Etiket: doğum

  • Normal Doğum Mu, Suda Doğum Mu?

    Normal Doğum Mu, Suda Doğum Mu?

    Doğumun normal şekilde mi, yoksa suda mı gerçekleşmesi gerektiği kadınlar başta olmak üzere doğum zamanı yaklaşan hemen hemen tüm çiftlerin son dönemde oldukça araştırdığı konu başlıkları olarak göze çarpmaktadır. Özellikle gün geçtikçe Türkiye’de artan suda doğum tercihleri, Amerika ve Rusya’da 30 yılı aşkın bir süredir devam ederken suda doğum için gerekli şartlar ise bir başka merak konusu olarak çiftlerin karşısına çıkmaktadır.

    Suda Doğum Mu Yoksa Normal Doğum Mu Tercih Edilmeli?

    Spesifik anlamda doğum yapacak anne adayına suda doğum yapması ya da normal doğum yapması arasında bir tavsiye verilmesi doğru olmayacaktır.

    • Hamileliğin nasıl ilerlediği
    • Tekli gebelik mi yoksa çoğul gebelik mi olduğu
    • Bebeğin gelişimi
    • Annenin durumu
    • Doğum sırasında yaşanması muhtemel sıkıntılar

    gibi durumların doktorlar tarafından değerlendirilmesi sonucu, kadın doğum hekimi tarafından,

    • Normal doğum
    • Sezeryan
    • Suda doğum gibi seçeneklerden birine karar verilebilir.

    Normal Doğum Mu, Suda Doğum Mu? | 1

    Normal Doğum İle Suda Doğumun Kıyaslanması 

    Bu konuda öncelikli olarak belirtilmesi gereken husus suda doğumun da bir normal doğum çeşidi olduğudur. Türkiye’de suda doğum fiyatları normal doğum fiyatlarının biraz üzerinde olsa da bir normal doğum çeşidi olan suda doğumun sancıyla başa çıkma konusunda anneye bazı avantajlar sağladığı da unutulmamalıdır. Suda doğumda anne doğum ağrısını dışarıda çektikten sonra doğum tam olarak başladığında çocuk havuzuna benzer bir havuz içerisinde doğumu gerçekleştirirken;

    • Suda doğum anne için endorfin hormonunun daha kolay salgılanabildiği bir ortam sağladığından anne doğuma daha stressiz başlayabilir.
    • Bebek suyun içinde doğacağı için alıştığı ortamın dışına çıkmayacak ve bu nedenle doğum şoku yaşamayacaktır
    • Suda doğum annenin ağrı kesici almasına dahi gerek kalmadan doğumu gerçekleştirebilmesi için önemli bir avantaj sunabilir.
    • Rahmin kan dolaşımı suda daha fazla olacağından bebeğin daha çok oksijene sahip olması da kaçınılmaz olacaktır.

    Suda doğum ne kadar 2019 ve anne adayı özelinde en doğru kararın verilebilmesi için hekim tavsiyeleri de büyük önem taşımaktadır.

    Normal Doğum Mu, Sezaryen Mi? Tıklayın !

    Suda Doğum Yapanlar Tıklayın !

    Baba doğumda bulunmalı çünkü… Tıklayın !

    Babalar doğuma girsin mi? Tıklayın !

    Hamilelikte Sirkeli Su İçilir Mi, Faydaları Ve Zararları? Tıklayın !

  • Normal Doğum Mu, Sezaryen Mi?

    Normal Doğum Mu, Sezaryen Mi?

    Doğumun normal mi yoksa sezaryen mi olacağı anne adayları başta olmak üzere tüm çiftleri oldukça meşgul eden bir soru olmakla beraber soruya spesifik bir cevap verilmesi mümkün değildir.

    • Hamileliğin seyri
    • Anne adayı ve bebeğin durumu ve sağlığı
    • Tekil ya da çoğul gebelik olma durumu
    • Doğum esasında yaşanması muhtemel sorunlar hekim tarafından değerlendirilip doğumun nasıl olacağı konusunda en doğru karar verilmelidir.

    Her Şey Yolundaysa Mutlaka Normal Doğum Tercih Edilmeli

    Özellikle doğuma kısa süre kala duyulan endişeyle paralel olarak doğum konusunda anne adaylarının yanlış kararlar verebildiklerini belirten uzmanlar normal doğum mu sezaryen mi ne zaman belli olur sorusunun cevabı için 30. haftaya kadar beklenmesi gerekliliğini belirtirken, herhangi bir risk olmaması durumunda normal doğum kararının verilmesi gerekliliğini de vurgulamaktadırlar.

    • Normal doğumun sezaryene göre iyileşme süresi çok daha kısadır.
    • Normal doğum sezaryene göre çok daha sağlıklıdır.
    • Dikişli bile olsa normal doğum sonrası anneler çok rahat etmekle beraber banyo yapma şansına da sahip olabileceklerdir.
    • Normal doğum sezaryene göre daha fazla sabır gerektirse de normal doğumun zorluğu bebek doğana kadardır. Daha sonra anne bedeni hızla eski haline dönecektir. Birçok durumda doğumdan birkaç saat sonra anne doğumla alakalı en ufak bir acı ve ağrı yaşamayacaktır.

    Normal Doğum Mu, Sezaryen Mi? | 2

    Sezaryen Gerektiren Durumlar

    Çoğul gebelikler başta olmak üzere normal doğum şekilleri açısından yaşanması muhtemel en ufak bir sıkıntıda dahi sezaryen kararının verilmesi anne ve bebek açısından daha doğru olacaktır.

    • Bebeğin 4 kg üzerinde olması
    • Bebeğin ters pozisyonda gelmesi
    • Kemik çatısı darlığı
    • Doğum esnasında bebeğin zarar görebilecek bir komplikasyon ya da enfeksiyon varlığı
    • Plesenta ya da miyom tarafından kapanan rahim ağzı, sezaryenin gerekli olduğu durumlardır. Sezaryen mı zor normal doğum mu sorusu da bu detaylar çerçevesinde yeniden değerlendirilebilir.

    Doğum korkusu sezaryen mi normal doğum mu ? Tıklayın !

    Doğum Öyküleri İçin Tıklayın !

    Doğuma giderken doğum çantası nasıl hazırlanmalı ? Tıklayın !

    Sezeryanla doğum yapanlar Tıklayın !

  • Hamilelikte Sağ Tarafa Yatmanın Riski

    Hamilelikte Sağ Tarafa Yatmanın Riski

    Yapılan araştırmalara göre hamilelik döneminde sağ tarafa yatmanın riski hamileleri oldukça korkutacak cinsten.

    Hamilelik döneminde yatakta rahat yatılmadığını biliyoruz. Peki ya hamilelik döneminde hangi pozisyon doğru hangisi zararlı? Tüm merak ettikleriniz Kadınlar Kulübü’nde!

