Etiket: enfeksiyon

  • Hiperekojen Lezyon: Nedenleri, Teşhisi ve Tedavi Seçenekleri

    Hiperekojen Lezyon: Nedenleri, Teşhisi ve Tedavi Seçenekleri

    Hiperekojen lezyonlar ultrasonografi sırasında yoğun ekojeniklik olarak görülen lezyonlardır. Nedenleri, teşhisi ve tedavi seçenekleri hakkında bu makalede detaylı bilgi edinebilirsiniz.

    Hiperekojen lezyonlar, ultrasonografi sırasında yoğun ekojeniklik olarak görülen lezyonlardır. Vücudun farklı bölgelerinde görülebilen hiperekojen lezyonlar, çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu nedenle, hiperekojenik lezyonların nedenleri, teşhisi ve tedavi seçenekleri hakkında bilgi sahibi olmak son derece önemlidir. Bu makalede, hiperekojen lezyonların nedenleri, teşhisi ve tedavi seçenekleri hakkında daha detaylı bilgi edineceksiniz.

    Hiperekojen lezyon, ultrasonografi sırasında yoğun ekojeniklik olarak görünen bir lezyondur. Bu lezyonlar, vücudun birçok farklı bölgesinde görülebilir ve çeşitli nedenlerle oluşabilirler. Bu makalede, hiperekojen lezyonların nedenleri, teşhisi ve tedavi seçenekleri hakkında daha ayrıntılı bilgi edineceksiniz.

    Hiperekojen Lezyonların Nedenleri

    Hiperekojen lezyonların nedenleri oldukça çeşitlidir. Bunların bazıları şunlardır:

    1. Yağlı Karaciğer Hastalığı: Yağlı karaciğer hastalığı, karaciğerdeki yağ birikiminden kaynaklanan bir hastalıktır. Bu durum, hiperekojenik lezyonların en yaygın nedenlerinden biridir.
    2. İltihap: Vücutta meydana gelen iltihaplanma, hiperekojen lezyonların nedenlerinden biri olabilir. Bu durumda, lezyon, enfeksiyon bölgesinde meydana gelen inflamasyon nedeniyle daha yoğun bir şekilde yansıtılır.
    3. Lenfatik Doku: Lenfatik doku, vücuttaki bağışıklık sistemi hücrelerini barındıran dokudur. Hiperekojenik lezyonlar, lenfatik dokuda artan hücre yoğunluğundan kaynaklanabilir.
    4. Kistik Lezyonlar: Hiperekojenik lezyonlar, bazı kistik lezyonların içinde bulunabilir. Bu durumda, kistin içindeki materyal yoğun bir şekilde yansıtılır.

    Hiperekojen Lezyonların Teşhisi

    Hiperekojenik lezyonların teşhisi genellikle ultrasonografi ile yapılır. Ultrasonografi, vücudun içindeki organların ve dokuların görüntülenmesini sağlayan bir görüntüleme yöntemidir. Bu yöntemde, ultrasonik dalgalar vücudun içine gönderilir ve dalgaların yansıması bir görüntü oluşturur.

    Ultrasonografi, hiperekojenik lezyonların görüntülenmesi için oldukça etkilidir. Lezyonların yoğun ekojenikliği, ultrasonik dalgaların yoğun bir şekilde yansıması nedeniyle oluşur. Bu durumda, ultrasonografi ile lezyonun şekli, boyutu, konumu ve yoğunluğu belirlenebilir.

    Hiperekojen Lezyonların Tedavisi

    Hiperekojen lezyonlar, ultrasonografi sırasında yoğun ekojeniklik olarak görünen bir lezyondur. Bu lezyonlar vücudun birçok farklı bölgesinde görülebilir ve farklı nedenlerden kaynaklanabilir. Hiperekojenik lezyonların tedavisi, lezyonun nedenine bağlıdır ve genellikle kişinin genel sağlık durumuna, lezyonun boyutuna ve konumuna göre belirlenir. Bu makalede, hiperekojen lezyonların tedavi seçenekleri hakkında daha ayrıntılı bilgi edineceksiniz.

    Hiperekojen Lezyon
    Hiperekojen Lezyon

    Yağlı Karaciğer Hastalığı

    Yağlı karaciğer hastalığı, karaciğerdeki yağ birikiminden kaynaklanan bir hastalıktır ve hiperekojenik lezyonların en yaygın nedenlerinden biridir. Yağlı karaciğer hastalığı, genellikle yaşam tarzı değişiklikleriyle tedavi edilebilir. Bu değişiklikler arasında, sağlıklı bir diyetle kilo kaybı, düzenli egzersiz ve alkol tüketiminin sınırlandırılması yer alır. Bazı durumlarda, ilaçlar ve cerrahi tedaviler de kullanılabilir.

    Oku: Karaciğerde hemanjiyoma ile uyumlu lezyon bu teşhis konan var mı aranızda Tıklayın!

    İltihap

    Vücutta meydana gelen iltihaplanma, hiperekojen lezyonların nedenlerinden biri olabilir. Bu durumda, tedavi, iltihabın nedenine bağlıdır. İltihap genellikle antibiyotiklerle veya anti-enflamatuar ilaçlarla tedavi edilir.

    Lenfatik Doku

    Hiperekojenik lezyonlar, lenfatik dokuda artan hücre yoğunluğundan kaynaklanabilir. Tedavi, genellikle lenf nodu biyopsisi ile yapılır ve sonuçlara bağlı olarak lenfoma gibi kanserlerin varlığı da değerlendirilebilir. Tedavi, genellikle kemoterapi, radyoterapi ve immünoterapi gibi kanser tedavisi yöntemleri kullanılarak yapılır.

    Kistik Lezyonlar

    Hiperekojenik lezyonlar, bazı kistik lezyonların içinde bulunabilir. Bu durumda, tedavi, kistin boyutuna ve konumuna bağlıdır. Küçük kistler genellikle tedavi gerektirmezken, büyük kistler cerrahi müdahale gerektirebilir.

