Hamileliği kolaylaştıran gıdalar vardır. Bu gıdalar hem vücudun hem sağlıklı bebek dünyaya gelmesi için önemlidir. Bu gıdaları tüketmek üreme sistemi ve vücudun genel sağlığını iyileştirmek, yumurtlamayı geliştirmek ve düşük yapma şansını en aza indirmekte önemli rol oynar.
Yakın bir gelecekte normal yolla anne baba olma şansının azalacak olması bilim dünyasını bu konuda farklı çalışmalar yapmaya zorundu kıldı. Amerika’da yapılan araştırma sonuçlarına göre hazırlanan kadın için üreme reçetesini Tüp Bebek, Üreme İmmünolojisi ve Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Halit Fırat Erden yorumladı.
Üreme sağlığının giderek bozulduğu dönemde bilim dünyası da atağa kalktı ve hamile kalma şansını artıran yiyecekler listesini hazırladı.
Hamileliği kolaylaştıran gıdalar
1- Meyve: Antioksidan bakımından zengin olduğu için meyve aslında üreme sağlığının bankası gibidir. Meyve sperm ve yumurta kalitesini artırır. Vücut hücrelerini özellikle C vitamini açısından zengin olan turunçgiller yumurta ve sperm hücrelerini korur. Aynı zamanda yumurta oluşumu sorunu yaşayan kadınlarda doğurganlığı artırır.
Anne olmak isteyen kadın günde 3 porsiyon portakal, limon, mandalina, greyfurt gibi turunçgiller tüketmelidir. Hamileler için özel bir meyve yoktur ama embriyo gelişimi için çeşit çeşit bol ve farklı meyve tüketmek bebeğin gelişimi için de faydalıdır.
2- Sebzeler : Bol, taze ve organik sebze tüketimi hamile kalma şansını artırır. Yumurtanın döllenmesine yardımcı olmak, vücutta östrojen sentezini düzenlemek için günde 2 porsiyon taze, kurutulmuş, konserve ya da dondurulmuş sebze tüketilmesi gerekir.
A vitamini bakımından zengin olan karnabahar, brokoli, ve lahana da anne olmak isteyen kadının üreme menüsünde mutlaka olmalıdır.
3- Balık: Haftada 2 porsiyon yağlı balık yemek hamile kalma şansını artırır. Çünkü balık vitamin ve mineraller kaynağıdır. Omega-3 yağ asidi büyümekte olan ceninin sinir sisteminin gelişimi için de önemlidir. Uskumru, somon, sardalya, hamsi, alabalık gibi yağlı balıklar haftada bir kez tüketilmelidir.
Çinko eksikliğinde yumurta oluşumunu yavaşladığı ve hamile alma şansını azaldığı için çinko bakımından zengin olan istiridyede menüde yer alabilir.
4- Protein: Hamile kalmaya çalışırken protein çok önemli rol oynar. Et, baklagiller, fasulye, yumurta ve kümes hayvanları protein kaynağı olduğu için hamile kalmayı kolaylaştırır.
Bebek gelişiminde iyi kaynaklardan protein almak gereklidir.
5- Süt ürünleri: Kadın için önemli bir mineral olan süt ürünleri kalsiyum bakımından zengindir.
Süt, peynir, dondurma ve yoğurt, kemik güçlendirir aynı zamanda üreme sistemine verimli çalışması için yardımcı olur.
6- Tüm tahıllar: Kompleks karbonhidratlar hamile kalma ve yumurtlamayı şansını arttırır.
Tam buğday, yulaf ezmesi, mısır unu, tam tahıllı mısır, kahverengi pirinç, yulaf bol lif içerir.
7- Demir açısından zengin yiyecekler: Hamile kalmak ve sağlıklı bir bebek dünyaya getirmek için demir gerekli bir bileşendir. Doktorlar gebelik öncesinde ve sonrasında demir takviyesi reçete eder.
Demir yumurtalıkları uyarır. Demir açısından zengin gıdalar; yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı et, zenginleştirilmiş kahvaltılık tahıllar, ekmek, kurutulmuş meyve, bakliyat ve narenciyedir
Hamileyken adet görülür mü? sorusunun yanıtı, hem evet hem de hayır olarak olabilir. Birçok kadın, normal olarak en son adetini görür ve daha sonra yumurtlaması ile birlikte hamile kalarak, adet döngüsü sonlanır. Kimi kadınlarda ise, bu durum tam aksi şekilde gerçekleşir. Kısacası, kadın yumurtlaması gerçekleşip hamile olduğu zaman bile, adet görmeye devam edebilir. Bu konu, hamileyken adet görmenin nadir gerçekleşen bir durumdur.
Hamilelikte Adet Görülür Mü?
Aslında hamilelik gerçekleştiği zaman, adet görmek denildiğinde her ay düzenli bir şekilde adet görmesini beklemeyiniz. Bu bir nevi kanama olarak kabul görür. Kısacası bu durum, hamilelik sürecinin kimi aylarında rastlanabilir ya da tüm hamilelik süreci içerisinde bir iki defa da görünmüş olabilir. Birçok kadın, bu sebep yüzünden düzensiz adet olduğunu düşünüyor ve hamileliğin gerçekleşmediğini düşündüğünden ötürü de bu gerçek ile çok geç bir zamanda yüzleşiyor.
Daha çok genetik olan bu durumu, ailenizde daha öncesinde yaşayan kadınların bulunduğu takdirde sizlerin de bu durum ile karşılaşma ihtimaliniz yüksek olabilir. Bu sebepten ötürü, her zaman istenmeyen hamilelikler için önlemlerinizi almayı ve adet görseniz bile, korunmasız ilişkiler yaşadığınız takdirde şüphesini göz ardı etmeyiniz.
Hamileyken üstüne adet görme nasıl olur?
Hamileliğin gerçekleşmesini isteyen ya da hamileliğin gerçekleşmesinden endişe duyan kadınlar, bazen düzensiz olarak bir adet gördükleri zaman hamileliğin gerçekleştiği kaygısına kapıldıkları gibi, bazen de hamile olmalarına karşın meydana gelen bir kanamayı normal adet, yani “period” olarak düşünerek, dikkate almamaktadırlar.“Üstüne adet görme” ve “üste adet görme” olarak adlandırılan ifadeler, kadınlar arasında çok fazla kullanılan ve hamile oldukları rağmen adet görmeye devam etmelerini belirten bir terimdir. Hamile olmayı istemeyen çok fazla sayıda ki kadın, gördükleri düzensiz bir adet ardından kaygılanarak, hatta paniğe kapılarak “hamile olma endişesini” yaşamaktadırlar.
Peki hamile kadın adet görür mü? Adet olur mu?
Elbette ki hayır. Birçok sayı da ki kadın, hamile olmalarına rağmen hamilelik ile alakalı meydana gelen kanamaları (implantasyon –yerleşme kanaması, düşük tehlikesi kanaması, servikal enfeksiyon, yara –lezyon ile alakalı olan kanama, plasenta yerleşim durumu ile alakalı olan kanamalargibi) adet olarak zannederek, hamileliklerinin farkına varmamaktadırlar. Hatta bir kısmı, karın bölgesinde olan büyüme ya da bebek hareketleri ile hamileliklerinin farkına varırlar. “Üstüne görme” ya da “üste görme” olarak ifade edilen bu durumda ki kanamanın yapısı, genel olarak değişiktir. Daha olması beklenen günde olmayıp rengi değişik (daha koyu ve siyaha yakın) ve miktarı da bir önceki adetlerine göre değişiktir.