    Hamilelik dönemindeki yatış pozisyonu anne adayını çoğu zaman tereddüt eder. Acaba böyle yatsam bebeğim zarar görür mü düşünceleri anne adayını huzursuz eder. Aslında anne adayları yatma konusunda biraz korkmaları normal. Çünkü yapılan araştırmalara göre hamileliğin ileri evrelerinde sağ tarafa veya sırt üstü yatmak bacaklardaki ana damarlardan kalbe giden akışını bozduğu için ölü doğum riskini arttırıyor.

    Hamilelikte Sağ Tarafa Yatmanın Riski | 3

    Hamilelik döneminde en sağlıklı yatış şekli

    Ferti-Jin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir anlatıyor..

    Hamilelik döneminde sol tarafınıza bacaklarınızı bükerek yatmak en sağlıklı yatış şeklini sağlar. Hamileliğin doğuma yakın zamanlarında sırt üstü ya da yüz üstü yatmak zor olacağından sol tarafa yatış plasentaya en uygun şekli verir. Ayrıca hamilelik döneminde sol tarafa yatmak ödemi azaltıyor.

  • Gebelikte yapılan egzersiz yararlı mı?

    Gebelikte yapılan egzersiz yararlı mı?

    Gebelikte yapılan egzersiz anne hem de bebek için yararlı..! Geleneksel görüş erken doğum riskini arttırbileceği endişesiyle gebeliğin son dönemlerinde egzersizden kaçınmak şeklindeydi. Oysa son dönemlerde bu görüş yavaş yavaş terkediliyor. Konu ile ilgili yapılmış bütün çalışmaları bir arada değerlendiren yeni bir derleme gebelik sırasında yapılan egzersizin hem anne adayı hem de bebek açısından pek çok yararları olduğunu ortaya koydu.

    Kadın hastalıkları ve doğum konusundaki en prestijli dergilerden bir tanesi olan American Journal of Obstetrics & Gynecology’de yayınlanan çalışmanın yürütürcüsü, Amerika Birleşik Devletlerinin Philadelphia eyaletinde bulunan Thomas Jefferson Universitesi doktorlarından profesor Vincenzo Berghella egzersiz sırasında salgılanan norepinefrinin rahim kasılmalarını başlatabileceği ve bunun da erken doğuma yol açabileceği korkusunun aslında gerçek olmadığını i̇leri sürüyor.

    Gebelikte yapılan egzersiz yararlı mı?

    Dr. Berghella ve arkadaşları konuyla ilgili yapılmış literatürde yer alan dokuz randomize kontrollü çalışmanın sonuçlarını bir arada değerlendirilmişler.

    Çalışmaya dahil olan 2059 kadının yarısı aerobik egzersiz grubuna diğer yarısı ise kontrol grubuna ayrılmış.

    Çalışma grubundaki kadınlar 10 hafta süreyle ya da doğumlarına kadar haftada üç yada dört kez 35-90 dk sürecek şekilde egzersiz yaparken kontrol grubundaki kadınlar hiç egzersiz yapmamış.

    Sonuçlar egzersiz yapan ve yapmayan kadınlar arasında 37. haftadan önce gerçekleşen doğum yani erken doğum oranları açısından herhangi bir fark olmadığını göstermiş.

    Buna karşılık egzersiz yapan grupta vajinal doğum oranları sezeryana göre bir miktar daha fazla bulunmuş.

    Çalışmacılar aynı zamanda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında egzersiz yapan kadınlarda gebeliğe bağlı şeker hastalığı ve gebeliğe bağlı yüksek tansiyonun da daha az görüldüğünü saptamışlar.

    Bebekler açısından bakıldığında ise araştırmacılar düşük doğum ağırlığı ya da ortalama doğum ağırlığı açısından egzersiz yapan ve yapmayan gruplar arasında herhangi bir fark saptamamışlar.

    Çalışmaya dahil olan tüm hamile kadınlar tek bebek bekleyen, ikiz olmayan ve gebelik öncesinde normal kiloda olan kadınlarmış. Aynı zamanda egzersiz yapmalarının önünde tıbbi bir engel olan kadınlar çalışma harici bırakılmış.

    Prof. Berghella bu çalışmadan elde edilen sonuçların American Congress of Obstetricians and Gynecologists (ACOG), ve Centers for Disease Control and Prevention (CDC) tarafından yayınlanan ve gebelerin haftada en az 150 dk orta yoğunlukta aerobik egzersiz yapmalarını öneren rehberler ile paralellik gösterdiğini belirtiyor.

    Ancak her gebe kadının birbirinden farklı olduğu ve egzersiz toleransının değişik olabileceği gözden çıkartılmalı.

    Aerobik egzersiz ile kastedilen yüzme ve yürüyüşte olduğu şekilde kol ve bacak kasları gibi gruplarının ritmik olarak çalıştırıldığı aktivitelerdir.

    Orta şiddette egzersiz ile anlatılmak istenen ise kalp hızını yükselten ve terletecek düzeyde aktivitelerdir. Orta şiddette bir egzersiz yaparken konuşabilirsiniz ancak şarkı söyleyemezsiniz.

    Gebelik sırasında egzersiz yaparken yada egzersiz yapmaya karar verdiğinizde mutlaka gebeliğinizi takip eden doktorunuz ile görüşmeli ve onayını almalısınız.

     

    Kaynak: mumcu.com

  • Evde doğumu kimler yaptırmaktadır?

    Evde doğumu kimler yaptırmaktadır?

    PLANLI EVDE DOĞUM

    DÜNYADA ÖNEMLİ KURULUŞLAR EVDE DOĞUMA NASIL BAKIYOR?

    Planlanmış evde doğum, günümüzde halen tartışmalı bir konudur. Amerikan Jinekoloji ve Obstetrik derneği (ACOG) hastaneler ve doğumevlerinin doğum için en güvenilir yer olduğunu, ancak, bu merkezlerin hasta haklarına saygılı şekilde, bu hastalara evde doğum açısından tıbbi bilgilendirme yapması gerektiğini, isterlerse evde doğum yapabileceklerini vurgulamıştır. Amerikan Pediatrist ilim adamları cemiyeti de (AAP) bu konuda aynı fikirdedir. Aynı şekilde Amerikan Ebe-Hemşireler derneği (ACNM) ve Amerikan Halk Sağlığı Kuruluşu (APHA) kadınların seçilmiş bir kısmında, planlanmış hastane dışı doğumu destekleyen politikalar gütmektedirler. Dünya sağlık örgütü (WHO) ise düşük riskli gebelerin, yeterli düzeyde doğum öncesi bakım alması ve ani gelişebilecek bir probleme karşı kadrolu-donanımlı bir doğum ünitesine transferi için acil durum planı oluşturulmuş olması kaydıyla evde doğumu tercih edebileceklerine ilişkin rapor yayınlamıştır. Alman sisteminde, düşük riskli gebe kadınlara nerede (evde veya kısa süreli olarak (ayaktan tedavi ünitesi gibi) hastane ortamında) doğum yapmak istedikleri sorulmaktadır. Evde doğum hızı gelişmiş ülkeler arasında en yüksek Hollanda’dadır. Buna rağmen, burada bile 1997-2000 yılları arasındaki %35 olan evde doğum oranı, 2009’da %23’lere kadar düşmüştür.

