genetik problemli embriyo olabileceğinden sağlıklı embriyoları seçmek içinde kullanılmalıdır.

    D- I.M.S. I (Mikroskobik Büyütme İle Seçilmiş Sperm Mikroenjeksiyonu): Özellikle sperm sayısı ve hareketleri düşük olan erkeklerde başarıyı oldukça arttıran bir yöntemdir. Bu uygulama için ileri teknoloji ile donatılmış çok özel mikroskoplar kullanılmaktadır. IMSI tekniği kullanılarak yapılan işlemlerde normal bir mikroskoptan 16.000 kat daha fazla büyütülen spermlerin hücre içi yapıları, hücre çekirdekleri detaylı bir şekilde incelenmekte ve bu sayede en kaliteli spermler, dejenere olmadan seçilebilmektedir. Daha sonra bu spermler ile yapılan mikroenjeksiyon işlemi ile başarı artmaktadır.

    E- HLA-G5: Tutunma yeteneği en yüksek olan embriyoların ürettiği HLAG5 proteininin saptanarak embriyo seçiminde kullanılması gebelik oranını artıracaktır. Bu yöntem kliniğimizde de kullanılmaktadır.

    F- P.I.C.S.I: Mikroenjeksiyon sırasında olgun spermlerin seçimi, genetik kusurlu olanların ayrıştırılması amacıyla kullanılan bir metoddur. Genetik olarak normal olan spermlerde hücre zarında bulunan özel bir protein bu spermler labaratuvarda önceden hazırlanmış plaklara yapışmasını sağlar. Bu proteine sahip olmayan spermler ise plaka engelini aşamaz ve dışarıda kullanılmasını sağlayan bu teknikle başarı artırılmış olur.

    G-Assisted Hatching (Traşlama Yöntemi – AHA): Embriyoların rahme tutunma oranlarını arttırmak için geliştirilmiş bir tekniktir. Bu teknikte, embriyonun etrafını saran kılıf (zona pellucida) lazerle, asitle ya da mekanik yöntemlerle inceltilir. Bu yöntemlerin birbirine herhangi bir üstünlükleri olmayıp merkezin deneyimine göre herhangi biri kullanılabilir. Transfer günü embriyolar, hastanın yaşı ve öyküsü ile beraber değerlendirilerek bu işlemin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilir. Bu işlem dondurularak saklanmış embriyoların transferinde de kullanılabilir. Döllenmiş hücrelerde bu yöntemle gebelik oranı artabilmektedir. Ancak bu konu tam aydınlığa kavuşmuş değildir.

    H- CGH – Komparatif Genomik Hibridizasyon Yöntemi : İstenilen bir gebeliğin sağlanması ve sağlıklı bir bebeğin dünyaya gelmesi, embriyonun sağlıklı kromozom yapısına sahip olup olmasına bağlıdır. Kromozom yapısının sağlıklı olmaması halinde çoğu zaman vücut gebeliği gerçekleştiremez ya da gebelik düşükle sonlanır. Tekrarlayan tüp bebek yöntemi sonrasında gebelik sağlanamaması ya da gebeliklerin düşükle sonuçlanması; ayrıca normal yollarla sağlanan gebeliklerde düşük görülmesi durumunda mutlaka sebebini araştırmak gerekir. Bu gibi durumlarda ilk önce genetik bozukluk olup olmadığı araştırılmalıdır.

    Yaşı 38 ve üstünde olan anne adayları, herhangi bir problem tespit edilemediği halde embriyo transferi yapılmış ve en az 2 kez başarısız tüp bebek tedavisi geçirmiş olanlar, daha önceden PGD yapılarak en az 1 tane normal embriyosu belirlenerek transferi yapılmış ama gebe kalamamış olanlar, tekrarlayan düşükleri nedeniyle kromozomal bozukluk tespit edilmiş olan hastalara CGH başarıyla uygulanmaktadır.

    Tüp bebek tedavisi için merkeze gelen anne adayının yumurtaları, uygulanan ilaç tedavisi sonrasında toplanır. Erkeğin spermi ile laboratuar ortamında mikroenjeksiyon (ICSI) işlemiyle döllendirilerek büyümesi ve gelişmesi sağlanır. Gelişimin 3. gününde 6,7 ve 8 hücreli olan embriyolardan mikroskop altında laser yardımıyla embriyonun zarına birkaç atışla delik açılarak birer hücre alınır. Tecrübeli kişiler ve gelişmiş ekipmanlarla yapılan bu işlemin embriyoya hiç bir zararı yoktur. Kalan embriyolar bölünüp gelişimlerine devam ederler. Herbir embriyodan alınan birer hücre Mikroarray tabanlı Karşılaştırmalı Genomik Hibridizasyon (CGH) yöntemi ile incelenir. Bu yöntemle, daha önceden uygulanan PGD (preimplantation genetic diagnosis) metodundan farklı olarak tüm kromozomlar incelenmektedir. 24 saat sonra elde edilen sonuçlara göre sağlıklı olan embriyo anne rahmine transfer edilir. Tüp Bebek yöntemiyle % 45–55 olan gebelik oranları %70–75’ lere yükselmektedir. Bu yöntem ile canlı doğum oranlarında artış gözlenirken, gebelik kayıplarındaki oran düşmüştür. 38 yaş üstü hastalarda CGH yöntemi uygulanarak gebelik oranları %30-40’lara ulaşmaktadır. Daha önce 4–5 defa tekrarlayan düşüğü olan hastalarda ise CGH yöntemi uygulandığında canlı doğum %60–70 oranında artmıştır.

    2-Kötü Embriyo Elde Edilmiş Olgularda Başarıyı Artıracak Yöntemler:

    A- I.V.M. (İn Vitro Maturasyon): İlaçsız tüp bebek tadavisi olarak da bilinen bu yöntemin deneneceği gruplar; ilaç olarak uyarılmaya rağmen olgun yumurta elde edilmeyen hastalar, embriyo kalitesi kötü olan ve herhangi sebeple açıklanamayan hastalar, polikistik över hastalığı olup, karnında su toplanması riski olan ve olgun yumurta alınamayan hastalar ve kemoterapi alacak veya kısırlaştırılacak hastalardır. Çoğu zaman ilaç bile gerekmeden yumurtalar erkenden toplanır. Labaratuvar ortamında özel yöntemlerle büyütülür, olgunlaştırılır daha sonra mikroenjeksiyon yapılır. Bu metod ile yukarıda sayılan hasta gruplarında daha kaliteli embriyo elde edileceği gibi aşırı uyarılma riski ortadan kalkacaktır. Ancak yine de unutulmamalıdır ki bu yöntem tüm IUF olgularının sadece % 5 -% 15’ine uygundur.