    Hiperekojenik lezyonların tedavisi, lezyonun nedenine ve kişinin genel sağlık durumuna bağlıdır. Yaşam tarzı değişiklikleri, ilaçlar, cerrahi müdahale ve kanser tedavisi yöntemleri tedavi seçenekleri arasında yer alabilir.

    Hiperekojen lezyonlar sıkça sorulan sorular (SSS)

    1. Hiperekojen lezyon nedir?
      Hiperekojen lezyonlar, ultrasonografi sırasında yoğun ekojeniklik olarak görülen lezyonlardır.
    2. Hiperekojen lezyonlar ne tür hastalıkların belirtisi olabilir?
      Hiperekojen lezyonlar, farklı nedenlerle oluşabilir. İyi huylu veya kötü huylu tümörler, karaciğer yağlanması, safra kesesi taşları, lenf düğümleri enfeksiyonları gibi çeşitli hastalıkların belirtisi olabilir.
    3. Hiperekojen lezyonların teşhisi nasıl konur?
      Hiperekojen lezyonların teşhisi, ultrasonografi gibi görüntüleme testleriyle konulur. Bu testler, lezyonun boyutu, konumu, sınırları ve ekojenitesi hakkında ayrıntılı bilgi sağlar.
    4. Hiperekojen lezyonların tedavisi nasıl yapılır?
      Hiperekojen lezyonların tedavisi, altta yatan nedenlere bağlıdır. İyi huylu lezyonlar genellikle takip edilirken, kötü huylu lezyonlar cerrahi veya radyoterapi ile tedavi edilir.
    5. Hiperekojen lezyonlar kanserle ilişkilendirilebilir mi?
      Evet, hiperekojen lezyonlar bazen kanserle ilişkilendirilebilir. Ancak, hiperekojen lezyonların çoğu iyi huyludur.
    6. Hiperekojen lezyonların ultrasonografi sırasında görülme sıklığı nedir?
      Hiperekojen lezyonların ultrasonografi sırasında görülme sıklığı, görüntüleme testinin hassasiyetine ve lezyonun büyüklüğüne bağlıdır.
    7. Hiperekojen lezyonların oluşumunu önlemek için ne yapılabilir?
      Hiperekojen lezyonların oluşumunu önlemek için, sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, dengeli beslenmek, düzenli egzersiz yapmak, alkol ve sigara tüketimini sınırlamak gibi tedbirler alınabilir.
    8. Hiperekojen lezyonların prognozu nasıldır?
      Hiperekojen lezyonların prognozu, altta yatan nedenler ve lezyonun büyüklüğüne bağlıdır. İyi huylu lezyonlar genellikle prognozu iyi iken, kötü huylu lezyonlar tedavi edilmezse ölümcül olabilir.
    9. Hiperekojen lezyonlar her yaş grubunda görülebilir mi?
      Evet, hiperekojen lezyonlar her yaş grubunda görülebilir.
    10. Karaciğerde hipodens lezyon tehlikeli midir?
      Karaciğerde hipodens lezyonlar çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Bunlar arasında iyi huylu ya da kötü huylu tümörler, enfeksiyonlar, abseler veya yaralanmalar yer alabilir. Hipodens lezyonun tehlikeli olup olmadığı, altta yatan nedenlere ve lezyonun büyüklüğüne bağlıdır. Bu nedenle, bir doktor tarafından muayene edilip değerlendirilmeden bir sonuca varılamaz. Tedavi seçenekleri de altta yatan nedenlere göre belirlenir.
  • Candida auris: Nedir, Belirtileri ve Tedavisi

    Candida auris: Nedir, Belirtileri ve Tedavisi

    Tabiri caizse sağlık kuruluşlarının baş belası Candida Auris hakkında merak edilen tüm bilgileri öğrenmek için doğru yerdesiniz. Belirtileri, tedavisi ve türleri hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olun.

    Candida auris, Candida cinsine ait bir maya türüdür ve enfeksiyonlara neden olan bir patojendir. İlk kez 2009 yılında Japonya’da tanımlanmıştır ve o zamandan beri dünya genelinde çeşitli ülkelerde görülmüştür.

    Candida auris enfeksiyonları genellikle hastanelerde ve sağlık tesislerinde ortaya çıkar. Bu enfeksiyonların tedavisi zor olabilir çünkü Candida auris, diğer Candida türlerine göre daha dirençlidir ve antifungal ilaçlara karşı daha az hassastır. Ayrıca, enfeksiyonların yayılması çok hızlı olabilir ve birçok hastanın enfekte olmasına neden olabilir.

    Enfeksiyonlarının önlenmesi için, sağlık tesislerinde uygun enfeksiyon kontrol önlemleri alınması gerekmektedir. Bu önlemler arasında el hijyeni, ekipman temizliği ve sterilizasyonu, enfekte hastaların izolasyonu ve enfekte kişilerle temas eden sağlık çalışanlarının korunması yer alır.

    Candida Auris Nedir?

    Candida auris, son yıllarda dünya genelinde ciddi bir sağlık tehdidi oluşturan bir maya türüdür. Bu mikroorganizma özellikle hastane ortamlarında, yüksek riskli hasta gruplarında ve enfeksiyon kontrol önlemlerinin yetersiz olduğu yerlerde sıkça görülmektedir.

    Candida auris’in özellikle diğer Candida türlerine göre daha az hassas olması ve antifungal ilaçlara karşı daha dirençli olması nedeniyle, enfeksiyonların tedavisi oldukça zor olabilmektedir. Ayrıca, enfeksiyonun hızlı bir şekilde yayılabilmesi ve birçok kişiyi enfekte edebilmesi nedeniyle de önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir.

    Enfeksiyonun teşhisi için, kan veya diğer vücut sıvılarından örnekler alınarak laboratuvar testleri yapılması gerekmektedir. Tedavi için ise antifungal ilaçlar kullanılır. Ancak, dirençli olması nedeniyle, antifungal ilaçlar tek başına yeterli olmayabilir. Bu nedenle, hastanın durumuna göre farklı ilaçlar veya ilaç kombinasyonları kullanılabilmektedir.