    Amerika Birleşik Devletleri doğum oranı verilerine göre;

    Evde doğum oranları: 2011 yılında A.B.D’de 49.893 hastane dışı doğum bildirilmiş olup bunların 33.043’ünü evde doğumlar oluşturmuştur. 2010 yılında evde doğumların %13’ünü önceden plansız doğumlar oluşturmuştur. Genel olarak ise 1989-2003 arasında evde doğumların genel oranı %0,69’dan %0,57’e (yıllık ortalama %0,01 gerileme) gerilemiştir. Bu oranlar 2011 de anlamlı şekilde artarak %0.84’e artmıştır. Bu oran 1989’dan beri Amerikadaki en yüksek orandır. İngilterede bu oran 1989’da %1 iken 2011 itibariyle %2.4’lere artmıştır. Hollanda da ise 2009’da %23 civarındadır.

    Evde doğumu kimler yaptırmaktadır?

    Amerikada 2010 yılında toplam 29.981 evde doğum olmuş olup doğuma yardım eden görevliler, ırktan ırka değişmekle birlikte genel olarak %4.3 tıp doktoru, %20.6 sertifikalı ebe; %43.6 diğer ebeler; %31.6 diğer kişiler tarafından yaptırılmıştır. En fazla tıp doktoru tarafından doğurtulan grup, İspanyol asıllı olmayan zencilerdir (%20.2). Hastanedeki doğumların esas dominant görevlileri olan doktor ve sertifikalı hemşirelerin ev doğumlarındaki oranının %25’i geçmediği vurgulanmalıdır.

    Evde doğumu tercih eden kadınların genel özellikleri?

    Seçilmiş bazı gruplarda yapılan anket çalışmalarına dayanmaktadır ve bu kadınlar genel olarak; sağlık kurumlarındaki profesyonel tavsiyelerin aksine kendi sezgilerine güvenen, medikal müdahalelere ve teknolojiye karşı olan, doğumun doğal ve normal bir olay olduğuna ve vücutlarınının müdahalesiz olarak doğurma yeteneğine sahip olduğuna inanan kadınlardır. Planlı veya plansız evde doğum yapan kadınlarla ilgili olarak Amerikan 2010 verilerine göre, yaklaşık her 140 doğumdan biri evde doğumdur (ispanyol kökenli olmayan beyaz kadınlarda bu oran 1/90). Evde doğum yapanlar nispeten daha ileri yaşda, multipar, daha kırsal kesimde yaşayan ve sigara içmeyen ve prenatal bakım almayan (4 kat fazla) kadınlardır. Eğitim düzeyleri hastanede doğum yapanlarla benzerdir.

    Evde doğumun tercih edilme nedenleri?

    Daha az müdahaleli doğum arzusu (suni sancı, epidural analjezi, ilaçlarla ağrının azaltılması, dikişli doğum, enstrümanlı normal doğum (vakum, forceps) ve sezaryen doğum gibi)

    Kültürel ve inançla ilgili endişeler (erkek ebelerin istenmemesi, günah olduğunu düşünmesi vs)

    Hastane doğumlarında doktor hatası olabileceği kaygısı, hastane korkusu veya hastanedeki bakımdan memnuniyetsizlik

    Doğum sürecinin hastanın kendisinin seçim hakkı olduğunu düşünmesi ve süreci kontrol etme arzusu

    Aile ve yakın arkadaşlardan oluşan bir ortamda rahat bir doğum yapma arzusu

    Kırsal bölgelerde hastaneye ulaşmadaki güçlükler

    Ekonomik kaygılar

    Evde doğum verileri: Birçok çalışmada evde doğumun anne ve yenidoğan için sonuçları bildirilmiştir. Bu çalışmalarda genel olarak, planlanmış hastane doğumları ile karşılaştırıldığında; planlanmış ev doğumlarında, sezaryen doğum ve müdahaleli doğum oranlarının azaldığı, ve anne ve bebek açısından ölüm ya da olumsuz sonuların ise benzer olduğu tespit edilmiştir. Ancak sistematik bir değerlendirme için elde edilebilen bilgilerin kalitesinde ve çalışmaların metodolojisinde önemli eksikliklerin olduğu bilinmelidir.

    Evde doğuma ilgili yapılan geniş çaplı çalışmaların özetleri şunlardır;

    Güney Avustralyadan bir çalışmada; hastane doğumlarına göre ev doğumlarında oksijensiz kalmaya bağlı doğum anındaki ölüm oranının anlamlı olarak fazla olduğu bildirilmiştir. Bir başka metaanalizde planlı ev doğumlarında, doğum sırasındaki müdahalelerin (epidural anestezi, NST takibi, epizyotomi, operatif vajinal doğum, sezaryen doğum gibi) ve annedeki sekellerin (üçüncü derece yırtıklar, enfeksiyon, postpartum kanama,doğum yırtıkları, plasenta kalması gibi) anlamlı derecede az olduğunu ve hiç anne ölümü olmadığı gösterilmiştir. Ayrıca ilk 7 gündeki ölümlerin (anne karnında ve erken yenidoğan ölümlerini kapsayan) oranının planlı hastane ve planlı ev doğumlarında benzer olduğu ancak 7 günden 28 güne kadar olan yenidoğan ölümlerinin, ev doğumlarında daha fazla olduğu bildirilmiştir (tüm doğumlar için 1,98 kat, anomalisi olmayan yenidoğanlarda ise 2,87 kat fazla). Otörler bunun sebeplerinin, anneye doğumda daha az müdahale edilmesi, yenidoğandaki solunum sıkıntılarına yeterince müdahale edilememesinden (neonatal resusitasyon) kaynaklanabileceği hipotezini öne sürmüşlerdir.

    EVDE DOĞUM ANNE VE BEBEK SAĞLIĞINI NASIL ETKİLİYOR? Bu soruların cevapları da İleriye yönelik değerli çalışmalar (prospektif çalışma) ile verilebilir; En büyük ve en güncel prospektif 2 çalışmaAmerika ve Kanada’dan olup evde sertifikalı profesyonel ebelerle yaptırılan 5418 planlanmış ev doğumunu içermektedir. Bu çalışmada intrapartum yüksek risk tespit edilen gebeler hastaneye refere edilmişlerdir.

    Bu konudaki 1. Çalışma, Amerikan çalışması olup;

    1-) Ev doğumlarında tıbbi müdahale, hastanede olanlara göre epizyotomi oranı, sezaryen oranı, forceps gereksinimi, suni sancı ve NST çekilme oranı daha az olarak tespit edilmiştir. Bununla birlikte bu iki grubu karşılaştırmak imkansız olmasa da zordur, çünkü bu grupların doğum yaptıkları yer kendi tercihleridir ve evde doğum yapanlar genel olarak daha sağlıklı, multipar, ortalamanın üzerinde eğitimli ve müdahaleye karşı olmaya eğilimlidirler.