Bilinçli olan bir kadının, genellikle bu anormal kanamayı ve aradaki farkı ayırt etmemesi zor olmaktadır. Bu sebepten ötürü, tüm anormal ve olması gerekenden değişik kanamalarda hamilelik şüphesi olabilmeli ve bir hamilelik testinin yapılması gerekmektedir. Test yapılmayacaksa da, bir kadın doğum uzmanı tarafından muayene edilmesi gereklidir. Tüm gerçekleşen adet gecikmelerinde ve anormal adet kanamalarında hamilelik ihtimali de olabileceğinden ötürü, hamilelik testi yapmalı ve bir şüphe duymanız durumunda da muhakkak bir kadın doğum uzmanına başvurulmalıdır.
Özetlemek gerekirse, görülen her kanama adet kanaması anlamına gelmemektedir. Hamilelikte de kimi sebeplerden ötürü kanamalar meydana gelebilir. Fakat bunlar adet kanaması değildir. Hatta hamile olmayan kişilerde de görülen her kanama adet kanaması olmayabilir. Örneğin, hamile ya da hamile olmayan bir kadında rahim ağzında oluşan bir hastalık ile alakalı olan kanama meydana gelebilir, fakat bu kanama da, adet kanaması değildir.
Hamilelik sürecinde bir takım sebeplerden ötürü kanama gerçekleşebilir. Bu kanamaların kesinlikle adet kanamasıyla bir alakası bulunmamaktadır. Bu sebeple hamilelik sürecine etki eden bir durum söz konusu olabileceği için, muhakkak kadın doğum uzmanına başvurulması gereklidir. Hamilelik sürecinde oluşan kanamaların sebepleri aşağıdaki gibidir:
Üstüne görme: Hamileliğin oluşma sürecinde gerçekleşen implantasyondan kaynaklı olarak görülebilir.
Düşük: Embriyonun rahme tutunmasını engelleyen etkenlerden ötürü, düşük tehlikesinin habercisi olarak görülebilir.
Servikal enfeksiyon kanaması: Serviks bölgesinde meydana gelen enfeksiyondan kaynaklı olarak hamileliğe etki eden bir kanama durumudur.
Rahim kaynaklı: Rahimde meydana gelen yara ya da lezyondan kaynaklı olarak, kanama olabilir.
Plasenta: Plasentanın konumu itibariyle hamileliği olumsuz şekilde etki eden kanamalar gerçekleşebilir.
Üstüne görmenin hamileliğe bir etkisi var mı?
Embriyonun rahim yatağına yerleşmesi neticesinde ortam koşullarının farklılaşması, üstüne görme olarak adlandırılan kanamaya sebep olur. Hamilelik neticesinin gerçekleşmesinin haricinde, hamileliğe ve bebeğe bir zararı söz konusu değildir.
Üstüne görmenin dezavantajı ise, anne adayının hamile olduğunu fark edememesi neticesinde hamilelik için riskli durumlar yaratan davranışlarda bulunmasıdır. Hamileliğin farkında olmayan ve bu sebeple günlük yaşam tarzı aynı şekilde sürerken; radyasyona maruz kalma, ilaç kullanımı ve alışkanlıklar süreci etkilemektedir. Bir diğer dezavantajı ise, istenmeyen hamileliklerin daha geç anlaşılmasına ve müdahale edilememesine sebep olmasıdır. Sonuç olarak hamile kalma ihtimali mevcutsa, bu süreçlerde gerçekleşen her türlü kanama durumunda hekiminize danışmanızda fayda vardır. Hekiminiz kanamanın oluşturabileceği tüm durumları ayrıntılı olarak inceleyerek, hem hamilelik hem de bir hastalıktan kaynaklı olup olmadığını tespit edecektir. Eğer üstüne görme durumunuz mevcutsa, hamileliğe sürdürme isteğiniz doğrultusunda hamilelik süreci takibine başlanacaktır.
Atatürk Üniversitesi (AÜ) Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ümit Ertaş, toplumda, hamilelikte anestezik ilaç kullanımı nedeniyle ağız ve diş tedavisinden kaçınmak gibi yanlış bir anlayış olduğunu belirterek, diş hekimliğinde kullanılan ilaç ve anesteziklerin anne ve bebeğe hiçbir zararı bulunmadığını, aksine tedavi edilmeyen dişin büyük zararı olabileceğini söyledi.
Hamilelikte diş bakımı
Ertaş, yaptığı açıklamada, ağız ve diş sağlığının sağlıklı yaşam için çok önem taşıdığını kaydederek, hiçbir zaman ihmal edilmemesi gerektiğini anlattı.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından diş hekimliğinde kullanılan ilaçların, hamileler için “güvenli”, “az güvenli” ve “güvensiz” ilaçlar diye gruplara ayrıldığını dile getiren Ertaş, “Hamilelik döneminde diş hekimliğinde kullanılan ilaç ve anestezik maddelerin anne ve karnındaki bebeğe ilk 3 ayda da olsa herhangi bir zararı yok.” dedi.
Hamilelikte diş bakımı
Ertaş, diş problemlerinin hamilelikte önemli sorunlara yol açabileceğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Hamilelikte kontrol amacıyla düzenli olarak diş hekimine gidilmesi gerekir. Eğer planlı hamilelik ise anne adayları mutlaka bir diş hekimi kontrolünden geçmeli, hamilelik öncesinde varsa diş ve diş eti problemleri giderilmelidir.
Şiddetli ağrının olduğu durumlarda hamileliğin hangi döneminde olursa olsun, tedavi yapılmalıdır. Diş hekimleri tarafından kullanılan lokal anestezik maddeler, birinci ayda dahi olsa güvenli ilaç grubunda kabul ediliyor. Yani diş ağrısı çeken hamile, hamileliğin hangi aşamasında olursa olsun, hekimler tarafından her türlü koruma tedbirleri alınıyor. Dolayısıyla hamilenin diş ağrısını boşu boşuna 9 ay çekmesi ve tedavi ettirmemesi yanlış bir anlayış çünkü tedavi ettirmemesinin daha çok zararı var.
Hamileliğin en hassas dönemi 0-3 aylık dönem, bu dönemde ağrısına önem vermediğiniz diş, anneye ve bebeğe zarar verebilir.”
“Ezbere hiçbir bitki kullanmayın”
Prof. Dr. Ertaş, ağrılı durumlarda hamilelerin diş hekimine gitmemelerine gerektiğine inandıkları için ezbere ya da sağdan, soldan duyma bazı bitkileri kullanma yoluna gidebildiklerini belirtti.
Bunun son derece tehlikeli olabileceğini anlatan Ertaş, “Ezbere hiçbir bitkiyi kullanmayın. Diş hekiminize başvurun. Artık hastanelerde her türlü donanım mevcut. Hamileliğin hangi dönemi olursa olsun, hastaneye gelip ağrılı etkenin bertaraf edilmesi gerekir. Aksi takdirde bunun mevcudiyeti hamileliğe daha çok zarar verecektir.” ifadelerini kullandı.
