Etiket: hamile

  • Ovulasyon nedir ? Ovulasyon hakkındaki yanlış bilgiler.

    Ovulasyon nedir ? Ovulasyon hakkındaki yanlış bilgiler.

    Ovulasyon (yumurtlama) yumurtalıkta döllenme bekleyen olgunlaşmış yumurtaların döl yatağından (fallop tüpleri) serbest kalması, çatlaması ile meydana gelir. Bu arada rahim, rahim mukozası ile yumurtaya hazırlanır. Genelde bu yumurta 12-24 saat yaşar. Eğer gebe kalma, döllenme oluşmaz ise, döllenmemiş yumurta, rahim mukozası, ve diğer kan adet dönemi boyunca akınyla dışarı atılır. Eğer gebe kalma, döllenme meydana gelmiş ise, yumurta 6-12 gün rahim duvarına yerleşir.

    Anlaşılması gereken nokta; ovulasyon, gebe kalma konusunda anahtar konudur. Ovulasyon hakkında bir çok yanlış düşünce, kanı vardır. Ve bu gebe olma sürecindeki büyük engellerdendir. Burada size ovulasyon hakkındaki yanlış bilinen bazı efsanelerden bahsedeceğiz.

    Yanlış Bilgi #1: Her kadının ovulasyon tarihi (yumurtlama tarihi) adet tarihinin 14. günüdür.

    Başka bir yanlış bilgi olan “Her kadın 28 gün adet dönemi geçirir” efsanesinden dolayı böyle bir düşünce oluşmuştur. Her iki bilgi de yanlıştır. Ne her kadınının adet dönemi 28 gündür nede her kadının yumurtlama tarihi adet döneminin 14. günüdür. Kadınlarda adet dönemi genelde 24-35 gün arasında değişir. (bazı durumlarda daha da uzun sürebilir.) Kadınların büyük çoğunluğu adet döneminin 11. günü ile 21. günü arasında bir gün yumurtlarlar.

    Bir çok kadın tam ovulasyon tarihini belirlemek için bir çok yöntem kullanmaktadırlar. Bunlardan bazıları Ovulasyon Tahmin Kitleri, Doğurganlık İzleyiciler, VÜcut Isısı Ölçümü vb.

    Siz de sitemizde bulunana Ovulasyon-Yumurtlama tarihi hesaplama aracını kullanarak muhtemel ovulasyon döneminizi hesaplayabilirsiniz.

    Yanlış Bilgi #2: Kadınlar her adet döneminde birden fazla yumurtlama dönemi geçirebilirler.

    Ovulasyon-yumurtlama her adet döneminde sadece bir kere olur. Ovulasyonunu ikinci bir kere olma ihtimali neredeyse imkansızdır. Birden fazla yumurtanın olgunlaştığı durumlarda, yumurtaların birbirlerini 24 saat içinde bırakırlar. Ama yukarıda da belirttiğimiz gibi bu neredeyse imkansızdır. Yani her kadının her ay sadece bir ovulasyon dönemi vardır. Ve hamile kalmak için bu tarihin bilinmesi gerekir.

    Yanlış Bilgi #3: Kadınların ovulasyon tarihi her ay aynı gündür.

    Bir çok kadının adet döneminin ortasında yumurtlama olmasına rağmen, gerçek ovulasyon günü dönem dönem değişebilir. Bu ovulasyon dönemi hesaplamanın hamile kalma aşamasında neden çok önemli olduğunun diğer bir nedenidir.

    Yanlış Bilgi #4: Adet Kanaması kadının ovulasyon (yumurtlama) geçirdiğinin ispatıdır.

    Böyle birşey söz konusu değildir. Eğer kadınlarda ovulasyon (yumurtalama) olmuyorsa bile, hormonal dalgalanmaların sonucu olarak düzenli olarak adet görebilir. Aynı zamanda düzenli adet görmenin sebebi atılım kanamaları olabilir. Sonuç olarak bir kanının düzenli adet görmesi onun ovulasyon dönemine girdiği veya yumurtalama olduğu anlamına gelmez.

    Ovulasyon tarihi hesaplama için tıklayın

  • Hamileyken Fazla Et  Kısırlığa, Az Karbonhidrat Şişmanlığa Sebep Oluyor !

    Hamileyken Fazla Et Kısırlığa, Az Karbonhidrat Şişmanlığa Sebep Oluyor !

    Hamilelik döneminde fazla miktarda kırmızı et tüketmek doğacak erkek çocukta sperm kalite sorunu, yetersiz düzeyde karbonhidrat tüketmek ise şişmanlık, şeker hastalığı gibi riskler yaşanması ihtimallerini artıyor. Bahçeci Sağlık Grubu doktorlarından Aile Hekimi Dr. Murat Berksoy hamilelik döneminde annenin aldığı besinlerin bebeğin ileriki hayatında ayrıca Alzheimer, kalp, şeker, infertilite gibi hastalılıklara sebep olabildiğini söyledi.

    Anne adaylarının hamilelik sürecindeki beslenmesi, bebeklerinin DNA’sında önemli değişiklikler oluşturduğu için tüm yaşamını olumsuz etkiliyor. Bahçeci Sağlık Grubu doktorlarından Aile Hekimi Dr. Murat Berksoy hamilelik süresinde yanlış beslenen, ağır metaller, kimyasal ve biyolojik toksinlere maruz kalan anne adayının bebeğinde, ileriki yaşlarda yüksek tansiyon, şeker, kalp-damar hastalığının yanısıra zeka geriliği, otizm ve davranış bozukluğu gibi sorunlar yaşanabileceğini söyledi.

    Ayrıca anne hamileyken çok fazla kırmızı et tüketirse, bebek erkek ise, bunun gelecekte sperm sayısını olumsuz yönde etkileyebileceğini söyleyen Dr. Berksoy, ‘’Çevresel kimyasal kirleticilerden PCB poliklorine bifeniller, dioksinler, kurşun, civa, bisfenol A ve perstisitler gibi endokrin bozucular çocuklarda işitme ve konuşma bozukluklarına, eğitimde başarısızlığın yanında gebelik sırasında benzer durumlara maruz kalındığında ise ileriki yıllarda bebeğin üreme sorunlarıyla karşılaşma olasılığını arttırmaktadır. Anne hamile iken çok kırmızı et tüketirse, bebek erkek ise, bu gelecekte sperm sayısını olumsuz yönde etkileyebilir. Hamileyken yetersiz düzeyde karbonhidrat tüketmek ise bebeğin genlerinde bazı unsurların değişmesine yol açıyor. Bu bebekler, yaşamlarının ileriki aşamalarında daha çok kilo alıyor. Yani anne adayı yetersiz karbonhidratlı bir beslenmeye geçerse, çocuğunun kilo alma riskini artırıyor. Anne karnındayken çocuk yetersiz beslenirse, çocuk ileride şişmanlık, şeker hastalığı gibi risklerle karşılaşabiliyor. Bu nedenle özellikle hamile kadınların beslenme ve yaşam tarzları konusunda daha bilinçli davranması gerekir’’ dedi.

    Anne Bebeğinin Genlerini Nasıl Etkiler?