    2-) Hastaların %12.1’I intrapartum veya postpartum olarak hastaneye sevkedilmişlerdir; Her 6 kadının 5 tanesi (%83.4) doğumdan önce sevkedilmiş ve bunların yarısının nedeni, doğumun ilerlemesinde yetersizlik, ağrı kesici gereksinimi, aşırı yorgunluk nedeniyledir. Doğumdan sonra ise annelerin %1.3’ü ve yenidoğanların %0.7’si bir hastaneye sevkedildiler (annede kanama, plasenta kalması, yenidoğanın solunum sıkıntısı gibi nedenlerle).

    3-) Çalışmada anne ölümü olmadı.

    4-) Doğum başladığı anda düşük riskli olan gebeliklerdeki doğum anındaki ve sonraındaki yeni doğan ölüm oranı (hayatı tehdit eden anomalili doğumlar hariç tutularak) 1.7/1000 olup bu oran, kuzey Amerikadaki düşük riskli hastane doğumları ve ev doğumları çalışmalarındakilerle benzerdir. Planlı ev doğumlarında 5 doğum anında bebek ölümü tespit edilmiş olup, bir tanesi kordon sarkması, 2 tanesi makat geliş, 1 tanesi intrakranial kanama ve bir tanesi ise gerçek düğümlü kordonun boyna dolanması olgusudur. Bunların haricinde doğumdan sonra ilk hafta içinde 7 infant kaybedilmiştir (3 tanesi ölümcül doğumsal sakatlık ve ikisi ilk 28 günde olan kayıptır).

    Bunu takiben Kanada dan bir çalışma yapılmıştır; Ev doğumlarında anne bebekle ilgili sonuçların benzer veya planlı hastane doğumlarına gore daha iyi olduğu bildirilmiştir. Hastane ve ev doğumların aynı ebelerin yaptırması bu çalışmanın gücünü arttırmaktadır. Bu çalışmanın sonuçları:

    1-) 20. Haftadan sonra anne karnında ölüm ve doğumdan sonraki ilk 7 günü içeren ölümler; ilginç olarak planlı ev doğumları için 3,5/10.000 ve planlı hastane doğumları için 5.7/10.000 olarak bildirilmiştir.

    2-) Ev doğumlarında doğum müdahalesi ve kötü anne sonuçları, hastane doğumlarından anlamlı derecede azdı (3. ve 4. Derece doğum yırtığı, doğum sonrası kanama gibi).

    3-) Ev doğumlarında, yeni doğanlarda doğumda canlandırma ve 24 saati aşan süre oksijen gereksinimi ve mekonyum aspirasyonu ebenin yaptırdığı hastane doğumlarından daha azdı. Her iki grupta da doğumu aynı ebelerin yaptırması yenidoğan resusitasyonundaki bir yönetim ya da beceri eksikliği ihtimalini de ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca ev doğumlarında bebeğin solunumunu ya da kendisini sıkıntıya sokabilen narkotik analjezikler ya da suni sancı verilmesinin ev doğumlarında olmaması, daha az resuitasyon ve oksijen gereksinimini açıklayabilir.

    İngiltereden geniş çaplı bir çalışmada, düşük riskli gebelerin alternatif doğum yerlerinde (ev, ayaktan ebelik ünitesi, hastane içinde hızlı ebelik birimi gibi) yapılan doğumlar ile ingiltere genelindeki doğumlar karşılaştırılmış (45-47); 2008-2010 yıllarındaki toplam 65,538 tekiz gebelik ele alınmıştır. Tek tek ölüm oranları istatistiksel analize yeterli olmadığı için doğumun başlamasından sonra olan, erken neonatal dönemde olan, neonatal ensefalopati, mekonyum aspirasyonu, brakial pleksus zedelenmesi,kısa kemik kırıkları dahil ölümler “birleşik sonuçlar” olarak çalışmaya dahil edilmiştir;

    1-) Genel olarak düşük riskli gebelerdeki primer kötü sonuçlar 4,3/1000 olarak verilmiş (toplam 250 kötü sonuç) tir. Genel olarak bileşik sonuçlar hastanede ve alternatif yerlerde doğum yapanlarda benzerdi.

    2-) Önceden doğum yapıp yapmamaya göre gruplar ayrıldığında, alternatif doğum yerlerini tercih eden ilk doğumunu yapacak gebelerde, hastaneye sevk oranı multiparlara göre anlamlı fazlaydı (%44’e karşın %9.2).

    3-) Birleşik kötü sonuçlar ilk kez doğum yapacak ve alternative yerleri seçenlerde obstetrik üniteleri seçenlere göre anlamlı fazlaydı (%0.93’e karşın %0.53). Oysa bu sonuçlar multiparlarda benzerdi.

    4-) Sezaryen doğum, doğum indüksiyonu ve epidural anestezi, haliyle, evde doğumlarda anlamlı düşüktü 5-) Düşük riskli gebelikler için planlı doğum, diğerlerine gore maliyet-etkinlik açısından avantajlı bulunmuştur.

    Geriye yönelik daha az değerli çalışmalarda: Ev ve hastane doğumları karşılaştırılmış ve genel olarak anne-fetüs-yenidoğan sekel veya ölüm oranları en az hastane doğumları kadar veya daha düşük bulunmuştur. Ancak bu bilgi tutarlı bir bilgi değildir; Bazı çalışmalardaki doğum arşiv kayıtlarında ev doğumlarında artmış bebek hasarı bildirilmiştir.

    EVDE DOĞUM YAPAN/YAPACAK OLAN HASTALARIN BİLGİLENDİRİLMESİ: Evde doğum, düşük riskli gebe popülasyonunun doğru tespiti ve gerektiğinde acil müdahale ve hastaneye transfer için acil durum planı yapıldığında, uygun bir seçenek olabilir. Birçok ülkede bu doğum tipi için entegre planlar ve sistemler geliştirilmiş olup henüz Amerikada dahi bununla ilgili çok az merkez vardır.

    DANIŞMANLIK: Planlanmış evde doğum düşünen kadınlar, bunun riskleri, yararları konusunda yukarıdaki metaanalizlerin bilgileri gözönüne alınarak bilgilendirilmelidirler. Genel olarak planlı ev doğumlarında yenidoğan ölümü açısından fark yok gibi görünmekle birlikte ilk 7 günden sonraki geç dönemde yenidoğan ölüm riskinde 2-3 kat artış olduğu bilinmelidir. Bununla birlikte mutlak risk yine de düşüktür ve denenebilir. Amerika Birleşik devletlerinde birçok evde doğum ebeleri tarafından gerçekleştirilmekte, nadiren de gönüllü olarak doktorlar tarafından da yaptırılabilmektedir.

    Ek bilgi almak için şu internet siteleri ziyaret edilebilir:

    American College of Nurse-Midwives: www.midwife.org; Midwives Alliance of North America: www.mana.org; Childbirth Connection: www.childbirthconnection.org; DONA International: www.dona.org

    HASTA SEÇİMİ: Günümüzde evde doğum için spesifik hasta özellikleri ve hastane dışı doğumların güvenliğini tehlikeye atabilecek riskler üzerine yoğun bir tartışma vardır. Bu amaçla birçok ülke bölgesel veya uluslararası bilgileri uzman görüşleriyle değerlendiren paneller düzenleyerek ortak kararlara almaya çalışmaktadır . A.B.D’de buna benzer bir algoritma bulunmamaktadır.