Bebeğin Anne Karnında Ters Durması… Özellikle hamileliğin son evrelerinde ve doğumun yaklaştığı zamanlarda her şey tahmin ettiğiniz gibi gitmeyebilir. Çünkü gelişmekte olan bebek anne karnında sürekli aktif bir hareket hali alabilir. Doğum öncesinde ya da nişan gelmesi olduktan sonra ultrason yardımıyla bebeğin pozisyonu tespit edilebilir. Böylece ters durup durmadığı ve bunun doğum sırasında getireceği etkenler doktorunuz tarafından tespit edebilir. Özellikle anne adayını psikolojik ve ruhsal açıdan dengesizleştirecek bu durum mutlaka takip edilmesi gereken önemli bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bebeğin son şeklinin ters olma ihtimali nedir?
Gebeliğin son zamanlarında artık doğum pozisyonunu alan bebekler herhangi bir sorun çıkarmazlar. Bu pozisyon baş tarafı rahim ağzında ayakları yukarıda olacak şekildedir. Ve genelde bebeklerin böyle doğma oranı % 95 civarlarındadır. Ancak bazen bunun tam tersi de olabilir. Çok seyrek bir şekilde gözükse de baş kısmının yukarıda, ayaklarının rahim ağzında olduğu da görülebilmektedir. Bu doğum esnasında daha fazla acı ve ağrı demektir. Aynı zamanda bebeğin dünyaya gelmesi için pek de istenilen bir pozisyon değildir. Bu tip ters durma pozisyonlarına da tıbbi anlamda makat geliş pozisyonu adının verildiğini de belirtmek isteriz.
Peki, bebeğin ters dönme durumu neden kaynaklanır?
Özellikle hamileliğin kalan 3 aylık döneminde fiziksel olarak tahminlerin çok ötesinde bir bebek gelişimi görülür. Bulunduğu sıvı içerisinde daha rahat bir pozisyonu bulmak adına bebeklerin sürekli hareket ettiği ve bunun neticesinde bazen baş kısmının karın bölgesinde ayaklarının da rahme doğru yönelmesi söz konusu olabilir. Genellikle makat geliş özelliğine sahip doğumlarda sebep olarak bebeklerin ikiz olması ya da prematüre şekilde doğdukları saptanmıştır. Ancak çok düşük ihtimal de olsa normal bebekler içinde bu ters durma pozisyonu ile karşılaşabilmek mümkündür. Bunun için doğru duruş almalarını sağlamak adına yapılabilecek herhangi bir çalışma da söz konusu değildir. Yani bu tamamen bebeğin rahat pozisyon alma içgüdüsü ile kendine bulduğu yer olarak da nitelendirilebilir.
Ters durma durumu gebe için tehlike arz eder mi?
Hamileliğinizin henüz orta dönemlerindeyseniz sıvı içerisinde şekil alma dolayından ötürü bebeğiniz ters durabilir ve bunda herhangi bir sıkıntı yoktur. Çünkü gelişimi sürdükçe pozisyon bilgisini ve duruşunu değiştirecek. Özellikle doğum esnasında rahim kanalına olması gerektiği gibi gelecektir. Bu ters durma olasılığı gebeliğinizin 36. Ya da 37. Haftalarına kadar sürebilir. Bu tip ultrason çekimlerinizde bebeğinizin ters durma ihtimali siz de asla bir panik havası yaratmamalı, sakinliğinizi korumalısınız. Çünkü yüksek ihtimal başı rahim kanalında ayakları karnınızda olacak şekilde pozisyona geçecektir. Eğer normal bir doğum yapacaksanız ve artık zamanınız geldiyse, buna rağmen bebeğiniz ters duruyorsa bir takım sıkıntılar ve tehlikeler arz edebilir. Bunun için daha güvenilir doğum yöntemi olan sezaryen desteği almanızın da sizler için en doğru seçim olacağı güvencesini vermek isteriz.
Sezaryen doğum ters duran her bebek için geçerli midir?
Eğer doğum yapmak için son 1 hafta 10 güne kadar geldiyseniz ve hala bebeğiniz ters duruyorsa kesinlikle sorun yaşamamak, hem kendi sağlığınızın hem de bebeğinizin yaşamı için sezaryen doğum ile bu olumsuzluktan kurtulabilirsiniz. Sizin için kesinlikle faydası olacak ilk yöntemin bu olması gerektiğini de belirtmeliyiz.
Hamilelikte birçok değişimi yaşayan kadına bu dönemde sosyal destek büyük moral sağlıyor.
CİHAN’da yer alan habere göre Psikolog Naciye Tokaç, hamilelik sadece kadının yaşadığı bir süreç gibi algılansa da erkeğin de bu süreçte desteğinin çok önemli olduğunu söyledi.
Psikoterapist aile çift ve evlilik terapisti uzman Psikolog Naciye Tokaç, hamilelik psikolojisini etkileyen faktörlerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Psikolog Tokaç, “Hamilelik hayatınızda ender yaşayacağınız; bazı kişilerin hiç yaşayamadığı, hem fizyolojinizi hem de psikolojinizi etkileyen bir süreçtir.” dedi.
Hamileliğin kadın hayatındaki en önemli ve değerli dönem olarak nitelendiren psikolog Tokaç, şunları söyledi: “İnsanın varlığına ve hayatının devamına etki eden dünyaya geliş serüvenini kadın yapmaktadır. Kadın kendisinin bu denli önemli olduğunu unutmamalıdır. Hamilelik de bu sürecin ilk basamağıdır. Hamilelik; kadının özel ve değerli bir varlığı dünyaya ulaştırma aşamasıdır.
Hamileliğin bu denli önemli olduğundan bahsettikten sonra bu sürecin nasıl işlediğini anlatalım. Hamilelik sadece kadının yaşadığı bir süreç gibi algılansa da aslında erkeğin de bu süreçte çok önemli olduğunu söylemeliyim. Hamilelikte birçok değişimi yaşayan kadın yanına bir destek ister. Bu dönemde çevresinde sosyal desteklerinin olması çok önemlidir.”
HAMİLELİKTE SOSYAL DESTEĞİN OLMASI ÖNEMLİ
Hamileliğin kadının vücudunda birçok değişim oluşturduğuna işaret eden Tokaç, açıklaması devamında şunları dile getirdi:“İlk aylarda mide bulantısı, baş dönmesi, kan basıncındaki değişimlere bağlı tansiyon sorunları, bayılmalar, vitamin-mineral değerlerinin değişmesine bağlı sorunlar, halsizlik ve aşerme gibi fizyolojik sorunlara ilerleyen aylarla birlikte vücutta ödem oluşmasına bağlı kilo artışı ve şişkinlik oluşması da eşlik eder. Ayrıca hamileliğin en önemli değişikliklerinden birisi olan hormonal değişimlere bağlı duygusal dalgalanmalarda görülmektedir. İşte böyle değişikliklerin olduğu bu süreçte kadının en çok onu anlayan ve destek isteyebileceği sosyal çevresinden kişilere ihtiyacı olacaktır. Eş veya partneri en önemli kişidir.
Erkeğin kadındaki değişimleri normal karşılayabilmesi zor olsa da onu anlaması önemlidir. Fizyolojik sorunlarında kadının yanında olarak destek olması, duygusal değişimlerinde ise anlayış göstermesi önemlidir. Tabi ki aile bireyleri ve yakın çevresinin de destekleyici olması arzu edilmektedir.
HAMİLELİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Hamilelik sürecinin nasıl geçeceğini etkileyen başka diğer faktörler de vardır. Bunlar kadının fizyolojik sürecini etkilemektedir. Strese bağlı kramplar, düşükler, erken doğumlar görülmektedir. Hamileliğe öncelikle çiftlerin hazır olmaları gereklidir. Çiftlerin mutlu olması ve birlikteliğin devam ettirilmek istendiği durumlarda çocuk sahibi olunmalıdır. Evliliğin sorunlu olması kadına destek olunmasını engelleyeceğinden çiftlerin mutluluğu önemlidir. Hamileliğin planlanması, erken veya geç olmaması, çevre istediği için çocuk yapılmıyor olması gereklidir.
Çocuk yapılacak ailenin sosyo-ekonomik durumunun da dikkat edilmesi gereklidir. Tüm bu faktörler hamileliğin sorunlu geçmemesi ve doğum sonrasında mutluluk hissinin yoğunluğu açısından önemlidir.
Hamileliğin özellikle son dönemlerine doğru kadının depresif duygulanım yoğunluğu artmaktadır. Hatta doğum sonrası depresyonu oldukça sık görülmektedir. Daha önce de bahsettiğimiz sosyal desteklerin olması önemlidir ancak eğer depresyon bozukluğu gözleniyorsa profesyonel destek alınması; annenin doğum ve doğum sonrası bebekle kuracağı bağ açısından önemlidir.”
Anne adaylarını gebeliğin mevcut olduğunu öğrenir öğrenmez, bebeklerinin cinsiyetini merak etmeye başlarlar. Genetik açıdan bebeğin cinsiyeti, zaten gebeliğin oluştuğu anda bellidir. Fakat bunun kesin olarak bilinebilmesi için en az 13 hafta beklemek gerekmektedir. Bu aşamada unutulmaması gereken, her gebelikte bebeğin cinsiyetinin aynı haftalarda anlaşılmayacağıdır. Çeşitli durumlarda gebeliğin pozisyonu ve diğer faktörler sebebiyle doğum anına kadar cinsiyet net bir şekilde öğrenilmeyebilir.
Bebeğin cinsiyeti en erken ne zaman belli olur? Gebeliğin 12. Haftasının bitmesinden sonra vajinal ultrason ile tahmini bir cinsiyet tayini yapılabilir. Ancak bu aşamada gebeliğin pozisyonu da oldukça önemlidir. Gebeliğin 16. Haftasında ise karından yapılan ultrason ile bebeğin cinsiyeti belli olabilmektedir. Burada söz konusu olan gebelik haftaları cinsiyeti belirlemek için en erken olarak kabul edilen haftalardır. Bu haftalarda yapılan teşhislerin ileriki haftalardaki bulgular ışığında değişmesi her zaman için mümkündür. Bu sebeple de doktorlar genellikle bebeğin cinsiyet tayinini ilerleyen haftalarda söylemeyi tercih eder.
Bebeğin Cinsiyeti Ne Zaman Belli Olur?
Bebeğin cinsiyeti kesin olarak ne zaman belli olur? Bebeğin cinsiyeti gebeliğin 16. Haftasından sonra belli olmaktadır. Özellikle de 20. Gebelik haftasından sonra bebeğin cinsiyetinin kesin olarak tayin edilmesi mümkündür.
Ultrason dışında bebekte cinsiyet belirleme yöntemi var mı? Bebeğin cinsiyet tayini için en yaygın kullanılan yöntemler; vajinal ya da karın üstünden yapılan ultrasondur. Fakat 20. haftadan sonra yapılan ultrasonda bile az da olsa yanılma payı mevcuttur. Cinsiyet belirlemede en kesin, net sonuçlar anne karnından alınan amnion sıvısı ve kromozom incelemesi ile alınabilmektedir.
Kromozom değerlendirmesi, bebeğin cinsiyetini belirlemede en az yanılma payının olduğu yöntemdir. Uzmanlar XX dişi ve XY erkek kromozom yapısını değerlendirerek bebeğin cinsiyetini kesin olarak belirlerler.
Bebeğin cinsiyetini belirlemek mümkün müdür? Bebeğin cinsiyeti tüp bebek yöntemiyle belirlenebilmektedir. Ancak bu durum ülkemizde yasal değildir. Yalnızca cinsiyet geçişli hastalıklar söz konusu olduğunda bu durum gerçekleşebilir. Bunun dışında çiftin beslenme ya da hayat alışkanlıkları ile bebeğin cinsiyetini belirlemesi mümkün değildir.
Tüp bebek tedavisi, başından sonuna kadar yaklaşık olarak 1 ayda tamamlanan bir tedavi yöntemidir. Tedavi, 5 aşamadan oluşmaktadır. Bu aşamaların hiçbirinde anne ya da baba adayının hastanede kalmasına gerek yoktur. Gerekli muayene ve kontroller yapıldıktan sonra çift evine gidebilmektedir. Yumurta toplama ve embriyo transfer aşamasında da anne adayı merkezde birkaç saat dinlendikten sonra evine gidebilmektedir. Bu aşamaların hiçbirinde anne adayı ağrı ya da acı duymamaktadır.
Geçmiş zamanlarda anne adayları tüp bebek tedavisinde ağrı ve acı çekecekleri düşüncesi ile çekin-mekte idi. Ancak günümüzde, tıbbi ve teknolojik gelişimler sayesinde tüp bebek tedavileri oldukça hasta dostu, pratik bir tedavi haline gelmiştir. Bu sayede de anne adayları herhangi bir şekilde ciddi sorunlar yaşamamaktadır.
Tüp bebek tedavisinde ağrı duyar mıyım?
Tüp bebek tedavisinde ağrı duyulabilecek tek bir aşama vardır. Bu aşama, yumurtaların toplanma aşamasıdır. Ancak bu sorun; anne adayına sedasyon ya da lokal anestezi uygulanması ile ortadan kaldırılmıştır. Bu aşamada lokal anestezi uygulanmasının sebebi ise, anne adayının daha rahat his-setmesini sağlamak ve işlem sırasında heyecan sebebiyle olumsuz hareketler yapmamasına yardımcı olmaktır. Diğer aşamalarda ise anne adayına herhangi bir anestezik işlem uygulanmaz. Bu sebeple tüp bebek tedavisi, anne adayının ağrı ya da acı duyacağı bir tedavi değildir.
Tüp bebek tedavisi en fazla kaç defa denenebilir?
Tüp bebek denemelerinde herhangi bir sayı sınırı yoktur. Çiftler, maddi ve psikolojik durumları el verdiği kadar deneme yapabilirler. Ancak çiftin gebelik için düşük şansa sahip olduğu doktorları tara-fından bildirilmiş ise, bu durumda diğer seçenekler denenmesi çiftin psikolojik durumu için faydalı olacaktır. Bazı çiftler ilk denemede başarı sağlarken, bazı çiftler 6. Tüp bebek denemesinde gebelik sağlayabilmektedir. Bu durum, çiftin kısırlık nedenine, anne adayının yaşına ve yumurtalık rezervlerine, tercih edilen merkeze, laboratuvar koşullarına, doktorun ve ekibin deneyimine, sperm hücrelerinin özelliklerine ve çiftin tedaviye ne kadar katıldığına bağlı olarak değişebilmektedir.
