Etiket: depresyon

  • Diyet içecekler

    Diyet içecekler

    Diyet içecekler depresyona mı yol açıyor?
    250 bin kişi üzerinde yapılan araştırmada, bu tür içecekleri sık tüketen kişilerde depresyona daha sık rastlandığı ortaya kondu…

    ABD’de yapılan kapsamlı bir araştırma, “Diyet içecek tüketimi depresyon riskini artırır mı?” tartışmasına yol açtı.

    250 bin kişi üzerinde yapılan araştırmada, bu tür içecekleri sık tüketen kişilerde depresyona daha sık rastlandığı ortaya kondu. Ancak bu bağlantının sebebi incelenmedi.

    10 yıl süren araştırmaya göre günde dört kutu gazlı diyet içeceği ya da tatlandırıcı katkılı meyve suyu içenlerde depresyon riski yaklaşık %30 artıyor.

    Buna karşılık günde dört fincan kahve tüketenlerin depresyon riski %10 azalıyor.

    Kuzey Carolina’daki Ulusal Sağlık Enstitüleri’nde görev yapan Chen, “Yaptığımız çalışma, tatlandırıcı kullanılmış diyet içeceklerden vazgeçmenin ya da bunları azaltmanın ve yerlerine tatlandırılmamış kahve içmenin depresyon riskini doğal olarak azaltabileceğini gösteriyor.” dedi. Ancak Doktor Chen bu konuda başka çalışmalar da yapılması gerektiğinin altını çizdi.

    Sebep-sonuç

    Depresyonu başka faktörlerin de tetiklemiş olması mümkün. Ayrıca ABD’de yaşayan 50-80’li yaşlardaki bir grup için geçerli olan sebepler, başka topluluklar için de geçerli olmayabilir.

    Aspartam türü düşük kalorili tatlandırıcılar üzerinde bugüne dek çok sayıda araştırma yapıldı, ayrıca gıda güvenliğinden sorumlu resmi kuruluşlar da bunlara onay verdi.

    İngiltere Besin Bilimi Derneği’nden Gaynor Bussell “Eskiden tatlandırıcılara ‘yapay’ tatlandırıcı denirdi ve bu ‘yapay’ sözcüğü de şüphe uyandırırdı. Bu yüzden kapsamlı araştırmalar yapıldı, güvenli olup olmadıkları değerlendirildi ve şu anda piyasada olan ürünlerde çok iyi sonuçlar alındı.” diyor.

    “Ancak araştırmalar devam ediyor. Bu araştırma da depresyon ile bağlantı olasılığını gündeme getirdi, sebep-sonuç ilişkisini değil.” diye konuştu.

    “Depresyondan muzdarip olan insanlar bunun tatlandırıcılı içeceklerden kaynaklandığı fikrine kapılabilir ve bu nedenle de geçmiş tüketimleri hakkında doğru bilgi veremeyebilir. Özellikle de ABD’de gazlı içeceklere ‘öcü muamelesi’ yapıldığını göz önüne alırsak. Ayrıca obez ya da diyabetik olan insanlar daha fazla ‘diyet’ içecek kullanıyor olabilir ve depresyonun sebebi de obezite ya da diyabet olabilir.”

    “Kilo vermeye çalışanların ve diyabet hastalarının beslenmesinde kalorisi düşük tatlandırıcılar yararlı bir rol oynayabilir. Bu insanlara ‘diyet içecek yerine daha fazla kahve tüketin’ demek de faydalı olmayacaktır.”

    BBC

  • Kadın Cinsel Sorunlarının Psikolojik Nedenleri

    Kadın Cinsel Sorunlarının Psikolojik Nedenleri

    1.Yetiştirilme ve geleneksel kadın cinsel rolü:

    Toplumumuzda kız çocukları yetiştirilirken cinsellikle ilgilenmemeleri öğretilir. Cinsel ilgi ve aktiviteler kınanır ve kısıtlanır. Mesela mastürbasyon yapmaları istenmez ve hoş karşılanmaz. Kadınlardan beklenen sadece eşine yanıt verebilir olmalarıdır. Birçok araştırmada kadınların önemli bir bölümünün ön sevişme sırasında eşlerine çok az katıldıkları ya da hiç katılmadıkları, birleşme sırasında ise çoğunlukla hareketsiz kaldıkları gösterilmiştir. Kadınlar erkeklere neyi cinsel olarak uyarıcı bulduklarını söylemekten kaçınırlar, yeteri kadar uyarılmadıklarında cinsel birleşmeyi reddetmezler, hazlarını artıracak daha aktif tutumlar almaktan kaçınırlar. Duygusal yakınlık daha önemli olduğu için yakınlık, yumuşaklık hissetmediklerinde ya da kırgınlıkları olduğunda, incindiklerinde cinsel işlevleri daha çabuk olumsuz olarak etkilenir.

    2.Geleneksel kadın cinsel rolünün dışına çıkamamak:

    Geleneksel kadın cinsel rolünü benimsemiş olanlar için “iyi kız” sendromu, edilgenlik, boyun eğme, yumuşak başlılık, incelikli olmakla birliktedir.

    Geleneksel kadın rolünün orgazm olamama (anorgazmi) ile ilgili mesajları şunlardır:

    a – Cinsellikle ilgili her türlü duygu ve davranışlarını kontrol etmelidirler.

    b – Cinselliklerini sadece eşlerine yanıt vermekle sınırlamalıdırlar.

    c – Orgazm olup olmamaları, hatta cinsellikten haz almaları önemli ve beklenen bir şey değildir.

    3.Negatif beden imajı ve düşük benlik saygısı:

    Orgazm bozukluğu olan kadınlarda kendilerine duydukları saygının azlığı, yetersizlik duyguları ve olumsuz beden imgesi daha sık görülmektedir. Bu kadınlar kendi cinselliklerinden, ilişkilerinden ve cinsel aktivitelerinin tipinden ve düzeyinden daha az memnundurlar.

    4.Edilgenlik, çekingenlik:

    Edilgen, bağımlı ve çekingen kadınlar, aktif, bağımsız ve girişken kadınlara göre daha çok cinsel işlev bozukluğu gösterirler. Evlenmemiş kadınlar cinsel ilgi ve isteklerini reddetmeyi, bekarete değer vermeyi ve meşru bir evlilik ilişkisinde bütün bu engellenmelerin ortadan kalkmasını beklemeyi öğrenmektedirler. Ancak yıllarca cinsel duygularına ilgisiz kaldıktan ve onları bastırdıktan sonra meşru bir erişkin cinsel ilişkisinde yanıt verici olmakta zorlanmaları şaşırtıcı değildir. Cinsel ilişki sırasında edilgen ve hareketsiz kalan kadınlar daha çok cinsel sorun yaşarlar. Hareketsiz kalma ve insiyatif almama cinsel ilişkinin ritmini ve cinsel girişimin zamanlamasını tamamen erkeğe bırakmak anlamına da geldiğinden kadının cinsel yanıtlarıyla bağlantısız olmasına da neden olmaktadır. Erkeğin başlatıcı ve ilişkiyi yönetici bir rolde olması kendi uyarılma düzeyine göre ilişkiyi yönlendirmesine ve eşinin uyarılmasına dikkat etmemesine neden olmaktadır. Yeterli hazırlık ve cinsel uyarma olmadan tekrarlanan cinsel ilişkilerin, cinsel istek ve haz üzerinde olumsuz etkileri olabilir. Bazı erkekler eşleri cinsel olarak ilgili, yanıt verici olduğunda oldukça rahatsız olur. Bizim kültürümüzde kadınların cinsellikle ilgili aktif tutum almaları ve kendi cinselliklerine sahip çıkmaları çok uygun karşılanmaz. Ayrıca kadının, daha çok eşine uyum göstermesi, onun beklentilerine göre hareket etmesi beklenir. Saygı, özen ve incelik beklentisi içindeki kadın bunları alamadıkça cinsel isteğini yitirebilir.

    5.Katı dini ve ahlaki inançlar:

    Bazı insanlar cinselliğin günah ve ayıp olduğu yönünde katı mesajlarla büyütülürler. Erişkin olduktan sonra da doğal olarak hissedecekleri cinsel arzularını bastırırlar. Vajinismuslu kadınların bir kısmında dinsel şartlanma görülür. Bu hastaların büyüdüğü ailelerde ebeveynler normalden daha çok dini kurallara uymalarını isterler. Cinsel ilişkilerde sorumluluğun gelişmesine izin vermezler ve cinsellikle ilgilenmemeyi yüceltirler. Bu tür evlerde cinsellik bir sıkıntı kaynağıdır. Dinsel ve ahlaki değerler cinsel ilgi ve ilişkilerin hepsinde suçluluk ve utanç ortaya çıkarıcıdır. Bu ailelerde genellikle cinsel ahlak saplantısı olan babalar vardır. Eşinin ve kızlarının cinsellikle ilgilenmemesini ve yüksek ahlaki bir düzey tutturmasını ister. Bu istekleri yerine getiren ve kızlarını da buna uymaya zorlayan ise genellikle annedir.

    6.Baba-kız ilişkisinden kaynaklanan nedenler:

    Çocukluk döneminde babaya duyulan çocuksu aşkın çözülmemiş olması bu bilinçdışı arzuların ve çatışmaların neden olacağı kaygıyı engellemek amacıyla bir savunma tepkisi olarak cinsel istek, uyarılma ve orgazm engellenebilir.Bazı vajinismuslu kadınların da babalarıyla yakın ve duygusal ilişki kurma olanaklarının az olduğunu bildiren araştırmalar vardır.