    B-(Embriyodaki Zararlı Parçacıkların Temizlenmesi): Bazı embriyolar gelişirken normal hücre bölünmesinin yanı sıra istenmeyen bazı parçacıklar oluşur. Fragman denen bu parçacıklar aynı zamanda tedavinin başarısını azaltır. Bu yüzden çok deneyimli ekipler, defragmantasyon denilen, mikroskop altında özel teknikler ve özel mikro pipetler ile bu parçacıkları temizleyip verilen parçasız embriyo ile gebelik oranlarını artırırlar.

    C- Endometrial Ko-KDItür (Yapay Rahim): Tekrarlayan başarısız tüp bebek deneyimli hastalarda ve kötü kalite embriyo elde edilenlerde kullanılan bir yöntemdir. Bu hastaların rahim içi dokusundan (endometrium) alınan küçük bir parça, anne serumu ve bazı özel maddeler ile birleştirilerek yeni bir ortam hazırlanır. Alınan yumurtalar, mikroenjeksiyon işlemi sonrası bu ortamda büyütülerek daha kaliteli embriyolar elde edilmektedir. Bu yöntem kliniğimizde, uygun görülen hastalara, başarıyla uygulanmaktadır.

    D- Başarı Elde Etmek İçin İlaç Tedavisinin Farklılaştırılması: Çok deneyimli jinekolojik endokrin (hormon uzman) uzmanları hastalara uygulanan yumurtalama programlarını değiştirerek daha kaliteli yumurta elde edebilirler ve bu hastaya göre ayrı ayrı düzenlenerek tedavi başarısı artırılmış olur. Örneğin PCO’lu hastalarda daha kaliteli yumurta elde edebilmek için hasta dostu denen çok özel programlar uygulanarak daha kaliteli embriyolar yapılır ve başarı arttırılmış olur. Kliniğimizde de Prof. Dr. Recai PABUÇCU bu konuda oldukça deneyimli bir hekimimizdir.

    E-EMBRYOSCOPE Tekniği ile doğru zamanda doğru embryo seçimi: (Embriyolar gece gündüz gözlem altında): EmbryoScope-Dinamik Embriyo İzleme; IVF tedavilerini iyileştirmek için geliştirilen hızlandırılmış bir çekim tekniğine dayanarak düzenlenmiş bir embriyo izleme sistemidir. Bu sistem, yaklaşık 7 yıl süreyle araştırmalar sonucu ilk defa 2009 da Avrupa’da kullanılmaya başlanmıştır. EmbryoScope hızlandırılmış çekim tekniğine dayanarak inkübatörün içine yerleştirilen bir kamera ile döllenmeden transfer anına kadar embriyoyu izlememize olanak vermektedir.

    Bu sistem sayesinde, embriyo istediğimiz her saat dilimde kayıt altına alındığından rahatlıkla her gelişim aşamasını gözlemlemeye yardımcı olur. Embriyoyu dış ortama maruz bırakmadan, kendi ortamında izleyip gelişimini takip edebilmekteyiz. Embriyo gelişiminde en önemli unsurlardan olan hücre bölünmesi aşamasını böylece kaçıncı saatte olduğuna kadar görebilip en sağlıklı embriyoyu seçmek ve sonucunda anne adayına en sağlıklı tek embriyoyu transfer ederek gebelik şansını artırmak mümkündür.

    Avrupa ve Amerikada yaygın bir şekilde kullanılmakta olan EmbryoScope ile artık biz de hastalarımızın tüm embriyolarını an ve an izleyip en sağlıklılarını seçebilmekteyiz. EmbryoScope, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi ile güvenli ve kontrollü bir kültür ortamı sağlanırken tek seferde 72 adet embriyo sürekli gözlem altında tutulabilmektedir. Yapılan gözlemler 4 boyutlu belgelendirme teknikleri sayesinde uzmanlara istenilen süreç ve zamanlamayı değerlendirme imkânı sağlayarak, gelecekte yapılacak embriyo puanlamaları için benzersiz yeni parametreler geliştirme imkanı sağlamaktadır.

    İlgili Konular ;
    Tüp Bebek Özel Bölüm
    Aşılama Yöntemleri ve Tecrübelerimiz
    Tüp Bebek Yöntemi ile Çocuk Sahibi Olmak.
    Tüp Bebek Tedavisinde Bilinmesi Gereken 10 Detay
    Hapla Tüp Bebek Tedavisi

  • Vajinal Operasyonlar Nelerdir?

    Vajinal Operasyonlar Nelerdir?

    Günümüzde insanlar, dış görünümleri ve güzelliklerine çok önem vermektedirler. Güzellik uğruna, mutlu ve rahat olabilmek için her türlü işlemleri yapmaktan kaçınmamaktadırlar.
    Estetik amaçlı olduğu düşünülse de bazı durumlarda sağlıklı yaşam ve sağlıklı cinsel ilişki için yaşamak için de bu operasyonlara gereksinim duyulur.

    Kişilerde, genital organların doğumsal yapısından ( iç ve dış dudaklardaki asimetri ), normal doğumlar ve doğum esnasındaki kesiler (epizyotomi), enfeksiyonlar sonucu oluşan değişimler psikolojik ve fiziksel rahatsızlık oluşturur. Kişilerin bu rahatsızlıkları cinsel ilişkilerinde tatminsizliğe de sebep olabilmektedir.

    Genital estetik sorunlardan en sık rastlananları, dış ve iç dudakların büyüklüğü, asimetrik olmaları ve sarkmalardır. İç dudaklar (labia minora), klitorisin üst kısmından başlayıp vajina girişinin altına kadar uzanan kıvrımlı deri yapılarıdır. Bazı kadınlarda iç dudakların dış dudaklardan biraz taşması doğal olarak kabul edilse de ancak dış dudaklardan sarkacak şekilde uzun olması tıbben önemli bir sorun yaratmasa da estetik görüntüyü bozarak kadını rahatsız ederek genital estetik ameliyatı için arayışlara itebilmektedir. Kadınlarda bazen dış dudaklar, büyük dudaklar yani diğer ismi ile labium majuslar doğumsal olarak normalden uzun, iri ve büyük olabilir. Bu gibi anatomik yapısal bozukluklarda cinsel ilişki sırasında penisin itmesi ile labiumlar gerilebilir ve bu da ağrıya sebebiyet vermektedir. Küçük dudakların büyüklüğü nedeniyle dar kıyafetler ve pantolonlar giyemeyen, istediği iç çamaşırı kullanamayan, mayo giymek istemeyen, hatta kocasından utanıp yataktayken ışıkları karartıp partnerlerine de çıplak görünmek istemeyen kadınlar vardır. Aynı sorunlar hatta daha sık olarak dış dudakların asimetrik olması durumu (dış genital dudaklardan biri büyük diğeri küçük olması) da hem psikolojik hem de yapısal olarak cinsel hayatı olumsuz etkileyebilmektedir. Bu gibi genital estetik sorunlarının olduğu durumlarda tedavi ve kozmetik amaçlı estetik cerrahi ile labiumlar normal boyutlarına indirilebilir, bu ameliyatlara “vajina estetiği” veya “labioplasti ameliyatı” denmektedir.

