Etiket: evlilik
-
Nişanlandıkdan sonraki dönem…!
Evlendikten sonra “keşke böyle olmasaydı” dememek için nişanlılık dönemi çok iyi değerlendirilmeli, eşler birbirini gerçek manada tanımalı, telafisi imkansız durumların ortaya çıkması daha işin başında engellenmelidir.Genç kız telefonda nişanlısına sinirlendi:“Neden dediklerime kulak asmıyorsun? Ben filan gelinliği istiyorum. Filan eşyaları ve kuyumcuda gördüğümüz seti almak istiyorum. Sen beni sevsen dediklerimi yaparsın. Beni sevmiyorsun ki?”Delikanlı sakin olmaya çalışarak cevap verdi:“Sevgiyle bu konunun ne alakası var. Benim maddi gücüm dediklerini yapmaya yetmiyor.”“Alakası var. Sevsen ne eder ne eder dediklerimi yaparsın. Annene babana söyle, onlar yardım etsinler.”“Onların durumlarını da biliyorsun. İmkanları yok.”“Ben anlamam!”Delikanlıda sinir kat sayısı hızla arttı:“Sen laftan anlamıyor musun? Beni eşya için mi seviyorsun? İsteklerin yerine gelmeyince hep böyle mi yapacaksın? Seni tanıyamıyorum. Her geçen gün karşıma yeni bir problem getiriyorsun. Problemi çözüyorum. Tamam, bitti derken karşıma bir başka problemle çıkıyorsun.”“Sen beni geçimsizlikle mi suçluyorsun?”Çat diye telefonu nişanlısının suratına kapattı.Konuşmalara şahit olan delikanlının annesi:“Evladım, nişanlılık böyle olmaz. Sonradan daha çok üzülmemek için iyi düşün! Bir genç kız nişanlıyken böyle kavga ederse evlenince ne olur?”“Hele bir evlenelim. Ben ona dünyanın kaç köşe olduğunu gösteririm.”Evlendiler.Ne var ki, nişanlıyken yürütemedikleri beraberliklerini evliliklerinde hiç yürütemediler. İkinci yılın sonunda şiddetli geçimsizlikten tek celsede boşandılar.Aslında nişanlılık gençlerin birbirilerinin huy, ahlak, davranış, hal ve tavırlarını tanıma devresi olmalıyken; gençler daha çok beraber hoş vakit geçirme, gezme, tozma devresi olarak görüyorlar.Nişanlılık zamanlarını birbirlerini tanımak yerine gelinlikti, ev eşyasıydı oydu buyduyla geçiriyorlar. Birbirlerini tanımayı akıllarına bile getiremiyorlar.Çünkü genç kız, “Evlenince ben onu muma çevirmesini bilirim,” delikanlı ise “Ben onu hizaya getiririm” diye düşünüyor.Evlenip problemler ortaya çıkınca da başlıyorlar:“Ben senin ne olduğunu nişanlıyken anlamıştım ama değişirsin sanmıştım.”“Keşke nişanlıyken o asabi tavrını gördüğümde nişanı atsaydım!”“Aaah Ah! Bu ilişki daha nişanlıyken yürümüyordu. Ama gözüm ondan başkasını görmüyordu ki!”“Ne bileydim böyle olacağını, onu kendi yoluma getiririm sanmıştım” vb. keşkeler devam edip gidiyor.Nişanlılığın pembe düşleri hataları gizliyor. Küçük yanlışlar hep göz ardı ediliyor. En önemlisi değiştirme planları yapılıyor.Oysa kim kimi değiştirebilir? Senelerce elde edilen davranışlar değiştirilebilir mi? Benliklere işlenen huylardan vazgeçilebilir mi? Aileden alınan eğitimin yerini başka bir eğitim alabilir mi?Hem sonra bir eş, eşinin annesi-babası ya da eğitimcisi değil ki; onu eğitmeye kalkışsın?Evet, evlendikten sonra keşke dememek için yapılması gereken şey ta ilk başta başlamalıdır.“Aman canım” deyip geçmeyinGenç kız ve delikanlı nişanlanmadan eş adayını ararken önce kendilerini tanımalı ve kendilerine şu soruyu sormalıdır:“Ben nasıl birisiyim? Nelerden hoşlanıyorum nelerden hoşlanmıyorum? Huyum ve ahlakım nasıl? Asabi miyim, sakin miyim?”Bu sorulara cevap verdikten sonra kendi huy, ahlak, zevk, dini inanç ve kültür anlayışına uygun adayı tercih etmelidir.Çünkü bazen de gençler dini konularda ayrı dünyaların insanı oluyorlar. Biri ateist olurken diğerinin alnı secdeden kalkmıyor. Tabii ki, böyle çiftlerin beraberlikleri ne kadar sağlam olur ve ne kadar sürer? Biri namaz kılarken diğerinin kadeh kaldırmasıyla devam eden bir evlilikteki mutluluk tartışılabilir.Uzmanlar, dini inançlarda, kültürde, gelenek-görenek ve hatta aynı memleket içindeki aynı yörenin insanı olan gençlerin evliliklerinde daha mutlu olduklarını söylüyorlar.Din, dil ve kültür birliği içinde olan ve iki beyinden tek düşüncenin ortaya çıkması mutluluğun adresini gösteriyor.Bütün bunları irdeleyerek nişanlanmak ve nişanlıyken ortaya çıkan pürüzlere “aman canım” deyip geçmeyerek üzerinde titizlikle durmak gerekir.Çünkü evlilik çocuk oyuncağı değil, hele çocuk olduktan sonra boşanmak hiç kolay değil ve kolay da olmamalıdır.Ne yazık ki, bunlar göz ardı ediliyor ve ta baştan yanlış yapılıyor. Genç kızın fiziki cazibesi, erkeğin kariyer veya zenginliği bütün kötü huyları, ahlakları örtebiliyor.Esasen bazen bakıyorsunuz ikisi de ayrı ayrı insan olarak mükemmel insanlar fakat birbirleriyle uyuşamıyor ve anlaşamıyorlar. Kapı, altından da olsa ona uymayan anahtar olursa açılmaz. Veya anahtar altından olsa kapıyla uyumlu değilse yine o kapı açılmaz.Ayet-i Kerimede “Sizler birbiriniz için elbisesiniz “buyuruluyor. Önemli olan elbisenin altın ya da pırlanta işlemeli olması değil, kişinin vücuduna uygun olması ve kişinin kendisini o elbisenin içinde rahat hissetmesidir. Eğer kişi kendini içinde rahat hissetmiyorsa elbisenin pahalı olması bir mana ifade etmez.Bazen gençlerin ruh bedenlerine seçtikleri eş elbiseleri uymuyor. Genç bu elbiseyle bu işin yürümeyeceğini anlıyor ama o zaman da devreye aileler giriyor.“Aman kızım, ufak tefek hatalara bakma, bundan daha iyi koca mı bulacaksın! Hem sonra nişanı atan kıza iyi gözle bakılmaz. Yastık değiştirilmekle kader değişmez.”“Aman oğlum, dünyalar güzeli kız, daha Allah’tan ne istiyorsun! Boş ver basit şeyleri. O evlenince düzelir. Sen onu istediğin gibi yaparsın.”Ve böylece aileler, kendilerine görünen yüzü yaldızlı olduğundan gençleri etki altında bırakıyorlar.Evet, çok basit şeyler için de nişan atılmamalıdır ama gençler birbirleriyle anlaşamayacaklarını anlarsa, hiçbir konuda uyum içinde değillerse, seneler geçse de bir gün ayrılacakları bir durumdaysalar daha evlenmeden çoluk çocuğa karışmadan ayrılmaları ve kendilerine mutlu olup, anlaşabilecekleri biriyle evlenmeleri daha doğrudur.Evlendikten sonra “keşke böyle olmasaydı” dememek için nişanlılık dönemi çok iyi değerlendirilmeli, eşler birbirini gerçek manada tanımalı, telafisi imkansız durumların ortaya çıkması daha işin başında engellenmelidir…Gülay AtasoyKaynak : Moral Dünyası -
Aldatma Belirtileri İhanetin 30 Alameti
Günümüz evliliklerini bitiren en önemli nedenlerden biri de ihanettir. Aldatma belirtileri, ihanetin 30 alameti makalemizde bir erkeğin eşini aldattığında ne gibi tutum ve davranışlar içinde olduğu hakkında bilgiler verdik.
