Etiket: enfeksiyon

  • Tatilcileri bekleyen gizli tehlike: Havuz sistiti

    Tatilcileri bekleyen gizli tehlike: Havuz sistiti

    Sağlık için gerekli şartlara sahip olmayan havuzlar ve kimi zaman da deniz suyu idrar yolu enfeksiyonlarına neden olabiliyor. Havuz enfeksiyonları arasında en sık rastlanan şikâyet ise ‘havuz sistiti’ olarak gösteriliyor.

    Medicana Samsun Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Op. Dr. Ahmet Gençbay tatilcilere önemli uyarılarda bulundu.

    Sistit nedir?
    Sistit; mesanenin (idrar kesesi) iltihaplanmasıdır. Anatomik olarak erkeklerden farklı olmalarından dolayı kadınlarda daha sık görülen sistit, ihmal edildiği takdirde kronikleşebilir ve üriner sistemde (mesane ve böbreklerde) kalıcı hasara neden olabilir.

    Bakteriyel sistitler genellikle 20-40 yaşları arasındaki genç kadınlarda daha sık görülür. Her 5 kadından biri, yaşamının herhangi bir döneminde en az bir kez sistit geçirmektedir. Kadınlarda sistitin daha fazla görülmesinin en sık sebebi üretranın daha kısa olmasıdır. Sistitin en sık görülen etkeni, vakaların yüzde 85’inden sorumlu olan Koli basilidir. Normalde bu bakteriler kalın bağırsakta bol miktarda bulunurlar. Bazı risk faktörlerinin varlığında bu bakteriler mesaneye ulaşarak sistite neden olurlar.

    Sistite neden olan risk faktörleri nelerdir?
    Kötü genital temizlik
    İdrar akımının engellendiği durumlar (üriner sistemde taş, tümör veya sonda gibi yabancı cisim bulunması)
    Nörolojik olarak mesanenin boşalamaması
    Şeker hastalığı
    Hamilelik
    Yaşlılık
    Düzensiz cinsel ilişki ( sistit yeni evlilerde daha sık görülür ki, buna ‘balayı sistiti’ denir )
    Menopoz dönemi
    Erkeklerde prostat ve üretra hastalıkları

    Sistitin belirtileri nelerdir?
    Dizüri (idrar yaparken yanma, sızı, ağrı)
    Pollaküri (sık idrara çıkma) ve az idrar yapma
    Acil idrar yapma hissi
    Tam boşalamama hissi
    Kötü kokulu ve bulanık idrar
    Disparoni (cinsel ilişki sırasında ağrı duyulması)
    Kasıklarda ve göbek altında ağrı olması
    Hematüri (idrarda kan olması)

    Sistitin tanısı nasıl konur?
    Sistitin tanısında en önemli bulgu anamnezdir. Hastaların çoğunda yukarıda bahsedilen şikayetlerden birçoğu vardır. Bu şikayetlerle gelen bir hastaya ilk yapılacak tetkik, idrarın mikroskobik incelenmesidir. Sistitli bir hastanın idrarında alyuvarlar, akyuvarlar ve bakteriler görülmelidir. Enfeksiyona neden olan bakteriyi tanımlayabilmek için de idrar kültürü gerekebilir. Sistite sebep olan birincil bir hastalık düşünülüyorsa hastaya üriner ultrason, İVP (ilaçlı böbrek filmi) ve sistiskopi (ışıklı bir aletle mesaneye bakma işlemi) de yapılabilir. Sistit ve altta yatan neden tedavi edilmezse, kronikleşebilir ve hastayı zayıf ve bitkin bırakabilir.

    Sistit nasıl tedavi edilmelidir?
    Bakteriyel bir hastalık olduğundan dolayı tedavide antibiyotikler kullanılmalıdır. Kültür sonuçları çıkana kadar tedaviye gram negatif basillere etkili ilaçlarla başlanmalıdır. Daha sonra tedavi kültüre göre düzenlenmelidir.

    Sistitten korunmak için neler yapılmalıdır?
    Günlük su alımı en az 2 litre olmalıdır. Su, bakterilerin mesaneye tutunmasını engeller ve dışarı atılmasını sağlar.

    Kahve, koyu çay, alkol gibi içecekler ve acılı baharatlı yiyecekler en aza indirilmelidir. Bunların mesane üzerinde uyarıcı etkileri vardır.

    Mümkün olabildiği kadar sık idrara çıkılmalıdır. İdrarı tutmak mesanedeki bakterilerin mesane duvarına yapışmasını ve enfeksiyon oluşmasını kolaylaştırır.

    Tuvaletten sonraki temizlik doğru olmalıdır. Temizlik önden arkaya doğru yapılmalıdır. Böylece bakterileri idrar kanalına doğru taşımamış olursunuz. Sadece kağıtla silinmek yeterli değildir. Anal bölge mutlaka bol suyla yıkanmalıdır. Ancak aşırı hijyen takıntısı normal vajinal florayı bozabileceğinden dikkatli olunmalıdır.

    Vajinal deodorant, parfümlü sabun, pudra kullanımı idrar kanalını tahriş edebileceğinden bu tür ürünler kullanılmamalıdır.

    İç çamaşırı tercihi doğru yapılmalıdır. Sıkı, dar pantolonlar ve naylonlu iç çamaşırları giymeyin. Bahsedilen giysiler genital bölgenin nemlilik oranını artırarak bakterilerin üremesini kolaylaştırır.

    Pamuklu iç çamaşırları tercih edilmeli ve her gün değiştirilmelidir.

    Cinsel ilişkiden sonraki erken dönemde idrara çıkılmalıdır. Bu durum bakterilerin yayılmasını önlemektedir.

    Menopoz sonrası dönemde östrojen kremleri kullanılmalıdır.

    Özellikle yaz aylarında havuz sistitine dikkat edilmelidir. Kalabalık ve kirli havuzlara girmekten kaçınılmalıdır.

  • İdrar yolu enfeksiyonları

    İdrar yolu enfeksiyonları

    Tersine bilinçsizce kullanılan hijyenik maddeler ve antiseptikler genital organlarda mikrop florasını bozarak zararlı mikropların artışına, dolayısıyla enfeksiyon riskine yol açabiliyor. Anadolu Sağlık Merkezi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Yalçın İlker konuyla ilgili olarak antiseptiklerin, vajinada mevcut olan mikrop florasını bozarak zararlı mikropların artışına, dolayısıyla enfeksiyon riskine yol açabileceğinin altını çiziyor ve ekliyor “Tuvaletten sonra temizlik alışkanlığı da, idrar yolları enfeksiyonlarının önlenmesinde önemli rol üstleniyor. Temizliğin önden arkaya doğru olması gerekiyor. Aksi halde anal yoldaki mikroplar idrar yoluna taşınabiliyor.”

    İdrar yolları enfeksiyonları, erişkinlerde en sık antibiyotik kullanılan rahatsızlıkların başında geliyor. Genellikle sağlıklı kişilerde ortaya çıkan bu rahatsızlık ayakta tedavi ediliyor. Ancak, tedavi ihmal edildiğinde hastalık ağır tablolara neden olabiliyor. Özellikle genital organların temizlenmesinde antiseptiklerin kullanılması önerilmiyor.

    Prof. Dr. Yalçın İlker, “Bu enfeksiyonların tedavi edilmemesi böbrek iltihabına, böbrek kaybına ve hatta ölüme kadar gidebiliyor. Tüm idrar yolu enfeksiyonlarının %75’ine koli basili bakterisi neden oluyor. Kadınlarda erkeklere oranla 25 kat daha fazla görülmesinin nedeni ise, idrar kesesinden sonraki idrar yolunun kadınlarda çok daha kısa olması. Erkeklerde de prostat bezi enfeksiyonları önemli sağlık sorunlarına yol açıyor ve tedavi süreci daha zorlu geçiyor. Çünkü prostat bezine yerleşen bakterilerin tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmuyor.” diyor ve ekliyor “Bakteriler, idrar olunca esas olarak idrar yaptığımız delikten içeri giriyorlar. Vücut direnci genellikle, bu esnada idrar yollarına ilerlemeye çalışan bakterileri öldürüyor. Ama öldürülmediğinde ya da çok sayıda bakteri girdiğinde enfeksiyona neden oluyor. Kadınlarda görülmesinin en büyük nedeni ise cinsel ilişki sırasında giren bakteriler. Bundan korunmak için de, cinsel ilişkiden sonra idrara çıkmak gerekiyor. Çünkü ilişkiden sonra idrar kesesini boşaltmak koruyucu etki yapıyor.”