    7.Baskıcı, otoriter baba:

    Vajinismuslu kadınların tipik özelliklerinden birinin otoriter bir babaya sahip olmak olduğunu belirtmiştir. Bu kadınların babanın otorite figürü olduğu bir evde büyüdüklerini ve sürekli fiziksel ve/veya sözel şiddet gördükleri belirtilmiştir. Vajinismuslu kadınların babalarında otorite saplantısı, baskın olmak için ceza uygulama, alkolizm, psikopati saptanmıştır. Antisosyal ve obsesif-kompulsif kişilikli babaların da vajinismus etyolojisinde önemli olduğu bildirilmiştir.

    8.Zayıf, güçsüz anne:

    Şiddet uygulayan babaları olan vajinismuslu kadınlarda, dayak yiyen ya da kızını baba dayağından koruyamayan annelerin zayıf bir kadın modeli oluşturdukları söylenebilir. Dayak atan baba ile dayak yiyen anneden oluşan aile modelleri aynı zamanda erkek ve kadın rollerini katı bir biçimde ayırdığından ve erkeklerin şiddet uygulayan kişiler olarak algılanmasını sağladığından da vajinismus etyolojisinde önemli olabilir.

    9.Cinselliği değersizleştiren/aşağılayan aile:

    Vajinismusu olan kadınların annelerinin sıklıkla cinselliği değersizleştirdikleri gözlenmektedir. Muhtemelen kendi cinsel yaşamlarının tatmin edici olmamasına bağlı olarak bazen kibar, iyi örtülmüş, ilişkilere ve bakış açılarına yansımış bir şekilde bazen de açıkça, cinsellik hem aşağılanmakta hem de kontrol edilmektedir. Bu annelerin kadın ve erkek rollerini kesin olarak ayırdıkları, cinselliği sadece erkeklerin istediği bir şey olarak gördükleri söylenebilir. Bu anneler kızlarına da cinselliği ve cinsel organları kirli olarak yansıtırlar.

    10.Kişilik sorunları:

    Ağır kişilik bozukluklarına sıklıkla cinsel işlev bozuklukları eşlik eder. Şizoidlerde cinsel ilişki isteği azdır. Borderline kişilik yapılanması düzeyindeki kişilik bozukluklarında yüksek oranda çok çeşitli cinsel sorunlar bulunur. Histrionik ve Borderline kişilik bozukluklarında rastgele cinsel ilişki sık görülmesine karşın, bir çoğunda uyarılma ve orgazm bozukluğu vardır. Depresif, distimik kişilikli kimseler genel olarak haz almaktan, mutlu ve keyifli olmaktan kaçınırlar. Kendilerini acılarla dolu, talihsiz bir kurban olarak hissederler. Bu kişiler keyifli olan ve zevk veren birçok şeyden olduğu gibi cinsel haz almaktan da kaçınırlar. Sürekli bir şeylerden şikayet etme, memnun olmama halindedirler. Adeta mutlu olabilmeyi kendilerine yasaklamışlardır. Bu kişilerde cinsel isteksizlik çoğunlukla ergenliğin başından beri vardır.

    11.Cinsel kimlik veya yönelim sorunları:

    Cinsel ilgileri kendi cinsine yönelik olarak gelişen bazı kadınlar bu arzularını bastırırlar veya gizlerler. Bazen kişi cinsel ilgisinin kendi cinsine yönelik olduğunun farkındadır ancak bu durumun başkaları tarafından fark edilmesini istemediğinden karşı cinsle ilişki kurabilir hatta evlenebilir. Ancak karşı cinsle ilişkide istek, uyarılma ve orgazm zorlukları yaşar. Bazen de kişi eşcinsel arzularını bastırır ve kendisi de farkında olmaz. Karşı cinsle ilişkide nedenini bilmediği bir isteksizlik ve zevk alamama yaşar. Cinsel yönelimi aslında kendi cinsine yönelik olan bu kadınlarda karşı cinse yönelik cinsel isteksizlik, cinsel istek bozukluğu olarak yorumlanabilir. Bu kadınların karşı cinse yönelik cinsel istek duymalarını sağlamaya çalışmak yararsız olduğu gibi uygun bir yaklaşım da değildir.Açık olarak eşcinsel olanlar ile eşcinsel arzularını bastırıp bir erkekle birlikte olmaya çalışan kadınlarda da uyarılma ve orgazm sorunları ortaya çıkar. Çünkü kişinin arzu duyduğu şey ile yaşadığı şey arasında bir uyumsuzluk vardır.

    12.Cinsel taciz ve travmalar:

    Özellikle cinsel tiksinti bozukluğunda ve başta vajinismus olmak üzere bazı cinsel işlev bozukluklarında cinsel şiddete maruz kalma öyküsüne sık rastlanır. Cinsel travmalar tacizcinin yakınlık derecesi, olayın rıza ya da şiddet kullanılarak gerçekleşmesi, tekrarlama sıklığı gibi etkenlere bağlı olarak cinsel yaşamı önemli oranda bozabileceği gibi diğer ruhsal sorunlara ve kişilik gelişiminde bozukluklara yol açabilmektedir. Bazı cinsel travma maruz kalmış kişiler ise kendine zarar verici rastgele uygunsuz cinsel yakınlıklar kurma gibi bir durum ortaya çıkabilmektedir.

    13.Cinsel fobiler veya kaçınmalar:

    Bazı kadınların cinsel isteksizlikleri cinsel ilişkinin bazı yönlerine ilişkin kaçınmalara veya korkulara bağlı olabilir. Mesela meninin kokusundan veya üzerine bulaşmasından tiksinen bir kadın cinsel ilişki istemeyebilir. Bu kadınlar dikkatlice dinlenirlerse, cinsel ilişkiden ya da kimi yönlerinden rahatsızlık duymalarına karşın, bunların dışarıda bırakılacağı cinsel yakınlaşmalara karşı isteksizlikleri olmadığı görülür. Cinsellik konusundaki korkuların özellikle cinsel istek ve uyarılma üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Cinsel korkuya bağlı orgazm olamama (anorgazmi) çoğunlukla istek azlığı ve uyarılma sorunlarına ikincil olarak ortaya çıkar.

    14.Maskelenmiş parafililer (cinsel sapkınlıklar):

    Bazı kişilerin teşhircilik, röntgencilik, fetişizm, cinsel sadizm, cinsel mazohizm vb gibi eğilimleri olmasına karşın bunları bastırmış olabilirler. Bazı kimselerde ise bu tür eğilimler cinsel ilişkiye izin vermeyecek kadar güçlü olmadığı halde kişi bu tür arzularını kendisine yakıştıramadığı için şiddetle bastırmış olabilir. Cinsel arzuların kabul edilemediği için bastırılması cinsel isteksizlik yaratabilir. Bu tür sorunu olan kişilerde kişinin cinsel arzularını fark etmesini ve cinsel yaşamına dahil etmesini sağlayacak tedavi yaklaşımları yararlı olacaktır.

    15.Evlilik çatışmaları:

    İnsanlar evlenirlerken nasıl bir evlilikleri olacağına ilişkin belli tasarıları ve hayalleri vardır. Bu hayal ve tasarılar iş bölümü, roller, yaşama tarzı, nelerin yapılıp yapılmayacağına ilişkin çeşitli ayrıntıları içerir. Mesela bir kadın evlenirken, kocasının kendisine karşı anlayışlı, ilgili ve özenli olacağını, ev işlerinde kendisine yardım edeceğini, her ikisinin de çalışacağını varsaymış olurken, belki eşi de karısının evde oturup ev işlerinin sorumluluğunu üstleneceğini, elini sıcak sudan soğuk suya sokmayacağını varsaymış olabilir. Evlendikleri zaman ikisi de birbirinde aradığını bulamamın hayal kırıklığı içinde kızgınlıklar ve kırgınlıklar gösterebilirler. Böyle bir çift çevre ve aile baskısı ya da yetişme döneminde aldıkları kültüre göre ayrılmak istemeyebilirler. Ancak yaşadıkları çatışma cinsel yaşamlarına yansıyarak cinsel isteklerini ya da haz almalarını bozabilir. Ciddi evlilik uyuşmazlıkları olan çiftlerde, cinsel terapi yerine evlilik sorunlarının çözülmesini sağlayacak evlilik terapileri daha önceliklidir.

    16.Eşe ilgi kaybı:

    Birçok çift birlikteliklerinin ilerleyen dönemlerinde birbirlerine eskisi kadar cinsel ilgi duymamaya başlarlar. Birbirinde aradığını bulamamak, eşiyle mutlu olamamak, kızgınlıklar, hayal kırıklıkları gibi genel ilişkideki sorunlar yanında çiftlerin eşlerini ebeveyn gibi algılamalarının da çok önemli bir rolü vardır.

    17.Yakınlık sorunları:

    Cinsel ilişki iki kişi arasındaki en yakın ve mahrem ilişki biçimlerinden biridir. Cinsel yakınlık sırasında hem ruhsal hem de bedensel anlamda iki kişi arasındaki sınırlar iç içe geçer. Yakınlaşma ve sınır sorunu olan kişilerde bu yakınlığı tolere edememek cinsel ilişkilerden kaçınmaya neden olabilir. Ancak yakınlık sorunları isteksizlik yaratabilirse de daha çok uyarılma ve orgazm bozukluğuna neden olabilir.

