Etiket: hamile

  • Hamilelikte Cinsellik Sınırlı Mı?

    Hamilelikte Cinsellik Sınırlı Mı?

    Gebelik döneminin başlaması ile birlikte çiftler arasındaki en hassas hale gelen konulardan biri cinselliktir. Anne adayı, geçirdiği fiziksel değişimler nedeniyle psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalırken, baba adayları da bu süreçte eşlerine nasıl destek verecekleri konusunda sorun yaşamaktadır.

    Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Pınar Özalp, gebelik döneminde çiftlere sağlıklı cinsel yaşam önerilerinde bulundu.

    Gebelik ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreç
    Gebelik, kadının ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreçtir. Gebelik hormonlarının etkisiyle; kalp damar, solunum, sindirim, kas-iskelet, genital ve tüm diğer sistemlerde bazı değişiklikler ortaya çıkar. Anne adayı bu değişimleri aşama aşama hisseder ve yaşar. Bu süreçte, yeni duruma adaptasyonda güçlükler, bebeğiyle doğum ve doğum sonrası ile ilgili kaygı ve korkular, vücut şeklindeki değişiklik nedeniyle beğenilmeme düşüncesi gebelik döneminde yaşanan en önemli sorunlardır.

    Düzenli bir cinsel yaşam gebeliği olumlu etkiler
    Anne adayları, gebelik sürecinde özellikle eşi ve yakın çevresinden yeterli desteği görmediğinde, bu sürecin getirdiği doğal değişimleri bir sorun olarak algılayabilir. Eşler arasındaki ilişkinin en önemli boyutu olan cinsellik de; bu dönemden ve yanlış inanışlar yüzünden olumsuz etkilenebilir. Çünkü eşler, cinsel yaşamlarındaki olumsuz gelişmeyi çoğu zaman bir problem olarak değil, gebelikte yaşanması zorunlu bir süreç olarak kabullenir. Problem olarak görse bile doktorları ya da çevreleri ile paylaşmaktan çekinir. Zaten konuşulması bile tabu olan cinsellik konusu, konuşulmamak üzere gündeme getirilmez. Oysa ki, cinsellik gebelikten önce nasıl evlilik yaşamının önemli bir parçasıysa gebelikte de yaşanması gereken durumdur. Çünkü gebelikte düzenli cinsel ilişki, anne adayının psikolojik durumuna ve gebelik sürecine olumlu etkiye sahiptir.

    Gebelikte cinsel ilişkiye engel sorunlar önemsenmeli
    Sağlıklı bir gebelik; düşük, bebekte sakatlık ve erken doğum gibi sorunlara yol açmaz. Gebelik takibi süresince herhangi bir problem yaşanmamışsa, doğuma bir ay öncesine kadar cinsel ilişkiye girilebilir. Ancak bu dönemde eşler arasında destek ve anlayış çok önemlidir. Gebelikte; düşük ve erken doğum tehlikesi, bazı plasental hastalıklar, bazı enfeksiyonlar ve rahim ağzı yetmezliği gibi sorunlar varsa, gebelik döneminde cinsel ilişki kısıtlaması getirilebilir.

    Doktorunuzla konuşmaktan çekinmeyin
    Anne adayları, eşleri ile birlikte, cinsellik hakkındaki endişe ve önyargılarını mutlaka doktoru ile paylaşmalıdır. Sorunların çözümü ile ilgili ilk adım, bu şekilde atılmış olacaktır. Doktoruyla gerekli şekilde konuşarak gebelikte yaşayacağı tüm değişiklikleri önceden öğrenen anne adayları, normal ve normal olmayan süreçlerle ilgili bilgi sahibi olacak ve cinsel yaşamına adapte olması kolaylaşacaktır.

  • “Hamile kaldım dişlerim gitti” demeyin!

    “Hamile kaldım dişlerim gitti” demeyin!

    Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zeynep Yeşil Duymuş, halk arasında yaygın olan ‘gebe kaldım, dişlerim gitti, bir çocuk, bir diş’ söyleminin kesinlikle doğru olmadığını belirterek, ”Hamile kalmak isteyen kadınlar, hamilelik öncesi ağız ve diş sağlığı yönünden kontrollerini yaptırmalı” dedi.

    Duymuş, Türkiye’de koruyucu hekimliğin henüz istenilen seviyede olmadığını, insanların bıçak kemiğe dayanmadan, dişi ağrımadan doktora gelmediğini, bunun da diş kayıplarına neden olduğunu anlattı.

    Belli aralıklarla yapılacak kontrollerin dişlerde ağrı aşamasına geçilmeden tedavi olanağı sağladığını ve çok daha başarılı sonuçların elde edildiğini vurgulayan Duymuş, ”Ağızdaki bir bozukluk, iltihap, bütün vücudu, mideyi, hatta kalbi etkileyecek kadar etkin olabiliyor. Bu yönü ile ihmal etmeden kesinlikle tedavi edilmesi gerekiyor. Tedavi kesinlikle antibiyotik, ağrı kesici olarak değerlendirilemez. Uzman hekimler aracılığıyla sebepler ortadan kaldırılmalı. Koruyucu tedbirler en başta uygulamaya konulmalı” ifadelerini kullandı.

    Hamilelik öncesi kadınlara önerilerde bulunan Duymuş, ”Hamile kalmak isteyen kadınlar, hamilelik öncesi ağız ve diş sağlığı yönünden kontrollerini yaptırmalı. Hanımların ağızlarındaki bütün problemleri giderdikten sonra hamile kalmaları gerek. Hamilelik süreçlerinde de kesinlikle ağız sağlığını ihmal etmemeleri, dişlerine bakmaları, fırçalama ve ağız sağlığına çok dikkat etmeleri gerek” diye konuştu.

    Hamile kaldıktan sonra müdahalenin zor olduğunu ifade eden Duymuş, ”Halk arasında yaygın olan ‘gebe kaldım, dişlerim gitti, bir çocuk, bir diş’ söylemi kesinlikle doğru değil. Problem annenin ağız sağlığını ihmal etmesi. Hamilelikle ilgilenirken ağız sağlığı ihmal edilince bu sorunlar ortaya çıkıyor. Hamilelik sürecinde müdahale biraz daha güç olduğu için bu süreçte diş kayıpları yaşanabiliyor. Bunun önüne geçmenin en kolay yolu hamilelik öncesi alınacak tedbirler ve hamilelik sürecindeki bakım” dedi.

    ”SÜT VERDİKTEN SONRA BEBEĞİN AĞZI BOL SUYLA TEMİZLENMELİ”

    Duymuş, bebeklerde de doğumdan itibaren ağız sağlığının önemli olduğunu belirterek, şunları söyledi:
    ”Süt verdikten sonra bebeğin ağzı bol suyla temizlenmeli. Bebekler besledikten sonra bol su içmeli. Ağızdaki kalıntılar temizlenmeli. Çocukların dişleri temizlenmediği zaman diş çürükleri oluşuyor. Erken yaşta diş çürüğü olduğu zaman tedavisi çok zor. Çocuk tedaviyi kabullenemiyor. Bu nedenle süt içen çocukların bol su ile ağız temizliği yapılırken, belli bir yaşa gelmeden dış fırçalama alışkanlığının geliştirilmesi gerekiyor. Aileler bu yönde en etkin rolü oynuyor. Çocukların ağız sağlığı için koruyucu tedbirleri aileler almalı.”