    Candida auris enfeksiyonlarının önlenmesi için, enfeksiyon kontrol önlemlerine dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu önlemler arasında el hijyeni, sterilizasyon, enfekte hastaların izolasyonu ve enfekte kişilerle temas eden sağlık çalışanlarının korunması gibi tedbirler yer almaktadır.

    Candida Auris Belirtileri

    Candida auris, son yıllarda dünya genelinde sağlık kuruluşlarında sıkça görülen ve ciddi sağlık tehdidi oluşturan bir maya türüdür. Candida auris enfeksiyonları, genellikle hastanelerde, yoğun bakım ünitelerinde ve uzun süreli antibiyotik tedavisi gören kişilerde görülür.

    candida auris belirtileri
    candida auris belirtisi

    Candida auris enfeksiyonlarının belirtileri, enfeksiyonun yerleştiği bölge, hastanın bağışıklık sistemi ve enfeksiyonun ciddiyeti gibi faktörlere bağlı olarak değişebilir.

    Ancak, enfeksiyonun yaygın belirtileri şunlardır:

    • Ateş: Enfekte olan kişide yüksek ateş görülebilir.
    • Yorgunluk: Enfeksiyon olan kişilerde genellikle aşırı yorgunluk hissi görülür.
    • Ağrı: Enfeksiyonun yerleştiği bölgede ağrı hissi ortaya çıkabilir.
    • Deri döküntüleri: Ciltte kırmızı, kaşıntılı döküntülere neden olabilir.
    • Solunum problemleri: Enfeksiyon olan bazı kişilerde solunum problemleri, öksürük, nefes darlığı ve hırıltı gibi belirtiler görülebilir.
    • Üreme sistemi enfeksiyonları: Kişilerde genital bölgede ağrı, kaşıntı, akıntı ve idrarda yanma hissi gibi belirtiler ortaya çıkabilir.

    Enfekte olan kişilerin tedavi edilmediği takdirde, ölümcül olabilir. Bu nedenle, enfeksiyonun belirtilerinin ortaya çıkması durumunda, hemen bir doktora başvurulması gerekmektedir.

    Candida Auris Türleri Nelerdir?

    Candida auris, farklı genotiplere sahip bir türdür ve bu genotipler arasında farklılıklar bulunabilir. Bu farklılıklar, enfeksiyonun seyrinde, tedaviye yanıtta ve bulaşıcılıkta farklılıklara neden olabilir. Şimdi, Candida auris’in bilinen türlerine bir göz atalım.

    1. Güney Afrika türü: Güney Afrika’da keşfedilen bu tür, Candida auris’in ilk vakaları arasındadır. Bu tür, diğer türlere göre daha düşük bir antibiyotik direncine sahiptir.
    2. Hindistan türü: Hindistan’da keşfedilen bu tür, diğer türlere göre daha yüksek bir antibiyotik direncine sahiptir. Bu nedenle, Hindistan’daki vakaları daha zorlu bir tedavi gerektirebilir.
    3. Japonya türü: Japonya’da keşfedilen bu tür, diğer türlere göre daha yüksek bir bulaşıcılığa sahiptir. Bu nedenle, Japonya’da daha hızlı yayılabilir.
    4. Avrupa türü: Avrupa’da keşfedilen bu tür, diğer türlere göre daha yüksek bir antibiyotik direncine sahiptir. Bu nedenle, Avrupa’daki Candida auris vakaları da daha zorlu bir tedavi gerektirebilir.
    5. Amerika türü: Amerika’da keşfedilen bu tür, diğer türlere göre daha düşük bir bulaşıcılığa sahiptir. Bu nedenle, Amerika diğer ülkelere göre daha yavaş yayılabilir.

    Candida auris türleri arasındaki farklılıklar, enfeksiyonların seyrinde, tedaviye yanıtta ve bulaşıcılıkta farklılıklara neden olabilir. Bu nedenle, hastalığın teşhisi ve tedavisi için doğru türün tespit edilmesi önemlidir.

    Candida Auris Tedavisi Nasıl Yapılır?

    Bu enfeksiyon, genellikle hastanelerde, yoğun bakım ünitelerinde ve uzun süreli antibiyotik tedavisi gören kişilerde görülür. Candida auris enfeksiyonu, doğru tedavi edilmezse ölümcül olabilir. Bu nedenle, enfekte olan kişilerin hızlı ve etkili bir şekilde tedavi edilmesi gerekmektedir.

    Candida auris tedavisi, enfeksiyonun yerleştiği bölgeye, hastanın sağlık durumuna ve enfeksiyonun ciddiyetine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Ancak, genellikle antifungal ilaçlar kullanılarak tedavi edilir. Antifungal ilaçlar, maya hücrelerinin çoğalmasını engelleyerek enfeksiyonu kontrol altına almaya yardımcı olur.

    Tedavi genellikle hastanede yapılır. Tedavi süresi, enfeksiyonun ciddiyetine bağlı olarak değişebilir. Bazı vakalarda, enfeksiyonun kontrol altına alınması için uzun süreli antifungal tedavisi gerekebilir. Tedavi süreci boyunca, enfekte olan kişilerin düzenli olarak takip edilmesi ve kan testleri yapılması önemlidir.

    Bazen antifungal ilaçlara dirençli hale gelebilir. Bu durumda, alternatif tedavi yöntemleri kullanılabilir. Özellikle, immun plazma tedavisi, enfekte olan kişilere verilen bir seçenektir. Immun plazma tedavisi, antikorların enfekte olan kişinin vücuduna enjekte edilmesini içerir. Bu antikorlar, enfeksiyonla mücadele eden kişinin bağışıklık sistemini destekleyerek, enfeksiyonu kontrol altına almaya yardımcı olur.