    Hastane dışı doğuma uygun olması muhtemel gebenin özellikleri şunlar olabilir;

    -Bilgilendirilmiş onam formu temelinde, riskleri kabul ederek bir kadın evde doğum isteyebilir,

    -Tekiz gebelik ve termde baş gelişli fetus varlığı şarttır,

    -Önceden bilinen ciddi bir tıbbi hastalığın olmaması (kalp hastalığı, böbrek hastalığı, kan pıhtılaşma bozuklukları, insulin bağımlı diabet gibi).

    -Sezaryen doğum öyküsü olmaması (Bazı yönergelerde önceden alt segment kesili sezaryen öyküsünün olması bir engel olarak kabul edilmemektedir.

    -Hastanın takiplerinde vajinal doğuma engel bir durumun olmaması (plasenta previa, aktif genital herpes, aktif HPV-siğil varlığı, AIDS gibi)

    B grubu streptokok enfeksiyonu evde doğum yapmayı planlayan gebelerde değerlendirilmelidir: Evde doğum planlayan kadınlarda grup B Streptokok taraması ve intrapartum antibiyotik profilaksisi (GBS) yapılması tartışmalıdır. Bazı evde doğum yaptıran ekipler CDC (Hastalık control ve önleme merkezi) önerilerine göre B grubu streptokok pozitif olgularda, i.v antibiyotik uygulayabilmektedirler. Şayet intrapartum i.v antibiyotik uygulaması doğum esnasında teknik olarak mümkün değilse ağızdan tedavi, fitil gibi alternatif tedaviler önerilmektedir ancak bunların etkinliği onaylanmıştır .

    Doğum girişimi öncesi organizasyon yapılması: Alman sistemi, endüstriyel bir ülke için belki de evde doğum için en uygun model olarak kabul edilmektedir. Örneğin Hollanda, devam eden yüksek ev doğum sayıları ile gelişmiş ülkeler içinde başı çekmektedir. Bunun nedenleri bu ülkede; köy ebelerine halen güçlü bir güven olması, aileler arasında doğumun doğal bir süreç olduğuna yaygın inanç olması,tıpta teknolojik müdahalelerin kullanımınının yaygın olarak sorgulanması ve eleştirilmesi, sadece yüksek riskli olgularda uzman olarak obstetrisyenlere başvurulmasının düşünülmesi ve kendi merkezlerinin dünyada tek olduğuna dair özgüvenleridir (12). Bu sistemin birçok önemli özelliği vardır;

    – Oldukça organize ve kapsamlı ebelik sistemleri vardır; Alman ebeler, 4 yıllık bir programda eğitim görmekte, hastane ve evde doğumlara hazırlıklı, bazı gebelik problemlerinin önceden ve doğum sırasında tanı ve yönetimini yapabilecek özelliklere sahip olarak yetiştirilmektedirler. Erken gebelik takipleri bile bağımsız çalışan ebelerce yapılabilmektedir. Doğum sırasında ya da takiplerde bir problem ya da tehlike işareti belirirse ebe, gebeyi bir obstetrisyene ya da sekonder veya tersiyer bir merkeze refere etmektedir.

    -Bilimsel kanıtlara göre hazırlanmış olan “Resmi el doğum kitabı”, profesyonel gruplar arasında ortak bir bakış açısı oluşturarak, gebelik sırasında, travayda ve doğum sırasında düşük riskli ve yüksek riskli gebeleri net bir şekilde ayırmaya ve ortak tedaviler yapmaya yardımcı olmaktadır.

    -Bu merkezlerde “Zamanında transfer sistemi” oluşturulmuş ve hastaneye varışlar nispeten kısaltılmıştır. Örneğin Amsterdam’da acil doğum hastalarının %85’i yarım saat içinde hastaneye yetiştirilebilmektedir. Bunlara ilaveten yetişmiş ebeler gebenin evinde serum takma, temel yaşam desteği gibi bazı müdahaleler yapmaya muktedirdirler.

    -Evde doğum yapacak olan kadına ağrı kesiciler gibi bazı farmakolojik metodların uygulanması (yenidoğanda solunumun baskılanması riski vs) önerilmemektedir. Periodik olarak ateş, nabız, kan basıncı ölçümleri ve fetal kalp dinlenmesi doğum takibinde rutindir, bunlar, müdahale değildir ve uygulanmalıdır. Temiz bir doğum kiti bulundurulmakta, mukozalara veya sağlam olmayan cilde temas eden enstrümanlar steril tutulmaktadır.

    Yeni doğan bebeğin bakımınasıl olmalıdır?: Donanımlı bir hastanedeki yenidoğan için hazırlanan standartlarla uyumlu yenidoğan bakımı evde doğan bebeklere de aynen uygulanmalıdır. Örneğin K vitamini, göz bakımı ve yeni doğan tarama testleri gibi. Aileye yapılan bu bakım açıklanmalı ve mutlaka teklif edilmelidir, ancak aile isterse bunları yaptırmama hakkına sahiptir. Amerikan pediatristler akademisi (AAP) bu amaçla doğumda hastanın başında en az 2 görevlinin bulunmasını; bunlardan birinin anneden, diğerinin bebekten primer olarak sorumlu olması gerektiğini bildirmiştir.

    Gerektiğinde Hastaneye transfer nasıl olmalıdır?: Hastane dışında doğum yapan gebelerin, doğum sırasında veya sonrasında %7-20.4’ünün hastaneye naklinin gerektiği bildirilmiştir. Hasta, ideal olarak 15 dk içinde hasta hastaneye yetiştirilmeli ve en az 24 saat gözlem altında tutulmalıdır. Ancak bu, genellikle mümkün olamamaktadır (coğrafik yerleşim, ulaşım güçlüğü, yakınlarda hastane olmaması). Bu gibi durumlarda eğer ev-hastane mesafesi uzak ise görevlilerin hastayı hastaneye yetiştirme çabası da daha az olmaktadır. Bu nedenle evde doğum yapmayı düşünen kadınlar, takipleri sırasında doğum görevlilerine bu durumu mutlaka bildirmelidirler; aksi taktirde sekel veya ölümle sonuçlanabilen korkunç durumlarla karşılaşılabilir.

