Etiket: evlilik

  • Sevişmeli mi, sevişmemeli mi?

    Sevişmeli mi, sevişmemeli mi?

    Seks bir ilişki için belki de en önemli şey ama ne zaman olması gerektiği çok ince bir ayar gerektiriyor. İyi bir ilişki ya da evlilikse hedefiniz, size doğru zamanı açıklayayım!

    Şu an saat gecenin ikisi… Müthiş bir şimşek fırtınası odayı aydınlatıyor. Bense yatak yorgan 39 derece ateşle ne entrikalar düşünüyorum! Genelde böyle havalarda insanlar duygusallaşır, sevgilisine/eşine sarılıp uyumak ister falan değil mi? Peki, ben ne yapıyorum; tutmuş ilk tanıştığınız gece o erkekle birlikte olmalı mı, olmamalı mı sorusunun cevabını arıyorum. Beynim; düşünmekten, üretmekten, yazmaktan dinlenemiyor. Hatta şu an hasta olmamın sebebini dahi, bu lobların fazla mesai yapmasına bağlıyorum!

    Bu soru kafana nereden takıldı diye sorarsanız; evvelsi gün çok sevdiğim bir arkadaşım beni aradı. Kısa bir n’aber, nasılsının ardından konu döndü dolaştı tabii ki erkeklere geldi. Anlattığı hikâye çok ilginçti. Bundan iki ay önce barda bir çocukla tanışmıştı ve o gece yatmıştı arkadaşım. Hatta çocukla ben de tanıştım ilerleyen günlerde. Gayet şirin, işi gücü olan, akıllı, ülkemizin nadide üniversitelerinden mezun olmuş, entelektüel bir arkadaş.

    Gel gelelim bu ilişkiyi sarsan bir durum patlak veriyor. Çocuk ilk tanıştıkları günden itibaren evlenmek istemediğini, çocuk sahibi olmanın erken olduğunu düşündüğünü, kırklı yaşların ortalarında belki düzenli bir hayatı seçeceğini arkadaşıma anlatmış; arkadaşım da böyle bir durumun normal olduğunu, kendisinin de evliliği istemediğini belirtmesiyle ilişkileri ortak bir fikre ulaşmıştı. Ama telefondaki ses kunduzların istilasına uğramış gibiydi! Nedenine gelince, bu evliliği düşünmediğini söyleyen arkadaş üç gün önce sözlenmiş, hem de ailesinin ‘uygun gördüğü’ bir kızla! Dikkatinizi çekerim uygun gördüğü diyorum. Hayatımızda böyle bir terim var…

    Sonuna kadar dinledim kunduz istilasına uğramış arkadaşımı ve bir soru sordum. Dedim ki; sen bu çocuğun ailesinin ‘uygun gördüğü’ bir kızla evlenme kararı almasına mı sinirlendin, yoksa sana yalan söylemesine mi? Evet, bence asıl meselemiz buydu. Hangisine sinirlenmişti?

    Neden böyle bir soru sordum biliyor musunuz, birçok insanda gördüğüm ve hayretler içerisinde izlediğim bir şey var. Herkes kendini farklı lanse etme peşinde… Evlenmemeyi entelektüel bir girişim olarak görenler çoğunlukta, ilk gece tanıştığı adamla yatan kadınlar sarmış etrafımızı! Hayır, ilk gece tanıştığınız bir adamla yatmayın demiyorum kimseye, ama ileriye dönük bir ‘yatırım’ (koca bulma operasyonu) düşünüyorsanız ya da adamın size âşık olmasını istiyorsanız ilk gece sevişmeyeceksiniz arkadaş! Bu kadar basit işte… Erkekler istediklerini alma (ne olduğunu açıklamama gerek yok sanırım) derdindeler, ha şu da var sizden almasalar başkasından rahatlıkla temin edebiliyorlar. Ama nedense siz o adamla yatmadıkça değeriniz artıyor gözünde. A tipi fon hesabı, uzun sürede kazanç sağlayan bir yatırım olup çıkıyorsunuz.

    Arkadaşıma da aynı şeyi söyledim. İstediği kadar entelektüel olsun, dünyadaki bütün üniversiteleri bitirmiş olsun, o da yetmesin kıçına çip takılmış gibi sekiz dil konuşsun, erkek erkektir. İlk gecede onunla birlikte olan kadın, başka erkeklerle de rahatlıkla birlikte olabilir diye düşünür erkek… Kadın gibi ince detayları düşünmez ki! Arkadaşımın da hatası büyük; göğsünü gere gere ben evliliği düşünmüyorum, çoluk çocuk da yapmayacağım, biz dünyayı gezeceğiz, hayatımızı yaşayacağız derken iyiydi her şey! Adam yanındayken atıp tutuyorsun, gidince de kızıyorsun! Her kadın evlenmek ister, çocuk ister, sabah uyandığında yanında bir adam ister. Sen de yalan söylemişsin işte, adama neden kızalım şimdi?

    İnsanların kendilerini farklı lanse etmelerinden ötürü çok büyük iletişim hataları doğuyor, emin olun. Kadınlar gereğinden fazla özgüven gösterisinde bulunuyorlar, erkekler sadrazamların uzvundan düşmüşçesine takılıyorlar, ilişkiler yalanlar üzerine kuruluyor ve kimse gerçeği öğrenmek istemiyor.

    Hepimiz hata yapabiliriz, hatta yapmalıyız da… Kendimizi ve isteklerimizi ancak böyle keşfedebiliriz. Ben de böyle hatalar yaptım. Anlatmadan duramayacağım. Sanırım bundan iki-üç ay önceydi. Biriyle tanıştım. Buluşmalar, muhabbetler falan, her şey çok güzel. Her konuda fikir paylaşımı yaşanıyor, her sabah güzel aşk mesajlarıyla uyanıyorum. Kendimce mutluyum. Bir taraftan da bir açık yakalamaya çalışıyorum, ne yalan söyleyeyim. O kadar yalancı ve riyakâr tipler gördüm ki, insanlara/erkeklere güvenmem zaman alıyor.

    Ve bingo! Araştırmacı gazeteci ruhum rahat duramadı işte, öyle büyük bir yalan keşfettim ki inanamazsınız. Sanırım erkekler en çok statü konusunda yalan söylüyor, bunu da böylece anlamış oldum. Arkadaşıma sorduğum soruyu kendime de sordum; sana yalan söylediği için mi kızgınsın, yoksa gerçekten bu statüye sahip olmadığı için mi? Cevabım kısa ve netti; yalan söylediği için sinirliydim. Bundan önce borderline bir adamla birlikte olduğumu göz önünde bulundurursak bu adamın yaptığı az bile ama artık bünye böyle durumları kaldıramıyor. Erkeklerin statü, küçük dağları ben yarattım, bekâret mi ahaha o ne demek havaları; kadınların ah ben ne modern kadınım seninle de şuracıkta yatarım, çocuk mu ne gereksiz bir girişim tavırları ortalığı karıştırıyor.

    Bu yazıdan da şu sonuç çıkıyor. Eğer bir ilişki istiyorsanız, ilk gece o erkekle yatmayacaksınız. Ha maksat eğlenmek, hayatınıza yeni pozisyonlar kazandırmaksa istediğinizi yapın. Ama sakın sabah adamın gözlerinin içine bakıp birlikte olsak nasıl olur acaba diye düşünmeyin. Mümkünse savaş alanını terk edin, benden size tavsiye!

  • Yuvayı Dişi Kuş mu Yapar?

    Yuvayı Dişi Kuş mu Yapar?

    “Yuvayı dişi kuş yapar” söylemi, evliliklerdeki kadınların rollerine gönderme yapan anlamlı bir söz. Bir evlilikte kadın mutlu değilse o evliliğin mutlu olmasının zor olduğunu vurgulayan uzmanlar, erkeklerin duygusal davranış ve olaylara verdikleri tepkileri dahi kadınların şekillendirdiğini ifade ediyor. Yani sağlıklı ve huzurlu bir evlilikte kadına çok önemli görevler düşüyor.”

    Evliliğin anahtarının kadınlarda olduğunu, mutluluğu yakalamanın yine kadınların elinde olduğunu hatırlatan Üsküdar Üniversitesi Feneryolu Polikliniği’nden Uzm. Psk. Seliyha Alten, erkeğin her davranış ve tepkisinin altında kadınların olduğunu vurguluyor. Alten;

    Kadınların öncelikle erkeklerin tüm duygusal davranışları ve olaylara verdikleri tepkilerinin kendilerine bağlı olarak değiştiğini bilmeleri gerekmektedir. Bu gerçek evliliklerin anahtarıdır ve bunun bilincinde olup buna yönelik doğru davranışlar sergileyen kadınlar evliliklerinde mutluluğu yakalayabilmektedir.”