    İdrar Yollarında En Çok Görülen Enfeksiyonlar ve Belirtileri
    En sık görülen idrar yolu enfeksiyonu, idrar kesesi kaynaklı oluyor. “Sistit” olarak adlandırılan bu enfeksiyonun ilk belirtisi de, çok sık idrara çıkmak oluyor. Sıklığı 1.5 saatte bir den, 15 dakikada bire kadar değişiyor. Bu duruma, idrar yaparken hissedilen yanma da eşlik ediyor. İdrarda kanama ve hafif ateş de nadiren görülen belirtiler arasında yer alıyor.

    Tanı ve Tedavi Yöntemleri
    Prof. Dr. Yalçın İlker idrar yolu enfeksiyonlarında tanı koyma ve tedavi yöntemlerinin önemine dikkat çekiyor. İlker, “Kişiyi hekime getiren bu şikayetlerin ardından, fizik muayene yapılıyor. İdrar kesesinin olduğu bölgede hassaslık saptanıyor. İdrar tahlili ve idrar kültürü yaptırılıyor. Bu tahlillerde enfeksiyon bulguları ortaya çıkarsa, enfeksiyonun türüne göre antibiyotik belirlenerek tedaviye başlanıyor. Genellikle 3-5 gün süren tedavi süreci, enfeksiyonun ortadan kaldırılması için yeterli oluyor.” diyor.
    Prof. Dr. Yalçın İlker, Sistit’in gebelikte çok rastlanan bir durum olduğunu, ancak hamilelikte her antibiyotik kullanılmadığı için kadınların mutlaka hekime başvurup, uygun ilacı alması gerektiğini belirtiyor. İlker, “Cinsel aktivitenin aniden arttığı durumlarda da Sistit sık görülüyor. Bu nedenle, özellikle balayına çıkan çiftlerde ortaya çıkan idrar yolu enfeksiyonları “balayı sistiti” olarak adlandırılıyor.” diyor.

    İdrar Yolu Enfeksiyonlarında Mikrobiyolojik Örnek Almanın Önemi
    Kadınlarda daha sık görülmekle beraber, erkek hastalarda da azımsanmayacak derece yaygın olan idrar yolu enfeksiyonları, doğru antibiyotikle tedavi edilmeyen hastalarda ağır tablolara neden olabiliyor. Bu konuya dikkat çeken Anadolu Sağlık Merkezi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Elif Hakko, bu denli sık görülen ve ciddi sonuçlar yaratabilen enfeksiyonların tedavisinde kullanılacak olan antibiyotiklerin mikrobiyolojik veriler ışığında seçilmesinin gerekliliğini vurguluyor. Dr. Hakko konuyla ilgili olarak şu bilgileri veriyor: “İdrar yolu enfeksiyonlarına genel olarak barsakta bulunan bakteriler neden oluyor. İdrar yolu enfeksiyonuna en sık yol açan, toplumda koli basili olarak bilinen ‘Escherichia coli’ oluyor. Bu ve bunun benzeri diğer bakteriler antibiyotiklerle karşılaştıkça direnç geliştiriyor ve antibiyotikleri etkisiz hale getiriyor. Bu nedenle tedaviye başlamadan önce (tek bir doz dahi antibiyotik almadan) hastadan mikrobiyolojik kültür alınarak, hangi antibiyotiklere karşı duyarlı olduğunun saptanması gerekiyor. Bu sayede doğru antibiyotikle etkili tedavi yapılması ve bakterinin direnç geliştirmesi önleniyor.”

    Uzun dönemli tedavi gerektiren prostat enfeksiyonları; ağır seyreden, damardan antibiyotik tedavisi gerektiren böbrek enfeksiyonları ve sık tekrarlayan enfeksiyonlarda Antibiyogram yapılmasının şart olduğunu söyleyen Dr. Hakko, kültürde üremeyen mikoplazma, klamidya ve üreoplazma gibi bazı bakterilerin tanısında kullanılan başka yöntemler de olduğunu belirtiyor. İdrar ve kan örneklerinde çalışılabilen bu testler, doğrudan bakterinin saptanması ve hedefe yönelik tedaviyle etkin tedavinin uygulanmasına yardımcı oluyor. Dr. Hakko, idrar kültüründe üreme olmaması, verilen antibiyotiğe yanıt vermeme ve tekrarlayan enfeksiyonlarda da bu testlerin yapılmasının yararlı olacağını vurguluyor.

  • Ağrılı cinsel ilişki

    Ağrılı cinsel ilişki

    Ağrılı Cinsel İlişki veya Disparoni, cinsel birliktelik sırasında kadının yüzeyel olarak vajina girişi veya daha derin kasık bölgesinde ağrı, acı, batma veya yanma hissetmesidir.

    İlk cinsel birliktelik den itibaren Disparoni gelişebileceği gibi, cinsel birliktelikden yıllar sonra da ağrılı cinsel ilişki oluşabilir.

    Toplumumuzda cinselliği çoğunlukla bir görev olarak gören kadınlarımız, disparoni şikayeti olsa da bu nedenle doktora başvurmayı pek gerek görmezler. Bu yüzden disparoninin hangi sıklıkda görüldüğüne dair elimizde net bir bilgi yoktur. Ancak son yıllarda cinselliğe bakış açısının yavaş yavaş değişmesi ile birlikte kliniklere ağrılı cinsel ilişki şikayeti ile gelen hasta sayısında da bir artış izlenmektedir.

    Ağrılı cinsel ilişkisi olan bir kadın öncelikle jinekolojik muayene ile değerlendirilmelidir. Cinsel birliktelik sırasında oluşan ağrı, penisin vajinaya giriş bölgesinde ise Yüzeyel Disparoni olarak değerlendirilir. Derin Disparoni ise penis vajinanın daha ilerisindeyken, daha çok kasık bölgesinde hissedilir. Bu hastalarda genital bölgenin anatomik bozukluk veya enfeksiyonları öncelikle araştırılmalıdır. Karşılaşılan en sık Disparoni nedenleri şunlardır:

    • Vajina veya vulvar bölge enfeksiyonları, Bartholin absesi, genital uçuk veya siğiller.

    • Kızlık zarı veya vajina giriş bölümünde doğumsal anatomik darlıklar: Kalın kenarlı veya septalı kızlık zarı veya vajinanın normalden kısa olması.

    • Vulvar vestibulit sendromu.

    • Menopoz döneminde östrojen hormon eksikliğine bağlı vajinal sekresyonların azalması, vajinal kuruluk ve doku harabiyeti.

    • Rahim sarkması, mesane sarkması (sistosel) veya vajina arka duvarının sarkması (rektosel).

    • Cinsel ilişki sırasında kullanılan prezervatife karşı gelişen alerjik reaksiyon.

    • Endometriozis hastalığına veya pelvik bölgede daha önceden geçirilen operasyonlara bağlı gelişen yapışıklıklar.

    • Doğum sonrası veya vajinal yoldan geçirilen bir cerrahi operasyona ait dokuların kötü iyleşmesi.

    • Vajina, vulva veya diğer pelvik organlara ait tümöral yapılar.

    • Cinsel birlikteliğe tam hazır olmadan ilişkiye girmek: Ön sevişmenin uzun tutulduğu cinsel birlikteliklerde vajinal sekresyonlar daha fazla olacağı için vajinal kuruluk ve iritasyon daha az olacaktır.

    • Anüs, rektum bölgesine ait kronikleşmiş hastalıklar: Anal fissür, fistül, hemoroid, kronik inflamatuar barsak hastalıkları veya kabızlık.