Aldatma Belirtileri
1-Telefonunu sizden saklayıp ortada bırakmamaya özen gösteriyor, facebook, mail ve diğer sosyal ağ şifrelerini bilmenizi kesinlikle istemiyorsa.
2- Sizinleyken bakışları uzaklara dalıp gidiyor, bedeni yanınızda fakat ruhu başka yerlerde bir görüntüsü varsa.
3- Sizinle konuşurken ısmarlama, zoraki gülüyorsa.
4- Cinselliği vazife olarak, bitse de gitsek modunda yaşıyor, cinsel birliktelikten sonra poposunu dönüp yatıyorsa.
5- Aynalara sık bakmaya başladıysa, kendisine, giyimine kuşamına hiç olmadığı kadar özen gösteriyor, metroseksüel olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyorsa.
6- Ailece geçirilen vakitleri ona sıkıcı geliyorsa, gözü artık çocuklarını bile görmemeye başladıysa.
7- Kredi kartı ekstresine bakmak bir erkeğin sizi aldatıp aldatmadığını anlamanın en iyi yollarındandır, şayet eşinizin sizi aldattığından şüpheniz varsa kredi kartı ekstresine mutlaka bakın, çünkü eşinizle birlikte sizi aldatan kadının parasız adamla işi olmaz!
8-Size karşı olan davranışları çok sertleştiyse, her an sizi kırabilecek pozisyona geldiyse, yahut tam tersi içinde bulunduğu durumun verdiği vicdan azabı ile size hiç olmadığı kadar iyi davranıyor, hediyeler alıyorsa.
9-Sürekli bir gerginlik, gizemli bir hal içindeyse.
10- Onu kendi kendine sebepsiz gülerken yakalıyorsanız.
11-Cep telefonuna mesaj sesini duyduğunda hemen koşup bakıyorsa, ve sizi bankalardan gelen mesajlar diye kekliyorsa.
12-“seni seviyorum” cümlesini söylemeyi unuttuysa!
13- Uzun seyahatlere çıkıyor, günlerce eve gelmiyorsa.
14-Her kavgada, tartışmada sözü boşanmaya getiriyor, ayrılık kelimesini sıklıkla diline doluyorsa.
15-Saçınızı boyamanızı, kestirmenizi, üzerinizdeki giysiyi kısaca size ait olan hiç bir değişikliği fark etmiyorsa.
16-Öfke nöbetleri, panik atak vb çeşitli sinir buhranları yaşıyorsa
17-Her sözünüz, her davranışınız ona batmaya başladıysa.
18-Cinsel yönden başkası tarafından tatmin edildiğinden, artık sizle beraber olmak istememesi bunun için de her zaman bir bahanesi olması.
19-Görünüşüzü eleştirmeye başladıysa, kilonuz, saç renginiz, hiç bir şeyiniz ona çekici gelmiyor ve bunu dile getirip sizi kırıyorsa.
20-Toplum içinde sizi aşağılamaya, iğnelemeye, kırmaya başladıysa.
21-Rüyasında başka isim yahut isimleri sayıklıyorsa.
22-Güzelliğinize iltifatı kestiyse, artık ona çekici görünmüyorsanız.
23-Çocuklarıyla eskisi gibi ilgilenmiyorsa.
24-Eve geç gelmeyi huy edindiyse, sebebini sorduğunuzda her zaman verecek sudan bahaneleri varsa.
25- Maç izlemeyi, internete girmeyi vb faaliyeti sizinle sohbet etmeye yahut cinselliğe yeğliyorsa.
26-Her an kavga çıkarmaya hazırsa, bunun nedeni kafasının karışık olması, ne yapacağını bilmemesi, hayatıyla ilgili kararlarda (boşanma-evliliğe devam) gitgeller yaşamasıdır.
27-Fiziksel görüntüsüne şimdiye kadar olmadığı kadar özen gösteriyorsa, yakışıklı mıyım, saçımı şöyle yapsam nasıl gözükürüm?, bana şu kıyafet yakışır mı? gibi sorularla sizi bunaltıyorsa.
28-Başka kadınların güzelliklerinden, hamaratlıklarından bahsedip, sizi diğerleriyle kıyaslıyor, aklı sıra yetersiz bir eş olduğunuzu ima ediyor, bu şekilde vicdanen rahatlamaya çalışıyorsa.
29-Konuşurken gözlerini kaçırıyorsa, görüşmelerinizde suçluluk durumu hakimse.
30- En önemli belirtiyi aslında ona dikkatlice baktığınızda fark edebilirsiniz, sanki eşiniz gitmiş, yerine bir başkası gelmişse!… -
Evlilikte aşkı öldüren nedenler..
Hani denir ya “evlilik aşkı öldürüyor” diye! Pek çok kişi sırf bu nedenle, aşkın rutine yenik düşeceği endişesiyle evlenmekten çekinir. Yıllar içerisinde olası kavgaların kaçınılmaz hale gelebileceği düşüncesi de endişeyi artırır. Oysa evliliğin aşkı öldürmemesi için basit ama etkili yollar var. Evli olsun olmasın uzun süreli ilişkilerde çiftlerin kapısını en sık çalan kavgalarda nasıl bir yol izleneceği de o etkili kurallardan. Acıbadem Ankara Hastanesi’nden Psikolog Bülent Baykal, 14 Şubat Sevgililer Günü kapsamında çiftler arasında en sık yaşanan kavgaları sıraladı, çok önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.
Bir evi paylaşmak, ilişki yaşamak karşılıklı özveri ve çaba gerektiriyor. Kişilerin birbirlerinin düşüncelerine saygı göstermesi, onun düşünce ve duygularını anlaması, evlilik ve ilişkinin uzun süreli olması için olmazsa olmazların başında geliyor. Ancak her ilişkide insanların kendi kişilik özellikleri, yetiştirilişten gelen değer ve inançları, düşünce yapıları ön plana çıktığından bu da zaman zaman ilişkiyi zedeleyebiliyor. Acıbadem Ankara Hastanesi’nden Psikolog Bülent Baykal “Zedelenmiş ilişkiler insanda anksiyete ve stres yaratarak huzursuzluk verir, kendinizi huzursuz, gergin, mutsuz, düşük enerjili, üzgün, kırgın, öfkeli hissedersiniz. Hepimiz zaman zaman eşimiz-sevgilimiz ile belli konularda çatışma yaşarız. Bu son derece normal ve ilişkilerde bence olması gereken bir durumdur. Çatışma yaşamamak değil de, nasıl çözeceğini bilmek çok önemlidir” diyor. Evli olmayan kişilerin de bir süre sonra benzer kavgaların içerisinde olmasının kaçınılmaz olacağını belirten Psikolog Bülent Baykal o kavgaları çözüm yollarıyla birlikte bakın nasıl anlatıyor?
Bugün ya da bu gece ne yapacağız!
Değişmeyi kabul etmiyorsun!
Patron kim?
Parayı nasıl harcıyorsun!
Valla bilmiyorum!
İyi ebeveynlik yapmıyorsun
Annene-babana tahammül edemiyorum!
Eskisi gibi değil
Basit bir şey gibi geliyor ama birçok çift eğlenmek için ne yapacağını ayarlamakta güçlük çekiyor. Siz evde oturup romantik bir film seyretmek istersiniz, eşiniz de sizi alıp dışarıya çıkıp arkadaşlarıyla eğlenmek isteyebilir. Birisi doğa yürüyüşlerinden hoşlanırken diğeri brunchta oturup sohbet etmeyi sevebilir. Bu eğlenme ve vakit geçirme yöntemlerindeki farklılık çiftler arasında hayal kırıklığı ve bazen kızgınlık, öfke yaratmaktadır. İsteklere, uzlaşma yollarını arayarak ve zaman zaman taviz vererek orta yolu bulmanız gerekmekte.
İlişkiler başladığında her iki taraf da karşısındakinin kendisine göre iyi, olumlu ve olumsuz yönlerini bilinçli veya bilinçsiz olarak tartar. Eğer olumlu taraflar ağır basarsa, ilişki başlar ve yürür. Bazen iki tarafın da aklında olumsuz olarak gördüğü özellikleri zamanla değiştirebileceği ile ilgili bir düşünce olur. Bunu gerçekleştirmek için çaba gösterir ve bazen de ilişkiyi yıpratıcı emir ve suçlayıcı söylemler havada uçuşur. Aklınızda olsun. Hiç kimseyi değiştiremezsiniz. İlk başta iyi ve kötü yönleriyle kabul ettiğiniz bir kişiyi değiştirme çabaları, ilişkinin sona ermesine bile neden olabilir. Her insanın kişiliği esnektir. Şartlara ve o anki ruh haline göre, sabit olmayan düşünce biçimleri uzun vadede değişir. Sabredin ve kabullenmeyi, uyumlu davranmayı deneyin.