    Sonuç olarak, Enfeksiyonlar tedavi edilebilir olmakla birlikte, ciddi sağlık tehdidi oluşturduğu için erken teşhis ve tedavi önemlidir. Doğru tedavi edilmezse, enfeksiyon ölümcül olabilir. Enfeksiyonun belirtileri ortaya çıkarsa, bir doktora başvurmak ve hızlı bir şekilde tedaviye başlamak önemlidir.

  • Çocukları Enfeksiyondan Koruma Yolları Nelerdir? Nasıl Korunur?

    Çocukları Enfeksiyondan Koruma Yolları Nelerdir? Nasıl Korunur?

    Çocukları enfeksiyondan koruma yolları arasında en çok bilinen ve mutlaka uygulanması geren yöntem çocuğun aşılanmasıdır. Bu hususta, sadece çocuğun aşılanması değil annenin de aşılanması gerekmektedir. Zamanında aşısı yapılmamış bir anne yüzünden de çocuk enfeksiyon kapabilir.

    Genel anlamda çocukları enfeksiyondan koruma yolları aşağıda belirtilmiştir:

    • Çocuğunuz doğduğu andan itibaren gerekli tüm aşıları yaptırın.
    • Çocuk gün içinde yeterli düzeyde sıvı almalı.
    • Çocuğunuzu kalabalık mekanlara sokmamaya çalışın.
    • Çocuk uykusunu almalı, düzenli olarak uyumalı.
    • Çocuğunuzu yararlı yiyeceklerle besleyin.
    • Hem anne hem çocuk ellerini sık sık yıkamalıdır. Çocuğun enfeksiyon kapmasına, sebep olan nedenlerden biri de annenin elini yıkamamasıdır. Bu konuda anneler dikkatli olmalıdır.
    • Çocuğun üşümemesini sağlayın, gerekirse kalın giydirin.
    cocuklari enfeksiyondan koruyan besinler
    çocukları enfeksiyondan koruyan besinler

    Çocukları Enfeksiyondan Koruyan Besinler Nelerdir?

    Özellikle, havaların soğuması çocukların enfeksiyon kapma ihtimalini arttırıyor. Sadece havaların soğuması değil, salgın hastalıkların artması da enfeksiyon bulaşmasında önemli nedenlerdendir. Bilhassa, çocukların en fazla enfeksiyon aldığı yerler de okuldur.

    Bu ve bunun gibi nedenlerden dolayı, çocuğu enfeksiyonlardan korumak için gereken besinler yedirilmelidir. Çocukları hastalıklardan koruyan besinler aşağıda verilmiştir;

    • Kuruyemişler ceviz, fındık, badem faydalı yağlar içeren bu kuruyemişlerin aynı zamanda çinko oranı da oldukça yüksektir. Her gün 1 avuç bu kuruyemişlerden verilmelidir.
    • C Vitamini çocukları hastalıklardan korur ve hasta olduktan sonraki süreçte de C vitamini oldukça önemlidir. Çocuğunuzun dinç kalmasını sağlar.
    • Probiyotik içeren besinler sıkça tüketilmelidir. Probiyotikler bağışıklık sisteminin gelişmesi açısından önemlidir. Önemli probiyotik kaynağı bazı besinler; yoğurt, kefir, turşu.
    çocuklarda enfeksiyon
    çocuklarda enfeksiyon

    Çocuk Sık Sık Enfeksiyon Alıyorsa Bağışıklığı Zayıf mıdır?

    Bu durumun bir doktora anlatılması, doktorun bakması gereklidir. Çocukların bağışıklık sistemi, güçsüz olduğundan bizden fazla sayıda enfeksiyon almaları normaldir. Çocuğunuzun sürekli enfeksiyon alması genetik bir sorundan da kaynaklanıyor olabilir. Kesin bir şey söylenmesi mümkün değildir. Çocuğun sık sık enfeksiyon kapması konusunda en doğru tanıyı doktorunuz koyacaktır.

    İlgili Konular;

    Çocuklarda Bağırsak Enfeksiyonu Tedavisi

    Çocuklar Havuz Enfeksiyonlarından Nasıl Korunur?

    Bebeklerde İdrar Yolu Enfeksiyonu Belirtileri Ve Tedavisi

    Çocukların Bağışıklık Sistemi Nasıl Güçlendirilir?

  • Çocuklarda Bağırsak Enfeksiyonu Tedavisi

    Çocuklarda Bağırsak Enfeksiyonu Tedavisi

    Çocuklarda bağırsak enfeksiyonu tedavisi yapılmadan önce nedeninin araştırılması gereklidir. Çocuk; divertikülit, ülseratif kolit, laktoz hassasiyeti, kolon kanseri, çölyak hastalığı ve Crohn hastalığının bir belirtisi olarak da bağırsak enfeksiyonu problemi yaşıyor olabilir. Bu durumda doktora gidilmesi gereklidir. Fakat virüs veya bakteriyel enfeksiyondan kaynaklanıyorsa yapılabileceklerden bazıları şunlardır:

    • Özellikle lif zengini besinler ile doğru ve dengeli beslenme
    • Her gün düzenli olarak egzersiz yapma
    • Bol sıvı tüketme
    • Doktor tavsiyesi olarak antibiyotik kullanma

    Çocuklarda Bağırsak Enfeksiyonu Tedavisi | 1
    Çocuklarda bağırsak enfeksiyonu

    Bağırsak Enfeksiyonunun Belirtileri Nelerdir?

    Bağırsak enfeksiyonunun tespit edilmiş belirtilerinden bazıları şunlardır:

    • Mide bulantısı, bulantı sonucu kusma, ishal, karna kramp girmesi, ateşin yükselmesi gibi belirtileri vardır. Bakteri, virüs ve parazitlerin dokulara girmesi sonucu bu belirtiler oluşur.
    • Bağırsak ağrısı çekerler.
    • Vücutta gaz birikmesi kaynaklı olarak mide şişkinliği yaşarlar.
    • Kişiye göre kabızlığa yol açabileceği gibi ishale de yol açabilir.
    • Bebeklerde ve çocuklarda bağırsak enfeksiyonu yaşandığında, fazla asabiyet ve huysuzluk görünür.

