Etiket: eğitim

  • Dil Öğrenmek ve Dil Zekası Arasındaki Farklar

    Dil Öğrenmek ve Dil Zekası Arasındaki Farklar

    Dil öğrenmek ve dil zekası, dil becerileriyle ilgili iki önemli kavramdır, ancak aralarında belirgin farklar bulunmaktadır. Dil öğrenme, yeni bir dilin kazanılması sürecini ifade ederken, dil zekası, dil becerilerinin ölçümü ve değerlendirmesiyle ilgilenir.

    Dil öğrenmek ve dil zekası, birbirine benzer gibi görünen ancak aslında farklı kavramlardır. Bu iki terim arasındaki ayrımı anlamak, dil becerilerini geliştirmek isteyenler için önemlidir. Bu yazıda, dil öğrenmek ve dil zekası arasındaki temel farkları inceleyeceğiz.

    Dil Öğrenmek

    Dil öğrenme, bir kişinin yeni bir dilin dilbilgisini, kelime dağarcığını ve iletişim becerilerini kazanma sürecidir. Bu süreç, genellikle dil dersleri, dil değişimleri, dil öğretim materyalleri ve dil uygulama aktiviteleri aracılığıyla gerçekleşir. Dil öğrenme, çeşitli dil becerilerini içerir: konuşma, dinleme, yazma ve okuma.

    Dil Öğrenmenin Temel Unsurları:

    1. Dilbilgisi: Dilbilgisi kuralları öğrenmek, cümle yapılarına hakim olmak.
    2. Kelime Bilgisi: Dilde kullanılan kelimelerin anlamlarını ve nasıl kullanıldıklarını bilmek.
    3. İletişim Becerileri: Konuşma ve yazma becerilerini geliştirmek, başkalarıyla etkileşimde bulunma yeteneğini kazanmak.
    4. Kültürel Anlayış: Dilin konuşulduğu kültürü anlamak, ifadelerin kültürel bağlamını anlamak.

    Dil Zekası

    Dil zekası, bir kişinin dil ile ilgili becerilerini ölçen ve değerlendiren bir kavramdır. Bu, genellikle dilbilgisine, kelime dağarcığına, sözcük oyunlarına ve dilin anlam yapısına odaklanan bir zeka türüdür. Dil zekası, bir kişinin bir dilde ne kadar yetenekli olduğunu ölçer ve bu kişinin dil becerilerini değerlendirir.

    Dil Zekasının Temel Unsurları:

    1. Dilbilgisi Yeteneği: Dilbilgisi kurallarını anlama ve doğru bir şekilde kullanma yeteneği.
    2. Kelime Yeteneği: Zengin bir kelime dağarcığına sahip olma ve kelime oyunlarına yetenek.
    3. Anlam Yapısı: İfadelerin ve sözcüklerin anlamını derinlemesine anlama yeteneği.
    4. Yaratıcılık: Dil kullanımında yaratıcılık, özgün ifadeler ve metaforik düşünce.

    Dil Öğrenmek ve Dil Zekası Arasındaki Farklar

    Dil Öğrenmek ve Dil Zekası Arasındaki Farklar
    Dil Öğrenmek ve Dil Zekası Arasındaki Farklar: Dil öğrenmek, kelime hazneni genişletir; dil zekası ise dilbilgisi ve ifade yeteneklerini ölçer. İkisi bir arada, iletişimde güçlü bir temel oluşturur.
    • Dil öğrenmek, dil zekasını geliştirir: Dil öğrenme süreci, dil zekasının geliştirilmesine katkıda bulunabilir. Ancak dil zekası, doğuştan gelen bir yetenek olabilir ve dil öğrenme sürecinde de rol oynar.
    • Dil zekası, dil öğrenme sürecini etkiler: Dil zekası yüksek olan bireyler, genellikle daha hızlı ve etkili bir şekilde yeni diller öğrenme eğilimindedir. Ancak düzenli dil öğrenme çabaları, dil zekasını artırabilir.

    Dil öğrenme ve dil zekası, birbirini etkileyen ancak farklı odaklara sahip iki önemli kavramdır. Dil becerilerinizi geliştirmek istiyorsanız, hem dil öğrenme sürecine dikkat etmek hem de dil zekasınızı geliştirmek önemlidir. Dengeli bir yaklaşım, güçlü iletişim becerileri kazanmanıza ve dilin zengin dünyasını keşfetmenize yardımcı olacaktır.

    Sıkça Sorulan Sorular

    Dil öğrenmenin zekayla alakası var mı?

    Evet, dil öğrenme süreci, bireyin zeka seviyesini etkileyebilir. Ancak, dil öğrenme çabaları ve sürekli pratik, her zeka seviyesindeki kişinin dil becerilerini geliştirmesine olanak tanır.

    Dil öğreniminde farklı zeka türleri nelerdir?

    Dil öğreniminde farklı zeka türleri bulunabilir. Dilbilgisi yeteneği, kelime dağarcığı, anlam yapısı ve yaratıcılık gibi zeka alanları, dil becerilerini farklı şekillerde etkileyebilir.

    Dil öğrenmek zekayı geliştirir mi?

    Evet, dil öğrenmek zeka seviyesini artırabilir. Dil öğrenme süreci, beyin aktivitesini teşvik eder, problem çözme becerilerini güçlendirir ve genel kognitif fonksiyonları olumlu yönde etkiler.

    Yeni dil öğrenmek IQ arttırır mı?

    Araştırmalar, yeni dil öğrenmenin bilişsel esnekliği, belleği ve problem çözme yeteneklerini geliştirebileceğini göstermektedir. Bu nedenle, IQ seviyesini olumlu yönde etkileyebilir.

    Dilsel zeka ne demek?

