Etiket: egzersiz

  • Zayıflamak için merdiven çık

    Zayıflamak için merdiven çık

    Zayıflamak için hangi yöntemleri denemedik ki?Yürüyüş,koşu,pilates,yüzme…Bunlar elbetteki zayıflamak için tek başına yeterli değil.Yanında sağlıklı beslenerek ve günlük spor aktivitelerini de yaparak ideal kilonuza kavuşmak hayal değil..

    Bunların dışında öyle bir aktivite var ki bu bile spor yapmaya vakit bulamayanlar için yeterli olabiliyor..Bunlar günlük hayatta yaptığımız standart hareketlerden sadece birkaç tanesi..Mesela asansöre binmek yerine merdivenlerden inebilir,otübüs durağından 1-2 durak önce inip gideceğiniz yere yürüyebilirsiniz..

    Uzun süren egzersizler yerine birer dakikalık kısa ve sık efor patlamaları kilo vermek için saatler süren yorucu egzersizler yapılması gerektiği sanılır ama bilim adamları kilo vermenin o kadar da zor olmadığını açıkladı.

    American Journal of Health Promotion dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, günde fazladan sadece bir dakikalık enerjik aktivite, istenmeyen kiloların atılması için yeterli.

    Zayıflama kürleri için tıklayın !

  • Kilo problemi olanlara tavsiyeler

    Kilo problemi olanlara tavsiyeler

    Diyetisyen Elanur Yılmaz, kilo problemi olanlara altın niteliği taşıyan önerilerde bulundu.Kiloların yol açtığı hastalıkların saymakla bitmediğini dile getiren Büyük Anadolu Meydan Hastanesi doktorlarından Diyetisyen Elanur Yılmaz, “Bu kilolar yaşam kalitesini de düşürüyor.

    Kendi imkanıyla diyet yapan, zayıflamaya çalışan fakat uzmanlardan yardım almadığı için kilolarından kurtulamayan insanlar, ben nasıl zayıflayacağım diye kara kara da düşünürler.

    Kulaktan dolma bilgilerle yapılan her diyet herkese uygun değildir. Kilolarınızdan bıktıysanız, bir an önce kilo vermek istiyorsanız bu önerilerimizi dikkate alabilirsiniz” dedi.

    Diyetisyen Elanur Yılmaz’ın altın değerindeki önerileri şöyle:“İş hayatınızın yoğunluğu ya da çocuklarınızın bakımı sırasında atladığınız öğünlerin sizin kilo verememenizde en büyük etken olduğunu biliyor muydunuz? Atladığınız öğünleri ‘Aslında az yiyorum, mesela öğle yemeği yemiyorum az kalori alıyorum, kardayım’ mantığıyla bakmaktan vazgeçin. Çünkü saati geldiğinde yemediğiniz her öğün karşılığında metabolizmanızı yavaşlatıyor ve bir sonraki öğünün yağ olarak depolanmasını o kadar kolaylaştırmış oluyorsunuz. Ummadığınız besinler yüksek enerjiye sahip olabilir bu nedenle porsiyon kontrolünü iyi bilmek önemlidir. Örneğin iki yemek kaşığı pilavın bir dilim ekmeğe eşit olduğunu bilirseniz bir tabak dolusu pilav yediğinizde yaklaşık yarım ekmek tükettiğinizi bilir, bunun yerine pilavı diğer yemeklerin yanında garnitür olarak tercih edersiniz.”
    YETERSİZ EGZERSİZ VE AZ UYKU-ÇOK UYKU
    “Artık sizin için rutinleşmiş hareketler (örneğin bakkala yürüyerek gitmek, asansör kullanmamak vb.) spor sayılmaz. Kilo vermek, daha doğrusu iyi bir yağ yakımı sağlamak istiyorsanız yürüyüş, bisiklet, yüzme gibi bir sporu düzenli bir şekilde hayatınıza dahil etmelisiniz. Eğer normalde de aktif bir spor hayatı olan biriyseniz yaptığınız sporun cinsi ve sıklığı önemlidir. Çünkü her sporun harcattığı enerji farklı olduğundan yapılması gereken süre de kişiye göre değişmektedir. Eğer spor yaptığınız halde zayıflayamıyorsanız belki yaptığınız spor çeşidi doğrudur ama tam yağ yakımı başladığı sırada siz sporunuzu sonlandırıyorsunuzdur. Daha az ya da fazla uyuyan insanların gün içinde daha fazla kalori aldıkları bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır. Yapılan araştırmalar sonucunda doktorlar; uyku eksikliğinin ve fazlalığının hormonların düzgün salgılanmasını etkileyebileceğinin öngörmüşlerdir.”

    AŞIRI STRES VE DİYETİ HATALI UYGULAMA
    “Mutluluk verici besin olarak bilinen çikolata stresli zamanlarda en çok tercih edilen yiyeceklerden biridir. Vücutta mutluluk hormonu olarak bilinen ‘seratonin’in salgılanmasına yardımcı olan çikolata aynı zamanda enerjisi yüksek olduğundan kilo alımına da neden olabilir. Stres gerek hormonal düzen üzerindeki etkisiyle, gerek kişiyi kalorili besinlere yöneltmesi ( özellikle karbonhidrat içeriği yüksek besinler ) sebebiyle kilo verememenizin altındaki nedenlerden biri olabilir. ‘Nasılsa enerjisini harcadım’ düşüncesi ile spordan sonra oturup diyetinizde olmayan bir yiyeceği yemek, masum olduğunu düşündüğünüz salataları kattığınız soslarla kalori bombası haline getirmek, meyveyi ara öğünde değil yemeğin üzerine yemek gibi hatalı hareketler kilo verme konusunda bütün emeklerinizi boşa çıkarabilir.”