    Bağırsak Enfeksiyonu İçin Bitkisel Tedavi Yöntemleri

    Bağırsak enfeksiyonu için uygulanabilecek bitkisel tedavi yöntemlerinden bazıları şunlardır:

    • Su içmek: Bağırsakların temizlenebilmesi için günde 10-12 bardak su içmek
    • Zencefil: Bir bardak suda 1 tatlı kaşığı doğranmış veya dilimlenmiş zencefilin kaynatılıp, 5 dakika demlenip, süzülmesi ile elde edilen zencefil çayı bağırsak enfeksiyonuna iyi gelmektedir. Her gün birkaç bardak içilebilir.
    • Bal: 1 bardak su ve 1 tatlı kaşığı balın karıştırılması ile elde edilen karışım, her gün içilebilir.
    • Yoğurt: Her gün yoğurt yemek bağışıklık sistemini güçlendirdiği gibi bağırsak enfeksiyonuna da iyi gelir ve bağırsak enfeksiyonu olma riskini de azaltır.
    • Sarımsak: Her gün 3-4 diş sarımsak yenmesi bağırsak enfeksiyonuna iyi gelir.

    Bebeğim bağırsak enfeksiyonu oldu Nasıl Geçer? Tıklayın !

    Mutlu bağırsaklar için tüketmeniz gereken 5 besin Tıklayın !

    Çocuklarda ishal ve kusma Nedenleri Nelerdir? Tıklayın !

  • Çocuklarda Lenf Bezi Büyümesi ve Tedavisi

    Çocuklarda Lenf Bezi Büyümesi ve Tedavisi

    Çocuklarda lenf bezi büyümesi, 1-2 hafta içerisinde durdurulması gereken bir durumdur. Aksi takdirde herhangi bir uzmana danışılmalı ve bu durumun tedavisi sağlanmalıdır. Lenf bezleri; insan vücudunu dış etkenlerden koruyan, bağışıklık sistemini oluşturan bir parçadır. Boyun, koltuk altı, kasık, diz arkası, göğüs ve karın boşluğunda bulunan bu lenf bezleri kümesi; vücuda giren enfeksiyonlara karşı vücudun en büyük savunucularından biridir. Büyüme durumu, ele gelebildiğini hissetmek ile anlaşılabilir.

    Çocuklarda Lenf Bezi Büyümesi ve Tedavisi | 2
    çocuklarda lenf bezi büyümesi tedavisi

    Lenf Bezinin Büyümesinin Nedenleri Nelerdir?

    Lenf bezlerinin büyümesi durumunda spesifik bir neden ortaya atılamaz. Öncelikle lenf bezlerinin büyüme nedeni; kişinin yaşı, daha önce başından geçen hastalıklar, var olan lenf bezlerinin sayısı, lenf bezlerinin büyüklüğü, bu lenf bezlerinin çevre doku ile ilişkisi gibi durumlara bakılarak belirlenir.

    Lenf Bezi Büyümesinin Tanısı Nasıl Konur?

    Lenf bezi büyümesinin olduğundan şüphelenilen kişi fiziki olarak muayene edilir ve bu muayenenin sonucunda kendisine çeşitli testler yapılır. Kan testleri, iki yönlü akciğer grafisi, ultrason, bilgisayarlı tomografi, biyopsi gibi işlemler yapılarak hastanın tanısı konur. Tanıya göre bir tedavi uygulama sürecine geçilir.

    Çocuklarda Büyümüş Lenf Bezleri Tıklayın !

    Bebeğimin lenf bezlerinde şişme Tıklayın !

    Çocuklarda Bağışıklık Sistemini Güçlendirmek İçin Besinler Tıklayın !

  • Böcek Sokmalarında İlk Yapılması Gerekenler

    Böcek Sokmalarında İlk Yapılması Gerekenler

    BÖCEK SOKMALARI VE YAPILMASI GEREKENLER

    Özellikle bahar ve yaz aylarında toprakta çalışan işçiler yada piknik yapan kişiler böcek sokmaları ile karşılaşır. Hatta bazen evimizin balkonunda otururken yada yolda yürürken bile böcek ısırması ile yüz yüze kalabiliriz. Bu nedenle ne yapmamız gerektiğini bilmeliyiz. İlk yapmamız gereken sakin olmak ve panik yapmamaktır. Eğer çok büyük bir alerjiniz yokda böcek sokması çokta tehlikeli bir olay değildir.

    Böcek sokmalarının alerjik belirtileri:

    Böcek sokması olan bölgeden uzakta şişme, kızartı, ürtiker, kaşıntı, kolik şeklinde karın ağrısı, kusma, ishal, göğüste sıkışma hissi, nefes almada zorluk, hırıltılı solunum, at sesi (larinks ödemi bulgusu), dilde şişme olabilir. Bu bulgular, ciddi alerjik reaksiyon ve anafilaksi bulgularıdır ve birkaç dakika içinde ortaya çıkar. Nabzın alınamaması ve kan basıncının düşmesi, bilinç bulanıklığı ve kalp durması yaşamı tehdit eden bulgulardır.

    Böcek sokmalarında ilk yardım bilgileri:

    Arı sokması :
    Arının iğnesinin steril bir iğne ile çıkarılması gerekir. İğne çıkarıldıktan sonra buz tatbik edilebilir.

    Akrep sokması:
    Zehirin gücü akrebin kuyruğundaki boğum sayısı ile doğru orantılıdır. Zehir sinir sistemini ve kalbi etkiler. Tükrük salgısı artar. Kaslar kasılır. İdrar kaçırma ve felç görülebilir. Sokulan bölgede ağrı, yanma ve uyuşukluk olur. Bu durumda yara kesinlikle emilmez. Ufak bir turnike ve amonyak uygulanır. Kişiye alkol verilmemeli ve yara dağlanmamalıdır.