    Bir erkeğin eşinden en çok beklediği şeylerin başında çok fazla dile gelmese de takdir edilmek, onaylanmak ve şefkat olduğunu ifade eden Alten, erkeklerin kadının kendisini güçlü hissettirmesine ve kendisine ihtiyacı olduğunu bilmeye ihtiyaç duyduğunu kaydediyor.

    Erkeğe erkeklik hissini kadın verir!

    “Yani kendini erkek gibi hissetmek için karısının desteğini görmeyi tüm benliği ile beklemektedir. Erkeklerin kendisine bu şekilde hissettiren ve şefkat gösteren kadınlara eğilimi yüzyıllardır bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla aslında kadınlardan daha duygusal olabilen erkeklerin en büyük beklentisi bu alanda kendini göstermektedir. Kadınların eşlerine bu kalıpta yaklaşabilmeleri, aslında değişim gücünü elinde tutmalarına olanak sağlayan en önemli etkendir.”

    Erkekler eleştirilmeden, suçlanmadan, akıl verilmeden dinlendiklerinde kendilerini daha rahat ifade edebilmektedir diyen Uzm. Psk. Seliyha Alten, çiftlerin birbirlerine zihin okuyarak davranmamaları gerektiği uyarısında bulunuyor.

    Koşulsuz dinleyici olabilmek iletişimi sağlıklı kılıyor

    Evliliklerde çoğu iletişimin sorunlarının çiftlerin birbirlerinin zihinlerini okuyarak ona göre davranış gösterme eğiliminde olmasında kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla suçlanacağını, eleştirileceğini düşünen erkeklerin kendilerini iletişime kapamaları ya da dürüst davranmadıklarını görmekteyiz. Sağlıklı iletişim kurulmasını sağlayacak önemli tutumda kadına düşen rol koşulsuz bir dinleyici olabilmektir.”

    Uzm. Psk. Seliyha Alten modern çağla birlikte kadınların psikolojik anlamda daha fazla yıprandıklarının altını da çiziyor.

    Hoşgörülü kadın beklentilerinin karşılığını görüyor

    “Modern çağın getirisi olarak ev içinde ve ev dışında ciddi sorumluluklar alan kadınlar psikolojik anlamda daha fazla yıpranmakta ve evlilik içerisinde erkeğin payına düşen sorumluluklarda beklentisini yukarıda tuttuğu gibi, ihmallere karşı daha duyarlı davranmaktadır. Bu ruh halinde kadın iletişim kurarken sağlıksız tutumlar gösterme olasılığı artmakta kocasını eleştiren, sürekli şikâyet eden ve hatta onları hor gören bir yapı içerisinde davranmaktadır. Oysa evde eşlerine karşı daha hassas, düşünceli davranabilmeyi başaran kadınların eşlerinden beklentilerini görebilme anlamında daha fazla destek aldıkları görülmektedir.”

    Farklı fikirlerde ortak paydada buluşabilme önemli

    Çevredeki kişilerin fikirlerine ilişkin de önemli uyarılarda bulunan Uzm. Psk. Seliyha Alten evlilikte biz olma gelişimine dikkat çekiyor.

    “Evliliklerde kadınlar tarafından yapılan ve en sık görülen sağlıksız tutumlardan bir tanesi de yakın çevrenin desteğini aldığı konularda etkilenme düzeylerinin fazlalığı olmaktadır. Kadınlar özellikle çatışma yaşadıkları konularda, kararsız kaldıklarında yakın çevrenin fikirlerine başvurmakta ve genellikle bu çevrenin etkisi altında kalarak kararlar vermekte ya da iletişim şeklini sürdürmektedir. Oysa evliliklerde “biz olma gelişimi” kadın ve erkeğin ortak görüş birliğine varabilme becerisi ile doğru orantılıdır. Konu ne olursa olsun farklı görüş ve fikirler olduğu zaman ortak paydada buluşabilmeyi sağlayabilmek önemlidir.”

  • Evlilik çeşitleri

    Evlilik çeşitleri

    Türkiyede 32 çeşit evlilik var.  İlk defa duyacağınız evlilik çeşitleri …  Muta evliliği , oturak alma evlilik , beşik kertme, tay geldi , kuma , berdel…

    GÖRÜCÜ USULÜ İLE EVLENME: Gelenekselliğin ağır bastığı yörelerde görülen bir evlenme biçimidir. Bu evlenme biçiminde kız seçme girişimi, doğrudan doğruya evlenecek gencin annesi,babası veya diğer yakınları tarafından başlatılmaktadır. Gencin kızı beğenmesi yeterli değildir. Diğer aile bireylerinin de onayını alması gerekmektedir.İlk önemli değerlendirme kızın güzelliği, asaleti, huyu, mahareti ve iffeti konusunda olur. Akrabalık kurmada ailenin ekonomik durumu da gözden uzak tutulmaz. Kız alıp vermenin birbirine denk aileler arasında olması yeğlenir. Anadolu’da ”Davul dengi dengine” sözü bunun için söylenmiştir.

    BAŞLIK PARASI KARŞILIĞINDA EVLENME: Başlık, Anadolu’nun birçok yerinde ,evlenecek gencin kız tarafına ödediği paraya denir. Bu ödeme nakit para yanında; altın, ev, bahçe, tarla veya canlı hayvan (at, koyun, sığır vb.) olarak da gerçekleştirilmektedir. Doğu Anadolu Bölgesi’nde başlığa; ”bedel”, ”ağırlık”, ”ana hakkı” gibi isimler de verilmektedir. Başlık, kadını bir mal olarak gören bir anlayışın ürünü olması yönüyle, son derece ilkel bir zihniyetin devamıdır. Oğlan tarafının ekonomik yıkımına sebep olmakta, gerekli paranın temin edilmemesi durumunda, kız kaçırma ve kan davası çoğaltmaktadır.

    OTURAK ALMA EVLİLİK: ”Erkeğin kızı zorla kaçırması yanında, kızın bohçasını alarak oğlan evine gidip oturması durumu vardır ki buna bazı yörelerde, ”oturak alma” denilmektedir. Kütahya, Sivas, Kastamonu illerinde bu evlilik biçimlerine rastlanmaktadır.

    BAŞ ÖRTÜSÜ KAÇIRMA YOLUYLA EVLİLİK: Hakkari, Van, Ağrı ve Erzurum’un bazı ilçelerinde rastlanan bu evliliğin gerçekleştirilmesinde; kıza ait bir eşyanın kaçırılması, kızı kaçırmakla eş tutulmaktadır. Yerel adı ”dezmal kaçırması” olan bu adete göre; çeşmede, evde veya yoldayken, bir kızın baş örtüsü delikanlı tarafından zorla kaçırılırsa, baş örtüsü kaçırılan kızın iffeti (kızlığı) bozulmuş sayılır. Oğlanın ailesi, kız tarafıyla anlaşmak zorundadır. Aksi taktirde silahlı çatışmalar ve kan dökülmeleri kaçınılmaz olur.

    BEŞİK KERTME: Ülkemizde rastlanan evlenme biçimlerinden birisi de ”beşik kertme”dir. Dede Korkut Kitabı’nda adı geçen bu evlenme biçiminin çok eski bir geçmişi olduğu anlaşılmaktadır. Birbirini çok seven eş-dost, komşu veya yakınlar, çocukları henüz beşikte iken, beşiklerine birer kertme (işaret) vurarak kız ve oğlanın haberi olmadan nişanı gerçekleştirirler. Temelinde sosyo-ekonomik ve psikolojik etmenlerin yattığı bu tür evlenme, Hindistan ve Avustralya’da da görülmektedir.

    TAYGELDİ: Dul bir kadının, eski kocasından olan çocuklarını da alarak dul bir erkekle, ya da dul bir erkeğin eski karısından olan çocuklarını alarak dul bir kadınla yaşamasından doğan evliliğe denir. kadın veya kocanın yanında getirdikleri çocuklar, ”taygeldi” olarak adlandırılırlar.