    • Psikolojik sorunlar, cinselliğe ait kötü tecrübeler, cinsel yaşamla ilgili mitler, vajinismus.

    Ağrılı cinsel ilişki şikâyeti olanlarda tedavide esas olan ağrının nedenini ortaya koyabilmektir. Daha sonrasında alt da yatan nedene yönelik uygun tedaviler, cerrahi, medikal veya cinsel terapiler planlanabilir.

    Cinsel ilişki sırasında ağrı, kadında cinsel doyumda azalma ve cinsel ilişki sıklığında azalmaya zemin hazırlar ve zaman içinde cinsel isteksizlik gelişir. Bu durum giderek cinsel birliktelik de çiftlerin her ikisi için de sorun olmaya başlar.

    Bu yüzden eğer sizin de cinsel ilişki sırasında ağrınız varsa artık daha fazla ertelemeyin, hemen doktorunuzla görüşün!

  • Astım ataklarından korunmanın yolları

    Astım ataklarından korunmanın yolları

    Ülkemizde 3,5 milyon kişinin sorunu olan astım, tedavi edilmezse yaşam kalitesini düşürüyor, hatta hastanın hayatını bile tehdit edebiliyor. Aslında astım basit önlemlerle kontrol altına alınabiliyor!

    Astım havayollarının duyarlılığının artması ve daralması ile karakterize, ataklar halinde seyreden kronik bir hastalık. Dünyada yaklaşık 300 milyon, ülkemizde de yaklaşık 3.5 milyon astım hastası yaşıyor. Son yıllarda astım görülme sıklığında belirgin artış mevcut. Öyle ki Batı Avrupa’da son 10 yılda 2 katına çıkarken, bu oran Amerika birleşik devletlerinde yüzde 60’larda seyrediyor. Astımın görülme sıklığındaki artışın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte; sanayileşme ve egzoz gibi nedenlerle dış ortam hava kirliliğinin artması, hamilelikte sigara içilmesi, ev içi alerjen yoğunluğunun artması, obezite, anne sütü verilmemesi, katkı maddeleri, boyalı ve hazır gıda tüketimindeki artış gibi faktörlerin etkili olduğu düşünülüyor. Tedavi edilmediğinde kişinin yaşam kalitesini düşüren, hatta hayatını bile tehdit edebilen astım aslında basit önlemlerle kontrol altına alınabiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ceyda Kırışoğlu, astım ataklarını kontrol altına almanın yollarını anlattı.

    Astımın oluşum nedenleri neler?
    Astımlı kişi hastalığı tetikleyen alerjenler, soğuk veya kirli hava, stres veya enfeksiyon gibi etkenlerle temasa geçtiğinde hava yolları daralıyor. Bu darlık sonucu da çeşitli yakınmalar ortaya çıkıyor. Bazı hastalarda astımın belirtilerinden hepsi ortaya çıkabileceği gibi, bazılarında ise sadece birkaçı, hatta sadece biri görülebiliyor.

    Kimler risk altında? Astımda en önemli risk faktörü nedir?
    Astımda en önemli risk faktörü genetik yapı. Ebeveynlerden birinde astım olması durumunda çocukta gelişme riski yüzde 20- 30 iken, bu risk her iki ebeveynde olması durumunda yüzde 60- 70’lere yükseliyor.
    Genetik olarak alerjik yapısı olanlarda, yani atopik bireylerde astım riski 10-20 kat daha fazla oluyor. Alerjik nezlesi olanlarda da astım gelişme riski 9- 14 kat artıyor.
    Son yıllarda obezite astım gelişimi için risk faktörleri arasında sayılıyor.
    Bir diğer risk faktörü ise cinsiyet. Astım çocukluk çağında erkeklerde, erişkinlerde ise kadınlarda daha sık görülüyor.
    İzosiyanatlar gibi 300’ den fazla madde mesleksel astıma neden oluyor.
    Hamilelikte sigara içen annelerin bebeklerinde, sigara içmeyen annelere göre daha sık görülüyor.
    Evde, hatta balkonda sigara içilen evlerde büyüyen bebeklerde astım gelişme riski hiç sigara içilmeyen evlere göre 3 kat artıyor.

    Hangi belirtiler ile ortaya çıkıyor?
    Nöbetler halinde gelen öksürük, nefes darlığı, hışıltılı solunum ve göğüste baskı veya tıkanma hissi astımın tipik belirtilerini oluşturuyor.
    Sabaha karşı semptomların artış gösterip uykuyu bölmesi astımı destekliyor.
    Sıklıkla eforla, özellikle merdiven çıkarken veya yokuş yukarı yürürken nefes darlığında artış görülüyor.
    Astımda genellikle kuru özellikli öksürük görülüyor. Bazen öksürük astımın tek belirtisi olabiliyor. Bu tablo ‘öksürükle seyreden astım’ olarak değerlendiriliyor. Astımlı hastalarda bronş hassasiyetine bağlı olarak üst solunum yolu enfeksiyonları sonrası uzun süren öksürük görülebiliyor. Bu durum astım tedavisinin yetersiz kaldığını veya yapılmadığını gösteriyor. Dolayısıyla enfeksiyon sonrası uzayan öksürüklerde mutlaka hekime danışmak gerekiyor.
    Sıklıkla kuru öksürük görülmekle birlikte arada balgam tıkaçları da çıkarılabiliyor. Bu tıkaçlar çıktıktan sonra belirgin rahatlama sağlanıyor

    Astım nasıl tedavi ediliyor?
    Astımda hedef hastalığın kontrol altında olması. Yani gün içinde nefes darlığı, hışıltılı solunum, öksürük gibi semptomlar yaşamamak, gece nefes darlığı ile uyanmamak ve kurtarıcı nefes açıcı ilaç kullanma gereksiniminin olmaması amaçlanıyor. Astım kontrol altında olduğu sürece kişinin hayatını etkilemiyor. Astım hastası olimpiyat şampiyonu yüzücüler ve profesyonel futbolcular bunun en iyi örneğini oluşturuyor. Semptomlar ve solunum fonksiyon testi değerlerine göre hastalığın şiddeti belirlendikten sonra tedavi planlanıyor. İlaçlar kontrol ediciler ve semptom gidericiler olarak iki grupta toplanır. Günümüzde en etkin olan astım ilaçları nefes yoluyla alınan kortizonlu ilaçlar. Çok düşük dozlarda uygulanan bu ilaçlar standart tedaviler sırasında kana geçmiyor, kilo alımına neden olmuyor. Yine hastaya göre alerjiye yönelik farklı ek tedaviler de kullanılıyor. Astım kontrol altındaysa ilaç dozları azaltılabiliyor, kontrolsüz olduğunda ise ilaç çeşidinde veya dozunda artış yapılıyor.

    Atakları kontrol altına almanın 6 yolu
    1- Nefes yoluyla aldığınız ilaçlarınızı erken kesmeyin. İlaçlarınız mutlaka hekiminizin gözetiminde ve önerileri doğrultusunda kullanın.

    2- İlaç tedavisine yanıtı ve hastalığın kontrol altına alınmasını güçleştirdiği için sigara dumanına maruz kalmaktan kaçının.

    3- Alerjenlere maruz kalmamak için gerekli önlemleri alın. Ev içindeki nem oranını yüzde 50’nin altında tutmak, mümkün olduğunca az halı kullanmak, eşyaları kapalı dolapların içine yerleştirmek, ağır kadife perde ve yatak örtüsü kullanımından kaçınmak, polen mevsiminde evi sabah erken saatlerde havalandırmak alabileceğiniz basit önlemlerden bazılarını oluşturuyor.

    4- Obezite astımı tetikleyen bir faktör olup, hastalığın kontrol altına alınmasını güçleştiriyor. Bunda leptin hormonunun rol oynadığı biliniyor. Astım kontrolünü kolaylaştırdığı için fazla kilolarınızdan kurtulun.

    5- Enfeksiyonlar en sık tetikleyen faktörlerden biri olduğu için korunma amaçlı olarak grip ve pnömokok aşıları yaptırabilirsiniz.

