Etiket: erkek

  • Erkekleri Yataktan Uzaklaştıran Nedenler

    Erkekleri Yataktan Uzaklaştıran Nedenler

    Seks deyince erkekler her zaman bunu ister, kadınlar nazlanır olarak düşünürüz. Ancak erkeklerin de duyguları olduğunu ve bazı sebeplerden seks yapmak istemeyişini anlamamız gerekir.

    1.Yatakta her şeyi erkekten beklemek hata olur. Onların da dokunulmaya güzel sözlere ihtiyacı vardır. Bu istekler yerine getirilmediğinde erkekte isteksizlik oluşabilir.

    2.Biraz yaş ilerlediğinde eskisi gibi çekici olmadığını düşünür ve performans düşmesinden dolayı seksten kaçabilirler.

    3.Depresyon sadece kadınlara has bir şey değildir. Erkekler de depresyona girer ve cinsel isteksizlik oluşabilir.

    4.Baba olmaya kendini hazır hissetmeyen erkeklerde ender de olsa isteksizlik olabilir.

    5.İş hayatında yaşadığı problemler veya maddi sıkıntılar da cinsel isteksizlik sebepleri arasındadır.

    6.ilişkiye girecekleri sırada kadın başka şeylerle ilgilenirse cinsel isteğinde azalma olabilir.

  • Brad Pitt’in eşi hakkındaki konuşması

    Brad Pitt’in eşi hakkındaki konuşması

    Karım hasta. Kişisel yaşamı, işi, kendi hataları ve çocukların sorunlarından dolayı sürekli gergindi. Karım 14 kilo verip, 40 kiloya kadar düştü. Çok sıskaydı ve sürekli ağlıyordu. Karım mutlu bir kadın değildi. Devamlı başı ağrıyordu, kalp ağrısı vardı ve kaburga arkasında sinirleri sıkışıyordu. Sağlıklı bir uyku düzeni yoktu, sadece sabahları ve çok yorgun olduğu zamanlarda hemen uykuya dalıyordu. Bizim ilişkimiz bitmek üzereydi, ayrılma eşiğine gelmiştik. Karım kendi güzelliğini bırakmıştı, gözlerinin altına torbalar vardı, yüzüyle alay ediyordu ve kendine bakmayı bıraktı. Kendisine gelen tüm filmleri ve rolleri reddetti. Artık ben de umudumu kaybetmiştim, yakında boşanacağımızı düşündüm…

    Ama sonra bir şeyler yapma kararı aldım, sonuçta dünyanın en güzel kadınıyla evliydim. Dünyanın erkek ve kadınların yarısından çoğunun idolüydü ve sonra onun yanında uykuya dalmaya, ona sarılmaya başladım. Çiçeklerle beraber duş almaya, onu öpmeye, övgüler söylemeye başladım. Onu her dakika memnun görüyordum ve çok şaşırdım, ona hediyeler alıyordum. Sadece onun için yaşamaya başladım. Onun hakkında basınla sadece ben konuştum. Bütün olayları onun yönetimi altına aldım, onun ve ortak arkadaşlarımızın yanında onu övdüm, inanmayacaksınız ama yüzünde çiçekler açtı, daha iyi hissetti. Kilo almaya başladı, sinirlenmiyordu ve beni hiç olmadığı kadar çok seviyordu hem de beni bu kadar sevebileceğine dair hiçbir ipucu yokken.

    Ve sonra bir şey fark ettim: Kadın, erkeğinin yansımasıdır.

    Eğer erkek kadını deliler gibi seviyorsa, kadın gelecektir.

  • Aşkta yaş farkı önemli midir?

    Aşkta yaş farkı önemli midir?

    Hep söylenir aşkın yaşı yoktur diye. Ama o heyecan ve tutku durulmaya başladığında gerçeklerle yüzleşir insanlar. Her ilişkide sorunlar yaşanabilir. Önemli olan bu sorunları aşabilmektir…

    Karşılıklı güven, hoşgörü ve saygı olduktan sonra aşılmayacak problem yoktur. Peki kadın ve erkek arasındaki yaş farkı ne kadar önemlidir? Bu sorunun cevabı yapılan bilimsel anketlere göre belirlendi.