Bu tartışma kontrol düşünceleriyle ilgili. Bazı ilişkilerde bazen bir taraf sanki karşı tarafın “annesi” veya “babası” gibi davranmaya başlıyor. İlişkilerin iki eşit insan arasında olması gerektiği gerçeğini unutarak veya bilinçaltı süreçlerin ortaya çıkmasıyla bir taraf dominant ve hükmedici olabiliyor. Bu durum tabi ki muhatap olan tarafın gerilmesine, baskı altında hissetmesine, kızmasına, isyan etmesine, huzursuz olmasına yol açıyor. Eşinize-sevgilinize; “dur, onu giyme, üşütürsün”; “saat 8’de eve gelsen iyi olur”; “İşyeri arkadaşlarınla dışarı çıkmayacaksın” gibi emir ve kontrol cümleleriyle yaklaşırsanız baskıyı hisseden kişi karşılığını verecek ve güzel bir çatışmanız olacaktır. Ne yapmalı. Eşit insanlarız, tabi ki karşımızdaki kişinin iyiliğini ve onu korumayı istemekteyiz. Bunu, karşımızdakine, güvenerek, eşit olduğunu hatırlayarak, onun da düşünceleri ve aklı olduğunun farkına vararak yaklaşabiliriz. Böylece çatışmalar ve kırgınlıklar azalır.
Parayı harcama ile ilgili kavga etmek normaldir. İnsanlar para ile ilişkilerinde farklı tutumlarla ve düşüncelerle yetiştirilmişlerdir. Bazı durumlarda erkek, paranın kontrolünün çoğunun kendinde olmasını isterken, eşi eşit bir harcamayı düşünebilir. Bu konuda orta yolu bulmak için oturup konuşmak ve bir anlaşmaya varmak gerekir.
İlişkilerde her gün sürekli küçük veya büyük kararlar veriyoruz. Bazen “bu akşam nereye gidelim” veya “yemekte ne yiyelim” gibi basit ve normal karar sorularına “bilmiyorum”,”sen bilirsin” gibi cevaplar sürekli geliyorsa, basit ve kaygı yaratmayacak gibi görünse de karşı tarafta bir belirsizlik ve öfke yaratır. Kararsızlık sürekli ise hemen kavgaya yol açabilir. Kararsız taraf her zaman güvenilir olmayan ve daha büyük kararları veremeyecek zayıf bir kişi olarak etiketlenerek saygı gösterilmede azalma yaşar.
Evliliklerde çocuk doğduktan sonra kaçınılmaz olarak kavgalar ortaya çıkar. Evdeki statüko değişmiştir. Adaptasyon için sürece ihtiyaç vardır. Çatışmalar sürer. Bazen çocuk yetiştirmeyle ilgili kavgalar çok uzun sürerek hem ilişkiyi hem de çocuğu olumsuz etkiler. Bu konuda karşılıklı konuşarak, bir ortak sistem bularak, birinin ak dediğine diğerinin kara demesini engelleyerek kavgaların sayısını ve şiddetini en aza indirgemek gerekir.
Bu toplumuzda birçok şakaya da konu olmuş normal ve ciddi bir konudur. Bazen kayınvalidelerin bir ilişkiyi bozdukları, yıprattıkları, insanları mutsuz ettikleri, huzursuz ettikleri görülür. Tabi ki kayınvalideler bu çatışmada yalnız değildirler. Karşılarındaki kişilerin tavırları da bir o kadar kasıtlı ve acımasız olabilir. İlişkilerin ilk zamanlarında normal olan, kişilik farkından dolayı, üçüncü şahıslarla ilgili çatışmaların çıkmasını bekleriz. Uzun vadede kendi iç işlerine çok karıştırmadan, karşılıklı suçlamaya veya savunmaya geçmeden herkesi duruma adapte ederek yaklaşıldığında, bu kavgaların azaldığını görmekteyiz. Daha evvel bahsettiğim gibi burada da eşlerin düzgün, öfkesiz ve gerçekçi iletişimleri olayları yumuşatacak, sorunların büyümesini önleyecektir.
İlişkiler ilerlediğinde karşımızdakine olan düşüncelerimiz, sevgimiz değişmese de davranışlarımız ve ilgimiz değişebilir. Kanıksarız, eskiden yaptığımız jestleri, ilgiyi göstermeyiz. Karşımızdaki kişi bunu ilişkide bir problem olduğu şeklinde yorumlarsa işler kötü demektir. Evet, bazen” sen artık eskisi gibi ilgi göstermiyorsun, sevmiyorsun” benzeri bir tepkiyle karşılaşınca, duygularımızda bir değişiklik olmadığı için haksızlığa uğradığımızı düşünür ve karşı tarafa öfkeleniriz. Kavga çıkar. Kalp kırıklığı, üzüntüler, mutsuzluklar devreye girer. Burada sakin bir şekilde durumu açıklayıp bazı şeylerin artık daha az gerçekleşmesinin sevgi ve ilgi eksikliği değil, alışkanlıkla ilgili bir durum olduğunu belirtirsek çatışmaların frekansı düşecektir.
Kaynak: cosmopolitanturkiye.com
-
Evlilikte uyum
Evlilikte uyumu etkileyen birçok faktör vardır. Eşler arasında uyum ne kadar yüksekse, evliliğin o kadar sağlıklı olduğu söylenebilir.
Sağlıklı evliliğin özellikleri
Sağlıklı bir evlilikte eşler, birbirleriyle uyum sağlayabilecek, sağlam bir denge kurabilecek ve birbirlerini tamamlayabilecek özelliklere sahiptirler. Bu özellikler:
• Yaşamın anlamı, idealler, değerler, inançlar ve amaçlar konusunda uyum,
• Ruhsal uyum,
• Fiziksel ve cinsel uyum,
• Eşin kişisel özelliklerini kabullenebilme ve saygı gösterebilme yeteneği,
• Ailenin işlevleri ve gerekliliği konusunda inanç, kararlılık ve irade,
• Eşlerin her biri konumları, işlevleri, hak ve sorumlulukları konusunda açık ve net bir anlayışa sahiptirler.
• Eşler arasında ve eşlerin diğerleriyle olan ilişkilerinde geçerli olacak kurallar belirlenmiştir.
• Ortak kararlara uyulmaması halinde hangi sonuçların ortaya çıkacağı eşler tarafından açık ve net olarak bilinir.
• Aile içinde fiziksel, sözlü, duygusal ya da ekonomik şiddet asla söz konusu olmaz.
• Organizasyonel bir yapı olan ailede de bir hiyerarşi söz konusudur. Aileyi ilgilendiren önemli kararların alınmasında, aile bireylerinin her biri, konumlarına ve işlevlerine göre kararlara katılım sorumluluğunu üstlenirler.
• Eşler, fikirlerini, duygularını, isteklerini ve eleştirilerini, herhangi bir korku ve kaygıya kapılmadan ifade edebilirler.
• Eşler, kendi davranış ve tercihlerini, birbirlerinin hak ve yetkilerini çiğnemeyecek şekilde belirleme hakkına ve ‘kendi’leri olma özgürlüğüne sahiptirler.
• Çatışmalı durumlarda, eşlerin empatik yaklaşım geliştirme, çatışma çözme ve uzlaşma becerileri gelişmiştir.
• Eşler, kendi yaşamsal planlarıyla, evlilik ilişkisi arasında ölçülü bir bağ kurabilme becerisini gösterebilirler.
• Birbirlerinin yaşamsal özgürlüklerine ve sorumluluklarına, gelişim fırsatlarına müdahale etmeden destekleyici ve tamamlayıcı bir çabayı ortaya koyabilirler.
• Samimiyet, dürüstlük, açıklık becerileri yanında sevgi, şefkat ve merhamet duyguları da yeteri kadar gelişmiştir.
• Yaşamsal zorluklara ve krizlere karşı direnç geliştirmişler ve yeterli donanımı edinmişlerdir.
Sağlıksız evliliğin özellikleri
Sağlıklı evliliklerde karşılaştığımız durumların tamamen tersiyle karşılaşırız. Yaşam tamamen tersine döner ve olumsuz durumlardan, bozulan dengeden sadece eşler değil, ailenin yakın çevresindeki herkes belirli bir ölçüde etkilenir.