    6- Beslenmede mümkün olduğunca doğal olanları tercih edin. Hazır gıdalar, boyalı maddeler, katkı maddeleri, MSG gibi maddelerden sakının.

  • Ağrılı Cinselliğin Sebepleri

    Ağrılı Cinselliğin Sebepleri

    Cinsel ilişki sırasında ağrı ve veya acı duyulmasına veya rahatsızlık duymaya tıbbi olarak disparoni adı verilir.
    Bu ağrı veya acıma vajene giriş sırasında veya girdikten sonra veya penisin hareketi ile vajen girişinde, vajina içinde veya karın içinde hissedilebilir.

    Şikayet acıma, yanma, ağrı, karın içinde ağrı, basınç hissi, yırtılma gibi bir his veya rahatsızlık duyma şeklinde olabilir.

    Bu şikayetin nedeni iki tanedir.

    1-Bedensel bir nedenden (organik) dolayı olabileceği gibi

    2-Psikolojik nedenlerden dolayıda olabilir.

    Şikayetler ilk cinsel ilişki ile başlıyabileceği gibi,daha önce rahat ve zevkli ilişki yaşamış bayanlarda bile daha sonradan ortaya da çıkabilir veya ara ara da tekrarlayıp kaybolabilir, koşullara göre değişebilir.

    Hangi nedenden dolayı oluştuğu çok çok önemlidir, çünkü tedavi bunun tespitinden sonra nedene yönelik yapılacaktır ve tedavide nasıl bir yol izleneceği ancak muayene ile anlaşılır.

    Bedensel nedenler nelerdir?

    -kızlık zarıyla ilgili sorunlar (zarın kalın olması gibi )

    -vajinada ki darlıkların, kitlelerin yarattığı sorunlar

    -vajinadaki kuruluğa-ilişki öncesi ıslanamamaya bağlı şikayet olabilir. Bu bazı enfeksiyonlar sonucu orada ıslanmayı sağlayan bezlerin yapısının bozulmasından, veya yaşlılığa bağlı olarak veya kullanılan bazı ilaçlardan veya bazı tedavilerden veya bazen çok nadir doğuştan olabilir.

    -vajinal enfeksiyonların bazıları normalde bile yanma ve kaşıntı yaparlar ki bunlar ilişkide daha fazla sıkıntı yaratabilirler

    -herpes virusleride aktif olduklarında ilişkide ağrı,yanma, acıma yaparlar

    -bazen normal doğum sırasında vajende veya rahmi tutan bazı bağlarda meydana gelen harabiyetde daha sonra ilişkide şikayete sebep olabilir

    -yaşlılığa bağlı vajende esnekliğin azalmasıda acı sebebi olabilir, özellikle menopozdan sonra bu tip şikayetler olabilmektedir, dokular esnekliklerini yitirdiklerinden cinsel ilişki tahrişe ve ağrıya neden olabilir.

    – zor doğumlardan sonra yırtılma olduğunda veya doktor tarafında epizyotomi dediğimiz yöntemle doğuma yardım edildiğinde fazla dikiş veya iyileşmesi esnasında enfeksiyon olduğunda dikiş yerleri genelde sertleşerek vede yükselerek iyileşirler( nedbe oluşumu) ve bu nedbeler ilişkide ağrı duyulmasına neden olur.

    -allerjik nedenler; prezervatife, eşinin spermine, kullanılan jele veya diğer alerjik nedenlerden dolayı oluşur

    -karın içindeki kitleler,enfeksiyonlar

    -rahimdeki kitleler

    -endometriyozis denilen birhastalık sonucu oluşan yapışıklıklar

    -geçirilmiş bazı karın içi ameliaytların sonucu oluşan yapışıklıkların yarattığı şikayetler

    -leğen kemiği ( pelvis) kırıkları

    -idrar yollarındaki enfeksiyon ve diğer problemler

    -çok nadir bazı barsak hastalıkları (Crohn hastalığı-Divertikülit)

    -bazen kabızlık

    -erkeğin organının normalden büyük olması ve diğer bazı nedenler

    Psikolojik Nedenler Nelerdir ?

    Psikolojik nedenlerde genelde kadın duyduğu huzursuzluğu acı olarak tanımlamaktadır

    -gebe kalma kaygısı

    -nedensiz suçluluk duygusu ve ilişkiden kaçmak için kendine haklı sebep yaratma

    -ilişkide normalde kişiye zevk veren basınç hissini yanlış tanımlayıp acı olarak nitelendirmek

    -çeşitli korkular

    -fobik reaksiyonlar

    -partneri sevmemek, başka birini sevmek

    -partnerle uyumsuzluk

    -taciz, tecavüz gibi olayların yaşanmış olması

    -ilk ilişkide çok can acıması ve bunun korkusunun yerleşmesi

    -ilişkiye girememe nedeni korku olan yani vajinismuslu kadınlarda bu korkunun acı olarak ifade edilmesi

    Tedavi;

    Tedavi muayene ve gerekiyorsa yapılan test sonuçlarında bulunan nedenin giderilmesi olarak yapılacaktır.Tedavi bazen sadece bedensel,bazen sadece psikolojik bazende hem psikolojik hemde bedensel olarak yapılır.Psikolojik olaylarda ise altta yatan sebep olan olayın çözülmesine bağlıdır. Tedavide başarı oranı yüksektir.

    Tedavi için ;kadın doğum uzmanlarına baş vurabilirsiniz.

    Böyle bir probleminiz varsa;

    Şunu bilmelisiniz ki ilişkide acı hissi kadını cinsellikten soğutur,psikolojik problemler yaratır, kendine saygısını kaybetmesine neden olabilir,kendini yetersiz veya anormal görebilir.Partneri ile arasında soğukluk olur,genelde erkek canı yanan bir kadınla sevişmek istemez, zamanla çiftler arasında saygı kaybı yaşanır, suçlama ve aldatmalar yaşanabilir. Bunları kendinize ve karşınızdakine yaşatmamak ,hayatımızın merkezlerinden, kadınla erkeğin en önemli kontağı olan, vazgeçilmez olan cinsellikte ,daha güzel,mutlu, uyumlu bir cinsel ilişkiye kavuşmak , parnerinizle daha yakın olmak, kendinize saygı duymak istiyorsanız çekinmeden tedaviye gitmelisiniz.

    Dr.Cenk Kiper

  • Burun Tıkanıklığı Nedenleri Ve Çözüm Yolları

    Burun Tıkanıklığı Nedenleri Ve Çözüm Yolları

    1. BURUN TIKANIKLIĞINA YOL AÇAN NEDENLER NELER?

    Burundan rahat nefes alma beynimizden kalbimize, saç telimizden ayak tırnağına kadar her organımız için hayati önem arzeden bir durumdur.Rahat nefes alamamak başağrılarına, sabah yorgun bitkin uyanmaya, gün içinde uyuklamaya meyil oluşturmaya, kronik yorgunluğa sebep olan bir durumdur.
    Her iki burun deliğinin gün içerisinde belli aralıklarla tıkanıp açılması normal kabul edilir. Fakat sürekli olan burun tıkanıklıkları, çözülmesi gereken sorunları bize işaret eder.
    Burnumuz geçirdiğimiz üst solunum yolu enfeksiyonları, kronik sigara kullanımı, kötü hava koşulları, yada kısa süreli allejik sorunlar nedeniyle tıkalı olabilir. Bu durumda çözüm daha çok burun açıcı spreyler, alerji ilaçları ve burna tuzlu bikarbonatlı su çekilmesi, denize girilmesi gibi basit yollarla çözülmeye çalışılır.
    Uzun süreli burun tıkanıklığı olanlarda sebepler genellikle basit kısa operasyonlarla çözülebilecek sorunları düşündürür. Burun kıkırdağı veya kemik eğriliği dediğimiz deviasyon burun tıkanıklığının en sık sebeplerinden birisidir. Burun eti büyümeleri, aynı şekilde kronik burun tıkanıklığı yapan benzer bir sorundur. Kronik sinüzit yıllardan beri olan burun tıkanıklığının bir sebebi olarak karşımıza çıkabilir. Uzun süreli allerjik durumlar kronik burun tıkanıklığının başka bir sebebi olabilir.
    Çocuklarda burun tıkanıklıklarının en sık sebepleri ise alerjik sorunlar ve genizeti varlığıdır. Çözüm ise allerji tedavisi ve genizeti operasyonları olabilir.