    İngiltere’de yapılan bir ankete göre erkeğin kadından 4-5 yaş büyük olması ilişkiyi güçlendiriyor. Kadınlar erkeğin kendisinden olgun olmasını istiyorlar. Sadece %1’lik bir grup kendisinden küçük erkekle birlikte olma fikrine sıcak bakıyor. Bunun sebebini özgüven eksikliğine bağlayabiliriz. Çünkü kadınlar kendinden daha genç bir erkekle birlikte oldukları zaman, terkedilme korkusu yaşıyorlar.

    Erkekler böyle bir kaygı yaşamıyorlar. Çünkü kadınlar kendinden yaşça büyük olgun erkeklerden hoşlanırlar. Onlar için tek problem ise genç partnerine ayak uyduramama korkusudur. Yaş ilerledikçe oluşan cinsel yetersizlik ve genç partnerinin kendisini çekici bulmamasından endişe duyarlar.

  • Kadınlar hoşgörü erkekler güven arıyor

    Kadınlar hoşgörü erkekler güven arıyor

    Erkekler evlenecekleri kadınların güvenilir olmasını, kadınlar ise eşlerinin sabırlı ve hoşgörülü olmasını istiyor. Erkekler kadınlara oranla fiziksel güzelliğe daha çok önem veriyor

    Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca yapılan araştırmada, kadın ve erkeklerin evlenecekleri kişilerde aradıkları sosyal ve kişisel özellikler belirlendi. 10 bini erkek 20 bin kişinin katıldığı araştırmada, bireylere evlenecek kişilerde aradıkları sosyal özellikler soruldu.
    “KADINLARIN İLK EVLİLİĞİ OLMALI”
    “Önemli”, “Önemsiz” ve “Fark etmez” cevap seçeneklerinin bulunduğu araştırmada, erkeklerin yüzde 85’i evlenecekleri kadınların ilk evliliklerini yapıyor olmasını “önemli” olarak nitelendirdi. Erkekler, evlenecekleri kişilerle aile yapılarının benzer olmasına ilişkin soruda da “önemli” seçeneğini tercih etti. Evleneceği kadında “yüksek gelir düzeyi” şartını arayan erkekler yüzde 30 ile sıralamanın sonunda yer aldı.
    Kadınlar evlenecekleri erkeklerin işinin olmasını önemsiyor. Katılımcıların yüzde 90’ı evlenecekleri kişinin işinin olması gerektiğini belirtirken erkeklerin ilk evliliklerini yapıyor olmasının da gerekli olduğunu vurguladı. Kadınların yüzde 43’ü evleneceği kişide hemşehrilik aramadığını kaydetti.

    KİŞİSEL ÖZELLİKLER DAHA ÖNEMLİ
    Araştırmada, evlenecek kişilerin kişilik özellikleri de soruldu. Buna göre, hem erkek hem kadınlar kişisel özellikleri sosyal özelliklere göre daha çok önemsiyor. Ayrıca sosyal özelliklerin aksine “güzel ve yakışıklı” olması dışındaki tüm kişilik özelliklerini kadın ve erkek katılımcılar birbirlerine yakın oranlarda önemli buluyor.
    Erkekler evlenecekleri kişilerin özellikle güvenilir olmasını ve yalan söylememesini istiyor. Evlenecekleri kadınların kendilerine sadık olmalarını da isteyen erkekler, eşlerinin sabırlı ve hoşgürülü olmalarını önemsiyor.
    KADINLAR SABIR VE HOŞGÖRÜ BEKLİYOR
    Kadınların yüzde 98,3’ü eşi olacak kişiden sabırlı ve hoşgörülü olmasını bekliyor. Evleneceği erkekte güvenilir olma ve yalan söylememe özelliği de aradığı tespit edilen araştırma sonucunda, kadınların duygularının önemsenmesini beklediği de ortaya çıktı.
    Erkekler ve kadınlar evlenilecek kişinin güzel veya yakışıklı olmasını diğer özelliklere kıyasla belirgin oranla daha az önemli buluyor. Erkekler kadınlara oranla fiziki güzelliği daha çok önemsiyor. Buna göre, erkekler yüzde 54,4 oranında eşim “güzel olsun” derken, kadınların yüzde 48,5’i evlenecekleri erkeklerin yakışıklı olmasını istiyor. Evleneceği kadının güzel olmasını ise katılımcı erkeklerin yüzde 14,9’u “önemsiz”, yüzde 30,7 ise “fark etmez” olarak nitelendirdi.