    Uzmanların teorisine göre, anne karnında gelişimini sürdüren bebek, dünyaya geldiğinde karşılaşacağı ortama hazırlıklı olmaya çalışıyor ve DNA’sında buna göre değişiklikler oluyor. Dr. Murat Berksoy, karbonhidratı yetersiz bir ortamda gelişen bebeğin yeterli besin olmadığı varsayımıyla vücudunu depolamaya programladığını belirterek, şunları söyledi: ‘’ Daha önce hayvanlarda yapılan çalışmalarda da beslenmenin gen işlevlerinde değişiklik yaratabildiği belirlenmişti. Buna, Epigenetik değişim deniyor. Bu alana eğilen uzmanlar ise çevre ile genlerin nasıl bir etkileşim içinde olduğunu anlamaya çalışıyor. Annenin aldığı besinler ve diğer etkenler bebeğin hayatında Alzheimer, kalp, şeker, infertilite gibi hastalılıklara sebep olabiliyor. Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin D vitamini, iyot, Omega 3, B12 vitamini, folik asit, A vitamini ve demir eksikliklerinin giderilmesi büyük önem taşıyor.’’

    Dr. Murat Berksoy Epigenetik değişimlerin kısmen de olsa yaşamın ilk dönemleri ile daha sonraki hastalıklar arasında bağlantı oluşturduğuna ilişkin önemli kanıtlar olduğunu belirterek, kadınların gelecek nesillerin sağlığını iyileştirebilmek için beslenme konusunda daha fazla desteğe ihtiyacı olduğunu sözlerine ekledi.

    Erkeklerde Kısırlık
    1. Erkeklerde kısırlık hangi sebeplerden olur?
    2. Erkeklerde kısırlık nasıl tedavi edilir?
    3. Erkeklerde kısırlık nasıl tespit edilir?
    4. Erkeklerde kısırlıktan nasıl emin olunur?
    5. Genetik faktörler erkeklerde kısırlığa neden olabilir mi?
    6. Erkeklerde kısırlığın nedeninin belirlenemediği durumlar nelerdir?
    7. Sigara kullanımı erkeklerde kısırlık riskini artırır mı?
    8. Erkeklerde kısırlığın yaş ile ilişkisi var mı?
    9. Alkol kullanımı erkeklerde kısırlık riskini artırır mı?

  • Bebek İsteyenlerin Dikkat Etmesi Gerekenler

    Bebek İsteyenlerin Dikkat Etmesi Gerekenler

    Artık bir bebek istediğinize karar verdiniz! Demek ki planlı bir hamilelik süreci sizi bekliyor…

    Peki bu süreçte ne yapmalısınız ? Doğrular ve yanlışlar nelerdir ?

    Bebek İsteyenlerin Dikkat Etmesi Gerekenler

    * Sağlıklı, sorunsuz bir gebelik dönemi geçirmek ve sağlıklı bir bebek sahibi olabilmek için gebe kalmadan önce bir Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı ile görüşüp muayene olmak önemlidir.

    * Gebelik öncesi yapılan bu ilk görüşmede ayrıntılı öykü ve muayene ile gebelik esnasında sorun yaratabilecek bazı durumların erken tanısı mümkün olabilmektedir. Tedavi edilmemiş şeker hastalığı (diabet) ve guatr erken gebelik kayıplarına (düşük) yol açabileceği için gebelik öncesi açlık kan şekeri ve tiroid fonksiyon testlerine (TSH, T3, T4) bakılması önemlidir.

    * Gebelikte geçirilmesi durumunda anne karnındaki bebekte yapısal anomalilere neden olabilecek bazı enfeksiyon hastalıkları (Kızamıkçık-Rubella, CMV, Toksoplazma enfeksiyonu) için testler yapılır.

    * Ülkemizdeki beslenme alışkanlıkları nedeniyle pekçok kadında demir eksikliği anemisi (kansızlık) görülebilmektedir. Gebelik öncesi dönemde fazla belirti vermese de gebelikle birlikte derin anemilere yol açabilen bu durum nedeni ile gebelik öncesi kan sayımı ve gerekirse demir preparatları takviyesi önemlidir.

    * Gebelik öncesi muayenede rahim ağzı kanseri taraması amacı ile smear alınması gerekmektedir.

    * Annenin gebelik öncesi kilosu bebek gelişimi ile doğrudan ilişkili olduğu için anne adaylarının öncelikle ideal vücut ağırlıklarına inmeleri- ya da çıkmaları uygun olacaktır.

    * Sigara bebeğin gelişimini ve doğum ağırlığını etkileyeceği için, mümkünse gebelik öncesi bırakılması uygundur. Benzer şekilde özellikle kronik olarak alınan alkol doğumsal anomalilere neden olabileceğinden gebelik planlandığı dönemde alkol alımının kesilmesi gerekmektedir.

    * Gebelikten önceki 3 aylık dönemde günde 400µg folik asit alınması nöral tüp bozukluklarının oluşmasını engellemektedir. Doğal besinlerle alınan folik asidin yanında, folik asit tabletleri ya da multivitaminlerle günlük 400mcg folik asit takviyesi önemlidir.

    * Gebelik öncesi bilinen herhangi bir hastalığı olan anne adaylarının mevcut hastalıklarını takip eden hekimlere de gebelik planladıklarını söylemeleri ve tedavilerini buna göre düzenlemeleri önemlidir.

    * Epilepsi (sara) hastalarının ilaçları ve dozları gebelik öncesinde ayarlanmalıdır.

    * Diabet (Şeker hastalığı) gebelikte pekçok soruna neden olabilir. Düşükler, gebelik zehirlenmesi (gebeliğin ikinci yarısında tansiyon yüksekliği – preeklampsi) ve bebekle ilgili doğumsal anormallikler bu sorunlardan bazılarıdır. Şeker hastalığı tanısı almış bayanların gebe kalmadan önceki dönemde kan şekeri seviyelerinin normal seyretmesi ve HbA1c değerleri normal seviyelere indikten sonra gebe kalmaları bebekte doğumsal anomali riskini azaltacaktır.

  • Modern yaşamın insanlığa hediyesi: kısırlık

    Modern yaşamın insanlığa hediyesi: kısırlık

    Vücut dokularında yıllarla beraber biriken ağır metaller, kimyasallar ve diğer toksinlerin üreme sağlığınızı olumsuz etkilediğini biliyor musunuz? Günlük yaşamımızın bir parçası haline gelen musluk suyu, pet şişe, plastik saklama kapları, gıda torbaları, mikrodalga fırınlar, klor-amonyak-parfüm içeren temizlik malzemeleri, sebze ve meyve yetiştirmede kullanılan tarım ilaçları sebebi bilinmeyen kısırlığın başrol oyuncuları… Sözün özü; yaşamınızı kontrol etmezseniz sebebi bilinmeyen infertilite vakası olmanız an meselesi…

    Dr. Burçak Erzik
    Bahçeci Fulya Tüp Bebek Merkezi
    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

    Toplumumuzda infertilite (kısırlık) problemi yaşayan 1.5 milyon çift yani üç milyon insan var. Bu üç milyon kişinin üçte biri ‘nedeni bilinmeyen infertilite’ sorununu yaşıyor. ‘Neden’ diye sorarsanız cevabı çok basit: Modern yaşamın insanlığa bir hediyesi bu… ‘Nedensiz’ nedenlerden dolayı çocuk sahibi olma sorunu yaşamak istemeyen çiftlerin yaşamlarını kontrol etmeleri şart! Üreme sağlığınızı korumak veya tekrar kazanmak istiyorsanız; sağlıklı ve dengeli beslenin, sigara-alkolden uzak durun, çevrenizdeki bulunan toksinleri azaltın ve destek tedavi alın…

    Kimyasal Zehirler (Dioxinler Ve Pestisidler)

    İşlenmiş gıdalarla bulunan kansorejen maddeler (Dioxinler ) ve sebze-meyve üretiminde kullanılan bazı tarım ilaçları (Pestisidler)“hormon bozucudur”. Sinir uçlarına bağlanarak sinyal yollarını bozarlar. Tek başlarına infertilite sebebi olmasalar da bozucu etken olarak rol oynayabilirler. Özellikle düşük tedavisi gören hastalarda, tekrarlayan başarısız IVF denemeleri, ileri kadın yaşı, düşük yumurtalık rezervi, sınırlı sayıda sperm sayısında bu etkenler önem kazanır.

