Etiket: evlilik

  • Evlilik öncesi sendromu

    Evlilik öncesi sendromu

    Bu bir peri masalı olmalıydı! Ama hissettiğiniz tek şey huzursuzluk ve gerginlik… Sanki içinizde başka biri var. Ve o tanımadığınız biri nikah masasına oturduğunuzda “Hayır!” diye haykıracak ve duvağını atıp, gözyaşları içinde koşarak salonu terk edecek… Korkmayın, hepsi geçecek… Hemen her gelinin başına gelen şeyi, evlilik öncesi sendromunu yaşıyorsunuz.

    Aslında onu çok seviyordunuz. Yani davetiye listesi ile ilgili o büyük patırtı kopmadan önce her şey gayet yolundaydı. Hele düğün pastasının kaç katlı olacağına kesinlikle karışmayacaktı! Hem evlenince kıyafetlerinize de karışmayacağı ne malum? Ayrıca bugün nikah şekeriyle ilgilenmeyen yarın sizinle hiç ilgilenmez! Böyle bir adamla ömrünüzü tüketeceğinize emin misiniz? Yoksa yol yakınken vaz mı geçmelisiniz? Ya sizi mutlu edemezse? Acaba o doğru kişi mi? Gerçekten ruh eşinizi buldunuz mu? Acaba yanlış seçim mi yapıyorsunuz?

    Durun! Öncelikle sakin olun. Sakın endişelenmeyin ve kendinizden şüphe etmeyin. Çünkü evleniyorsunuz ve bu durum birçok sorumluluğu beraberinde getiriyor. Yalnızca hem kendinizin hem de partnerinizin bu sorumlulukları sağlıklı bir şekilde yerine getirebileceğinizden endişe duyuyorsunuz. Bu noktadan baktığınızda altında ezilecek gibi hissettiğiniz o sorumluluklar aslında sandığınız kadar ağır değil. Ömür boyu sürmesini hayal ettiğiniz bir aşk anlaşmasına imza atıyorsunuz. Yıllardır belki de sadece günü gününe yaşamaya alışmışken, artık iki kişilik düşünmek ve yaşamınızın bundan sonraki kısmını sevdiğiniz insana göre ayarlamak ilk bakışta korkutucu gelebilir. Ama evlilik aslında hiç de içinden çıkılamayacak duygusal bir kaos değil. Sizin yaşadığınız şeyin tam adı evlilik öncesi sendromu… Ve inanın bunu yaşayan ne ilk ne de son gelin adayı siz değilsiniz!

    Aşkın gözü kör mü?

    Evliliğe hazırlanan birçok kadının yaşadığı bu çıkmazı psikiyatristler son derece normal buluyor. Belki de yaşanan sorunu çözebilmek için işin en temeline inmek ve “insan neden evlenir” sorusuna yanıt bulmak gerekiyor. Toplumun değer yargılarına göre her birey belirli bir yaş dönümüne geldiğinde evlilik ve çocuk sahibi olmakla ilgili aile ve çevre baskısı yaşamaya başlar. Cinsel çekim, psikolojik gelişim, sevgi ve aşk gibi duygular da bireye evliliği çağrıştırır. Sevginin coşkulu dönemini yaşayan kişi karşısındakinin iyi, güçlü ve olumlu özelliklerini idealleştirir. Aşık insan kendini olduğundan çok daha mutlu, coşkulu ve bütün hisseder. Sevilene yakınlık göstermek, onu anlamaya çalışmak ve onun yanında bulunmak isteği ön plandadır. Güçsüz ve yetersiz yanlar algılanmaz. Kısaca aşkın gözü kördür de denebilir…

    Aynı dönemdeki sahiplenme tutkusu, yaşanan duyguların devamının sağlanması çiftleri evlilik kararına itebilir. Düğün hazırlıkları yaptığınıza göre buraya kadar bir sorun olmamalı. Büyük ihtimalle siz ve müstakbel eşiniz de aynı evrelerden geçerek bu kararı aldınız. Ancak toplum evliliği idealleştirip, onu sonu olmayan bir yaşantı biçimi gibi sunma eğiliminde… Evlilik öncesindeki bu stres de işte tam da bu nedenle ortaya çıkıyor.

    Uzmanlar bu stresten arınmanın ilk adımını evliliği her şeyin gönlünüzce olduğu bir cennet olarak görmekten vazgeçmek olarak tanımlıyor. Uzman psikolog Handan Arslantaş sevginin aşama aşama ilerlediğini ve yüceleştirilmiş sevgiyi coşku sonrası düş kırıklığının takip edeceğini dile getiriyor: “Yaşanan düş kırıklığına dayanan, onları işleyebilen kişiler saygı ve güven ağırlıklı sürekli ilişkiler kurabilir. Kendini düşünürken karşısındakinin çıkarlarını da gözetme, eşitlik ve aynı haklara sahip olma ilkesi, ortak duygudaşlık, karşısındakiyle özdeşleşme prensiplerini yakalamak gerekir. Evlilikler genellikle bir seçme süreci sonrasında gerçekleşir. Evlilik kararı ile toplumsallaşma aileler, arkadaşlar ve ortak yaşam alanlarının paylaşılması söz konusudur. Kişi, duyguları, kendi gerçeklik algılaması ve yakın çevresinin önerileri arasında gerginleşir. Alıngan ve hassas durum güvensizliğe, şüpheciliğe, ufak olayları abartmaya, karşı tarafı denemek adına uygunsuz taleplere neden olur. Coşkulu sevginin yerini eksiz, güçsüz, yetersiz yanlarla yüzleşme ve düş kırıklığı alır. Coşkulu sevgi özlemi, alışkanlıklar, tutkular, birlikte bütünleşme isteği farklı iki algılamaya neden olur. Sevgi ile hoşlanma, aşk ile sıradan sevgi arasında ayrım yapmak zorlaşır.”