    18.Eşin cinsel beceri eksikliği:

    Fazla cinsel tecrübesi ve bilgisi olmaksızın evlenen ve daha sonra da sınırlı ve kısıtlı bir cinsel yaşamı olan çiftlerde kocanın cinsel ilişki sırasında uygun olmayan tutumları, kadının uyarılmasını ve haz almasını engelleyebilir. Önce uyarılma ve orgazm bozukluğu olarak başlayan cinsel sorun uzadığında ise cinsel isteksizliğe neden olabilir. Böyle çiftlerde cinsel danışmanlık ve cinsel yaşamlarını renklendirecek alıştırmalar yararlı olabilir.

    19.Pasif, bağımlı eş:

    Vajinismuslu eşlerinin, pasif, bağımlı, aşırı düşünceli ve eşleriyle bilinçdışı bir anlaşma içinde, cinsel birleşmeden kaçınan kişiler olduğu birçok araştırmacı tarafından belirtilmektedir. Vajinismuslu bir kadını seçen erkekle, pasif, bağımlı bir eş seçen kadının oluşturduğu ikilide eşlerin her biri diğerinin öfkesinden (agresyondan) korkar ve cinsel birleşme sürekli ertelenir. Kocalar genellikle sevişme sırasında eşleri korktuğunda eşlerini uyarmaya devam etmek, cinsel ilişkiye hazırlamaya çalışmak yerine engellenmekte ve ilişkiyi sürdürememektedirler. Evlendikten sonra da cinsel ilişkiden kaçınma tam bir anlaşma içinde sürdürülür. Cinsel birleşme girişimleri ahlaki ussallaştırmalarla mümkün olduğunca geciktirilir. İlk başarısızlıktan sonra bir dönem cinsel birleşme denemeleri devam etse de genellikle 6-12 ay sonunda denemeler bırakılır. Tedavi uzun zaman sonra, örneğin çocuk sahibi olma isteği büyük boyutlara ulaşılınca ciddi olarak düşünülür.

    20.Eşte cinsel işlev bozukluğunun bulunması:

    Eşlerden birindeki bir cinsel sorun diğer kişide de cinsel sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Örneğin erken boşalması olan bir erkeğin eşinde orgazm sorunu görülmesi doğaldır. Hatta tekrarlayan hayal kırıklıkları zamanla her ikisinde de uyarılmayı ve cinsel isteği de bozabilir.

    21.Duygu ve davranışlar üzerindeki kontrolünü yitirme korkusu:

    Duygu ve davranışları üzerinde her zaman egemenliklerini sürdürmek isteyen herhangi bir duygunun ya da biyolojik uyaranın kontrollerini aşmasına izin vermeyen kişiler, cinsel ilişkisi sırasında da cinsel uyaranın belli bir düzeyin üzerine çıkmasını engellerler ve dolayısıyla orgazm olamazlar.

    22.Gebelik korkusu:

    Kendini genç bir kız olarak algılamaktan vazgeçmek istememek, anneliğin getireceği sorumlulukları üstlenmeye hazır olamamak ya da doğum yapmaktan korkmak gibi nedenlerle gebe kalmak istemeyen bir kadın cinsel ilişkiden kaçınmak için cinsel isteğini engelleyebilir. Bu durumda bu endişelerin ortaya çıkarılıp çözümlenmesi başka bir tedavi gerektirmeksizin cinsel isteğin oluşması için yeterli olacaktır.

    23.Psikiyatrik rahatsızlıklar:

    Depresyon başta olmak üzere birçok psikiyatrik rahatsızlık cinsel isteği azaltır ya da geçici bir süre ortadan kaldırır. Cinsel isteği olumuz etkileyebilecek diğer psikiyatrik rahatsızlıklar şunlardır: yaygın anksiyete bozukluğu, özellikle cinsellikle ilgili olmak üzere obsesif-kompülsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, panik bozukluk, özellikle kaygının (anksiyetenin) yoğun olduğu dönemlerde şizofreni gibi psikotik bozukluklar. Cinsel istek azlığı psikiyatrik bir hastalığa ya da onun tedavisinde kullanılan ilaçlara bağlı ise, öncelikle hastalığın cinsel isteği etkilemeyen bir ilaçla tedavisi gerekir. Psikiyatrik rahatsızlık düzelme gösterdiği halde cinsel isteksizlik devam ediyorsa cinsel terapi ya da soruna yönelik özel yaklaşımlar gerekebilir.

    24.Stres ve üzüntü kaynağı olan yaşam olayları:

    Yas, ekonomik güçlükler, bir yakının hastalığı gibi kişide sıkıntı ve üzüntü yaratan olaylar ya da hayati önemi olan sorunlar cinsel isteği azaltabilirler.

    25.Yaşla veya çekicilikle ilgili endişeler:

    Bireyin yaşlanmaya tepkisi cinsel yaşamının nasıl olacağının ana belirleyicilerinden biridir. Belli yaş dönemlerinde cinsel yaşamlarının biteceğine ilişkin yanlış düşünceleri olan ya da yaşın getirdiği değişikliklerden utanan bir kadın cinsel isteğini göz ardı etmeye çalışabilir. Ayrıca, kilo alımı ve yaşla birlikte gelen diğer bedensel değişiklikler, ilgi çekiciliğin kaybı veya bireyin cazibesini yitirdiği ile ilgili düşüncelere neden olarak sekse ilgiyi azaltabilir.

    26.Eşe veya erkeğe yönelik olumsuz duygular:

    Eşleriyle aralarında güç çatışması olan kadınlarda cinsel sorunlara daha çok rastlandığına ilişkin bulgular vardır. Daha adil ve eşit ilişkisi olan çiftlere göre erkeğin baskın olduğu ve gizli ya da açık gç çatışmalarının yaşandığı evliliklerde cinsel sorunlara daha sık rastlanmaktadır.

    27.Gerçek dışı beklentiler:

    Bazı kadınların hayal kırıklıkları beklentilerinin yüksek olmasına bağlıdır. Gerçek dışı ve yüksek beklentiler erkekler arasında daha sık görülmesine karşın, kadınlardan özellikle medyadan etkilenip mesela orgazmın zevkten çıldırmak gibi bir şey olduğunu ama kendilerinin bunu yaşayamadığını düşünüp hayal kırıklıklarına bağlı küskünlükler gösterebilir ve cinsel ilişkiden zamanla kaçınmaya başlayabilirler.

    28.Performans anksiyetesi:

    Cinsel işlev bozukluğu olan çoğu çiftin cinsel deneyim sonucunda hoşnutsuz bir yaşantı beklentisi vardır. Bir olumsuz deneyim diğerini takip eder ve sonuçta çift sürekli olarak yeni olumsuz deneyimleri bekler duruma gelir. Bu kısır döngü kalıcı probleme ya da cinsel ilginin kaybına neden olabilir.

    29.Hamilelik, doğum:

    Hamilelikte cinsel ilişkinin zararlı olabileceğine ilişkin inançlar cinsel kaçınmalara ve zamanla istek ve uyarılma sorunlarına neden olabilir. Doğumdan sonra da kadınlar en çok yeni rollerine uyum sorunu yaşadıklarından ve sorumlulukları arttığından cinsel istekleri azalabilir. Özellikle çocuk sayısı arttıkça artan sorumlulukları ve iş yüklerinin ağırlığı daha da ağırlaşmakta ve cinsel isteksizlik yaratabilmektedir.

    30.Aldatılma veya eşin sadakatinden kuşkulanma:

    Aldatılmaya ya da aldatılma kuşkusuna bağlı gelişen kızgınlık, cinsel hazzı ve uyarılmayı ciddi şekilde bozar. Ayrıca, kadınların kendilerini cinsel hazza, uyarılmaya, ve orgazma bırakabilmeleri için erkeklere göre daha fazla güvenlik duygusuna gereksinimleri olmaktadır. Gerçek ya da muhtemel bir aldatma kuşkusu kadının güvenini zedelediğinden cinsel hazzını, uyarılmasını ve orgazm olmasını engelleyebilir. Cinsel hazzın azalmasına bağlı tekrarlayan cinsel deneyimlerin yarattığı hayal kırıklığı da zamanla cinsel isteği azaltabilir yada ortadan kaldırabilir.

    31.Cinsel organlardan iğrenme veya hoşlanmama:

    Vajinismuslu kadınlar genellikle kendi cinsel organlarıyla ilgili utanç, iğrenme ve hoşlanmama duyguları taşırlar. Bu duygular ve yanlış bilgiler genellikle kendisinde cinsel organlarından hoşlanmayan, seksten zevk almayan ve bazı durumlarda vajinismusu olabilen annelerden öğrenilmiştir.

    32.Kızlık zarını yitirme korkusu:

    Kızlık zarının kutsallığı ve korunmasına önem verilmesi gibi kültürel faktörler de vajinismus gelişiminde etkilidir. Kızlık zarının önemli olduğu topluluklarda vajinismusun daha sık görülmesinin önemli nedenlerinden biri budur. Çocukluğundan itibaren kızlık zarını özenle koruması öğretilmiş bir kadın evlendiği zaman bile sahip olduğu bu değerli şeyi kaybetmek istemeyebilmektedir.

    33.Organik hastalıklara reaksiyon:

    Birçok hastalık ya da hastalığın yarattığı durum veya tedavi biçimlerine karşı gelişen psikolojik reaksiyonlar cinsel işlev bozukluğuna neden olabilmektedir. Bunların başında kanserler, üreme sistemi ve idrar yolları hastalıkları ve ameliyatlarla diğer ciddi hastalıklar gelir. Kanser; işlev kaybı, çaresizlik, ümitsizlik, suçluluk, ölüm korkusu, ağrı endişesi ve bağımlılık korkuları uyandırır. AIDS’le ilgili inanışlar HIV pozitif kişilerde suçluluk duygularının daha da fazla olmasına ve cinsel yaşamdan daha fazla kaçınmaya neden olur. Öte yandan kronik hastalıkların yol açtığı yorgunluk ve halsizlik cinsel isteksizliğe neden olabilmektedir. Yaşamı tehdit eden hastalıklarda ölüm kaygısı cinsel ilgiyi ortadan kaldırabilmektedir.