  • Aşk ve seks ilişkisi

    Aşk ve seks ilişkisi

    Seksin aşkla ne ilgisi var, aşkın seksle ne ilgisi var? Bu soruların cevabını ararken, Cindy M. Meston ve David M. Buss’ın yazdıkları “Kadınlar Neden Seks Yapar?” adlı kitabın referans verdiği araştırmalar zihnimizi aydınlattı.

    Toplumda sıkça söylenen “Kadınlar aşk olmazsa seks yapmaz”, “Erkekler için asıl olan aşk değil, sekstir” söylemleri acaba gerçeği yansıtıyor mu? Araştırma sonuçları farklı bakış açıları sunuyor mu? İşte, bu konuya dair “Kadınlar Neden Seks Yapar?” kitabından alıntıladığımız bilgiler…

    Kadınlar neden seks yapıyor?

    Bir araştırmaya göre, kadınlar seks yapmalarına gerekçe olarak, “O kişiye sevgimi ifade etmek istedim” ve “Aşık olduğumun farkına vardım”ı, ilk on nedenlerinden ikisi olarak sıralıyorlar. Aşka ulaşmanın bir yolu olarak seksi nasıl kullandıklarını açıklıyorlar.

    Kimi zaman seks, umulduğu gibi aşk ve bağlılık getiriyor. Kimi zaman da seks, asıl istenen sevgi yerine geçici bir sevildiğini hissetme yanılsaması yaratıyor. Kimi zamansa ne aşk ne de aşk yanılsaması…
    Araştırmaya katılan kadınların pek çoğu kendi başına aşk için değil, başka birine olan aşklarını ifade etmek için seks yapıyor.

    Dört bin yıl önce aşk ve seks ilişkisi

    Aşkla seksin birbirine bağlı olduğu yeni bir düşünce değil. Hatta insanın yazıyı ilk kez icat edişinden beri bu bağa işaret ediliyor. 1880’lerin sonlarında, günümüzde Irak’ta bulunan bir bölgede küçük bir tablet ortaya çıkartıldı. Dört bin yıllık bu tabletin üzerine, tarihçilerin en eski aşk şiiri olduğuna inandıkları bir şiir kazınmıştı. Şiirde bir rahibe, krala yalnızca aşkını değil, duyduğu şehveti de itiraf ediyordu:

    “Kalbimin sevgilisi, damat
    Parlaktır güzelliğin, baldan tatlı
    Esir ettin beni, titreyerek durayım önünde
    Damat, yatağa götürülmek isterim”

    Rahibenin bir başka şiiri:

    “Damat benden zevkini aldın
    Söyle anneme, nefis şeyler yedirsin sana
    Babam da armağanlar versin”

    Aşksız sekse açık kadınlar hangileri?

    Birçok kadın için aşkla seks birbirinden ayrılmaz olsa da hepsi için öyle değil tabii. Araştırmalar, hangi kadınların seksten önce aşk ya da duygusal ilgi istemeye daha az eğilimli olduğuna dair bir şeyler de öğretti. Aşksız sekse en açık kadınlar genellikle dışa dönük bir kişiliğe sahip ve yeni, egzotik yiyecekleri denemek ya da seyahat edip başka kültürler görmekten hoşlanmak dahil, her türlü yeni deneyime daha açık oluyorlar.

    Sekse bakışta kadın erkek farkı

    Birçok kadın seks için aşka ihtiyaç duymasa ya da aşk peşinde koşmasa da kadınlar aşkın sekse eşlik etmesi gerektiğine erkeklerden daha fazla inanıyorlar.

    Meston Cinsel Psikofizyoloji Laboratuvarı’nda 700’den fazla üniversite öğrencisine, “Aşksız sekste bir sorun yoktur” yorumuna katılıp katılmadıkları soruldu. Öğrencilerin yaklaşık yarısı Avrupa, yarısıysa Güneydoğu Asya kökenli ailelerden geliyorlardı. Her iki kültürel grupta da aşksız seksin kabul edilebilir olduğunu düşünme olasılığının erkeklerde kadınlara kıyasla çok daha yüksek olduğu görüldü.