    Ruh eşi mi, baş belası mı?

    Özellikle bizimki gibi gelişmekte olan toplumlarda kız çocukları küçük yaşlardan itibaren büyüyünce özel birine aşık olacakları, sonsuza dek sürecek mutlu bir evlilik yapacakları ve bir gün anne olacakları söylemleriyle büyütülür. İlk bakışta tek eşlilik tüm çağdaş toplumların beklentisi gibi görünse de, dünya üzerindeki farklı kültürlere ait farklı topluluklar üzerinde yapılan sosyolojik araştırmalar bu beklentinin ancak beşte bir oranda gerçekleşebildiğini gösteriyor. Dolayısıyla tek eşli bir yaşamın insan doğasının ideali olduğunu söylemek pek de gerçekçi görünmüyor.

    Handan Arslantaş evlilik öncesi yaşadığımız bu stresi bilimsel olarak şu şekilde açıklıyor: “Sevgili rolünden eş rolüne geçmek aynı zamanda anne-baba evindeki genç rolünden dönüşümsüz olarak vazgeçmeyi gerektiriyor. Sorumluluk almak kişiliğin olgunlaşmasında ve yetişkinliğe geçişte en önemli dönüm noktalarından biri. Evlilik öncesi dönemde bireyler birbirini bu yönde tartmaya başlar. Özgürlüklerin yönetimi, cinsellikteki doyum, maddi konularda işbirliği, ortak gelecek beklentileri, problem çözme yetenekleri, farklılıkları hoşgörüyle karşılayabilme, dini eğilimler, karşıdaki kişinin bilgi ve görgüsüne saygı duyma, ailelerin kabulu ve ebeveynleri ilişkiye karıştırmayacak kadar bireyselleşmiş olmak, neşe, espri gücü, öfke yönetimi ve günlük yaşam alışkanlıkları hep bu dönemde alıcı gözle sorgulanır. Tüm yakın çevre de bu sorgulamaya gönüllü olarak katılır. Davetiye seçimi, ailenin yanındaki bir bakış, basit bir bilginin paylaşılmaması, çıkarlardaki ufak eşitsizlikler gibi çok ufak detaylar ileride ciddi bir soruna temel olacakmış gibi masaya yatırılır.

    Ve evlilik öncesinde süre, güç mücadelesi, üstünlük ve taviz vermeme savaşına doğru kaymaya başlar. Birlik ve bütünlük kavramı, kız ya da erkek tarafı rekabetlerine, karşılıklı saldırı ve savunma durumuna dönüşebilir. Böylece beni tamamlayan doğru eşi buldum mu, yoksa başımı belaya mı sokuyorum soruları gündeme gelmeye başlar.”

    İdeal evlilik nedir?

    Evliliğe giden yolda çiftler zaman zaman ara yollara saparak amaçlarından uzaklaşabiliyorlar. En ufak bir problem ortalığı savaş alanına çevirebiliyor. Satın alınacak kanepenin rengi aslında yaşamınızı temelden etkilemeyecek bir konu olduğu halde her nasılsa bu dönemde kendinizi müstakbel kocanızla ilgili korkunç planlar yaparken bulmanıza neden olabiliyor. Unutmayın, siz evleniyorsunuz ve aslında ikiniz de aynı tarafta duruyorsunuz. Hiç de hayati olmayan bir konuyla ilgili alınacak bir kararda bile soğukkanlılığınızı kaybedecek noktaya gelmeniz, anlaşamadığınızı değil, üzerinizdeki yoğun baskılardan kaynaklanıyor. Gelinlik seçimi, evin dekorasyonu, davetli listesi, nikah şekeri gibi evlilik öncesi dönemde önem kazanan işlerin aslında birbirinizi kırmaya değecek şeyler olmadığını geriye dönüp baktıktan sonra fark ediyorsunuz. Aslında ne gelinliğinizin modelini ne de nikah şekerinizi davetlilerden hiçbiri bir süre sonra hatırlamayacaktır. Ama bir ömrü birlikte geçireceğiniz insanın kırılan kalbini onarmanız çok daha zor olacaktır.

    Stres ve gerginlik bazen öyle noktalara gelir ki, hayatınızın en güzel hatırası olması gereken düğününüzü bir kabus gibi yaşar ve tadına varamazsınız. Şunu unutmamak gerekiyor ki mükemmel ilişki yoktur. Herkes kendi kişilik sınırları içinde ve kendi doğrularıyla yaşar, ilişkilerini de bunlara göre seçer. Bir ömrü birlikte geçirmek için çiftlerin karbon kopya olması gerekmez.