    34.Eşler arasındaki zayıf iletişim:

    Cinsel işlev bozukluğu gelişen birçok çift cinsel ilişkilerini konuşamamaktadır. Bu nedenle partnerler hem cinsel ihtiyaçlarını ve kaygılarını ifade edemezler hem de her biri karşısındakinin düşünce ve duygusunu tahmin etmeye çalışır. Bu tür tahminler ciddi yanlış anlamalara yol açabilir ve cinsel zorlukları daha da arttırabilir.

    35.Suçluluk duyguları:

    Çeşitli kaynaklı suçluluk duyguları cinsel işlevleri etkileyebilir. Ensestiyöz suçluluk duyguları olabileceği gibi, başka biriyle gizli bir ilişkiden, başka birine ilgi duymaktan kaynaklanan veya eşe karşı ilgisizlik, ihmal gibi nedenlerle de olabilir. Erotik hazzı yaşamak bu nedenle imkansız olabilir. Suçluluk cinsel işlev bozukluğunun partner üzerinde algılanan etkileri nedeniyle de hissedilebilir.

    36.Kısıtlı ön sevişme:

    Cinsel isteksizliği ve uyarılma zorluğu olan kadınlar eşleri istediği için cinsel ilişkiyi kabul ederler ama haz almadıkları için bir an önce bitmesini isterler bu da cinsel haz alma olanaklarını ortadan kaldırarak durumun kronikleşmesine neden olur.

    37.Tecrübesizlik:

    Kadınların önemli bir bölümü evlilik öncesi cinsel deneyimleri çok sınırlı ve az olduğu için evlendiklerinde cinsel deneyim açısından tecrübesizdirler. Birçok kadın cinsel yaşama ilişkin ilk tecrübelerini evlendikleri zaman edinirler. Nasıl cinsel haz alacaklarını, nelerden hoşlanıp hoşlanmayacaklarını bilmediklerinden ve cinsel ilişkide kontrolü eşlerine bıraktıklarından kendi cinsel özelliklerini öğrenmeleri de oldukça uzun sürer.

    38.Eşini memnun edememe endişesi:

    Kadınlar çocukluklarından itibaren babalarına, ağabeylerine hizmet ederek yetişirler ve onların rahatını sağlamakla görevlendirilirler. Evlendiklerinde de aynı şeyi eşlerine yapar, onun hizmetlerini yerine getirirler. Cinsel ilişkide de bu ilişki kalıbı geçerlidir. Eşinin memnuniyeti ile aşırı ilgilenmesi, kadının kendi bedenini ve hazzını ihmal etmesine dolayısıyla da cinsel özelliklerini anlamasını ve buna uygun davranmasını zorlaştırarak uyarılma ve orgazm olmasını güçleştirir.

  • Cinsel yaşamınızı test edin

    Cinsel yaşamınızı test edin

    Kadınlarda cinsel isteğin gelişiminde fiziksel faktörlerin yanında duygusal ve psikolojik faktörler de önemli bir rol oynuyor. Romantik sözler, duygusal bir yaklaşık kadını cinsel olarak motive ediyor. Birçok kadın bunun eksikliğini hissettiğini belirtiyor. Türk kadınları evlilik ve cinsel hayata genellikle cinsel bilgi eksikliği içinde girdiklerinden, çoğu zaman cinselliği eşlerinin başlatıp, sürdürmesini bekliyor.

    Oysa cinsel iletişim olmadığında, partnerler birbirlerinin istek ve arzularını anlayamıyor. Bu da uzun vadede isteksizlik yaratıyor. Bunun yanında çeşitli hastalıklar, ilaçlar, hormon sorunları, yaşam tarzı yanlışları da cinsel isteği düşürebiliyor. İşte Hattat Klinik Kadın Cinsel Fonksiyonu Araştırma Bölümü Başkanı Dr. Ece Hattat tarafından hazırlanmış olan ve kadınları en olumsuz etkileyen cinsel fonksiyon problemlerinden “Cinsel İsteksizlik” riskinizi kolaylıkla test edebileceğiniz bir test.

    SORULAR

    1. Cinsel isteksizliğiniz cinsel hayatınızın başından beri var mıydı?
    EVET / HAYIR

    2. Cinsel ilgi ve isteğinizdeki düşüş sonradan mı oluştu?
    EVET / HAYIR

    3. Cinsel ilgi ve isteğinizdeki düşüş size rahatsızlık veriyor mu?
    EVET / HAYIR

    4. Erotik rüya veya cinsel fantezilerinizde düşüş var mı?
    EVET / HAYIR

    5. Yeterli önsevişmeye rağmen kuruluk, kayganlık sağlayamama, orgazm zorluğu gibi cinsel sorunlar yaşıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    6. Cinsel birleşmede zevk alamama veya ağrı gibi cinsel sorunlar yaşıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    7. Eşinizle aranızda duygusal sorunlar var mı?
    EVET / HAYIR

    8. Yaşadığınız cinsel sorunlar eşinizle aranızda ilişki problemlerine neden olmaya başladı mı?
    EVET / HAYIR

    9. Yaşadığınız cinsel sorunlar nedeniyle kendinizi mutsuz, yetersiz, özgüveni azalmış veya çekiciliğini yitirmiş hissediyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    10. Aşağıdaki hastalıklardan biri veya bir kaçına sahip misiniz?
    EVET / HAYIR

    *damar hastalıkları (şeker hastalığı, kalp-damar sorunları, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol gibi)

    *idrar yolu enfeksiyonları

    *jinekolojik rahatsızlıklar (adet düzensizliği, polikistik over, endometriozis gibi)

    *hormonsal sorunlar (tiroid, prolaktin seviyelerinde düzensizlik gibi)

    *nörolojik problemler (MS, Parkinson, omurilik felci, bel fıtığı gibi)

    *bağışıklık sistemi hastalıkları (iltihaplı bağırsak hastalıkları, skleroderma, lupus, romatoid artrit gibi)

    *-kronik hastalıkları (böbrek, karaciğer hastalıkları gibi)

    11. Aşağıdaki ilaçlardan bir veya birkaçını kullanıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    * Doğum kontrol hapı veya başka hormon ilaçları

    * Psikiyatrik ilaçlar (antidepresanlar, gevşeticiler, uyutucu ilaçlar gibi)

    * Kalp ilaçları (tansiyon, ritim bozuklıuğu, kolesterol ilaçları gibi)

    * Kortizon preperatları

    * Ülser ilaçları

    * Migren ilaçları

    12. Alkol, sigara veya uyuşturucu kullanıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    13. Kilo fazlalığınız var mı?
    EVET / HAYIR

    14. Hareketsiz bir yaşamınız mı var?
    EVET / HAYIR

    15. Stres, depresyon veya anksiyete içinde misiniz?
    EVET / HAYIR

    16. Partnerinizin cinsel sorununun (sertleşme problemi, erken boşalma gibi) sizin cinsel tatmininizi düşürdüğünü düşünüyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    17. Şu anda hamile, yeni doğum yapmış veya emziriyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    18. Menopoza girdiniz mi?
    EVET / HAYIR

    19. Yakın zamanda önemli bir cerrahi operasyon geçirdiniz mi?
    EVET / HAYIR

    20. Vücudunuzun nasıl göründüğünden memnun musunuz?
    EVET / HAYIR

    DEĞERLENDİRME
    Yukarıda sorulardan beş veya daha fazlasına EVET cevabını veriyorsanız mutlaka bir uzmana başvurmalısınız.

    VAJİNİSMUS TESTİ

    Kadın cinsel fonksiyonlarında fiziksel faktörlerin yanında duygusal ve psikolojik faktörler de çok etkilidir. Ülkemizde kadınlarda en sık görülen cinsel sağlık sorunlarının başında vajinismus geliyor.

    Vajinismus, evliliğin ilk yıllarında çocuk sahibi olmaya engel bir sorun teşkil ettiği için de çok stres verici. Sıklıkla görülen bir durum vajinusmus sorunu yaşayan çiftlerin bu olumsuzluğu kabullenip hiç doktora başvurmaması.

    İlk girişimdeki başarısızlıktan sonra her çift genellikle sorunun geçici olduğunu ve çözüleceğini düşünüyor. İşte Hattat Klinik Kadın Cinsel Fonksiyonu Araştırma Bölümü Başkanı Dr. Ece Hattat tarafından hazırlanmış olan, kadınları en olumsuz etkileyen cinsel fonksiyon problemi “Vajinismus” riskinizi kolaylıkla test edebileceğiniz bir test.