    KUMA: Cumhuriyetten önce, karısı kısır olan veya erkek çocuk doğuramayan erkek, yeniden evlenirdi. Günümüzde büyük kentlerde giderek kaybolan bu adet, Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizin kırsal kesimlerinde hala devam etmektedir. Bu gibi evlenmelerde ilk kadın, sonradan gelenin yanında ikinci plana düşer.

    BERDEL (BEDEL): Doğu ve Güneydoğu Anadolu;da uygulanan bir evlenme biçimidir. Başlık sorunu ve yükümlülüğünü ortadan kaldıran bu türevlilik; hem kızı hem de oğlu bulunan iki ailenin, karşılıklı olarak hem kızlarını hem de oğullarını birlikte evlendirmeleri suretiyle gerçekleştirilmektedir.

    KEPİR (YABAN DEĞİŞİMİ): Zor kullanılarak gerçekleştirilen bir evlilik biçimidir. Evlenmek isteyen fakat başlık parası ve düğün masraflarını karşılayacak durumu olmayan ya da ailelerin çıkardıkları zorluklardan çekinen bekar iki arkadaş, kız kardeşlerini kendi aralarında değiştirmeye karar verirler. Ailelerine sezdirmeden, kız kardeşlerini yanlarına alarak (özellikle bir akşam vakti) ıssız bir yere götürürler. Karşılıklı birbirlerine teslim ettikleri kızlara zorla sahip olurlar. Böylece bir değiş tokuş evliliği gerçekleşmiş olur. Yanlarına karılarını alarak obalarına (köylerine) dönerler. Bu durumda, evden bir kız gitmiş, yerine bir gelin gelmiştir. Fakat kız kardeşinin namusunu kendi eliyle teslim eden, onun iğfal edilmesine göz yuman oğulları ile her aile bir süre küskün kalır. Bu tarz evlenme biçimine Hakkâri ve çevresinde rastlanılmaktadır.

    ÖLEN KARDEŞİN KARISIYLA EVLENME: Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da rastlanan bir evliliktir. Törelerden kaynaklanan bu evlilik biçimi, ”Namusu başkalarına kaptırmamak” gibi bir anlayışla gerçekleştirilmektedir. Ölen kardeşin karısı, bekar olan erkek kardeşle evlendirilir veya evli olan erkek kardeşin ikinci eşi olması yoluna gidilir. Erkek kardeşin olmaması durumunda ise, yeğenler veya yakın akrabalardan birisi tercih edilir. Mirasın bölünmesi, öksüz kalan çocukların geleceğinden duyulan endişeler de bu tarz evliliklere neden olmaktadır.

    BALDIZLA EVLİLİK: Eşinin ölümünden sonra dul kalan kocanın, baldızı (eşinin kız kardeşi) ile evlenmesidir. Öksüz kalan çocuklara ”üvey anne” olarak seçilen teyzenin daha hoşgörülü davranabileceği düşüncesi, bu evlenme biçiminin tercih edilmesinde etkili olmaktadır. Türkiye’de karşılaşılan evliliklerden biri olan bu tür, Batı Avustralya’da yaşayan bazı toplumlarda yaygın olarak görülmektedir. Bu evliliğin başka bir biçimine ”sorarat evlilik” denilmektedir.

    İÇ GÜVEYİ: Erkek çocuğu olmayan, ekonomik durumu iyi bazı aileler, kızı dışarı verme yerine, damadı ”iç güveyi” olarak eve almaktadırlar. Özellikle tek kız çocuğu olan bazı aileler bu yola başvurmaktadır. Erkeğin ekonomik durumunun bozuk veya işsiz kalması gibi nedenlerle de iç güveyi evliliğinin gerçekleştiği görülmektedir.

    YETİM EVLİLİĞİ: Anne ve babası ölmüş, kardeşleri olmayan bir delikanlı veya kızın, ileride kimsesiz kalmaması için yakın akrabalarından biriyle evlendirilmesidir. Bu evliliğin temelinde yardımseverlik ve sosyal dayanışma arzusu yatmaktadır.

    YAKIN AKRABA EVLİLİĞİ: Türkiye’de evli çiftlerin yaklaşık üçte birinin birbirleriyle yakın akraba oldukları ifade edilmekte ve akraba olan eşlerin yüzde 80’inin kardeş çocukları oldukları belirtilmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu;nun kırsal kesimlerinde oldukça yaygın olan bu evlenme biçiminin sosyo-ekonomik ve psikolojik nedenlere dayalı olarak gerçekleştiği bilinmektedir. Mirasın bölünmemesi, yakın akraba ve kardeş çocuklarının yaşlılık döneminde kayın valide ve kayın pedere daha iyi bakabilecekleri ümidi vb. sebeplerle bu evlenme biçimi tercih edilmektedir.

    KIZ KAÇIRMA: Ailelerin evliliğe kesin karşı çıkması durumunda kız kaçırma olayı gündeme gelir. Bu durum, sosyo-ekonomik ve diğer sebeplerle en çok kız tarafının engellemesi ile ortaya çıkar. Bu engeller arasında kız tarafının başlık parası istemesi önemli bir yer tutmaktadır. Delikanlı kızla anlaşarak kızı kaçırır. Kız kaçırmanın diğer bir şekli de kızın rızası olmadan, zorla kaçırılmasıdır. Bu durumda delikanlı, arkadaşlarından veya yakınlarından yardım almakta, bu da aileler arası sürtüşme ve kavgalara sebep olmaktadır.

    OLDU BİTTİ EVLİLİK: Bir oldu bitti sonucu, kızın erkeği kendisiyle evliliğe zorlamasıyla gerçekleşir. Kızın, erkeğin zayıf tarafını yakalayıp onunla ilişkiye girmesi sonucunda gerçekleştirilmektedir. Erkeğin, kızın zayıf tarafını yakalayıp iğfal etmesi sonucunda da bu yola başvurulmaktadır.

    PARA KARŞILIĞI EVLENME: Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kırsal kesimindeki yoksul ve eğitimsiz çevrelerinde gerçekleştirilmektedir. İlköğretim çağındaki çocukların okula gönderilmeyerek veya okuldan alınarak para karşılığında evlendirilmesidir. ”Çocuk” denecek yaştaki kızların yaşlı ve özürlülere satılması şeklinde gerçekleştirilmektedir. Öte yandan, Batı’daki büyük kentlere yerleşmiş, belli bir iş düzeni kurmuş, Doğu kökenli bazı zenginlerin, zihinsel ve bedensel özürlü çocuklarını, kırsal kesimlerden para karşılığı satın aldıkları kızlarla evlendirdikleri de görülmektedir.

    KAN PARASI KARŞILIĞI EVLENME: Doğu ve Güneydoğunun kırsal kesimlerinde, öldürülen kişinin kan bedeli olarak para, altın, ev, tarla yanında kız verildiği de görülmektedir. Temelinde eğitimsizlik olan, ilkel bir evlenme biçimidir. Kan davalarının devam etmemesi amacıyla yapılmış olması tek olumlu yanıdır.

    ÖÇ ALMA KARŞILIĞI EVLENME: Aralarında kan davası bulunan kimi ailelerin, karşı tarafın onurunu incitip saygınlığını zedelemek amacı ile bu yola başvurdukları görülmektedir. Bu evlilik, ailelerin karşılıklı olarak birbirlerinden kız kaçırması biçiminde gerçekleşmekte, silahlı çatışmalara ve kan davalarına neden olabilmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kırsal kesimlerinde bu gibi eylemlere başvurulduğu görülmektedir.

    ÇOK EŞLİ EVLİLİK: Cumhuriyetten sonra çok eşli evlilik yasaklanmıştır. Eğitim düzeyinin yükseldiği çevrelerde bu evlenme biçimi ortadan kalmış olmasına rağmen, eğitim düzeyi düşük kırsal kesimlerde hala devam etmektedir. Çoğunlukla, erkek çocuk sahibi olup bulunduğu çevreye hükmetmek amacı ön plandadır.

    ANLAŞMALI EVLİLİK: Dul kalan kadın veya erkeklerin yaşlılık döneminde gerçekleştirdikleri bir evlenme biçimidir. Yaşlı erkeğin bakımı için muhtaç dul veya evlenmemiş bir kadınla anlaşılarak dini nikah yapılır. Nikahlanan kadına para, altın ev cinsinden ekonomik destek sağlanılır.