    Dilsel zeka, Howard Gardner’ın çoklu zeka teorisine dayanarak ortaya atılmış bir kavramdır. Bu zeka türü, dilbilgisine, kelime bilgisine, yazma ve iletişim becerilerine odaklanır. Dilsel zekası yüksek olan bireyler, dilin farklı yönlerinde yetenekli olabilirler.

    Bu sorular ve cevaplar, dil öğrenme ile zeka arasındaki ilişkiyi anlamak isteyenler için bir rehber sağlar. Dil öğrenme, zeka üzerinde olumlu etkilere sahip olabilir ve bu süreç, bireyin bilişsel yeteneklerini genişletebilir.

    Forum: Dil öğrenme yolları

  • D4 Satranç Spor Kulübü ve Eğitim Merkezi

    D4 Satranç Spor Kulübü ve Eğitim Merkezi

    FIDE (Dünya Satranç Federasyonu) eğitmeni ünvanı taşıyan iki milli sporcu  GM Mert Erdoğdu ve FM Alper Olcayöz  tarafından 2016 yılında İzmit Kocaeli’de kurulan satranç eğitim merkezi, bünyesindeki tecrübeli eğitimciler ve  milli sporcu eğitmenler ile kentin alanında tek yetkin kurumu olma konumunda.

    Seviyelere göre ayrılan sekiz kişilik sınıflarda, otuz öğrenci kapasiteli mekanında,  butik eğitim anlayışını sürdüren eğitim kurumu  2017 yılında spor kulübü kurarak, adını il ve ülke genelinde çeşitli başarılara yazdırmayı hedefliyor.

    Kocaeli ilinde, hem eğitimci kadrosu  hem de fiziki imkanlar olarak bir ilk olan eğitim kurumu,  kentteki çocukların satranç ile buluşmasını sağlayacak  etkinlikleri de gerçekleştiriyor.

    İletişim:

    0553 676 5710

    info@d4satranc.com

    www.d4satranc.com

    İzmit / Kocaeli

    D4 Satranç Spor Kulübü ve Eğitim Merkezi | 1

    Satrancın Yararları

    •  – Kötü alışkanlıklar edinilmesine engel olur.

     – Planlı hareket etmenin önemini ve gerekliliğini kavratır.

     -Süratli, doğru  ve çabuk düşünebilmeye yardımcı olur, olaylara doğru yorumlarla  yaklaşabilme yeteneklerini geliştirir.

     – Kişiliği ve karekteri olumlu yönde etkiler ve geliştirir.

     -“Kendine güven” duygusu aşılar ve bunu geliştirir.

     – Kendi güç ve yeteneklerini daha iyi tanıyarak,  bireysel güç ve yetenekleri açığa çıkarmaya ve bireysel doğru kararlar alabilmeye yardımcı olur.

     – Dikkatini tek konu üzerinde yoğunlaştırabilme alışkanlığı kazandırır.

     -Diğer ders konularının daha iyi anlaşılıp kavramasına  yardımcı olur. Bilimselliği ön plana alarak araştırmalar yapmaya yönlendirir.

     – Konulara karşı şüpheci yaklaşımı benimsetir, onları ezberci zihniyetten arındırır.

     – Kişileri düşünen, araştıran, yargılayan varlıklar haline getirir ve  yaratıcılıklarında özgür bırakan bir ortam hazırlar.

     – Başarıya ancak ve ancak sistemli ve disiplinli bir çalışmayla varılabileceğini gösterir.

     – Mücadeleci bir ruh yapısına sahip olmanın gerekliliğini benimsetir.

     – Başarısızlıklar karşısında yılmamayı, başarı için daha da çok çalışmanın gerekli olduğunu öğretir.

     – Başarılardan büyük hazlar duyarak daha da başarılı olmaya yönlendirir.

     – Yepyeni hedefler göstererek bu yeni hedefler doğrultusunda motivasyon sağlar.

     – Kişilerin olumsuz bir yönünü, eksikliğini, veya bir davranış bozukluğunu hızlıca ortaya çıkarır.

     – Kurallara uymayı, dostça oynamayı, kaybetmeyi kabullenmeyi, kazananı kutlamayı öğretir.

     – Yakın dostluklar kurup daha çok sosyalleşmeye ve sosyal yaşamının zenginleşmesine yardımcı olur.

     – Satrancın yararlarını gösteren bütün bu maddeler, Milli Eğitimin de temel amaçlarındandır, Türk Milli  Eğitimi’nin  öğrenciler tarafından kazanılmasını istediği temel davranışlardır. Bu kadar pozitif etkisi olan bir araç kesinlikle bir ‘EĞİTİM ARACI’dır. Yeryüzünde başka hiçbir araç, bu kadar olumlu davranışların hepsini birden bireylere kazandıramaz!

    Öyleyse, çocuklarımızın olabildiğince küçük yaştan başlayarak ‘Kişilik gelişiminde satrancın pozitif etkilerinden yararlanma’ amaçlanmalı, çocuklarımızın olumlu davranışlar sergilemelerini sağlamaya çalışmalı  bu amaç  bir  ‘görev’ olarak benimsenmelidir. Kaynak: www.tsf.org.tr

    Çocuklar Satranç öğrensin Tıklayın !

  • Çocuklara Kolay El Yazısı Öğretme Yöntemleri

    Çocuklara Kolay El Yazısı Öğretme Yöntemleri

    Günümüz eğitim sisteminde çocuklar el yazısı ile yazıyor. Çocuklara kolay el yazısı öğretme yöntemleri nelerdir. Çocuğu yazı yazmak istemiyor ise neler yapabilirsiniz. Ek bilgi olarak el yazısı kalkıyor mu? yada ne zaman kalkacak?