    2. TIKALI BİR BURUN NE ZAMAN SAĞLIĞIMIZI TEHDİT EDİYOR?

    Burun tıkanıklığının çok uzun yıllar devam ettiği durumlarda kalp ve akciğer problemlerinin arttığını görmekteyiz. Kronik üst solunum yolu tıkanıklıklarının horlamayı, uykuda nefes durmasını, tansiyon problemlerini, ritim bozukluklarını, astımı arttırıcı etkilerini, cinsel işlev bozuklukları ortaya çıkardığını biliyoruz.
    Burnu bütün organlarımızın sağlığı için bu kadar önemli kılan nokta, hücrelerimizin yaşayabilmesi için temel madde olan oksijeni, sağlıklı bir şekilde bünyemize ulaştıran organ olmasıdır.
    Burnun sürekli tıkalı olduğu durumlarda hayatımızın bir döneminde az önce bahsettiğimiz sorunlarlarla karşılaşabiliriz.
    Uzun süre tedavi edilemeyen burun tıkanıklıkları sağlığımızı tehdit etmektedir. Gerek ilaç tedavisi ile gerekse cerrahi olarak bu sorunu çözmek zorundayız.

    3. HASTALARIN EN BÜYÜK ŞİKAYETLERİ NELER?

    Burun tıkanıklığı, burundan yeterince nefes alamama, baş ağrısı, horlama ya da sabah yorgun bitkin uyanma, burun akıntısı, geniz akıntısı, gün içinde iş performansının düşmesi, kronik yorgunluk başlıca şikayetlerdir.

    4. HANGİ SAĞLIK SORUNLARINA YOL AÇABİLİYOR? (MADDE MADDE, CÜMLELER HALİNDE)

    Devamlı ağız solunumu yapmak zorunda kalındığı için sık tekrarlayan boğaz enfeksiyonları ve müzminleşmiş farenjit gelişebilir

    Horlama ve uyku bozuklukları gelişir.

    Uykuda nefes durması bunun sonucunda da tansiyon ve kalpe ritim bozukluğu gelişebilir.

    Akciğer ve Kalp problemlerini ağırlaştırır.

    Astım olanlarda sorunların arttığı görülür.

    Sabahları ağız kuruluğu gelişir.

    Cinsel fonksiyon bozuklukları olur.

    Psikolojik sorunlar gelişmesine yatkınlık olur.Bu hastalar özellikle sinirli olduklarından yakınırlar.

    Kronik depresyon hali gelişebilir.

    Ses kalitesi bozulur ve burundan konuşma gelişir.

    Çocuklarda geceleri altını ıslatma problemleri olabilir

    Kronik yorgunluk sendromu gelişebilir
    Migreni tetikleyerek kronik baş ağrısı sorunlarına yol açabilir

    5. RAHAT BİR NEFES İÇİN HANGİ YÖNTEMLERE BAŞVURULUYOR? (İLAÇ TEDAVİSİ, CERRAHİ VS.)

    Öncelikli olarak ilaç tedavisiyle kronik sinüzit, alerjik rinit, burun eti büyümesi sorunları giderilmeye ve burun tıkanıklığı ortadan kaldırılmaya çalışılır. Şayet düzelme olmuyorsa düşük doz lazer uygulanabilir. Bununla da düzelme olmuyorsa cerrahi tedavi uygulanır.

    6. AMELİYAT NE ZAMAN ŞART, NASIL KARAR VERİLİYOR? TIKANIKLIK İÇİN NASIL BİR OPERASYON UYGULANIYOR?

    Burun eti büyümesine bağlı burun tıkanıklığını 3-4 aylık ilaç tedavısıne rahmen çözemiyorsak, burun etlerını radyofrekans denılen yontemle küçültüp solunum yolunu açıyoruz. Kronik sinüzite bağlı tıkanıklıklarda 3 aylık aralıklı ilaç tedavisine cevap vermeyen vakalarda balonla sinüzit tedavisi veya endoskopik sinüz cerrahisini uygulayabılıyoruz.
    Burun deviasyonu dediğimiz kemik yada kıkırdak eğikliklerinde yada şekıl bozukluğuna bağlı burun tıkanıklığı olgularında ilaç tedavisi maalesef işe yaramıyor ve solunum yolunu açmak için endoskopik yada klasik yöntemlerle cerrahi olarak tedavi uygulayabiliyoruz.
    Burun deviasyon operasyonları önceden yapılanlara göre günümüzde oldukça değişmiştir. Eskiden bu operasyonlar lokal anestezi ile yapılırdı ve ağrılı ameliyatlar olarak bilinirdi. Ameliyat sırasında oldukça kaba aletler kullanılırdı. Ameliyat sonrası kullanılan tamponlar bez tamponlardı ve çıkarılırken ağrıya sebep olurdu. Hastalar ameliyattan sonra belki birkaç gün hastanede yatmak zorunda kalıyordu.
    Günümüzde yaptığımız operasyonlar ise genel anestezinin üstün konforundan faydalanılarak yapılan ağrısız operasyonlar halini almıştır.
    Artık bu operasyonlar endoskopi eşliğinde mikroaletler kullanılarak yapılan endoskopik septoplasti denilen şekle bürünmüştür ve bilgisayar ekranından takip edilerek, kameralar eşliğinde yapılan basit operasyonlar halini almıştır.
    Ameliyat sonrası aynı gün taburcu olan hastalar birkaç gün içerisinde işlerine devam edebilmektedirler.
    Teknolojinin sağladığı bu konfor ve ağrısız operasyon teknikleri belki hastalarımızdan daha çok biz hekimleri memnun etmektedir.

    Op.Dr.Muhammet DİLBER
    Nose Estetik “Estetik Burun Ameliyatları”
    www.noseestetik.com , www.muhammetdilber.com

    Op.Dr.Muhammet Dilber Facebook 
    Op.Dr.Muhammet Dilber twitter

    İlgili yazıları ;

    Karakter ve güzellik burnunuzun ucunda
    – Burun estetiği ile birlikte yapılan operasyonlar 
    – Burun şekli nefes almayı etkiler mi ?
    – Doğal burun estetiği
    – Burun operasyonu öncesi öneriler
    – Burun estetiği operasyonlarında doğru zaman ?

  • Disparoni

    Disparoni

    Pek çok kadın süregelen cinsel yaşamlarının herhangi bir bölümünde penis-vajina birlikteliğini içeren bir cinsel ilişkide (penetrasyon sırasında) ağrı ve acı duyabilir. Cinsel birleşme sırasında çıkan bu ağrıya tıp dilinde disparoni denilmektedir. Bu ağrı genellikle kadın vajina bölgesinde, kasıklarda, klitorise yakın bölgelerde ve iç ya da dış dudak kısımlarında olur. Ağrı, acı, basınç, yanma ya da yırtılma hissi olarak tarif edilmektedir.

    Disparonin 2 çeşidi vardır:

    1-Penetrasyon sırasında ya da öncesinde, kadının yakındığı şikayetlerin ilk cinsel deneyimden beri var olması birincil disparoni olarak adlandırılmaktadır. Cinsel ilişki sürecini yaşamış bir kadının şikâyetlerinin sonradan ortaya çıkması durumunda ise ikincil disparoni oluşmaktadır.

    2-Tedavi sürecine başlamadan önce, disparoni nedenleri yaşandığı bölgeye göre değerlendirilmelidir. Kadının şikâyeti vajina girişindeyse yüzeysel disparoni, penis vajina ilişkisi sırasında vajinanın derinliklerinde (karın bölgesi yakınında) hissedilen bir ağrı ise derin disparoni denilmektedir.

    Disparonin nedenleri nelerdir?