    METABOLİK SORUNLAR VE İDEAL KİLODA OLMA
    Diyet ve egzersiz hayatınızın bir parçası olduğu halde hala kilo veremiyorsanız altında yatan nedenlere bakmak lazım. Steroidler, bazı psikiyatrik ilaçlar, insülin ve bazı beta blokerler gibi ilaçlar kilo kontrolünü sağlamak konusunda zorluklara yol açar ve genelde bu sorunlar kilo alınarak son bulur. Bunun yanı sıra farkında olmadığınız tiroitle ilgili bir rahatsızlığınız veya insülin direnciniz de olabilir ki böyle bir durumda tedavi doktor ve diyetisyen işbirliğiyle olmalıdır. Bedeniniz size artık verilecek daha fazla kilo olmadığını söylüyor olabilir. Bu mesaja kulak verin çünkü aksi takdirde kaybettiğiniz kilolar kastan olmaya başlayacak. Vücut yağı belli bir düzeye indiğinde vücut kendini korumaya alır ve daha fazla enerji harcaması olduğunda kaslardan harcamaya başlar. Bu nedenle ideal kiloda olup olmadığınızı anlamak amacıyla bir diyetisyene başvurun.”

    Güncel Diyet Haberleri için tıklayın !

  • Göbek yağlarından kurtulmak için…

    Göbek yağlarından kurtulmak için…

    Bazıları ideal kiloda olmalarına rağmen göbeklerinden bir türlü gitmeyen yağlardan şikayet eder. Göbek yağlarından kurtulmak için düzenli olarak yapılacak egzersizlerin yanı sıra ne yediğiniz de çok önemlidir. İşte göbek yağlarından kurtulmanıza yardımcı olacak bazı yiyecekler:

    Göbek eriten yiyeceklerin başında bazı meyveler gelir. Bunlardan biri olan muz zayıflatıcı ve yağ yakıcı etkisi vardır. İçerdiği potasyum mineraline sayesinde zayıflamaya yardımcı olur. Potasyum, metabolizmayı hızlandırıyor ve vücutta ödem tutulmasını engelliyor. Ancak muzu aşırı derecede fazla tüketmemeyi dikkat edin.

    Kırmızı renkli meyve ve sebzelerin temel özelliği içerisinde bol miktarda antioksidan barındırmasıdır. Antioksidanlar bakımından bir hayli zengin olan çileğin yaşlanmayı geciktiren bir besin maddesi olarak tüketilmesinde fayda vardır. Çilek diğer yandan yoğurtla birlikte tüketilirse hem öğün atlamak ve tokluk hissi oluşması için işe yaramakta hem de yan karın bölgesi yağlarının erimesine yardımcı olmaktadır. Kas güçlendirici bir gıda olarak spor yapanlarca ve vücut geliştirme sporu ile uğraşan kişiler tarafından tüketilmelidir. Çilekte size zayıflarken yardım edebilecek meyvelerden biri. Antioksidanlar bakımından zengin olan çilek kalp krizi riskine karşı korur ve yaşlanmayı da geciktirir. Kan dolaşımını hızlandırması ve dokulara kan yoluyla daha fazla oksijen ulaşmasını sağlar. Demir açısından da zengindir.

    Göbek yağlarını yakmak için yoğurt da vazgeçilemeyecek yiyeceklerin başında gelir. Yoğurt fazla kilolara neden olan toksinleri atmamıza yardımcı olur. İçerdiği kalsiyum ve potasyum metabolizma hızınızı yüzde 15 kadar hızlandırır. Ayrıca yoğurt, sindirimi kolaylaştırır, midede ki bakterileri yok eder. Ancak kesinlikle yemekten yarım saat önce yada sonra tüketilmelidir. Yemekle aynı anda tüketilen yoğurt yemeklerin besin değerlerini yok edebilir.

    Yeşil çay yağların bağırsaklardan emilimine engel olduğu için yağlı ve kalorili yiyeceklerin vüctta yağ depolamasına mani olmaktadır. Diğer yandan günde 3 fincan yeşil çay içen kişilerde hem metabolizma hızı artmakta ve bu sayede ortalama ayda 1 kilo zayıflama sağlanmakta hem de bölgesel yağları yakıcı etki yapmaktadır. Yeşil çayın gereğinden fazla tüketilmesi bazı sakıncalar doğurabilmektedir.

    Elma, birçok faydasının yanında, göbek yağının daha hızlı eritilmesine de katkıda bulunuyor. Brezilya’da yapılan bir deneyde, diyet yapan iki gruptan, her gün üç elma yeme zorunluluğu olanların, diğer gruba oranla daha çok miktarda göbek yağı yaktığı ortaya çıkmış.

  • Kolesterol ilacı

    Kolesterol ilacı

    Kolesterolün diyet, egzersiz ve ilaçla kontrol altına alınabilecek bir sorun olduğunu belirten Prof. Dr. Servet Öztürk, ilaçların gereksiz kullanımının zararlı olduğunu söyledi

    Sağlıklı bir yaşam için kolesterol seviyesinin kabul edilebilir sınırlarda tutulması çok önemli. İlaç kullanımındaki en önemli yanlışı; “Sigarayı bırakma, diyet ve egzersizle kolesterolün ne kadar düşürülebileceği değerlendirilmeden hastanın ilaçla tedavi kapsamına alınmasıdır” diyen Memorial Şişli Hastanesi Girişimsel Kardiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Servet Öztürk, kolesterol ilaçlarının gereksiz kullanımının, hasta için zararlı olabileceğini söyledi.