    Çevresel Toksinler Nelerdir, Doğurganlığımızı Etkiler mi ?

    Çevresel toksin olarak adlandırdığımız ve farkında olmadan maruz kaldığımız “dioksin” ve “pesticide” grubu kimyasal maddeler tek başlarına kısırlık sebebi olmasalar da sperm ve yumurta üzerinde yarattıkları olumsuz etkilerle bozucu faktör olarak rol oynarlar.

    Dioksinler endüstriyel işleme uğramış tüm ürünlerde bulunan, çevre kirliliğine yol açan kimyasal bileşkenlerdir. İnsanlara geçiş yolu %90 gıda ile olur. Besin zincirinde geçiş, gübre ve suni yem ile hayvanlara, hayvansal gıdalardan da insanlara şeklindedir. Dioksinler yüksek oranda toksik maddelerdir ve “Dünya Sağlık Örgütü” 2010 bildirgesinde dioksinleri doğurganlığı azaltan, çocuklarda gelişimsel problemlere yol açabilen, bağışıklık sistemini bozan ve kansere yol açan toksik maddeler olarak kabul etmiştir. Dioksin vücutta yağ dokularında depolanır ve yarılanma ömrü 7 ile 11 yıl arasındadır. Dioksinler endüstriyel atıklarda, kağıt beyazlatma işleminde, tarım ilaçlarında, katı atıkların ve hastane atıklarının yetersiz yakılması sonucunda açığa çıkarlar. En yüksek oranda toprakta, hayvansal gıdalarda, kabuklu deniz hayvanlarında bulunur. En düşük oranda ise bitkilerde, suda ve havada mevcuttur.

    Bu Toksinler Doğurganlığımız Nasıl Etkiler?

    Sperm üzerindeki olumsuz etkileri;

    Sperm hareketliliğini azaltırlar ve en önemlisi sperm içerisinde yer alan ve genetik aktarımı yapan DNA yapısını bozarlar. DNA yapısında ki bozulma spermin yumurtayı dölleme kabiliyetini azaltır ve erken dönemde gebelik kayıplarına, yani düşüklere yol açar.

    Yumurta üzerindeki olumsuz etkileri;

    Kadınlarda hormon düzenini bozarak doğurganlığı azaltırlar. Dioksin ve pestisidler kadınlarda doğurganlıkta çok önemli olan “estrojen” hormonunu taklit ederler. Vücudun salgıladığı estrojen hormonunun yerine hormon alıcı noktalara bağlanarak, o bölgeyi etkisiz kılarlar. Bu şekilde hormonal denge bozulur ve yumurtlama problemi, buna bağlı olarak da adet düzensizliğine yol açarlar.

    Özellikle tüp bebek tedavisinde kötü prognozlu grup olarak adlandırdığımız yani gebe kalma şansının azaldığı durumlarda bu etkenler daha da önem kazanırlar. Bu çiftler; tekrarlayan başarısız tüp bebek denemeleri olan, tekrarlayan gebelik kayıpları yaşayan, yumurtalık rezervinin azaldığı veya ileri kadın yaşına sahip olunduğu, sperm sayısının sınırlı olduğu gruptur.

    Toksik Kimyasalardan Uzak Durarak Doğurganlığınızı Arttırın

    Gündelik yaşamımızda kullandığımız eşyalar nedeniyle maruz kaldığımız kimyasallar doğurganlığımızı azaltan toksinler olabilirler. Dikkat edilmesi gerekenler;

    • Yiyecek paketleri, ped şişeler, plastik torbalar, stretch filmalüminyum folyolar
    • Tarım İlacı (Pesticideler)
    • Giysilerimizdeki kimyasal boyalar
    • Halılar
    • Kişisel bakım ürünleridir.

    Nelerden uzak duralım ?

    1. “Klor” – temizlik ürünlerinizi klor içermeyen ürünlerden seçin
    2. Amonyak
    3. Uçucu Organik Bileşikler (VOC)
    4. Kokulu ürünleri azaltın
    5. PVC –esnek plastik ürünler- banyo perdesi, yer döşeme, çocuk oyuncakları, plastik yemek kapları, elektronik eşyalar, plastik süs bitkileri
    6. BPA– konserve kutuları ve elektronikler
    7. Güvenli deniz ürünleri yiyin: taze, kısa ömürlü, küçük mevsim balıkları, bulamıyorsanız Omega 3 vitamin desteği balıklardan gelebilecek civa fazlasını engeller
    8. Gübre – ev çiçeklerinizde doğal gübre kullanın, mevsime ait taze ve organik meyve sebze tüketin
    9. Sebze ve meyvenizi bol suyla yıkayın, doğal besinler tüketin
    10. PFC-yapışmayan tava/tencereler, mikrodalga fırın ve pişirme poşetleri, diş ipleri ve halı gibi ürünlerde yapışmayı önleyici olarak kullanılırlar

    Overlerinizin Kanlanmasını Arttıran ve Serbest Radikalleri Temizleyen Gıdalar

    Yumurtalıklarımızı besleyen damarlar çok ince bir ağdan (mikrovasküler yapı) meydana gelir. Sigara, kilo, yüksek kolesterol oranı gibi kan akışındaki bozulmaya yol açan faktörler kolaylıkla ince damarlarda tıkanıklığa yol açar ve hormonların etki mekanizmasını bozar.

    • Omega 3 – mikrovasküler ağda tıkanıklığı engeller, serbest radikal birikimini azaltır. Yüksek miktarda balık tüketimi civa birikimine yol açabileceğinden omega 3 kapsülleri tercih edilir.
    • Bitkisel proteinler – ceviz, yerfıstığı, peynir, haşlanmış yumurta
    • D vitamini – süt ürünleri, balık, yumurta sarısı ve güneş ışığı
    • Siyah çikolata – flavenoidler kan pıhtılaşma elemanları olan trombositlerin bir araya gelmesini engeller ve yumurtalıklarda kan akışını düzenler.