    Gebe veya görevlilerin tutumları nasıl olmalıdır?: Ayrıca transfer sırasında hasta ve yakınları ile görevliler arasında nahoş, saygısızca durumlar yaşanabildiği ve bu nedenle transferin gecikebildiği ve bu durumunun anne-bebek yaşamını tehdit edebildiği bildirilmiştir. Bu nedenle taraflar birbirine saygılı davranmak durumundadırlar. Hasta transferi yapıldığında hastane personeli bu gebelerin doğum öncesi takipleriyle ilgili detaylı bilgilerini gözden geçirmelidir, çünkü bu tür bilgiler transfer sonrası hasta takibinde kritik öneme sahip olabilir. Evde doğumu denemiş bir hastanın acilen hastaneye naklinde, onun ne kadar üzüntülü, bitkin, hayal kırıklığına uğramış ve korkmuş olabileceği de unutulmamalıdır. Bu nedenle “başarısız ev doğumu tabiri” yerine “ev doğumunun transferi” gibi daha olumlu ifadelerin tercih edilmesine dikkat edilmelidir.

    EVDE DOĞUMLA İLGİLİ ÖZET ve ÖNERİLER:

    Planlanmış ev doğumları birleşik devletlerde nadirdir (doğumların %0.84’ü).

    Evde doğuma ilgi giderek artmakta ve ilgi çekmeye devam etmektedir.

    Hollanda dünyada en yüksek oranda evde doğum gerçekleştiren ülke ünvanını korumaktadır (%30).

    Dünyada evde doğumu tercih eden kadınlar başlica beyaz, ispanyol ırkından olmayan, daha yaşlı ve önceden doğum yapmış kadınlardır.

    Evde doğum sebeplerinin bazıları; daha sıcak, ailevi bir ortamda daha az müdahalenin yapıldığı doğal bir süreçte doğum yapma arzusudur.

    Büyük çaplı çalışmalarda düşük riskli kadınların hastane dışı doğumlarında sezaryen doğum hızının, perineal yırtıkların, tıbbi müdahalelerin azaldığı ve buna rağmen anne ve bebek açısından (ilk 7 günden sonraki ölümler haricinde) ciddi durumların artmadığı bildirilmiştir.

    Genel olarak planlı bir evde doğum için uyulması gereken kurallar şunlardır; Hastanın bilgilendirilmiş onamının alınması, miadında baş gelişli tekiz gebelik olması, önceden bilinen tıbbi veya gebelikle ilgili ciddi bir durumun olmaması, vajinal doğumun kontrendike olduğu durumların dışlanması (bebeğin aşağıda yerleşmesi, aktif genital sigil veya uçuk lezyonlarının varlığı gibi), doğum öncesi bakım-doğum eylemi-doğum anı ve doğum sonrası bakımların lisanslı doğum görevlileri tarafından yapılması ve acil durumlarda transfer işlemlerinin önceden planlanıp eksiksiz işletilmesi gerekmektedir.

    Hasta, doğum görevlileri, transport ekibi arasında karşılıklı saygı ve güven içinde diyalogların ve iletişimin kurulması, transportun etkinliği ile anne ve bebeğin güvenliği açısından önemlidir.

    Doç. Dr. İlker Günyeli
    Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD,

  • Doğum fotoğrafçısı seçerken dikkat

    Doğum fotoğrafçısı seçerken dikkat

    Doğum fotoğrafçısı seçerken nelere dikkat edilmeli? Bugüne kadar doğum anı, öncesi ve sonrası olmak üzere yüzlerce fotoğraf çeken ve ailelerin en özel anlarını ölümsüzleştiren Doğum ve Bebek Fotoğraf Sanatçısı Müge Ayangil ile; ailelerin fotoğrafçı seçiminde nelere dikkat etmesi gerektiğini konuştuk.

    Doğum ve bebek fotoğrafçılığının ilk başta kolay yapılabilecek bir iş olarak düşünüldüğünü, ama işin içine girildiğinde ne kadar zor olduğunu görenlerin yarı yoldan geri döndüklerini söyleyen Ayangil; “Doğum fotoğrafı çeken birçok kişi var ama bu alanda var olmak gerçekten büyük bir özveri istiyor, titiz bir çalışma gerektiriyor. Aileler artık bu konuda oldukça hassas davranıyorlar aslında. Özellikle doğum anı fotoğrafçısını seçerken haklı olarak bu hassasiyet çok daha fazla yaşanıyor” diyor.

    Doğum fotoğrafçısı seçiminde dikkat edilmesi gereken ilk şeyin ise fotoğrafçının bu alandaki tecrübesi olduğunu belirten Ayangil; “ Aileler mutlaka önceki işleri hakkında fikir edinilmeliler.

    dogum_fotografcisi

     İşinin kalitesi, konuya hakimiyeti ve yasal olarak bu işi yapıyor olması hakkında mutlakabilgi sahibi olmalılar.  Bunların dışında fotoğrafçının anne adayı ile doğru iletişim kurması çok önemli.

    Çünkü o anda sadece bir fotoğrafçı değilsiniz aynı zamanda anne adayına psikolojik olarak ta destek veriyorsunuz. Her şeyden önce insanız ve insanlara manevi olarak dokunmamız gerekiyor bence, sonrasında her şey kendiliğinden gelişiyor zaten.

     Ve en önemlisi anne adayı, fotoğrafları gördüğünde kendine yakın hissediyorsa seçimini o kişide kullanmalıdır” diyor.

    milliyet.com.tr / Pembenar

  • Doğumda yavaş sezaryen modası

    Doğumda yavaş sezaryen modası

    Uzmanlar ‘uzun sezaryen’in anne ve bebeğinin sağlığı üzerindeki etkilerini incelemek üzere düğmeye bastı.

    Anne adaylarının tercih yapmakta zorlandığı normal doğum ve sezaryene yeni bir opsiyon ekleniyor.

    ‘Yavaş sezaryen’ olarak adlandırılan bu yöntemin doğal doğuma benzer yanlarının bulunduğunun altını çizen uzmanlar, bu yöntemin doğumlardaki riskleri azaltıp annenin yaşayacağı olası psikolojik sorunları da engelleyebileceğini belirtiyor.

    ‘YAVAŞ SEZARYEN’ NASIL GERÇEKLEŞİYOR? 

    Anne karnında ufak bir kısmı keserek açan doktorlar, ilk olarak bebeğin başını dışarıya çıkarıyor. Bu işlemin ardından bebeğin kendi çabası ile doğmasını bekleyen doktorlar, bebek kollarını dışarıya çıkardıktan sonra doğumu sonlandırıyor.

    Sezaryen ile dünyaya gelen bebeklerde solum problemleri yaşanabildiğini belirten uzmanlar, bunun bebeğin anne karnından hızlı bir şekilde çıkarılmasından dolayı yaşandığı olasılığı üzerinde duruyor. Önümüzdeki aylarda ‘uzun sezaryen’in testlerine başlayacak ekip, bu sürecin bebeğin sağlığına nasıl etki ettiğini de birinci elden gözlemlemiş olacak.

    Doğumdaki sürecin uzamasının annenin psikolojisine de etki ettiğini düşünen uzmanlar, ‘uzun sezaryen’in doğum sonrası yaşanan depresyonu da engelleyebileceği görüşünde.

    Bu yöntem ilk olarak on yıl önce  Queen Charlotte’s ve Chelsea kliniklerinde gerçekleştirilmişti. Yaygın bir yöntem olmamasına rağmen bu operasyon İngiltre’deki bazı özel kliniklerde gerçekleştiriliyor.