    Prof. Dr. Duymuş, dil fırçalamanın da ağız kokusu için önemli olduğunu ifade ederek, sadece dış fırçalayıp dili temizlememenin ağızda koku oluşturacağını, dolaylı olarak diş çürüklerine de yol açabileceğini kaydetti.

    AA

  • Gebelikte cinsel yaşamı sınırlamayın

    Gebelikte cinsel yaşamı sınırlamayın

    Gebelik döneminin başlaması ile birlikte çiftler arasındaki en hassas hale gelen konulardan biri cinselliktir. Anne adayı, geçirdiği fiziksel değişimler nedeniyle psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalırken, baba adayları da bu süreçte eşlerine nasıl destek verecekleri konusunda sorun yaşamaktadır. Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Pınar Özalp, gebelik döneminde çiftlere sağlıklı cinsel yaşam önerilerinde bulundu. Gebelik ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreç Gebelik, kadının ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreçtir.

    Gebelik hormonlarının etkisiyle; kalp damar, solunum, sindirim, kas-iskelet, genital ve tüm diğer sistemlerde bazı değişiklikler ortaya çıkar. Anne adayı bu değişimleri aşama aşama hisseder ve yaşar. Bu süreçte, yeni duruma adaptasyonda güçlükler, bebeğiyle doğum ve doğum sonrası ile ilgili kaygı ve korkular, vücut şeklindeki değişiklik nedeniyle beğenilmeme düşüncesi gebelik döneminde yaşanan en önemli sorunlardır.

    Gebelik döneminin başlaması ile birlikte çiftler arasındaki en hassas hale gelen konulardan biri cinselliktir. Anne adayı, geçirdiği fiziksel değişimler nedeniyle psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalırken, baba adayları da bu süreçte eşlerine nasıl destek verecekleri konusunda sorun yaşamaktadır. Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Pınar Özalp, gebelik döneminde çiftlere sağlıklı cinsel yaşam önerilerinde bulundu. Gebelik ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreç Gebelik, kadının ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreçtir.

    Gebelik hormonlarının etkisiyle; kalp damar, solunum, sindirim, kas-iskelet, genital ve tüm diğer sistemlerde bazı değişiklikler ortaya çıkar. Anne adayı bu değişimleri aşama aşama hisseder ve yaşar. Bu süreçte, yeni duruma adaptasyonda güçlükler, bebeğiyle doğum ve doğum sonrası ile ilgili kaygı ve korkular, vücut şeklindeki değişiklik nedeniyle beğenilmeme düşüncesi gebelik döneminde yaşanan en önemli sorunlardır.

    Düzenli bir cinsel yaşam gebeliği olumlu etkiler

    Anne adayları, gebelik sürecinde özellikle eşi ve yakın çevresinden yeterli desteği görmediğinde, bu sürecin getirdiği doğal değişimleri bir sorun olarak algılayabilir. Eşler arasındaki ilişkinin en önemli boyutu olan cinsellik de; bu dönemden ve yanlış inanışlar yüzünden olumsuz etkilenebilir. Çünkü eşler, cinsel yaşamlarındaki olumsuz gelişmeyi çoğu zaman bir problem olarak değil, gebelikte yaşanması zorunlu bir süreç olarak kabullenir. Problem olarak görse bile doktorları ya da çevreleri ile paylaşmaktan çekinir. Zaten konuşulması bile tabu olan cinsellik konusu, konuşulmamak üzere gündeme getirilmez. Oysa ki, cinsellik gebelikten önce nasıl evlilik yaşamının önemli bir parçasıysa gebelikte de yaşanması gereken durumdur. Çünkü gebelikte düzenli cinsel ilişki, anne adayının psikolojik durumuna ve gebelik sürecine olumlu etkiye sahiptir.

    Gebelikte cinsel ilişkiye engel sorunlar önemsenmeli

    Sağlıklı bir gebelik; düşük, bebekte sakatlık ve erken doğum gibi sorunlara yol açmaz. Gebelik takibi süresince herhangi bir problem yaşanmamışsa, doğuma bir ay öncesine kadar cinsel ilişkiye girilebilir. Ancak bu dönemde eşler arasında destek ve anlayış çok önemlidir. Gebelikte; düşük ve erken doğum tehlikesi, bazı plasental hastalıklar, bazı enfeksiyonlar ve rahim ağzı yetmezliği gibi sorunlar varsa, gebelik döneminde cinsel ilişki kısıtlaması getirilebilir. Doktorunuzla konuşmaktan çekinmeyin Anne adayları, eşleri ile birlikte, cinsellik hakkındaki endişe ve önyargılarını mutlaka doktoru ile paylaşmalıdır. Sorunların çözümü ile ilgili ilk adım, bu şekilde atılmış olacaktır. Doktoruyla gerekli şekilde konuşarak gebelikte yaşayacağı tüm değişiklikleri önceden öğrenen anne adayları, normal ve normal olmayan süreçlerle ilgili bilgi sahibi olacak ve cinsel yaşamına adapte olması kolaylaşacaktır.

    Anne adayları, gebelik sürecinde özellikle eşi ve yakın çevresinden yeterli desteği görmediğinde, bu sürecin getirdiği doğal değişimleri bir sorun olarak algılayabilir. Eşler arasındaki ilişkinin en önemli boyutu olan cinsellik de; bu dönemden ve yanlış inanışlar yüzünden olumsuz etkilenebilir. Çünkü eşler, cinsel yaşamlarındaki olumsuz gelişmeyi çoğu zaman bir problem olarak değil, gebelikte yaşanması zorunlu bir süreç olarak kabullenir. Problem olarak görse bile doktorları ya da çevreleri ile paylaşmaktan çekinir. Zaten konuşulması bile tabu olan cinsellik konusu, konuşulmamak üzere gündeme getirilmez. Oysa ki, cinsellik gebelikten önce nasıl evlilik yaşamının önemli bir parçasıysa gebelikte de yaşanması gereken durumdur. Çünkü gebelikte düzenli cinsel ilişki, anne adayının psikolojik durumuna ve gebelik sürecine olumlu etkiye sahiptir.

    Gebelik döneminin başlaması ile birlikte çiftler arasındaki en hassas hale gelen konulardan biri cinselliktir. Anne adayı, geçirdiği fiziksel değişimler nedeniyle psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalırken, baba adayları da bu süreçte eşlerine nasıl destek verecekleri konusunda sorun yaşamaktadır. Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Pınar Özalp, gebelik döneminde çiftlere sağlıklı cinsel yaşam önerilerinde bulundu. Gebelik ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreç Gebelik, kadının ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreçtir.