    Toksik maddelere maruz kalma yolları;

    • Musluk suyu
    • Sigara
    • Alkol
    • Kafein
    • Plastikler (günlük kullanım eşyaları, gıda torbaları, saklama kapları, oyuncaklar, elektronik eşyalar)
    • Temizlik malzemeleri (klor, amonyak, parfüm)
    • Meyve ve sebze yetiştirmede kullanılan zirai ilaçlar ve böcek ilaçları
    • Mikrodalga fırınlar
    • Elektrikli battaniye
    • Kırmızı et
    • Tatlandırıcılar
    • Gıda boyaları, katkı maddeleri, aromalar (MSG)

    Üreme Sağlığını Korumanın Yolları

    1. Sigara içmeyin

    2. Alkol kullanmayın

    3. Kafein içeren – kahve /siyah çay / çikolatalı içeceklerden uzak durun

    4. Çevresel olarak güvenli temizlik malzemeleri ve zararlı organizmaları engelleyen, kontrol altına alan ya da zararlarını azaltan ürünler kullanmak ( pestisitler) – meyve ve sebzelerinizi bol suyla yıkayın

    5. Klor ve diğer kimyasallardan kaçınmak için arıtılmış su kullanın

    6. İşlenmiş gıdalardan uzak durun – fast food

    7. Et, sebze ve meyvenizin organik olmasına özen gösterin

    8. Plastik kullanmayın – saklama kaplarınızı cam kullanın, yapışmaz tabanlı tencerelerinizin güvenli ürünler olduğundan emin olun

    9. Hafif ama düzenli egzersiz yapın

    10. Detoks tedavilerini uygulayın

    11. Destekleyici vitaminler kullanın Vit E (400 IU), Selenium (200 mcg), Vit C (3000 mg)

    1. Bir kadının kısır olup olmadığı nasıl tespit edilir?
    2. Kadınlarda yumurtalık sorunları kısırlığa neden olur mu?
    3. Kadınlarda kısırlık hangi sebeplerden olur?
    4. Çocuk sahibi olamayan kadınlar kısırlık tedavisi için ne zaman başvurmalı?
    5. Kadınlarda kısırlık nasıl tedavi edilir?
    6. Kadınlarda hangi tip kısırlıklar tedavi edilemez?
    7. Kadının yaşı ile kısırlık arasında nasıl bir ilişki var?

  • Kariyer, Çocuk, Menopoz Süreci Nasıl Tespit Edilir ?

    Kariyer, Çocuk, Menopoz Süreci Nasıl Tespit Edilir ?

    Kadında doğuştan varolan yumurta rezervleri; doğurganlık yaşı, bebek sahibi olma şansı veya menopoz süreci hakkında güvenilir bilgi kaynağıdır. Peki zaman içinde azalan yumurtalık rezervlerinin seviyesinin belirlenmesi mümkün müdür? Yapılan araştırmalar basit bir kan tahlili ile kandaki AMH hormonuna bakıldığında elde edilen değerler tüm bu sorulara güvenilir cevap oluşturuyor…

    Op. Dr. Güvenç Karlıkaya
    Bahçeci Fulya Tüp Bebek Merkezi

    ‘’Hem kariyer hem çocuk istiyorsunuz ve zaman konusunda kararsızlık yaşıyorsunuz. Geç kalmaktan da korkuyorsunuz… Ya da tüp bebek tedavi sürecinde bebek sahibi olma şansınızı merak ediyorsunuz… Ya da ‘menopoz sürecine girdim mi’ ikilemini yaşıyorsunuz?’’ Günlük yaşamda bu tür sorunlarla daha sık karşılaşır hale geldik. Çünkü özellikle son otuz yılda kadının sosyal hayata ve iş hayatına katılımının hızla artması, eğitim düzeyinin yükselmesi, kariyer planlaması gibi nedenler gelişmiş toplumlarda gebelik yaşının geciktirilmesi sonucunu doğurdu. Birçok aile çocuk sahibi olma planlarını daha ileri yaşlara bırakmakta, bunun sonucunda infertilite (kısırlık) sorunu ile daha sık karşılaşılmakta ve infertilite tedavilerine daha sık başvurulmaktadır.

    Basit Bir Kan Tahlili İle Yumurta Rezervinin Belirlenmesi İçin AntiMullerıan Hormon (AMH)Testi

    Kadın yaşının ilerlemesiyle gebe kalma şansının azaldığı ve düşük yapma riskinin arttığı bilinen bir gerçektir. Özellikle otuzlu yaşların ortalarından itibaren bu türde problemlerle karşılaşma riski gittikçe artış göstermektedir. Yapılan çalışmalarla anlaşılan bir diğer ilginç saptama ise bu risklerin ortaya çıkış zamanı ve artış hızı, kadının yumurtalık rezervinin yaşla azalma trendine birebir uyum göstermesidir.

    İnfertilite tedavileri, özellikle tüp bebek ve mikroenjeksiyon gibi, ileri tekniklerin başarılı sonuçlanabilmesinde en önemli etkiyi kadının yaşı ve buna bağlı olarak elde edilen yumurta sayısı ve kalitesi yapmaktadır. Bu nedenle, çiftler için çok büyük önem taşıyan bu tedavilerde, başarı şansını önceden değerlendirebilmek için yumurta rezervini ölçmeye yönelik bir çok kriter belirlenmeye çalışılmıştır. Ancak bu belirteçlerin birçoğu (örneğin kandaki FSH değerleri gibi) farklı zamanlarda farklı sonuçlar verebildiği için yeterli bilgiyi vermekten uzak kalmıştır. Son yıllarda, Anti Müllerian Hormon (AMH) ölçümlerinin bu konuda daha çok yardımcı olduğu, kadının adet dönemlerinin farklı zamanlarında değerinin oldukça sabit kaldığı gözlemlenmiştir.

    AHM Hormonu Seviyesi Önemlidir!

    Gerçekte de, çok erken dönem yumurtalardan salgılanan bu hormon, kadının asıl yumurtalık havuzu hakkında bize daha doğru bilgiler vermektedir. Yapılan çalışmalar, kanda bakılan AMH değerlerinin, tüp bebek tedavisinde yumurtalıkların vereceği cevap konusunda bize önceden önemli bilgiler vermektedir. Düşük AMH değerlerine sahip kadınlarda yapılacak bir tüp bebek tedavisinde elde edilecek cevabın (muhtemel elde edilebilecek yumurta sayısının) düşük olacağını bilmek, hasta için en uygun olduğu düşünülen protokol seçiminde yardımcı olurken, hastanın bu yönde bilgilendirmesinde önemli bir parametre olacaktır.

    Kariyer, Çocuk, Menopoz Süreci Nasıl Tespit Edilir ? | 1 Yüksek AMH değerlerinde ise, hastadan en uygun cevabı alacak ilaç dozlarının ve protokollerinin belirlenmesi, yeterli sayıda ve kalitede yumurtalar elde edilmesine, buna bağlı olarak gebelik şansının artmasına neden olacaktır. Bununla beraber “ovaryan hiperstimulasyon sendromu” adı verilen ve tüp bebek tedavilerinde aşırı yumurtalık cevabı nedeniyle karın şişkinliği ve nefes alma güçlüğü gibi bazen şiddetli olabilen komplikasyonların ortaya çıkma olasılığı, yüksek AMH değerlerine sahip kadınlarda daha fazladır. Bu şekilde yüksek AMH değerlerine sahip kadınlarda, tedavilere uygun protokoller ve ilaç dozları ile başlamak, tüp bebek tedavilerinin bu en korkutan yan etkisini önlemede doktorlara en başından uyarıcı olacaktır.