    SORULAR

    1. İlk cinsel beraberlikte kadının canının çok yanacağına inanıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    2. İlk cinsel beraberlikte çok yoğun kanama olması beklenir mi?
    EVET / HAYIR

    3. İlk cinsel beraberlikten korkuyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    4. Eşinizle beraber olduğunuzda cinsel birleşme öncesi kendinizi gergin hissediyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    5. Cinsel birleşme öncesinde veya sırasında ağrı veya rahatsızlık duyuyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    6. Cinsel birleşme öncesinde veya sırasında bacaklarınızda, kalçanızda veya vajina girişinde kasılmalar oluyor mu?
    EVET / HAYIR

    7. Cinsel ilişki esnasında penisin vajinaya girişini tamamen engelleyecek kadar kendinizi kasıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    8. Cinsel birleşme öncesinde veya sırasında kendinizi geri çekiyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    9. Cinsel birleşme yaşamanıza rağmen cinsel birleşmeye başlarken veya devam ettirirken ağrınız oluyor mu?
    EVET / HAYIR

    10. Cinsel isteksizlik yaşıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    11. Ön sevişme sürecinin hem sizin hem de partneriniz için zevkli ve doyurucu olmaktan uzak mı?
    EVET / HAYIR

    12. Cinsel birleşme öncesinde kayganlık sağlamada zorluk yaşıyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    13. Eşinizle aranızda duygusal sorunlar var mı?
    EVET / HAYIR

    14. Yaşadığınız cinsel sorunlar eşinizle aranızda ilişki problemlerine neden olmaya başladı mı?
    EVET / HAYIR

    15. Yaşadığınız cinsel sorunlar nedeniyle kendinizi mutsuz, yetersiz, özgüveni azalmış veya çekiciliğini yitirmiş hissediyor musunuz?
    EVET / HAYIR

    DEĞERLENDİRME
    Yukarıda sorulardan dört veya daha fazlasına EVET cevabını veriyorsanız mutlaka bir uzmana başvurmalısınız.

     HT

    Vajinismus Nedir? Tecrübe ve deneyimlerimizle Vajinismusu yenelim

     

  • Seksin Olmadığı Evlilikler

    Seksin Olmadığı Evlilikler

    CİSED: “CİNSELLİĞİN OLMADIǦI EVLİLİKLER BÜYÜK BİR SORUN!”

     

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “YOLUNDA GİTMEYEN EVLİLİKLERE DARBE YAPMANIN TAM ZAMANI!”

     

    “Neredeyse iki aydır bir cinsel birlikteliğimiz yok. Bu, birbirimizi sevmediğimiz ve arzulamadığımız anlamına gelmiyor. Aslında düzgün bir evliliğimiz var ama iş hayatı ve çocuklar bizi öylesine yoruyor ki, yatak odasına gittiğimizde, aklıma gelen ilk şey uyuyup, dinlenmek oluyor…” veya “Eşimi de erken boşalma söz konusu. Beni tatmin edemediği için eşimin cinsel yönden beceriksiz olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, eşim hoyratça sevişiyor. Sanırım bu nedenle, cinsel birleşmemiz kısa sürüyor ve cinsellik artık benim için hiç bir şey ifade etmiyor. Ne kadar az olursa o kadar iyi olur diyorum…” gibi yakınmaları her geçen gün daha fazla duymaya başladık. Seks ve cinselliğin, tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar çok gündemde olduğu ve konuşulduğu günümüzde, nasıl oluyor da böyle sorunlar yaşanabiliyor? Cinsellik olmayan evlilik olur mu? Evlilikte seks zamanla ortadan kayboluyor mu? Sekssiz evlilikler yaygın mı? İşte bu sorulara yanıtlar Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistlerinden geldi.

    Cinsellik günümüzde hâlâ bir tabu olarak görülüyor ve bu nedenle cinsel sorunlar çok fazla dile getirilmiyor. Ancak çok fazla sayıda çift cinsel sorun yaşıyor. Hatta ülkemizde cinsel hayatı aktif olan her on erkekten yedisi ve her on kadından sekizi hayatlarının bir döneminde cinsel işlev bozuklukları yaşıyor. Oysa sağlıklı ve mutlu bir evlilik için cinsellik vazgeçilmez bir unsurdur. CİSED cinsel terapistleri, dokunma ve fiziksel yakınlığı, insanın temel ihtiyaçlarından biri olarak görüyor ve bunların karşılanmadığı evliliklerde başka sorunların ortaya çıkabileceğini savunuyor.

    SEKS OLMADAN YAŞANABİLİR Mİ?

    Yapılan araştırmalarda, 30-40 yaş aralığındaki insanların %15-20’si yılda yalnızca 10 defa;%20’si ayda 2 ya da 3 defa%25’i ise ayda bir defa seks yaptığının gözlemlendiğini söyleyenCİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Ankete katılan deneklerin %24’ü cinselliğin çok önemli olmadığını; %3 ise tümüyle gereksiz olduğunu ifade ediyor. Oysa Freud gibi bazı bilim adamlarına göre cinsellikten uzak bir yaşam mümkün değil. Freud’a göre, cinsel dürtüleri (libido) kontrol etmek ve bunun yarattığı gerilimi giderecek cinsel eylemleri gerçekleştirebilmek, insanın temel dürtüsü ve yaşam enerjisidir. Tatmin edilmeyen cinsel dürtüler ise kendini farklı yönlerden ifade eder. Bu durum, evlilik ve çift ilişkilerinde birçok sorunun ana sebebi olabilir. Bu nedenle bugün 12 eylül ve şu an yolunda gitmeyen evliliklere darbe yapmanın tam zamanıdır.” dedi.

    KADIN VE ERKEĞİ ÇİFT YAPAN ARADAKİ CİNSELLİKTİR!

    Arkadaşlık ilişkileri ile yakın kadın erkek ilişkilerini birbirinden ayıran en önemli eylemin cinsellik olduğunu ifade eden CİSED Genel Başkanı Doç. Dr. Cebrail Kısa; “Arkadaşlık ilişkilerinde duygusal, entelektüel ve düşüncesel yakınlık vardır, buna cinsellik eklendiğinde bu arkadaşlık ilişkisinden çok farklı bir yakınlığı ve mahremiyet paylaşımını beraberinde getirir. Bu nedenle kadın ve erkeği çift yapan aradaki cinselliktir. Yakın ilişkilerde aşk eninde sonunda biter ve yerini sevgi alır. Bu sevgi olgunlaştıkça seks anlamlı bir şekilde devam eder. Ama seksin yoğunluğu ve çeşitliliği zamanla farklılaşır .” dedi.

    CİNSEL ÇEKİM ZAMANLA NEDEN KAYBOLUYOR?

    Çiftlerde cinsel isteğin ve seks yapma arzusunun azalmasının fiziksel, psikolojik ve ilişki kaynaklı birçok nedeni olabileceğini ifade eden CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Azalan cinsel isteğin tedavisi ortaya çıkaran nedenlere göre farklılık gösterebilir. İlişkinin başında hissedilen tutkunun zamanla azalması nedeniyle, ilişki sıklığı da azalmaya başlar. Çiftlerin cinsel hazları canlandırılamazsa birbirlerinden uzaklaşabilirler veya kopabilirler. Böyle bir durumla karşılaşmamak ya da karşılaşılan durumdan kurtulmak için eşlerin ilişkiyi ve arzuyu artırıcı davranışlarda bulunmalarında fayda vardır.” dedi ve cinsel istek ve seks yapma arzusunun azalmasına yol açan nedenleri şu şekilde sıraladı:

    -Fiziksel sebepler : Genellikle, erkeklerde, kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı, testosteron hormonunda azalma, çeşitli cerrahi operasyonlar ve travmalar, peyroni hastalığı gibi hastalıkların sebep olduğu cinsel organ anomalileri, boşalma ve sertleşme bozuklukları; kadınlarda ise mantar hastalığı, genital organ siğilleri, genital organ cerrahi operasyonları, vajinal kuruluk, menopoz, vajinal şekil bozuklukları ve ağrılı cinsel ilişki şeklinde görülebilir. Bunların yanında her iki cins için de yaş faktörü, kronik hastalıklar, nörolojik durumlar ve hormonsal dengesizlikler önem teşkil etmektedir.

    -Psikolojik sebepler: Stres, bireysel ve kişiler arası sorunlar, beden algısı ile ilgili kaygılar, anksiyete ve depresyon çiftlerin cinsel isteğini olumsuz yönde etkileyebilir. Ayrıca, kişilerin birbiriyle yarış etmesi, olumsuz anılar, cinsel travmalar, ölümler ya da doğumlar, yer değiştirme vb. durumlarda isteksizliğe neden olabilmektedir. Bunların dışında, vajinismus ve erken boşalma, hem kadının hem de erkeğin cinsel isteğini olumsuz yönde etkileyen psikolojik faktörler arasında yer almaktadır.

    -İlişki memnuniyetsizliği: Eşlerin yaşadıkları cinsellikten memnun olmamaları ve hayal kırıklığı yaşamaları oldukça sık görülen bir durumdur. Bu durumun zamanla düzeleceğini ve böyle bir sebepten dolayı, yolunda giden bir ilişkiyi bitirmenin yersiz olduğunu düşünebilirler. Dolayısıyla, ilişkiye bağlılıkları uğruna cinsellikten vazgeçerek, aslında bir fedakârlık yaptıklarını düşünürler.

    -Kontrol edilemeyen öfke: Öfkeni yoğun olduğu bu nedenle de, fikirlerin doğrudan ifade edilemediği zamanlarda, eşlerden birinin diğerini, cinsel ilişkiden mahrum ederek cezalandırmak ya da intikam almak istemesi sık karşılaşılan bir durumdur. Bu gibi durumlarda açık olunmalı ve konuşulmalıdır. Böylece, ilişki daha az zarar görür.