    Gebelik hormonlarının etkisiyle; kalp damar, solunum, sindirim, kas-iskelet, genital ve tüm diğer sistemlerde bazı değişiklikler ortaya çıkar. Anne adayı bu değişimleri aşama aşama hisseder ve yaşar. Bu süreçte, yeni duruma adaptasyonda güçlükler, bebeğiyle doğum ve doğum sonrası ile ilgili kaygı ve korkular, vücut şeklindeki değişiklik nedeniyle beğenilmeme düşüncesi gebelik döneminde yaşanan en önemli sorunlardır.

    Düzenli bir cinsel yaşam gebeliği olumlu etkiler

    Anne adayları, gebelik sürecinde özellikle eşi ve yakın çevresinden yeterli desteği görmediğinde, bu sürecin getirdiği doğal değişimleri bir sorun olarak algılayabilir. Eşler arasındaki ilişkinin en önemli boyutu olan cinsellik de; bu dönemden ve yanlış inanışlar yüzünden olumsuz etkilenebilir. Çünkü eşler, cinsel yaşamlarındaki olumsuz gelişmeyi çoğu zaman bir problem olarak değil, gebelikte yaşanması zorunlu bir süreç olarak kabullenir. Problem olarak görse bile doktorları ya da çevreleri ile paylaşmaktan çekinir. Zaten konuşulması bile tabu olan cinsellik konusu, konuşulmamak üzere gündeme getirilmez. Oysa ki, cinsellik gebelikten önce nasıl evlilik yaşamının önemli bir parçasıysa gebelikte de yaşanması gereken durumdur. Çünkü gebelikte düzenli cinsel ilişki, anne adayının psikolojik durumuna ve gebelik sürecine olumlu etkiye sahiptir.

    Gebelikte cinsel ilişkiye engel sorunlar önemsenmeli

    Sağlıklı bir gebelik; düşük, bebekte sakatlık ve erken doğum gibi sorunlara yol açmaz. Gebelik takibi süresince herhangi bir problem yaşanmamışsa, doğuma bir ay öncesine kadar cinsel ilişkiye girilebilir. Ancak bu dönemde eşler arasında destek ve anlayış çok önemlidir. Gebelikte; düşük ve erken doğum tehlikesi, bazı plasental hastalıklar, bazı enfeksiyonlar ve rahim ağzı yetmezliği gibi sorunlar varsa, gebelik döneminde cinsel ilişki kısıtlaması getirilebilir. Doktorunuzla konuşmaktan çekinmeyin Anne adayları, eşleri ile birlikte, cinsellik hakkındaki endişe ve önyargılarını mutlaka doktoru ile paylaşmalıdır. Sorunların çözümü ile ilgili ilk adım, bu şekilde atılmış olacaktır. Doktoruyla gerekli şekilde konuşarak gebelikte yaşayacağı tüm değişiklikleri önceden öğrenen anne adayları, normal ve normal olmayan süreçlerle ilgili bilgi sahibi olacak ve cinsel yaşamına adapte olması kolaylaşacaktır.

    Sağlıklı bir gebelik; düşük, bebekte sakatlık ve erken doğum gibi sorunlara yol açmaz. Gebelik takibi süresince herhangi bir problem yaşanmamışsa, doğuma bir ay öncesine kadar cinsel ilişkiye girilebilir. Ancak bu dönemde eşler arasında destek ve anlayış çok önemlidir. Gebelikte; düşük ve erken doğum tehlikesi, bazı plasental hastalıklar, bazı enfeksiyonlar ve rahim ağzı yetmezliği gibi sorunlar varsa, gebelik döneminde cinsel ilişki kısıtlaması getirilebilir. Doktorunuzla konuşmaktan çekinmeyin Anne adayları, eşleri ile birlikte, cinsellik hakkındaki endişe ve önyargılarını mutlaka doktoru ile paylaşmalıdır. Sorunların çözümü ile ilgili ilk adım, bu şekilde atılmış olacaktır. Doktoruyla gerekli şekilde konuşarak gebelikte yaşayacağı tüm değişiklikleri önceden öğrenen anne adayları, normal ve normal olmayan süreçlerle ilgili bilgi sahibi olacak ve cinsel yaşamına adapte olması kolaylaşacaktır.

  • ‘Sezaryenden sonra normal doğum yapılabilir’

    ‘Sezaryenden sonra normal doğum yapılabilir’

    Sezaryen doğum yapanlar daha sonra normal doğum yapabilir mi? İlk doğumunu sezaryenle yapan bir anne, uygun şartların sağlanması durumunda ikinci doğumunu normal doğumla gerçekleştirebiliyor…

    Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin İngeç kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının anne adayları için öncelikli tercihinin normal doğum olduğunu belirtti.

    Bazı şartlarda anne ve bebek açısından risklerin arttığına dikkati çeken İngeç, bunların başında bebeğin doğum kanalından geçmesini engelleyecek problem bulunmasının geldiğini söyledi. Bebeğin kafasının doğum kanalından geçmesini engelleyecek kadar büyük olması, iri olması, ters duruşu, özellikle yan gelişlerde veya çapraz duruşlarda sezaryenin kaçınılmaz olduğunu anlatan İngeç, daha önceden rahime yapılan bazı ameliyatlarda da sezaryen ihtimalinin arttığını anımsattı.

    İngeç, rahimden ur alınması, şekil bozukluğunun düzeltilmesine yönelik yapılan ameliyatların da yine sezaryen gerekliliğini oluşturduğunu söyledi.

    Normal doğumun ise problem tespit edilmeyen gebelerde önerilen, fizyolojik olarak kabul edilen bir doğum şekli olduğunu belirten İngeç “Ama normal doğum başında normal kelimesi olmasına rağmen her zaman normal gitmeyebilir. Sürprizlere açıktır doğumun son aşamasına kadar. Ancak çoğunlukla problemsiz sonuçlanır. Yine de doğumun son aşaması dahil sezaryene dönme ihtimalinin olması bebeğin doğum kanalından çıkarken sıkıntıya maruz kalması ihtimalleriyle beraberdir” diye konuştu.

    SEZARYENDEN SONRA NORMAL DOĞUM
    Anne adaylarının en çok merak ettiği konuların başında doğumun nasıl olacağının geldiğini ifade eden İngeç, şöyle devam etti:

    “Daha önce sezaryen yapılmış bir kadın mutlaka yine sezaryen mi olması gerekir? Tıbbi açıdan da bakıldığında eskiden karşımıza bir kanun gibi ’bir sezaryen, hep sezaryen’ diktesi çıkardı. Bunun için 1900’lü yılların başından beri hep bu kural işledi. Bir kez sezaryen olan bir hasta mutlaka sezaryene alınmaya başlandı. Ama zaman zaman öyle vakalarla karşılaşıldı ki daha önce sezaryen olmuş kadın, sancıları başlıyor, hastaneye geç ulaşıyor ve normal doğum yapabiliyor.”

    Bu örnekler çoğalmaya başlayınca tıbbi olarak incelemeye alınmaya başlandığına işaret eden İngeç, şunları kaydetti: “Gerçekten bütün sezaryen olmuş hastaları yine tekrar sezaryene almak gerekir mi? Yoksa normal doğum şansı verilebilir mi? Bazı şartlar yerine geliyorsa sezaryen yapmış bir gebenin normal doğum yapabileceği görüldü. Ama tabi bu ihtimallere dayalı bir işlemdir. Yüzde 100 kesin olarak sezaryen olmuş kadınların hepsi normal doğum yapacak diye bir şart yok.”