    Çocuklara Kolay El Yazısı Öğretme Yöntemleri

    Çocukların minik elleri yazı yazarken çabuk yorulur. Bunun dışında çocuklar 1. sınıfta anaokulu yada kreşteki gibi oyun üzerine eğitim almadıkları için çabuk sıkılırlar. Yapmanız gereken çok zorlamadan çocuğu dinlendirerek yazı yazmasını beklemek olmalıdır. Çocuklara yazı yazdırırken 10 dakikalık aralar verin. Uzun süren aralar olmamasına özen gösterin.

    El yazısı çocukların matematik zekalarının gelişmesine katkı sağlar. Okumayı öğrenmesini kolaylaştırır. İlerleyen yıllardaki okul başarılarını olumlu etkiler.

    Çocukların el yazısı yazmasını ve yazarken elinin çabuk yorulmasını engellemek için el egzersizleri yaptırmanız gerekir.

    Çocuklara Kolay El Yazısı Öğretme Yöntemleri | 2

    El Egzersizleri

    Oyun hamurlarından şekil yapma,

    El bantlarıyla açma ve germe,

    Çamaşır mandallarını kumaşa tutturma,

    Makas kullanabilme,

    Delgeçler ile kağıt delme

    Ataç kullarak kağıtları tutturabilme,

    Çocuklara basit ev işleri yaptırabilirsiniz,

    Tenis, basketbol gibi el becerisine yönelik sporlar.

    El Yazsısı Ne Zaman Kalkacak

    Milli Eğitim Bakanlığı sosyal medya hesabından 2017 -2018 yılı eğitim öğretim döneminde el yazısı yerine dik temel harflerle eğitimin devam edeceğine yönelik  açıklama yapmıştır.

  • Üstün Zekalı Çocuk Nasıl Anlaşılır?

    Üstün Zekalı Çocuk Nasıl Anlaşılır?

    Ülkemizde bilinen 650 bin civarında üstün zekalı çocuk var. Peki üstün zekalı çocuk nasıl anlaşılır? yada üstün zekalı çocuk ve hiperaktif çocuk arasında fark var mıdır?

    Üstün Zekalı Çocuk Nasıl Anlaşılır?

    Günümüzde her insan hamilelik dönemlerinden itibaren bilinçli hareketler ve doğru besinleri tükettiği için yeni nesil oldukça zeki olarak dünyaya geliyor. Kendilerine güvenli, ifadeleri çok daha bilinçli olan bu çocuklardan bazıları ise üstün zekalı.  Bu çocukların özel bir eğitim programından geçmesi gerekiyor.

    üstün zekalı çocuk
    üstün zekalı çocuk

    Üstün zekalı çocukların özellikleri

    Bedensel olarak düşünüldüğünde bir çoğu diğer bebeklerden daha uzun boylu ve kilolu olarak doğar.

    Ses, ağrı ve acıya karşı aşırı reaksiyon veririler

    Bebeklikten itibaren kıyafet etiketlerinden rahatsız olurlar

    Geniş bir hayal gücü vardır

    Bebeklik evresinde anne babayı erken tanıma tepki verme

    Yaşıtlarının ilgi duymadığı alanlara yönelme ya da hobi edinme

    Merak duyguları çok geniştir

    Şakadan anlama yeteneği, bu çocuklarıın mizah yetenekleri oldukça gelişmiştir

    Soyut muhakeme ve problem çözme becerileri

    Geniş bir kelime hazneleri vardır.

    Üstün zekalı çocuğun özellikleri nelerdir?

    Duyarlılık ve sevecenlik davranışları gösteririrler.

    Sürekli soru sorma yönelimindedirler.

    Arkadaşları ile oynarken lider olma özelliğine sahiptiler

    Öğrenme süreleri yaşıtlarına göre oldukça hızlıdır.

    Güçlü bir hafızaya sahiptirler.

    Üstün Zekalı Çocuk Nasıl Anlaşılır? | 3

    Üstün zekalı çocuk ve hiperaktif Çocuk

    Üstün zekalı çocuk; Genel zihinsel kapasite, kavram ve algı yardımıyla soyut ve de somut nesneleri kavrama yeteneği yaşıtlarından yüksek olan çocuk.

    Hiperaktif çocuk; Gereğinden fazla hareketlidirler, düşünmeden davranır ve dikkatlerini (ilgilerini çekmeyen konularda) birkaç dakikadan fazla yoğunlaştıramazlar. Detaylı dinleme özellikleri yoktur. Çabuk unuturlar.

    Üstün zekalı çocuklar neden özel eğitim gerekir?

    Okullarda normal gelişme ve zeka seviyesine sahip çocuklar için eğitim programları uygulanır. Doğada en iyi sonucu alabilmek için her zaman ona uygun olanın verilmesi şarttır. Üstün zekalı çocuklar normal zeka seviyesindeki çocuklarla aynı eğitimi aldıklarında yap -poz parçası gibi oturmayan yada eksik kalan yerler olacaktır. Bu yüzden çocuğunuza grup yada bireysel zeka testlerinde üstün zekalı tanıımlaması yapıldıysa mutlaka üstün zekalılariçin özel eğitim veren kurumlar ile görüşün.

  • Çocukların Annelerinin Yanında Daha “Kötü” Olmalarının Gerçek Sebebi

    Çocukların Annelerinin Yanında Daha “Kötü” Olmalarının Gerçek Sebebi

    “Bütün gün benimle gayet iyilerdi, ama seni gördükleri andan itibaren kendilerini kaybettiler! Neden böyle oluyor anlamıyorum!” der eşim bana sürekli.