    Aynı zamanda, AMH değerlerinin, menopoza giriş yaşını belirlemede belirleyici olabileceğine dair birçok çalışma bulunmaktadır. Beklenenden daha düşük AMH değerlerinde kadının ortalamalardan daha önce menopoza girme ihtimalinin arttığı gözlemlenmiştir.

    Her ne kadar bir kadının gebe kalma ihtimali veya menopoza girme süresi birkaç parametre ile kesin olarak belirlenemeyecek kadar karmaşık olaylar silsilesi olsa da, gebe kalma yaşını çeşitli nedenlerden erteleme eğilimi olan kadınların, bu türde parametrelerden yararlanmaları gelecek planlarını yapmakta onlara yardımcı olacaktır.

  • 100 Erkekten Birinin Spermi Yok !

    100 Erkekten Birinin Spermi Yok !

    100 Erkekten Birinin Spermi Yok ! | 2Ünlü ses sanatçısı Doğuş’un “Zamanında vücut çalışırken aldığım ilaçlar yüzünden sperm sayılarımda azalma olmuş’’ açıklaması erkeklerde üreme konusunda en sık rastlanan ‘azospermi’ nedir?’ konusunu gündeme taşıdı. Peki azospermi nedir, kaç Türk erkeği bu problemi yaşıyor, tedavisi mümkün mü? Tüm bu soruları Bahçeci Umut Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Ulun Uluğ yanıtladı.

    Her yüz erkekten birinin azospermi yani meni de hiç canlı hücre bulunmama problemi yaşadığını biliyor musunuz? Ünlü ses sanatçısı Doğuş’un ‘vücut çalışırken aldığı ilaçlar yüzünden sperm sayılarımda azalma olduğu’ açıklaması üzerine birçok erkeğin farkında olmadığı ciddi bir sağlık sorunu gündeme geldi: AZOSPERM

    Bahçeci Umut Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Ulun Uluğ konu hakkında şu açıklamalarda bulundu: ‘Yapılan araştırma sonuçlarına göre her yüz erkekten biri azospermi yani meni de hiç canlı hücre bulunmama problemi yaşıyor. Erkeklerde sperm sayısını etkileyen bazı faktörler vardır. Geçirilmiş enfeksiyonlar, genital cerrahi operasyonlar, genetik nedenler, kronik hastalıklar, böbrek yetmezliği, karaciğer bozukluğu, kullanılan ilaçlar, radyoterapi, radyosyona maruz kalma ve en sık rastlanılan sebebi ise nedeni bilinmeyenler oluşturmaktadır.

    Vücut Geliştirme İlaçları Kısırlık

    Doç. Dr. Ulun Uluğ vücut geliştirme için kullanılan anabolik steroitlerin androjen hormonu benzeri maddeler içerdiğini belirterek, bu tür ilaçları kullanırken çok dikkatli olunması gerektiği konusunda erkekleri uyardı. Uluğ, ‘’Bu maddeler erkelerde kas gelişimi performansını artırırken maalesef aynı zamanda özellikle santral sinir sistemini etkileyerek, sperm üretimini azaltır. Vücut geliştirme sporcularında rastlanılan azospermi sorunu ilaçlar nedeniyle ortaya çıkabilir. ‘’ dedi.

    Her 100 Erkekten Biri Sperm Sorunu Yaşıyor!

    Her yüz erkekten birinin azospermi ya da meni de hiç canlı hücre bulunmaması olayını yaşadığını sözlerine ekleyen Doç. Dr. Ulun Uluğ;’’ İnfertilite yani kısırlık problemi yaşayan çiftlerde bu oran %10’lara çıkmaktadır. Oysa ki çok basit bir sperm analizi ile bu sorun kolayca tespit edilebilir. Ülkemizde ne yazık ki azospermi olup yıllarca eşini doktor doktor dolaştırıp tedavi olmaya çalışan erkekler var. Sorunun karısında değil kendisinde olduğu aklına bile gelmez, kendisine sperm analizi yaptırmaz. Azospermi saptanan hastaların bu konun uzmanı, androloji ile uğraşan bir ürolog, tarafından değerlendirilmesi şarttır. Azospermiye neden olan etkenler araştırılıp tedaviye başlanabilir.’’

    En Sık Rastlanan Sorun: Nedeni Bilinmeyen Azosprem

    Doç. Dr. Ulun Uluğ en sık rastlanan sorunun nedeni bilinmeyen azosperm olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: ‘’Maalesef bu sorunu yaşayan birçok hastamızda bir neden saptanamamaktadır. Bu kişilere şu anki teknolojiyle tekrar sperm üretimi yaptırıp doğal yollardan çocuk sahibi olmaları sağlanamamaktadır. Nedensiz azospermi olan hastalara tüp bebek tedavisi önerilmektedir. Bu tedavi sırasında testislerini mikroskop altında bir cerrahi işlem uygulanarak testislerinde olan ancak meniye ulaşamayan spermler bulunmaya çalışılır. Buna TESE işlemi denilmektedir. İşlemlerin profesyonel kişiler tarafından yapılması sperm bulunma şansını artırır. Bu da çiftlerin çocuk sahibi şansını olumlu yönde etkiler’’

    Sperm Seçmede İleri Teknoloji: IMSI

    Doç.Dr. Ulun Uluğ TESE işleminde sadece sperm bulunmakla kalınmayıp spermin şeklinin düzgün olup olmadığının önemli olduğunu belirterek; ‘Son yıllarda gelişen teknolojiyle birlikte spermler IMSI denilen bir yöntemle çok daha fazla büyütülerek bakılmakta ve daha sağlıklı spermler de seçilmektedir.’dedi.

    Azosperm Cinsel Bozukluk Değildir, Bitkisel Çözümü Yok

    Doç.Dr. Ulun Uluğ, ‘’Toplumun genelinde azospermi ile cinsel bozukluk aynı sorunmuş gibi algılanır. Halbuki bu çok yanlış bir düşüncedir. Azosperm cinsel bozukluk anlamına gelmez. Burada yapılan ikinci büyük yanlış ise maalesef sperm sayısını artırabilme amacıyla bitkisel desteklerden çare aranmasıdır. Bunların azospermi hastalarında bilimsel olarak faydalı olduğu kanıtlanmamıştır. Olabilecek en iyi yararı cinsel performansı artırmaktan öteye gidemez.’’ dedi.

  • Stres hamile kalma şansını azaltıyor…

    Uzmanlar anne olmak istediği halde hamile kalamayan, yapılan tetkiklerde hiçbir fiziksel probleme rastlanmayan kadınlara, stresten uzaklaşmasını tavsiye ediyor…

    Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr Bülent Uran, zihinsel iyileşme tekniklerini kullanarak kısırlığa neden olan stresi azaltmayı ve hamile kalmayı kolaylaştırmayı hedeflediklerini söyledi. Türkiye’de her yüz çiftten 15’inde görülen sebebi belli olmayan kısırlık tedavisinden de stresten arınmak başarı şansını arttırıyor.