• Eşler arasında evliliği olumsuz etkileyen hatalı ilişki biçimleri kullanılır.
• Eşler savunma mekanizmalarını ve hatalı düşünce biçimlerini daha fazla kullanırlar.
• Çatışmalar sık yaşanır, çözümsüzlükler fazladır.
• Eşlerin birbirlerine karşı olan güvenleri, hoşgörüleri ve anlayışları azdır.
• Eşlerin birbirlerine karşı sevgi, şefkat ve merhamet duyguları yerine, öfke, saldırganlık, nefret, tahammülsüzlük ve incinmişlik duyguları vardır.
• Kurallara ve normlara uyma isteği ve becerisi azdır.
• Sorunların gerçek kaynakları yerine, ilgisiz nedenler ve durumlar üzerinde durulur.
• Eşler birbirlerini ve kendilerini duygusal olarak izole ederler, uzaklaşırlar.
• Sevgi ve paylaşım ilişkilerinin yerini kölelik ve bağımlılık ilişkileri alabilir.
• Eşler sorunların çözümünü birlikte aramak yerine dışarıda (işte, hobilerde, gece hayatında, alkolde, evlilik dışı ilişkilerde) arayabilirler.
• Eşlerin davranışsal, duygusal ve ruhsal dengeleri giderek bozulur.
• Sorunlar ve çatışmalar arttığında ve uzun süre çözülemediğinde, eşlerde davranış ve uyum problemleri veya psikiyatrik sorunlar ortaya çıkabilir.
• Evlilik dağılmaya ve parçalanmaya doğru gidebilir.
-
Evlenmek üzere olan çiftlerin cinsellikle ilgili en fazla fazla merak ettiği sorular
İlk gece korkusu nedir?
İlk gece korkusu bizim toplumumuzda sıklıkla yaşanan bir korkudur, gerdek gecesi cinsel ilişkiye girme konusunda çiftin duyduğu endişeyi ifade eder. Toplumumuzda genel anlayış cinsel ilişkiyi tam anlamıyla yaşamak için evlilik sonrasını beklemektir, bu nedenle hem kadın hem de erkek ilk geceyi düşünerek heyecanlanır, bazen bunu büyütüp kafasına takabilir.
Bu kabusu daha çok kadınlar mı yoksa erkekler mi yaşıyor?
Toplumca sanki ilk gece korkusu sadece kadınlarda varmış gibi görünse de, aslında bu kaygıyı hem erkekler de yaşar, yani ilk gece korkusu sadece kadınlara özgü bir durum değildir. Türk toplumunda kızlık zarına abartılı bir önem verilmektedir. İlk gece kadın canının yanmasından, acı ve ağrı duymaktan ve kanama olmasından korkar. Kanama beklentisi hem kadında hem de erkekte vardır. Kadın ilk gece hem kanama olmasından, hem de olmamasından korkar, çünkü çocukluğundan itibaren ”kızlık zarı kanar” denilerek yetiştirilmiştir ve kanamaması da önemli bir sorundur. Toplumda sanki ilk gece kadının başına kötü bir şey gelecekmiş gibi davranılır, bu nedenle de kadın ilk gece korkusu yaşar. Erkeğin ilk geceye dair farklı kaygıları vardır, kadının canının yanmasından korkarken erkek de başarısız olmaktan korkar. Cinsel güç, cinsellikteki başarı erkeklikle özdeşleştirildiği için ilk gece ereksiyon sorunu ya da erken boşalma yaşamak erkeğin kabusudur. Hem kadının hem de erkeğin korkuları birleşince ilk gece çoğu çift için sıkıntılı bir şekilde yaşanır.Düğünden hemen sonra gerdeğe girmek gerekli midir? Balayı beklense ne olur?
Yoğun geçen nikah- düğünden sonra çift yorgun olur, bir de o gece cinsel ilişkiye girme mecburiyeti olunca üzerlerinde baskı hissedebilirler. Daha geleneksel ailelerde anne- babaların, akrabaların da baskısı olabilir. Kapıda bekleyenler, telefon edenler olabilir. Bu konuda çifti rahat bırakmak gereklidir. Neyi ne zaman yaşayacaklarına onlar karar vermelidir. İlk gece çok yorgunlarsa sarılıp uyuyabilirler. Daha öncesinde cinsel olarak birbirini tanımayan, hiç başbaşa kalmamış ya da birbirini ilk defa çıplak gören çiftler olabilir, onlardan hemen o gece birliktelik yaşamalarını beklemek çok da doğru olmayacaktır. Sonuçta önemli olan kadın ve erkeğin birbirine ve cinselliğe alışmasıdır. O gece dinlendikten sonra ertesi gün herşey daha keyifli olacaktır.İki tarafta çok heyecanlıysa ne yapmaları lazım?
Eğer kadın ve erkeğin daha önce cinsel bilgi ve deneyimleri yoksa, birbirlerini evlilik öncesinde fazla tanıma fırsatı da bulmadılarsa heyecanlı olmaları doğaldır. Bu heyecanın nedeni aslında ilk cinsel ilişkiyi gözlerinde çok büyütmeleri ve abartmalarıdır. Kadın ve erkek eğer çok heyecanlıysa önce konuşup birbirlerini rahatlatmalı, endişelerini ve kaygılarını birbirleriyle paylaşmalıdır. Çift cinselliği birlikte öğrenecekse, birbirine karşı açık olmalıdır. Kadın ve erkek eğer birbirlerine destek olur ve cinsel konularda bilgilenirlerse sorun olmayacaktır.Çiftlerin, gerçekten vajinusmus ya da iktidarsız oldukları ne kadar denemeden sonra anlaşılır?
Bir sorun eğer belli bir süre boyunca her cinsel ilişkide sürekli ve yineleyici biçimde ortaya çıkıyorsa o zaman onu sorun olarak kabul edebiliriz. İlk cinsel ilişkide kadın korkularından dolayı kendini kasabilir ya da erkek aşırı heyecandan dolayı ereksiyon sorunu yaşayabilir, bu onların vajinismus ya da iktidarsız oldukları anlamına gelmez. Ancak kadın her ilişkide kendini kasıyorsa, eşini yanına yanaştırmıyorsa, erkek vajinaya her yaklaştığında sanki bir duvar varmış gibi vajina kasılıyorsa o zaman vajinismustan söz edebiliriz. Vajinismus diğer cinsel işlev bozukluklarına göre daha erken anlaşılabilir, biz çiftlere ilk bir hafta içinde ilişki gerçekleşmezse bunun nedenlerini araştırmalarını öneriyoruz. İktidarsızlık tanısı için de kişinin en az 5 ay boyunca her ilişkide ereksiyon sorunu yaşıyor olması gerekiyor. Ara sıra her insan ereksiyon sorunu yaşayabilir, bunu çok büyütmemek gerekir, ama sürekli hale geldiyse o zaman tedaviye başvurulmalıdır.Cinsellik hakkında konuşmak yararlı mıdır? Yoksa ilişkinin büyüsünü bozar mı?
Cinsellikten konuşmak çift için çok yararlıdır. Bizim toplumumuzda her şey el yordamıyla yapılıyor, ortada sorun olmadığı sürece konuşmaya da gerek duyulmuyor. Oysa ki konuşmak için illaki sorun olması gerekmez. En özel şeylerini paylaşan çift bunları konuşmaya çekinir, biz her zaman konuşmayı öneriyoruz. Konuşmak cinselliğin en önemli adımlarından biridir. Kadın da erkek de cinsellikle ilgili isteklerini, arzularını, beklentilerini ve kaygılarını birbirine ifade ederse hem aralarındaki güven gelişir ve o zaman cinsel yaşamlarında daha mutlu olurlar.İlk gece doğum kontrolünde kim korunmalı?
İlk gece kimin korunacağına çift evlilik öncesinde karar vermelidir. Biz her çiftin evlenmeden önce cinsel danışma ve rehberlik hizmeti alması gerektiğini savunuyoruz. Bu henüz ülkemizde yaygın bir durum olmasa da, aslında evlenmeden ve sorunlar yüzeye çıkmadan önce yardım almak çok daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Evlilik öncesi cinsel danışmanlık ne demektir? Çiftin evlenmeden önce ilk gece, cinsel ilişki, cinsel organların yapısı ve doğum kontrol yöntemleri ile ilgili bilgi alması demektir. Böylece çiftin ilk geceye yönelik kaygıları da azalacaktır. Çift birlikte bir jinekoloğa ve cinsel terapiste başvurarak, cinsel konularda bilgi alabilir. İlk gece kadın doğum kontrol apı kullanabilir, ancak doğum kontrol hapına belli bir süre önceden başlamak gerekir, bunun için bir uzmandan bilgi almak en doğrusu olacaktır. Ya da erkek prezervatif kullanabilir, buna çift birlikte konuşarak karar verebilir.Kadın adet dönemindeyse geciktirici kullanabilir mi?