    Kolesterolün; birçok hücre ve hücre içi yapının bileşiminde yer alan, hormonlarda ve diğer vücut fonksiyonlarında önemli rol oynayan yapı taşı olduğunu hatırlatan Prof. Öztürk, “Kolesterolün olmaması halinde; sinir ve sindirim sistemi ile cinsel fonksiyonlar olumsuz etkilenir. Özellikle çocukluk çağındaki beslenme kolesterolden zengin olmalıdır. Özellikle bu dönemdeki kolesterol eksikliği gelişme bozukluğu ve zeka geriliğine yol açabilir. Ancak sağlıklı bir yaşam için kolesterol düzeyinin, olması gereken seviyede tutulması çok önemlidir” dedi.
    ‘KİŞİYE GÖRE DEĞİŞİR’
    Kalp hastalığı kanıtlanmış kişilerde, kötü huylu kolesterol (LDL) değerinin 100’ün altında olması gerektiğini, kalp hastalığı olmayan ancak yüksek risk faktörleri olan kişilerde de LDL değerinin 130’un altında olmasının hedeflendiğini vurgulayan Öztürk, şu bilgileri aktardı: “Kalp hastalığı olmayan ve risk faktörleri bulunmayan kişilerde HDL 60 veya üzerindeyse, LDL değerini 130’un altına indirmek gerekli değildir. Kolesterolün; iyi huylu (HDL), kötü huylu (LDL) ve alt grupları vardır. Bunların seviyeleri ve birbirlerine oranı hastalık gelişiminde belirleyicidir. En önemli damar sertliği nedeni, HDL’nin düşük LDL’nin yüksek olmasıdır. Pek çok parametre içinden en sık söz edileni LDL seviyesidir. Ancak kişinin total kolesterolü yüksek bunun yanında HDL’si de yüksekse, LDL için tedavi gerekmeyebilir.
    ‘KONTROL ALTINA ALINMALI’
    Kolesterol seviyesinin artışı, damar sertliği ve beraberinde kalp damar hastalıklarının oluşmasına zemin hazırlar. Kolesterolün uygun seviyeye düşürülmesi, damar sertliğinin kontrol altına alınmasında önemli bir yarar sağlar. Damar sertliği yalnızca kalp damar hastalıklarında değil; beyin, bacak, böbrek ile vücuttaki bütün damarlarda hasar oluşumuna yani damar tıkanmasına yol açabilir. Yüksek kolesterol tedavisinde hasta laboratuvar testleri ile birlikte kardiyoloji uzmanı tarafından yakın takipte olmalıdır. LDL değerinin düzeyi, olması gereken kolesterol seviyesinde belirleyicidir. Tedavide ideal olarak hedeflenen LDL’nin bypassolan veya koroner anjiyoplasti geçirenlerde, diyabet hastalarında ve 65 yaşın üstünde olan kadınlarda 100’ün altına düşmesidir. Bypass veya koroner anjiyoplasti geçiren hastalarda son yıllarda 80 hatta 70’e kadar düşürülmesi tavsiye edilmektedir.
    ‘ İLAÇ GEREKEBİLİR’
    Diyet ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişikliklerine rağmen kolesterol seviyesi belli bir düzeye çekilemeyen hastalarda, ilaçla tedavi gerekli olabilir. Ancak bu durum kolesterolü normal seviyede olan kişiler için geçerli değildir. Kolesterol ilaçlarının yerinde ve doğru kullanımı çok önemlidir. Kolesterol yüksekliği tedavisi mutlaka yaşam şartlarındaki değişiklikle birlikte olmalıdır. Bu olmadan uygulanacak ilaç tedavisi iyi bir çözüm değildir. Etkili olan her ilacın da aynı değerlerde istenmeyen etkileri olabilir. Kolesterol ilaçlarının da binde bir oranında olan bazı yan etkileri bilinmektedir. Ancak ilaçların kesilmesi ile bu sorunlar ortadan kalkar ve kalıcı hasara neden olmaz.”

  • Gözler için göz egzersizleri

    Gözler için göz egzersizleri

    Bilgisayar veya televizyon karşısında uzun süre kalmak, bir noktaya odaklanarak uzun süre bakmak, yanlış ve yetersiz aydınlatma gibi sebepler göz kaslarımızın tembelleşmesine neden olabiliyor.

    Avrupagöz Grup Küçükçekmece Göz Merkezi Başhekimi Op. Dr. Hasan Oğuzhan, sorunsuz ve sağlıklı gözler için yapılması gereken göz egzersizlerini açıkladı.

    Gözlerin tembelleşmesi birçok göz hastalığını beraberinde getiriyor. Bu rahatsızlıkların başında göz tansiyonu (glokom) ve göz kuruluğu geliyor. Avrupagöz Grup Küçükçekmece Göz Merkezi Başhekimi Op. Dr. Hasan Oğuzhan, göz kaslarınızda meydana gelecek tembelleşmeyi engellemek ve gözlerinizi daha güçlü hale getirebilmek için başlıca göz egzersizlerini anlattı:

    Oturarak, ayakta veya yatarak da uygulayabileceğiniz hareketleri başlangıçta 5 kez tekrarlayın. Daha sonra her hareketi 10 kez uygulayabilirsiniz.

    Başınız dik, karşıya bakın ve başınızı hiç kıpırdamadan gözlerinizi aşağıdaki sıra ile hareket ettirin:

    Tavana bakın – yere bakın,
    Sola bakın – sağa bakın,
    Sol üst köşeye bakın – sağ alt köşeye bakın,
    Sağ üst köşeye bakın – sol alt köşeye bakın,
    Yukarı-sola-aşağı-sağa-yukarı bakarak çember çizin,
    Şimdi de aynı çemberi ters yönde çizin: Yukarı-sağa-aşağı-sola-yukarı bakın.