    HİLELİ EVLİLİK: Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan emekli olan erkeklerin dul olanlarının, maaşlarının öldükten sonra bir yakını tarafından alınması için başvurulan evlilik biçimidir. Kağıt üzerinde kalan bir evliliktir. Yurt dışında çalışan bazı vatandaşlarımız da bu tarz evlilik biçimini, bulundukları ülkeden çalışma izni alabilmek için yabancı kadınlarla evlenmek biçiminde gerçekleştirmektedirler.

    RASTLANTI EVLİLİĞİ: Rastlantı sonucu, başı sonu düşünülmeden yapılan evliliktir. Bir yolculuk sırasında karşılaşma, arkadaş, eş dost, akraba evinde karşılaşma, telefon konuşması sırasında ortaya çıkan etkilenme üzerine bu tür evliliğe karar verilebilmektedir.

    TERCİHLİ EVLİLİK: Bu tür evlilik, genellikle ana baba, büyük anne, büyük baba gibi aile büyüklerinin onayı ile gerçekleştirilmektedir. Genellikle komşu ve yakın akraba grupları arasında gerçekleşir. Görücü usulü ile evlilikten farklı yönü, kız ve oğlanın aynı çevreden olmaları ve önceden birbirlerini tanımalarıdır.

    YABANCI İLE EVLİLİK: Yurt dışında görev yapan veya ”işçi” olarak çalışanların gerçekleştirdikleri bir evlenme biçimidir. Bu evlilik, yabancıdan kız alma veya yabancıya kız verme şeklinde görülmektedir.

    FARKLI MEZHEP EVLİLİĞİ: Evliliklerin gerçekleştirilmesi sırasında karşılaşılan engellerin başında din ve mezhep farklılıkları gelmektedir. Buna rağmen, birbirini seven bazı gençler, bu engelleri aşıp mutlu evlilikler kurabilmektedirler.

    MUTA EVLİLİĞİ: Geçici bir süre için yapılan evliliktir. Daha çok İran’da uygulanan bu evlenme biçimi, Türkiye’de de bazı çevrelerde görülmektedir.

    DIŞ GÜVEYİ EVLİLİĞİ: Son zamanlarda, bir Japon televizyonunun çöpçatan aracılığı ile Türkiye’ye eş seçmeye gelen Kuni Nakazon’a gösterilen aşırı ilgi,Türk erkeklerinin ”dış güveyilik” konusuna ilgi duyduklarını, hatta istekli olduğunu ortaya çıkarmıştır.

    İLAN YOLUYLA EŞ SEÇME (EVLENME): Son zamanlarda, gazete, dergi, televizyonların teletext sayfalarına ve internete ilan vererek eş seçme yoluna gidildiği sıkça görülmektedir. Ortak noktalarda birleşenler, ilanı gerçekleştiren aracı kurumun desteği ile bir araya gelip konuşup anlaştıktan sonra, evlilik kararı verir.

    TANIŞIP ANLAŞARAK EVLENME: Büyük kentlerde ve eğitim düzeyinin yükseldiği çevrelerde en yaygın olan evlenme biçimidir. Kız ve erkek belli bir süre arkadaşlık yaparak birbirlerini iyice tanıdıktan sonra gerçekleştirdikleri evlenme biçimidir. Kişiliğini bulmuş, ekonomik özgürlüğü olan eğitim düzeyi yüksek gençler, bu yolla evliliği tercih etmektedirler.

    DUL EVLİLİĞİ: Karısından boşanmış veya karısı ölmüş bir erkeğin, yine kocasından boşanmış veya kocası ölmüş bir dul kadınla evlenmesidir. Bazen de evlilik yaşı geçmiş olan kızın veya yaşlı bekar erkeğin, karşı cinsle evlendiği görülür.

    TELEVİZYON EVLİLİĞİ : Bazı televizyon kanallarınca yürütülen reyting amaçlı bir evlenme biçimidir. Evlenmek arzusunda olan gençler, orta yaşlılar, hatta; gençlerin evlenmesinde söz sahibi olan kaynana adayları, ilgili kanala davet edilerek kapalı bir mekanda, aylarla ifade edilebilecek uzun bir süre bir arada tutulmaktadırlar. Bu süre içerisinde birbiriyle anlaşabilenlerden, izleyicilerle yapılan anket sonucunda en çok oy alan kız ve erkeğin evlilik masrafı karşılanmakta, çeşitli bağışlar yapılmakta ve ekonomik destek verilmektedir. Ayrıca, son zamanlarda evliliğe aday insanlar bazı televizyon kanallarında görücüye çıkıp program esnasında tanışarak da evlenebiliyorlar.

  • Eşler Arasındaki Yaş Farkı Önemli mi?

    Eşler Arasındaki Yaş Farkı Önemli mi?

    Eşler arasında büyük yaş farkı olması ilişkiye zarar verir mi?

    Eşler arasında büyük yaş farkı olması bir ilişkide çok ciddi sorunlara neden olabilir. Burada “büyük yaş farkı”ndan kasıt, on yaş ve daha üzeridir. Bu türden bir yaş farkı dikkatli olunmadığı takdirde bir ilişkiyi sona götürebilir.

    Eşler yaşlandıkça aralarındaki yaş farkı da azalmaya başlar; bu bilinen bir gerçektir. Bu açından bakıldığında, otuz beş yaşındaki bir erkekle yirmi yaşındaki bir kız arasındaki ilişki, altmış beş yaşındaki bir erkekle elli yaşındaki bir kadın arasındaki ilişkiye kıyasla çok daha büyük risk altındadır. Eşler genç yaşlardayken aralarındaki yaş farkının daha fazla risk içermesinin nedeni, olgunluk ve deneyimlerin daha çok fark yaratacak olmasıdır. Büyük yaş farkına sahip çiftlerin genel sorunlarına bir göz atalım.

    Daha yaşlı olan sizseniz:

    1. Sevgilinize karşı sabırsız bir tutum geliştirebilirsiniz.

    Sevgilinizden çok daha yaşlıysanız, sevgilinizin olgunluktan uzak davranışlarını, deneyimsizliğini ve halen öğrenmesi gereken çok fazla şey olmasını çok sinir bozucu bulabilirsiniz. Sonuçta, sevgilinizin şu anda geçmekte olduğu aşamalardan siz çok önce geçtiniz. Artık bir krizden geçiyor olmanın dünyanın sonu olmadığını, işlerin bir şekilde yoluna girdiğini öğrendiniz. Birçok hata yaptınız ve en sonunda doğru davranışın ne olduğunu anladınız. Ama aynı esnada sevgilinizin böyle bir süreçten geçişini izlemek sizin için çok can sıkıcı olabilir.

    1. Sevgilinize sanki ebeveynmiş gibi davranabilirsiniz.

    Sevgilinizden on, yirmi, hatta otuz yıl daha fazla deneyime sahipseniz, ona öğütlerde bulunmamanız, yanlışlarını düzeltmemeniz ya da onu yönlendirmemeniz neredeyse imkansızdır. Sonuçta, bu süreçlerden geçtiniz ve neyle nasıl başa çıkılacağını öğrendiniz. Elbette iyi niyetli bir yaklaşım içindesiniz ama bu müdahelelerinizin ilişkiniz üzerinde ciddi olumsuz etkileri olabilir. Sevgilinize sanki onun ebeveyniymiş gibi davranmaya ve onu çocuk gibi görmeye başlamanız her şeyin sonu olabilir.

    1. Mali açıdan sevgilinizden çok daha iyi bir durumda olabilirsiniz.

    Yaşlı bir sevgili büyük ihtimalle mali açıdan bağımsızlığını uzun zaman önce kazanmıştır. Çalışmak, kariyerinizde yükselmek, mali açıdan belli bir noktaya gelmek ve ciddi yatırımlar yapmak için birçok yılınız oldu. Ancak mali durumunuz ilişkinizde birçok açıdan gerginliklere neden olabilir. Sürekli para harcayan taraf olduğunuz için zaman içinde öfkelenebilirsiniz. Ve paranın sahibi siz olduğunuzdan, kararları da kendi başınıza alma hakkına sahip olduğunuzu düşünebilirsiniz. Sevgiliniz ise bunu hiç de adil bulmayabilir. Kendinizi sevgilinizin yaşam standardına indirmek muhtemelen sizin için çok zor olacağından ve sevgiliniz de sizin durumunuza gelmek için yıllara ihtiyaç duyduğundan, sorunların çıkması işten bile değildir.

    1. İlişkide daha çok güç sahibi olduğunuzu düşünerek son sözün size düştüğünü iddia edebilirsiniz.