    ERKEK ÇOCUK BEKLENTİSİ KISIRLIĞA YOL AÇIYOR…

    Dr Bülent Uran “Üremeyle ilgili olarak bilinçaltında yerleşmiş çoğu engelin kaynakları üç aşağı beş yukarı bellidir. Yetersizlik duygusu, kendi bedenine karşı olumsuz bakış, mükemmeliyetçilik, bozuk aile ilişkileri, düşükler, erkek çocuk beklentisi, taciz gibi kadınlığın reddine neden olmuş travmatik olaylar üreme düzenini bozan bilinçaltı engeller duyguların birikmesine yol açar. Birikmiş duygu yükü azaltıldıkça kadın kendini yeniden iyi hissetmeye başlar. Bu yeniden doğuş, üreme eylemini tıkanıklıktan kurtarmaya ve normal beden işlevlerinin geri dönmesini sağlamaya yardım eder” şeklinde konuştu.

    BAŞARI ORANI YÜKSEK

    Dr. Uran, Amerika’da yapılan benzer programlara katılan ve kısır olduğu iddia edilen kadınlarda çocuk sahibi olma onanının yüzde 55 olduğunun altını çizdi. “Özellikle nedeni açıklanamayan infertilite tanısı almış kadınlar bu çalışmalar sonunda hamile kalabilmektedir. İlginç olan çoğu kadın başka bir tedaviye de gerek duymamaktadır. Bu oran en iyi tüp bebek merkezlerinde bile yüzde 24 civarındadır” dedi.

    STRES VE ÜREME FONKSİYONLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ…

    Hiçbir sebep yokken ortaya çıkan kısırlık, genelde stres kaynaklı olarak tanımlanıyor. Dr. Bülent Uran “Sürekli stres kandaki kortizol hormonunu yükselterek yumurtlama ve üreme işlevlerini düzenleyen GnRH isimli hormonun etkisini bozmaktadır. Bu olumsuzluğu aşmak için öncelikle stresi aşmak gerekir. Zihinsel düzeyde yapılan self-hipnoz, EFT, NLP, relaksasyon, meditasyon, nefes teknikleri ve olumlu imgeleme çalışmalarının sinir sistemi aracılığıyla beden fonksiyonlarını düzenleyen hormon ve nöro-transmitterleri etkilediği gösterilmiştir” şeklinde konuşurken “Fertilite güçlendirme programları strese neden olan duygusal yükü bedenden kaldırmayı ve beden enerjisini dengelemeyi hedeflemektedir. Ayrıca bilinçaltında hamile kalmayı engelleyen inançlar ortadan kaldırılması tek başına hamile kalmayı sağlayıcı bir etki yaratacaktır” dedi

    BAŞ AĞRISI, UYKU BOZUKLUĞU, YORGUNLUK DA GİDİYOR…

    Dr Bülen Uran, “Zihin beden bütünlüğünü hedefleyen grup çalışmalarının kadın sağlığına son derece olumlu etki yaptığını görüyoruz. Bu çalışmalarla kadınlar baş ağrısı, uyku bozukluğu, yorgunluk, karın ağrısı gibi stresin yol açtığı diğer rahatsızlıklardan da kurtuluyorlar” diye konuştu.

    TÜP BEBEK TEDAVİ SÜRECİ BİLE BAŞLI BAŞINA BİR STRES KAYNAĞI

    Tüp bebek yöntemiyle bebek sahibi olmaya çalışan anne babaların büyük bir stres altına girdiğini ifade eden Dr. Bülent Uran, “Tüp bebek tedavisindeki çiftlerin zihinsel iyileşme programlarına katılması, teknikleri öğrenerek sürekli uygulamaları zorlu ve hayal kırıklıklarıyla dolu bu süreci daha katlanabilir hale getirecektir. Yine bilimsel çalışmalar basit oto-hipnoz tekniklerini öğrenmiş kadınların tüp bebek uygulamaları sonucunda hamile kalma şansının iki kat arttığını göstermiştir” şeklinde konuştu.

    ANNE ADAYLARINA TAVSİYELER…

    Dr. Bülent Uran, hamile kalmaya çalışan kadınlara basit bazı tekniklerle kendilerini rahatlatmalarını önerirken “Anne adaylarına, gevşetici bir müzik eşliğinde bebek sahibi olduğunu sürekli hayal etmesini, basit gevşeme müziği eşliğinde her gün 10 -15 dak meditasyonla zihninin dinlendirerek, basit EFT tekniklerini, kendilerine göre bebek olmasını engelleyen hangi olası nedenler varsa o nedenler üzerine EFT yapmasını tavsiye ederim. Mesela anne, çocuk sahibi olmaktan, onu büyütmekten korkuyorsa, her ne kadar çocuk sahibi olmaktan korkan bir tarafım varsa da ben yinede çocuk sahibi olmayı seçiyorum cümlesini kendi kendine söyleyerek rahatlayabilir” diye konuştu.

  • Stres ve infertilite

    Stres ve infertilite | 3Uzun süredir çocuk sahibi olma arzusuna erişemedikleri halde, huzurlu bir tatil sonrasında ya da evlat edinmeye karar verdikten sonra hamile kaldığını öğrenen kadınların hikayelerini bir çoğumuz duymuşuzdur. Bu hamilelikler tesadüflerden mi ibarettir yoksa stresi azaltmak doğurganlığı arttırıyor mu?

    Stres ve infertilite ilişkisi hakkında ne biliyoruz ?

    Kısırlık yaşayan kadınlar stres seviyelerinin yüksek olduğunu söylerler. Gerçekten de, infertilite tedavisi gören kadınların kaygı ve depresyon seviyelerinin kanser ya da kalp hastalığı tedavisi gören ya da AIDS teşhisi konmuş hastalarla eşdeğerde olduğu gözlenmiş. Hatta son araştırmalar kısırlık yaşayan kadınların kaygı ve depresyon seviyelerinin daha tedaviye başlamadan yüksek olduğunu gösteriyor. Ayrıca tedavi süreci uzadıkça sıkıntıları artıyor.

    Ø  Öyleyse birinci olgu olarak infertilitenin gerçekten strese yol açtığını söyleyebiliriz.

    Peki ya tersi? Stres kısırlığa yol açıyor mu?

    Araştırmalar geçmişlerinde depresyon tanısı konmuş kadınların infertilite yaşama olasılıklarının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Benzer bir şekilde, kaygı ve stres seviyeleri daha yüksek olan kadınların tüp bebek tedavisi sonrasında hamile kalma oranlarının daha düşük olduğu da gözlenmiş. Örneğin, bir araştırma sonucuna göre tüp bebek tedavisine başlamadan evvel kaygı ve depresyon seviyeleri yüksek olan kadınların, daha sakin ve mutlu olanlara göre hamile kalma olasılıklarının % 93 daha az olduğu dikkat çekmiş. Avrupa’da yapılmış başka bir araştırma da, kaygı ve depresyon seviyeleri yüksek kadınların hamile kalabilmek için fazladan bir tüp bebek denemesine ihtiyaç duyduklarını göstermiş (sakin hastalar sadece iki denemeden sonra hamile kalırken, kaygı ve depresyon seviyeleri yüksek olan hastalar için ortalama üç deneme gerekmiş).

    Ø  Öyleyse ikinci olgu olarak kaygı, sıkıntı, depresyon ve daha düşük hamile kalma oranları arasında bir ilişki olduğundan bahsedebiliriz.