    Op. Dr. Hasan Oğuzhan; vücudumuzdaki en ince ve hassas deriye sahip olan göz çevremizde meydana gelen kırışıklık, deformasyon ve gözyaşı kanalı rahatsızlıklarının olumsuz etkilerinden korunmak için uygulayabileceğimiz egzersizleri de şu şekilde sıraladı:
    • Ellerinizle V harfi yapın ve işaret parmaklarınızı gözünüzün dış uç kısmına yerleştirin. Orta parmağınızı ise gözünüzün iç ucuna yerleştirin. Gözünüzün alt ve üst kapaklarını göz kırpma hareketi gibi hızla hareket ettirin ama bu hareket esnasında gözlerinizi açık tutmaya çalışın. Bu hareketi 2 set şeklinde 10’ar kez tekrarlayın.
    • Başparmak hariç 4 parmağınızı kaşlarınızın üzerine yerleştirin ve kaşlarınızı hafifçe yukarı itin. Gözlerinizi kapatın, göz kapaklarınızı aşağı doğru çekerek karşı bir direnç oluşturun. 10 kez aynı hareketi 2 set halinde tekrarlayın.
    • İşaret parmağınız ve orta parmağınızla yanlamasına V harfi yapın. Başparmağınızı göz kapağınıza yerleştirip kaşınıza doğru itin. Orta parmağınızı gözünüzün altına koyun. Parmaklarınızın ucu ile gözünüzün etrafındaki kasları itin ve kasın. 1- 2 saniye tutun ve bırakın. Şimdi parmaklarınızı birleştirin ve gözünüzün ortasına koyun. Parmak uçlarınızla göz kaslarınızı itin. 1- 2 saniye tutun ve bırakın. Göz yuvarlağınızın üzerine birkaç saniye hafifçe baskı uygulayın, gözlerinizi yavaşça açın ve göz kırpın.
    • İşaret parmaklarınızı yarım ay şekline getirin ve göz kapaklarınızın üzerindeki göz kemiğinin üzerine, kaşınızın tam altına yerleştirin. Parmaklarınızı hafifçe kemiğin üzerine bastırın. Göz kapaklarınızın üzerindeki kaslarla parmaklarınıza doğru bir direnç oluşturun. Bu hareketi 10 kez tekrar edin.
    • İşaret veya orta parmağınızı burun köprüsünün hemen altına yerleştirin. Parmağınızı köprüden yukarı doğru ve kaşlarınızın altına gelen kemiğe doğru hareket ettirin. Kaşlarınızın altında, kemiğin aşağıya döndüğü yerde bir çıkıntı hissedeceksiniz, o kısmı biraz ovun. Şimdi kaşınızın altına gelen göz çukuru kemiğini sol gözünüzün uç köşesine kadar parmağınızla takip edin.
    • Bu çalışmayı tamamladıktan sonra sol elin işaret parmağını, sağ gözünüz ortada kalacak şekilde yerleştirin. (İşaret parmağı kaşın altında, orta parmak gözün altında). Aynı zamanda sağ işaret parmağınızı sağ gözünüzün uç noktasına yerleştirin. Sağ gözün alt kısmındaki orta parmağınızı aşağı doğru iterken, sağ gözün ucuna yerleştirdiğiniz işaret parmağınızla hafifçe sağ tarafa doğru çekin. Bu harekette sadece alt göz kapağı hareket etmelidir. Her göz için 8 kez uygulayın.
    • İşaret parmaklarınızı enlemesine şakaklarınızın üzerine basınç uygulayarak saç diplerinize doğru çekin. Alnınızda çizgiler oluşturmadan gözlerinizi çevreleyen kaslarınızı parmaklarınızın ucuna doğru hareket ettirin (Bir direnç oluşturun). Bu egzersizde 5’e kadar sayın ve bırakın. Bu hareketi 5 kez tekrarlayın.

  • Selülitler için lahana kürü

    Selülitler için lahana kürü

    En iyi selülit doğal çözümü Lahana kürü işte mucizevi yöntemle güzel bir vücuda sahip olabilirsiniz.

    Selülit damar aralarında biriken yağ demektir. Bu yağların yakılımını hızlandırırsak ve bu içeriği sporla desteklersek selülitlerden kurtulmak çok kolay.

    Kadınlar, güzellik ajandanıza bu kürü mutlaka ekleyin! İşte yapmanız gerekenler!

    *Kış boyunca biriken fazla kilolarınızdan kurtulmanızı sağlıyor.
    *Vücutta biriken toksinleri atıyor, kolon kanserini önlüyor.
    *Kan dolaşımını düzenleyip, vücudumuzun canlanmasını sağlıyor.

    Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu ‘ndan Lahana kürü

    *3-4 adet beyaz lahana yaprağı, kaynamakta olan yarım litre suya atılır ve hafif ateşte ağzı kapalı olarak 15 dakika pişirilir.

    *Aç veya tok karnına Sabah bir su bardağı ve akşam bir su bardağı olmak üzere için. Bu işleme toplam 3 gün devam edin.

    *Bu kürü 3 gün uyguladıktan sonra 3 gün ara verin ve tekrar 3 gün uygulayın. Bu şekilde toplam 21 gün içerek kürü tamamlayın.

    *Bu uygulamadan sonra 21 gün ara verin.21 gün aradan sonra sadece haftada bir defa sabah ve akşam,aç yada tok karnına 1 su bardağı içilerek selülitler yok olana kadar bu küre devam edilir.

    *Damak tadına uygun olsun ya da içimi kolay olsun düşüncesiyle haşlama suyuna hiç bir şey ilave etmeyin.

    *21 günlük kür için kesinlikle ihtiyacınız olan miktarı bir defada değil, her gün taze olarak hazırlayın.

    Kan dolaşımını düzenlemek amaçlı kullanımda:

    *3-4 adet beyaz lahana yaprağı, kaynamakta olan yarım litre suya atılır ve hafif ateşte ağzı
    kapalı olarak 15 dakika pişirilir.

    *Birinci hafta Sabah ve akşam aç veya tok karına bir su bardağı içilir.