    Evlilikte de birey olarak varlığını sürdürmek hem kişinin ruhsal sağlığı hem de ilişkinin sağlığı açısından oldukça önemli. Hayatını birbirine odaklanmadan, kişisel ilgi alanlarından vazgeçmeden, kariyer ve iş yaşamlarını da dengeleyerek yürütülen evlilikler her zaman daha uzun soluklu olacaktır. Ayrıca partnerinizin başlangıçta görmezden geldiğiniz, zaman içinde tahammül edilemez bulmaya başladığınız kusurlarını onunla konuşmaya çalışın. Bunlarla yüzleşmek, yıllar sonra otomobilini park ettiği yeri bulamıyor ya da dişlerini fırçalarken hırıltılı sesler çıkarıyor diye ondan soğumanızdan ya da “Benim evlendiğim erkek bu mu?” diye isyan etmenizden çok daha iyidir. Unutmayın ki, güzel bir gelin olabilmeniz stres ve gerginlikten uzak olmanıza bağlı. Siz iyisi mi bazı şeyleri oluruna bırakıp evliliğin keyfini çıkarın.

    Eğer bunu başaramıyorsanız ve şüpheleriniz sizi yiyip bitirmeye başladıysa da sağlıklı bir karar verebilmek için profesyonel bir yardım alın. “Kaçak Gelin” filmini de bir an önce unutmaya bakın…

  • Evli kadınlar daha stresli

    Evli kadınlar daha stresli

    stres, kadınları da erkekleri de farklı etkiliyor.

    “Kadınlar ve erkekler strese zihinsel ve fiziksel olarak farklı tepkiler verirler” diyen Uzman Psikolog Ayben Ertem, stresle baş etmenin yollarını anlattı.

    Kadınlar fiziksel belirtiler gösteriyorlar

    Yapılan çalışmalarda kadınlar stresle ilintili daha çok fiziksel belirtiler rapor etseler de, hayatlarının içinde diğer insanlarla bağlantıda kalmaya devam ediyorlar. Bu da onların stresle baş etmelerinde önemli stratejilerden biri oluyor.

    Kadınlar ve erkekler ortalamada benzer stres seviyeleri rapor etseler de kadınlar stres seviyelerinin hep en yüksekte ve hep yükselişte. Bir başka farklılık kadınlar, erkeklere oranla daha fazla fiziksel ve duygusal belirtiler gösteriyorlar.

    Evli kadınlar daha stresli

    Ertem’e göre kadınları erkeklerle kıyas etmenin yanı sıra evli kadınların stres seviyelerini bekar kadınlarla kıyaslamak da gerek, çünkü stresi farklı deneyimliyorlar. Araştırmada evli kadınlar, bekar kadınlara göre yaklaşık yüzde 33 daha yüksek stres seviyeleri olduğunu rapor etmişler. Aynı çalışmada evli kadınlar son 5 yıl içerisinde stres seviyelerinin artarak devam ettiğini de eklemişler. Öte yandan bekar kadınlar stresleri olsa bile başa çıkabildiklerini söylemişler. Evli kadınların en çok rapor ettiği durumlar ise artarak devam eden ağlama isteği, kızgın hissetme, huzursuz hissetme, baş ağrıları ve yorgunluk.

    Kadınlar konuşur, erkekler kaçar

    UCLA’ daki profesörlere göre erkekler stresli durumlarda “savaş ya da kaç” tepkisini kullanırlarken kadınlar, “yönelme ve dostluk kurma” tepkisini kullanıyorlar. Bu yönelme de stresi azaltmak ve kendini korumak için; kendisinin ve çocuğunun bakımıyla ilgilenme, şefkat, ilgi gerektiren aktivitelerdir. Dostluk kurma tepkisi ise sosyal ağ yaratma, arkadaşlık kurma ve devam ettirme gibi aktiviteler stresli süreçte onlara oldukça yardımcı oluyor. Erkeklerde savaş ya da kaç tepkisinin olmasının sebebi de erkeklerde oksitosin hormonunun daha az salgılanmasıdır. Stres durumunda erkek ya dışa vurmayıp kaçacak ya da savaşacak. Ayben Ertem’e göre, zaten günlük yaşama baktığınız zaman kadınlar stresli durumlarda birileriyle konuşmayı destek almayı ya da ne yapması gerektiğini sorma ihtiyacı hissederken erkekler stresli durumlarda kaçmayı, konuşmamayı tercih ederler ya da golf gibi streslerini atacakları ve odaklanmalarını gerektiren bir spor yaparlar.

    Stresin kaynağı, fiziksel ve duygusal belirtileri ne olursa olsun kadınlar ve erkekler stresle farklı yollarla baş ediyorlar. Amerikan Psikoloji Birliği’nin araştırmalarına göre; kadınlar arkadaşlarıyla ya da aileleriyle zaman harcamayı tercih ederken, erkekler spor faaliyetlerinde bulunmayı ya da kitap okumayı tercih ediyorlar. Kadınlar strese girdiklerinde yemek yediklerini rapor ederken; erkekler daha fazla spor yaptıklarını, hastalanmak istemediklerini ve kendilerini meşgul ettiğini dile getiriyorlar.