Geciktiriciler bilinçsiz kullanıldığında hormonal dengeyi bozabilir, kadın önce muayene olmalı ve kadın- doğum doktorunun önerisine göre hareket etmelidir.Erkek ve kadın bu gece hakkında bilmediklerini kimle konuşmalıdır? En doğrusu arkadaş mı, aile mi?
Çok eskiden sağdıçlık denilen bir kurum varmış, sağdıç evlenmeden önce erkeğe ilk gece nasıl davranması gerektiğini anlatırmış. Ancak artık böyle gelenekler yok ve çoğu çift ilk gece hiç birşey bilmeden yatağa gidiyor. İnternet kullanımının artmasıyla internetten edinilen yanlış bilgiler ve porno filmlerdeki abartılı görüntüler de özellikle erkeklerin cinsellikten ve eşlerinden beklentilerini arttırabiliyor. Erkekler tabi ki bu konuyu onlara anlatabilecek birileriyle konuşmalı, bu arkadaş da olabilir bir aile büyüğü de olabilir. Toplumumuzda kadınlara bilgi veren daha az, çoğu kadın cinselliği kimse ile konuşamıyor. Anne ile ya da abla, kuzen ya da aile içinde evli olan bayanlarla konuşabiliyor ancak çoğu zaman onlardan edindiği bilgiler doğru ve sağlıklı olmayabiliyor. Benim önerim yine çiftin evlilik öncesinde bir cinsel terapistten bilgi ve danışmanlık almasıdır. Uzmanlara başvurmak için mutlaka sorun yaşıyor olmak gerekmez, sorunlar ortaya çıkmadan önemlerini almak daha doğru olacaktır.Çiftlerden biri ilişki istemiyorsa, diğer taraf hiç talepkar olmamalı mıdır?
Çiftlerden biri ilişki istemiyorsa bunun nedeninin araştırılması gerekir. Bu kişinin kendisiyle ilgili bir sorun mu yoksa eşinin ona karşı davranışı ve yaklaşımı ile mi ilgili, bunların değerlendirilmesi gerekir. Diğer eş eşine nasıl yaklaşması gerektiğini bilmeli, sorunun ne olduğunu sormalı ve çift duygularını birbirileriyle paylaşmalıdır. Bir tarafın ‘’ben ilişki istemiyorum’’ diyerek işin içinden sıyrılması da doğru değildir, diğer tarafın zorlaması da doğru değildir. Eğer ortada bir sorun varsa onun çözümü bulunmaya çalışılmalıdır.Utangaçlık ile hiç istememenin sınırı nedir? O sınırı kim çizebilir?
Utangaçlık farklı bir şeydir, cinsel ilişkiyi istememe ise uzun vadede bir cinsel işlev bozukluğudur. Bu ikisini aynı cümlede değerlendirmek doğru olmaz, çünkü utandığı için cinsel ilişkiyi istememe gibi bir duruma rastlamıyoruz aslında. Özellikle kadın cinsellik konusunda ne kadar tutucu yetişmiş olursa olsun, ilk gece de dahil fazla utangaçlık yaşamıyor. Aslında kadının cinselliğe olan tavrını erkeğin davranışları belirliyor. Erkek karısına yatakta nasıl yaklaşacağını, nasıl davranacağını, onun ruhunu nasıl okşayacağını bilmelidir. Eğer erkek eşine doğru bir şekilde yaklaşırsa utangaçlık söz konusu bile olmuyor.En doğrusu, çiftlerin kendi aralarındaki uyumu sağlamaları için evlenmeden deneme yapmaları mı?
Toplumumuzda evlilik öncesi ilişki çok hoş karşılanmadığı için, ”evlenmeden önce deneyin” deme hakkına sahip değiliz. Cinsel sorun yaşayan çiftlere baktığımızda bir genelleme yapmak da mümkün olmuyor. Bazen 5-10 yıl flört etmiş bir çift de sorun yaşayabiliyor, hiç birbirini tanımadan evlenen, evlenmeden önce el ele bile tutuşmamış çiftler de bize başvurabiliyor. Cinsel sorunlar çok boyutlu; kişisel özellikler, duygular, düşünceler, algılar, çiftin ilişkisinin samimiyet, sevgi, saygı düzeyi hepsi cinselliği etkiliyor. Çiftlere evlenmeden önce kendi ahlaki yargı ve sınırları içersinde birbirilerini tanımalarını önerebiliriz. Cinselliği belirli sınırlarda yaşayabilirler, bu zaten bir ihtiyaçtır, dürtüdür, çok fazla bastıramazsınız. Bastırdığınızda daha olumsuz sonuçlar ortaya çıkar. Çift evlilik öncesi konuşmalı, birbirini cinsel açıdan tanımaya çalışmalı, bu konuda bilgi edinmelidir. Neyi, ne kadar yapacaklarına kendileri karar veriler zaten.Psk. Gülüm BACANAK tarafından yazılmıştır.
-
Her 2 kişiden 1’i düğünümde asla yapmam dediği şeyi yaptı..!
Online araştırma şirketi DORinsight tarafından yapılan “Düğün Mini Anketi”ne katılan evli ve bekâr katılımcıların yanıtları, düğün öncesi yapılan planların çoğunun gerçekleştirilemediğini ortaya koyuyor.
Hitay Holding firmalarından Türkiye’nin en büyük izinli veritabanına sahip online araştırma şirketi DORinsight tarafından “Düğün Mini Anketi” gerçekleştirildi. Online olarak tamamlanan araştırmaya; Türkiye temsili, ABC1C2DE sosyo-ekonomik segmente mensup 6 bin 180 kişi katıldı.
Araştırma kapsamında, evli katılımcılara kendi düğünlerine dair bilgiler sorulurken bekâr katılımcılara da nasıl bir düğün yapmak istedikleriyle ilgili sorular yöneltildi.
Hayaller yurtdışı, gerçekler ise yurtiçi
Yapılan araştırma sonuçlarına göre yüzde 61 oy oranı ile katılımcıların büyük bölümü düğün hazırlıklarına son 6 ay kala başlıyor. Evli ve bekâr katılımcıların balayına dair yanıtları kıyaslandığında ise hayallerini gerçekleştirmedikleri ortaya çıkan diğer bir önemli sonuç oldu. Bekâr katılımcıların yüzde 95’i balayına gitmeyi planladığını belirtirken evli katılımcıların yüzde 61’i balayına gidebildiklerini söyledi. Bu da evlenme arifesindeki çiftlerin neredeyse tamamına yakınının balayı planı yapsa da gerçekte yarıya yakının balayına gidemediğini gösteriyor. Bunun yanı sıra her 2 bekâr katılımcıdan 1’i balayı için yurtdışına çıkmayı planlıyorken evli katılımcıların sadece yüzde 13’ü balayını yurtdışında yapabildiklerini ortaya koydu.
Ayrılan bütçe 50 bin TL’ye kadar çıkıyor, harcanan ise 10 bin TL’den az
Katılımcılara düğüne ayırdıkları ya da ayırmayı planladıkları bütçe sorulduğunda bekârların yüzde 68’i düğün için 10 bin TL ila 50 bin TL arasında yanıt verirken, buna karşın evli katılımcıların sadece yüzde 50’sinin bu aralıkta harcama yaptığı ortaya çıktı. Diğer sonuçlara göre evli katılımcıların yüzde 42’si düğünleri için 10 bin TL’den az harcama yaparken, bekâr katılımcıların sadece yüzde 17’si bu aralıkta harcama yapmayı düşünüyor. Evli katılımcılar ortalama olarak düğünlerine 24 bin 833 TL harcarken bekâr katılımcılar ortalama 30 bin 135 TL harcamayı planladıklarını belirtiliyor.
Her 2 kişiden 1’i düğünümde asla yapmam dediği şeyi yaptı
Evli katılımcılara düğünlerinde asla yapmam dedikleri şeyler sorulduğunda, verdikleri yanıtlara göre her 2 katılımcıdan 1’inin düğünlerinde asla yapmam dediği şeyden birini yaptığı ortaya çıktı. Herkesi teker teker sarılıp öpmek ve göbek atmak yüzde 17’şer oranla asla yapmam denilip yapılanlardan ilk sırada yer aldı.