    Söz konusu testler University College Hospital in Central London’da önümüzdeki aylarda yapılacak ve bu iddiaların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı gün yüzüne çıkacak.

    yavas_sezayen

     

    Kaynak: ntv.com.tr

  • Sezaryen kaçıncı haftada yapılır?

    Sezaryen kaçıncı haftada yapılır?

    Planlı olarak uygulanan sezaryen doğum genellikle gebeliğin 39. Haftasında yapılmaktadır. Gebelik döneminde  son adet tarihine ve ultrason güncellemelerine göre 39 hafta 0 gün olduğunda ve daha sonrasında sezaryen doğum yapmak mümkün olmaktadır. Sezaryenin daha erken yapılması ise bebek ile alakalı çeşitli risklerin artmasına yol açabilir.

    Acil sezaryen:

    Daha önceden planlanmamış acil sezaryen operasyonları anne ya da bebek ile alakalı hayatlarını riske edebilecek durumlarda uygulandığından gebeliğin herhangi bir haftasında uygulanabilmektedir. Çoğunlukla gebeliğin 34. Haftasından sonra uygulanan sezaryen doğumlarında bebek ile ilgili bir sorun meydana gelmezken 34. haftadan önce uygulanan operasyonlarda bebeğin akciğer gelişiminin tam olmaması sebebiyle solunum sorunları ve farklı sorunlar meydana gelebilmektedir.

    Gebelik haftasından önce karın katmanları ve rahmin tıpkı sezaryen doğumda olduğu gibi kesilmesi ve bebeğin alınmasına histerotomi (hysterotomy) adı verilir. Bu operasyona sezaryen isminin verilmesinin sebebi bebeğe dair hiçbir herhangi bir yaşam beklentisinin bulunmamasıdır. Histerotomi hamileliğin iptali adına uygulanan bir cerrahi müdahaledir. Bunu küretaja benzetebiliriz.

    Sezaryen  ne kadar sürede tamamlanır?

    Sezaryen operasyonları çoğunlukla 30-60 dakika arasında tamamlanmaktadır. Daha önceki doğumlarını sezaryen yapan kişilerin ameliyatı hiç sezaryen yapılmamış kişilere kıyaslar daha uzun sürmesi muhtemeldir..

    Sezaryen olan hasta kaç günde iyileşir?

    Hasta çoğunlukla bir hafta içerisinde evde günlük işlerini yapabilir.  Evinde rahat rahat oturup kalkabilir. Dikiş atılan bölgenin iyileşmesi de yaklaşık olarak 1 haftayı bulur.

    Bebek için niçin doğumun gerçekleşmesi adına  39.haftayı beklemek bu kadar önemlidir?

    Genellikle tıbbi açıdan zorunluluk teşkil etmeyen nedenler sebebiyle başvurulan sezaryen doğumlarda ciddi bir artış olmuştur. Uzmanlar sezaryenin genel olarak hamileliğin 39. Haftasında yapılmasını salık verirler. Bundan önce yapılan sezaryenlerde anne ve bebek için çeşitli sorunlarla karşılaşma riski artar.  Şayet herhangi bir problem mevcut değilse doğumun kendi kendine başlaması en sağlıklısıdır. Fakat unutulmaması gereken bazı durumlar vardır. Bebeğin gelişimi için gebeliğin her haftası ayrı önem taşımaktadır. Gebeliğin son haftaları da bebeğin gelişimi için büyük bir önem teşkil eder. Gebeliğin son haftalarında bebeğinizin beyin-akciğer gelişimi hala sürmektedir. Yani bebeğinizin ne zaman dünyaya geleceğine karar verme şansı yoktur. Tıbbi zorunluluk durumları dışında böyle bir karar şansı mümkün değildir.  Fakat  hamileliğin son haftalarında istenmeyen bir problem ile karşılaşılırsa doğumu erken  yapmak gerekebilir. Bu da sezaryen ile olur. Şayet doğumu illa ki anne adayı planlayacaksa, doğum 39. Haftadan önce yapılmamalıdır.

    Anne karnındaki bebek için son haftalar neden önemlidir?

     

    Genellikle zamanında ve doğal miyadında dünyaya gelen bebekler, gebelik haftaları tamamlanmadan dünyaya gelen bebeklere göre daha sağlıklı olmaktadır. Doğum sırasında da erken doğan bebekler için daha fazla risk faktörü olduğu da bilinmelidir.

    kaynak: http://jinekoloji.com/sezaryen-dogum-kacinci-haftada-yapilir

  • Sağlıklı doğumun püf noktaları

    Sağlıklı doğumun püf noktaları

    Birçok anne adayı hamile kalmak için onca hayal kurduktan ve çaba sarf ettikten sonra bu sürecin pamuklara sarılı, masum bir dönem olmadığını yaşadığı olumsuzluklarla anlayabilir. Mutlu sonun gerçek anlamı sağlıklı doğum ve sağlıklı bebeğin kucağa alınmasıdır. Sağlıklı doğumun püf noktalarını Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Aytun Aktan açıkladı.

    Gebelikte vücut, dengesini yeni baştan kurar ve adaptasyon sürecinde daha fazla miktarda kan taşımaya damarlarını gevşeterek, nabız sayısını artırarak cevap verir. Dolayısıyla anne adayı gebeliğin ilk dönemlerinde, önceki tansiyon değerlerinin bile altındaki seviyelerde hiç rahatsızlık hissetmeden yaşantısına devam eder. Kalp, böbrek, karaciğer yeni gelecek hayata yardım edebilmek için daha fazla çalışmayı göze alıp, kendi aralarında iş bölümü yaparlar. Ahenkli bir ekip çalışması ile anne adayının vücudu dokuz ay süresince misafirine en iyi ev sahipliğini yapar.

    Hamilelik hakkında herşey için tıklayınız!

    Yüksek tansiyona dikkat!

    Anne ve bebeği için büyük sorunlar yaşatan, hayatı tehdit eden yüksek tansiyon sorunu gebelikte yaşanan adaptasyon sorunlarıyla ortaya çıkar. Tüm gebeliklerin % 6-20’sinde rastlanır. Hiç azımsanmayacak bu oran coğrafyalar arası farklılıklar gösterebilir. Hele de anne adayı gebe kalmadan önce bazı hastalıklara sahipse, süregelen böbrek hastalığı, şeker hastalığı, damarsal bozukluklar, lupus hastalığı gibi gebelikte yüksek tansiyon görülme olasılığını yukarılara çıkarmaktadır. Yıllarca gebelikteki hipertansiyona gebelik zehirlenmesi denmişse de, zehir olabilecek bir madde kanda saptanmamıştır. Kan basıncı değerinin dinlenmiş halde, tekrarlanan ölçümlerde 140/90 mmHg değeri ve üstünde olması ya da gebelik öncesinde bilinen kan basıncı değerinden büyük (sistolik) 30 mmHg, küçük (diastolik) 15mmHg daha fazla olması yüksek tansiyon olarak tanımlanır. Bu tek başına yüksek tansiyon durumu olabilir ya da beraberinde başka sıkıntılarla birliktelik gösterir.