    *İkinci ve üçüncü haftalarda gün aşırı (bir gün atlayarak) Sabah ve akşam aç veya tok karına
    bir su bardağı içmeye devam edin.

    *Dördüncü haftadan itibaren iki günde bir olmak üzere iki hafta daha uygulayıp kürü sonlandırın.

    Üç ay ara verdikten sonra aynı kürü tekrar edin.

    Selülit için kahveli vücut peelingi tarifi :

    Malzemeler:

    * 2 fincan çekilmiş kahve
    * 1/2 fincan tozşeker veya deniz tuzu
    * 2-3 yemek kaşığı masaj yağı

    Uygulama: Öncelikle cildinizin gözeneklerinin açılması için sıcak bir banyo yapımalısınız. Daha sonra malzemelerin tamamını karıştırıp güçlü dairesel hareketler ile elde ettiğiniz kahveli karışımı cildinize uygulayın.

    Uygulamadan sonra duş alarak cildinizi temizleyin. Cildinizi kuruladıktan sonra vücut losyonunuzu sürün. Kahve cildinizi canlandırır aynı zamanda selülitlerinize de iyi gelir.

  • Kadınların kilo vermesini engelleyen şeyler

    Kadınların kilo vermesini engelleyen şeyler

    Son derece dikkatli yiyen, yaptığı diyete sadık, yürüyüşüne, egzersizlerine özen gösteren bir başkasını tanımıyorsunuz kendinizden başka. Ama ne var ki hala kıyafetlerinizin içine giremiyor ve göbeğiniz sizden önde gitmesine engel olamıyorsunuz!

    1. Kıtlık hissi

    Bir anda çok fazla kalori eksiltmek vücudun aldıklarını yakmasına değil depolamasına yol açar. Aniden büyük bir açlıkla karşı karşıya kalan vücut, kıtlık zamanı sinyalleri vermeye ve önemli işlevleri için harcamak üzere, kas kitlesinden de yakmaya başlar.

    Çözüm: Evet, kilo kaybetmek için kalori kesmeniz gerek, ama hepsini değil. Etkili bir kilo verme için size önerimiz, çareyi ölüm diyetlerinden değil, bol bol egzersiz yapmakta aramanız.

    2. Ya hep ya hiç

    Sizin felsefeniz ya hep ya hiç. Yani ya salatalığın dilimlerini sayıyorsunuz ya da hiç hesapsız, büyük hamburger mönüsünü elmalı tartla tamamlıyorsunuz.

    Çözüm: Önemli olan, rejim yapmayı, sadece belirli bir süre devam ettirilecek bir kür değil, yaşam boyu izlenecek bir yaşam biçimi gibi görmeniz.

    3. Hızlı yemek

    Hızlı yemek yiyen kişilerin mideleri, daha beyne doymuş olduğu sinyalini veremeden çok fazla yemekle doldurulmuş oluyor.

    Çözüm: Ağzınıza aldığınız her lokmadan sonra çatalınızı tabağınızın kenarına bırakın ve yavaş yavaş çiğnediğiniz lokmanız bitene kadar tekrar elinize almayın.

    4. Beyaz ekmek

    Rafine edilmiş beyaz ekmek, makarna ve pirinç çeşitleri çok az lif içerir. Az lifli yiyecekler yerine, bol lifli olanları tercih etmeniz metabolizmanız için çok daha iyi.

    Çözüm: Beyaz ekmek, makarna, pirinç ve patates gibi lif oranı düşük yiyecekler kan şekerini hızla yükseltir. Uzmanlar bunların yerine kepekli ekmek ve lif açısından zengin yiyecekleri tüketmenizi öneriyorlar.

    5. Egzersiz

    Egzersiz tabii ki kilo vermek için vazgeçilmez, ama siz pizzaları hamburgerleri güzelce tüketirken tek başına yetmez.

    Çözüm: Egzersiz yapıyor olmanın rahatlığıyla yiyeceklere sarılmayın. Özellikle porsiyonların miktarı en çok dikkat etmeniz gereken nokta.

    6. Aç ve susuz

    Kilo vermeye çalışanların en yakın dostu, sudur. Toksinlerden arınmak, kasların canlılığını korumak ve metabolizmanızın hızlanmasını sağlamak suyun görevidir. Su sayesinde sıcak yaz günlerinde daha rahat egzersiz yapmanız da mümkün.

    Çözüm: Güne bir sürahi su doldurarak başlayın ve günün sonuna kadar bunu bitirmeyi hedefleyin.

  • Skolyoza neden olan hastalıklar hangileri?

    Skolyoza neden olan hastalıklar hangileri?

    Skolyoz aslında bir hastalık değil, bir bulgu. Çeşitli hastalıklar skolyoza neden olabiliyor. Ayrıca altta yatan asıl hastalığa bağlı olarak farklı şekillerde ve omurganın farklı bölgelerinde oluşabiliyor. Aynı hastalığa bağlı skolyozda bile eğrilikler kişiden kişiye değişiyor. Skolyoz her hastada kendine has bir şekilde görülüyor, buna göre tedaviden alınan sonuç değişebiliyor. Skolyoz Farkındalık Ayı nedeniyle, Acıbadem Maslak Hastanesi Omurga Sağlığı Merkezi’nden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Alanay’a, skolyoz hakkında merak edilenleri sorduk.

    Skolyoz nasıl görülüyor?

    Vücuda arkadan bakıldığında normal omurga düz bir görünümdedir. Kişinin gövdesine yandan baktığınızda ise omurgada normal bir takım eğrilikler görülür. Göğsün üst bölgesinde normal bir kamburluk veya kifoz varken boyun ve omurganın alt bölgesinde içe doğru bir eğrilik vardır. Skolyozlu bir omurgaya arkadan bakıldığında ise yana doğru bir eğrilik görülüyor. Bu da kişiye yana doğru eğiliyormuş gibi bir görüntü veriyor. Bu durumun da kötü postür (duruş) ile karıştırılmaması gerekiyor. Skolyoz ile birlikte sık sık yan planda da değişiklikler görülebiliyor.