    AA

  • Gebelikte diş ve dişeti tedavisi

    Gebelikte diş ve dişeti tedavisi

    Diş Hekimi Semra Güler Beşer, ağız ve diş sağlığının devamlılığını sağlamak için yaşam boyu etkili ve yeterli bakım gerektiğini söyledi. Hamilelikte ise diş bakımının bir kat daha önem kazandığına işaret eden Beşer, bebeğin diş gelişiminin anne karnında başladığını kaydetti.

    Özel Bursa Bahar Hastanesi’nden Diş Hekimi Semra Güler Beşer, hamilelik döneminde annenin hem kendi sağlığı hem bebeğinin diş gelişimi için dengeli beslenmeye dikkat etmesi gerektiğini vurguladı. Beşer, diş sağlığı için protein, A vitamini (et, süt, yumurta, sarı sebze ve meyveler), C vitamini (narenciye, domates, çilek), D vitamini (et, süt, yumurta, balık) ve kalsiyumdan (süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler) zengin gıdaların yeterince alınması gerektiğini açıkladı. Beşer, şöyle dedi:

    “Bilinçsiz ilaç kullanımından kaçınılmalıdır. Kullanılan ilaçlar bebeğin diş sağlığının yanı sıra genel vücut gelişimini de olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bebeğin diş sağlığı konusunda bilgili olmak, çocuğunuzun ömür boyu sağlıklı dişlere sahip olmasında ilk basamaktır. Hamilelik, tüm vücudun fiziksel ve psikolojik yönden pek çok değişikliklere uğradığı bir dönemdir. Ağzımız ise vücudun bu tür değişikliklerine karşı çok hassas olan bir bölgesidir. Anne adayı hamilelik süresince ister istemez devamlı bebeğini düşündüğü için kendi kişisel bakımını ihmal edebilir. Mide bulantıları ve kusmalar ağız içinde zararlı etkilere neden olur. Bazı yiyecek ve içeceklere karşı aşırı ilgi veya aşırı tiksinme duyulması sonucu ağız da bundan etkilenir.”

    “HAMİLELİKTE ANNE DİŞLERİNDEN KALSİYUM ÇEKİLMEZ”
    Hormonal etkiler sonucunda ağız içinde bazı değişimler olduğunu belirten Dt. Semra Güler Beşer, kandaki ve tükürükteki asit miktarı arttığı için dişlerin çürümesinin kolaylaştığını söyledi.

    Dişin çürümesinin, bakterilerin salgıladığı asitlerle dişin yumuşaması anlamına geldiğine işaret eden Beşer, hamileliğin erken safhalarında diş etlerinde şişlikler, kızarıklıklar gözlenebildiğini, bu şekildeki diş etinin oldukça hassas ve kolayca kanadığını dile getirdi. Halk arasındaki, ‘Hamilelik döneminde annenin dişlerinden kalsiyum çekildiği ve bu nedenle her bebeğin anneye bir diş kaybettireceği’ anlayışının yanlış olduğuna dikkat çeken Dt. Beşer, hamilelik döneminde vücuttaki dengenin bozulmasının dişlerin çabuk çürümesine uygun bir ortam oluşturduğunu kaydetti.

    Beşer, hamilelikte dişlerin daha çabuk çürümesinin sebeplerini şöyle sıraladı: “Bebek beklenen dönemde tatlıya, abur cubura aşırı istek belirir ve bunlar yendikten sonra diş fırçalama ihmal edilmesi, ilk aylarda görülen kusmalardan sonra annenin ağız bakımına yeterince özen göstermemesi, gebelik hormonlarının (östrojen, progesteron) etkisi ile dişetleri daha çabuk kanayan annenin, dişlerini fırçalamaktan kaçınması sayılabilir. Bu nedenlerden dolayı, bu dönemde diş sağlığına daha fazla özen göstermek gerekir.”

    GEBELİKTE DİŞ VE DİŞETİ TEDAVİSİ
    Hamilelik süresince rutin muayene ve diştaşı temizliği yapılabildiğini anlatan Beşer, acil olmayan tedavilerin yalnızca gebeliğin ikinci trimesterinde (hamileliğin her üç aylık bölümü) yapıldığını kaydetti. Acil tedavilerin hamileliğin her trimesterinde yapılabildiğini belirten Dt. Semra Güler Beşer, “Herhangi bir anestezi ve ilaç kullanımı söz konusu olduğunda kadın doğum uzmanı ile istişare yapılmalıdır. Diş röntgen filmleri ise ancak çok acil olan durumlarda anne adayına kurşun önlük giydirilerek alınabilir.

    Hamile olmayı düşünen veya hamile olan her kadın, mutlaka bir diş hekimi kontrolünden geçmeli, ağız sağlığı için neler yapması veya yapmaması gerektiğini öğrenmeli ve gereken tedavilerini yaptırmalıdır. Bu, hem annenin hem de çocuğunun sağlığı için çok önemlidir. Genellikle acil olmayan işlemler hamilelik sürecinde yapılabilir. Ancak herhangi bir diş tedavisi için en uygun zaman 4. ve 6. aylar arasıdır. Şiddetli ağrının eşlik ettiği acil durumlarda tedavi hamileliğin herhangi bir döneminde yapılabilir. Anestezi ve ilaç verilmesini gerektiren durumlarda jinekolog ile irtibat kurulmalıdır. Ertelenebilecek işlemler doğumdan sonraya bırakılmalıdır. Eğer dişlerde derin diştaşı birikimi varsa diş hekimi tarafından elimine edilmelidir. Diğer diş tedavilerinde olduğu gibi diştaşı temizliği de özellikle hamileliğin ikinci üç ayında yapılmalıdır.” diye konuştu.

    İyi bir beslenme ile beraber yeterli ağız diş bakımı yapılırsa, hamilelik döneminde normal dönemden farklı bir diş sorunu ile karşılaşılmayacağının altını çizen Dt. Beşer, hamilelik sırasında beslenme, hem annenin hem de bebeğin genel sağlığı ve ağız diş sağlığı için önemli olduğunu vurguladı. Beşer, hamilelikte bebeğin diş gelişiminin 5. ve 6. haftalarda başladığına işaret etti.

    CİHAN

  • Hamilelikte İlaç Kullanımı

    Hamilelikte İlaç Kullanımı

    Hamilelikte doktorlara danışmadan ilaç kullanımı çok sakıncalı olabilir.

    1) Hamilelikte ilaç kullanımı sakıncalı mıdır?

    Bazı ilaçlar bebeklerde doğuşsal anormalliklere yol açabilir, bazıları erken doğuma sebebiyet verebilir.