    Disparoni diye adlandırılan kadın hastalığı basit bir enfeksiyondan kaynaklanacağı gibi önemsenmesi gereken çok ciddi hastalıklarında habercisi olabilir. Bu nedenle, penetrasyon sırasında ya da öncesinde, anlamlandırılamayan herhangi bir ağrı yaşanması durumunda hiç vakit kaybetmeden bir jinekologa başvurulmalıdır.

    Yüzeysel disparoni nedenleri

    · Kızlık zarının yapısıyla ilgili problemler. Kızlık zarının sert olması penetrasyon sırasında ağrılı ve acılı bir ilişki yaşanmasına neden olmaktadır.
    · Zor yapılan doğumlardan sonra ya da doğum sonrası dikişlerin enfeksiyon kapması sonucu penetrasyon sırasında ağrı duyulabilir.
    · Menopoz döneminde ve sonrasında dokuların esnekliğini yitirmesi sonucu ağrı ya da yanma hissi oluşabilir.
    · Genital enfeksiyonlar sonucu yeteri kadar uyarılmanın olmamasından dolayı acılı penetrasyon yaşanabilir.
    · Ön sevişmenin yeterince uzun tutulmadığında ağrıl ve acılı penetrasyon olabilir.
    · Yeterli uyarıma olmadığında vajina kaygan olmaz ve acılı penetrasyon yaşanır.

    Derin disparoni nedenleri:
    · Vajinal enfeksiyonlar ağrıya neden olabilir.
    · Vajinada oluşmuş kitle, tümör gibi faktörler acı ve kanamaya neden olabilir.
    · Kadın penetrasyona hazır olmadan cinsel birleşme yaşadığında ağrı ve acı olabilir.
    · Vajina duvarlarının sarkması sonucu gerilmeye bağlı ağrı yaşanabilir.
    · Vajinal bölgeyi etkileyen ve penetrasyonu zorlaştıran cilt hastalıkları ağrıya neden olabilir.
    · Sentetik iç çamaşırları, fitil, prezervatif, sünger, jel ya da köpük tabletler ve vajinal yıkama materyallerine karşı oluşan alerjik durumlar ağrı yapabilir.
    · Cerrahi ya da radyoterapiye bağlı olarak vajina bölgesinde meydana gelen değişiklikler ağrıya neden olabilir.
    · Doğumdan kaynaklanan anormallikler ağrı sebebi olabilir.

    Aşk kaslarından (pelvik taban kasları) kaynaklanan nedenler:
    · Pelvik enfeksiyonlar sonucu oluşan ağrı
    · Endometriozis nedeniyle oluşan acı hissi
    · Pelvik kırıklar ya da geçirilmiş pelvik kırıklar nedeniyle duyulan ağrı.

    Sindirim sistemi hastalıkları:
     

    · Enflamatur barsak hastalıkları
    · Kabızlık
    · Anüs ve rektum bölgesi hastalıkları

    İdrar yolu hastalıkları:
    · Üretra ya da mesane hastalıkları

    Psikolojik hastalıklar: 

    · Kadının korku ve kaygı duyması, fobik reaksiyonlar sergilemesi, partnerle uyumsuzluk olması, partnere karşı güven duyulmaması, geçmişte cinsel taciz ya da tecavüz yaşaması, ilk gece travması ya da partnerin erken boşalma, ereksiyon gibi sorunlarının olması, partnerin alkolik olması, karşı cinse olan ilgi kaybı, melankolik, güvensiz, asosyal olunması, kişilik bozuklukları, karşı cinse karşı bastırılmış saldırganlık duygusu, doğum sonrası depresyon, vb. nedenler psikolojik olarak diparoniye neden olabilir.

    Disparonin tanısı nasıl konu?

    Disparoni tanısının konulabilmesi için kadının mutlaka bir jinekolojik muayeneden geçmesi gerekmektedir. Daha sonra disparonin nedenlerinin herhangi bir faktöre bağlı olduğunun saptanabilmesi için cinsel terapistten yardım alınması gerekmektedir.

    Disparonin tedavisi nedir?

    Disparoni tedavi edilmediği takdirde kadının karşı cinsle kuracağı ilişkilere zarar vermekte, zamanla vajinismusa neden olmakta, cinsel birleşmeden keyif almayı engellemekte ve kadının kendisine olan saygı ve güvenini zedelemektedir. Jinekoloik muayene sonucu konulan disparoni tanısı devamında yapılması gereken cinsel terapi tedavisinde amaç; disparonin altında yatan psikolojik ya da fiziksel nedenlerin su yüzüne çıkarılarak, bu faktörleri ortadan kaldırmaktır.

  • Anne ölümlerinin nedeni

    Anne ölümlerinin nedeni

    Anne ölüm nedenlerinde ilk sırayı ‘kanama’ alırken bunu enfeksiyon, gebelik zehirlenmesi, emboli ve anesteziye ait komplikasyonlar izliyor

    Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Fazlı Demirtürk, AA muhabirine,yaptığı açıklamada, Türkiye’de 1990 yıllarda anne ölüm hızının 100 binde 68 olduğunu söyledi.

    Çalışmalar sonucu 2006’da 100 binde 28,5 olan anne ölüm hızı 2011’de 100 binde 14,8’e kadar gerilediğine dikkati çeken Demirtürk, böylece Türkiye’nin, anne ölüm oranlarında dünyada en hızlı düşüş gösteren 10 ülke arasına girdiğini dile getirdi.

    Anne ölüm nedenlerinde ilk sırayı “kanama”nın aldığını, bunu enfeksiyon, gebelik zehirlenmesi, emboli ve anesteziye ait komplikasyonların izlediğini belirten Demirtürk, diyabet, kalp hastalıkları, anemi ve kazaların da diğer nedenler arasında yer aldığını anlattı.

    İleri yaşta anne ölümlerinin daha yüksek olduğuna işaret eden Demirtürk, anne ölümlerinin eğitim düzeyiyle ters orantılı olduğu ifade etti.

    ‘RUTİN KONTROLLERİ AKSATMAYIN’
    Kadının bedenini iyi tanımasının, vücudundaki değişiklikleri ve hastalık göstergesi olabilecek belirtileri fark edebilmesini sağlayacağını vurgulayan Demirtürk, erken yaşlarda ailede başlayacak eğitimle sağlıkta özsorumluluk kavramının geliştirmesinin önemine işaret etti.

    Kadınların düzenli jinekolojik takibinin önemine de değinen Demirtürk, sorunun oluşmasını beklemeden yapılacak rutin kontrollerin kadın sağlınının korunması açısından gerekli olduğunu vurguladı.

    Demirtürk, gebelik dönemi dışında kadınların jinekologlara en çok vajinal akıntı, anormal kanama, pelvik ağrı, idrar yolu problemleri, cinsel fonksiyon bozuklukları ve kısırlık nedeniyle başvurduğunu kaydetti.

    AA

  • Azospermi Nedir? Micro Tese Ameliyatı Nedir?

    Azospermi Nedir? Micro Tese Ameliyatı Nedir?

    Azospermi Nedir? Micro Tese Ameliyatı Nedir?

    [youtube id=”3t9ez3KbzF4″ width=”600″ height=”350″]

    Semen analizinin yapılaması için örnek nasıl verilmelidir?

    Genel olarak semen örneğini toplamak için masturbasyon yoluyla geniş ağızlı ve steril bir kap içerisinde meninin toplanması gerekir. Mastürbasyon yoluyla örnek veremeyen kişilerin özel bir prezervatif ile eşi ile ilişkiye girerek meni örneği alınabilir. Genellikle örneklerin hastane içerisinde özel olarak ayrılmış odalarda verilmesi ve hemen laboratuara ulaştırılması gerekir. Ancak hastane ortamında örnek veremeyen kişilerin vucut sıcaklığında örnekleri muhafaza ederek yaklaşık 30 dakikada laboratuara ulaştırması istenir. Mastürbasyon sırasında kayganlaştırıcı madde veya sabun vb., kullanılan prezervatifler de sperm öldürücü madde olmaması gerekir.