    Psikolog David Schmitt ve çalışma arkadaşları, 56 ülkeyi içeren kapsamlı bir araştırmada benzer bulgulara ulaştılar.

    Seksin ön koşulu aşk mı?

    Buss Evrim Psikolojisi Laboratuvarı’nda yürütülen bir çalışmada elde edilen sonuçlar da aşk-seks ilintisinde bir cinsiyet farklılığı olduğunu gösteriyor. Kadınların yalnızca yüzde 8’i, “seks yapma”yı bir aşk edimi olarak gösterirken, erkeklerin yüzde 32’si cinsel aşk edimlerinden bahsetti.

    Bu bulgu erkekler için seksle aşkın en azından bir açıdan yakından bağlantılı olduğunu gösteriyor. Anlaşılan seks, erkeklerin aklında aşkın bariz bir özelliği olarak kadınlara kıyasla daha fazla öne çıkıyor. Dolayısıyla kadınlar aşkı seksin bir önkoşulu olarak görmeye daha yatkınlar.

  • Konuşulmayan cinsellik

    Konuşulmayan cinsellik

    Kadınlar, doğumdan sonra vücutlarının fiziksel olarak geçirdiği değişimden şikayet ediyor ve özellikle genital bölgelerinin bir değişime uğrayıp uğramadığı konusunda tasalanıyorlar.

    Dikiş izleri de burada önemli bir rol oynuyor. Buna karşılık, uzmanlar erkeklerin eşlerinin vücutlarının değişimden dolayı şikayet etmlerinin pek karşılaşılan bir olay olmadığını söylüyor. Onlar bu durumdan daha çok psikolojik olarak etkileniyorlar.

    Bunun bir başka nedeni ise duygusal durumunuzun size yaklaşmalarına engel olması. Bazı durumlarda sorun erkeğin eşini artık sadece bir anne olarak görmesinden kaynaklanıyor. Bunun düzelmesi için birbirinize zaman tanıyın. Sonrasında ise onu karşınıza alarak sevgili ile anne arasındaki kesin sınırı çizin.

    Seks sıradanlaşmaya başladıktan sonra heyecanı kim geri getirecek?

    Psikoterapistler, insanların bir kez alıştıktan ve zevk aldıktan sonra bazı cinsel alışkanlıklar geliştirdiğini gösteriyor. Bunun sonrasında ise aynı şeyi tekrar tekrar yapıyorlar. Bu da, cinsel potansiyele bakmadan rahat olanın peşinden gitmek anlamına geliyor.

    Bir ilişkide genellikle kadınlar duygusal liderliği ele aldığından problemi başka birinin sahiplenmesi gerekiyor. Seksüel bir alışkanlıktan kurtulmak için, yatakta birbirinize neyi yanlış yaptığınızı sorun. Bu şekilde seksin nasıl olması gerektiği konusunda bir beyin fırtınası yapmış olursunuz.

    Ayrıca yatakta kullandığınız dili de değiştirebilirsiniz. Her zaman söylediklerinizden farklı şeyler söylemeye çalışın ama bunu yaparken bambaşka biri de olmayın. Bazı sorunların konuşularak çözümlenebildiğini ve aynı şeyin sekste de geçerli olduğunu aklınızdan çıkarmamaya çalışın.

    Bir ilişki cinsel elektrik olmadan yürür mü?

    Her iki taraf da halinden şikayetçi değilse cinsel elektrik tutmadan da bir ilişki yürüyebilir. Ama kendinize karşı dürüst olduğunuzdan emin olmalısınız. Eğer bir an önce evlenip çocuk sahibi olmak istiyorsanız karşınızdaki erkeğe müstakbel baba gözüyle yaklaşıp cinsel kimyayı göz ardı ediyor olabilirsiniz. Bu eksikliği yıllarca görmemezlikten gelmek ilişkiniz açısından çok riskli olabilir. Bu sorun mutlaka bir noktada patlak verecek ve o nokta da muhtemelen evlendiğiniz zaman olacaktır.

    Ama yine de bu sorunla nasıl baş ettiğiniz, sekse verdiğiniz önceliğe bağlı olarak belirleniyor. Şunu aklınızdan çıkarmayın; iki insan çoğu konuda anlaşabiliyorsa kimya da zaman içinde oluşacaktır. Bunun en güzel işareti öpüşmenizdedir. Eğer tutkulu şekilde öpüşüyorsanız, bu ilişkide bir gelecek görebilirsiniz.