    Geçtiğimiz günlerde şöyle bir makale yayınlandı: “Araştırma: Çocuklar anneleriyle aynı yerde olduklarında yüzde 800 daha ‘kötü’ oluyorlar”. Elbette gerçek olmayan bir araştırma ve komik bir makaleydi bu. Başlığı okuduğumda gülmekten kırıldım. Makale gerçek olmasa da bence ana fikir gayet doğruydu! Çocuklar kesinlikle annelerinin yanında normalde olduklarından yüzde 800 daha ‘kötü’ oluyorlar. Peki ama neden?

    Çünkü sen, sevgili anne, onların güvenli bölgesisin. Sen, onların bütün problemleriyle birlikte gelebilecekleri tek yersin. Eğer sen bir şeyleri iyileştiremezsen, başka kim yapabilir bunu?

    Sen, sevgili anne, hoşa gitmeyen duyguların bir çöp öğütücüsüsün.

    Eğer bir çocuk, hoş olmayan bir takım durumlarda, bütün gün kendini tuttuysa, sizi gördüğü andan itibaren, en sonunda kendini bırakabileceği zamanın geldiğini bilir.

    Bu, içinde her ne biriktirdiyse onu tamamen bırakmaktır… ağlama…sızlanma…hatta bağırsakları. Dışarıda güzel bir gün geçirip eğlendikten sonra ya da işte eve yorgun döndüğünüzde en son uğraşmak isteyeceğiniz şey budur. Ama biz annelere kalır bu: Duyguların bütün yoğunluğuyla sınırsızca ifade edilişi ve yüzümüze inen şaplaklar. Kapıdan adımımızı attığımız andan itibaren hem de.

    Eğer kapıda ağlamalar, sızlanmalar ve çığlıklarla karşılanıyorsanız, çocuklarınızı şımartmadınız. Hayır, sakın kimsenin size bunu söylemesine izin vermeyin.

    Aslında siz, çocuğunuzun doğal olmasına izin verecek kadar güvenli bir alan yaratmışsınız.

    Ve bu arada… Çocukların duygularıyla ve bedensel işlevleriyle tamamen doğal olabilmeleri çok ama çok önemlidir. Büyüdüklerinde çocuklarımızın duygusal zekalarının ve beden farkındalıklarının gelişmiş olmasını istiyoruz değil mi?

    O yüzden bunu iyi bir işaret olarak görün. Çocuklarınızın sizi sevdiğinin bir göstergesi olarak ele alın. Ve sizi anladığımı bilin, çünkü çok ama çok zor, biliyorum.

    Çeviren ve paylaşan: egitimpedia.com

    Alıntı: http://www.popsugar.com/…/Why-Kids-Behave-Badly-When-Mom-Ar…

  • Çocuğum kreşe giderken ağlıyor!

    Çocuğum kreşe giderken ağlıyor!

    Çocuklar için evden ve anne babadan ilk ayrılma, sosyalleşmenin ilk basamağı okul öncesi eğitimdir. Kreşe başlayan çocuk için bu süreç tahmin ettiğinizden daha zor olabilir.

    Evde anne babası, anneanne, babaannesi ya da bakıcısı ile kalmaya alışkın olan çocuk, kreşe başladığı zaman kendini farklı bir ortamda bulur.

    Ev herkes için olduğu gibi, çocuklar için de en güvenilir ortamdır. Çocuk evde istediği saatte uyanır, istediği saatte istediği oyuncak ile oynar, çoğu zaman oyuncaklarını toplamaz, bunu onun yerine yapan yetişkinler vardır. Evin her alanını kendi istediği gibi kullanır.

    Ancak kreşe başladığı zaman, bu rahatlığın yerini belli kurallar ve sınırlar bütünü alır. Çocuğun verdiği tepkiler de bu nedenledir zaten. Peki çocuklar neden kreşe gitmek istemez, işte bazı sebepler:

    Çocuğun hayatına yeni bir ortam girer, çocuğun bu yeni ortama ve kişilere alışması zaman alır.

    Çocuğun hayatına yeni bir otorite olan öğretmen girer. Öğretmen ona sevgi ve şefkatle yaklaşmasına rağmen, ondan belli başlı kurallara uymasını bekler. Bu duruma alışmak da çocuk için süreç gerektirir.

    Tek çocuklu hayatta evin hakimi gibi yaşamaya alışmış olan çocuğun hayatına bir anda 10-15 farklı çocuk girer. Kendi yaş grubu içinde olan bu çocuklar da tıpkı onun gibi her istedikleri olsun istemektedir ve çocukların arasında bir ego savaşı başlar.

    Anne babanın çalışıyor olması nedeniyle sabah kreşe bırakılan çocuk, akşam alınmakta, yemek, yemek sonrası rutin işler erken kısa süre içinde uyku saati gelmekte ve çocuk anne babasını az gördüğü ve onları özlediği için kreşe gitmeyi reddetmeye başlar.

    Daha önce çocuğun bakımı anneanne babaanne gibi büyük ebeveynler tarafından yapılıyorsa ve onlar zaten çocuğun kreşe gitmesine gönüllü değillerse, çocuğun kreşe gitmek için sorun çıkardığı her anda “Gitmesin, ağlatmayın çocuğu, ben bakarım” şeklindeki söylemleriyle çocuğa arka çıkarlar.

    Çocuğunuz kreşe yeni başladıysa ve gitmekte zorluk yaşıyorsa, bunlara dikkat etmenizde fayda olacaktır.

    Çocuğunuz kreşe başlaması ile ilgili kararı anne baba olarak birlikte aldığınızı bilsin ve bu konuyla ilgili “Kreşe gitsin/gitmesin” şeklinde onun yanında tartışmayın.

    Anneanne, babaanne, dede gibi büyük ebeveynlerin sürece olumsuz etki edebilecek tepkilerini kontrol altına almaya çalışın.