    Bunun için gebeliği planlayan kadınlar dahi yumurtladıktan sonra adet oluncaya kadar geçen iki haftaya kadarki sürede muhtemelen gebe olduklarını düşünerek doktorlarına danışmadan ilaç kullanmamalıdırlar. Gebelikte ise kadın-doğum uzmanını her ilaç kullanımında aramalıdırlar. İlaç kullanımı sadece gebeliğin ilk üç ayında değil daha önceki haftalar ve aylarda da bebeklere zarar verebilir ve erken doğuma da yol açabilir.

    2) Hamilelikte ilaç kullanımı nasıl olmalıdır?

    Hamile, doktoruna danıştığı sürece gebelik boyunca pek çok ilacı kullanabilir. Gebeliğin her gününde, her ayında ve hemen her hastalıkta kullanılacak ilaç mevcuttur. Gebelikte ilaç kullanılamaz ön yargısı yanlıştır. 9 aylık bir süre insan hayatında uzun bir dönemdir ve bu dönemde gebeler elbette ki değişik hastalıklara yakalanacaklar, grip olacaklar, dengelerini kaybedip düşecekler, kollarını bacaklarını zedeleyecekler, değişik iltihaplar kapacaklar, mideleri bozulacak, idrar iltihabı geçirebilecekler, kabız olabilecekler ve ishal olabileceklerdir. Dolayısıyla bir gebenin 9 ay boyunca ilaçsız yaşaması olası değildir. Yeter ki hekimlere danışarak en doğru ilacı kullansınlar.

    3) Hamilelik sırasında kullanılan ilaçların doğacak bebeğe geçişi söz konusu mudur?

    Gebelikte kullanılan ilaçların önemli bir kısmı bebeğe geçer. Ancak çok büyük molekülü olan ilaçlar plasentadan geçmez ve dolayısıyla bebeğe de etkisi olmaz ama ilaçların çoğunluğu plansetayı geçecek, bebeğe de gidecektir. Bu demek değildir ki plasentayı geçip, bebeğe gidebilen hiçbir ilaç kullanılmamalıdır. Çünkü bu durumda daha önce de belirttiğimiz gibi pek çok hastalığın gebelikte tedavisinin yapılmaması gibi bir durum doğurucaktır ki, bu da hem anneye hem de bebeğe daha çok zarar verir.

    4) Bebeğin anne karnında ilaçların yan etkilerine en hassas olduğu dönem sadece hamileliğin ilk üç ayı mıdır?

    Gebeliğin ilk üç ayında bebeğin organları gelişmekte olduğu için verilen bazı ilaçlar bu gelişimi durdurur ve bebeklerde bazı anormalliklere yol açabilir. Ama bebek devamlı gelişen bir organizma olduğu için üçüncü aydan sonra hiçbir zararı yoktur denemez, çünkü gelişim devam etmektedir ve bazı ilaçlar belirli gebelik haftalarında bebeğe yine zarar verebilirler, örneğin bazı hormon ilaçları ve kortizon gibi ama belli dozlarda kalındığı, doktor tarafından verildiği sürece gebeliğin hemen her haftasında ilaç kullanılabilir.

    5) İlaç prospektüslerinin hemen hepsinde hamilelikte kullanılması uygun değildir, ibareleri mevcuttur, gerçekten birçoğu hamilelikte kullanılmaz mı?

    Bütün ilaçların prospektüslerinde bu tür ibarelerin yazılması gebeleri uyarmak içindir. Pek çok ilacın prospektüsünde kullanılmaz yazmaktadır. Bu, gebelikte kontrolsüz ilaç kullanımını önlemek için yapılan bir uyarıdır.

    6) Doz alımı gebelik sürecine göre değişir mi?

    Evet. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında ve doğuma çok yakın zamanlarda bazı ilaçları kullanmamak veya dozu azaltmak gereklidir. Bebeğin doğuma çok yakın bir zamanda uzun etkili olan ve vücuttan atılamayan bazı ilaçlar bebeğe geçtiklerinden doğumdan sonra bebek üzerinde etkilerini gösterir ki, bu tarz bazı ilaçlar bebekte nefes alamama, dolaşımı bozma gibi şikâyetlere yol açar. Dolayısıyla bu ilaçları doğumdan bir süre önce kesmek gereklidir.

    7) Hamilelikte antibiyotik kullanımı bebek için sakıncalı mıdır?

    Bazı antibiyotikler gebelikte kullanılmaz. Çünkü bunlar bazen bebeğin kemik gelişimini olumsuz etkiler veya dişlerini sarı yapar vs. Ama pek çok antibiyotik de gebelikte emniyetle kullanılabilir ve kullanılmaktadır.

    8) Doktor gözetimi almadan ilaç kullanımı bebekte ne gibi sağlık sorunlarına yol açar?

    Özellikle bebeğin organ gelişimi süresinde yani ilk üç ayda alınan bazı ilaçlarda bebekte kemik gelişiminin olmadığı, bazı kalp anomalileri olduğu, cinsel organlarının gelişiminde bir takım duraklamalar ve bozukluklar olduğu gözlemlenmiştir. Yine alınan bazı ilaçlar bebekte işitme kaybına, böbrek anomalilerine, hatta kol ve bacak eksikliklerine neden olabilir. Bazı ilaçlar ise bebekte zekâ gelişimine engel olabilir, bebeğin kilo almasını engeller ve rahim içi gelişme geriliği dediğimiz sorunları yaratırlar.

    Bazı ilaçlar bebekte kanamalara yol açabilir ve gerek rahim içinde gerekse doğumdan hemen sonra beyinde kanamalara yol açarak, bebeğin ölümüne neden olabilir.

    9) Bitkisel ilaç kullanmak zararlı mıdır?

    Doktor denetiminde olmak, ilacın temiz koşullarda hazırlandığından emin olmak ve içindeki maddeleri iyi bilmek şartıyla bazı bitkisel ilaçlar gebelikte kullanılabilir. Örneğin kabızlık ilaçları gibi.

    10) Aspirin gebelik sürecinde kullanılmaması gereken bir ilaç mıdır?

    Aspirinin normal 500 mg.lık tabletlerini gebelikte kullanılmasını önermiyoruz. Bu tabletler hem bebekte bazı damar hastalıkları anomalilerine yol açabilmekte hem de her gün kullanıldığı takdirde kanamalara sebebiyet vermektedir.

    Ama düşük doz aspirin gebelikte yaygın olarak kullanılmaktadır. Kılcal damarlardaki pıhtılaşmayı engelleyerek bazı düşük vakalarında, gelişme geriliği olan bebeklerde gelişmeyi hızlandırmak için kullanılmasını önerenler vardır. Özellikle tüp bebek hastalarında bebek aspirini kullanmak yaygın bir gelenektir.

    11) Aşı hamile bir bayana uygulanabilir mi? Aşı çeşitlerine göre farklılık gösterir mi?

    Gebelikte bazı aşılar uygulanabilir. Ancak canlı aşı dediğimiz canlı virüsün vücuda verilerek bağışıklık yaratıldığı aşılarda virüs bebeğe de geçerek onda da hastalıklara yol açabildiği için kullanılmaz.