    -Cinsel mitler: Aşırı ahlakçı, cinselliğin ayıp, günah ve pis olduğu seklinde inanışların baz alındığı bir aile ortamında yetişmiş genç, bilinçdışında aşırı günahkâr duygular barındırabilir. Dolayısıyla, bu hurafeler doğrultusunda kişi, partnerinin ve kendisinin cinselliğe karşı beslediği duygu ve düşüncelerde düşüş yaşayabilir. Özellikle kadınların cinselliği sadece erkeğe yönelik bir görev olarak görmeleri ve böyle düşünerek yatağa girmeleri cinsel isteklerinin azalmasına yol açabiliyor.

    -Eğitim eksikliği: Cinsel konularda bilgilerin eksik olması, partnerlerin birbirlerinin ve kendilerinin organlarını tanıyabilmelerini büyük ölçüde kısıtlar. Hatta birçok erkek, kadının orgazm olup olmadığını bile fark edemez. Bu nedenle, seks sırasında çiftlerin hazları yarım kalır, cinsel ilişkileri zamanla monotonlaştığı için çiftler birbiriyle seks yapmak istemez bir durama gelebilirler.

    -Bağlanma ve yakınlık korkusu: Çocuklukta ya da geçmişte yaşanan birlikteliklerde bağlanılan ve yakın ilişki kurulan kişiler tarafından terk edilen veya incitilen kişilerde yaşanan bu olumsuz duygular ve travmalar zamanla genelleştirilerek, her türlü duygusal ve fiziksel yakınlaşmada bir korkuya ve uzaklaşmaya neden olabilir.

    -Ten uyuşmazlığı: Sosyal alanlarda birbirine uyum sağlayabilen ve ortak paylaşımları olan bazı çiftler cinsel anlamda uyumlu olmayabilirler. Bu çiftlerin ihtiyaçları, istekleri, beklenti ve fantezileri birbirinden çok farklıdır. Ten uyuşmazlığı yaşayan bu çiftler, bir türlü doyumlu bir cinsellik yaşayamazlar, zamanla birbirlerinden uzaklaşırlar.

     

    NE YAPMAK LAZIM?

    Cinsel yaşam sekteye uğradı diye, evliliği bitirmenin veya aldatmanın doğru olmadığını savunan CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan; “Önemli olan, cinsel ilginin neden azaldığını ortaya çıkarmak ve ortaya çıkan problemi çiftlerin birinden kaynaklanan bir sorun gibi değil de ‘bizim sorunumuz‘ şeklinde algılamaktır. Çünkü çiftlerin cinsel istek ve seks yapma arzuları azalmaya başladığında, aşağıdaki basit teknikleri ve önerileri uygulayarak, mevcut problemlerinden kurtulabilirler. Nepalli kadınların bir söylemi vardır: ‘Penis içeri girdi ve aşk geri geldi!‘ Peki, bu nasıl olacak?” dedi ve çiftlerin rahatlıkla uygulayabilecekleri önerileri şu şekilde sıraladı:

    -Sessiz kalmayın: Diğer evlilik ve çift sorunlarında olduğu gibi bu sorunda da çekinmeden konuşulabilecek bir güven ortamı yaratmak ve açık iletişim kurmak çok önemlidir. Susmakla sorunun çözülemeyeceği sadece üstünün kapatıldığı unutulmamalıdır ve bu ilişkiler için tehlike teşkil etmektedir. Hal olmayan sorun, daha sonra çıkabilecek bir probleme dâhil edilerek daha büyük bir tartışmaya neden olacaktır. Mutlu bir cinsel yaşamda, eşler arasında sadece onlara özgü bir dil olmalıdır. Çiftlerin her biri neyi sevip neyi sevmediğini rahatlıkla söyleyebilmeli ve anlayışla karşılanmalıdır.

    -Kıyaslama yapmayın: Cinsel hayatını ve eşini üçüncü şahıslarla; eski sevgili ya da eş, arkadaş, anne ve baba vb. olumsuz yönde kıyaslamak, evliliklerde ya da birlikteliklerde yapılacak en kötü şeylerden biridir. Kıyaslama yapmak ilişkiye zarar verir.

    -Eleştiri yapmayın: Cinsellik, insanların eleştiriye karşı en hassas oldukları alanlardan biridir. Özelliklede erkekler, penis boyu ve performansları ile ilgili aşırı kaygılıdırlar. Bu nedenle, bu konuda olumlu konuşulmalı ve övgü dolu sözler söylenmelidir.

    -Baştan çıkarıcı olun: İlişkinin altın kurallarından biri de, bakımlı, ilgili ve ilgi çekici olmaktır. Hiç bir birliktelikte, sonsuza dek sürecek garantisi yoktur. Her eş, birliktelik süresince ilişkiyi canlı tutacak söz ve davranışlarda bulunmalıdır. Partnerler birbirine, ilk başlardaki gibi küçük jestler yapmalı, önemli günleri hatırlamalı, arada sırada dışarıda birlikte vakit geçirmelidir. Zaman zaman, rutini bozan küçük erotik sürpriz ve fanteziler ise cinsel isteği artırarak tekrar yakınlaşmayı sağlar.

    -Bir şekilde bir çözüm yolu bulun: Yapılan her şeye rağmen, çiftin arasına giren soğukluk giderilemiyor, bazı sorunlar çözülemiyorsa, kişiler kendi fikrini diretmekten vazgeçip ortak noktayı bulmalıdır. Cinselliğin yaşanmadığı bir evliliği normal gibi görmek doğru bir çözüm değildir. Bu durum, eşlerden yalnızca birinin sorunu değil, çiftin ortak sorunudur. Sağlıklı bir iletişim kurabilmek için çaba harcanmalı, gerekiyorsa bir uzmandan yardım alınmalıdırMutlu bir cinsel yaşamı istemek ve yaşamak herkesin hakkıdır.

  • Kleine-Levin Sendromu nedir?

    Kleine-Levin Sendromu nedir?

    “Uyuyan güzel hastalığı” olarak adlandırılan “Kleine-Levin Sendromu” hastalığından muzdarip olanlar, günde 20 saat uyuyabiliyor ve sadece yemek ya da tuvalet ihtiyaçları için kalkıyorlar.

    “Kleine-Levin Sendromu” hastalığında kişi, mekân ve zaman gözetmeden her yerde uyuya kalabiliyor
    İngiltere’nin Yorkshire Bölgesi’nde yaşayan 30 yaşındaki Nathalie Hoyland’da çok nadir görülen “Kleine-Levin Sendromu” var.

    Bu rahatsızlıkta kişi, mekân ve zaman gözetmeden her yerde uyuya kalabiliyor.

    Bu durum mayıs ayında doğum yapacak olan Hoyland’ı endişelendiriyor. Hoyland endişelerini şöyle dile getiriyor:
    “Doğum sırasında da uyuyakalmaktan çok korkuyorum. Doğumu atlatsam bile sonrası var, kendi başına olduğunuzda uyuya kalmak o kadar sorun değil belki, ama bakmanız gereken bir bebek söz konusu olduğunda, işler daha da zorlaşıyor.”

  • Alternatif Depresyon Tedavisi

    Alternatif Depresyon Tedavisi

    Depresyon; sizi hedeflerinizi gerçekleştirmekten uzaklaştıran, duygu durumunuzu olumsuz yönde etkileyen ve motivasyonunuzu düşüren bir ruhsal bozukluktur. Farklı şekillerde ortaya çıkan hastalık hayatınızda önemli bir rol oynayabilir. Günümüzde depresyon tedavisinde terapi ve ilaçlar bir arada kullanılmaktadır ve tedavisi mümkündür. Alternatif depresyon tedavisi yöntemleri arıyorsanız beslenme ve düzenli egzersizlerle bu profesyonel tedavi sürecine katkıda bulunabilirsiniz.

    Kaçınılması Gereken Gıdalar
    Beslenme programınıza özen göstererek depresyonun bazı belirtilerini azaltmanız mümkün. Uzak durulması gereken ilk şey alkol. Alkol başlangıçta belki ruh halinizi üst seviyelere çıkarıp olumsuz düşüncelerden kurtulmanıza yardımcı olabilir ancak gerçekte bir depresandır ve bir süre sonra duygu durumunuzu daha da kötü yapar. Depresyon döneminde alkol tüketimi cazip gelebilir ancak bunun sonunun alkol bağımlılığı olabileceğini unutmayın.

    Rafine karbonhidratlar ve şeker bakımından zengin gıdalar depresyon semptomlarını arttırabilir. Bu tip gıdalar kan şekerini aniden yükseltir ve aynı şekilde hızla düşmesine neden olur. Kan şekerinin bu kadar hızlı değişmesi yorgunluğa ve sinirlilik haline yol açabilir.

    Tüketilmesi Gereken Gıdalar
    Omega 3 yağ asidi bakımından zengin gıdaları arttırın ve en az haftada 3 kez bu esansiyel yağ asidini içeren gıdalar tüketin. Omega 3 tek başına ruh halini geliştirmenize yardımcı olabilir. Depresyondayken ceviz, keten tohumu, zeytinyağı ve yağlı balık gibi gıdalar tüketebilirsiniz.

    Kan şekerinizi belirli bir seviyede tutmak için yavaş sindirilen gıdalar tüketebilirsiniz. Kahverengi pirinç, tam tahıllı makarna, kepekli tahıllar bu dönemde gıdalar nedeniyle oluşan yorgunlukla baş etmenizde yardımcı olacaktır.

    Folik asit ve B-12 vitamini eksikliği depresyon belirtilerinin artmasına ve şiddetlenmesine neden olabilir. Turunçgiller, baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler ve yumurta gibi gıdalar yiyerek B vitamini tüketimini arttırabilirsiniz. Sağlık marketlerde B vitamini desteklerini bulabilirsiniz ancak bunların olası yan etkileri hakkında bilgi almak ve sizin için uygun olup olmadığını öğrenmek için doktorunuza danışmalısınız.