    Yatakta heyecanı kaybedince ne yapmalı?

    Biriyle uzun süre birlikte olduktan sonra aradaki çekimin azalmasını normal karşılamak gerekir. Bu da, kontrol edemediğiniz dış etkenlerin ilişkinizi etkiliyor olmasından kaynaklanır. Birbirinizi yıllarca beğenebilmek için yakın olmanız gerekir.

    Onunla çıkmaya başlamadan önceki flörtleşmelerinizi hatırlayıp onları tekrar yakalamaya çalışın.

    Kimi zaman ilişki monotonlaştığında sekse bir süre ara vermek de işe yarayabiliyor. İki taraf da bu şekilde hayatlarında neyin eksik olduğunu hatırlayabiliyor.

    Biriyle sevişirken başkasını düşünüyorsam…?

    Flörtleşmek insanın içinden gelen bir şey olduğundan, son derece sağlıklıdır. İş yerinde bazen normalden fazla kibar olmanız gerekebiliyor. Karşınızdaki bir erkekse, yaptığınız bu şey flörtleşmeye giriyor. İşiniz görüldüğünde ise kendinize olan güveniniz artıyor.

    Ama bu durumda tehlikeli sularda yüzüyor olabilirsiniz. “Erkek arkadaşım bu şekilde davranıyor olsaydı kötü hisseder miydim?” sorusuna verdiğiniz cevap evetse, adımlarınızı dikkatli atmalısınız.

  • Sözel şiddete özgüvensiz erkekler daha çok başvuruyor

    Sözel şiddete özgüvensiz erkekler daha çok başvuruyor

    Kadınlara yönelik şiddet fiziksel, ekonomik ve sözel olarak, farklı şekillerde kadınların hayatına girebiliyor. Genel olarak fiziksel şiddet kadar üzerinde durulmayan ve maruz kalan kadınların çeşitli korkularla başkalarına söylemekten çekinerek yardım alamamalarıyla sonuçlanan sözlü şiddet, kadınların durumun düzeleceğine olan inançları nedeniyle üzeri kapalı bir kutu gibi çözümsüz kalabiliyor. Eğitimli ve hatta ünlü, kariyerinde istediği noktaya gelmiş kadınların da maruz kaldığına sıkça şahit olduğumuz sözel şiddet; yaş, dil, din, ırk, sosyoekonomik statü tanımıyor. Aile içi iletişimin yanı sıra, kadınların psikolojilerini de derinden sarsan bu durum, zaman içerisinde müdahale edilmediği takdirde, yerini fiziksel şiddete de bırakabiliyor.

    Sözel şiddete özgüvensiz erkekler daha çok başvuruyor

    Yüksek sesle bağırmak ve aşağılayıcı sözler sarf etmek gibi davranış biçimleriyle öne çıkan sözel şiddet, özgüvensiz erkeklerin kendini ifade etmekte zorlandığı durumlarda sıklıkla görülüyor. Kendini sözlü olarak ve doğru şekilde ifade edemeyen erkekler, bu durumun neden olduğu öfkeyle, ajitasyon denilen ve saldırganlık içeren davranışlara yönelerek, öfke kontrolünü elden bırakabiliyorlar.

    İlk zamanlarda küçük ama sürekli sözlü tartışmalarla ilk sinyallerini veren sözel şiddet, zaman içerisinde kadının sessiz kalması ve durumu kendinin bile kabullenememesinin doğal bir sonucu olarak, daha şiddetli bir hale gelmektedir.

    Ailesinin dağılmasından veya başına daha kötü işler geleceğinden korkan kadınlar, mevcut durumun üzerini örterek, olayları kendi haline bırakabilmektedirler. Bu durum, genellikle işlerin daha da çıkmaza girmesiyle ve hatta şiddetin sözelden fiziksele geçişiyle sonuçlanabilmektedir.

    Özgüvenden yoksun, kendini sözlü olarak istediği şekilde ifade edemeyen erkekler, sözel saldırılarla istediklerini yaptırmaya, karşısındaki kadını küçük düşürmeye ve bu yolla sinirlerini yatıştırmaya çalışmaktalar. Bu gibi durumlarda, kadınların mutlaka uzman bir hekimden psikolojik destek almaları gerekmektedir. Çünkü bu sorunlar, zamanla azalmak yerine şiddetini arttırarak ilerleyecek, bu zaman zarfında kadınların psikolojileri daha da yıpranacaktır.