    Stresin tedavi sürecini etkilediği başka bir konu ise, çiftlerin infertilite tedavisine devam etmeme kararı. Örneğin Avrupa’da yapılmış bir araştırma, sağlık sigortalarının altı tüp bebek denemesini ödediği halde, hastaların ortalama sadece iki kere tüp bebek denediği göstermiş. Avrupa’da yapılmış araştırmalar genel olarak, sağlık sigortası olan hastaların büyük çoğunluğunun hakları olan tüp bebek denemelerinin birçoğunu kullanmadıklarını gösteriyor. Tedaviye devam etmeme kararının en önemli sebebi olarak duygusal sıkıntılar dile getiriliyor. Yine başka bir araştırmada, bir kadının birinci tüp bebek tedavisine başlamadan önce depresyon seviyesi ne kadar yüksekse, o kadar yüksek bir olasılıkla, sadece bir tüp bebek denemesinden sonra tedaviyi bıraktığı görülmüş.

    Ø  Öyleyse üçüncü olgu olarak; kaygı, sıkıntı ve depresyon seviyeleri yüksek hastaların tedaviye devam etmeme kararını vermeye daha eğilimli olduklarını söyleyebiliriz.

    Yukarda bahsettiğimiz bu üç olgu hakkında düşünürsek, aklımıza aşikar bir soru takılır: Stres ve infertilite arasında bir ilişki varsa; stres ve tüp bebek tedavisi başarısızlığı ve stres ve tedaviye devam etmeme kararı arasında bağlantılar varsa, hastaların stres seviyeleri azaltılırsa ne olur?

    Stres seviyelerinin azaltılması bir takım psikolojik yaklaşımlarla mümkün olabilir. Örneğin; Zihin/Beden Programları gibi bazı yaklaşımlar, hastaların psikolojik durumlarında kayda değer iyileşmeler sağlarken, yorgunluk, huzursuzluk, baş ve mide ağrıları, boyun ve omuzlarda sertlik, uyku bozuklukları, dikkat verme güçlükleri gibi fiziksel ve psikolojik stres belirtilerinin ciddi derecede azalmasına yardım etmektedirler. Ayrıca katılımcıların hamile kalma oranları, bu tür programlara katılmayanlarla kıyaslandığında önemli derecede artmaktadır.

    “DOĞURGANLIK İÇİN ZİHİN/BEDEN PROGRAMI”

    Bu program özellikle infertilite için geliştirilmiş bir Zihin/Beden Programı’dır. Bu,  Zihin/Beden Tıbbı’nın kadın sağlık sorunları çerçevesinde uygulanması ve araştırılması alanlarında nam salmış Dr. Alice Domar’ın geliştirdiği ve senelerdir uyguladığı bir programdır. Dr. Domar; A.B.D’nin Boston kentinde Domar Center, Harvard Medical School ve Beth Israel Deaconess Medical Center gibi önemli merkezlerde görev yapan bir bilim kadınıdır.

    Birçok araştırma göstermiş ki, A.B.D.’de 1987’den beri uygulanan Zihin/Beden Programları’na katılanların stres belirtilerinde ciddi derecede azalma gözleniyor. Katılımcılar hamile kalma olasılıklarını hemen hemen ikiye katlayabiliyorlar.  Bu programlar infertilite yaşayan kadınların kaygı, gerginlik, depresyon, öfke, korku gibi duygularını azaltmayı, onların daha sakin, daha enerjik, hayatla daha rahat başedebilecek donanımda, daha mutlu olmalarını amaçlıyor.

    Programa çocuk sahibi olmayı isteyen ve bu arzusu belirli bir süreden beri gerçekleşmeyen kadınlar katılıyor. Yeni infertilite tanısı konmuş olanlar, senelerdir uğraşanlar, bir çocuğu olup ikincisine hamile kalamayanlar, tekrarlayan hamilelik kayıpları yaşayanlar gibi. Bazı kadınlar aslında kendilerini iyi hissettikleri halde, tedavi süresince yoğun duygular yaşayacaklarının farkında oldukları için bunlarla başetmeyi öğrenmek istiyorlar. Diğerleri ise yorgunluk ve huzursuzluk, baş ve mide ağrıları, uyku bozuklukları, dikkat verme güçlükleri, boyun ve omuzlarda sertlik gibi birtakım stres belirtileri ile geliyorlar. Program on hafta sürüyor. Haftada bir 2,5 saat süresince toplanılıyor. Katılımcı sayısı 8-12 arasında değişiyor. Üç oturuma eşler de davet ediliyor.

    Program esnasında birçok gevşeme stratejisi ve stresle başetme becerisi öğretiliyor. Doğurganlık üzerinde olumsuz etkileri olan hayat tarzı alışkanlıklarının nasıl değiştirilebileceği ya da bilişsel yeniden yapılandırma (mesela “hiçbir zaman çocuğum olmayacak” gibi olumsuz bir düşünce örüntüsünün farkına varmak ve bunu “hamile kalmak için elimden gelen her şeyi yapıyorum” düşüncesine dönüştürmek) gibi konular da ele alınıyor.  Ayrıca kendine bakma, kendini ruhsal anlamda doyurma da gözden geçirilen konular arasında. Çünkü kısırlık yaşayan kadınlar sadece bir hedefe odaklanıp, yaşama ait zevk ve mutluluklarını yitirme eğiliminde oluyorlar. Tüm bu konular ve diğerleri müthiş bir sosyal destek ortamında ele alıyor. Katılımcılar birbirlerini anlıyorlar çünkü benzer deneyimlerin içinden geçiyorlar. Oysa, kısırlık yaşayanın en yakınları bile çoğunlukla bunun o kişi için ne anlama geldiğini tamamıyla kavrayamıyor.

    Funda Ashaboğlu Kılıç

    Uzman Klinik Psikolog

    0 530 281 20 81

  • Vichy’den etkinliği jinekologlar tarafından test edilmiş hamilelere özel çatlak kremi Önleyici – Düzeltici

    Vichy’den etkinliği jinekologlar tarafından test edilmiş hamilelere özel çatlak kremi Önleyici – Düzeltici | 4• Var olan Çatlak izlerinin görünümünü azaltmaya yardımcı olur.

    • Görünme riskini yok eder.

    • Cildi sıkılaştırır.

    Jinekologlar tarafından test edilmiştir.

    Çatlak izleri kolajen ve elastin liflerindeki zayıflık sonucu oluşur. Hayatın bazı dönemlerinde ortaya çıkabilirler: örneğin ergenlik, hamilelik veya kilo, boyut değişiklikleri. Bu cilt sorununa karşı etkin şekilde savaş açmak için Vichy Laboratuarları yoğun bir Çatlak kremi geliştirdi.

    INTERVENTION VERGETURES

    Silisyum, besleyici bitkisel yağlar ve hydroxyproline açısından zengin olan bu ürün çatlak izlerine karşı çift yönlü bir etki yapar.

    ÖNLEYİCİ ETKİ
    İyi nemlendirilen ve beslenen cilt elastikiyetini korurken, gerilmelere karşı daha dayanıklı olunmasını sağlar. Bu sayede çatlak izlerinin oluşumunun önlenmesinde önemli ölçüde yardımcı olur.