    Alternatif Depresyon Tedavisinde Egzersizin Rolü
    Depresyondaki birinin fiziksel olarak aktif olması zor olabilir ancak yapılacak düzenli egzersizler ruh halini kesinlikle yukarı taşıyacaktır. Bazı insanlar için egzersiz antidepresan ilaçlar kadar etki sağlayabilir. Düzenli egzersiz kişinin kendini daha iyi hissetmesini sağlayan endorfin salgılatır ve nörotransmitterleri artırarak stresi hafifletir.

    Egzersizin depresyon üzerinde olumlu etkilerini görmek için düzenli egzersizi bir alışkanlık haline getirin. Örneğin haftada 5 gün günde 35 dakika yapılan tempolu yürüyüşler faydalı olabilir.

  • Anoreksiya Nervoza Hastalığı Nedir

    Anoreksiya Nervoza Hastalığı Nedir

    Anoreksiya Nervoza bir psikolojik hastalıktır. Genelde genç yaştaki ve zayıflama tutkunu bayanlardan görülen Anoreksiya Nervoza hastalığı tedavi edilmemesi durumunda ölümle sonuçlanabilir. Anoreksiya Nervoza hastalığına yakalananlar yemek yemezler, uyku sorunları vardır ve bunlara rağmen sürekli enerjik dururlar. Bu durum metabolizmanın çalışmasını tamamıyla etkileyen bir durumdur. Anoreksiya Nervoza hastalığına yakalanan bir kaşı istediği kadar zayıf ve ideal kiloda olsun mevcut kilosunu asla kabul etmez ve sürekli zayıflamak ister. Bir deri bir kemik dahi kalsa bu kilosunun hala çok olduğunu düşünür ve bu duruma kendini inandırır. Eğer sizlerinde bu tarz sorunlarınız varsa hiç vakit kaybetmeden uzman bir doktorla görüşünüz. Hepinize sağlık kokan uzun bir yaşam dileriz.

    Anoreksiya Nervoza Belirtileri Nelerdir

    Anoreksiya Nervoza hastalığına yakalananlarda görülen başlıca belirtileri siz değerli takipçilerimizle paylaşmak istiyoruz. Bu belirtileri kendinizde de gözlemliyorsanız en kısa zaman içerisinde uzman bir doktora görününüz.

    Anoreksiya Nervoza Hastalık Belirtileri ;

    – Aşırı derecede ve fiziki olarak da kendisini gösteren kilo kayıpları yaşanır.
    – Kişi içine kapanık hale gelir ve sosyal çevresinden kopar.
    – Kendisini spora verir ve hiç yorulmuyormuş gibi egzersiz yapar.
    – Şişmanlamaktan korkar ve bu bir psikolojik sorun haline gelir.
    – Kişi aşırı derecede yorgunluk çeker ama bunu belli etmemeye çalışır.
    – Kişi sürekli üşür
    – Kendisini herkül gibi güçlü zanneder fakat kaslarda güçsüzlük görülür.
    – Yemek yememek için sürekli bahane bulur ve bu bahanelere kendisini inandırır.
    – Kişi çok zayıftır fakat sürekli çok şişmanladım der.
    – Başkaları için yemek pişirir ama kendisi asla yemez.
    – Kişi yemek yediği için utanır ve kendisini suçlu hisseder.
    – Bu hastalığa yakalanan kişi bayansa düzensiz adet görür.
    – Ten rengi beyazlaşır ve soluk bir hal alır.
    Hepinize sağlık kokan uzun bir yaşam dileriz. Bu belirtiler sizde varsa en kısa zaman içerisinde uzman bir doktora görününüz.

    “Eğer hastalık tedavi edilmezse kansızlık, vücut sıvı ve elektrolit dengesizlikleri, saç dökülmesi, kemik erimesi, bağırsak tıkanması, kalp hastalıkları, böbrek yetmezliği ve sonuçta ölüm görülebilir. Unutmayalım ki A.N. psikiyatrinin tek ölümcül hastalığıdır. Bu hastalığa tutulan her 100 hastadan 5’i ne yazık ki kaybedilmektedir.”

  • Konforlu bir uçak seyahati için öneriler

    Konforlu bir uçak seyahati için öneriler

    Sağlıklı uçuş için öneriler

    Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Emre İlhan; nefes almanın hayati önemine dikkat çekerek, sağlıklı nefes almanın ancak sağlıklı bir burunla mümkün olabileceğini ifade etti. Ilhan, özellikle uçak seyahatlerinde kuru olan uçak havasının üst solunum yolu ve kalp rahatsızlıklarını ağırlaştırabileceğini belirtti.

    Burun tıkanıklığı kalp rahatsızlıklarını ağırlaştırabilir

    Op. Dr. Emre İlhan konu ile ilgili yaptığı açıklamada: “Özellikle ülkemiz insanının burun yapısının kemikli olması ve insanların bir çoğunda allerjik hastalıkların sık olması nedeniyle burun tıkanıklığı şikayeti en sık rastladığımız şikayetlerden birisidir. Burun tıkanıklığı olan hastalarda eğer uçak korkusu da varsa, kişi sağlıklı nefes alıp veremediği için içinde bulunduğu kaygı ve tedirginlik hali durumun daha da ağırlaşmasına neden olabilir.

    Uçak içerisindeki hava kalitesi dışarıdaki hava kadar iyi olmayabilir. Uçak yolculuğu, özellikle de uzun mesafeli yolculuk, yolcuları sağlık durumlarını olumsuz bir şekilde etkileyebilecek birçok faktöre maruz bırakmaktadır. Kabin içerisinde bulunan oksijenin miktarı havadakinden az olabilir. Bu durum sağlıklı kişilerde sorun yaratmazken, burun tıkanıklığı şikayeti olan hastalarda üst solunum yolu rahatsızlıkları, akciğer ve kalp rahatsızlıkları olan hastalarda durumu daha da ağırlaştırabilir. Düzenli nefes alamayan hastalarda panik atak ve depresyon belirtileri görülebilir. Bu nedenle uzun süren burun tıkanıklığı şikayeti olan hastaların burun tıkanıklıklarının tedavisi için bir KBB uzmanına başvurmalarını öneriyoruz. ” dedi.

    Sakız çiğneyerek kulak sağlığınızı koruyun

    Dr. İlhan, uçaktaki hava basıncının uçak yükselirken veya alçalırken  değişmesi sonucunda kalıcı işitme kayıplarının olabileceğini de belirterek, şu bilgileri verdi:

    “İnsan kulağı, 16-16000Hz arası frekansları işitir  . Kulağın sağlıklı duyabilmesi için, kulak zarının dış kulak yoluna bakan tarafındaki yani dış kulak yolundaki basınç ile kulak zarının arkasında kalan orta kulak boşluğunun basıncı aynı olmalıdır. Akut nezle, alerjik nezle, sinüzit gibi hastalıklar östaki borusunun açılma fonksiyonu bozarak uçuş esnasında orta kulak basıncının dengelenmesini engeller. Uçağın kalkış ve inişi esnasında bilindiği gibi dış ortam basıncı hızla değişir. Günümüz uçaklarında kabin basıncı   otomatik  olarak   ayarlanmakla  beraber  bu   ayarlanma   öncesinde  ve   esnasında   artan  veya   eksilen   dış  kulak  yolu   basıncı yukarıda   sayılan  hastalıklar  esnasında   yeterli  derecede  dengelenemez  ve   orta  kulakta ciddi  sorunlar oluşabilir. Böyle bir durumda sık sık  yutkunma, bir şeyler   yeme, sakız  çiğneme östaki  borusunun  açılması  ve  orta  kulak  basıncının  dengelenmesini  kolaylaştırır.

    İnsan kafasında sinüs adı verilen hava dolu boşluklar yer almaktadır. Mevcut yedi adet sinüs sürekli olarak burun boşluğundaki hava ile havalanmaktadır. Akut nezle ve alerjik nezle   esnasında   bu   sinüslerin burun  ile  bağlantılarının   burun  mukozasındaki  ödemi  nedeniyle   kapanması   sinüslerde            de   basınç  dengelenmesine   engel  olarak   baro sinüzit   denilen  ve şiddetli  yüz  ağrısına   yol  açan  bir  tabloya   neden  olur.  Uçuş esnasında iniş ve kalkışta dış kulak yolu basıncının hızlı artış veya azalışı  sonucu  kulak   zarının  ve   buna   bağlı   olarak   kemikçik   zincirin   aşırı  derecede   hareketine   bağlı  olarak  nadiren  de   olsa  orta veya  iç  kulak   hasarını görülebilir. İç kulakta yüksek basınçtan etkilenen “Reissner membranı” yırtılabilir. Bu  durumda   oluşacak  tablo  daha  farklı  olup,  şiddetli  bir   kulak   uğultusu   ve  işitme   kaybı  ile  kendini   belli   eder.  Bu  tabloda   genellikle   ağrı  olmaz   ve   nadiren  birlikte   baş   dönmesi  de   görülebilir. Bu durumla karşılaşan  bir   yolcu   uçuş   sonunda   acilen   bir KBB uzmanına  müracaat   etmelidir. Aksi  takdirde olay  kalıcı   işitme  kaybı  ile   sonlanabilir. Bu tip ağrılar uçuş bittikten bir süre sonra sinüslerdeki basıncın dengelenmesiyle ortadan kalkar. Uçuş sırasında yüzünüzde basınç hissedersiniz, burun açıcı bir bir ilaç almanız ve burun damlası ile sık sık burnunuzu nemlendirmeniz fayda sağlayabilir. ”

    Daha rahat bir uçuş için bol su tüketin

    Dr. İlhan, alkolün beyindeki etkisinin oksijensizlikle daha da arttığını ve çok fazla kahve veya alkol tüketiminin düzensiz kalp ritmine veya çarpıntı gelişmesine neden olabileceğini söyledi ve ekledi: “Normal kabin basıncında hava genleşir. Vücudumuzdaki hava boşlukları  sinüsler, orta kulak ve diş çürükleri genleşen havaya ağrı ile yanıt verirler. Uçuş esnasında bu nedenlerden dolayı ciddi ağrılar oluşabilir. Bu rahatsızlıklar gazlı içeceklerin fazla tüketilmesi ile birlikte daha da artabilir. Bu yüzden bu tür rahatsızlıkları olanlar mutlaka uçuş öncesi doktor kontrolünden geçmeli ve uçuş esnasında hareket yapmalı ve bol su tüketmelidirler.