    Gebelikte sadece ölü aşılar veya mikrobun ancak protein kısmına karşı geliştirilen aşılar rahatlıkla kullanılabilir. Örneğin gebelikte grip aşısı kullanılabilir, ama kızamıkçık aşısı kullanılmaz çünkü bebeğe kızamık geçebilir ve çok ağır anomalilere yol açabilir.

    Yine gebelikte tetanos aşısı ölü aşısı ölü aşı olduğu için kullanılabilir. Biz bütün gebelerin gribe karşı daha hassas olduğunu düşünerek grip aşısının gebelik sırasında vurulmasını özellikle öneriyoruz. Yine son yıllarda çıkan ve salgın halini alan HPV (insan siğil virüsü) gebelikte de bulaşabilir ve rahim ağzı kanserine yol açabilir. Bu yüzden HPV aşısı gebelik öncesi yapılmalı ve bitirilmelidir. Bu aşının gebelik sırasında kullanılmasının şu ana kadar sakıncası olmadığı düşünülse de tavsiye edilmemektedir.

    Gebelik hakkında merak ettikleriniz için tıklayın !

     

  • Kısırlık Tedavisinde Hastaya Yaklaşım

    Kısırlık Tedavisinde Hastaya Yaklaşım

    Kısırlık tedavisi sürecinin başlangıcında iyi iletişim kurmak işin püf noktalarından biridir.

    Çünkü üreme tıbbında (yumurtlama tedavisi.aşılama,tüpbebek,mikroenjeksiyon vs.)mucize çözümler yok.Gelecekte de olmayacaktır. Üreme tıbbı doğal seleksiyona karşı verilen bir mücadeledir. İnsan doğası sürekli üremeye yönelik dizayn edilmemiştir.

    Çiftler tedavi sürecinin başlangıcında önce bu gerçeği anlamalı ve anlamanında ötesinde içlerine sindirebilmelidir.Tedavi sürecini yönetecek ekip ise öncelikle çifti bu konuda detaylı olarak bilgilendirmelidir.

    Çiftlerin eğitim düzeyi ne olursa olsun tedavi sürecinin başlangıcında kendi durumları anlayabilecek şekilde kendilerine izah edilmelidir.Sorunlarının ne olduğu,planlanan tedavi ile neyin amaçlandığını,şanslarının ne olabileceği,tedavi sürecinin daha sonraki basamaklarının neler olabileceği iyice izah edilmelidir.

    Bundan sonrasını yönetmek ve kavramak çok daha kolay olacaktır.
    Bugün ki koşullarda şansı en yüksek olan çift %50-60 oranında ilk denemede gebelik şansına sahiptir.
    Bu aslında şansı en yüksek çift bile, ilk denemede en az %40-50 olasılıkla gebe kalamayacak demektir.(özellikle ,ileri yaş ve embriyo kalitesindeki düşüş bu şansı daha da aşağıya çekmektedir.)

    Gebelik olursa da yaklaşık % 15 civarında erken dönem gebelik kaybı olabilir.
    Önce bu gerçek iyi anlaşılmalıdır.Bu gerçekle başlangıçta yüzleşmek olası olumsuz sonuçlar durumunda daha az hayal kırıklığı olacak ve gereksiz bir umutsuzluk duygusunu ortadan kaldıracaktır.

    Tedaviye başlamadan önce mutlaka doktorunuzla ve sizinle ilgilenen ekiple detaylı konuşmaktan çekinmeyin.

    Saygılarımla,

    Op.Dr.  Gökhan  Çıragil 
    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

    gokhanciragil.com
    Ankada Tüp Bebek Merkezi Facebook

    İlgili yazıları ;
    Tüp bebek’de Başarıyı Arttırabilecek Yeni Yaklaşımlar

    Kısırlık Tedavisinde Hastaya Yaklaşım
    Ankada Tüp bebek Merkezi Ekibi
    Ankada Tüp bebek Merkezi
    Ankada Tüp bebek Merkezi Ekibi

     

  • Hamileler bu testleri mutlaka yaptırmalı!

    Hamileler bu testleri mutlaka yaptırmalı!

    Bir asır önce temelleri oluşturulan gebelik takibi, hem annenin hem de bebeğin sağlığı için yaşamsal öneme sahip…

    Gebelik takibi önceleri 16. haftada başlatılıyor ve ayda bir kez yapılan rutin takipler, 30. haftadan sonra genellikle 2 haftada bir, 36. haftadan sonra ise haftada 1 olarak doğuma kadar sürdürülüyordu. Bunun nedeni ise gebelik zehirlenmesi (preeklamsi) ve ani başlayan kanamalar gibi çeşitli komplikasyonların hamileliğin ikinci yarısından sonra görülmesiydi. Oysa son yıllarda tıp teknolojisindeki gelişmeler ve bilgi birikimi sayesinde anne ile bebeğin yaşamını tehdit edebilen pek çok komplikasyon 3 basit yöntemle hamileliğin henüz ilk haftalarında belirlenebiliyor; anne adayının öyküsünün alınması, kan tahlili ve ultrason muayenesi.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Lütfü Önderoğlu, bu 3 yöntemle anne ve bebekte hangi sağlık sorunlarının tespit edilebildiğini anlattı. Prof. Önderoğlu, 11.14. haftalar arasında yapılan tek bir muayene ile anne ile bebeği düşük veya yüksek riskli grup olarak ayrılabildiğini belirterek şunları söyledi:

    “Özellikle ilk üç ay sonunda kontrollerin yapılıp, bundan sonraki bakım programlarının kişiye ve ihtiyaca özgü yeniden planlanması hem anne hem de bebek için yaşam kurtarıcı oluyor. Çünkü bu sayede sağlık hizmeti çok daha verimli ve etkili verilebiliyor. Riskli gruplar erken dönemde belirlendiğinde anne veya bebekte oluşabilecek gebelik kayıpları, erken doğum, doğum öncesi kanamalar, büyüme geriliği, preeklamsi ve Down Sendromu gibi ciddi komplikasyonlar tespit edilerek, önlenebiliyor ya da sorun hafifletilebiliyor. Dolayısıyla her anne adayının 11-14. haftalar arasında, en ideali ise 12. haftada kontrole gelmesi çok önemli.”