    Vajina estetiği ( genital estetik ameliyatı), labioplasti ameliyatı genellikle doktorun tercihine göre lokal (bölgesel uyuşturma) veya genel anestezi altında 30 – 35 dakika süren bir müdahale olup kendiliğinden eriyen dikişler kullanıldığından, dikiş almaya da gerek yoktur. Küçük dudakları düzeltmek için yapılan bu ameliyat kızlık zarına zarar vermez, cinsel ilişkiye, orgazma, hamile kalmaya ve normal doğum yapmaya herhangi bir zararı veya engeli yoktur. Vajina estetiği, genital estetik ameliyatından sonra idrar yapma ile ilgili bir sorun yaşanmaz, ameliyat bölgesinde aşırı derecede dayanılmaz derecede ağrı ve yanma olmaz. Genital estetik ameliyatı (labioplasti ameliyatı) sonrası yara iyileşmesi genellikle 7-10 günde tamamlanır. Operasyondan ortalama 1 ay sonra cinsel ilişkiye girilebilmektedir. Aradan 2-3 ay geçtikten sonra bakıldığında ameliyat izi genellikle fark edilmez.

    Kadınlarda sorun olan diğer bir estetik sorun da vajina genişliğidir. Vajina genişliği ve vajina bolluğu kadınların cinsel ilişki sırasında yeterince haz almalarını engeller. Üstelik cinsel bir sorun olan vajina genişliği sadece bununla da kalmaz; kadınlar, genişleyen ve büyüyen vajinaları yüzünden idrar kaçırma, dışkılama sorunları gibi sağlık problemleriyle de karşı karşıya kalabilir ve sıkıntı yaşayabilirler.

    Vajina genişliğinin birçok sebebi vardır. Vajina genişliği genetik olabileceği gibi doğumlara bağlı bazı kadınlarda normalde vajina büyük veya geniş olabilir. Fazla sayıda ve sık cinsel ilişki, kürtaj, çok sayıda doğum, doğumda bebeğin çok iri olması, vakumla doğum, normal doğumdan sonra düzgün onarılmayan veya hiç onarılmayan yırtıklar veya doğum sonrası dikişlerde açılma olması, menopozda yaşın ilerlemesi ile beraber vajinada elastikiyet kaybı, doku sarkması olması vajinada genişlemelere, bollaşmaya, sarkmaya ve vajinal gevşemelere neden olur. Genellikle doğumlara bağlı vajinal genişlik ile beraber idrar torbasında ve barsaklarda da vajinaya doğru sarkma meydana gelir, buna sistorektosel denmektedir. İdrar torbasında sarkma idrar kaçırma (üriner inkontinans), sık idrara çıkma, cinsel ilişkide ağrı, disparoni, gibi problemler ortaya çıkarabilmektedir. Vajinal genişleme aynı zamanda ilişki esnasında vajinada normal salgı artışını da engeller ve cinsel problemi daha da arttırır. Sonuç olarak vajina gevşer, bollaşır iç, dış genişliği artar ve cinsel haz alma azalır. Vajinadaki genişleme ve gevşeme aynı zamanda erkeğin duyacağı cinsel hazzı da azaltmaktadır.

    Vajina estetiği, genital estetik yapılarak cerrahi olarak vajina daraltılmakta ve gevşemiş olan kas yapıları toparlayıp düzeltilmektedir.Bu ameliyata “Vaginoplasti” ameliyatı denmektedir. Eğer vajina duvarında da sarkma var ise bu ameliyat ile sarkmış olan idrar torbası ve rektumun normal pozisyonlarına göre tamir edilmesi, vajinadaki fazla dokuların çıkarılması ve eğer var ise idrar tutamama gibi şikâyetler ile birlikte vajinadaki genişlemeye bağlı olarak görülen cinsel fonksiyon bozukluğunun tamir edilmesi gerçekleştirilmektedir. Eğer sorun sadece vajina girişinde bir genişleme var ise operasyon lokal anestezi ile de hekim ve hastanın tercihine göre yapılabilir. Fakat vajina girişindeki genişlemeye ek olarak idrar torbasında ve/veya rektumda da sarkma var ise ameliyat genellikle genel anestezi altında yapılır ve hasta 1-2 gün sonra normal yaşantısına dönebilir. Cinsel yaşantı ise ortalama bu tür ameliyatlardan sonra 3-4 hafta sonra başlayabilir. Hastalığın ilerlemiş durumlarında rahim de aşağıya doğru sarkabilir (desensus uteri veya prolapsus uteri)ve vajinadan dışarıya çıkabilir. Bu gibi durumlarda vajinal yoldan rahmin alınması gerekebilir. Bu ameliyata “vajina histerektomi” denmektedir.

    Vajina anatomisini bozan bir diğer sebep de doğum sırasında kontrolsüz yırtılmayı engellemek için cerrahi olarak yapılan kesi yani epizyotomi işlemi sonrası kötü onarıma bağlı oluşan skatris ve vajina girişinde oluşan çöküntü, kabarık ya da kötü görünümlü izlerdir. Burada gelişen bu nedbe dokusu hem kadının hem de erkeğin cinsel tatminini engelleyebilmektedir. Bu izlerin düzeltilmesi için genellikle lokal ya da nadiren genel anestezi altında var olan nedbe dokusu çıkartılır ve yara yerinde reaksiyona neden olmayan dikiş materyalleri ile yeniden estetik olarak dikilip düzeltilir. Aynı sırada eğer var ise doğumlara bağlı olarak gelişen vajen yırtıkları da tamir edilir. Ameliyat vajinanın tam anlamıyla iyileşmesi 3-4 haftayı bulmaktadır. Bu süreç içerisinde enfeksiyon gelişmemesi için kadının hijyen kurallarına özen göstermesi, yani tuvalet sonrası temizliğini vajinadan anüse doğru yapması ve cinsel ilişkiden kaçınması veibiyotiği kullanması gerekmektedir.

  • Rahim Mantarı ve Tedavisi

    Rahim Mantarı ve Tedavisi

    Derideki mantar hastalığının vajina bölgesinde görülmesidir.

    Rahim Mantarının Sebepleri

    Rahim mantarının ana sebebi bir mantar türü olan candida albicans’tır. Sağlıklı kadınlarda, normal olarak ağız içinde bulunan bir mantardır. Bu hastalığın belirtisi, kaşıntıyla beraber beyaz renkli bir akıntıdır. Elden geldiğince mantarlı bölgeyi kaşımamak ve hastalığın başka bölgelere de bulaştırmamak gerekir. Kirli çamaşırlar iyi yıkanmalı ve durulama suyunda da dezenfekte ilaçlar kullanılmalıdır. Rahim mantarına sebep olan candida albicans mantarı çok bulaşıcıdır, bu nedenle kişisel temizliğinize önem vermeli ve diğer bölgelere de bu rahatsız edici mantar hastalığını bulaştırmamak için dikkatli olmalısınız.