    Çocuğunuza kreşe gitmeyi bir zorunluluk olarak değil, keyif olarak sunmaya çalışın.

    Öğretmeni ile korkutmayın, aksine kreşe başlama sürecinde çocuklar diğer çocuklardan önce öğretmenlerine bağlanırlar. Kreş çocuğun anne babadan güvenli ayrılma, öğretmene güvenli bağlanma sürecidir.

    Kreşin kapısında çocuğunuzu sizin kucağınızdan ağlatarak koparılmasına izin vermeyin. Bu davranış, çocukların size ve öğretmene karşı güvenini azalttığı gibi, ileriye yönelik hayatı için travmatik etki yaratabilir.

    Evden çıkarken kendisine ait bit oyuncak ya da nesneyi de kreşe götürmesine izin verin. Bu, kendini daha güvende hissetmesine neden olur.

    Akşam eve geldiğinizde tüm gün sizi görmediği ve özlediği için, ev işleri ya da özel işlerinizden daha çok, çocuğunuza vakit ayırın, onu duygusal olarak doyurun.

    Çocuk Gelişim Uzmanı Emine ERGÜN

  • Çocuğa Disiplin Aşılarken Dikkat

    Çocuğa Disiplin Aşılarken Dikkat

    En iyi ebeveynler bile çocuğa disiplin verirken zorluk çekebiliyor ki bu fazlasıyla normal. Peki, sorunun asıl nelerden kaynaklandığını hiç düşündünüz mü? Çoğu zaman ebeveynler, çocuklarına davranışlarında kendi çocukluk problemlerini de masaya taşıyabiliyor. Çocuklarla birlikte geçmişimizden taşıdığımız ve unuttuğumuzu sandığımız duygular tetiklenerek su yüzüne çıkabiliyor.

    Çocuğunuzun yaptığı bir davranış sizi derinden etkiliyor, sinirlendiriyor ya da görmezden gelinmiş hissettiriyor olabilir. Bu duygularla mücadele ederken çocuğunuza karşı sakin ve mantıklı kalmak, en doğru adımları atmanızı sağlayabilir. Peki, çocuğa disiplin aşılarken sakin kalmak için ne yapmak lazım?

    1. Öncelikle sakin kalın

    Kendinize sinirlendiğinizde davranışlarınız tutarsız hale gelir. Şöyle ki çocuğunuz koltukların üzerinde zıplıyor ve siz onu görmezden geliyorsunuz. Ancak son anda en sevdiğiniz vazoyu kırıyor ve siz birden sinirleniyorsunuz. İşte tam da bu noktada vereceğiniz tepki, çocuğunuzun bir daha yapmasını engellemek yerine onu korkutabiliyor. Bu yüzden birkaç derin nefesle önce kendiniz sakinleşmeli, sonra çocuğunuzla bu davranışı üzerine konuşmalısınız.

    2. Sonuca odaklanın

    Kendi sinirinizi dışa vurduğunuzda disiplin etkili hale gelmiyor ve çocuğa bağırmak, onu mantıklı düşünebilmeye teşvik etmiyor. Böyle bir durumda varmak istediğiniz sonuca odaklanmak en doğrusu. Çocuğun, anne babayla olan ilişkisinde onlara güvenebileceğini ama her zaman kendi istediklerinin olmayacağını bilmesi gerekir. Eğer çocuğunuzla ilişkinize bu şekilde bakarsanız daha bilinçli ve etkili adımlar atabilirsiniz.

    3. Duygusal bağlantı kurun

    Bir çocuk stres altındaysa ya da farklı davranıyorsa onunla aranızda duygusal bir bağ kurmayı deneyin. Bu çoğu zaman fiziksel temasa geçmek, onun görüş seviyesine inmek ve gözlerinin içine bakmakla gerçekleşir. Onları sakinleştirmek için akıl ve mantık kullanmadan önce duygularına hitap edin. Çocuk sakinleştikten sonra probleme çözüm bulabilirsiniz. Örneğin çocuğun stres altında hissetme sebebi bir ödevse ona bunu yapmamasını söyleyemezsiniz ama öncesinde onu mutlu edecek bir aktivite önerebilirsiniz. Ayrıca çocukları derse motive etmek için Çocukları Ders Çalışmaya Motive Etmenin 8 Yolu yazımız da size fikir verebilir.

    4. Yalnız bırakmayın

    Çocuğu yalnız bırakarak cezalandırmak onu uslu davranmaya teşvik etmez. Yalnız bırakılan çocuk, gelişimi için öğrenmesi gereken derslerden mahrum kalır. Herkes çocuğunun zor koşullarda bile iletişim kurabilmesini ister. Gerçek hayatta söz konusu sosyalleşme ve diğer insanlarla iletişim kurmaya gelince bir çocuğun mola veremeyeceğini ya da bir yere kaçıp saklanamayacağını öğrenmesi için sorunlarla yüzleşmesi en doğrusu.

    5. Empati kurmayı öğretin

    Çocuğa, yaşadığı bir olaydan ders verebilmek için karşısındaki kişinin ne hissettiğini sorgulamasını anlatmak çok önemlidir. “Başka birisi izin istemeden senin oyuncağını alsaydı nasıl hissederdin?” gibi bir soru, ona bağlantı kurmayı ve empati kurmayı öğretir. Bu yöntem sayesinde çocuk, içi boş özürler dilemek yerine karşısındaki insanın hissettiklerini ve yaşadıklarını anlamaya başlar.