    DÜZELTİCİ ETKİ

    Cildin sıkılaşmasına ve yeniden yapılanmasına yardım ederek çatlak izlerini gözle görünür bir şekilde azaltır: boyutları küçülür ve renkleri silikleşir.

    Hafif ve hoş kokuludur, dokusu masajla birlikte mükemmel biçimde cilde nüfuz eder.

    Nasıl kullanılır ?

    Hergün kullanın. Söz konusu izlerin oluşumuna müsait bölgelere sürün: karın, göğüsler, uyluk bölgesine, kalçalar. Tamamen emilene kadar masaj yapın. Koruyucu etkisi için: hamilelikte 4. aydan itibaren kullanın. Varolan çizgiler için: 3 ay boyunca devamlı olarak kullanın. İyi sonuç için, düzenli kullanım (günde bir ya da iki kez) gerekir.

    Jinekologlar tarafından test edilmiştir.

    KENDİ KENDİNE BAKIM

    Hamilelik, kendinize bakmanızı gerektiren özel bir dönemdir. Bu yüzden, Vichy Laboratuarları, basit masajlarla birlikte çatlak izlerine karşı bakım kremini kullanmanızı öneriyor. Bu masaj teknikleri, hamile kadınlar için masajlarda uzman olan bir fizyoterapist tarafından geliştirilmiştir. Kendinizi daha rahat ve bebeğinize daha yakın hissetmenize yardımcı olmak için. Bu masajı akşamları yapmanız en iyisidir.

    Karın masajı:
    Karnınızın altında, ellerinizi birleştirin. Karnınızın iki yanında, yavaşça bastırarak ellerinizi yukarı çekin. Çapraz yaparak işlemi tamamlayın. Bir elinizi diğerinin üstüne gelecek şekilde, ellerinizi birleştirin, yavaşça bastırarak saat yönünde büyük dairesel hareketlerle karnınıza masaj yapın.

    Üst bacak ve kalça masajı:
    Dizden yukari doğru, üst bacağı, kalçaları ve popuyu içeren masaj yapın. Popoda ve üst bacakta büyük hareketler yapın.

    200 ml

    Tavsiye Edilen Tüketici Fiyatı : 74,9 TL

    Sadece Vichy yetkili eczanelerinde satılmaktadır.

  • Hamilelik mide sorunlarını artırıyor


    Hamileliğin ilk ayları, bir çok kadın için mide sorunlarıyla geçen günlerin de başlangıcıdır. İlk dönemdeki bulantı ve sonrasında yaşanan yanma şikayetleri bebek heyecanını kabusa çevirebilir.

    Gebelik, hem hormonel değişimlere bağlı olarak, hem de özellikle son aylarda bebeğin artan kütlesinin baskısıyla sindirim sistemi sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Memorial Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Duygu İbrişim, gebelik döneminde yaşanan mide sorunları ve dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.

    HAMİLELİKTE MİDE SORUNLARI NEDEN OLUR ?

    Gebeliğin ilk ayları anne adayı için yeni bir dönemin başlangıcıdır. Gebelik hormonlarının etkisi ile bulantı, midede dolgunluk-yanma, bazı gıdalardan tiksinme, karında şişkinlik ve gaz hissi sık yaşanan şikayetlerdir. Bu şikayetler bazen günlük hayatı etkileyecek ve yaşam kalitesini bozacak düzeylerde olabilir.

    DUYGUSALLIK MİDE SORUNLARINI ARTIRIR

    Bayanların büyük kısmı bu dönemde daha duygusal, daha hassas olurlar ve sıkıntılar karşısında daha kolay umutsuzluğa kapılabilirler. Sindirim sistemi ruhsal durumdan çok etkilenir ve bu da bir kısır döngünün başlangıcı olabilir. Gebeliğin ilk üç-dört ayında daha sık yaşanabilen bu sorunlar çoğunlukla hafif-orta düzeydedir. Yaşam biçimi ve beslenme ile ilgili bazı düzenlemelerle tahammül edilebilirler.

    SAĞLIĞI TEHDİT EDECEK BOYUTLARA ULAŞABİLİR

    Zaman zaman anne adaylarının bu şikayetleri çok şiddetli olabilmektedir. Aşırı bulantı ve kusma ile birlikte annenin ve bebeğin beslenmesini tehdit edecek bir tablo olan hiperemesis gravidarum’un oluşması söz konusudur. Bu durumda yakın tıbbi takip ve gerekirse hastanede yatırılarak ilaç ve serum desteği gerekebilir.

    BALAYI DÖNEMİ

    İlk birkaç ay atlatıldığında çoğunlukla mide problemleri azalır. Anne adayı duygusal olarak da duruma daha adapte olmuştur ve bu dönem gerçekten gebeliğin balayı dönemidir. Son üç ayda ise büyüyen bebeğin oluşturduğu baskı ile mide yanmaları, dolgunluk hissi, göğüs arkasında yanma ve ağza ekşi acı su gelmesi, reflü tipi şikayetler belirginleşebilir. Kabızlık, gebeliğin başlangıcından itibaren hormon değişiklikleri ve ilerleyen aylarda artan karın içi yükle ortaya çıkabilir ve hiç de nadir değildir.


    Daha önceden ülser, reflü, bağırsak ve karaciğer- safra yolları hastalıkları olanlarda gebelik sırasında daha fazla problem yaşanabilir. Gebelik planlanıyorsa mevcut sorunlar yönünden sağlık kontrollerinin yapılması önemlidir.

    MİDE SORUNLARINI DAHA AZ YAŞAMAK İÇİN…

    Gebe olduğunuzu öğrendiğiniz andan itibaren düzenli bir yaşam uygulamaya çalışın. Yeterince uyuyun. Alkol, sigara ve ilaçlardan uzak durun. Düzenli ve sağlıklı beslenin. Özellikle kahvaltının günün en önemli öğünü olduğunu unutmayın.

    Sık sık ve az miktarlarda yemek yiyin. Öğünlerde beyaz ekmek, haşlanmış patates, yağsız makarna gibi ilaveler midenizi rahatlatır. Susuz kalmayın. Böylece bağırsaklarınız daha düzenli çalışır.

    Tiksindiğiniz gıdaları kısa süreli olarak diyetinizden çıkarabilirsiniz. Yağlı-baharatlı-gaz yapıcı yiyecekler, keskin kokular rahatsız edici olabilir. Bazen kendi pişirdiğiniz yemeği yemekte zorlanabilirsiniz. Bu durumda ya o yemeği bir gün sonra tüketin ya da güvendiğiniz biri siz mutfakta yokken pişirsin.

    Gebeliğin son aylarında belirginleşen reflü tipi yakınmalara akşam yemeğinin erken saatte yenilmesi, yatak başının yükseltilmesi yararlı olur. Doktorunuz önerirse gebelikte kullanılabilen bazı ilaçları alabilirsiniz.

    Doktorunuzun bilgisi dahilinde yürüyüş ve yüzme gibi düzenli egzersizler yapabilirsiniz. Spor endişe ve gerginliği de azaltır.


    Eşiniz ve ailenizle daha çok vakit geçirmeye çalışın, onların desteği size güç verir.

    Pozitif düşünmeye çalışın. Bu sıkıntılar geçicidir ve bebeğinizi sağlıkla kucağınıza almak hepsini unutturacaktır.

    Kaynak : ntvmsnbc.com