    Rahim Mantarı Tedavisi için tavsiyeler

    Temiz bir kabın içine 100 gram kadar vazelin, yarım kahve fincanı kükürt ve bu karışımı merhem haline getirecek kadar suyla birlikte karıştırılıp, mantarlı bölgeye günde 2 kez uygulanır.

    Rahim Mantarının Bitkisel Tedavisi için Gereken Şifalı Bitkiler

    Çörek otu, Kasnı ağacı (şeytan tersi), Ada Çayı, Beş parmak otu, Kekik, Bal

    Rahim Mantarının Bitkisel Tedavisi için karışımın hazırlanışı:

    Çörek otunun taneleri sert bir zeminde dövülerek ezilir. Ezilen taneler on beş dakika süre ile kaynar suda demlenir. Süzülerek elde edilen sıvı dinlendirildikten sonra, tedavi süresince günde üç fincan içilir.

    Kasnı ağacının kökleri bir saat süre ile suda kaynatılır. Süzülerek elde edilen sıvı banyo suyuna karıştırılır. Hazırlanan bu karışımla günde iki kez oturak banyosu yapılır.

    Ada çayı, kekik otu veya beş parmak otu yirmi dakika süre ile kaynar suda bekletilir. Süzülerek elde edilen sıvı, şerbet kıvamına gelinceye kadar bal ile tatlandırılarak karıştırılır. Hazırlanan şerbetten tedavi süresince günde üç bardak ısıtılarak içilir.

    İlgili Konular ;

    – Vajinal mantar nasıl tedavi edilir?
    – Vajinal mantarın belirtileri nelerdir?
    – Vajinal mantar nasıl teşhis edilir?
    – Vajinal mantar cinsel yolla bulaşır mı?
    – Vajinal mantarın nedenleri nelerdir?
    – Vajinal mantar sık görülen bir sorun mu?
    – Hamilelik döneminde vajinal mantarlara daha sık mı rastlanır?

  • Kürtaj Sonrası Nelere Dikkat Edilmeli

    Kürtaj Sonrası Nelere Dikkat Edilmeli

    Kürtaj sonrası neler olabilir, kürtaj olan bir kadın nelere dikkat etmelidir? Kürtajdan sonra dikkat edilmesi gereken hususlar.

    Ağrı veya kanama durumunda hastaya antibiyotik, ağrı kesici veya kanama azaltıcı ilaçlar uygulanarak hasta tekrar evine yollanılır. Lokal anestezide hasta 15 dakikada içinde eve gidecek duruma gelebilir genel anestezide ise hasta 1 saat içinde eve gidebilecek duruma gelir.

    Kürtaj işleminden bir hafta sonra tekrar ultrasonografi ile rahim içi kontrol edilerek parça kalıp kalmadığına bakılır. Kürtaj işleminden sonra regl kanamalarına benzer kanamalar olabilir bu kanamalar 10-15 gün devam edebilen kanamalardır, telaş etmeye gerek yoktur. Bazı hastalarda ise hiç kanamayla karşılaşılmaz bu da normaldir. Kanama ile küçük kan pıhtıları ve adet sancısına benzeyen ağrılar olabilir bunlar normaldir.

    Kürtaj günü reglin ilk günü olarak kabul edilir. Kürtaj işlemi uygulandıktan sonra 4-6 hafta içinde reglin olması gerekir eğer 40 gün içinde regl kanaması görülmezse doktorunuzla iletişime geçmelisiniz. Kürtaj sonrası havuz, deniz, küvette banyo veya jakuzi gibi yerler yasaktır ayakta olarak ılık suyla duş alınabilir. Kürtaj işleminden sonra 2-3 hafta boyunca cinsel ilişki uygun değildir.

    İlgili Konular ;

    – Kürtaj yaptıran biri yeniden hamile kalabilir mi?
    – Hamileliğin hangi aşamasında kürtaj yaptırılabilir?
    – Kürtaj nedir?
    – Kürtaj operasyonu geçiren biri ne kadar sürede iyileşir?
    – Kürtaj teknikleri nelerdir?
    – Kürtajın riskleri var mı?
    – Kürtaj hangi durumlarda gereklidir?

  • Hamilelikte oluşan dişeti hastalıkları

    Hamilelikte oluşan dişeti hastalıkları

    Hamilelikte oluşan dişeti hastalıkları

    1) Hamilelikte meydana gelen dişeti problemleri nelerdir?

    Hamilelikte hormon seviyeleri belirgin bir şekilde artmaktadır. Progesteron seviyesi mensturasyon siklusundaki seviyesinden 10 kat, östrojen seviyesi ise 30 kat daha yüksek seviyelerde seyretmektedir. Hamilelikte gözlenen hormon seviyelerindeki bu değişime bağlı olarak dişeti problemlerinin oluşma riski de artmaktadır. Bu dönemde, ağız hijyen eksikliğine bağlı olarak meydana gelen plak birikiminin ve buna bağlı gelişen dişeti iltihabının yani gingivitislerin hamilelerde, hamile olmayan bireylere göre daha şiddetli seyrettiği görülmektedir. Yapılan çalışmalarda hamilelikte gingivitis görülme sıklığının %50 ila %100 arasında değiştiği bildirilmiştir. Bu dönemde dişetlerinde fırçalama esnasında veya kendiliğinden kanama, renk değişikliği yani kızarıklık, şişlik, yumuşama ve hatta hamilelik epulisi olarak adlandırılan lokal dişeti büyümeleri meydana gelebilmektedir.

    2) Hamilelikte meydana gelen dişeti problemleri nasıl önlenir?

    Bilindiği gibi, etkili ve yeterli plak kontrolü tüm bireyler için büyük önem taşımaktadır. Ancak hamilelikte bu konuda çok daha dikkatli olunmalı ve ağız hijyeni işlemlerine ve maksimum plak kontrolüne özen gösterilmelidir. Doğru, etkili ve yeterli diş fırçalamanın yanısıra diş ipi ve ara yüz fırçası kullanılarak sadece görülen yüzeylerin değil ara yüzlerde biriken plağın da uzaklaştırılması gerekmektedir. Ayrıca hamilelik öncesinde periodontal değerlendirme yapılmalı ve dişeti hastalığı mevcut ise kesinlikle tedavi edilmelidir.

    3) Hamilelikte meydana gelen dişeti problemleri nasıl tedavi edilir? Antibiyotik ve ağrı kesiciler kullanılabilir mi?