    MUAYENENİN 3 SİLAHŞÖRÜ: ÖYKÜ, TAHLİL, ULTRASON
    1- Annenin öyküsü: Muayenenin ilk adımında anne adayına daha önceki hamilelikte erken veya ölü doğum, gebelik tansiyonu, gebelik zehirlenmesi, bebeğin anne karnında iyi büyümemiş olması gibi sorunların olup olmadığı soruluyor, yapmış olduğu doğum varsa bunun tam bir hikayesi alınıyor. Anne öyküsünün alınması yüksek risk taşıyan ve doğumu 34 haftadan önce yapılma tehlikesi olan anne adaylarını seçebilme ve önlem alma şansını sunuyor.
    2- Kan tetkikleri: Anne adayının kan grubu, RH faktörü ve tam kan sayımı, geçirmiş olduğu enfeksiyonların araştırılmasının yanı sıra bu döneme ilişkin bazı özel hormon ve plasental proteinlerin bakılarak, anne yaşı ile gebelik haftasının birleştirildiği birinci ilk üç ay testi yapılabiliyor. Elde edilen test sonucu olasılık hesabı ile anne adayının kromozom anomalili bebek doğurma, preeklampsi ve buna bağlı büyüme geriliği riskleri sayısal olarak tespit ediyor. Çok yüksek risk taşıyanlar ile düşük risk taşıyan gebelerin ayrımına da böylece olanak tanınıyor. İlk trimester kan testinden en iyi sonucun alınabilmesi için bu test, ultrasonografi ile bakılan bebeğe ilişkin bazı özel ölçümlerle birleştiriliyor.
    3- Ultrasonografi: 11-14 hafta arasında yapılacak ultrasonografi ile gebeliğe ilişkin pek çok bilgi alınabiliyor. Bu dönemde özellikle ense saydamlığı ölçümü birinci trimester tarama testi olarak biyokimyasal değerler ile kombine edildiğinde ve gerekirse kalbe uygulanan duktus venozus doppleri, kalp kapağı doppler ölçümlerinin yanı sıra burun kemiği değerlendirilmesi ile bebekte down sendromu gibi önemli kromozom anomalilerinin tahmin edilme şansı yüzde 90’lara ulaşıyor. Aynı zamanda çok erkenden bebekte majör yapısal anomalilerden anensefali, karın ön duvar anomalileri, mesane ve ağır nörolojik sistem anomalileri de görülebiliyor.

    HANGİ RİSKLER TESPİT EDİLİYOR?
    Prof. Dr. Lütfü Önderoğlu, hamileliğin ilk 3 ayında yapılan kontrollerde tespit edilip, alınan tedbirler ve tedavilerle ortadan kaldırılabilen veya zararları büyük oranda hafifletilebilen riskleri şöyle sıraladı:
    ANNE ADAYINDA…
    Gebelik hipertansiyonu: Anne adayının tansiyonunun 140/90 mmHg ve üzerinde seyretmesi, beraberinde böbrekten idrara protein kaçağı olmasına preeklampsi, bir başka deyişle gebelik zehirlenmesi adı veriliyor. Yüzde 6-8 sıklıkla rastlanan hamilelik zehirlenmesi annede beyin kanamasından akciğer ödemine, görme kaybı, böbrek ve kalp yetmezliğinden ölüme kadar çok ciddi tablolara yol açabiliyor. Anne karnında bebekte büyüme ve gelişme geriliği olabiliyor, plasentanın erken ayrılma riski de artıyor.
    Erken doğum: Özellikle 34 haftanın altında gerçekleşen doğumlar sonucunda bebek ölümleri ve nörolojik kalıcı hasarlarla karşılaşılması bugün için en başta gelen sorun olarak görülüyor. Önceki gebeliklerde erken doğum, erken su kesesi açılması gibi öykü alınması ve mevcut gebelikte rahim ağzı ile kanalın sonografik takibi bu yönde yüksek risk taşıyan gebeliklerin saptanmasına yardımcı oluyor.

    BEBEKTE…

    Down Sendromu: 11- 12 haftada anne yaşı, kan tetkikleri ve ultrasonografi takibinden alınan sonuçlar birleştirilerek bebekte kromozom anomali riski tespit edilebiliyor. Eğer bebek yüksek risk grubundaysa, örneğin down sendromu riski yüzde 1 civarında ise koriyon villüs biyopsisi önerisi yapılarak erkenden kromozom analizine olanak sağlanabiliyor. Yapılan bu birinci trimester taraması ile kromozom anomalileri yüzde 90 oranında tahmin edilebiliyor. Fetal anomaliler: 11-14 hafta sonografisi ile majör anomalilerin önemli bir bölümü tanınabiliyor. Örneğin bebeğin kafatası ve beyin dokusundaki gelişme sorunu, karın ön duvarındaki açıklık, dışarıya doğru fıtıklaşan bağırsak veya karaciğer, idrar kesesinde tıkanıklık veya dev bir idrar kesesi tespit edilebiliyor. Ayrıca gebeliğin ilerleyen dönemlerinde kendini gösterebilecek kalp anomalileri ile iskelet sistemine ait anomaliler hakkında ön fikir elde edilebiliyor ve bu gebeler yakın takibe alınabiliyor.

    Büyüme ve gelişme geriliği: Yetersiz gelişme ve büyüme nedeniyle anne karnında ölüm olabileceği gibi doğum sonrası kalıcı özürler de gelişebiliyor. Bu bebeklerin önceden tespiti, daha farklı bir takip önerilmesi ve gerekirse erkene alınabilecek doğum kararları ile anne ile bebeğin yaşamları kurtulabiliyor.

    Gebelik – Hamilelik hakkında bilgi için tıklayın…

  • Hamileyken diş tedavisi yapılır mı?

    Hamileyken diş tedavisi yapılır mı?

    Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, ağız ve diş sağlığının sürekliliğini sağlamak için ömür boyu etkili ve yeterli bakımın şart olduğunu ve kadınların hamilelik, bebek emzirme, menstruasyon, menopoz gibi dönemlerde dişlerine ayrıca özen göstermesi gerektiğine dikkat çekiyor.

    Hamilelik döneminde anne adayının dişlerinde kalsiyum kaybı olduğuna dair herhangi bir bilimsel bir veri olmadığını söyleyen Dr. Çağdaş Kışlaoğlu, “Halk arasında ‘Hamilelik sırasında bebeğin kendisi için gerekli olan kalsiyumu annenin dişlerinden alarak annesinin dişlerinin çabuk çürümesine yol açtığı, bu sebepten ötürü anne adaylarının diş kaybına uğradığı’ şeklindeki düşünce bilimsel bir gerçeği yansıtmıyor” diyor.
    Ancak hamilelikte ağız sağlığında bazı değişikliklerin olacağını hatırlatan Dr. Kışlaoğlu “En önemli değişiklik östrojen ve progesteron hormon düzeylerindeki artıştır. Bu durum, dişler üzerindeki plak birikiminin artması ile bağlantılıdır.” diyerek vurgu yapıyor.

    DİŞLER NEDEN ÇABUK ÇÜRÜR?
    Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu, hamilelik döneminde vücuttaki dengenin bozulması, dişlerin normal dönemden daha çabuk çürümesine uygun bir ortam yarattığını vurgulayarak hamilelikte dişlerin daha çabuk çürümelerinin nedenlerini şöyle sıralıyor:

    – Bu dönemde tatlıya, abur cubura aşırı istek belirir ve bunlar yendikten sonra diş fırçalama ihmal edilir.

    – Hamileliğin ilk aylarında görülen kusmalardan sonra anne adayı ağız bakımına yeterince özen göstermeyebilir.

    – Gebelik hormonlarının etkisi ile dişetleri daha çabuk kanayan anne adayı, dişlerini fırçalamaktan kaçınır.

    DİŞLERDE KALSİYUM ÇÖZÜNMESİ OLMAZ
    Hamilelik döneminde bebeğin ve annenin kemiklerinin sağlıklı olabilmesi için anne adayının, günlük olarak 1200 ilâ 1500 mg kalsiyuma alması gerektiğini söyleyen Dr. Kışlaoğlu, bebek bekleyen kadınların bu dönemde süt ve süt ürünleriyle yeşil yapraklı sebzeler gibi kalsiyum bakımından zengin gıdalar tüketmesi gerektiğini vurguluyor.