    Örümcek sokması:
    Zehirli örümcekler kum saati şeklinde küçük ve siyah olurlar. Ayrıca kafalarında kırmızı benek olur. Isırdıklarında sinir sistemini etkilerler. Karın kısmında ağrı görülür. Yara oynatılmamalıdır. Yaranın üzeri bez veya eşarpla sıkılmalı ve buz uygulanmalıdır.

    Köpek ısırması:
    Kuduz köpeklerin ağızları salyalıdır ve göz bebeklerinde simetri yoktur. Sudan korkarlar ve kuyrukları bacaklarının arasında gezerler. Isırma durumunda yara bol su ile yıkanmalı ve kapatılarak pansuman için hemen hastahaneye gidilmelidir. Tetanoz ve kuduz aşısı olunmalıdır. Köpeğin yakalanması ve 10 gün karantinada kalması gerekir.

    Yılan ısırması:
    Yarada diş izi bırakır. Zehirli yılanlar kısa, kuyrukları yuvarlak ve kafaları üçgen şeklinde olanlardır. Üzerlerindeki pullar daha küçük ve daha fazladır. Çok parlak ve canlı renklerde olurlar. Isırma durumunda kan pıhtılaşmakta zorlanır, aşırı kan kaybı olur. Yanma hissi ve ağrı vardır. Şişlik ve morluk görülebilir. Sinir sistemini ve kalbi etkiler. Kusma, uyuklama ve bulantı görülebilir. Yara öncelikle iki dişizi arası çizilerek kanatılır, emilmez. Isırılan bölgenin üstü bir bezle sıkılır.

    Kene yapışması:
    Üzerine yağ damlatılarak, bir cımbızla saat yönünün tersine çevrilir.

    Sülük yapışması:
    Sülükler kirli kanı emdiklerinden yararlıdırlar. Sigara veya herhangi bir ısı kaynağı ile uzaklaştırılırlar.

    Böcek Sokmaları Tedavi Yönetmler:
    Lokal reaksiyon- Böcek sokması lokal bir reaksiyona neden oldukysa, yani böceğin soktuğu yerde küçük bir şişlik oluştuysa buzla kompres yapmak, sabunlu suyla yıkamak veya antihistaminik bir pomat sürmek yeterlidir.

    Genel reaksiyon- Eğer sokulan bölgenin çevresinde daha geniş bir tepki oluşursa (örneğin tüm kolun veya bacağın şişmesi gibi) ya da yaygın kaşıntı görülürse yine normal reaksiyondaki tedavi uygulanabilir. Ağızdan alınan bazı ilaçlar da şikayetleri giderebilir. Ancak bu ilaçları bir doktorun vermesi gerekir.

    Toksik reaksiyon- Sokulan bölgeden uzakta şişme, karın ağrısı, ishal, nefes alma zorluğu, göğüste sıkışma hissi, hırıltılı solunum, dilde şişme; birkaç dakika içinde ortaya çıkan ciddi alerjik reaksiyon ve anafilaksi bulgularıdır. Bilinç bulanıklığı ve kalp durması yaşamı tehdit eder. Bu durumda bir sağlık merkezinde acil madahele yapılmalı; tedavi sonrasında ise kan tahlili ve uygun testlerle alerji saptanmalıdır. Riskli kişiler aşılanır.
    Arı sokmasına karşı aşırı duyarlılığı olan kişiler, doktorun verdiği ilaçları mutlaka yanında bulundurmalıdır.

    Böcek sokmaları için bitkisel öneriler:

    – Adaçayı yapraklarından yapılan merhem, sivrisinek, arı sokmasında acıyı dindirir, kaşıntıyı önler.

    – Andız otu yaprakları veya kökünün hayvan ısırma ve sokmalarında enfeksiyon oluşumunu önleyici etkileri vardır. Çok miktarda andız otu mide bulantısına neden olur.

    – Çalı kavağı (ezilmiş) arı sokmalarında sokulan yere sarılırsa etkili olur. Zeytinyağı ile karıştırılarak elde edilen merhem yanıklara sürülürse şifa verir.

    – Deve tabanı yaprakları ezilip merhem haline getirilerek yaraların, çıbanları, şişen ayakların ve böcek sokan yerlerin üzerine sarılırsa çabuk iyileşmelerini sağlar.

    – Maydanoz tohumlarının ve yapraklarının kaynatılması ile elde edilen saf maydanoz suyu, arı ve haşarat sokmasında, sokulan yere sürüldüğünde ağrısını geçirir.

    – Sarımsak rendelenmiş olarak yara, çıban ve zehirli hayvanların soktuğu bölgelere sarıldığında iyileştirici olur.

    İlgili Konular ;
    Sivrisinek Kaşıntısı Nasıl Geçer?

    – Hangi Böcek Isırığı Nasıl Olur? Tıklayın !

  • Çocukları enfeksiyondan korumanın 6 yolu

    Çocukları enfeksiyondan korumanın 6 yolu

    Üst solunum yolu enfeksiyonları, yazdan kışa geçiş dönemi olan Eylül-Ekim aylarında daha sık görülüyor. Hava sıcaklığındaki düşüşle birlikte artan sonbahar hastalıkları herkesi ilgilendiriyor ancak bu durum, bağışıklık sistemi yetişkinler kadar güçlü olmayan çocukları daha fazla etkiliyor.

    Havaların soğumaya başlamasıyla kapalı ortamlarda geçirilen zaman artıyor. Kapalı ortamların ısıtılmasıyla düşen nem oranı ise burun mukozasını kurutuyor.

    Bu durumun da kişinin üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden olan virüs ve/veya bakterilere daha açık hale gelmesine yol açtığını söyleyen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Güvenç, kapalı ortamlar olan okul ve kreşlerde bu tür enfeksiyonların hızla yayıldığını söylüyor.