    Meni örneği toplamadan önce kaçgünlük cinsel pehriz önerilir?

    Semen Analizi için örnek vermeden önce 2-4 günlük ilişkiye girmemiş veya boşalmamış olmak gereklidir.

    Hastane ortamında örnek verme güçlüğü olan hastalarda neler uygulanıyor?

    Mastürbasyon yoluyla örnek veremeyen veya hastane ortamında aşırı stress ve utangaçlığa bağlı olarak ereksiyon kaybı ve boşalamama gibi durumlar söz konusu olabilir. Böyle durumla karşılaşmış olanlar yumurta toplama günü gibi önemli bir zamanda sıkıntı yaşamamak için mutlaka problemi önceden doktoruna bildirilmeli veya doktoru tarafından sorgulanmalıdır. Polikliniğimize başvuran tüm infertilite şikayeti olan hastalarımızdan semen analizinin laboratuarımızda değerlendirilmesi için örnek vermelerini istiyoruz. Böylece hem semen analizinin kendi laboratuarımız da görülmesini ve hemde sperm verme güçlüğü olan kişileri önceden tespit etme olanağını elde etmiş oluyoruz. Ereksiyon problemi yaşayan hastalara örnek vermeye gitmeden önce uygun dozda ilaç tedavisi veya ilaç tedavisinin yetersiz olduğu durumlarda testisten sperm elde etme yöntemleri (MESA/TESA) ile sperm elde edilebilir.

    Normal sperm parametreleri nelerdir?

    Miktar (volüm) 2.0 ml ve üzeri

    ph 7.2 ve üzeri

    ml de sperm sayısı (konsantrasyon) 15 milyon/ml ve üzeri

    Total sperm sayısı 30 milyon/ml ve üzeri

    Hareketlilik (motilite) %50 ve üzeri A+B derecesinde hareket veya A derecesinde %25 ve üzeri Derecelendirme (Grade)

    +4 veya A: Hızlı ileri hareket

    +3 veya B: yavaş ileri hareket

    +2 veya C: yerinde hareket

    +1 veya D: hareketsiz

    Şekil (morfoloji) %4 ve üzeri (Kruger’e göre)

    Canlılık (viability) %75 ve üzeri

    Lökosit (iltihap hücresi) 1 milyon/ml nin altında

    Bu parametrelerin tek başına değerlendirilmeleri çoğu zaman yalnış değerlendirmelere yol açar. Genel olarak ml de sayı, hareketlilik, morfoloji kriterleri beraber değerlendirilerek infertilite durumu hakkında bilgi edinilir.

    Azoospermik erkeklerde mutlaka konsatrasyon (santrifüj) sonrasına bakarak oluşan çökeltide sperm olup olmadığı incelenmelidir.

    Bir kez spermiogram yaptırmakla ile sağlıklı sonuç elde edilir mi?

    Hayır. İnfertilite şikayeti ile başvuran bir erkekte en az iki spermiogram 2-3 hafta ara ile yapılmasında kesinlikle fayda vardır. Erkekte sperm yapımı 64-72 gün süren bir süreçtir ve sürekli aynı özellikler taşıması beklenemez. Sperm yapımı etkileyen çeşitli faktörlerle sperm yapımı bozulabilir. Ortalama fikir sahibi olmak için birden fazla spermiogram yaptırmak önemlidir. Özellikle azoospermik erkeklerde mutlaka ikiden fazla sperm analizi özellikle santrifüj sonrasındaki çökeltide sperm olup olmadığının incelenmesi gerekir.

    Santrifüj sonrası sperm görülen kişilerde neler yapılmalıdır?

    Polikliniğimize azoospermia teşhisi ile başvuran erkeklerin yaklaşık %25-30 unda çok az miktarlarda da olsa sperm tespit etmekteyiz. Yaptığımız bir çalışmada santrifüj sonrası laboratuarımızda sperm görülmüş hastaların %50 sinde daha önce başvurdukları merkezlerdeki spermiogramlarında sperm görülmemesi üzerine testis biopsisi uygulandığını tespit ettik. Menide sınırlı sayıda sperm (cryptozoospermia) olan bu hastaların zaman zaman sperm çıkışı olup zaman zaman hiç sperm görülmeyebilir. Bu nedenle ilk spermiogramda hiç sperm görülmemesi başka zamanlarda da sperm görülmeyeceği anlamını taşımaz. Cryptozoospermik erkeklerde aralıklı olarak sperm analizi yapılarak ve çıkan spermlerin dondurulması yoluyla mikroenjeksiyon günü muhtemel azoospermia durumunda yedekleme yapılmış olur ve hatta dondurulmuş spermler çözülerek hareketli sperm bulunursa kişi bir TESE operasyonundan korunmuş olur.

    Sperm morfoloji (şekil) bozukluklarının önemi nedir?

    Kruger sınıflamasına göre spermlerin baş, orta bölüm ve kuyruk yapısındaki bozukluklara göre değerlendirilmesi yapılmaktadır. Özellikle baş yapısındaki bazı formların baskın oluşu (makrosefal, çift baş, globozoospermia) bu erkeklerin spermlerinin ICSI (mikro enjeksiyon) uygulamalarında başarısızlık olasılığının yüksek olabileceğinin bir göstergesidir. Çünkü bu anormal baş yapısında spermlerin içerisindeki DNA yapısında da anormallikler tespit edilmiştir. Dolayısı ile bu spermlerin menide yüksek oranda bulunan kişilerde dölleme ve embriyo kalitesinde düşüklük ve neticede gebe kalamama açısından risk yüksektir. Sperm kuyruk yapısındaki bir takım bozukluklarda (kısa kuyruk) spermin hareket kabiliyetini bozarak infertiliteye neden olur. Morfolojide kısa kuyruk anomalisi (tail stump) yoğun olarak görülen erkeklerde yine mikroenjeksiyon sonrası başarı şansı düşük olmaktadır.

    Eğer erkeğin sperm analizi, laboratuar sonuçları ve genital muayenesi normal ise hangi test uygulanabilir?

    Post koital test yani ilişki sorası rahim ağzından alınan örnekte sperm hareketliliğini bozan, spermlerin rahime (uterus) geçişini engelleyen bir problem olup olmadığı araştırılabilir.

    Semen analizinde sıvı miktarı düşük ve çıkan sıvıda az miktarda sperm görülmüş, sorun ne olabilir?

    Kısmi bir tıkanıklık veya retrograt ejakulasyon (mesaneye doğru meninin kaçması) olabilir. Geri kaçış genellikle şeker hastalığı olan, geçmişte mesane boynu operasyonu geçirmiş erkeklerde görülür. Boşaldıktan sonra orta idrar akımında sperm araştırılması ile teşhis konulur.

    Kısmi tıkanıklıkta prostat bölgesindeki sperm kanallarında enfeksiyon, kist veya taşlara bağlı tıkanıklık olabilir.

    Op. Dr. M. Emre Bakırcıoğlu

    Kaynak : www.umuttupbebek.com

  • Burun nefes problemleri

    Burun nefes problemleri

    Burun nefes problemleri

                Nefes problemleri, burun estetiği istekleri genelde birlikte olmaktadır. Çünkü eğri burun hem şekil problemi hem estetik problem oluşturur.

    Burnumuz solunum sistemimizin başlangıç bölgesidir. Burnun, havayı nemlendirmek ve havadaki yabancı maddeleri süzmek gibi bir görevi vardır.

    Neden iki burun deliğimiz var?

    Genzimizden itibaren, trakea ile akcigere kadar havayolumuz tek bir kanaldan oluşur. Peki, havayolu neden iki ayrı hava yolu ile başlar? Atmosfer havasını direkt akciğerlerimize çekmeyiz. Havayı, ısıtmamız ve tozunu süzmemiz gerekir. Elektrik süpürgesinde,  arabanın polen yada hava filtresinde birikmiş toza şahit olmuşsunuzdur. Peki akciğerlerimizi ömrümüz boyunca,  bu tozdan koruyan sistem nedir?