    6. Örneklerle yol gösterin

    Anne-baba olarak çocuklarımıza nasıl yetişkin olunacağını öğretmek bizim sorumluluğumuz. Çocukları şımartmak, onlara yapay bir önemlilik hissi kazandırır ve bu durum, büyüdüklerinde hayal kırıklığına uğramalarına neden olabilir. En doğru yöntem, çocuğa iyi örnek olmaktır. Eğer siz merhamet, sabır, dürüstlük, cömertlik gibi duygularla yaklaşırsanız çocuğunuz da ileride aynı özelliklere sahip olacaktır. Her zaman nazik, destekleyici ve sevgi dolu olmalı, onlara güven duygusu vermelisiniz.

    Ayrıca unutmayın ki çocuğunuz bu hayatta sizin yansımanız değil, kendi başına bir birey olmalı. Bu yüzden kendi dünyalarını ve kişiliklerini keşfetmelerine, birey olma duygusunu hissetmelerine izin verin.

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com

  • Ödev İlkokul Çocuklarını Mahvediyor

    Ödev İlkokul Çocuklarını Mahvediyor

    Psikoloji ve nörobilim profesörü Harris Coopers’ın ev ödevleri üzerine yirmi beş yıl boyunca yaptığı çalışma ve analizlerin ortaya çıkardığı sonuç çok net: Ödev, ilkokul öğrencilerini mahvediyor.

    Cooper, Ödev İçin Savaşmak: İdareciler, Öğretmenler ve Ebeveynler İçin Ortak Zemin adlı kitabında ödev ve farklı sınıf seviyelerindeki başarı ilişkisi hakkında ayrıntılar sunuyor. Ödev, lise düzeyinde belli düzeyde bir fayda sağlarken, bu fayda ortaokul öğrencilerinde azalıyor ve Arizona Üniversitesi’nde eğitim profesörü olan Etta Kralovec’in de belirttiği gibi, “ilkokul düzeyinde ödev hiç fayda sağlamıyor.”

    Araştırmaya göre öğretmenlerin ilkokul öğrencilerine ödev vermemesi için pek çok sebep var:

    1. Ödev, çocukların okula karşı tavrını olumsuz etkileyebilir. Okula yeni başlayan çocukların önlerinde daha pek çok okul yılı vardır. Çocukları okuldan soğutmak, öğretmenlerin en son yapması gereken şey olmalı. Bunun yerine, küçük çocukların öğrenirken eğlenmesi gerekir.

    2. Zamanından önce verilen ödev, uzun vadede kişisel ilişkileri zedeleyebilir. Ödev, ebeveynlerle çocukların ilişkilerini güçlendirmeyi ve ebeveynlerin çocuklarının eğitimine katılmasını amaçlarken ilkokul çocuklarında bunun tam tersi bir etki yaratabiliyor. Bu yaştaki çocuklara, ödevlerinin anne-babaları tarafından hatırlatılması gerekiyor. Okulda uzun bir gün geçirmiş olan çocuklar yatmadan önce içinde kesinlikle “ders çalışmak” geçen bir cümle duymak istemiyorlar. Bu genellikle, ödev yapmanın gerçekten faydalı olduğu çok sonraki yılları bile etkileyebilecek üzücü mücadelelerle sonuçlanıyor.

    cocuklarin_odev_yapmamasi

    3. Ödev yanlış bir sorumluluk anlayışı veriyor. Ödevi savunan kimselere göre günlük ev ödevi çocukların sorumluluk sahibi olmasını sağlıyor ama bu ancak daha ileri yaşlarda geçerli. Anne babalar her akşam çocuklarına ödevlerini hatırlatmak zorunda kalırken bu amaç anlamını yitiriyor.

    4. Ödev yüzünden, çocuklara çocukluklarını yaşayabilecekleri daha az zaman kalıyor. Bütün öğrencilerin, özellikle de küçük olanların akşamlarını ve tatil zamanlarını daha fazla fiziksel etkinlikle, dışarıda oynayarak ya da arkadaşlarıyla spor yaparak geçirmeliler. Hem öğretmenler hem de ebeveynler, çocukları böyle etkinliklere daha fazla katılması için yüreklendirebilir.

    5. Çocukların okulda üretken olabilmesi için dinlenmeleri gerekir. İlkokulda verilen ödevlerle ilgili diğer problem, bu ödevlerin genellikle çocukların uyku vaktinden alması oluyor. Çocukların günde ortalama on saat uyuması gerekir. Ertesi gün okulda yüzde yüz varlık gösterebilmeleri için çocukların düzgünce dinlenmeye ihtiyacı vardır.

    Küçük öğrenciler için ödeve alternatif yollar

    Öğretmenlerle ebeveynlerin küçük öğrencileri ödeve boğmadan, onları öğrenmeye açık ve hevesli hale getirebilmelerinin pek çok yolu bulunuyor:

    1. Eğlence için okumaya heveslendirmek. Araştırmaya göre, ilkokul seviyesinde kitap okuma ödevden daha çok işe yarıyor. Ebeveynler ve öğretmenler çocukların ilgisini çekebilecek konularda ya onların okumasını isteyebilir ya da kendileri yüksek sesle okuyarak onların dinlemesini sağlayabilir. Bu etkinliği her çocuk için ayrı ayrı düzenlemek, tek tip bir ödeve göre daha fazla çaba gerektirecektir ama eğlence için okumanın faydaları hemen kendini gösterecektir.
    1. Günlük rutin işlerle öğrencilere sorumluluk kazandırın. Çocuklara sorumluluk duygusu kazandırma konusunda sadece ödevlere güvenmeyin, sabahları kalkıp hazırlanmak, yatağını yapmak, ev işlerine yardım etmek hatta bir evcil hayvanına bakmak gibi, onlara sorumluluk sahibi olmayı öğretebilecek daha pek çok günlük alışkanlık vardır.
    1. Onlara her an öğreniyor olduklarını öğretin. İlkokul öğrencileri sürekli öğrenirler bu yüzden ebeveynler ve öğretmenler çocuklara bu kavramı öğrettiklerinde, öğrenmek için ödev yapmak önemini yitirir.
    1. Onları bir müzeye götürün. Bir bilim ya da sanat sergisinde de çok şey öğrenilebilir. Daha önemlisi, bu şekilde edinilen bilgi ve deneyim başka bir şekilde edinilemez. Ebeveynler, çocuklarının ilgisini çekebilecek sergi ve etkinlikleri takip edebilirler.