    Bu, yukarıdaki gerçeklerin bir sonucu olabilir. Sevgilinizden daha yaşlıysanız, otoriteyi elinize almanın cazibesine kapılabilirsiniz. Daha fazla para ve deneyim sahibisiniz, daha başarılısınız ve bu durum da sizi ilişkiye ağırlığınızı koymaya itebilir.

    1. Kendi ilgi alanlarınızdan, arkadaşlarınızdan ve yaşam tarzınızdan feragat ederek, ilişkinizi yürütmeye çalışabilirsiniz.

    Sevgiliniz sizden çok daha gençse, sevgilinize hiçbir şey ifade etmeyen ilgi alanlarınızdan vazgeçerek, kendinizi daha genç hissettirecek bir yaşam tarzına geçebilirsiniz. Sizden çok daha genç birisiyle çıkıyorsanız, kendinize şu soruları sorun:

    • “Sevgilime saygı duyuyor muyum?”
    • “Sevgilimle gurur duyuyor muyum?”
    • “Ona güveniyor muyum?”
    • “Sevgilimden ne öğrenebilirim?”

    Daha genç olan sizseniz:

    1. Sevgilinize aşırı değer verebilir ve onun karşısında ezilebilirsiniz.

    Sevgiliniz sizden çok daha yaşlıysa, muhtemelen sizden çok daha başarılı, deneyimli ve mali açıdan çok daha iyi durumda biriyle berabersiniz demektir. Bu durum da sizi farkında olmaksızın sevgilinizi idealize etmeye götürebilir. Sevgilinizi olduğu gibi görmek yerine ona aşırı değer vermeye yönelebilir ve ilişkinizdeki dengeyi bozabilirsiniz.

    1. Sevgilinize sanki ebeveynlerinizden biriymiş gibi yaklaşabilirsiniz.

    Sürekli sevgilinizden tavsiyeler bekliyorsanız, sürekli onun desteğine ve yardımına ihtiyaç duyuyorsanız, mali açıdan sevgilinize bağımlıysanız, sizin yerinize kararlar vermesini bekliyorsanız, gerçekten de ilişkinizde bir çocuk gibi davranıyorsunuz ve sevgilinizi de ebeveyn yerine koyuyorsunuz demektir. Ancak bir ilişkide eşler eşit konumda olmalıdır. Zaten ebeveynleriniz var, sevgilinizin de öyle olmasına gerek yok.

    1. Sevgilinize uyum sağlamak için ilgi alanlarınızdan, arkadaşlarınızdan ve yaşam tarzınızdan feragat edebilirsiniz.

    Kendinizden yaşça büyük bir kişiyle ilişki içindeyseniz, kendinize şu soruları sorun:

    • “Sevgilim bana saygı duyuyor mu?”
    • “Bana kendisiyle eşit biriymişim gibi davranıyor mu?”
    • “Ben kendimi sevgilimle eş konumda görüyor muyum?”

    Yaşça sizden çok büyük biriyle ilişki içindeyseniz ve bu ilişki ciddiyet kazanıyorsa, çok daha önemli sorularla da karşılaşabilirsiniz. Özellikle çocuk isteyip istememeniz ve sevgilinizin sizden önce bir başka aile kurmuş olması çok fazla önem kazanabilir.

    Yukarıda kısaca değinilen sorunlara ve risklere dikkat gösterildiği sürece, eşler arasında büyük yaş farkının olduğu bir ilişki de gayet yolunda gidebilir. Önemli olan sorunlarınızın farkında olmak, konuşmak ve eşit, saygı dolu bir ilişki için gerekli kararları alabilmektir. Ne kadar çok ortak noktanız varsa ve ilişkiniz için ne kadar çok çaba gösteriyorsanız, mutlu olma şansınız da aynı ölçüde artar.

  • Boşanmak çözüm mü?

    Boşanmak çözüm mü?

    Etrafınızda birçok çiftin boşanma kararı alması ya da kendi ailenizde yaşadığınız deneyimler, sizi evlilik kurumundan soğutmuş olabilir. Oysa her insan mutlu bir evlilik yapmanın, hayat boyu bir yastıkta yaşamanın hayalini kuruyor. Kolay olduğunu söylemiyoruz ama imkansız da değil…

    Bundan 15-20 yıl öncesine kadar bir çiftin boşanması herkesi şoke eden bir haberdi. Annesi ve babası boşanan çocuk, kimsenin bu olayı duymamasını ister, sınıfta sadece kendi ebeveynleri ayrıldığı için büyük utanç duyabilirdi. Bugün ise bir sınıfın bazen yarısı boşanmış anne ve babaların çocuklarından oluşuyor. Boşanma haberleri artık yetişkinler için de şok haber kategorisinden çıkmış durumda… İçinde bulunduğumuz durumun iyi bir gelişme olduğunu söylemek doğru olmasa da ekonomik özgürlüğünü kazanmış ya da aileleri tarafından anlaşılan ve desteklenen kadınların ömür boyu mutsuzluk yerine yeni bir hayat kurmaya cesaret etmeleri de sevindirici… Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Psikolog Şirin Hacıömeroğlu Atçeken ile kimsenin yaşamak istemeyeceği ancak yaşanması gerektiğinde ise dünyanın sonu anlamına gelmeyen “boşanma”yı konuştuk.

    Eşi ve Eşinin Ailesi

    Son yıllarda boşanan çiftlerin sayısında artış olduğu biliniyor. Sizce neden boşanmalar artıyor?
    Birincisi, boşanmak artık hukuki olarak daha kolay. Ayrıca boşanma sayıları arttıkça özellikle yeni nesil açısından boşanmak tabu olmaktan çıkıp, daha kabul edilebilir bir olay haline geldi. Kadınların iş hayatında daha fazla yer alması, ekonomik özgürlüklerini kazanması özellikle büyük şehirlerde yaşayan kadınların boşanma kararını etkiliyor. Bu kadınlar mutsuz bir hayatı sürdürmek yerine yeni bir hayat kurmayı tercih ediyor. Bir diğer faktör de büyük şehirlerde hayatın çok hızlı akıyor olması. Bu hız, çiftlerin birbirlerinden aynı hızla uzaklaşmasına neden olabiliyor. Aradaki mesafe açıldıkça da kopuşlar daha fazla oluyor.

    Bu durum insanların evlenmekten kaçınmasına neden oluyor mu?
    Evlilik, bin yıldır süregelen ve hiçbir zaman ortadan kalkmayacak bir kurumdur. Ancak insanların çevresinde çok fazla boşanma hikayesi duyması demoralize olmalarına yol açabiliyor. Kendi ailesinde boşanma görmüş kişilerin de evliliğe korkarak bakması mümkün. Ancak yine de hala herkes evlenmek istiyor çünkü bir aile kurma isteği ve tek eşlilik, insanın doğasında var.

    Boşanmaktan korktuğu için evlenmekten kaçınan kadınlara rastlıyor musunuz?
    Rastlıyorum tabii… Çocukluk döneminde ebeveynleri ile güvenli bir bağ kuramamış bebekler, ileride bağlanmaktan kaçınabiliyor. Bebekken annesine güvenle bağlanabilen kişilerin ise daha sağlıklı ilişkiler kurduğu biliniyor. Annebabası boşanan ve bu süreçte bir sürü çatışmaya maruz kalan kişiler de evlenmekten kaçınabiliyor. Genellikle her insanın ilk kadın modeli annesi, ilk erkek modeli ise babası oluyor. Onların arasındaki ilişkide sevgisizlik, aldatma, ihanet varsa çocuk daha küçücükken “İlişkiler mutsuzdur, bitmeye mahkumdur” şeklinde öğreniyor. Bu çıkarımlar ileride farkında olmadan kendi ilişkilerini de etkiliyor. Önceki ilişkilerden yaşanan aldatma, şiddet gibi travmalar da kadınların yeni bir ilişki kurmaktan kaçınmasına neden olabiliyor.