    Doktor Çağdaş Kışlaoğlu açıklamalarına şöyle devam ediyor: ‘Anne adayı eğer kalsiyum ihtiyacını gıdalardan karşılayamazsa, bebeğin gelişimi için gerekli olan kalsiyum, annenin kemiklerinden karşılanıyor. Ancak anne adayı, hamilelik döneminde iyi beslenir yeterli ağız diş bakımı yaparsa bu dönem, normal dönemden farklı bir diş sorunu ile karşılaşmaz.”

    ŞEKERDEN UZAK DURUN!
    Hamilelik sırasında beslenme, hem annenin hem de bebeğin genel sağlığı ve ağız diş sağlığı için oldukça önemli olduğunu söyleyen Dr. Kışlaoğlu, anne adaylarının hamilelik döneminde nasıl beslenmesi gerektiğini şöyle anlatıyor:

    “Anne adaylarının, hamilelik süresince A,C ve D vitaminleri ile fosfor ve kalsiyum yönünden zengin temel besinler, meyveler ve sebzeler almaya dikkat etmeleri gerekiyor. Hamileyken ayrıca tahıl, süt ve süt ürünleriyle, balık ve yumurta dengeli olarak almaları yararlı olacaktır. Anne adayları, -özellikle yemek aralarında- şekerden mümkün olduğu kadar uzak durmalı. Kurutulmuş meyve ve karamel gibi yapışkan şekerli yiyeceklerden de kaçınmaları gerekiyor.”

    HAMİLEYKEN DİŞ TEDAVİSİ YAPILABİLİR Mİ?
    Diş Hekimi Protez Doktoru Çağdaş Kışlaoğlu, hamileyken diş tedavisi yapılıp yapılmayacağı konusunda şunları söylüyor:

    – Bebeğin organ gelişim evresi olan hamileliğin ilk üç ayında etkili dental tedaviden kaçınılması gerekiyor.

    – Diş ya da diş eti iltihabı gibi acil durumlarda, var olan enfeksiyonun bebeğin gelişimini dental tedavinin olumsuzluklarından daha fazla etkileyebileceği düşüncesi ön plana alınmalı ve bir jinekologun önerileri doğrultusunda diş tedavisi yapılmalıdır.

    – Son üç ayda tedavi için gerekli olan pozisyonları rahat alalaması ve koltukta uzun süre oturamaması nedeni ile diş tedavisi yaparken anne rahatsız olabilmektedir.

    EKSTRA BİR AĞIZ-DİŞ BAKIMI ŞART!
    Dr. Çağdaş Kışlaoğlu, anne adaylarının hamilelik döneminde ağız ve diş sağlığına normal dönemden daha fazla özen göstermesi gerektiğini söyleyerek, şu hatırlatmalarda bulunuyor:

    – Hamilelik sırasında oluşan hormon artışı, ağız mukozasını dış etkenlere karşı özellikle bakteri plaklarına karşı daha hassa yapar. Bunun için günlük ağız ve diş bakımı kesintiye uğratılmamalıdır.

    – Plak birikimi ve diş eti hastalıkları ile hamilelik sırasında oluşan hormonal değişiklikler arasında direkt bir ilişki vardır. Bu nedenle anne adayları, hamilelik öncesinde tam bir ağız muayenesinden geçerek optimal ağız hijyenine kavuşmalı ve bunu sürdürme alışkanlığını kazanmalıdır.

    – Anne adayları hamilelikte günde en az iki kez diş fırçası ve diş ipi kullanarak etkili diş bakımı yapmalı, plak birikimine engel olmalıdır.

    – Hamilelikte ağız gargaraları ya da ılık tuzlu su ile gargara yapılmalıdır. Özellikle ılık tuzlu su diş etlerini rahatlatır ve dişeti hassasiyetini azaltır.

  • Doğum kontrolde ‘sperm ağı’ dönemi

    Doğum kontrolde ‘sperm ağı’ dönemi

    Bilim adamları hem istenmeyen gebelikleri önleyecek, hem de cinsel hastalıklardan koruyacak ağ şeklinde bir doku üretti. Kadınların kullanacağı, spermleri yakalayan ve salgıladığı ilaçla öldüren ağ, geleceğin doğum kontrol yöntemi olmaya aday.

    Seattle’daki Washington Üniversitesi’nden araştırmacılar, sadece nanometrelerle ölçülebilecek büyüklükteki liflerden oluşan esnek bir doku geliştirdi.

    VÜCUTTA ERİRKEN ELAÇ SALGILIYOR

    Gözeneklerinin çok küçük olması nedeniyle spermleri bile geçirmeyen doku, bir süre sonra vücut içinde erimeye başlıyor ve erirken dışarı saldığı ilaçlarla da örneğin AIDS hastalığını önleyebilecek antiviral maddeler ya da spermleri öldürücü maddeler salgılayabiliyor.

    Ağın vücutta ne kadar sürede eriyeceği ise kullanılan plastik maddeye bağlı.

    Washington Üniversitesi’nden Cameron Ball, Deutsche Welle’ye verdiği demeçte, yavaş yavaş iki gün içinde eriyen madde kullanmayı düşündüklerini, bu süre içinde dokunun sürekli ilaç salgılayarak spermleri öldüreceğini, ayrıca eriyene kadar fizikî engel işlevini de sürdüreceğini kaydetti.

    İKİYE KATLANIP VAJİNAYA YERLEŞTİRİLİYOR

    Ball, dokunun çeşitli şekiller alabilecek durumda olduğunu da belirterek “Örneğin bir kadın yaklaşık 5 santimetrekare büyüklüğündeki bir dokuyu parmağıyla ikiye katlayıp vajinanın içine yerleştirebilir” diye konuştu.

    Nano parçacıklardan oluşan malzemenin doğrudan vücuda yapışacağını ve erimeye başladığında bir nevî jel salgılamaya başlayacağını belirten Ball, dışarıdan görünmemesi nedeniyle kadınların bu yöntemi partnerlerinden habersiz kullanabileceklerine de dikkat çekiyor.

    Araştırma ekibinin başkanı Kim Woodrow da doğum kontrolünde ilk kez nano liflerin kullanıldığını belirterek “Hayalimiz, kadınları aynı anda hem HIV’den hem de istenmeyen gebeliklerden koruyacak bir ürün geliştirmekti” dedi.

    Araştırmacılar, bu heyecan verici buluşun günlük yaşamda ne kadar güvenilir ve pratik olduğunu görmek için zamana ihtiyaç olduğunu belirtiyor.

    Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in eşi Melinda ile birlikte kurduğu vakıf da bu heyecan verici buluşun gelecek vadettiğine ikna olmuşa benziyor. Vakıf, araştırmaların sürdürülmesi için projeye şimdiye kadar yaklaşık bir milyon dolarlık kaynak ayırdı.

    Deutsche Welle Türkçe