    Kısacası, idareciler, ebeveynler ve öğretmenler yaratıcılık, sosyalleşme ve öğrenmenin bir araya getirildiği okul sonrası deneyimlerle ilkokul öğrencilerinin eğitimlerini ileri bir noktaya taşıyabilirler.

    Kaynak: lifehack.org/385878/research-finds-the-effects-of-homework-on-elementary-school-students-and-the-results-are-surprising

    Çeviri: egitimpedia.com

  • Okulun ilk günü çocuğun ağlaması

    Okulun ilk günü çocuğun ağlaması

    Karamuk, “Çocuğun ağlama davranışı sergilemesi okulun ilk günleri için aslında birçok çocuktan beklenen bir tepkidir.” dedi.

    Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikoloğu Aslı Karamuk, daha önce benzer bir ortamda bulunmamış çocuğun kaygılanmasının, ağlama davranışı sergilemesinin okulun ilk günleri için aslında birçok çocuktan beklenen bir tepki olduğunu belirterek, “Bu tepki bizler tarafından normal olarak kabul görmelidir” değerlendirmesinde bulundu.

    Karamuk, yaptığı yazılı açıklamada, ailelerin heyecanla, çocukların birçoğunun ise merakla, korkuyla beklediği günün nihayet geldiğini kaydederek, ancak ebeveynlerin en mutlu günlerinden olması gereken bugün çocuğun anlam veremediği ağlama krizlerine girebildiğini, ailesinden ayrılamama gibi bir durumla karşı karşıya kalınabildiğini aktardı.

    Aslı Karamuk, “Bir yanda sınıf dışında olmanız gerektiğini vurgulayan öğretmen, diğer yanda gözleri yaşlı çocuğunuz ve arada kalan siz. Neyse ki yalnız değilsiniz. Çünkü okul koridorlarında sizinle aynı cümleleri ‘Aslında bizimki 2 senede anaokuluna gitti’, ‘hiç böyle yapmazdı’ veya ‘geçen yıl hiç ağlamamıştı’ diyen birçok anne babaya rastlıyorsunuz” ifadelerini kullandı.

    Bu yaşananların çok normal olduğunu bildiren Karamuk, daha önce benzer bir ortamda bulunmamış çocuğun kaygılanmasının, ağlama davranışı sergilemesinin okulun ilk günleri için aslında birçok çocuktan beklenen bir tepki olduğunu ve bu tepkinin normal olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi.

    Karamuk, “Çünkü yetişkinlerde dahi kişiler yeni ortamlara girdiklerinde bir alışma sürecinden geçerler fakat bizlerin ve çocukların alışma sürecinde yaşadıkları sancılar ve bunların dışa vurumu farklılık gösterir. Daha önce anaokulu deneyimi olmuş olsa da bazı çocuklar için ilkokula ilk adım kaygı verici olabilir. Anaokulunun ilköğretime başlama ve uyum sürecini sağlıklı bir şekilde geçirme konusunda faydaları olsa da daha büyük ve kalabalık bir ortam, daha uzun saatler okulda kalma ilk başlarda çocuklar için zorlu ve yorucu bir süreçtir” değerlendirmesinde bulundu.

    “Uyum için biraz süre tanıyın”

    Karamuk, ailelerin bu konuda bazen istemeden de olsa yanlış tepkiler verebildiğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:

    “Birinci sınıfa uyum sürecinde çocuklara biraz zaman vermek ve ‘sen artık abi, abla oldun, büyüklerin okuluna gideceksin’ gibi söylemlerle yaklaşmamak gerekir. Daha üç ay önce anaokuluna giden çocuklarımızın ilköğretime geçtiler diye bir anda büyümelerini beklemek haksızlık olacaktır. Okulun ilk gününde yaşanabilecek sorunları en aza indirmek mümkün. Okulun fiziksel şartları çocuğa daha önceden tanıtılmalı, anaokulundan nasıl farklı olacağı, neler yapacağı konuşulmalı. Okulun diğer öğrencileri gelmeden yapılan oryantasyon programına katılmasına özen gösterilmeli ve öğretmenleriyle tanıştırılmalı.”

    Karamuk, birinci sınıfa başlayan çocuklara öğretmenler tarafından okulların tanıtılması gerektiğinden bahsederek, nerede neler olduğunu, hangi ortamlarda nelerin yapılabileceğini, hangi durumlarda okul içerisinde kimlere ulaşabileceğinin çocuğa anlatılması gerektiğini, aksi takdirde bu kadar büyük bir ortamda sınırları olmayan ve ne yapacağını bilemeyen çocuğun bocalayabileceğini aktardı.

    “Alışma süreci uzuyorsa ve şüpheler varsa bir uzmandan destek alın”

    Karamuk, öğretmenlerin ilk zamanlarda mümkün olduğunca teneffüslerde çocuklarla vakit geçirmesinin okula, öğretmene ve arkadaşlarına alışması konusunda öğrenciye kolaylık sağlayacağını ve güzel bir ilişki kurulmasına yardımcı olacağını bildirerek, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü.