Tüp bebek tedavisinde anne ve baba adayının uyması gereken kurallar nelerdir?
Anne ve baba adayının tedaviye başlamadan en az 3 ay önce sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıkları bırakması ve sağlıklı bir yaşam tarzını benimsemesi, tedavinin başarı şansını etkileyecektir. Bununla beraber, tedavi süresince doktor talimatlarına uymak ve kontrolleri aksatmamak oldukça önemlidir. Verilen ilaçlar gününde ve saatinde alınmaya dikkat edilmelidir. Stres, kontrol altına alınmalıdır. Çift, doktorlarına merak ettiği her şeyi sorabilmeli ve mutlaka güvendikleri bir merkezi tercih etmelidir.
Gebelikte beslenmede püf noktalar … Öncelikle yazıya ‘Gebelik bir hastalık durumu değildir.’ demekle başlamak istiyoruz. Anne adayının beslenmesi bebeğin ilerleyen dönemdeki yaşamını etkilemektedir. Sağlıklı beslenen bir anne adayı, sağlıklı bir bebek demektir.
Anne adayı kaliteli ve doğru beslenmezse, doğum, erken doğum, düşük ağırlıklı doğum, bedensel ve zihinsel özürlü doğumlar gibi tehlikelerle karşılaşma oranı oldukça yükselir. Bebek annenin depolarını kullandığı için de anne adayının kendisinde kansızlık, tansiyon problemleri, vücutta su tutulması, yorgunluk, diş ve kemik problemleri olabilir.
Gebelikte beslenmede püf noktalar
Gebelikte beslenmede püf noktalar
KİLO KAZANIMI ÇOK ÖNEMLİ!!
Vücutta birtakım hormonlarının değişmesi anne adaylarında iştah artmasına veya azalmasına sebep olmaktadır. İştahın artmasıyla birlikte kendilerini suçluluk duygusuna sokarak aç bırakan birçok anne adayıyla karşılaşmaktayız. Özellikle şunu vurgulamak isteriz. Eğer fazla kiloyla gebe kaldıysanız gebelikboyunca 7-8 kg almanız yeterli olacaktır. Eğer normal bir kiloyla gebe kaldıysanız 9-12 kg almanız yeterli olacaktır. Eğer gebeliğe düşük bir kiloyla başladıysanız 14-16 kg arasında kilo almanız gerekir. İkiz gebeliklerde ise 17-20 kg alımı normaldir.
Eğer anne diyet esnasında gebe kaldıysa, ilk 3 ay diyetine çok agresif bir diyet olmamakla birlikte devam edebilir. İlk 3 ay diyetle kilo verimi normaldir. Ancak 3. aydan sonra diyet yapılmaz. Annenin düzenli kilo alımı ve sağlıklı beslenmesi sağlanır.
Gebelik süresince bebek annenin depolarından beslenir. Bu yüzden annenin çok iyi beslenmesi gerekir. Annenin kaliteli enerji alımı hem vitamin ve mineral desteği sağlayacak hem de anne ve bebeği birçok hastalıktan koruyacaktır. Gebelik boyunca anneler normal bir kadına göre daha fazla beslenmeye ihtiyaç duymaktadır. Gebe annenin vücudunda artan su ve oluşan yeni dokular ve yağ ağırlık artışına sebep olmaktadır. Bu gayet normaldir ve panik yapmaya gerek yoktur.
Gebelerde vitamin ve minerallerin eksizsiz olarak karşılanması oldukça önemlidir. Annenin depolarını kullanan bir bebeğe bir şey olmaz ancak yetersiz beslenen annenin yetersiz beslenmede sağlığı tehdit altına girebilir.
GEBE KALMADAN ÖNCE FOLİK ASİT TAKVİYESİ ŞART!!
Gebe kalmayı düşünen anne adaylarının mutlaka 3 ay önceden bir uzman kontrolünde folik asit takviyesine başlamaları gerekmektedir.Folik asit bebeğin beyin ve sinir sistemi gelişimi için oldukça önemlidir. Folik asit yetersizliğinde nöral tüp defekti denilen beynin veya omuriliğin dışarıya çıkması ve bebeğin bu şekilde doğması söz konusu olabilir.Ispanak başta olmak üzere koyu yeşil yapraklı sebzeler iyi bir folik asit kaynağıdır. Beslenmeye eklenebilir.
GEBELİKTE EN ÇOK GÖRÜLEN SORUNLARDAN BİRİ: MİDE EKŞİMELERİ VE MİDE BULANTILARI
Gebelerin en çok yakındığı konulardan biridir. Özellikle ilk trimesterda ( ilk 3 ay ) oldukça fazla görülen mide bulantıları bebek büyüdükçe kendini mide ekşimeleri şeklinde gösterir. Böyle durumlarda , anne adaylarının az az az ve sık sık beslenmeleri ( ara öğün destekli),çok sıkı olan kıyafetler giymemeleri, yemek yedikten sonra hemen yatmamaları, yatarken başlarının mutlaka yüksekte olmasına dikkat etmeleri gerekmektedir.
Bu dönemde su yemeklerle birlikte mide bulantısına sebep olabilir. O yüzden ara öğünlerde veya öğün dışında su tüketimi sağlanabilir. Kuru gıdalar ( tuzlu çubuk kraker,leblebi vb.) mide bulantısını azaltan yiyeceklerdendir. Bu dönemde yine haşlanmış patates veya yağsız- yoğurtlu bir makarna da mide bulantısı ataklarını azaltmada etkili besinlerdir.Zencefil de mide bulantılarını azaltan bir bitkidir. Günde bir bardak zencefilli çay size bu konuda yardımcı olabilir.Bu dönemde gebelerin mideyi uyaran çok baharatlı, çok soğuk veya sıcak yiyeceklerden kaçınmaları gerekmektedir.
KABIZLIK ÖNEMLİ BİR SORUN!..
Gebelik döneminde hormonların değişmesiyle sıklıkla görülen kabızlık anne adaylarında önemli sıkıntılar yaratmaktadır.Kuru baklagiller, yulaf ezmesi, tam tahıllı ürünler, meyve ve sebzeler,özellikle kuru meyvelerden incir veya kuru kayısı sizin kabızlık ile sıkıntılarınıza iyi gelecek yiyeceklerdir. Çok zor durumlarda 1 yemek kaşığı tüketilen zeytinyağı ve üzerine içilen ılık bir su da kabızlık sorununuzun çözülmesinde etkili çözümlerdir. Kabızlıkta su tüketimi oldukça önemlidir. Tüm bu yüyeceklerin üzerine içeceğiniz su ve biraz harekette barsakların hareketliliğini artıracak ve size yardımcı olacaktır.Eğer hala bir sorun yaşarsanız mutlaka bir uzmana görünmenizde fayda var.
PROTEİN ALIMI BEBEK İÇİN YAŞAMSALDIR!!