    Hamilelikte meydana gelen dişeti iltihabı, başlangıç periodontal tedavisi denilen ağız hijyeni eğitimi, diştaşı temizliği ve profesyonel cila işlemlerinin uygulanmasıyla birlikte kontol altına alınabilmektedir. Bu söz konusu işlemler baslangıç halindeki dişeti iltihabının tedavisinde yeterli olacaktır. Ancak hamilelik epulisi dediğimiz lokalize dişeti büyümesi varsa ve bu hastanın çiğneme veya yemek yeme fonksiyonlarını engelliyorsa cerrahi olarak uzaklaştırılması gerekmektedir. Bu işlemler hastanın ağrı duymaması için lokal anestezi uygulaması ile yapılır. Hamilelikte de lokal anestezik maddeler güvenle kullanılabilmektedir. Ayrıca hastalara cerrahi işlemler sonrasında veya mevcut problemin tedavisine destek olmak amacıyla penisilin, sefalosporin ve eritromisin türevi antibiyotikler; parasetamol türevi ağrı kesiciler güvenle reçete edilebilir.
    Hamilelikte tetrasiklin, siprofloksasin ve aminoglikozidler hem bebeğin dişlerinde hem de diğer organlarında harabiyete neden olabileceğinden kesinlikle tercih edilmez.

    4) Tedavi edilmeyen dişeti hastalıkları hamilelikte ne gibi problemler yaratabilir?

    Tedavi edilmeyen periodontal hastalıkların hamile bireylerde ciddi bir erken doğum riski oluşturduğu (37 haftadan önce doğumun gerçekleşebileceği) ve düşük doğum ağırlığında bebeklerin (2,5 kg’dan az) dünyaya gelebilme riskinin bulunduğu ortaya konmuştur. Periodontal hastalığa sahip hamilelerde periodontal açıdan sağlıklı bireylere nazaran düşük doğum ağırlıklı bebeklerin dünyaya gelme riski 7,5 kat daha fazladır. Yine periodontal açıdan sağlıklı bireylere nazaran periodontitisli hamilelerde 5 kat daha fazla 35 haftadan önce ve 7 kat daha fazla 32 haftadan önce erken doğum riski olduğu bildirilmiştir.

    5) Hamilelerde dental tedaviler hangi dönemde yapılmalıdır?

    Diş çürüklerinin tedavisi (dolgu uygulaması) şeklindeki kısa süreli dental uygulamalar hamileliğin her döneminde yapılabilir. Ancak daha uzun süreli işlemler (operasyon, diş çekimi) 14. haftadan sonra yapılmalıdır. Çünkü ilk trimesterde (hamileliğin ilk 3 ayı) bebeğin organlarının gelişimi söz konusudur. Son trimesterde (hamileliğin son 3 ayı) ise vena cava kompresyonu sendromuna bağlı olarak ana damarlar üzerine baskı olması sonucu hastada senkop gelişerek erken doğum gerçekleşebilir, çünkü bu dönemde uterus dış uyaranlara karşı oldukça hassastır. Bu nedenle uzun süreli tüm dental işlemler 2. trimesterde (3-6. aylar arasında) daha güvenle uygulanabilmektedir.

    6) Hamilelerde diş çekimi yapılabilir mi?

    Evet diğer tüm bireylerde olduğu gibi diş çekimi de hamilelikte güvenle yapılabilir. Diş çekimi dolguya göre daha invaziv bir işlem olduğundan genellikle 2. trimesterde yapılması önerilmektedir.

    7) Radyografi alınabilir mi?

    Hamilelikte de normal bireylerde olduğu gibi radyografi alınabilmektedir. Ancak klinik pratikte zorunlu olmadıkça radyografi alınması tercih edilmemektedir. Radyografi alınması gerekiyorsa 2. trimesterde kurşun önlük koruyucu giydirildikten sonra alınması daha güvenlidir. Alınacak radyografilerin panoromik filmlerden ziyade problemli bölgeye yönelik lokal periapikal radyografiler şeklinde olması daha uygun olacaktır. Yine, az dozda radyasyon alınması için bu periapikallerin dijital olarak alınması eğer dijital imkanı yoksa hızlı filmlerle düşük dozda poz alınarak analog görüntüleme yapılması uygundur.

  • Çalışan kadın açısından hamilelik

    Çalışan kadın açısından hamilelik

    İşim gebelikle birlikte nasıl devam edecek? Bu süreçte hamilelik kariyerimi, kariyerim hamileliğimi nasıl etkiler?

    Hamilelikte çalışmaya devam etmek sağlıklı ve normal midir?

    Eğer sağlıklı bir kadınsanız ve normal bir gebelik geçiriyorsanız doğuma çok kısa bir süre kalana kadar çalışmanızda hiçbir sakınca yoktur. Bazı durumlarda sözgelimi iş yerinde ağır kaldıran, uzun süre ayakta duran, iş saatleri çok düzensiz veya uzun ise işinizle ilgili bazı değişiklikler veya uyarlamalar yapmanız gerekebilir. Çünkü bu denli yoğun fiziki aktivitenin erken doğum yapma, gebelikte yüksek tansiyon gelişimi ve düşük gibi riskleri mevcuttur. Eğer böyle bir işiniz varsa mümkünse çalışma koşullarını hafifletmeye çalışın bu da mümkün değilse bütün izinlerinizi doğum sonrasına saklamak yerine aralıklarla izin kullanıp yeterince dinlenmeye çalışmalısınız.

    İş yerinde (kimyasallar) maddeler söz konusu ise ne yapmalı?

    Bu tür bir iş ortamından uzak durulmalıdır.(ağır metaller, kurşun, civa, organik çözücüler, bazı biyolojik maddeler ve radyasyon). Bu maddeler tıp dilinde teratojen olarak bilinen düşüğe,erken doğuma, bebekte yapısal anomalilere yol açar. İş yerinizde olası zararlı maddelerle temas riskini mutlaka doktorunuzla da paylaşın.

    Hamilelikte hangi durumlarda çalışmayı bırakmalıyım?

    En önemlisi erken doğum için risk taşıyorsanız işinizi bırakmalısınız. Özellikle ikiz,üçüz gibi çoğul bebek bekleyen kadınlarda bu durum daha sık görülür. Ayrıca gebelik hipertansiyonu(pre-eklampsi),geç bir haftada düşük yapma öyküsü veya rahim ağzı yetersizliği öykünüz varsa ve bebeğinizin gelişimi olması gereken gibi değilse(çok büyük veya çok küçük) çalışma konusunu doktorunuzla değerlendirmeniz gerekir.

    Bulantı problemiyle iş yerinde nasıl başa çıkabilirim?