    Stresle baş etmenin yolları

    Spor yapmak, yürümek, masaj yaptırmak, ılık banyo yapmak, bir arkadaşla buluşmak, dans etmek, müzik dinlemek, nefes egzersizleri yapmak, kitap okumak stresle baş etmede etkili olabilecek yöntemlerdir. Ancak baş etmek mümkün olmadığında yardım almaktan kaçınmamak gerekir. O zaman da psikoterapi, biofeedback gibi yöntemlerden faydalanabilirsiniz. Biofeedback stresle baş etmede oldukça etkili bir yöntemdir.

  • Ortalama evlilik yaşımız…

    Ortalama evlilik yaşımız…

    Dünya evlilik haritasına göre, 20.2 yaş ile en genç evliliklerin yapıldığı ülke Afganistan. Türkiye ise..

    Araştırma şirketi Priceonomics, Birleşmiş Milletler verilerini kullanarak dünya evlilik yaşı haritası hazırladı. Evliliğin tüm dünyada hâlâ popüler bir seçim olduğunu ortaya koyan Priceonomics çalışmasına göre, evlilik yaşı, 1970’lerden beri ortalama 21.8’den 24.7’ye yükseldi. ABD’de şimdilerde kadın için ortalama evlilik yaşı 26.9, erkek için ise 29.8. 30 yaşın üstündeki ortalamasıyla Kuzey ülkeleri ve Batı Avrupa “en yaşlı” evliliklere sahne olurken 20.2 yaş ortalamasıyla en genç evli nüfusa sahip olan ülke Afganistan.

    Evli kadın sayısı 13.5 milyonu aşacak

    Türkiye’de ise kadınlar 26 yaşında evleniyor. Mısır ve Ukrayna Türkiye ile aynı grupta yer alan ülkeler arasında. Türkiye’de 2010’da 15-49 yaş grubunda 13 milyon 19 bin evli kadın vardı bu sayının 2020’de 13.5 milyonu aşacağı tahmin ediliyor.

  • Evlendikten sonra değişir demeyin!

    Evlendikten sonra değişir demeyin!

    Evlilik kararı, insan hayatının belki en önemli kararlardan biri. Peki “evet” demeden önce nelere dikkat etmek gerekiyor? Psikolog Burcu Atatür, evleneceğiniz kişiyi tanımak için neler gerektiğini anlattı.

    Eş seçimi, kişinin kalan ömrünü kiminle paylaşmak istediğiyle alakalı. Dolayısıyla sadece bir “eş” değil, onu meydana getiren kavramlar ve değerler dünyası mevzu bahis. En basit kişisel zevklerden tutun da bireyin varoluşuna verdiği anlama kadar uzanan kocaman bir paket bu. Ömür dendiği zaman, hem sonsuzluk kadar uzun hem de bir göz açıp kapama süresi kadar kısa zaman dilimi gelir akla ve burada izafiyet eş seçimiyle birebir alakalı. İyi bir eş ve mutlu bir evliliğe sahip olmak, ömrü uzatmıyor belki ama yaşanan, paylaşılan her anı keyifli hale getirip, hayata anlam katıyor.

    Evleneceğiniz insanı tanımak için neler gerekiyor?

    Eş adayını seçmeden önce kişiye ilk gereken kendine ait farkındalık. İlk bakışta kolay gibi görünen bu madde eğer tam olarak yerine getirilmezse ilişkilerde en büyük çatışmalara sebep oluyor. Kendini bilmeyen, tanımayan, kimliği ve benliği üzerinde kafa yormayan insan korku ve kaygılarından da habersiz oluyor. Hayal, emel ve beklentilerini de netleştirmediğinden hayattaki yerini ve duruşunu doğru değerlendiremiyor, yanlış ilişkiler kurmaktan kurtulamıyor.

    Özellikle dayatmaların, yönlendirmelerin, aile-mahalle baskısının egemen olduğu toplumlarda kişiler istedikleri için değil “uygun” görüldüğü birtakım sosyo-ekonomik kriterler veya statüler ön plana alındığı için, uyumdan çok menfaatlerin gözetilmesi doğrultusunda eş adayına yöneliyor. Oysa ruh, sadece dengini bulduğunda kanatlanan ve tüm engelleri aşabilen cesur ve pervasız bir yapıda. Herkesçe en ideal görünen eş, evlilik için doğru eş anlamına gelmiyor. Kişinin kimi hayatına alacağına karar verebilmesi, kendisinin kim olduğundan geçiyor. Varlığını tek ve bütün olarak tanımlayamıyor, ayakları üzerinde duramayıp aile ve ortamından sağlıklı şekilde ayrışamıyor, birey olamıyorsa başkasını tanımaya yeltenmek, hayatta aynaya bakmadan el yordamıyla şeklini keşfetmekten öteye gitmiyor.

    Kendini tanıyan, günah ve sevaplarıyla kabullenen, kusursuz olamayacağına ikna olan ve doğal haliyle de sevilebileceğine kanaat getiren kişi, işin zorlu kısmını aşmış oluyor. Bundan sonraki ilk gösterge, yanında olabildiği kadar kendi olduğu insanları fark etmek. Eğer eş adayı olarak gördüğü kişinin yanında hala maskelere ihtiyaç duyuyor, kalkanlarını indiremiyor, kendini açıkça ortaya koyamıyor ve tüm bunların evlendikten sonra bir anda yoluna gireceğini düşünüyorsa ilerleyen günlerin tatsız sürprizlere gebe olduğunu söylenebilir.