    Sözel şiddet gören kadınları bekleyen başka sorunlar; kronik mutsuzluk ve depresyon

    Eşlerinden veya karşı cinsten herhangi biri tarafından sözel şiddet gören kadınlar, psikolojik açıdan çoğunlukla kendi içlerinde yaşadıkları büyük bir çıkmazın içine giriyorlar. Korku, sessizlik, çekingenlik, özgüvensizlik, umutsuzluk, mutsuzluk gibi psikolojik belirtilerin yanı sıra; çarpıntı, unutkanlık, baş dönmesi gibi fiziksel belirtiler de gösteren kadınlar, kendilerini kronik mutsuzluk ve depresyon gibi ciddi psikolojik etkenlerin de ortasında buluyorlar.

    Hayattan zevk alamaz hale gelen bu kadınlar, güçten düşen psikolojileri nedeniyle şiddet uygulayan kişiden uzak durmayı, ayrılmayı göze alamıyor ve konuyla ilgili profesyonel yardım alacak ve bu süreci tamamlayacak gücü kendilerinde bulamıyorlar.

    Uzmanlar bu gibi durumlarda kişilerin mutlaka profesyonel anlamda bir uzmandan destek almalarını ve çabalarını, durumun üzerinin örtülmesi için değil, bu duruma bir son verilmesi için kullanmalarını öneriyor.

  • Parayla mutluluk

    Parayla mutluluk

    Sadece parayla mutluluk olamayacağını artık pek bilmeyen kalmadı. İşte para ve mutluluk dengesi ile ilgili yapılan bir araştırma…

    İsviçreli iktisatçı Bruno Frey’in on yıllar süren araştırmalarının sonucuna göre para, insanların mutluluğunda önemli bir role sahip. İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren bilim insanı, iktisadi modellerle mutluluğun ilişkisini inceleyen ilk isimlerden.

    Ülkeler arası karşılaştırma

    Frey, “Daha fazla para kazanan insanlar daha mutlu. Bu ülkeler arası karşılaştırma yapıldığında da geçerli. Yoksul ülkeler ile ortalama gelir düzeyinin daha yüksek olduğu ülkeleri karşılaştırdığımızda, daha varlıklı ülkelerdeki insanların daha mutlu olduğunu görüyoruz” diyor.

    Frey gibi bilim insanlarının bahsettikleri mutluluk, ölçülebilir ve öznel memnuniyet. Anketlere katılan kişilere örneğin 1’den 10’a kadar bir skalada sürdükleri hayattan ne kadar memnun oldukları soruluyor.

    Sağlık ve genetik yapı da önemli

    Hissedilir mutlulukta paranın rolüyle refah düzeyi arasında doğrudan bir bağ var. Frey, varlığını ikiye katlayan yoksul bir kişinin, aynı şekilde servetini arttıran zengin bir kişiden daha mutlu olduğunu söylüyor.

    Fakir zengin dengesi

    “Para tabii ki her şey değil” diyen bilim insanı, öncelikle sağlığın, genetik yapının ve aile ile arkadaşlar gibi sosyal etkenlerin de önemli rol oynadığına dikkat çekiyor.

    Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (DIW) Yönetim Kurulu üyesi iktisatçı Gerd Wagner ise Almanya gibi refah toplumlarında ekonomik büyümenin uzun bir süredir öncelikli konu olmaktan çıktığını kaydediyor: “Bambaşka hedefler önemli artık. Örneğin düşük işsizlik, devlet finansmanının sürdürülebilirliği, iyi bir sağlık sistemi, demokrasi ve özgürlük. Tüm bunlar, araştırmalarımıza katılanlar tarafından ekonomik büyümeden daha ağırlıklı olarak görülen hedefler.”

    Siyasi etkenler

    Mutluluk konusunda araştırmalar yapan iktisatçı Frey, siyasi etkenlerin de insanların mutluluklarında önemli rol oynadığını belirtiyor. Demokrasilerde yaşayan insanların otoriter rejimlerde ya da diktatörlüklerde yaşayanlardan daha mutlu olduğunu söyleyen Frey, vatandaşların mutluluğunun, siyasi kararları anlayabildikleri ve etkileyebildikleri oranda arttığını da vurguluyor.