Annenin protein bakımından kaliteli beslenmesi bebeğin büyüme ve gelişmesinde yaşamsal bir role sahiptir. Kaliteli protein denince akla ilk gelen besin yumurta olmalıdır. Günde 3-4 porsiyon süt ürünleri (süt,yoğurt,peynir,kefir vb) tüketiyorsanız, 3-4 köfte büyüklüğünde kırmızı et,tavuk veya balık tüketiyorsanız yeteri kadar protein alıyorsunuz demektir. Bebeğinizin beyin gelişimi için omega 3 alımı oldukça önemlidir. O yüzden haftada 2 kere balık tüketimi ve her gün tüketilen 1-2 adet ceviz omega 3 için yeterli desteği sağlar. Balık tüketmekte zorluk çeken gebelere bir uzman eşliğinde mutlaka omega 3 takviyeleri sağlanmalıdır.
GEBELİKTE DEMİR İLACI KULLANMALI MIYIM?
Gebelikte anne adayının demir ihtiyacı artar.Demirden zengin besinlerle beslenmek bu noktada çok önemlidir. En başta kırmızı et, yumurta, tavuk, kurubakliyatlar ,pekmez ,çekirdekli kuru üzüm gibi besinler demirden zengin besinlerdir. C vitamini , vücutta demir emilimini artırır. Bu yüzden sabah kahvaltısında yumurta ile birlikte tüketilen bir mandalina portakal veya domateste demirin vücutta kullanımını artırmaya yardımcı olur. Eğer tün bunlara rağmen demir eksikliği anemisi devam ediyorsa doktorunuz eşliğinde bir suplemanı kullanılabilir.
KALSİYUM KAYNAKLARINI ASLA UNUTMAMAK GEREKİR!!
Gebelikte kalsiyum ihtiyacı artmaktadır. Çünkü bebek annenin kalsiyum depolarını kullanır. Eğer anne yeteri kadar kalsiyum almazsa annede kemik deformasyonları ( bozulmaları),diş çürükleri veya kırıkları meydana gelebilir. Bu yüzden kalsiyum kaynakları olan süt ,yoğurt,peynir, kefir ,kurubakliyatlar ,incir,kayısı ve çiğ kuruyemişleri beslenmeye eklemek gerekir. Ancak bitkisel kalsiyumla hayvansal kaynaklı kalsiyumun vücutta emilimi ve kullanımı farklıdır. Bu yüzden ilk tercihlerimiz hayvansal kaynaklı kalsiyum kaynaklarını tüketmek olmalıdır.
Gebelikte beslenmede püf noktalar
GÜNDE NE KADAR SU İÇMELİYİM?
Son 3 ayda bebeğin amniyon sıvısı üzerine annenin su tüketimi oldukça önemlidir. Bireyden bireye su tüketimi farklılık göstermektedir. Ancak bu dönemde 1,5 litrenin altında su tüketmemeye özen gösterilmelidir.
GEBELİK DÖNEMİNDE NELER YAPILMAMALIDIR?
Basit şekerli gıdalardan uzak durulmalıdır.(tatlı,pasta,börek,beyaz ekmek,makarna, pilav..).Bu gıdalar basit şeker içerdiğinden kan şekerini bir anda yükseltip bir onun yerine posalı gıdalar,tam tahıllı ekmekler ,kuru baklagiller,sebze ve meyve tercih edilmelidir.
Karışık bitki çaylarından uzak durulmalıdır, erken doğumu tetikleyebildiği kanıtlanmıştır. (birçok bitki çayının kasları gevşettiği ve doğum kaslarını uyardığı çalışmalarda bildirilmiştir.) Günde 1 fincan her gün olmamakla beraber ıhlamur ve kuşburnu çayı kullanılabilir.
Gebelikte alınan kafein düzeyi 300 mg/günü geçmemelidir. Açık ,demli olmayan 1-2 fincan kahve veya çay dışında kafein alınmamalıdır.
Tatlandırıcıların gebelerde henüz tam olarak güvenilirliği kanıtlanmadığı için bu dönemde tatlandırıcı yerine kuru meyvelerin kullanılması daha sağlıklı olabilir.
Bu dönemde hazır ton balıkları ve konserve ürünlerin kullanılmaması gerekir.Ton balıkları ağır metaller içerebilir. Clostridium botulinum adlı bir bakteri ise konserve besinlerde gelişerek besin zehirlenmelerine neden olmaktadır.
Sigara ve alkol asla tüketilmemelidir.
Gebe iki kişilik yemek yeme psikolojisinden vazgeçmelidir. Dengeli ve sağlıklı bir gebelik çok kilo almak değildir. Doğru besinleri tüketerek doğru kilo alımı sağlanmalıdır. Aşırı kilo alımı normal doğumu da olumsuz yönde etkileyen bir durumdur. Doğum sonrası dönemde de annenin kendi kilosuna çabuk ulaşması gebelik döneminde bilinçli kilo alımına bağlıdır.
NE KADAR TÜKETMELİYİZ?(GÜNLÜK)
SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ : 2 Su Bardağı süt veya yoğurt veya kefir 1 dilim peynir veya 2 yemek kaşığı lor peyniri
ET, YUMURTA, KURUBAKLAGİLLER : 1 adet Yumurta
1 porsiyon et, balık, tavuk, hindi (2-3 köfte büyüklüğünde)
1 porsiyon kuru baklagil yemeği (5-6 yemek kaşığı)
TAZE SEBZE VE MEYVELER :3-4 porsiyon taze meyve , 2-3 porsiyon taze sebze
TAHILLAR 6-8 İnce dilim tam tahıllı ekşi maya ekmek
1 porsiyon pilav(bulgur pilavı veya ev eriştesi tercihen) veya tam buğday unlu makarna (3 yemek kaşığı)1 porsiyon çorba (1 ince dilim ekmeğe eşdeğerdir) ( beyaz unsuz bir çorba)
YAĞLAR 3-4 Silme yemek kaşığı zeytinyağ veya fındık yağı ( ısıya maruz kalmasın,çiğ olarak eklenmeli)
ŞEKERLER: 1-2 Tatlı kaşığı bal, 1 yemek kaşığı pekmez
Gebelik Aşısı Nedir? Tüp bebek tedavisi günümüzde normal yollardan çocuk sahibi olamayan çiftler için hayalini kurdukları bebeklerine kavuşmalarını sağlayan ve çeşitli teknikleri ile bu başarı oranını arttıran, yardımcı üreme yöntemidir. Ancak başarısı her geçen gün artsa da, bazı faktörler doğrultusunda istenilen başarı tablosu elde edilememektedir. Özellikle gebelik oluşumunda önemli rol oynayan kaliteli embriyo ile tedavi desteklense de, çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Başarısızlığa neden olan faktörler ise;
Embriyo kalitesi
Embriyo gelişimin durması
Genetik sorunlar
Rahim içi astar dokusu endometrium kaynaklı patolojiler
İmmünolojik-bağışıklık sistemi ile ilgili bazı sorunlar nedeni ile tedavi başarısızlıkla sonuçlanmaktadır.
Gebelik aşısı nedir?
Yukarıdaki faktörler doğrultusunda gebelik sorunlarını ekarte edilmesi ve başlıca embriyo kaynaklı sorunların önlenmesi amacı ile gebeliği destekleyen uygulamadır. Tüp bebek tedavisinde anne adayını rahmine transfer edilen embriyo, fizyolojik olarak çeşitli büyüme faktörleri ve protein salınımı yapar. Bu esnada embriyonu endometrium tabakasına tutunmaya çalışır. Eğer bu süreç sağlıklı bir şekilde ilerler ise, gebelik elde edilmektedir.