    ÇOCUKLARA HEKİM KONTROLÜ DIŞINDA ANTİBİYOTİK VERİLMEMELİ

    Çocuklarda en çok gribal enfeksiyonlar başta olmak üzere bronşit, farenjit, sinüzit, orta kulak iltihabı ve zatürre görüldüğünü belirten Güvenç, “Üst solunum yolu enfeksiyonlarının çok büyük bir kısmı viraldir, yani antibiyotik gerektirmez, ancak çocuğun durumuna göre antibiyotik kullanımı tavsiye edilebilir. Bu karar kesinlikle bir hekim tarafından verilmeli, aile kendi insiyatifi ile antibiyotik kullanımına başlamamalıdır.” dedi.

    Fizik muayene bulguları veya laboratuvar inceleme sonuçları bakteriyel enfeksiyonu desteklerse antibiyotiğe başlanabileceğini belirten Güvenç, “Viral enfeksiyonlara ikincil enfeksiyonlar eklenebilir, bu durumda hekim tarafından uygun görülmesi halinde antibiyotik verilebilir” şeklinde konuştu.

    Çocukların enfeksiyondan korunmaları için bir takım önlemler alınabileceğini belirten Dr. Güvenç, en önemli koruyucu yöntemleri şu şekilde sıraladı:

    ÇOCUKLARI ENFEKSİYONDAN KORUMANIN 6 YOLU

    1 – Bebek ve çocuklar kalabalık ortamlardan olabildiğince uzak tutulmalı.
    2 – Çocukların hasta insanların olduğu ortamlara girmeleri engellenmeli.
    3- Eller sık sık sabunlu su ile yıkanmalı, vücut hijyenine dikkat edilmeli.
    4 – Çocuğun odası ve oynadığı eşyaların hijyenine özen gösterilmeli, çocuk odası sık sık havalandırılmalı.
    5 – C vitamini bakımından zengin olan besin ögelerine günlük beslenme programında yer verilmeli.
    6 – Çok sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren çocuklara koruma aşıları yaptırılmalı.
    Evde ve kapalı ortamda sigara içilmemeli.

    Kaynak: ntv.com.tr/saglik

  • Göz kuruluğu deyip geçmeyin

    Göz kuruluğu deyip geçmeyin

    Dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen göz kuruluğu, yaklaşık yüzde 35 oranında gözleniyor. 40 yaşın üstündeki kadınlarda daha sık rastlanan göz kuruluğu, hava kirliliğinin yüksek olduğu büyük şehirlerde daha yüksek oranlarda görülüyor. Uzun süre bilgisayar veya televizyon başında ekrana bakmak, yaşın ilerlemesi, çevresel faktörler, menopoz, klimalı ortamlar, kontakt lens kullanımı, göz ameliyatları, sigara kullanılan ortamlarda bulunmak da göz kuruluğunun artmasına neden olabiliyor.

    Göz kuruluğu, özellikle akşam geç saatlerde bulanıklık veya gözlerde yorgunluk ya da sabah uyanınca gözü açmada zorlanma, gözlerde yanma batma şeklinde kendini gösteriyor.

    Gözyaşı salgısı, erkek ve kadınlarda ilerleyen yaşla birlikte azalıyor. Oysa insan ömrünün uzamasıyla ileri yaşlarda da net görmeye ihtiyaç duyuyoruz. Teknolojinin gelişmesiyle insanların günlük faaliyetleri değişiyor. Eskiden görme ihtiyacı uzağı veya ince ayrıntıları fazla gerektirmezken, günümüz yaşantısında bilgisayar, televizyon, HD yayın, 3D yayın gibi giderek artan sayıda ortamda net görmeye ihtiyacımız var.

    kurugozEstetikle gençleştirilemeyen tek şey
    Estetik boyutuna şöyle vurgu yapıyor: “Estetikle her şeyi gençleştirebilirsiniz, bir tek göz hariç. Çünkü iki göz kapağı arası sürekli havayla temas ettiği için seneler içinde giderek sararıyor. ‘Gözlerimin parlaklığı azaldı’ sık kullanılan bir deyimdir. Gözyaşı yapısı sağlıklı olanlarda bu parlaklık azalması daha geç oluşuyor. Vücudumuzda havayla temas eden iki önemli yer var. Ağzımız ve göz kapağı aralığımız. Sağlıklı ve yeterli gözyaşınız yoksa enfeksiyonlara da daha açık hale geliyorsunuz. Konjonktivit, alerji, kirpik dibi iltihabı gibi birçok hastalığa daha yatkın oluyorsunuz.”

    Kuru göz belirtileri nelerdir?
    Gözlerinizde aşağıdaki belirtiler varsa göz doktorunuza başvurmalısınız.
    • Kuruluk
    • Kaşıntı
    • Yanma, batma
    • Yabancı cisim hissi
    • Işığa duyarlılık
    • Aşırı gözyaşı
    • Bulanık görme veya geceleri görmede zorluk
    • Yorgunluk

    Kimlerde kuru göz oranı daha yüksektir?
    • Yaşlanma: Gözyaşı salgısı, erkek ve kadınlarda, ilerleyen yaşla birlikte azalır. Kuru göz semptomları hormonal değişimlere bağlı olarak özellikle kadınlarda daha sık görülmektedir.

    • Çevresel faktörler: Nemi düşük, sıcak veya rüzgarlı ortamlar, radyasyon veya kimyasal maddelere maruz kalma, yüksek yerlerde bulunma kuru göze neden olabilir.

    • Menopoz: Kuru göz her yaş grubunu etkileyen bir hastalık olmakla beraber, menopoza bağlı hormonal değişimler sebebiyle genelde kadınlarda daha sık gözlenmektedir.

    • Klimalı ortamlar: Klima kullanımı ortamın kurumasına neden olarak gözyaşının buharlaşmasını hızlandırmakta ve Kuru göze yol açmaktadır.

    • Kontakt lens kullanımı: Kontakt lens kullanımı gözyaşının daha hızlı buharlaşmasına neden olacağından Kuru göze yol açmaktadır.