Kır düğünü hayalleri süslese de düğünler, salonlarda yapılıyor
Bekâr katılımcılara düğünlerini nerede yapmak istedikleri soruldu. Verilen yanıtlara bakıldığında bekâr katılımcıların yüzde 35’inin kır düğünü yapmak istedikleri tespit edildi. Bunun ardından düğün yapılacak yerler arasında yüzde 26’lık oran ile düğün salonlarının ve yüzde 13’lük oran ile sahil kenarının tercih edildiği ortaya çıktı. Evli katılımcıların düğünlerini nerede yaptıklarına bakıldığında ise katılımcıların yüzde 65 oy oranı ile büyük çoğunluğun düğün salonlarını tercih ettiği görüldü. Yüzde 54 oy oranı ile nikâh sonrası yakınlarıyla bir akşam yemeği planlamak ise düğün yapmak dışında en çok tercih edilen alternatif bir kutlama oldu.
Masraflar için en büyük destek babalardan!
Evli katılımcıların yüzde 72’si yaptıkları harcamalar için ailelerinden destek aldığını yüzde 30’u kredi çektiğini belirtti. Bekâr katılımcıların ise yüzde 75’i ailelerinden destek almaya sıcak bakarken yüzde 61’i kredi çekmeyi planladığını ifade etti. Tüm bu süreçte dünya evine girecek çiftlerin maddi manevi ihtiyaçlarını göz önünde bulundurularak onlara düğünlerinde en çok destek olan veya olacak kişi sorulduğunda yanıtlar babalardan yana oldu. Evli katılımcılar yüzde 45 ile “en büyük destek babam” derken bekâr katılımcılarda da bu oran yüzde 35 oldu. Babaların ardından ise en destekçi ikinci aile bireyi olarak anneler yer aldı.
Bekâr ve evli çiftlerin tercihi: Yazın ve yurtiçinde evlilik
Araştırmaya katılan evli katılımcıların yüzde 46’lık oran ile yaz mevsiminde dünya evine girdikleri tespit edildi. Çiftlerin evlenmeyi tercih ettikleri diğer mevsimlerin tercih edilme oranlarına göre sıralaması ise sonbahar (yüzde 25), ilkbahar (yüzde 18) ve kış (yüzde 11) oldu. Bekâr katılımcılara hangi mevsimde evlenmek istedikleri sorusu yöneltildiğinde ise yüzde 55’lik oran ile yine evlilik için en çok tercih edilen mevsimin yaz olduğu görüldü. Bekâr katılımcıların yüzde 30’u ise ilkbahar mevsiminde evlenmek istediklerini kaydetti. Ayrıca hem evli (yüzde 98) hem de bekâr (yüzde 93) katılımcıların düğün için yurtiçini tercih etmesi de anketten çıkan diğer bir sonuç oldu.
-
Ailem evliliğime müdahale etmiyor mu dediniz?
Ülkemize özgü bir durum olmasa da bizim toplumda sanırım daha fazla yaşanmakta, evlenen çocuğuyla sağlıklı ayrışmayı tamamlayamamak. Çocuğunun evliliğini kendi uzantısı gibi görmek, ondan evlenmeden önceki tavırları beklemek, çocuğundan beklediğini onun eşinin de yapmasını istemek.
Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün 1200 ayrılmış kişi üzerinde yaptığı “boşanma nedenleri” araştırmasında ,boşanan kadın ve erkekler, evlilik ilişkilerine eşlerinin ailesinin müdahalesinin olduğunu söylüyor. Çiftler bu müdahalenin de en çok ekonomik nedenler (yüzde 50) ve evin düzeni (yüzde 40) konusunda olduğunu söylüyor.
Aslında bunlar, sağlıklı “hoşça kal” yapamayan ebeveyn-çocuk ilişkilerinde görülür. Ebeveyn-çocuk arasında bağlı olmaktan öte bağımlı bir ilişki oluşmuştur. Bu ilişki şekli çocuğun aidiyet ihtiyacını giderirken anne-babanın ise duygusal tatmini ve yaşamsal ihtiyaçlarını giderir. Ama genelde bu şartlı ve daha çok çocuğa sorumluluk yükleyen bir sistemdir.
Evlilik terapilerine başvuran çiftlerin büyük çoğunluğu bu konuda sınır konulmaması, kök ailelerin evliliğe müdahale etmesi ve kararları etkilemeye çalışmasından rahatsızdırlar.
Ben bu konuda ailenin sorun çıkardığını ele almaktan öte, eşlerin bu konudaki tavrının daha önemli olduğunu düşünüyorum. Müdahale eden aile yoktur, buna izin veren eş/eşler vardır.
Toplumun eleştirmeyeceğini düşünse, fırsat verilse, danışılsa; kanımca büyük çoğunluktaki anne-baba çocuğunun evliliğine müdahil olacaktır.
Toplumsal yapımıza baktığımızda bu konuda, ağırlıkla kayınvalidelerin sorunun merkezinde olduğunu görürüz. Genelde damat da gelin de eşinin babasıyla kronik sorunlar yaşamaz.
Peki, neden anneler?
• “Ben doğurdum” ile “benim kocam” savaşı
• İki kadının ( gelin ile kaynana) erkeğin gözünde değerli olma yarışı
• Annenin eşinden yeterince beslenememesi
• Annenin kendi gelinlik sürecini gelinine yaşatmaya çalışması
• “Oğlumun evi ”düşüncesi
• Esas ailenin hangisi olduğu belirsizliği
• Annenin kendini otorite görmesi
• Çevrenin anneden beklentisi ( sözün geçiyorsa değerlisin)
Vb. gibi nedenler annenin ( kayınvalidenin) çocuğunun evliliğine çok fazla müdahil olmasına neden olmaktadır.
Aslında bunlar küçük küçük dolduruşlardır, kendi isteğine uygun hale getirme çabalarıdır. Muhtemelen siz bunları iyi niyetli olarak görürsünüz. Onlar da belki art niyetli yapmıyor olabilir ama sonuçta siz olumsuz etkilemekte ve ilişkiye zarar vermektesiniz
Toplumsal değişime bağlı olarak, geniş aileden çekirdek aileye dönüşüm ile roller hem değişti hem netleşti. Ortalama çoğu kadın artık kendi evliliğinde başka bir kadının izni dışında söz sahibi olmasını istememektedir. Peki, doğru mu? Evet doğru.
Kişinin Esas aile hangisi, eşi ve çocukları mı anne-baba ve kardeşleri mi? Cevap: Eşi ve çocuklarıdır. Bu cevaba anne-baba kızabilir. Peki bu soruyu anne-babaya sorsak : Esas aileniz kim diye: anne-babaları mı derler yoksa eşi ve çocukları mı derler ? evet % 99 eşim ve çocuklarım derler. O halde sizin de esas ailenizin eş ve çocuğunuz olduğunu kabul etme zamanınız geldi. Ama bu diğerlerinden vazgeçmek değildir. Kaldı ki eş ile anne/baba birbirinin alternatifi değildir. Seçenek olarak sunulamaz.
Bu tanımlamadan sonra müdahale konusunu ele alalım
Çoğu eş ailesinin müdahale etmediğini söylerken eşi buna itiraz eder. Bu farklılık neden kaynaklanır ? bu farklılık geniş aileden çekirdek aileye geçişle şekil değiştirmiştir. Eskiden eşin ailesi alınacak koltuğun rengine, evin düzenine vs. karışırken şimdi uzaktan kumanda ile telkin ile bunu yapıyor ?
Yeni dönem ailelerin müdahale şekilleri neler ?
• Kendini ezdirmemelisin
• Neden onlara iki kez gidiyorsun da bize bir kez geliyorsun?
• Eşin sanırım annesinin sözünden çıkmıyor.
• Eşin niye bizi aramıyor.
• Eşin niye şu arabayı aldı ne gerek var?
• Eşin neden şunu giyiyor, sanki seni takmıyor
• Asla taviz verme, yoksa ipi boynuna takar.
• Neden kararları en çok o veriyor.
• Neden sizde X konusu şöyle oluyor ?
• Oraya tatile gideceğinize neden bize gelmiyorsunuz.
• Siz orda keyif yaparken biz burada sürünüyoruz.
• Elin kızı, anneden daha kıymetli olur mu? Seni ben doğurdum..
• Evlendikten sonra çok değiştin, eşin seni yönetiyor.