    En büyük eksik samimiyet!

    Günümüz insanının en büyük eksiği samimiyet. Güvenemiyor, kimseye kolay inanmıyor, her an tetikte ve doğal davranamıyor. Rollerine kendini her zamankinden fazla kaptırmış durumda ve işin kötüsü bir müddet sonra kendi yalanına kendi de inanmaya başlıyor. İçtenlikten uzaklaştıkça benliğinden de uzaklaşan bireyler ömür boyu taktik uygulayıp rol yapabileceklerine inanıyorlar. Ancak ilişkilerin en fazla ilk üç senesinde ak koyun kara koyun ortaya çıkıyor. Çünkü insanları bir araya getiren ve yuva kurma hayalleri aşılayan en büyük etken olan romantik aşk, ilk üç sene içerisinde değişime uğrayarak yerini daha akıllı ve dengeli bir aşka bırakıyor. Eşini seçerken maskelerini ve kalkanlarını indirmemiş, gereken rolleri başarıyla yerine getirmiş ama gerçek istek ve dürtülerini bastırmış olan kişiler aşkın ikinci evresinde rollerine devam edebilecek içsel enerji ve motivasyonu bulmakta zorlanıyorlar. Eninde sonunda çatlaklar büyüyor ve çift onları görmezden geldikçe ilişki parçalanarak kopmaktan kurtulamıyor.

    Hiç kimseyle olunmasa da eş adayının yanında doğal olabilmenin önemi büyük. Ev ortamı, kişiler rahatça nefes alabildikleri ve kendileri olabildikleri oranda yuva halini alıyor. Orada kalkanlara ihtiyaç yok. Çift sırtını rahatça birbirine dayayabilmeli, kendini korumak zorunda kalmamalı, bireyselliğini ve özgünlüğü yaşayabildiği, birbirine saygı duyabildiği kadar; beraberlik, uyum ve hoşgörüyü de öne çıkarabilmeli.

    Evlendikten sonra değişir demeyin!

    Evlenmeden önce yapılan en büyük yanlış ise eş adayının o an istenen özellikleri tam olarak taşımamasına rağmen evlendikten sonra kişinin gösterilen yönde değişebileceğinin düşünülmesi. Değişimin kaçınılmaz olduğu ve herkesin başına geldiği bir gerçek. Yaşamanın bir bakıma anlamı bu. Amacı ise değişimi fark etmek, onu kabullenmek, bundan maksimum keyif alıp, fayda sağlamak. Buraya kadar sorun yok, yalnız tüm bu farklılaşmayı evliliğe bağlamak hatta öncesini dikkate almayarak sonrasından mucize ummak pek gerçekçi sayılmaz.

    Herhangi birinde bir değişime sebep olunacaksa bu en iyi ihtimalle kişinin kendisi olabiliyor. Zaten gerçekte farklılık eşte değil onu algılama ve anlamlandırmada meydana geliyor. Kişiler eşlerinin artık tanıdıkları, bildikleri, seçtikleri insan olmadığını ve hatta yanlış eş seçimi yaptıklarını düşünmeye başlasalar da hedefe karşı tarafı oturtmadan önce dönüp kendilerine yeniden bakmaları gerekiyor. Çoğu zaman başta sevilen ve tercih edilen özellikler sonradan problem haline gelebiliyor.

    Muhtemelen iki taraf da kendince bir başkalaşım geçirmesine rağmen sadece eşindeki değişiklikleri fark ediyor. Eğer okları hemen dışarı yöneltmekten, suçlu aramaktan, kendini temize çıkarma ihtiyacından bir an bile kurtulabilirse, eşler uzun zamandır ihmal ettikleri bireyselliklerini tekrar fark edip kendilerinin de yerinde saymadıklarını görebiliyorlar.

  • Evliliğin ilk 5 senesi en kritik aşama

    Evliliğin ilk 5 senesi en kritik aşama

    Boşanmaların yüzde 40’ının evliliğin ilk 5 yılında meydana geldiğini belirten Bilgin, bu eşik aşıldığında evlilerin uyum içinde yaşıyadığını belirtti.

    EVLİLİĞİN İLK 5 SENESİ EN KRİTİK AŞAMA 

    Ailevi meseleler ortaya çıktığında, kadın ve erkeklerin bu problemlere farklı yaklaştığını hatırlatan Bilgin, “Aynı evde farklı iki insan yaşıyor, problemlere farklı baktıklarının farkında değiller. Toplumumuz aile müessesesini sahipleniyor. Boşanmalar artıyor, ama evlilik oranları azalmıyor. İnsanlar boşananlara bakarak evlenmekten vazgeçmiyor. Herkes evlenirken mutlu bir hayat süreceğini düşünüyor. Kimse mutsuz olmak için evlenmiyor. Evliliğimiz hep tek bir çizgide devam edecek gibi düşünüyoruz” diye konuştu.