    • Göz ameliyatları: Operasyonlara bağlı olarak göz yüzeyi ve gözyaşı bezleri etkilenmekte ve Kuru göz belirtileri ortaya çıkabilmektedir.

    • Yoğun bilgisayar kullanımı: Gözyaşının göz yüzeyine yayılmasını sağlayan “göz kırpma” hareketinin sıklığı, yoğun bilgisayar kullanımında azalmaktadır. Daha az göz kırpma da buharlaşmayı artıracağı için kuru göze neden olmaktadır. Sadece bilgisayar değil, TV ekranı karşısında uzun saatler geçirme ya da uzun süreli okumalarda da göz kırpma sayısının azalmasına bağlı olarak kuru göz oluşabilmektedir.

    • Sigara kullanımı: Sigara dumanındaki maddeler göz yüzeyini olumsuz yönde etkilemektedir.

    • Romatizma: Bağışıklık sistemi ile ilişkili romatizmal hastalıklarda gözyaşı salgılayan bezler de etkilenmekte ve kuru göz tetiklenmektedir.

    • Hastalıklar ve tedavide kullanılan ilaçlar: Hipertansiyon, kalp hastalıkları, diyabet, tiroid (guatr), alerji ve depresyon gibi çeşitli hastalıklar ve bu hastalıklarda kullanılan ilaçlar kuru göz hastalığını tetikleyebilmektedir.

    • Göz tansiyonu: Bu rahatsızlığın tedavisinde kullanılan göz damlaları göz kuruluğuna yol açabilmektedir.

    Günlük yaşamda rahat etmek için yapılacaklar:

    • Otomobil, uçak gibi yerlerde havalandırma doğrudan gözünüze gelmesin.
    • Uyuduğunuz oda nemli olsun.
    • Güneşli ve rüzgarlı havalarda mutlaka koruyucu güneş gözlüğü takın.
    • Bilgisayara belli bir seviyede karşıdan ışık ve klima rüzgarı gelmesin.
    • Kuru göz bulgularınız varsa bol su için.
    • Özellikle bilgisayar kullanırken daha az göz kırpma buharlaşmayı artıracağı için kuru göze neden olur. Bilgisayar başındayken gözlerinizi sık sık kırpıştırmayı unutmayın ve zaman zaman uzağa bakarak gözlerinizi dinlendirin.

  • Çocukları sürekli öpmeyin

    Çocukları sürekli öpmeyin

    Çocuklarda görülen halsizlik, boğaz ağrısı, bademcik büyümesi ve ateşin nedeni bu öpücükler olabilir.

    Çocukları günlerce yatağa düşürebilen öpücük hastalığı, bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı olarak pek çok ciddi hastalığa da davetiye çıkarabilir.

    2 yaş altında belirti vermiyor

    Uz. Dr. Özlen Kaya Çardak, halk arasında öpücük hastalığı olarak bilinen enfeksiyonun EBV (Epstein-Barr virus) adlı virüse bağlı olarak geliştiğini söyledi. İnsandan insana tükürük yolu ile bulaşma olduğu için öpücük hastalığı olarak adlandırılan sorunun tıbbi adı “İnfeksiyöz mononükleoz“. Öpücük hastalığının kuluçka dönemi yaklaşık 40 gün ama küçük çocuklarda bu süre 15-20 güne kadar kısalabiliyor. Hastalık 2 yaş altı çocuklarda hiç belirti vermiyor.

    Beta mikrobuyla karıştırılıyor

    Bazı hastalarda tüm vücutta döküntü gelişir. Ateş çok yüksek olur ve sıradan bir boğaz enfeksiyonuna göre uzun sürer. Bu hastalığın klinik bulguları “Beta” mikrobuna bağlı boğaz enfeksiyonu ile karışabilir.

  • Kadınlarda ağrılı cinsel ilişki

    Kadınlarda ağrılı cinsel ilişki

    Cinsel ilişki sırasında genital bölgede devamlı ve yineleyici ağrı olmasıdır. Kadınların önemli bir kısmı hayatlarının bir döneminde bu ağrıyı geçirir.

    Ağrılı cinsel ilişkide ağrı yüzeysel ve derin olmak üzere iki şekilde kendini gösterir. Yüzeysel ağrılar vajinal enfeksiyonlar, jinekolojik ameliyatlar, doğum lezyonları, ilişki öncesi yeterli uyarı ve dolayısıyla ıslanma olmadan girilen cinsel ilişki vb. nedenlerden kaynaklanabilir. Klinikte sık rastlanan durum vajinal kuruluktur.
    Derin ağrılı cinsel ilişki vajinadaki doğuştan anormallikler, sistit, üretra iltihapları, kronik enfeksiyonlar, perliste kitleler, bağırsak hastalığı ve genital organlarda sarkmalar neden olabilir.

    Cinsellikle ilgili kaygılar, olumsuz düşünce ve önyargılar, suçluluk duyguları, cinsel istismar öyküsü, evlilik ve ilişki sorunları, ağrı beklentisi, anksiyete, korku, öfke, eş reddi ve doğum ve gebelik korkusu diğer önemli nedenler arasındadır.

    Tedavide nedene ve danışanın durumuna uygun cinsel terapi uygulanır. Cinsel terapi, tıbbi nedenler, dışlandıktan sonra uygulanmalıdır. Eğer bir tıbbi neden düşünülüyorsa danışan uygun uzmana yönlendirilmelidir. Varsa ilişki problemleri ve evlilik problemleri halledilmelidir. Cinsel terapi ile çiftin cinsel aktivite etkileşimleri yeniden inşa edilerek kişinin yeterli cinsel uyarımı alması ve vajinal ıslanma sağlamaya yönelik etkileşime doğru çift yavaş yavaş yönlendirilmelidir. Psikodinamik nedenler söz konusu ise dinamik yönelimli cinsel terapi uygulanmalıdır.

    Ağrılı Cinselliğin Sebepleri için tıklayın !