    Doğru boşanma nasıl olmalı?
    İki taraf da ayrılmaya karar vermiş olsa dahi boşanmak tatsız bir durum. Hele ki ortak çocuklar varsa… Boşanma kararı vermiş çiftlerin yaptığı bazı hatalar, çocukların tüm hayatına olumsuz şekilde yansıyabiliyor. Hatta bazı çiftler, boşanma sürecini doğru yönetmek için çift terapistlerinden destek isteyebiliyor. Uzman Psikolog Şirin Hacıömeroğlu Atçeken, boşanma sürecinde ve sonrasında kesinlikle yapılmaması gerekenleri şöyle sıralıyor:
    ➤ Anne-babanın birbirlerini çocuklarına kötülemesi, çocukların yanında bu konuların konuşulması
    ■ Çünkü çocuk kaç yaşında olursa olsun konuşulanları duyuyor ve anlıyor; ihtiyacı olan anne ve baba imajı yıkılabiliyor.
    ➤ Ebeveynlerin kendi meseleleri için çocukları kullanması
    ■ “Babanı ara da şu işi halletsin” demek gibi.
    ➤ Taraf tutmak zorunda bırakmak
    ■ Örneğin çocuğu mahkemeye çıkarıp şahitlik yapmasını istemek çocuğun hayat boyu suçluluk duymasına neden olabiliyor.
    ➤ Çocuğun iki tarafı yeteri kadar görmemesi
    ■ Tarafların birbirlerine kızgın olmaları nedeniyle çocuğu anne veya babayla görüştürmemesinden zararlı çıkan tek kişi çocuk oluyor.
    ➤ Anlaşmazlığın detaylarını çocuğa anlatmak
    ■ Çocuğun anne-babanın neden boşanmayı tercih ettiğini bilmesi gerekmiyor. Çocuğun bu sırları bilmeye ihtiyacı bulunmuyor.
    ➤ Çocuğa ayrılığın nedeninin o olmadığını vurgulamamak
    ■ Özellikle okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocuklar anne-babalarının boşanmasının kendi hataları olduğunu düşünebiliyor. Çocuğa “Biz seni seviyoruz, seninle ilgisi yok, anlaşamadığımız için ayrılıyoruz” demek gerekiyor.
    ➤ Üzülmesin diye yanlış vaatlerde bulunmak
    ■ Çocuğa ayrılık konusunda net konuşmak, “Ayrıldık ama ileride ne olacağı belli olmaz” gibi ifadeler kullanmamak gerekiyor. Aksi takdirde çocuk anne-babasının tekrar birleşeceği fantezisi ile yaşıyor.
    Tüm bunlar yapıldığında çocuğun boşanmayı minimum hasarla atlatması mümkün oluyor. Aksi takdirde okul ve davranış problemleri ile kendini gösteren zorlu bir süreç başlıyor ve çocuğu tüm hayatı boyunca etkiliyor.

    Sağlam bir evlilik kurabilmek için püf noktalar
    ● Gerçekçi olun.
    ● Karşınızdaki kişiyi iyi tanımaya çalışın ve bunun için birbirinize zaman verin.
    ● Birlikte zaman geçirin, mümkünse tatile çıkın.
    ● Onun ailesi hakkında bilgi edinin.
    ● Sizi rahatsız eden durumların evlendikten sonra değişeceğini umut etmeyin.
    ● Evlenmeden önce ciddi kavgalar, şiddete varan tartışmalar varsa bunların azalmayacağını, aksine artacağını unutmayın.
    ● Karşı tarafı olduğu gibi kabul edebileceğinizden emin olun.
    ● Evlilikten ne beklediğiniz konusunda kendinize karşı net olun.

    Boşanmanın artık daha kabul edilebilir bir olay olması, çiftlerin boşanmaya daha çabuk karar vermesine neden oluyor mu?
    Bazen insanların evliliklerine ve ilişkilerine yeteri kadar emek vermediğini düşünüyorum. Çiftler bazen terapiye öyle bir noktada geliyor ki, ilişki artık pamuk ipliğine bağlı bir halde oluyor. Yılların birikimi ile erozyona uğramış halde gelen çiftlerin hayatında bir şeyleri değiştirmek imkansız değil ama daha zor oluyor. Bu durumda terapiye gelen çiftler bazen boşanma kararı verebiliyor ve bu hayırlı bir karar olabiliyor. Ancak ben ilişkilerin bir sanat olduğunu düşünüyorum. İlişkinin çok ince ayrıntıları var. Nasıl ki yeni bir konu öğrenirken bir sürü kaynaktan bilgi edinip kendimizi geliştiriyorsak ilişkide de böyle yapmak gerekiyor. Oysa insanlar bir kere evlendikten sonra oldu, bitti, her şey garanti altında diye düşünüyor. Bu bakış açısını kazanmak önem taşıyor. Ayrıca insanların artık daha bireyselleşmiş olmaları, kendi isteklerinin, arzularının daha çok farkında olmaları, daha çabuk ayrılma eğiliminde olmalarına neden oluyor.

    Bir ilişkiye doğru bakımları yapmak nasıl öğrenilebilir?
    Konuyla ilgili kitaplar okuyarak, seminerlere katılarak veya terapiye giderek olabilir. Terapi, genellikle bir sorun olduğunda tercih ediliyor. Ancak evlilik öncesi danışmanlık da çok işe yarıyor. ABD’de kaldığım üç yıl boyunca çevremde evlenmek üzere olan arkadaşlarımın bu tür terapilere gittiğini gördüm. Nasıl bazı çiftler çocuk sahibi olmadan önce doğuma hazırlık kurslarına gidiyorsa, evlilik öncesinde de evliliğe hazırlık yapılabilir.

    Evlilik öncesi danışmanlık neleri kapsıyor?
    İlişki değerlendirme envanterimiz var. Çiftler burada bulunan soruları ayrı ayrı yanıtlıyor. Bunun sonucunda ilişkinin hangi noktaları güçlü, hangi noktalarının geliştirilmesi gerekiyor, gelecekte hangi konularda sıkıntı yaşanabilir gibi bilgilerden oluşan bir yol haritası elde ediyoruz. Örneğin bir ilişkide sık sık kavgalar baş gösteriyorsa bir şeylerin birikmesine izin vermeden önlem almak gerekiyor. Hele de çift sağlıklı tartışamıyorsa, düzgün çatışmayı beceremiyorsa mutlaka çift terapisine gitmelerini, danışmanlık almalarını öneriyorum. Bazen yeni evli çiftler, “Birbirimizi çok seviyoruz ama bazı şeyler yolunda gitmiyor” diye geliyor. İşte bu noktada, problemler henüz düğüm haline gelmeden çözümleniyor. Çiftlere nasıl sağlıklı iletişim kurulur, nasıl sağlıklı tartışılır gibi temel becerileri öğretiyoruz. Çift bunları öğrendikten sonra hayat boyu her konuda tartışabiliyor ve bu bir sorun yaratmıyor.

    Boşanmak keyifli bir durum olmasa da dünyanın sonu da olmuyor, değil mi?
    Boşanmak tabii ki dünyanın sonu değil. Ama iki sevgilinin birbirinden ayrılmasından farklı… Hele ortak çocuklar varsa işler çok değişiyor. Birçok insan sadece çocuğu olduğu için istediği halde boşanmıyor. Ancak bazen de mutsuz bir hayat geçirmektense yol yakınken ayrılmak daha iyi oluyor. Bazen o küçük çocuklar o kadar büyük çatışmaların içinde büyüyor ki, ebeveynleri boşansa daha az zarar görürler demek mümkün oluyor.

    Evlenmeden önce beraber yaşamak sağlam bir evliliğin çözümü olabilir mi?
    Böyle bir genelleme yapamayız. ABD’de bir araştırma birlikte yaşayıp evlenen çiftlerde boşanma oranlarının daha fazla olduğunu göstermişti. Tabii ki birbirini aynı evin içinde tanımak önemli ancak evlenmek çok farklı bir olay çünkü işin içine aileler de giriyor. Çocuk sahibi olmak ihtimali de artıyor. Birlikte yaşarken her şey yolunda giderken işin içine farklı sorumluluklar girince işler değişebiliyor.

    Bir de mutsuz olduğu halde boşanmayanlar var…
    O kadının neden boşanmak istemediğini iyi anlamak gerekiyor. Her zaman inat edip de boşanmıyor değil. Ekonomik kaygıları olabiliyor. Hele de çocuğu varsa, hele de hep ev kadını idiyse, eşinden ayrılınca hayatı idame ettirememekten korkabiliyor. Boşandığı eşin sonrasında onu destekleyecek maddi imkanı yoksa ya da ailesi kadını desteklemiyorsa kadın boşanmak istemeyebiliyor. Toplumsal açıdan zorluk yaşamaktan çekinenler de olabiliyor. Babasının evine döndüğünde ergenlikteki kurallara geri dönüş söz konusu olabiliyor. “Dışarı çıkma, geç gelme, laf olmasın, boşandın, komşular ne der?” gibi baskılara maruz kalmak istemeyen kadınlar boşanmamayı tercih ediyor.