    Burun delikleri çift silindir motora benzetilebilir. Delikler sırayla çalışırlar. Çoğu insan, bunun farkına dahi varmaz. Bazı hastalarım septum deviasyonunu tedavi ettikten sonra, bana “bir delik daha açık, ikiside aynı anda çok iyi nefes almıyor” demektedir. Önceden hep bir delik tıkalı olduğu için normalin bu olduğunu bilmemektedirler. Deliklerin nefes alma sırası 1-6 saat arasında değişmektedir.

    Hava delikten geçerken, tozlar burun etleri tarafından yakalanır ve hava ısıtılır. Bir süre sonra burun eti soğur ve üzerinde yabancı maddeler birikir. Burun etinin içindeki süngerimsi dokuların damarları, genişler ve burun eti kan ile dolmaya başlayarak şişmeye başlar. Bu sırada bu delikten hava akımı azalmış olur. Kan ile şişen burun etinden, sümük salgısı artar ve tutulan tozlar sümük ile atılmaya başlar. Tüm bu dinleme aşamasında diğer delik çalışır.

    Havayolumuz küçük tüycükleri bulunan mukoza hücreleri ile kaplıdır. Bu tüycükler sayesinde havadaki yabancı maddeler sürekli dışarıya doğru taşınır. Mukozaya, ameliyatlar sırasında zarar vermemeye gayret etmekteyiz.

    Septum deviasyonu

    Septum kıkırdağı burun boşluklarını ayıran en büyük burun kıkırdağıdır. Burun çok sık darbe alan bir organdır. Çocukken, burun üzerine düşersek, septum kıkırdağı kolayca yerinden kayabilmektedir. Septumdaki kırılma yada kaymalar septumun büyüme merkezlerini uyarmaktadır. Septumda aşırı büyüme, kemerli bir burna sahip olmanıza neden olabilir. “Ailemde herkesin burnu düzgün birtek benim böyle kemerli” diyen hastalarımın genelde çocukken bir burun yaralanması bulunmaktadır. SEPTUM KIKIRDAĞI DÜZELTİLMEDEN BURUN DA DÜZELMEZ. Simetrik bir burun için simetrik bir septum gereklidir. Bu nedenle, burun ameliyatı septoplasti ile başlar. Septoplasti ameliyatı, rinoplasti ameliyatının bir parçasıdır ve şahsi fikrim, rinoplasti cerrahı tarafından yapılmalıdır. Septum, burnun temelidir ve aşırı kıkırdak çıkartılması burnun düşmesine sebep olur. “Ben sadece nefes ameliyatı oldum ama yıllar içinde burun ucum düştü” diyen yüzlerce hasta beni ziyaret etmiştir.

    Septoplati ameliyatında, bolca kıkırdak çıkartılır ve hastanın odasına yollanırdı. Bu yaklaşım son yıllarda hızla değişiyor. Çünkü aşırı kıkırdak çıkartılan burunlarda yıllar içinde şekil bozuklukları meydana geldi. Artık, kıkırdaklar çok az çıkartılıyor, eğrilikler mümkün olduğunca düzeltilip yerinde bırakılıyor.Burnunuzda çökme meydana gelirse, septum hakkınızı kaybettiğiniz için kulak ya da kaburgadan kıkırdak alınması gerekebilir. Sekonder cerrahilerde kıkırdak ihtiyacı olduğu için, hastalarımızın septumunda, mümkün olduğunca kıkırdak miktarını korumaya çalışıyoruz.

    KONKA HİPERTROFİSİ (et büyümesi)

                Burun septumu, bir tarafa eğri olunca, diğer tarafta oluşan boşluğu burun eti şişerek doldurmaktadır. Septum deviasyonu düzeltilip, büyümüş ete müdahale etmeyince, bu seferde diğer taraf tıkanabilmektedir. Bazende iki burun etide, allerjik sebeplerden büyümüş olabilir. Bu hastalarda burun etlerine müdahale etmek gerekir. Estetik burun ameliyatı eğer hava yolunu daraltacak ise, koruyucu amaçlı, düşük miktarda et küçültmesi yapılması gerekebilir.

    Yukarıda değindiğimiz gibi çok özellikli bir sisteme nasıl bir tedavi yöntemi uygulanmaldır.

                Burun etlerinin mukozaları değil, içlerindeki süngerimsi doku şişmektedir. Mukoza sadece alttaki yapılara uyum sağlamaktadır. Tedavi edilmesi gereken, aşırı şişmiş yada aşırı reaktif süngerimsi dokudur.

    Koter, lazer yada başka bir cihazla mukozanın yakılarak tedavi edilmesi inanmadığım bir tedavi yöntemidir. Tozları dışarı atan tüycükler içeren mukoza dokusunun yakılması, solunum fizyolojisini negatif etkilemektedir. Yanık iyileşirken, sürekli burun içinde kabuklar oluşmaktadır. Bu kabuklar, yanık yarasına bağlıdır. Burun etlerinin koterle yakılmasının, 20-30 yıla kadar terk edilecek bir tedavi yöntemi olduğuna inanıyorum.

    Radyofrekans: Mukoza dokusunun, korunarak süngerimsi dokunun kontrollü yakılmasıdır. Bu aletlerin mucize yaratmadığını söylemeliyim. İşe yarıyor ancak etkisi geçici. Burnumdan nefes alamadığım için ameliyat olduğum zamanlarda çıkan bu aletler ile iki defa burnuma radyofrekans yapıldı. 6 ay sonra eski halime döndüm.

    KONKA REZEKSİYONU: Burun etlerinin tamamen çıkarılmasıdır. Terkedilmeye başlamıştır. Burun etlerinin bir görevi olduğunu anlatmıştık.  Size ne tedavi yapılacağını iyice öğreniniz. Burun etlerinizi aldırmanızı tavsiye etmem.

                Kısmi konka rezeksiyonu: Burun etlerinin bir kısmının çıkartılması işidir. Bir süre bu tedaviyi uyguladım. Etin yarısını alma işlemi oldukça etkili bir yöntemdir. Ancak burun içerisinde dikiş atılması gereklidir ve zor bir tekniktir.

    KONKA SMR: (submüköz rezeksiyon):Mukozanın korunarak altındaki dokuların çıkartılması işlemidir. Genelde bu işlemden anlaşılan burun etinin içindeki kemiğin çıkartılmasıdır.

                KONKA submüköz kavernöz doku rezeksiyonu: Burun etlerinin büyümesinin sebebi, mukoza yada kemik değil, mukozanın altındaki süngerimsi dokudur. Septum deviasyonuna bağlı kompansatuar hipertofi bu dokuda olmaktadır. Bu dokunun hacminin azaltılması, OTRİVİN; YADA İLİADİN sprey etkisi yaratmaktadır. Bu spreylerin içindeki adrenalin sünger dokusunun damarlarını büzerek etleri küçültmektedir.

    Nasıl Yapılır: Konkanın içine öncelikle adrenalinli solüsyon verilerek, kan damarlarının büzüşmesi sağlanır, İzotonik enjekte edilerek, süngerimsi doku şişirilir. Konkanın girişine 1 cm lik bir kesi yapılır ve burun etinin içinden koni şeklinde, ihtiyaca göre belirlenecek miktarda süngerimsi doku çıkartılır. Bu yöntemde mukoza hiç çıkartılmamış olur. Kesik, eriyen dikiş ile kapatılır. Böylece kanama ve kabuklanma olmaz. 3-4 dakika sürer.

    Son cümlelerimi bir doktor olarak değil bir hasta olarak yazacağım. Allerjik olan burun etlerime,  sırayla koter ile yakma, radyofrekans (iki defa), konka içi steroid enjeksiyonu, İğneli Akupunktur, elektrikli akupunktur ve en son konka SMR uygulandı. Konka SMR öncesi tedavilerde sadece zaman kaybettim.

    Op.Dr. Barış Çakır
    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı
    bariscakir.com

    Dr. Barış Çakır Facebook 
    Dr. Barış Çakır Twitter

    İlgili Konuları ;
    Burun estetiğinde içten bantlama tekniği