Ancak endometriumun embriyonun tutunma şansını arttıracak çeşitli molekül ve büyüme faktörlerinden yoksun kalması veya bu maddelerin dengeli salınmaması halinde, endometriumun fonksiyonelliğini etkileyecek enfeksiyon ya da adezyon (yapışıklık) gibi komplikasyonlar olması, embriyonu kaliteli olmasına rağmen gebeliğin oluşmasını engellemektedir. Gebelik aşısı da, endometrium tabakasından eksik olan bileşenlerin vücut tarafından karşılanması için uyarıcı görevini üstlenmektedir. Bu sayede anne adayının kendi kan hücreleri ile embriyonu rahme tutunma süreci sağlıklı bir şekilde ilerlemektedir. Kısacası gebelik aşısı, gebelik şansının arttırılmasında önemli rol oynamaktadır.
Günümüzde tekrarlayan tüp bebek başarısızları için alternatif birçok çözüm önerileri geliştirilmiştir. Bu amaçla IMSI, PGD ve yapay rahim yöntemlerine başvurulmaktadır. Ancak bu yöntemlerin başarı sağlayamadığı durumlar için rahim içi ortamını iyileştirecek ve embriyonun rahme tutunmasını sağlamak için ek olarak gebelik aşısı geliştirilmiştir. Bu yöntem şuan için klinik pratikte uygulanmaktadır. Fakat hedef olarak endometrium tabakasının uyarılmasına ve embriyonun tutunmasına yardımcı olmasıdır. Bu yöntem için anne adayının bağışıklık sisteminde yer alan önemli hücrelerden yararlanılmaktadır. Elde edilen bu hücreler laboratuvar ortamında özel besi alanlarında geliştirilerek, büyüme faktörlerinin ve gebelik için gerekli olan hormonların salgılanmasını sağlamaktadır. Böylece transfer başarısı desteklenmiş olur. Gebelik aşısı günümüzde yalnızca birkaç tüp bebek merkezinde etkin olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle henüz başarı oranları hakkında yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Fakat bu konuda birçok merkez diğer yöntemlerin sunduğu başarı oranları ile ilgili ne kadar etkili olduğu konusunda araştırmalara başlamıştır.
Gebelik aşısı nasıl uygulanır?
Öncelikle anne adayının rahim içi şartlarının gebelik için yeterli fonksiyonelliğe sahip olup olmadığı araştırılmaktadır. Bu aşamadan sonra yumurta toplama işleminde anne adayından elde edilen monosit isimli beyaz kan hücreleri ayrıştırılarak, özel kültür ortamlarında çeşitli işlemlerle geliştirilir. Elde edilen yumurta hücreleri mikroenjeksiyon yöntemi ile sperm hücresi ile döllenmeye maruz bırakılır. Bu aşamada laboratuvar ortamında geliştirilen hücreler kullanılmaktadır. Toplamda 48 saat süren bu aşamadan sonra, embriyo transferi yapılmadan bir gün önce anne adayının rahmine gebelik aşısı yapılır. Yapılan bu aşı ile embriyoların rahme tutunma çalışmalarının olumlu yönde olduğu tespit edilmiştir.
Görülme Sıklığı: İki veya daha fazla gebeliğin ardarda düşükle sonlanması ‘’ Tekrarlayan Gebelik Kayıpları’’ olarak değerlendirilir. Bu kadınlar gebe kalabildikleri için infertil değildir. Üç veya daha fazla üst üste gebelik kaybında ayrıntılı bir inceleme yapılması gereklidir.
Kesin tanı konulan gebeliklerin yaklaşık %25’i düşükle sonuçlanır.Fertilizasyondan sonra klinik olarak tanı konulamayan kimyasal gebelikler de göz önüne alınacak olursa erken gebelikte düşük oranı yaklaşık %50’yi bulur. İki ardarda düşük oranı %5’den azdır. Üç ya da daha fazla ard arda düşük oranı ise yalnızca %1’dir. İlk trimesterde spontan düşüklerin yaklaşık %70 nedeni kromozomal anomalilerden ileri gelir. Servikal yetmezlik ve antifosfolipid sendromuna bağlı düşükler ise genellikle ikinci trimesterde görülür.
Tekrarlayan Gebelik Kayıplarını Etkileyen Faktörler: Tekrarlayan gebelik kayıplarının nedenleri çok çeşitlidir. Tekrarlayan gebelik kayıpları birden fazla neden bir arada bulunabilir.
Genetik ve Kromozomal Nedenler
Anatomik Nedenler
Kan Pıhtılaşma Bozukluğu (Trombofili)
İmmünolojik Nedenler
Çeşitli Hastalıklar
Endokrin Nedenler
Çevresel Faktörler
Yaş Faktörü
Erkek Faktör
Açıklanamayan Nedenler
Bir spontan (kendiliğinden) düşükten sonra ikinci bir düşük yapma olasılığı %15 iken, iki spontan düşükten sonra bu risk %30’a yükselir. Bu nedenle iki spontan düşükten sonra düşük nedenlerini bulmak için tanısal testlere başvurulmalıdır.
1- Genetik ve Kromozomal Nedenler
Aneuploidy (kromozom sayısının az ya da çok olması), vücut yada sex kromozomuna bağlı nedenler, translokasyonlar (ebeveyn kromozomlarına bağlı nedenler) gibi çok değişik genetik nedenlere bağlı olarak tekrarlayan gebelik kayıpları ortaya çıkabilir.
Tekrarlayan gebelik kayıplarında ekseriya anneye ait faktörler üzerinde durulur, çoğu zaman fetüse ait nedenler ihmal edilir ve bulunmaz. Oysa ki embriyo kaybına neden olan hayatla bağdaşmayan fetal yapısal bozukluklar ve kromozomal anomalileri de mutlaka göz önünde bulundurmak gerekir.
Fetüste merkezi sinir sitemi ile ilgili anomali, spina bifida, yarık damak, tavşan dudak gibi yapısal anomaliler düşüğe neden olabilir. Düşüklerin %41’i aneuploidi (kromozomal anomali) nedeniyledir. Bundan dolayı düşük materyalinin karyotipini belirlemek; tanı, prognoz ve uygun tedaviyi belirlemek için esastır. Kromozomal bozukluklara bağlı tekrarlayan fetal kayıp varsa preimplantasyon genetik tanı çiftlere teklif edilmelidir.
2- Anatomik Nedenler
Uterusta (rahim) septum olması, uterusun yalnızca bir yarısının gelişmesi (unicornuate uterus), serviksin kısa olması gibi çok değişik nedenler tekrarlayan gebelik kayıplarından sorumludur.