    Evliliğin 3 safhası olduğuna işaret eden Bilgin, “Evliliğin ilk 5 senesi en kritik aşama. Boşanmaların yüzde 40’ı evliliğin ilk 5 yılında meydana geliyor. Bu kritik eşik aşılırsa evliler uyum sağlıyor. Sonraki dönem çocuğun büyümesi, okuması, ergenlik dönemleri. O süreçte karı-koca birbirine yönelmez. Bütün mesailerini çocuklara yoğunlaştırır. Çocuk merkezli dönemdir. Bazı ihtiyaçları karşılamak için de çok koşuştururlar. Evliliğin 20. yılından sonraki dönem daha sıkıntılı oluyor. Çocuklar evlendi, araba, ev aldınız. 25 yıllık evliler neden boşanır diyorsunuz. Baş başa kalıyorsunuz. Beni 25 yıldır anlamadın diyorlar ve bundan dolayı ayrılıklar meydana geliyor” ifadelerini kullandı.

  • Çapkın Erkeği Tanımanın Yolları

    Çapkın Erkeği Tanımanın Yolları

    Sevgiliniz ya da hoşlandığınız erkeğin çapkın olup olmadığını anlamak için yazımızı okuyun.

    – Çapkın erkekler genelde cool takılırlar

    – Hiçbir şey, hiç kimse umurunda değilmiş, onlarla asla işi olmazmış gibi davranırlar.

    – Ama bir kızı elde etmek istiyorlarsa ufak ufak iletişim kurmaya başlarlar. Eğer kız onun ilgisine yanıt vermiyorsa fazla uğraşmazlar, tabir-i caizse yeni avlarına doğru yola çıkarlar.

    – Çapkın olan erkekler her gördüğü kızla ilgilenmezler

    – Etrafta gördüğünüz her kızla flört etmeye çalışan tipler genelde hiç bir kızı elde edemeyen erkeklerdir. Onlar zararsızdır.

    – Çapkın erkekeler ağzı laf yapan, kısa hikayeleri olan erkeklerdir. Yer yer bilgisiyle kadınları etkilerler.

    – Çapkın erkekeler ağzı laf yapan, kısa hikayeleri olan erkeklerdir. Yer yer bilgisiyle kadınları etkilerler.

    – Çapkın erkekler kendileriyle asla övünmezler

    – Ama kendilerine güvenleri her zaman tamdır. Karşısındakini özgüvenleriyle etkilerler.

    – Çapkın erkekler; kadınların kalbine giden yolu çok iyi bilirler

    – Önce karşısındaki kadın hakkında fikir edinir, sonra uygulamaya geçerler. Yani nabza göre şerbet verirler. Karşısındaki kadını nasıl etkileyeceğini her zaman bilirler.

  • İlk gece seks yok

    İlk gece seks yok

    İngiltere’de indirim kuponu dağıtmasıyla ünlü Voucher Codes Pro adlı internet sitesinin son üç yıl içinde evlenen 2128 çiftle yaptığı ankete göre, evlenenlerin yüzde 52’si düğün gecesinde seks yapmıyor; yüzde 17’si seks için üç gün bekliyor. İlk akşamda seks yapılmamasının birinci nedeni damatların düğün sonrasında çok sarhoş olmaları.

    İşte nedenler ve yüzdeleri:

    1. Damat çok sarhoştu (yüzde 24)

    2. Gelin çok yorgundu ve uyuya kaldı (yüzde 16)

    3. Gelin çok sarhoştu (yüzde 13)

    4. Çocuklara bakmak gerekti (yüzde 11)

    5. Düğünde kavga ettiler (yüzde 9)

    6. Balayı için yola çıkmaları gerekti (yüzde 9)

    7. Bütün gece misafirlerle eğlendikleri için uyanıktılar (yüzde 7)

    8. Damat çok yorgundu ve uyuya kaldı (yüzde 4)

    9. Gelin de damat da seks yapma isteği duymadı (yüzde 4)

    10. Diğer nedenler (yüzde 3)

  • Eşinizle dalga geçmeyin!

    Eşinizle dalga geçmeyin!

    Evlilik hazırlığı yapan 53 bin 183 kişiye, evlilik öncesi eğitimde mutlu evliliğin sırlarına ilişkin tüyolar verildi.

    Aileve Sosyal Politikalar Bakanlığı, son 1 yılda Türkiye genelinde evlenmeye hazırlanan 53 bin 183 kişiye evlilik öncesi eğitim verdi. Konferanslarla halka da ulaşan projeye 40 bin vatandaş katıldı. Böylece mutlu evliliğin sırları konusunda bakanlık 93 bin 183 kişiyi bilgilendirmiş oldu.

    Ev ekonomisi de var cinsel yaşam da
    Programa katılanlara mutlu evliliğin sırrı olarak ev ekonomisi, sağlıklı cinsel yaşamve hukuki haklar konusunda bilgiler verildi. Eğitimlerde eşlere, “Günlük sorunlar nedeniyle birbirinizi yıpratmayın” uyarısı yapılıyor. Üreme sağlığı ve sağlıklı cinsel yaşam konusunda bilgilendirilen çiftlere, kürtaj ve doğum kontrol yöntemleri de anlatılıyor. Bakanlığın Türkiye genelinde başlattığı “Aile Olmak” isimli konferanslar ile de şimdiye kadar 25 ilde 17 bin kişiye ulaşıldı.