    Skolyoz ‘tek eğrilik içeren’ ve ‘çift eğrilik içeren’ omurga görüntüsüyle kendini gösterebiliyor. Skolyozlu omurga aynı zamanda kendi etrafında da dönüyor. Bu dönme sonucu vücudun bir yarısı yukarı kalkarak bir hörgüç görüntüsü oluşturabiliyor.

    Skolyoza neden olan hastalıklar hangileri?

    Skolyoza neden olan bir çok hastalık bulunuyor. Hastaların takipleri ve tedavileri de altta yatan hastalığa göre değişiyor. Skolyoz türleri ve skolyoza neden olan hastalıklar, görülme sıklığına bağlı olarak şöyle sıralanıyor:

    İdiopatik skolyoz: En sık görülen skolyoz tipi. Sebebi bugüne kadar aydınlatılamadığı için “idiopatik” yani ‘sebebi bilinmeyen’ şeklinde adlandırılıyor.

    Nöromusküler skolyoz: İkinci sıklıkta görülüyor, altta yatan bir sinir-kas hastalığı mevcut. Sinir hastalıkları beyin veya omurilikten kaynaklanabiliyor. Örneğin çocuk felci, serebral palsi, meningomyelosel, travmaya bağlı omurilik yaralanması ve felç olan çocuk hastalar. Kas hastalıkları, çocukluktan itibaren veya daha geç dönemde ortaya çıkabilen hastalıklar ( Örneğin, Duchenne hastalığı) da bu duruma örnektir.

    Konjenital skolyoz: Çocuğun anne rahminde gelişimi sırasında ortaya çıkan omurga anomalilerine bağlı olarak ortaya çıkıyor. Doğuştan başladığı için genellikle ilerleyici özelliği var.

    Nörofibromatozis: Kemik ve yumuşak dokuları tutan bu hastalığa sıklıkla skolyoz eşlik ediyor.

    Bunlar dışında romatizmal hastalıklar, bağ dokusunu tutan hastalıklar, omurga kırıkları, omurga enfeksiyonları, metabolik hastalıklar ve sendromik genetik hastalıklar da skolyoza sebep olabiliyor. Bu hastalıklara sahip olan bireylerin skolyoz açısından sıkı takip altında olması gerekiyor.

    Skolyozun belirtileri nelerdir?

    -Bir omuz, diğerinden daha yüksekte olabiliyor.

    -Bir skapula (kürek kemiği), diğerine göre daha yüksekte ya da daha belirgin olabiliyor.

    -Kollar yanlara sarkıtıldığında, bir tarafta kolla gövde arasında daha fazla boşluk olabiliyor.

    -Bir kalça, diğerine göre daha yüksek ya da daha belirgin görünebiliyor.

    -Kafanın izdüşümü leğen kemiklerinin ortasına denk gelmeyebiliyor.

    -Hastaya arkadan bakıldığında ve omurgası yere paralel hale gelene kadar öne eğilmesi istendiğinde, sırtının bir tarafı diğerine göre daha yüksek görünebiliyor.( Hörgüç gibi görünüyor.)

    Skolyoz neden kaynaklanıyor?

    Yapılan tüm çalışmalara rağmen en sık görülen idiopatik (sebebi bilinmeyen) skolyoza neyin neden olduğu ortaya konamamış durumda. Skolyozun genetik kaynaklı olabileceğini gösteren bazı kanıtlar bulunuyor. Ancak tam bir genetik geçiş şekli tanımlanabilmiş değil. Genetik faktörler dışında, büyüme gibi çevresel faktörlerin de skolyoz gelişiminde etkili olabileceği düşünülüyor. Kötü duruş alışkanlığının, ağır çanta taşımanın ya da çantayı tek omuzda taşımanın skolyoz oluşturduğuna dair ise hiç bir kanıt bulunmuyor. Jimnastik gibi bazı spor dallarının skolyoz gelişme riskini arttırdığına dair bazı bulgular olmasına rağmen bunun aksini iddia eden bilimsel yayınlar daha fazla. Yani, herhangi bir spor dalının skolyoza neden olduğunu gösterir kuvvetli kanıta dayalı bir bilgi yok.

    Skolyozun tedavisinde hangi yöntemler kullanılıyor?

    Skolyoz tedavisinde gözlem-egzersiz, korse uygulaması ve cerrahi müdahale olmak üzere başlıca üç yöntem bulunuyor. Bu yöntemleri şöyle anlatmamız mümkündür:

    Gözlem – Egzersiz: Hafif eğriliklerde hastanın düzenli muayeneler yapılarak gözlemlenmesi, bu arada egzersiz (Schroth yöntemi vb.) ve spor programlarına alınması uygun olabiliyor.

    Korse Tedavisi: İskeleti tamamlanmamış hastalarda orta şiddetli veya artmakta olan skolyoz için korse (ortez) tedavisi önerilebiliyor. Korseler, aktif iskelet büyümesi sırasında eğriliğin artmasını engellemek için karşı destek olarak görev yapıyor. Korseler omurgayı tamamen düzeltemiyor ve hastaların tahmini olarak en azından yarısında eğriliğin artmasına engel olamıyor. Korseden beklenen en iyi başarı, eğriliğin tespit edildiği derecede kalıp daha fazla ilerlemesinin ve cerrahi sınıra erişmesinin engellenmesi.

    Korse tedavisinin başarılı olabilmesi için şunları gerekiyor:

    Hasta hala büyürken konulan erken teşhis (Kız çocuklarında adet görmeden önce tespit edilen eğrilikler).