-Rahimde ve rahim ağzında (servix) yapısal bozukluklar
-Rahim içinde yapışıklık ( Asherman sendromu)
-Rahim içinde septum
-Uterin polipler
-Myomlar
-Servixte yetersizlik (serviksin kısa ve zayıf olması)
3- Kan Pıhtılaşma Bozukluğu (Trombofili)
Faktör V Leiden, antiphospholipid sendrom gibi kan pıhtılaşma bozuklukları genetik hastalıklardır. Bazı kadınlar kan dolaşımındaki maddelere karşı lupus antikoagülan, antikardiyolipin veya antifosfolipid antikor adı verilen kanın pıhtılaşmasını sağlayan antikorlar üretir. Trombofili durumunda damarlarda kan pıhtısı oluşmaya meyillidir. Bu pıhtılar ekseriya küçüktür, kan dolaşımına serbestçe katılır fakat zaman geçtikçe birleşerek daha büyük pıhtılar haline dönüşür. Hastaların çoğu herhangi bir rahatsızlık ve ağrı hissetmediği için bu durumdan haberdar değildir. Fakat derin ven trombozu, felç, pıhtılaşma bozukluğu, kalp krizi, akciğer embolisi ya da tekrarlayan düşük olduğu zaman trombofiliden şüphelenilir. Ayrıca doğum kontrol ilaçları, sigara, obesite ve gebelik durumları pıhtılaşma bozukluğunu artıran risk faktörleridir.
Trombofili olarak bilinen kan pıhtılaşma bozukluğunda gebelikte anne-fetüs dolaşımında pıhtılar oluşur, bu pıhtılar plasentada kan damarlarını tıkayarak bebeğin beslenme ve gelişimini bozarak, erken düşük, gelişme geriliği, plasentanın erken ayrılması, ikinci ve üçüncü trimesterda bebek ölümlerine neden olabilir. Tekrarlayan gebelik kayıpları olan hastalarda bu antikorlar da araştırılmalıdır. Eğer tespit edilirse düşük doz Aspirin, tüm gebelik boyunca heparin veya annenin anormal immün sistemini baskılamak için steroid tedavisi verilmelidir.
Tekrarlayan gebelik kayıpları
4-İmmünolojik Nedenler
Aşağıdaki faktörlerin hepsi bir kadının immün sisteminde defektlere neden olarak sonunda tekrarlayan gebelik kaybına yol açabilir.
Antinüklear antikorlar (ANA)
Follicular sıvı ortamı
Raynaud’s hastalığı
Doğal öldürücü hücreler (natürel killer cell)
Sitotoksik T Hücreleri
İmmün sistemimizin (bağışıklık sistemi) sağlanmasında üç ana hücre mevcuttur. Bunlar: Doğal öldürücü hücreler (natürel killer cell), sitotoksik T hücreleri, makrojajlar(çöpçü hücreler)’dir. Lenfositler bağışıklık sisteminin ana hücreleri olan akyuvarlar olup B lenfositler ve T lenfositler olarak iki gruba ayrılır. Sitotoksik kelimesinden de anlaşılacağı gibi bunlar tıpkı kemoterapi ilaçları gibi bazı durumlarda embriyo üzerine toksik etki yaparak tekrarlayan gebelik kayıplarına neden olabilir.
Bağışıklık sistemi defektlerinde doğal öldürücü hücreler, T hücrelerinin aksine önceden duyarlanmaya gerek duymadan direk olarak embriyo üzerinde toksik etki yaratabilir.
5-Çeşitli Hastalıklar
Şiddetli kalp, böbrek, karaciğer hastalıkları
Sistemik lupus eritematozis: Bu hastalıkta tüm vücut dokularına karşı antikor üretilir.
TORCH grubu hastalıklar olarak bilinen Toxoplazma, Rubella, CMV ve Herpes hastalıkları tekrarlayan gebelik kaybına neden olmaz; bu hastalıklar yalnız tek bir düşüğe neden olur.
6- Endokrin Nedenler
Diabet (şeker hastalığı)
Antitroid antikorlar; kontrolsüz troid hastalığı (özellikle hipotroidi)
Luteal faz yetmezliği
PCOS
Yumurtalık rezervlerinin düşük olması
Luteal faz defekti: Gebeliğin devamını sağlayan progesteron hormonunun yetersiz olması tekrarlayan düşüklere zemin hazırlar. Bu hormon yumurtlamadan sonra salgılanan hormondur. Adet döngüsü kısa olan gebelerde de progesteron hormonu yetersiz olabilir. Tanı serum progesteron seviyesine bakılarak doğrulanır ve eğer luteal faz yetersizliği tespit edilirse gebelikte progesteron takviyesi yapılmalıdır.
PCOS’lu hastalarda LH hormonu yüksek olduğundan ve genellikle insülin rezistansı tespit edildiğinden; bu durumların yumurta gelişimi üzerine olumsuz etkileri olacağından gebelikte metformin tedavisi verilerek sağlıklı bir gebelik dönemi geçirilmesine ve tekrarlayan gebelik kayıplarına engel olmak gerekir.
Yumurtalık rezervleri düşük (oopause) olan kadınlarda yumurta kalitesi kötü olduğundan genetik olarak anormal embriyolar gelişeceği için tekrarlayan gebelik kayıplarıları görülür.
7-Çevresel Faktörler
Kafein
Sigara içmek
Aşırı alkol tüketmek
Gebelik döneminde toksik gazlara ve kimyasal faktörlere maruz kalanlarda (kimyasal maddelerle uğraşan işçiler, ameliyathanede çalışan hemşire ve anestezistler) bu maddeler fetüs için toksik olduğundan tekrarlayan gebelik kayıplarına neden olabilir.
8-Yaş Faktörü
Kırk yaş üstünde olan gebelerin embriyolarında kromozomal defektler fazla olacağından klinik olarak tespit edilen gebeliklerin %35’i düşükle sonuçlanacaktır.
9- Erkek Faktörü
Çevresel toksiklere maruz kalan ya da genetik olarak anormal spermi olan erkeklerin eşlerinde de habituel abortus sık görülür. Teratozoospermia gibi anormal sperm morfolojisi olan erkeklerde anormal sperm sayısı %95’ten fazla olduğu için bu durumda tüp bebek yöntemi olan ICSI tercih edilmelidir.
10- Açıklanamayan Nedenler
Tekrarlayan gebelik kayıpları çok dikkatli takip edilse ve tüm tetkikler yapılsa bile bazı durumlarda düşük nedeni tespit edilemez. Bu tür vakalar açıklanamayan tekrarlayan gebelik kaybı olarak değerlendirilmelidir.
Tekrar Gebe Kalmadan Önce Yapılması Gereken Tetkikler Şunlardır:
Bir çok doktor üst üste iki veya daha fazla düşük olduktan sonra araştırmalara başlar.
Histerosalpingografi ve histereskopi ile rahim iç yapısı ve tüpler değerlendirilmelidir.
Özellikle luteal faz defektini araştırmak için progesteron testi yapılmalıdır.
Antifosfolipid antikor (lupus antikoagülan), VDRL kan testi ve diğer kan testleri mutlaka araştırılmalıdır.
Düşük yapan çiftlerin kromozomal anomalilerini tespit için karyotip çalışması yapılmalıdır..
Tekrarlayan gebelik kayıplarında bir sonraki gebeliğin sağlıklı olarak devam edebilmesi ve düşüğe neden olan önlenebilir faktörlerin azaltılması için yukardaki tetkiklerin yanısıra; sağlıklı bir yaşam, fazla kilo kontrolü, egzersiz, folik asit takviyesi yapılmalı, sigara, alkol ve fazla kafein tüketimi gibi sağlığa zararlı olan maddelerden uzak durulmalıdır. Bunlara dikkat edildiği taktirde bir sonraki gebeliğin sağlıklı olma olasılığı %60-70’dir.