• Eşini neden gelirken getirtemiyorsun. Seni yok sayıyor. Değer vermiyor.
• Komşunun gelini/damadı annesine şöyle yaptı.
v.b gibi telkinler, eleştiriler ve yakınmalar ile aklınıza virüs bulaştırdığını fark edebildiniz imi?
Ve genelde gereken söylemler ve müdahaleler yapıldıktan sonra da adına “ SENİN İYİLİĞİN İÇİN” denilerek final yapılır.
Oysa her birey bu tip sözde iyi fark edişlerle çeşitli savunmalar ve isyanlara başlar. Normal giden evliliğini kurcalamaya başlar. İşte bu psikolojik hareket, genelde siz izin verdiniz sürece devam eder.
Ne yapmalı?
• Bu tip yorum ve eleştirilere karşı net olarak “evliliğimi konuşmak ve sizin ameliyat etmenizi istemiyorum” demelisiniz.
• Beklentilerin karşılanması için “bunu eşimle konuşup ortak karar vermeliyiz” demelisiniz.
• Onları sürekli memnun etmek zorunda olmadığınızı fark ve kabul etmelisiniz.
• Eşiniz ve aileniz arasında köprü olmaktan vaz geçmelisiniz.
• Ailenizin eşinize söylemenizi istediklerini “ ben söylemem, siz arayın söyleyin “ diyerek yüz yüze iletişimi sağlamalısınız.
• Evliliğinizin mutluluk ve huzurunu korumak adına gerekirse ailenizin sizin üzerinizdeki “yalnızlaştırma” “dışlama” tepkisiyle baş etmeli ve bunun için evliliğinize daha çok sarılmalısınız.
• Siz neden şöyle yapmıyorsunuz ? sorularına “bizim evliğimiz böyle” demeli ve evliliğinizin farklı ve özerk olduğunu fark ettirmelisiniz.
• Evliliğinizle ve eşinizle mutlu olduğunuzu vurgulayarak, onların istediği olmasını sizin de istemediğinizi vurgulamalısınız.Sonuç olarak, evliliği dış etkenlere karşı korumak, iki tarafın sorumluluğundadır. Eşler iyi anlaşıp dayanışma sağladığı sürece her türlü dış etkenle baş edebilir. Evlilik her iki aileden oluşmuş, bağımsız bir aile ve sistemdir. İki aile ile de ilişkisini sürdürebilir ama bunlar evliliğe zarar vermeden olmalıdır..
Serhat YABANCI
Evlilik Ve ilişki Terapisti -
Kimler evlilik terapisi almalıdır ?
Son yıllarda evliliklerinde, sorun yaşayan çiftler evlilik terapisi konusunu araştırıp bir uzmandan yardım almak için yoğun bir şekilde başvurmaktadırlar. Bu da gösteriyor ki kişilerin büyük bir çocuğunluğunda evliliğinde büyük veya küçük sorunlar yaşanmakta bu sorunların çözümü içinde bir uzmandan yardım alma ihtiyacı duyulmaktadır.
Bundan 20 yıl önce evlilik terapisi dediğimiz zaman insanlar bu konuyu bilmemekteydiler ve de bu konuda yardım alabilecekleri bir uzman bulmakta güçlük çekilmekte idi fakat son yıllarda bu konuya talep artmış buna bağlı olarak ta bu konuyla ilgili çalışan psikolog sayısıda artmıştır.
Evlilik terapisi dediğimiz evliliğinde sorun yaşan çiftlerin başvurduğu uzmanların hizmet verdiği bir alandır. Bu uzmanlar çiftleri dinlerler sorun ortaya konur, eşler sorunları bir kâğıda yazar birbirlerini eleştirebilirler, burada eleştirilen konular üzerinde durulur bu evliliğin düzeltilebilmesi için bu eleştirilen noktaların değiştirilip, değiştirilemeyeceği ortaya konur. Kişiler kendilerinin yaptıkları bu hataları değiştirebilecekler midir? Yada değiştiremeyecekler midir?
Bu noktalar tartışılır. Bunların ışığında bu evlilikle ilgili olumlu veya olumsuz görüşler ortaya çıkar evlilik terapisinde, o güne kadar konuşulmayan ya da bilinmeyen yönlerde ortaya çıka bilmektedir. Böylece bu sorunlar ortaya konup çözümü içinde bir adım atılmış olur….
Bazı durumlarda bu terapi görüşmelerinde kişilerin birbirlerini daha yakından tanımalarına yardımcı oluna bilmektedir.
Ayrıca, EVLİLİK TERAPİLERİNDE ORTAYA KONAN EN ÖNEMLİ HUSUS AİLE İÇİNDEKİ EŞLERİN BİRBİRLERİ İLE NASIL İLETİŞİM VE EMPATİ KURMALARININ BİR BAKIMA ÖĞRETİLMESİDİR.
KİMLER EVLİLİK TERAPİSİ ALMALIDIR?
Özellikle aile içi iletişim, empati sorunları yaşayanlar ve bu sorunların kronik hale gelmesi, sosyal yaşamlarının etkilenmesi sonucunda sorunlar yaşayanlar…
Çocuklarla ilgili konularda sürekli sürtüşme, fikir ayrılığı yaşayan çiftler…
Eşlerden birinin ya da her ikisinin yaşadıkları sürekli olan duygusal kırıklıklar…
Evlilikte uyumsuzluk ve sürtüşme yaşayanlar..
İşle ilgili sorun yaşayıp bunu evine yansıtanlar…
Evlilikle ilgili sorumluluklarını yerine getirmekte güçlük çekenler…
Cinsel sorun ve uyumsuzluk yaşayanlar…
Farklı uğraş ve zevkler yüzünden sorun yaşayanlar…
Eşler arasında birbirini tanıma konusunda sorun yaşayanlar…
Çiftler arasında sürdürülen evliliğin adeta bir işkenceye dönüştüğünün düşünülmesi…
Çiftlerin gelecekle ilgili beklentilerinin, umutlarının kırılmış olması, çaresilik ve kaygı düzeylerinin artmış olması…
Evlilikte aşır kıskançlıkların birbirlerini boğar hale gelmesi…
Sık sık her durumda boşanmaktan söz edilmesi ve her ortamda tartışmaktan kaçınmama…
Eşler arasında karşılıklı sözel ve fiziksel şiddettin oluşmaya başlaması…
Hemen hemen her gün tartışma ve kavganın olması…
Paylaşılan ortak zevklerin kalmayışı…
Karşılıklı sevgi ve saygının yitirildiğinin düşünülmesi…
Eşlerin birbirlerini anlamadığının ortaya konması..
Evliliğe bağlı olarak stres, depresyon gibi sorunların ortaya çıkması…
Kişilerin çatışması veya birinin diğerini ezmeye çalışması…
YUKARDA SAYDIKLARIMIZDAN BİR YA DA BİR KAÇI ÇİFTLERDE BULUNUYORSA BU ÇİFTLERİN BİR UZMANA DANIŞIP EVLİLİK TERAPİSİ ALMALARINDA BÜYÜK YARAR VARDIR…
FAKAT BU KONUDA GERÇEK BİR UZMAN BULMAK GEREKİR….
Unutulmamalıdır ki bir evlilik belki de bir kere bile olsun bir uzmana gitmekle kurtulabilir…
Bu açıdan uzmanların desteği önemlidir…
Psk. Aykut AKOVA tarafından yazılmıştır.
-
Evliliklerde ilişkiyi yenilemek ve canlandırmak
Uzun süreli evliliği olan çiftler, ilişkilerinde canlılık eksikliği ve monotonluktan şikayet ederler. Ve eşlerden biri ya da her ikisi uzun yılardır şu veya bu şekilde korudukları uyumu bozmamak adına kendi kişisel gelişimlerini kısıtlarlar ve kendilerine ve dolayısıyla ilişkilerine bir şey katmazlar. Bu durum başlı başına devam eden ve dinamikleri belli bir sistem üzerine kurulmuş olan yapının en ufak değişimde sarsılacağı korkuları ile şekil alır. Bir evlilik süresince kurulan ilişkide, ilişkinin uzun süreli olması sağlıklı olduğun anlamına gelmez. Bir evlilik süresince devam eden ilişkide bireyler kendi gelişimlerine katkıda bulundukları müddetçe ilişki dinamik ve canlı olur. İlişkinin malzemesi bireyler ve onların kişisel renkleridir. Her renk gibi ilişkilerin rengi de yıllandıkça soluklaşabilir. Bu yüzden rengin tazelenmesi gerekir. Bireysel gelişmenin engellenmesi ilişkiyi bayatlatır, bayağılaştırır ve kayıtsızlaştırır. İlişkinin sosyal olarak izole olması ilişkiyi sıkıcı bir hale getirir ve eşler birbirlerinden heyecan yaratmasını beklerler ve bireysel ihtiyaçlarının tatmin edilmesi için birbirlerinden bir hamle beklentisi içine girerler. Bireyler kendi kişisel yollarını keşfetmeli ve bu keşif içinde hem kendilerini hem de ilişkiye katacakları yeniliklerle sıkıcı ve siyah beyazlaşmış ilişkiyi canlandırabilirler. İlişki iki kişilik bir süreç olup bu keşif bireylerin önce kendileri için daha sonra kendi keşiflerinden yansıyanlarla da ilişkileri için katkıda bulunabilirler.