    ‘Eşinizle dalga geçmeyin’

    Evlilik eğitimlerinde dikkat çeken unsurlar şöyle:

    Eşinizle dalga geçmeyin, ona lakap takmayın.

    Eşinizi özellikle başkalarının yanında rencide etmeyin.

    Eşinize sarılın. Evin farklı yerlerine sürpriz notlar yazın.

    Eşinize zaman ayırın. Birlikte güneşin doğuşunu ya da batışını izleyin.

    Eşinize başkalarını örnek göstermeyin. “Fatma’nın son model buzdolabı var, bizim niye yok?” gibi karşılaştırmalarda bulunmayın.

    “Ben erkeğim, bunlar kadın işi” demeyin

  • Kadınlar Nasıl Evlenmeye Karar Verir?

    Kadınlar Nasıl Evlenmeye Karar Verir?

    30’una gelmiş ya da 30’unu aşmış, hatta neredeyse tüm arkadaşları evlenip bir de çocuk sahibi olmaya başlamış kadınlardan bazıları, bu gelişmeleri uzaktan izlemeyi tercih ediyor.

    Güzel bir kariyeriniz var. Her gün işinize gidip geliyorsunuz. Ofisten çıkınca arkadaşlarınızla bir yerde buluşup akşam yemeği yiyebiliyor ya da en sevdiğiniz barda eğlencenin tadına varıyorsunuz. Bazen yanınızda sevgiliniz oluyor, bazense bekar takılmayı tercih ediyorsunuz. Çünkü birisiyle birlikte olmak ya da olmamak konusundaki kararı da siz veriyorsunuz. Yani bazen sevgiliniz olmadığı için üzülürken, bir dönem de kafanızı dinlemek istiyorsunuz. Yine de arada sırada tabii ki bazı erkeklerle görüşüyorsunuz ama hiçbir zaman üzerinizde evlilik baskısı hissetmiyorsunuz. Arkadaşlarınızın düğünlerine, yeni bebeklerini tebriğe gitseniz de evliliğe karşı bakış açınız pek değişmiyor. “Kim konfor alanından çıkmak ister” ki diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Ama bazı durumlar içinizdeki “gelin olma isteğini” hortlatabiliyor. Onların tanıdık geleceğinden eminiz.

    Ailesiyle yaşayan kadınlar

    Ailenizle yaşadığınız evde keyfiniz ne kadar yerinde olsa da (daima masada hazır bir yemek, hep temiz ve ütülü çamaşırlar, hiçbir zaman dağılmayan bir oda) zaman zaman sizi isyana sürükleyebilecek olaylar yaşayabilirsiniz. Annenizle hayatınızla ilgili her türlü detayı paylaşsanız, paraya sıkıştığınız her zaman babanızdan borç isteyebilecek olsanız da, bir evde herhangi biriyle birlikte yaşamak bile beraberinde bazı sorumluluklar getiriyor. Bir gece arkadaşlarınızla dışarıda eğlendikten sonra, ertesi gün başka bir grup arkadaşınızla yemek programı çıkabiliyor. Ya da üst üste pek çok akşam spora gittiğinizden dolayı akşam ailece oturulan yemeği kaçırabiliyorsunuz. Bu gibi durumlarda, aileniz tepkisini gösterip, o evin otel olmadığını dile getirebiliyor. Bunu direkt olarak söylemeseler de, bazen sizinle zaman geçirmek istediklerini laf arasına sıkıştırabiliyor ya da ima edebiliyorlar.

    Özellikle yaz mevsiminin gelmesiyle kendinizi daha çok dışarıda bulurken, aileniz sizin eve hep geç gelmenizden dolayı rahatsızlık duyabiliyor. Siz de kendinizi sorumlu hissedip, canınız her zamankinden çok dışarıda sevgilinizle olmak istese de, sırf ailenizin gönlü olsun diye evde oturuyorsunuz. Böyle zamanlarda, “Keşke evli olsaydım da, eşimle dışarı çıkarken hesap vermem gereken kimse olmasaydı” dediğiniz mutlaka oluyordur.

    Arkadaş faktörü

    Evli ya da çocuk sahibi arkadaşlarınızla görüşmenin zorluklarını tüm bekar kadınlar yaşıyor. Ne kadar yakın arkadaşınız olsa da, görüşme ayarlamak bile yeterince zor. Çünkü ilk önce eşleriyle konuşup gün belirleyebiliyor ya da eğer çocukları varsa onun uyuma saatine kadar evde olması gerekebiliyor. Daha da kötüsü, çocuklarından ya da evlilik hayatlarından başka bir konuyla ilgisi olmayan arkadaşlar…

    Evli arkadaşları bir kenara koyarsak, sahneyi sevgilisi olanlar devralıyor. Onlar da, tüm boş zamanlarını sevgililerine ayırmaktan dolayı sizi ihmal ediyor. Doğal tabii… Bir de, sizin sevgiliniz olmadan sizinle görüşmeyi akıllarına getirmeyen arkadaşlar var. Onlar ancak çiftler halinde gezmekten hoşlanan arkadaşlar olarak tanımlanabiliyor. Siz de dolayısıyla bir sevgiliniz olana kadar o arkadaş grubuna dahil olmuyorsunuz. Kendisini dışlanmış hisseden bazı kadınlar ise, bir an önce evlenip toplum tarafından kabul edilebilir bir sıfata kavuşmak isteyebiliyor.