    Bu durumda kadının 40 katır ile 40 satır arasında bir seçim yapması gerekiyor yani…
    Bu durumda bize başvuran danışanlarımızla nasıl güçlenip kendi hayatlarını yeniden kurabilecekleri üzerine çalışıyoruz. Bazı kadınlar okula dönebiliyor, bazıları kariyerlerine yeniden başlıyor. Ya da ailesinin evine dönen ancak kendi kurallarını getiren kadınlar olabiliyor. Güçlenen, kendi değerinin farkına varan kadınlar daha kolay boşanabiliyor ve sonucunda mutsuz olmuyor.

    Kendi meselelerinizi kendiniz çözün
    Uzman Psikolog Şirin Hacıömeroğlu Atçeken, çiftleri boşanmaya götüren bazı sorunların ilişkiden değil, kişilerin kendi geçmişlerinden getirdikleri meselelerle ilgili olduğunu ve bunun farkına varınca daha güzel evlilikler yaşamanın mümkün olduğunu söylüyor. Atçeken, sözlerini şöyle sürdürüyor; “Bir aile kurduğumuzda, yanımızdaki bavulun içinde kendi geçmişimizle, ailemizle ilgili meseleleri de yeni evimize getiriyoruz. Kişi bunların farkındaysa eşine sorun olarak yansıtmıyor. Ancak farkında değilse ilişki bu durumdan çok zarar görüyor. Örneğin babası alkolik olan bir kadının evlendikten sonra, eşinin sadece bir-iki kadeh içki içmesine dahi tepki göstermesi gibi… Eşi alkolik olmasa da kocasının elindeki içki kadehi kadının travmalarını tetikliyor. Kocasına içki içmemesi için baskı yapmaya başlıyor. Eşi kadının travmalarını bilmediği için tepki gösteriyor ve ilişki yıpranıyor. Bu nedenle tarafların kendi meseleleri ile ilişkinin meselelerini ayrı tutabilmesi gerekiyor.”

    Formsanté Dergisi

  • Çok kazanan kadın libidoyu düşürüyor!

    Çok kazanan kadın libidoyu düşürüyor!

    Maaş evlilikte cinselliği de etkiliyor…

    Danimarka’da yapılan bir araştırmaya göre, yüksek maaş alan kadınların eşleri, kendilerinden daha düşük maaş alan kadınların eşlerine nazaran daha fazla Viagra ya da benzeri ilaçlar kullanıyor. Araştırma 200 binden fazla evli çift üzerinde yapıldı.

    Uzmanlar, buna göre, yüksek maaş alan kadınların eşlerinin libidolarının düştüğünü ortaya koydu. Yani maaş evliliklerde cinselliği de etkiliyor.

    Bilim adamları kadınların aldığı yüksek maaşın, kocaların evlilikte oynadığı rolü kaybettirdiğini, yine erkeklerde kızgınlığa yol açıp, gururlarını incitebileceğini, bu nedenle de libidolarının düştüğünü söyledi.

    Habertürk

  • Türkiye’de kadınlar kalbinden dertli

    Türkiye’de kadınlar kalbinden dertli

    Avrupa’da kalp ve damar hastalıkları ile koroner kalp hastalıklarından kaynaklanan ölüm oranlarında Türk kadınları ilk sırada yer alıyor

    Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Dilek Ural, Türk kadınlarında kalp ve damar hastalıklarından ölüm oranının gelişmiş ülkelere göre çok daha yüksek olduğuna dikkati çekerek “Avrupa’da kalp ve damar hastalıkları ile koroner kalp hastalıklarından kaynaklanan ölüm oranlarında Türk kadınları ilk sırada yer alıyor. Ayrıca bu, yaşıtların ve hemcinslerinden ortalama 8-10 yıl daha erken gerçekleşiyor” dedi.

    Ural, bunun en önemli nedeninin, kalp ve damar hastalıklarına yol açan risk faktörlerinden hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ve sigaradan ziyade özellikle kilo fazlalığı ve diyabet riskinin fazlalığına bağlı olduğunu anlattı.

    Türkiye’de diyabet sıklığının yüzde 14’leri bulduğunu, bunun da çok ciddi bir oran olduğunu vurgulayan Ural, “Özellikle Kocaeli ve bölgesinde yapılan çalışmalarda, erişkinlerin yüzde 50’sinde, ’şişmanlık’ dediğimiz derecede kilo fazlalığının olduğunu görüyoruz. Sadece yüzde 18 civarında az bir grup gerçekten normal kilolu” diye konuştu.

    Ural, buradaki en büyük sıkıntının, kadınların evlilikle beraber daha hareketsiz bir hayata girmeleri ve hamilelikte aldıkları kiloları doğumdan sonra verememelerinden kaynaklandığına dikkati çekerek, “Yine en önemli sorunlardan bir tanesi, yanlış beslenme ve egzersiz eksikliği. Bunlar arasında en zor mücadele edileni egzersiz eksikliği” ifadelerini kullandı.

    ‘EGZERSİZ YAŞAM TARZI OLMALI’

    Prof. Dr. Ural, Türk toplumunda kalp ve damar hastalıklarını önlemenin en önemli yönteminin, egzersiz ve doğru beslenme alışkanları edinmek olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

    “Erkeklerimizden farklı olarak, kadınlarımız arasında sigara alışkanlığı çok yüksek değil. Özellikle Sağlık Bakanlığı’nın sigara ile mücadelede yürüttüğü başarılı kampanyalar sonrasında gerçekten önemli ölçüde kalp ve damar hastalığı risk faktörünü çok ciddi oranda azaltmayı başarabildik. Şu anda bakanlığın da üzerinde en çok durduğu konu, obezite ve kilo fazlalığı. Bu son derece doğru bir hedef. Çünkü şu anda sağlığımızı en fazla tehdit eden durum bu.”

    AA

  • Mutlu Bir Evlilikte Dikkat Edilmesi Gereken 7 Öneri

    Mutlu Bir Evlilikte Dikkat Edilmesi Gereken 7 Öneri

    Mutlu bir ilişki ve evliliğiniz olmasını istiyorsanız dikkat! Eşinize karşı sergilediğiniz ve hemen terk etmeniz gereken 7 davranış biçimi.

    1. Ailesini eleştirmek

    Eşinizin ailesi hakkında belki iyi belki biraz kötü hisleriniz olabilir. Ama siz siz olun, eşinize karşı ailesi hakkında eleştiri yapmaktan kaçının. Hiç kimse, arasında kan bağı olan yakınları hakkında sert sözler duymaktan hoşlanmaz. Dolayısıyla konu bir şekilde onun ailesine geliyorsa, dilinizi tutmanızda yarar var.

    2. Ajanlık yapmak

    Eşinizin nerede olduğunu, ne düşündüğünü ve diğer önemsiz ayrıntıları, Facebook’undan ya da Twitter’ından sürekli takip ederek, kendiniz için iyi bir şey yaptığınızı düşünüyor olabilirsiniz. Belki bu sayede onun, ilişkinizi ilgilendiren farklı alışkanlıklarından haberdar olabilirsiniz. Ama bu, ilişkinize yarar getirmekten daha çok zarar verebilir.

    3. Toplum içinde kavga etmek

    Çiftlerin ara sıra tartışmaları doğal bir şeydir. Ancak, bu tartışmanın kavgaya dönüşmesi, sık aralıklarla tekrarlanması ve özellikle başkalarının da olduğu ortamlarda herkesin ilgisini çekebilecek kadar kontrolden çıkması, sizin açınızdan utanç verici olduğu kadar ilişkiyi zedeleyici bir probleme de dönüşebilir.

    4. Kendinizi bırakmak

    Kendinize bakmayı bırakmak, kilonuza ve görünümünüze dikkat etmemek, sadece sizin sağlığınıza zarar vermekle kalmaz, ilişkinizde de karşı tarafa kötü bir mesaj verir. Kendinize bakmayı bıraktığınızda, eşiniz, ona bakmaktan da vazgeçtiğinizi, ilişkinizi önemsemediğinizi düşünecektir.