    “Çocuğa okula alışması için zaman vermek, tutum ve davranışlarımızla onlara yardımcı olmak, öğretmenle iş birliği yapmak sürecin iyi bir şekilde ilerlemesini sağlar. Fakat alışma süresi uzuyor, ağlamaları devam ediyor, olumlu gelişmeler yerine kötüye gidiyor ve bedensel yakınmalarda ekleniyorsa okul fobisi olup olmayacağı düşünülebilir. Böyle bir şeyden şüphelenildiğinde çocuğu ısrarcı bir şekilde okulda tutmak, okula alışsın diye zorlamak, çocuğun duygularını görmezden gelmek büyük yanlışlardan olur. Bu, çocuğun okula karşı tamamen olumsuz bir tutum sergilemesine neden olabilir. Böyle durumda bir uzmandan destek almak çocuğun ve ailenin bu süreçte daha fazla yıpranmasını engellerken, okuldaki sürece destek olabilir.” AA

    Kaynak: trthaber.com

  • Çocuğunuz Yuvaya Başlamaya Hazır Mı?

    Çocuğunuz Yuvaya Başlamaya Hazır Mı?

    Bir çocuğun yuvaya başlamaya hazır olup olmamasını etkileyen birden çok faktör vardır. Yaş, bu noktada en başta gelen unsur gibi görünse de çocuğunuzun yuvaya hazır olduğunu gösteren birçok yan etken de bulunabilir. Hazır olmak, bu bağlamda fiziksel, sosyal ve kavramsal açıdan çocuğun bu deneyime başlamak için sahip olması gereken özellikleri taşıması anlamına geliyor. Bu özellikler de her çocukta aynı yaşlarda ve aynı seviyede olmuyor. İşte, çocuğunuzun yuvaya başlamaya hazır olup olmadığını anlayabilmeniz için dikkat etmeniz gerekenler:

    İletişim Becerisi

    Uzmanlara göre yuvaya başlayacak bir çocuk mantıklı düşünebiliyor, açık ve net bir şekilde konuşabiliyor, arkadaşları ve ebeveynleriyle doğru iletişim kurabiliyor olmalı. Böylelikle siz yanında olmasanız dahi kendini ifade edebilen çocuğunuzu yuvaya bıraktığınızda çevresiyle iletişim kurabilir ve ilişkilerini yaşına uygun yürütebilir.

    Fiziksel Gelişim

    Fiziksel gelişim de bu noktada son derece önemli. Ancak bu yaşlarda fiziksel olarak yaşıtlarından hızlı gelişmiş bir çocuk, duygusal ve iletişimsel yönden daha zayıf olabilir. Tabii tam tersi durumda, duygusal yönden hızlı gelişmiş bir çocuk, fiziksel yönden yaşıtlarından yavaş gelişiyor olabilir. Bu anlamda fiziksel gelişimi, sosyal ve duygusal gelişim de desteklemeli.

    cocuk_yuvasi

    Bir Uzmana Danışın

    Her anne-babanın göz önünde bulundurması gereken seçeneklerden biri de profesyonel yardım. Etrafınızdaki bir çocuk doktoru, pedagog ya da çocuğunuzu iyi tanıyan ve onunla iyi iletişim kurabilen bir uzmana mutlaka danışmalısınız. Dışarıdan bakan profesyonel bir göz, sizin fark etmediğiniz ayrıntıları değerlendirerek doğru yönlendirmelerde bulunabilir.

    Yuvayı Görün

    Çocuğunuzu kaydettirmek istediğiniz yuvaya gidip gözlem yapabilirsiniz. Diğer çocukların birbiriyle olan iletişimine, oynadıkları oyunlara ve edindikleri kabiliyetlere bakıp çocuğunuzun o ortama uyum sağlayıp sağlayamayacağını test edebilirsiniz. Sonuçta çocuğunuzu kimse sizden daha iyi tanıyıp anlayamaz. Ayrıca ders programı ya da bir günlük işleyişi de gözlemleyebilirsiniz. Böylece çocuğunuzun gün boyu neler yapacağını önceden bilmenin rahatlığını yaşayabilirsiniz.

    Çocuğunuzu Tanıyın

    Yuvaya kayıt aşamasında çocuğunuzun bazı özelliklerini iyi tespit etmeniz gerektiğini unutmayın. Mesela çocuğunuzun ona söylenenleri dikkatli dinleyip karşılık verme konusundaki tepkilerini bilmelisiniz. Çünkü yuvada yapması en çok yapması gereken şey, öğretmenini ve arkadaşlarını dinlemek, onlarla paylaşımda bulunmak olacak.

    Yeteneklerinin Farkına Varın

    Bu noktada kendinize sorup yanıtlamanız gereken bazı sorular var. Çocuğunuz kendi başına kıyafetlerini giyiyor ya da tuvaletini yapabiliyor mu? Bunlar oldukça önemli. Çünkü yuvaya gidecek bir çocuğun orada geçireceği saatlerde kendi kendine yetebiliyor olması tercih edilir. Daha önce kalem tuttu mu ya da makasla bir kağıt parçası kesti mi? Yeni şeyler öğrenmeye meraklı ve istekli mi? Arkadaşlarıyla iyi anlaşıyor, paylaşmayı ve sırasını beklemeyi biliyor mu? Grup halinde çalışabiliyor mu?
    Bu soruların çoğuna “Evet, yapabilir.” ya da “Yapabilecek durumda.” şeklinde cevap veriyorsanız çocuğunuz önce yuvaya, ardından da sorunsuz bir şekilde okula başlamaya hazır demektir. Ayrıca unutmamalısınız ki her çocuk kendine has yeteneklere ve özelliklere sahiptir. Yuva da başarılı ve sağlıklı bir eğitim hayatının temel taşıdır. (blog.gittigidiyor.com)