    Gelecek korkusu

    Etrafınızda sevdiğiniz arkadaşlarınız ve ailenizin olduğu bir dünyada, herkes hayatından son derece memnunken gelecek hakkında tasalanmak çok uzak bir düşünce gibi gözüküyor. Ama yaş ilerledikçe ve arkadaşlarınızın çocuklarının da ilkokula geldiklerini gördükçe bazılarımız hayatlarını sorgulamaya başlıyor. Her zaman anne ve babamızın yanımızda olmayacağı ya da artık bir aile kuran arkadaşlarımızın bize eskisi kadar zaman ayıramadıklarını anladığımızda her zaman bizimle olacak bir erkeğin hayalini kurmaya başlayabiliyoruz. Yaşımız ilerlediğinde ve etrafımızda kimse kalmadığında yanımızda olan bu kişiye ise Türk toplumunda “can yoldaşı” adının verilmesi ise aslında çok şeyi özetliyor.

    Cinsel hastalıklar

    Düzenli ilişkisi olmayan kadın sevişmeyecek gibi bir durumu, hiçbir Cosmo kadını kabul edemez. Hayattan zevk almanın bir diğer yolu da seksten geçtiğinden dolayı, bazen tek gecelik ilişkiler yaşayabiliyor, ya da uzun süreceğini düşündüğümüz bir ilişkiyi kısa sürede sonlandırabiliyoruz. Bu kısa zaman diliminde yaşananlar ise bazen cinsel yolla bulaşan hastalıkları beraberinde getirebiliyor. Yanınızda olup, sizinle birlikte jinekoloğa gelecek ve tedaviniz esnasında size destek çıkacak erkek arkadaşınız (ya da eşiniz) olmadığında tüm bunların üstesinden tek başınıza gelmeniz gerekebiliyor. Arkadaşlarınızla bile paylaşamayacağınız bazı durumlarda ise “belki de bir sevgilim olsaydı bunları yaşamazdım” diyorsunuz. Ya da evlendiğiniz takdirde eşinizden hastalık kapma olasılığınızın minimuma ineceğini düşünüyorsunuz.

    Bekar Kadınlar Nasıl Evlenmeye Karar Verir?

    Evlenmenizi hızlandıracak bunca faktörün ışığında yine de tavsiyemiz, ani kararlar vermemeniz yönünde. Sadece hayatınızda biri olacak diye, karşınıza çıkan ilk erkeğe kapılmamanız sizin yararınıza. Bu sizin hayatınız. Nasıl yaşayacağınız ise size kalmış. Sırf evlenmiş olmak için yapılan bir evlilik sizi olduğunuzdan daha mutlu yapmayacaktır.

    Cosmopolitan

  • Mutlu evliliğin 25 altın kuralı

    Mutlu evliliğin 25 altın kuralı

    ABD’nin önde gelen haber portallarından Huffington Post uzun, mutlu evliliğin 25 kuralını okurlarıyla paylaştı.

    1. Birbirinizin en iyi arkadaşı olun. Seks önemini yitirdiğinde birlikte bir şeyler yapmaktan zevk alırsanız kopmazsınız.
    2. Gerektiğinde evin şeklini eşinizin isteği doğrultusunda değiştirin.
    3. Asla para için kavga etmeyin.
    4. Hiçbir zaman aç ve yorgunken önemli ve hassas konuları tartışmayın.
    5. Kocanıza eve gelen önemli bir misafir gibi davranın.
    6. Akşamları fiziki temasa geçebilecek kadar yakın oturun.
    7. Birlikte gülün.
    8. Mümkünse banyolarınız ayrı olsun.
    9. Kadınların sevilmeye, şımartılmaya, erkeklerin sayılmaya ihtiyacı olduğunu unutmayın.
    10. Ayda bir de olsa baş başa bir şeyler yapın.
    11. “Önce ben” demeyin.
    12. Çocuk sahibi olun.
    13. Sürekli olumsuzlukları gündeme getirmeyin.
    14. Güzel zamanlarınızı anımsayın.
    15. Boşanmak akla gelen ilk seçenek olmamalı.
    16. Tutkulu olun.
    17. Birbirinizi destekleyin ve diğerinin bireysel aktivitelerini kabullenin.
    18. Eskiden sahip olduğunuz en iyi arkadaşlarınızı unutun şimdi yeni bir en iyi arkadaşınız var.
    19. Seks hayatınızı ilginç kılın.
    20. Evliliğinize olumsuz etkisi olan akrabalarınızdan uzaklaşın.
    21. “Lütfen”, “Rica ederim”, “Zahmet oldu” gibi sihirli ifadeleri kullanmayı unutmayın.
    22. Birbirinizin farklılıklarına saygı gösterin.
    23. Çocuklar olmadan yalnız seyahate çıkın
    24. Ortak hayalleriniz olsun.
    25. Birbirinizin olgunlaşma sürecine ilgisiz kalmayın