    Bilim insanı Avrupa Birliği’nin ise önemli bir demokrasi açığı olduğu kanısında. Düzenli olarak yapılan ve Birlik vatandaşlarının siyasi kurumlarına olan güvensizliğini gösteren kamuoyu araştırmaları da bunu gösteriyor.

    Frey, “Avrupa Birliği önemli konularda daha sık referandumlara gitmeli. Böylece Avrupa’nın gündemini belirleyen konular ile halk arasında bir bağ kurulabilir” şeklinde konuşuyor.

    İşsizlik erkekleri vuruyor

    Halkın gündemini belirleyen önemli konulardan biri ise işsizlik. Avrupa Birliği’nde 20 milyonu aşkın insan iş arıyor ki buna uzun süredir işsiz olanların sayısı dahil değil.

    Frey yüksek işsizliğin mutluluk konusunda belirleyici olduğunu söylüyor. Genelde bir kaza ya da farklı bir üzücü olay olduğunda insanların uzun süre mutsuz kalmadıklarını, bir süre sonra eski mutluluk seviyelerine döndüklerini kaydeden iktisatçı, işini kaybedenler için ise durumun farklı olduğunu, devletin yaptığı işsizlik yardımı ve sosyal güvenlik sisteminin bile bu mutsuzluğu gideremediğini belirtiyor: “İşini kaybeden gerçekten eskisine oranla çok daha mutsuz oluyor, bu da özgüveni azaltıyor, insanlar kendilerine ihtiyaç duyulmadığıhı düşünüyor. Araştırmalarımıza göre, erkekler vurdukları dipten çıkamıyor.”

    Araştırmalar, kadınların ise duruma erkeklerden daha kolay uyum sağladıklarını gösteriyor. İşini kaybeden kadınlar, bir süre sonra aileleri içinde kendilerine yeni görevler bularak, morallerini düzeltmeyi başarabiliyor.

  • Kariyer, evlilik engelli mi?

    Kariyer, evlilik engelli mi?

    “Erkeklerin ve kadınların kariyer merakı, evlilik hayallerini erteliyor. İdeal yaşı geçince de fazla seçici davrandıkları için eş bulmakta zorlanıyorlar” diyen Psikolog Ceyda Subaşı, geleceğinizi şekillendirmenin biraz da sizin elinizde olduğunu belirterek önerilerde bulundu.
    Çocuk sahibi olma, maddi ve manevi güvence gibi nedenlere bağlı olarak gerekli görülen evliliğe bakış günümüzde değişti.

    Ekonomik ve eğitim düzeyinin yükselmesinin yanı sıra kadınların çalışma hayatına girerek yaşamsal güvenceye kavuşması, erkeklerin de kariyer sahibi olmaları, evliliği ertelemeye yönlendiriyor. Özellikle çalışma yaşamındaki kadınlarda evliliğe karar verme yaşı artıyor.

    ”Armudun sapı, üzümün çöpü” demeyin!
    İlerleyen yaşlarda hem kadınlar hem de erkekler daha seçici davranıyorlar. Kişi artık ten, saç ve göz renginden fiziksel görüntüsüne, karakteri, aile yapısı ve çevresine kadar birçok konuyu dikkate alıyor. Bu da evlilik zamanının geçmesine neden oluyor.
    Kafalarında oluşturdukları eş hayalini gerçek yaşamda bulamayanlar arayışı sürdürmekte ısrar edince geç kaldığının farkına varmıyor. Ayrıca, ideal evlilik yaşı geçtiğinde, kişinin doğacak çocuklarıyla kuşak çatışması daha yoğun oluyor ve iletişim zorlaşıyor.
    Yaş ilerledikçe daha kalıplaşmış bir yaşam ve düşünce şekli karşımıza çıkıyor. Yeni bir insanı tanımak, ona güvenmek daha çok zorlaşıyor. Kişinin de buna gücü ve isteği kalmıyor.

    Evlilik konusunda ne aceleci ne de fazla karamsar olmalıyız. Duygusal ve fiziksel etkileşimin de mutlaka olması gerekiyor. İyi bir ilişki insanın yaşamını güzelleştirirken, yanlış evlilik ise tam tersi etki yapabilir.