İlişkinizin eskjsi kadar canlı olmadığına inanıyorsanız öncelikle şu soruları kendinize sormalısınız ,
1) Bu ilişkiden beklentiniz ne idi?
2) Hala eşin ya da birlikte olduğun kişi ile birliktelikten hoşlanıyor musun?
3) Bu ilişki için ilişkinin başlarında sarf ettiğin çaba ve enerjisi sarf etmeye hazır mısın?
Bu soruların olumlu ya da olumsuz cevapları ilişkinin bundan sonra gidişatını belirleyecektir.İlişkide bir şeyler kötü gittiği zaman eşlerin birbirlerini şuçlaması çok bilinen bir şeydir. Bunun yani bu aklama çabasının faydası nedir?
İlişki paylaşımsa, hatalar ve kötü giden şeylerle ilgili de çiftlerin sorumluluğu ortaktır. Sorumluluktan kurtulma çabası ilişkiyi kısır döngüye sokan en önemli unsurdur.Çünkü eşlerden birisi sorumluluk almazsa diğeri de bunu kendisine yapılmış bir haksızlık olarak görecek ve suçlamayı alevlendirmeye devam edecektir. Önemli olan -tabi ki eğer ilişkinin sürmesi isteniyorsa- her ilişkide olduğu gibi zaman zaman gerçekleşen kötü gidişat üzerinde çalışmak, kafa yormak ve zaman harcamak ilişkiye canlılık ve bir hareket katar. İlişkiniz üzerine çalışmak, düşünmek ve her iki kişinin de kendisine ait sorumlulukları engelleyen unsurlar üzerinde durması ve bunun için zaman harcaması ilişkinin yönünü olumluya doğru değiştirir.
Hatta ilişki için zaman harcamak ilişkinizi ilk zamanlardakinden dahi daha sağlam olmasını sağlar. Çünkü hiç bir zaman iyi ,güvenli ve sağlıklı bir ilişkinin referansı flört dönemi değildir. Hem bireysel donanımı arttırmak ama aynı zamanda eşlerin, çiftlerin birlikte sosyalleşmesi ilişkiyi hem heyecanlı hem de daha dinamik kılar.Heyecanı azalmış ve dinamikliğini kaybetmiş bir ilişkinin seksüel ayağı da sorunlu olacaktır. Çünkü duygusal zemini hasarlı olan bir ilişkinin cinselliği kalitesiz olacaktır. Canlılığı azalmış ve belli bir rutine girmiş ilişkinin cinsellik boyutu aynı ölçüde rutine girecek ve cinsel ilişki ‘’ egzersize ‘’ dönüşecektir. Ya da belli bir zaman sonra tamamen ortadan kalkacaktır. Çünkü ortaya çok büyük oranda ilgisizlik çıkacaktır. Fakat çiftler bunu yorgunluğa bağlayıp geçiştirerek uzaklaşmaya devam edeceklerdir.
İlişkileri cansızlaştıran ve rutine sokan bazı noktalar;
Çiftlerin birbirlerine eskisi kadar zaman ayırmaya karşı gönüllü olmamaları.
Bireysel ve çift olarak sosyal yaşantının azalması
İlişkinin önemli bir yakıtı olan çabanın azalması
Eşlerin, çiftlerin ilişki için ve yaşanan sorunların değerlendirilmesi için vakit ayırmamaları ve bunu tartışmamaları (zaten konuşamıyoruz diyerek kestirip atmak)
Eşlerin birbirini suçlamayı alışkanlık haline getirmeleri.
Sorunu sadece maddi sorunlarla açıklama ihtiyacı, ağaca bakarken ormanı kaybettirir.
Evliliğin zaten günün birinde monotonlaşacak bir yapı olarak görme inancı
Evlilikte güveni ön planda tutmanın, heyecandan daha önemli olduğuna dair düşünceler (Sanki güven ve heyecan duyguları birbirini, dışlayacak iki duygu gibi).Uzm. Psk. Fatih SÖNMEZ tarafından yazılmıştır.
-
Cinsellik yaşanmayan evlilikler
“Babam çocuklarıyla aynı sofrada oturmazdı, biz hep mutfakta yer sofrasında yerdik, değil annemle koyun koyuna yatmak odalarının kapısının önünden bile geçemezdik. Annem beş çocuğun hangi birini uyutsun? Uykusu gelen gider kendi yatardı. Öyle hadi ders çalış kızım diye peşimizde koşan da yoktu. Ben eczacı oldum, ablam diş hekimi, iki kardeşim öğretmen, en küçük kardeşimiz doktor. Birbirimizin eski kitaplarını okurduk. Şimdiki gibi her sene eğitim sistemi değişmediği için kitaplar da değişmezdi.
Şimdi ise her şeyimiz çocuklarımız oldu. Bütün hayat planımızı onlara göre yapıyoruz. İlk kızım oldu , tam beş yıl beraber yattım, oğlum olduğunda onu aldım yanıma, kızım da babasıyla yatmaya başladı. Gece seslerini ya duyamazsam diye endişeleniyorum. Eşim de halinden memnun, bebek ağladığında uyanmamış oluyordu böylece. Şimdi kızım 9 yaşında hala babasıyla yatıyor, o olmadan ders çalışmıyor, uyumuyor. Oğlumsa bacağıma yapışık bir vaziyette yaşıyor. Anaokuluna gitmek istemiyor, çok ağlıyor.
Eşimle birbirimizi seviyoruz ama cinsellik aklımıza gelen en son şey. Bazen iki üç ayda bir beraber oluyoruz, bazen altı ayı buluyor. Bunun bir sıkıntı yaşatacağını düşünmüyorduk ama çocuklar büyüdükçe yalnızlaştık. Uğraşı alanımız daraldı, birbirimizden koptuk sanki, şimdi nasıl tekrar bağlayacağız bilmiyorum? “
Bu ve benzeri öykülerle o kadar sık karşılaşıyorum ki, çiftler çocuk odaklı yaşamaya başladıklarında birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Eğer sürekli kavga etmiyorlarsa bu tehlikeyi fark etmiyorlar.
Haftada kaç cinsel ilişki normal? Sorusu da sık sorulan sorulardan . Elbette sağlıklı bir çift için sayı vermek çok zor. Çiftin karşılıklı isteğine ve bu durumdan memnuniyetine bağlı olarak cinsel birliktelik sıkları değişebilir. Her gün de olabilir, haftada iki üç gün de… Bazen iş yoğunluğu, bazen hastalık veya can sıkıcı bir olay çiftlerin cinsel isteğinde azalma yapabilir.
Ancak yukarıdaki danışan örneğinde olduğu gibi, ayrı odalarda ayrı yataklarda yatan çiftler , birbirlerine karşı cinsel arzularını sürekli bastırmak zorunda kalırlar. Doyuma ulaşmadıkları zaman da basit konulardan tartışma yaşarlar veya başka bir ilişki arayışı içine girerler.
ÖNERİLERİM:
- Ne olursa olsun aynı yatakta yatmaya özen gösterin
- Sürekli bir şekilde çocuklarınızla yatmayın
- Yatak odanızın kapısını kilitleyin
- Mümkünse eğer ebeveyn banyosu olan evleri seçin
- Birbirinize özel zaman ayırın
- Cinsel isteğinizi belli edin, konuşmaktan çekinmeyin
- Birlikte duş alın
- Cinsel beraberliğiniz olmasa bile birbirinize dokunarak yatın
- Çocukları bırakacak yeriniz olursa haftada bir gün baş başa kalın
- Yatak odasında günlük konuları tartışmayın, kavga etmeyin
Dr. Psk. Obengül EJDER tarafından yazılmıştır.