    Bu durumla ilgili doktorunuzla görüşüp onun tıbbi önerilerini alın. Bazı durumlarda doktorlar bulantı için çeşitli ilaçlar vermeyi tercih edebilir. Ayrıca ofisinizde veya işyerinizde, aracınızda yanınızda tuzlu kraker ve leblebi gibi midenizi bastırabilicek besinler bulundurun. Bu dönemde genellikle su içmekten de uzaklaşılır ancak siz azar azar su tüketmeye çalışın. Vücudunuzun susuz kalması iyice halsizleşmenize neden olacaktır. İş yerinizdeki amirinize veya işverenenize mutlaka hamileliğinizden bahsedin ve sizin için gerekli olan anlayışı, iş bölümünü ve gerekirse izinleri ayarlamasını rica edin. En kötü bulantılar bile genellikle gebeliğin 3. ayında sona ermektedir.

    İş yerinde nasıl daha rahat çalışabilirim?

    Çalışırken mola verin. Eğer uzun süre hareketsiz ayakta durduysanız oturup bacaklarınızı kaldırın veya yürüyüş yapın. Bu iki aktivite bacaklarda ve ayaklardaki kan sıvısının tekrar dolaşıma katılmasını sağlayıp kalbe geri yollayacaktır. Devamlı oturuyorsanız da her iki saatte bir kalkıp yürüyüşler yapın ve özellikle ayaklarda ve ayak bileklerinde ödem oluşmasını engelleyin. Hamilelikle uyumlu rahat elbiseler ve ayakkabılar tercih edin. Sık ve bol su için ve tuvaleti yeterince ziyaret etmekten çekinmeyin. Düzenli beslenmeye çalışın ve ara öğün yapmak için yanınızda meyve, kuru meyve, kraker vb. gibi yiyecekler bulundurun. Düzenli yeme kan şekeri oynamalarını ve bulantıyı engeller. İş yerinde stresi azaltmaya çalışın ve dinlenebileceğiniz her anı iyi değerlendirin. Yardım isteyin ve size gelen yardım önerilerini geri çevirmeyin.

  • Tüp Bebek Tedavisinde Bilinmesi Gereken 10 Detay

    Tüp Bebek Tedavisinde Bilinmesi Gereken 10 Detay

    Gerek yazılı, gerek görsel, gerekse sosyal medyada hemen hemen hergün tüp bebek tedavisiyle ilgili haberler yayınlanıyor. Çocuk sahibi olmak isteyen milyonlarca çift bu haberleri; hayallerini gerçekleştirecek ‘mucize’ gibi takip edip, deniyor. Ülkemizde tüp bebek uygulamalarının öncülerinden olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci ailelerin mutlak ve mutlak bilmesi gereken detayları açıklayarak, şu uyarıda bulundu: “Tüp bebek tedavi yöntem ve uygulamaları baş döndürücü hızla gelişiyor. IMSI, Embriyoscope, dondurma teknikleri bunlardan bazıları. Önemli olan yeni tekniklerin hangi çiftlere, ne zaman, nasıl uygulanacağıdır. Ailenin yenilikleri takip ederken tedavide güvenilir kurum, deneyimli ekip, merkeze ait ‘’eve canlı çocuk götürme’’ oranına mutlaka dikkat etmesi gerekir.’’

    Ülkemizde tüp bebek uygulamalarının öncülerinden olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci dünyada ve toplumumuzda artan infertilite (kısırlık) sorununa dikkat çekerek, aileleri tedavi için merkez seçiminde ve medyada yer alan haberler konusunda uyardı. Bahçeci, ‘Medyada yer alan haberlere infertilite sorunu yaşayan ailelerin yaklaşımı bir nevi ‘mucize çözüm’ gibi oluyor. İyice araştırmadan bunları denemeye karar veriyorlar. Çoğu kez de sonuç başarısızlık oluyor. Şu bir gerçek; tüp bebek tedavi yöntem ve uygulamaları baş döndürücü hızla gelişiyor. IMSI, Embriyoscope, dondurma teknikleri bunlardan bazıları. Burada önemli olan yeni tekniklerin hangi çiftlere, ne zaman, nasıl uygulanacağıdır. Ailenin yenilikleri takip ederken tedavide güvenilir kurum, deneyimli ekip, merkeze ait ‘’eve canlı çocuk götürme’’ oranına mutlaka dikkat etmesi gerekir.’’

    Tüp Bebek Tedavisinde ’Bilinmesi Gereken 10 Detay’

    Prof. Dr. Mustafa Bahçeci tüp bebek tedavisinde ailelerin mutlak ve mutlak bilmesi, bu doğrultuda karar vermesi gereken detayları açıkladı.

    1.Çocuğu olmayan bir çift ne zaman doktora gitmelidir ?

    Kadının yaşı burada çok önemlidir. 35’in altında, çiftin özgeçmişleri ve aile öykülerinde bu konuyla ilgili risk yoksa korunmasız-düzenli bir yıllık cinsel ilişki sonrası gebelik elde edilemiyorsa doktora başvurulmalıdır. Aynı koşullarda kadın 35 yaş üstünde ise 6 ay, 38’in üzerinde ve yumurtalıklarını olumsuz etkileyebilecek kemoterapi veya yumurtalıkla ilgili bir ameliyat geçirmişse, erkek de de sperm değerlerini kötü yönde etkileyecek kemoterapi veya ameliyat öyküsü varsa çiftler derhal doktora gitmelidir.

    2-Aşılama denenmeden tüp bebeğe tedavisi doğru mudur ?

    İnfertilite (kısırlık) nedenine bağlı olarak bazı hastalarda aşılama öncesi yumurtlama uyarısı veya aşılama gibi üremeye yardımcı yöntemler uygulanmalıdır. Bu grup hastalarda ancak bu yöntemlerin başarısızlığı durumunda tüp bebek tedavisine geçilir. Ancak belirli bir grup hastada ise diğer yöntemlerin başarı ihtimali ya hiç yoktur ya da çok düşüktür. Bu hasta gurubunda tüp bebek ilk seçenek olmalıdır.

    – Her iki tuba uterinası ( tüpleri) tıkalı olan kadınlar,
    – Azospermi olguları (erkekte sperm olmaması)
    – İleri kadın yaşı ( örn.: 38 yaş üstü kadınlar) doğrudan tüp bebek uygulanması gereken çiftlerdir.

    3.Tüp bebek tedavisinde hangi sırayla hangi testler yapılır ?

    Kısırlık araştırması çiftlere eş zamanlı olarak yapılmalıdır. Başlangıç aşamasında yapılan temel testler şunlardır:

    – Erkeğe sperm testi,
    – Kadının yumurtlamasının araştırılmasına yönelik kan (hormon) testleri ,
    – Kadının tüplerinin açık ve rahim içerisinin normal olup olmadığının araştırılmasına yönelik testler. Bu amaçla en sık ilaçlı rahim röntgen filmi ( Histero-salpinga-grafi, HSG) çekilmektedir.

    4. Tüp bebekte başarı oranı nedir?

    Tüp bebekte başarı oranı birden fazla ölçütle değerlendirilmektedir.