    Erken yaşta yapılan evliliklerin avantajları ve dezavantajları
    Bireylerin kişilik gelişiminin benzer dönemlerden geçmesi böylelikle birbirine uymada daha esnek, karşılıklı beklentileri yerine getirirken daha toleranslı ve uyumlu olabilmelerini sağlar. Genç yaşta anne-baba olma, çocuklarıyla fazla kuşak farkı olmadan daha rahat iletişim kurmalarını sağlar, zamanın değişimini daha iyi yakalamalarını ve çocuklarının dünyalarını daha yakından takip etmelerini kolaylaştırır.
    Erken evlenmenin dezavantajları konusuna gelince…

    Çiftlerin kişiliklerinin tam oturmamış olması çatışmaların, birbirinden farklı taleplerin sayısını artırır. Bu daha sık tartışmalara, bireylerin yıpranmasına yol açar. Böylelikle bireysel gelişim çabaları yarım kalmakta, iş hayatı, kariyer yapma gibi konularda bireyler yaşıtlarından daha geri kalabilirler. Kişi kendini ve eşini tam anlamıyla tanıyamadan geçim, çocuk bakımı, evliliğin getirdiği sistemin zorlukları arasında sıkışıp kalır.

  • Depresyon ve Cinsel hayat

    Depresyon ve Cinsel hayat

    Depresyonun kişinin hayatını etkilediği önemli alanlardan biri de cinsel yaşamdır. Depresyonda olan kişilerde, cinsel isteksizlik, zevk alamama, erkeklerde iktidarsızlık, kadınlarda vajinismus gibi cinsel işlev bozuklukları yaşanabilir. Depresyonda olan kişi, genel bir mutsuzluk hali içinde olduğu için hayattan ve yaptığı aktivitelerden eski aldığı zevki almaz.

    ETKİLERİ FARKLI
    Cinsellik eskisi gibi zevk vermediği, heyecan ve arzu yaşatmadığı için kişi cinsellikten kaçınır. Depresyon, aynı zamanda kendine güvenin de azaldığı bir dönem olduğu için kişi cinsel ilişkide de yetersizlik olacağını düşünerek kaygı yaşar.
    Depresyon kadın ve erkekleri farklı etkiler. Depresyondaki kadınlar, daha fazla içe kapanmayı, hüzünlerini kendi içlerinde yaşamayı seçerken, erkekler yaşadıkları mutsuzluğu öfke patlamaları, riskli davranışlarla dışa vururlar. İstek kaybı ve zevk alamama her iki cins için ortak olsa da, depresyonun yol açtığı cinsel işlev bozuklukları erkeklerde ve kadınlarda farklılık gösterebilir. Kadınlar cinsel uyarılma, orgazmla ilgili problemler, vajinismus yaşarlarken, erkeklerde sertleşme kaybı, erken-geç boşalma sorunları görülebilir.

    KISIR DÖNGÜ
    Depresyon ve cinsel sorunlar ilişkisinde olumsuz bir kısır döngü görüyoruz, Çünkü depresyon cinsel sorunlara neden olurken, cinsel sorunlar da depresyonu ağırlaştırabilir. Hasta cinsel hayatının tamamen sona erdiğini düşünerek depresyonunu daha ağır yaşamaya başlar.
    Cinsellik, performans kaygısı haline geldiği zaman da, başaramama korkusu cinsel işlev bozukluğunun kalıcı olmasına neden olabilir. Depresyonda olan birey bu sıkıntıları eşiyle ilişkisiyle ilgili yaşıyorsa, problemler çözülmedikçe, eşler arasındaki her iletişim, paylaşım gibi, cinsellik de bundan etkilenecektir.

    İSTEĞİ AZALTIYOR
    Depresyon tedavisi için kullanılan antidepresan ilaçların büyük çoğunluğu yan etki olarak cinsel isteği azaltmaktadır. Sertleşmede azalma, vajinada kuruluk, orgazm süresinin azalması bu yan etkiler arasında sayılabilir. Dolayısıyla, depresyonda zaten varolan cinsel sorunlar, ilaç tedavisiyle daha da artabilmektedir.

    Dr. Zafer ATASOY