    Hafif ve orta dereceli skolyoz (20 ila 40 derece arası eğrilikler).

    Ortopedik cerrah tarafından düzenli muayene.

    Hastaya uygun yapılmış bir korse.

    Uyumlu bir hasta ve destekleyici bir aile.

    Egzersiz, dans eğitimi ve atletizmi içeren normal aktivitelere devam edilmesi ve doktor gözetiminde olmak şartıyla bu aktiviteler sırasında korseye ara verilmesi.

    Korsenin günde en az 20-23 saat kullanılması.

    Cerrahi Yöntem: Büyüme çağındaki bir kişi, gittikçe artan bir omurga deformitesine sahipse bu deformiteyi düzeltmek ve daha da artmasını engellemek için cerrahi tedavi gerekli. Büyümekte olan çocuklarda cerrahi tedavi gerektirecek eğriliklerin şiddeti 40 derece ve üzeri olarak belirtiliyor. Büyümesini tamamlamış kişilerde ise cerrahi kararı torasik (sırt bölgesi) eğrilikler için 45-50 derece üzeri ve lomber (bel bölgesi) eğrilikler için 40 derece üzerinde veriliyor. Ancak, eğrilik şiddeti dışında ameliyat kararını etkiyebilecek birçok faktör olabiliyor:

    Etkilenen bölgenin omurganın neresi olduğu.

    Skolyozun derecesi.

    Artmış veya azalmış kifozun varlığı.

    Ağrı (adölesanlarda nadir, erişkinlerde daha sık).

    Kalan büyüme potansiyeli.

    Hastanın dengesi.

    Kişisel faktörler.

    Cerrahi türleri nelerdir?

    Büyümesini tamamlamak üzere olan veya tamamlamış çocuklarda en sık yapılan cerrahi işlem enstrümentasyon, düzeltme ve kemik greftiyle yapılan posterior füzyondur. “Enstrümentasyon” sözcüğü düzeltilmiş omurgayı füzyon kaynayana kadar mümkün olduğunca normal bir dizilimde tutmak üzere kullanılan metal çubuklar, çengeller, teller ve vidalar için kullanılıyor. Halen büyüyen (genellikle 10 yaş altı) çocuklarda ise füzyon işlemi boy büyümesi, akciğer gelişimi ve omur gelişimini ciddi etkileyebileceği için füzyon işleminden mümkün olduğunca kaçınılıyor. Küçük çocuklarda füzyonsuz alternatifler (büyüyen çubuklar gibi) tercih ediliyor.

    Cerrahinin amacı güvenli olarak mümkün olabilen en fazla düzeltme yapılarak omurgayı bu şekilde dondurmak. Her cerrahinin beraberinde getirdiği riskler bulunuyor. Bu konuları ortopedik cerrah ile konuşmak gerekiyor.

  • Doğru yürüyün 4 haftada 4.5 kilo verin!

    Doğru yürüyün 4 haftada 4.5 kilo verin!

    İngiliz fitness uzmanı Joanna Hall, doğru tekniği kullanıp yürüyerek hem yürüyüş sonrası meydana gelebilecek ağrılara son verileceğini hem de fazla kilolardan da kurtulunacağını belirtti.

    Boyun ve omuzlar
    Yürürken kendimizi oldukça rahat bırakmalıyız. Böylece tüm ağırlığımızı belirli bir bölgeye verip, o bölgeye yüklenmemiş oluruz. Bunun için boynunuzu ve omuzlarınızı oldukça rahat bir şekilde bırakın. Zamanla daha doğru nefes alıp vererek bunu başardığınızı göreceksiniz.

    Ayak ve ayak bileği
    Çoğumuz yürürken ayaklarımızı bükerek değil dümdüz adım atarak yürürüz. Ancak bu yürüyüş şekli hem dizlerimizi yorar hem de yürüyüşün kalçalarımıza hiçbir etkisi olmaz. Bunun için parmak uçlarını kullanarak yürümeliyiz. Yani yürürken ayak parmaklarımız da hareket etmeli. Aynı zamanda çok kısa adımlar yerine uzun adımlar atmaya çalışmalıyız.

    Yürüyüş Yaparak Zayıflama Grubumuz için tıklayın !

    Kollar ve eller
    Kollarımızı da mekanik bir duruştan öte rahat bırakmalıyız. Kol dirseklerimiz 90 derecelik bir açıyla durmalı. Her iki kolunuzla sergileyin. Ellerinizi yumruk pozisyonuna getirmeden yine rahat bırakarak yürüyüşe devam edin.

    Kalçalar ve leğen kemiği
    Üst vücut ağırlımızı hatalı olarak kalçalarımıza veririz. Ancak yürürken her iki kalçamızda da birer bardak su varmış gibi iki yana sallamamaya çalışmalıyız. Aynı zamanda onları yürürken sıkmak yerine rahat bit şekilde yürümeliyiz. Böylelikle kalçalarımızdaki kiloları yok etmeye başlayabiliriz.

  • Diyabette doğru bilinen yanlışlar

    Diyabette doğru bilinen yanlışlar

    İnsülin bağımlılık yapar mı? Şeker hastalığı kısırlığa neden oluyor mu? Tip 2 diyabet, yaşlı hastalığı mıdır? İşte soruların yanıtları!

    Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabette, egzersiz ve diyet tedavinin ömür boyu sürecek ayrılmaz bir parçası olurken, insülinin bağımlılık yapabildiği ve hastalığın kısırlığa yol açabildiği bilgileri gerçeği yansıtmıyor.

    Uzmanlar, stresin kan şekerinde etkili olabildiğini, ancak yüksek rakamların bununla açıklanamayacağını, altta yatan nedenlerin tespit edilmesi gerektiğini belirtiyor. Ani kan şekeri düşüklüğünde de “sinirlilik” halinin etkili olabildiğini ifade eden uzmanlar, kan şekeri yüksekliğinde ise bir etkisinin bulunmadığına dikkati çekiyorlar.

    Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Berrin Demirbaş, şeker hastalığı olarak bilinen diyabetin, pankreasın yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insülin hormonunun etkili şekilde kullanılamaması durumunda geliştiğini söyledi.

    Demirbaş, diyabet hastalarının vücudunun, yediği besinlerden kana geçen şekeri kullanamadığını ve kan şekerinin yükseldiğini, gün içinde çok su içme, sık idrara çıkma, yorgunluk ve açıklanamayan kilo kaybının, hastalığın öne çıkan belirtileri olduğunu ifade etti.

    Demirbaş, diyabetin yaklaşık yüzde 90’ının erişkinlerde görülen Tip 2, yüzde 5-10’unun ise çocuklarda görülen Tip 1 şeklinde olduğunu, halk arasında diyabetle ilgili doğru bilinen birçok bilginin yanlış olduğunu söyledi.

    TİP 2 DİYABET YAŞLI HASTALIĞI MIDIR?

    Tip 2 diyabetin erken tanı konulduğunda ve düzenli ilaç kullanımı halinde tedavi edilebileceğini belirten Demirbaş, bu hastalarda egzersiz ve diyetin yaşam boyu devam etmesi gerektiğinin altını çizdi.

    Demirbaş, son yıllarda özellikle şişman ve hareketsiz çocuk sayısının artışına bağlı çocuk ve genç yaş grubunda da Tip 2 diyabetin görülmeye başladığına işaret etti.

    DİYABET HASTALARI “STRESTEN” ŞİKAYETÇİ

    Stresin kan şekeri üzerinde etkili olduğunu anlatan Demirbaş, genellikle hastalarının stresten şikayetçi olduklarını dile getirdi. Demirbaş, şöyle devam etti:

    “Hastalar, stres sonrasında kan şekerlerinin yükseldiğini ifade ediyorlar. Bu, bir bakıma doğrudur. Örneğin; kan şekeri 100 mg/dl olan birinin, stres sonrası 160 ve 170 mg/dl çıkması stresle açıklanabilir. Ama 300-400 mg/dl gibi yüksek rakamlar, kesinlikle stres ile açıklanamaz.

    Stresin, şekeri bu kadar da yükseltmeyeceğini bilmeli, hasta önlemini buna göre almalıdır. Stres belki hastanın diyet düzenini bozmasına, ilaçlarını aksatmasına neden olup şekerini yükseltebilir. Bu anlamda da kan şekeri yüksekliğine katkısı olabilir. Ancak hastanın stresten öte başka nedenleri araştırması ve bunlara ait önlemleri alması gerekir.”

    “ANİ KAN ŞEKERİ DÜŞÜKLÜĞÜ SİNİRLİLİK YAPABİLİR”

    Diyabetik hastaların, kan şekeri düzenli seyrettiği sürece sinirli olmayacaklarını vurgulayan Demirbaş, “Diyabette ani kan şekeri düşüklüğü olursa sinirlilik olabilir. Kan şekeri yüksekliği sinirlilik yapmaz” dedi.
    Şeker hastalarına ara öğünlerde meyve yemesi önerildiğini ve bunların porsiyon şeklinde olduğunu anlatan Demirbaş, bir bardak meyve suyu elde edilmesi için birkaç meyvenin sıkıldığını, bunun da hasta için arzu edilen ölçünün üstünde olduğunu söyledi.

    Demirbaş, sıvı gıdaların çok hızlı emildiğinden kan şekerini hızla yükselttiğini ifade ederek, şeker hastalarına hem sindirim sisteminin iyi çalışması hem de kan şekerinin iyi seyretmesi için meyve suyu içilmesi yönündeki önerilerin doğru olmadığını, bunun yerine meyvenin olduğu gibi tüketilmesi gerektiğini bildirdi.

    “DİYABETLİNİN KISIR OLACAĞINA İLİŞKİN BİLGİ YANLIŞ”

    Demirbaş, diyete bağlı kalmayan hastalarda şişmanlık görülebileceğini işaret ederek, diyabet hastalarının kısırlık sorunu yaşayacağına ilişkin bilginin yanlış olduğunu aktardı.
    Gebelik planlamasından 3 ay önce diyabet hastası anne adayına insülin tedavisi başlanacağını ve kan şekeri ayarlandıktan sonra hamile kalınabilineceğini anlatan Demirbaş, şeker hastası olan erkeğin de kan şekeri kontrol altındayken cinsel fonksiyonunda problem yaşanmayacağını belirtti.

    “İNSÜLİN BAĞIMLILIK YAPMAZ”

    Demirbaş, insülinin bağımlılık yapan bir madde olmadığını ve istenildiği zaman bırakılıp hap tedavisine geçilebileceğini dile getirdi.

    Sadece şekerli gıdaları tüketmeyerek kan şekerinin kontrol altına alınamayacağına dikkati çeken Demirbaş, “Diyabetik kişinin alması gereken kalorinin yüzde 50’si karbonhidrat, yüzde 30’u yağ, ve yüzde 15-20’si protein olmalıdır. Yağın içeriğinde yüzde 7’den azı doymuş yağ (tereyağı), yüzde 7 oranında çoklu doymamış yağ (ayçiçek yağı, soya yağı ve mısır özü yağı), yüzde 10-15’i tekli doymamış yağ (zeytinyağı) olmalıdır. Karbonhidrat alırken özellikle lifli gıdalar tercih edilmelidir. Diyabetik diyette tatlı gıdaların tüketilmesi yasaktır. Ayrıca bal direk glukoz içerdiğinden diyabetik bireyler için yasaktır.”

    AA