    – Fertilizasyon ( Laboratuvarda Döllenme) Oranı: Bu oran iyi laboratuvarı olan merkezlerde %80’ in üzerinde olmalıdır.
    – Biokimyasal Gebelik (Kanda gebelik testinin pozitif çıkması): Bu oran %50 civarındadır.
    – Ultrasonografi İle Görüntülenebilen Ve Takip Edilen Gebelik Oranı: Bu oran %40 civarındadır.
    – ‘’Eve Canlı Çocuk Götürme’’ Oranı: Bu oran ise %30 civarındadır. Hastaları ilgilendiren temel değerin de sonuncusu olması gerekir.

    Üç başarısız deneme sonrası aileler için gebelik elde etme oranını maalesef çok arttırmamaktadır. Preimplantasyon genetik tanı (embriyo transferi öncesi genetik araştırma), co-culture ( laboratuar ortamında suni ana rahimi oluşturulması) , sperm seçim yöntemlerinin değiştirilmesi gibi ek uygulamalar yapılmaktadır. Ancak bu yöntemlerin de başarıyı anlamlı oranda artırdığına dair yeterli kanıt henüz yoktur. Benim şahsi tecrübelerime göre bu hastalara blastosist transferi önerilmeli ve bu hastalarda eğer embriyoları blastosiste gitmiyorsa transfer yapılmamalıdır. Böylece hastanın, transfer sonrası boşu boşuna büyük ümitlerle beklemesinin önüne geçilmiş olur.

    5.Blastosist transferi nedir? Hangi durumlarda bu yönteme başvuruluyor ?

    Günler boyunca gelişip hücre sayılarını artıran embriyolar beşinci günden itibaren iki ayrı hücre tipine ayrılarak aralarında bir sıvı biriktirir. Bu embriyolara ‘Blastosist’ denir. Ne yazık ki her embriyo bu aşamaya kadar gelişimini devam ettiremez, daha erken bir dönemde gelişimini durdurur. Sadece o embriyoyu oluşturan sperm ve yumurta kaliteleri fazla düşük değilse embriyo gelişimine devam eder, aksi halde vücut savunma mekanizmasının bir sonucu olarak düşük kaliteli hücrelerin birleşmesiyle oluşan embriyoların gelişimlerini daha erken bir dönemde durdurur. Yapılan çalışmalar, blastosist evresine ulaşmış embriyoların dahi bir bölümünün gebelik oluşumuna ya da gebeliğin devamına izin vermeyecek kadar düşük kaliteli hücreler içerdiğini göstermiştir. Ancak bu oran erken dönemde gelişimini durduranlara oranla çok daha düşüktür. Sonuç olarak; hastaya blastosist transfer etmek gebelik şansını artırmak anlamına gelir. Hastaya ne kadar az embriyo transfer edilirse blastosist transfer ederek gebelik şansı o kadar artırılmış olur. Bu nedenle, transfer sayısının kısıtlandığı durumlarda blastosist transferi uygulaması başarıyı artırıcı bir etki yapar.

    Örnek olarak ülkemizde iki yıl önce uygulamaya giren yönetmelik transfer edilen embriyo sayısına kısıtlama getirmiştir. Bu uygulama sonucu tüp bebek sonucu oluşan çoğul gebelikler ki bunlar çok riskli gebelikler idi, anlamlı olarak azalmıştır. Bu yeni durum bizim merkezlerimiz de dahil olmak üzere bazı kliniklerin daha fazla blastosist transferine yönelmelerine neden olmuştur. Bizim merkezlerimizde artık tüm transferlerin yaklaşık yarısına yakını beşinci günde yapılmaktadır. Hastadan yeterli miktarda ve kalitede blastosist elde edilmesi durumunda, tedavilerin başarısız kalma nedeni olarak embriyo dışı nedenlere yönelmek faydalı olacaktır. Neden tüm embriyolar blastosist aşamasına kadar bekletilip ondan sonra transfer edilmiyor? Bu sorunun yanıtında da blastosist transferlerinin dezavantajlarından söz etmemiz gerekir. Bugün tüp bebek uygulama teknolojileri ne kadar gelişirse gelişsin unutmamalıyız ki insan vücudunun sofistike ve mükemmel mekanizmasını bire bir taklit edebildiğimizi söylemek çok güçtür. Zira insan vücudu ve biyolojisiyle ilgili bilgimiz ne kadar artarsa, bilmediklerimizin ve yeni soruların farkına varmaya devam ediyoruz.

    Sonuç olarak embriyoları laboratuar şartlarında uzun süre bekleterek blastosist evresine ulaşmalarını beklerken onları daha erken bir dönemde vücudun doğal ortamına bırakarak orada gelişmelerini sağlamalarına göre ne kadar ödün verdiğimizi bilmiyoruz. Özetle kendimize su soruyu soruyoruz: bu embriyo blastosist oluşturmadı, acaba ben bu embriyoyu gelişiminin daha erken bir döneminde rahme vermiş olsaydım acaba orada blastosiste ulaşacak mıydı? İşte blastosist transferinin riski budur, bu nedenle her vakada uygulanmaz. Elimizde bu riski karşılayacak sayıda embriyo olması ya da dediğim gibi, ne olursa olsun embriyoların uzun dönem gelişimlerini izlememizi gerektirecek gerçek sebepler olması lazımdır.

    6.Sperm seçiminde yenilikler nelerdir ?

    Günümüzde sperm kalitesi dendiğinde artık eskiden olduğu gibi sperm sayısı, hareketliliği, şekli gibi parametreleri düşünmüyoruz. Biliyoruz ki, spermin gerçek kalitesi yukarıdaki soruda da anlattığım gibi onun kalıtsal yapısı ve bu yapının çevresel faktörlerden ne kadar etkilendiğidir. Çünkü embriyo gelişimine spermin asil katkısı bunlardır. Geleneksel sperm tetkik parametreleri ile bahsettiğim kalıtsal özelliklerin durumu arasında direk bir ilişki gösterilmemiştir. Artık sperm analizi yaparken embriyo gelişimine etki edecek gerçek kalitelerinin durumunu anlamaya çalışıyoruz. Önemli olan kalıtsal özellikleri en az hasar görmüş, mümkünse hiç görmemiş spermleri seçebilmek ve yumurta hücresi ile bunların birleşmesini sağlayabilmektir. Sperm hücresinin yüksek büyütmede seçilmesi (IMSI), bazı moleküllere bas kısmının bağlanması ya da bağlanmaması yoluyla seçimleri (PICSI ya da MACS benzeri yöntemler) bu amaçla kullanıma girmiştir. Ne yazık ki, bu seçim yöntemlerinin geçerliliği tam anlamıyla ve en doğru bilimsel yöntemlerle henüz kanıtlanmamıştır. Bunun için daha zamana ihtiyaç duyulmaktadır. Gene de bizim laboratuarlarımız da dahil olmak üzere bu tip yenilikleri kullanıp hastaların gebe kalma olasılıklarını artırmaya çalışan çok sayıda merkez bulunmaktadır.