    Gebelik haftasının ilk 20 haftasında saptanan yüksek tansiyon genellikle kronik hipertansiyon olarak adlandırılır. İlerleyen gebelik haftalarında ise yani ilk beş ayın tamamlanmasından sonra ortaya çıkan ve beraberinde idrarda protein atılması, el ve yüzde şişme (ödem), nöbetler (konvulzüyon) görülmesi gibi durumlarda, yüksek tansiyon, preeklampsi/ eklampsi adını alır. Bu durumu yaşayan anne adayını, bebeğini ve doktorunu zor günler bekliyor demektir. Bu hastalığın zamanında tanınması, gerekli önlemlerin alınması ve tedavisinin yapılması hayat kurtarıcıdır.

    Kimler risk altında?

    *İlk gebelikler,

    *Ailesel öyküde yüksek tansiyonun varlığı,

    *Şeker hastalığı, kronik böbrek hastalığı, lupus eritematosis, diğer damarsal hipertansif hastalıklar,

    *Çoğul gebelik,

    *Bebeğin fazla amnion sıvısı içinde olması (polihidramnios),

    *Bazı genetik hastalıklı bebeklerin varlığı (Trisomi 13),

    *Anne yaşının 20’nin altı ya da 35’in üstünde olması,

    *Beslenme bozuklukları, kansızlık, obezite, ,

    *Üzüm gebeliği (molar gebelik),

    *Daha önceki gebeliklerde preeklampsi – eklampsi yaşanmış olması preeklampsi gelişme olasılığının daha fazla olduğu gebelerdir.

    Hastalığın tespitinde kan basıncı ölçümü dışında anne adayının bir gün boyunca biriktirdiği idrarda protein ölçümü yapılır. Kan testlerinde pıhtılaşma faktörlerinin durumu, karaciğer ve böbreğin sağlıklı çalışıp çalışmadıkları, hastalıktan ne derece etkilendikleri tespit edilmeye çalışılır. Çünkü ciddi düzeylerde yaşanan yüksek tansiyon durumlarında anne adayında çok sayıda hayati organ geçici ya da kalıcı hasar görebilir. Bu hedef organlar, karaciğer, böbrek, beyin, akciğer, kalp ve gözdür.

    Anne karnındaki bebek sıkı takip edilmeli!

    Bebek için ise ana sorun plasentada yaşandığından bebekte gelişme geriliği, suyunda azalma, erken doğum, plasentanın ayrılması (dekolman) ya da en kötüsü anne karnında bebeğin kaybedilmesidir. Gebelikte tansiyon yükseklikleri çok ciddiye alınmalıdır.
    Takiplerin deneyimli doktorlar tarafından yapılması gerekmektedir. Çünkü bazı hastalarda preeklampsi yaşanabileceği erken dönemde yapılan (20-24.haftalarda) doppler ultrasonografilerde ön görülebilmektedir.

    Risk grubu olan hastalara erken dönemde başlanılan ilaçlarla ve yakın takiplerle bu sorunun şiddetti azaltılabilmektedir. Preklamsinin gebeliğin hangi haftasında ortaya çıktığı ve şiddetine bağlı olarak bırakacağı hasarlar ve tedaviler değişmektedir. Tanıda ya da tedavisinde geç kalındığında ya da yetersiz tıbbı koşullar altında anne adayının ve bebeğin hayatını kaybetmesine kadar giden bir süreçtir. Annede kalıcı böbrek, karaciğer yetmezliği, körlük, yaygın damar içi kanama bozuklukları, akciğer ve kalpte hasarlar yaratabileceğinden takip doktorunun da bıçak sırtı kararlar alması gerekmektedir.

  • “Tek çocuk bencil olur” klişesini unutun

    “Tek çocuk bencil olur” klişesini unutun

    “Tek çocuk bencil olur” klişesini unutun. İkinci çocuğa hazırlanmadan önce “tek çocuğun” psikolojik ve ekonomik avantajlarını okuyun.

    1. Sağlıklı öz saygı
    Ebeveynler çocuklarına ilgi gösterirken dikkatli olmak zorunda, ne ilgiye boğmalı ne de yoksun bırakmalı. Ama tek çocuk olunca yönetilecek ekstra dikkat ve odaklanma, moral ve güven güçlendirici olacaktır.

    2. Kendi kendileri ile iyi arkadaş olurlar
    Bir insanın kendi kendine yetebilmesi, hatta bundan keyif alması çok önemlidir. Tek çocuklar kendileri ile daha derin bir ilişkiye sahip olma eğilimindedirler. Genellikle bunu düşünmeyiz, ebeveynler olarak çocuğumuzun diğer insanlarla olan ilişkilerini önemseriz. Ancak çocuklar kendileri için kendileri ile güçlü bir ilişki geliştirmek zorundadır. Yalnızlığa karşı en büyük silah kendi başınıza olduğunuzda daha az yalnız hissetmektir.

    3. Güçlü bağlar
    Bazılarına göre tek çocuklar arkadaşlık ya da gönül ilişkilerini yaşarken güçlü bağlarla bağlanamazlar. Hiç de öyle değil. Tam tersine, sorumluluk ve cömertlik adına ilişkilerle ilgili daha olgun dersler almışlardır.

    4. İşbirliği ve kontrol
    Bütün çocuklar, sadece tek çocuklar değil, arada sırada öfke nöbetleri geçirir. Ve daha önce belirttiğimiz gibi tek çocuk yetişkinlerden ipuçları kapma eğilimindedir. Böylece daha kontrol sahibi ve işbirliğine yatkın olurlar.

    5. Kendi ailelerini seçerler
    Tek çocuklar gerçek aileleri dışında da duygusal bağ kurmaya ihtiyaç duyarlar ve bu kendi etraflarında çekirdek bir kadro oluşturmalarına sebep olur. Ve bu grubun kendi ritüelleri, gelenekleri yeşerir, gelişir.

    6. Ebeveynlik dışında mutluluk
    Bu bazı insanlara bencilce gelse de tek çocuk sahibi olmak ebeveynlik dışında kalan hayatınızı da sürdürmeye yarar. Çocuğunuzla geçirdiğiniz her dakika elbette çok özel ama kendinize zaman ayırmanız da özellikle psikolojiniz açısından önemli.

    7. Bütçe
    Burada yine bencillikle suçlanma ihtimali yok çünkü hepimiz biliyoruz ki daha büyük bir aileyi finanse etmek oldukça meşru bir endişe. Tek çocuğumuz var iyi yaşıyoruz demenin hiçbir sakıncası yok. Sakın ‘çocuk rızkıyla gelir’ diye düşünmeyin, çok büyük problemler yaşayabilirsiniz ve bu tüm ailenin yaşam standardını düşürür.

    Tek çocuk sahibi olmakla ilgili tüm o basmakalıp görüşleri bir kenara bırakın ve ne istediğinize eşinizle birlikte karar verin.