    5. Onu değiştirmeye çalışmak

    Çoğu kadının düştüğü bir hata bu! Kadınlar sürekli birlikte yaşadıkları erkeği geliştirmek için çabalarlar. Her ne kadar bu, ilişkiyi zora soksa, yeni problemler yaratsa da… Sürekli onu eleştirmek, yanlışlarını göstermek, bazı alışkanlıklarını değiştirmesi için uyarmak, kalp kırıcı olabilir. Bu da erkek açısından ilişkiyi tatsız hale getirir.

    6. Problemleri kafanıza takmak

    Herkes mükemmel bir ilişkiye sahip olduğunu düşünmek ister. İşte bu uğurda didinmek, sürekli ilişkinize ait problemlere kafa yormak, sizi üzer. Ama bu sorunları dile getirmeden, sürekli kendi içinizde onlarla boğuşursanız, kendinizi olduğu kadar eşinizi de incitebilirsiniz. İyi iletişim, mutlu olmanın ve uzun süreli bir ilişkinin köşe taşıdır.

    7. Yalan söylemek

    Birlikte güzel bir gelecek hayali kuruyorsanız, eşinize yalan söylemenin hiçbir gerekçesi olmamalı. Yani ‘beyaz yalanlar’ deyip işin içinden sıyrılmaya kalkmayın!

  • Evlilik Kalbe İyi Geliyor!

    Evlilik Kalbe İyi Geliyor!

    Bir taraf evliliğin hayata olumsuz etkilerinden bahsetse de araştırmalar aslında evliliğin hayat kurtardığını ortaya koyuyor. Evliliğin hem kalp sağlığı yönünden, hem de kalp krizine bağlı ölümleri azaltması açısından kalbe iyi geldiği söyleyen Liv Hospital Kalp Sağlığı Kliniği’nden Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Alp Burak Çatakoğlu, 14 Şubat Sevgililer Günü öncesi evliliğin yararlarından bahsetti.

    Evlilik hem kadında hem de erkeklerde kalp krizi riskini azaltıyor. Daha önce yayınlanmış bazı çalışmalarda, evliliğin kalp hastalıkları yönünden riski azaltıcı etkisi gösterilmişti ama bunlar daha çok erkek hastalar üzerine yoğunlaşmıştı. ‘Europan Journal of Preventive Cardiology’ de yayınlanan yeni araştırmaya göre hem kadın hem de erkeğin akut koroner olaya bağlı bir kalp krizi ve ölüm olasılığının belirli oranda azaldığı ortaya çıktı.

    Bekarlık sultanlık değilmiş

    Finlandiya’da yapılan bu araştırmaya göre her iki cinsiyette ve tüm yaş gruplarında, evli olanlarda akut koroner olaya bağlı bir kalp krizi ve ölüm olasılığının belirgin olarak azaldığı vurgulanıyor. Özellikle orta yaşlı evli ve birlikte yaşayan çiftlerde akut olaydan sonraki süreç çok daha olumlu seyrediyor. Araştırmada 1993 ile 2002 arasında kalp krizi geçirmiş 15.300 hasta incelendi. Bu hastalardan 7.700’ü ilk 28 gün içinde hayatını kaybetti. Bekar olan erkeklerde kalp krizi gelişme ihtimali evli olanlara göre yüzde 58-66 daha yüksek bulundu. Kadınlarda da bu oran yüzde 60-65 daha yüksek saptandı. Kalp krizine bağlı ölüm oranlarının ise bekar olanlarda çok daha yüksek olduğu gözlendi. Bekar erkeklerde kalbe bağlı ölüm oranı evli erkeklere göre yüzde 60-68 daha yüksek saptanırken bekar kadınlarda bu oran yüzde 71 daha fazlaydı. Bekarlığın sultanlık olmadığını bu çalışmayı referans göstererek vurgulamak yanlış olmaz. Sağlıklı bir kalp için önce kalbi sevgi ve aşkla dolduracak bir eş bulmak önemli.

    İşte nedenler

    Yalnız yaşayan insanın yemek alışkanlıkları ve hayat düzeni sağlıklı olmaz. Ayrıca günün getirdiği zorlukları da paylaşacağı bir eşi olmaması nedeniyle hayatın yükünü tek başına omuzlar.

    Birlikte yaşayan çiftler birbirlerine özen gösteriyorlarsa, hem yemek alışkanlıkları daha sağlıklı olur, hem de bir hastalık ile karşı karşıya kaldıklarında daha titiz bir bakım sağlanır.

    Çiftler el ele yürüyüşlere de çıkıyor, günlük egzersizlerini yapabiliyorlarsa sonuçlar kalp sağlığı yönünden daha da başarılı olur. Sağlıklı bir kalp için mutlu ve sevgi dolu bir evlilik artık reçetelerimize yazılabilir.

    Bekar insanların sosyo-ekonomik düzeyi daha düşük olabilir.

    Evli insanların ekonomik düzeyi daha iyi, daha sağlıklı yaşıyorlar, sosyal çevreleri var ve destek alma ihtimalleri daha yüksek.

    Evli çiftlerin ambulans çağırmaları daha kolay oluyor. Evli insanların hem hastane hem de eve çıktıktan sonraki süreçlerinde bakım ve tedavileri daha başarılı oluyor. Bekar veya yalnız yaşayanların sağlıkları ile takipleri yetersiz kalabiliyor. Günlük ilaç takibi, kolesterol düşürücü veya tansiyon ilaçların düzenli alımı aksayabiliyor.

  • Aradığınız insan o olabilir mi?

    Aradığınız insan o olabilir mi?

    Sadece aşık olmanız ömür boyu mutlu olacağınız anlamına gelmiyor, karşınızdaki kişi ile yıllarca aynı yastığa baş koymak istiyorsanız kendinize şu soruları sorun…

    İş hayat arkadaşını seçmeye geldiğinde kimse bu kişi konusunda hata yapmak istemez. Aşk iki insanın bir araya gelmesi için en doğru neden gibi gözükse de bir evliliği sürdürmek adına bu duygunun yanında birçok farklı desteğe daha ihtiyaç vardır. Günümüzde artan boşanma oranları da bunu göstermiyor mu? Hayatınızı birlikte geçireceğiniz kişiyi bulduğunuzu düşünüyorsanız aşağıdaki soruları kendinize sorun.

    Ortak amacınız var mı?

    Evleneceğiniz insanla birlikte olduğunuz süre boyunca nasıl vakit geçirmeyi düşünüyorsunuz? Örneğin onunla sadece seyahat edip, yemek yiyip birlikte yürüyüş yapmayı mı? Hayat sadece bunları yaparak geçmez.

    Bunlardan daha derin ve daha anlamlı bir şeyler paylaşmalısınız. Hayatı birlikte de yaşayabilir, ayrı ayrı da takılabilirsiniz.Bu sizin seçiminiz.

    Bu soru ilişkinizin kalitesiyle doğrudan bağlantılıdır. Güven bir ilişkinin temel besinidir. Siz evlenmeyi düşündüğünüz bu kişiye duygularınızı açacak ve fikirlerinizi özgürce paylaşacak kadar güveniyor musunuz? Bu soruya cevap verirken kendinize mümkün olduğu kadar dürüst olmaya çalışın.

    İyi tanıyor musunuz?

    İki çeşit insan vardır: Birincisi kişisel gelişimine önem veren, ikincisi ise sadece rahatını düşünen. Rahatına düşkün olanlar maddiyata çok önem verir. Evlenmeyi düşündüğünüz kişinin hayattaki duruşuna çok dikkat edin. Rahatına düşkün olan kişiler genellikle ‘ben merkezli’ olurlar. Önce kendilerini düşünürler oysa evlilik iki kişinin ortak yarattığı bir kurumdur. O yüzden bu konuya özellikle dikkat ederek ‘Evet’ deyin.

    Diğer insanlara nasıl davranıyor?

    Sevdiğiniz kişi etrafınızdaki insanlarla bir şeyler paylaşmaktan zevk alıyor mu? Yoksa aksine onların yanında içine mi kapanıyor? Arkadaşları ya da ailesi için özveride bulunmayan, onlarla maddi-manevi birtakım şeylerini paylaşmaktan kaçınan kişiler sizin için de aynı tutumu sergiler. Örneğin onun iyi davranmak zorunda olmadığı kişilere (garson, şoför vs.) nasıl davrandığına dikkat edin. Davranışlarını birlikte olduğunuz zamanlarda iyice gözlemleyin. Unutmayın başkalarına kötü davranan birinin yarın öbür gün sizi de üzebilme ihtimali yüksektir.