    7-Genetik incelemelere ne zaman ihtiyaç duyulur ?

    Genetik incelemelere kesin ihtiyaç duyulan durumlardan ilki; ailede kalıtsal yolla geçen, doğacak bebeğe intikal edebilecek ve sorumlu kromozom ya da gen bölgesinin bilindiği durumlardır. Bu bölge ya da kromozomlar embriyolar üzerinde incelenip hastalıksız embriyolar transfer edilebilir. Bir diğer durum tekrarlayan gebelik kayıpları, yani ard arda düşük yapma ya da tam tersi tekrarlayan başarısızlıklardır. Her iki durumda da bazen embriyoların genetik olarak problemli olmaları sorunun kaynağı olabilir. Dolayısıyla çiftlere tüp bebek tedavisine başlamadan önce detaylı olarak tetkik yapılmalı ve embriyoların genetik problemi dışında aynı soruna neden olabilecek diğer nedenler ayıklanmalıdır. Bundan birkaç yıl önce bayanın ileri yaşı, ileri sperm problemleri (çok kısıtlı sayıda sperm bulunması ya da hiç olmaması) gibi durumlarda da embriyo üzerinde genetik incelemelere ihtiyaç duyulur denirdi. Günümüzde bu bakış acısı biraz daha gevşemiş gibi duruyor.

    8.Tüp bebek tedavi yöntemlerindeki yenilikler nelerdir ?

    Tüp bebek tedavi yöntemleri ve uygulamaları baş döndürücü bir hızla gelişiyor. En güncel tekniklerden biri embriyoların dinamik takibidir. (Embriyoscope) Bu tekniği Türkiye’ye ilk defa bizim ekibimiz getirdi ve en çok da bizim laboratuarlarımızda uygulanıyor. Artık embriyolar takipleri süresince çok kısıtlı bir zaman dilimindeki görüntüleri ile değil, her 15-20 dakikada bir yedi bölgeden alınan görüntülerinin birleşmeleri ile oluşan videolar ile inceleniyor, kaliteleri bu verilere göre saptanıyor. Bu demektir ki artık embriyoların gelişimleri hakkında çok daha fazla elimizde bilgi birikiyor.

    Tüp bebek uygulamalarının başladığı yıllardan bu yana ilk kez embriyo gelişimi hakkında bu kadar fazla veri toplayabildik ve elimizdeki bu bilgiler çok değerli. Şu anda Türkiye’den bizim dahil olduğumuz uluslararası bir bilim grubu bu veriler üzerinde çalışmalarına devam ediyor. Yeniliklerle başarı şansı ne kadar artıyor? Bu sorunun cevabı için biraz daha beklememiz gerekiyor. Ancak embriyo secimi için sunulan dinamik izleme tekniği gerçekten başarı sansını artırıyor. Ancak burada dikkatli olunması gereken nokta; birkaç farklı şekilde dinamik embriyo takibi yapılabiliyor ve bunların hepsi aynı sonucu vermiyor. Bizim kullandığımız sistem şu anda dünyada bulunan en sofistike dinamik takip sistemidir. Biz ve bizim kullandığımız sistemi kullanan diğer merkezler (şu anda dünyada 100 dolayında var) başarı oranlarının arttığını gösterdiler. Umudum, bu sistemin diğerleri ile bilimsel karsılaştırmasını yapan bilimsel çalışmaların bir an önce yayınlanması ve farkın kanıtlanmasıdır.

    9.Dondurma tekniğinde son aşama nedir ?

    Günümüzde iki farklı dondurma tekniği var; yavaş ve hızlı. Beş yıl öncesine kadar yavaş dondurma daha çok uygulanırken günümüzde hızlı dondurma tekniği tercih ediliyor. Çünkü bu teknikle embriyoların tamamının, yani tüm hücrelerinin hiç hasarsız canlıklarını devam ettirmeleri ihtimali daha yüksek. Bu da doğal olarak başarı oranlarına yansıyor. Burada dikkatinizi çekmek isteyeceğim nokta; bize başvuran çiftlerimizden aldığımız izlenim dondurma-çözdürme işlemlerine biraz çekingen yaklaştıklarıdır. Oysa tüp bebeğin geleceği dondurma-çözdürme işlemlerinde. Çünkü; artık uluslararası anlamda başarı bir çifte uygulanan birkaç tedavi sonrası elde edilen gebelik oranı olarak ölçülüyor. Doğal olarak bu birkaç tedavinin içinde dondurma-çözdürme sikluslarının olması istenen bir durum, zira her tedavide kadına yeni baştan hormon vererek yumurtalıkları uyarmak yerine bir seferinde elde edilen birkaç kaliteli embriyonun saklanarak sonraki uygulamalarda bunların çözdürülerek transferi daha çok istenen bir durum. Üstelik dondurma-çözdürme tedavilerinin bir avantajı daha var; bazen yumurtalıkların uyarıldığı tedavilerde kullanılan ilaçlar yumurtaları büyütürken rahim dokusunun embriyoyu kabul etme mekanizmasına zarar verebiliyor. Oysa dondurma-çözdürme tedavilerinde rahim dokusu diğer duruma göre çok daha doğal bir halinde ve embriyoyu kabul etme mekanizması zarar görmemiş. Bugün dünyada birçok merkez (bizim merkezlerimiz de dahil) rahimim bu durumunu transfer öncesinde değerlendirip, çiftin gebelik şansını artırabilmek adına, elde ettiğimiz tüm embriyoları donduruyor ve bir sonraki ay rahimim doğal haline kavuştuğunda çözdürüp transfer ediyoruz. Bu uygulamanın geçerliliği ve çifte faydası artık bilimsel yayınlarla ispat edilmiştir. Kısaca özetlemem gerekirse, dondurma-çözdürme teknikleri merkezlerin toplam başarılarında önemli bir yer tutar. Hastalar bu parametreyi çok iyi incelemelidir diyorum.

    10.Tüp bebek denemesi kaç kez tekrarlanmalıdır ?

    Bu soruyu şöyle yanıtlayacağım; ortalama üç! Ama bunu da açıklamam gerekir. İstatistiksel olarak tüp bebek tedavisine başvuran çiftlerin %95’i üç kez tekrarlamalıdır. Geri kalan %5’i içinse bir sınır yoktur. Bize başvuran bir hasta gebe kaldığında önceden dışarıda on altı deneme yapmıştı. Bu çift yüzde beş’lik dilimde idi. Ama bilimsel yayınlar göstermektedir ki, tüp bebek tedavisine giren çiftlerin yüzde doksan beşi ilk üç denemeden sonra gebelik şanslarını anlamlı olarak artıramamaktadır.