    Konforlu bir uçak seyahati için yapmanız gerekenler

    Akut nezle, alerjik nezle ve sinüzit  gibi   durumlarda   mümkün  olduğunca  uçak  yolculuğundan  kaçınılmalıdır.  Eğer bu mümkün olmuyorsa bu gibi  durumlarda   bir   hekime   danışarak   uçuş  önce  bazı  ilaçlar   alınarak  bu            durumlara       engel olunabilir. Böyle durumlarda   alkol   alınması  burun   mukozası   ve  burun  etlerinde   şişmeye   neden  olacağından  tabloyu  daha  da   ağırlaştırabilir. ” dedi ve konforlu bir uçuş için şu önerilerde bulundu:

    Uçak yükselirken veya alçalırken;

    ●     Koltuğa oturduğunuz andan itibaren düzenli nefes alıp verin.

    ●     Kalkış sırasında bol nefes verin (üfleyerek). Bu gevşemenizi sağlar.

    ●     Burun ve ağzınızı kapalı tutun ve sık sık esnemeye çalışın.

    ●     Yutkunmak, sakız çiğnemek veya şeker yemek bu durumdan kurtulmanıza yardımcı olacaktır.

    ●     Yakın zamanda uçuş esnasında bir sorun yaşadıysanız yolculuğunuzu bir müddet sonraya erteleyin.

    ●     Akut nezle, alerjik nezle ve sinüzit  gibi  rahatsızlıkları olanların uçuş öncesi bir Kulak Burun Boğaz uzmanına görünmeleri en doğru hareket olacaktır.

    Sorunların Önlenmesi;

    ●     Hava limanına gitmek için bolca zaman ayırın.

    ●     Eşyalarınızı taşımakta zorlanıyorsanız yetkililerden yardım isteyin.

    ●     Uçuşunuzu planlayın ve önceden hazırlanın.

    ●     Bol bol  su için.

    ●     Alkol tüketmeyin. Gazlı içecekler ve  kafeinli içeceklerden sakının.

    ●     Kabinde hareket edin.

    ●     Kronik bir rahatsızlığınız varsa uçuştan önce doktorunuza görünün ve ilaçlarınızı yanınıza almayı ihmal etmeyin.

  • Menopozun ilacı şefkat olabilir mi?

    Menopozun ilacı şefkat olabilir mi?

    Türkiye’de menopoza girme yaşı ortalama 48. Bu dönemde uygulanan hormon replasmanı, bu dönem sıkıntılarını rahatlatan bir tedavi . Yorgunluk, konsantrasyon kaybı, depresyon, eşlerin cinsel yaşamını olumsuz etkiliyor.

    Menopoz, bir hastalık değilse neden ilaç tedavisi uygulanıyor?

    Koruyucu hekimlik ve yaşam kalitesini arttırmak amacıyla kullanılmalılar. Bu çalışmalarla yaşam süreleri de artıyor.

    Hormon tedavisi bu çalışmalara nasıl katkıda bulunuyor?

    Kadınlarda kalça kırıkları azalıyor. Kalın bağırsak kanserinde de azalma olduğu görüldü.

    Bu dönemde cinsel problemler neler?

    Cinsel istek kaybı, vajinada yanma, kuruluk, kaşıntı, cinsel temasta ağrı. Sık idrara çıkma veya tutamama.

    Problemler neden ortaya çıkıyor?

    Vajen dokusu, kaygan kalabilmek ve elastikiyetini devam ettirebilmek için östrojene ihtiyaç duyar. Östrojen seviyesi menopozda düşer.

    Eşler arasında bu dönem nasıl yaşanıyor?

    Kadın, psikolojik olarak kadınlığını kaybettiğini düşünüyor. Sıcak basması, terleme, uykusuzluk gibi değişiklikler yaşıyor .Bu dönem anlayış gerektiriyor.

  • 7’den 70’e Taş devri diyeti Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan

    7’den 70’e Taş devri diyeti Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan | 1Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan hastalıklara karşı korunma kalkanı!

    7’den 70’e
    Taş devri diyeti

    Dünyada hiçbir gerçek saklı kalmaz. Üstü ne kadar örtülürse örtülsün, halkın kolayca ulaşabileceği, ucuz ve basit tedavilerin kimi zaman servet harcanan pahalı ve karmaşık tedavilerden etkili olabildiği gerçeği gibi…
    Hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde besin unsurlarını kullandığım Taş Devri Diyeti kitabımın gördüğü büyük ilgi artık “statükocu tıp masalları” yerine gerçekleri duymak istediğimizin ispatı. Ne de olsa Taş Devri Diyeti’ni tabiat ana yazmış, diyet diktatörleri değil!

    Ben akşam başımı yastığa koyduğumda huzurla uyuyabilmek için bilgimle ve vicdanımla elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Yeni konu başlıklarıyla genişleterek yeniden kaleme aldığım 7’den 70’e Taş Devri Diyeti kitabının tıp öğrencilerinden diyetisyenlere, hastalardan hekimlere birçok insanın başvuru kaynağı olmasını umuyorum.

    Böyle diyor Ahmet Aydın, sağlıklı beslenmenin başucu kitabında.

    7’den 70’e Taş Devri Diyeti, Aydın’ın 30 yılı aşan hekimlik hayatının bir meyvesi, beslenmeyle ilgili tartışmalara koyulan bir ‘son nokta’ aslında. Kitap, doğru ve sağlıklı beslenerek hastalıklarından korunmanın mümkün olduğunu, yüzlerce bilimsel araştırma ekseninde gözler önüne seriyor. Türk halkının en çok muzdarip olduğu hastalıklara tek tek değiniyor, reklâmlarla pompalanan birçok yararsız hatta zararlı yiyeceği mercek altına alıyor. Bu janjanlı gıdaların bizleri nasıl hasta ettiğini cesurca belgeliyor. Beslenme-hastalık ilişkisini 67 farklı başlıkta inceleyen 504 sayfalık bu dev kitap, bu kapsam ve bütüncüllüğüyle Türkiye ve dünyada da bir ilki temsil ediyor.

    Hamileler, bebek büyütenler, sporcular… Şişmanlar ve depresyondakiler… Kanser, kısırlık, astım, reflü, hipertansiyon, Alzheimer gibi onlarca hastalıktan kurtulmak isteyenler… Özetle yaşlı genç herkes… 7’den 70’e Taş Devri Diyeti hepimiz için en güvenilir başvuru kaynağı!

    KİTABIN İÇİNDE NE VAR ?

    1. Tarih içinde besinlerimizin değişimi ve kronik hastalıklar
    2. Şekerin tarihi
    3. Mısır şurubu, tatlandırıcılar
    4. Gazlı içecekler, enerji içecekleri, kutu meyve suları
    5. Ekmek
    6. Yağların insan sağlığındaki önemi
    7. Sıvı yağlar
    8. Zeytinyağı
    9. Kanola yağı
    10. Kızartma yağları
    11. Tağşiş yağ
    12. Margarin
    13. Balıkyağı
    14. Süt, yoğurt
    15. Yoğurttaki süt proteini yüzdesinin azaltılması
    16. Yoğurtlar niye ekşimiyor?
    17. Süt tozu
    18. Süt, enfeksiyon, kaymaklı yoğurt
    19. Meyveli yoğurtlar
    20. Soya
    21. Et, vejetaryen beslenme
    22. Tavuk
    23. Probiyotikler
    24. Su
    25. Tuz
    26. Beslenme ve fiziksel özellikler
    27. Uyku
    28. Nefes almak
    29. Isıtma kapları, pişirme şekilleri
    30. Tarım ilaçları, Yeşil Devrim
    31. Genleriyle oynanmış tohumlar
    32. Doğal gıda ve organik gıda
    33. Mono sodyum glutamat (MSG)
    34. Beslenme faciası, reklâmlar
    35. Hamilelik öncesi ve hamilelikte beslenme
    36. Süt çocuğu beslenmesi I: 0–6 ay arasındaki beslenme
    37. Süt çocuğu beslenmesi II: Ek gıdalar
    38. Sporcu beslenmesi
    39. Şişmanlık, metabolik sendrom (insülin direnci)
    40. Gut
    41. Kolesterol, kalp-damar hastalıkları
    42. Hipertansiyon
    43. Kanserden korunma
    44. Reflü (göğüs yanması)
    45. Çölyak hastalığı
    46. Sivilceler
    47. Menopoz
    48. Kısırlık
    49. Prostat hastalıkları
    50. Böbrek taşı
    51. Osteoporoz (kemik erimesi)
    52. Romatizmal ve diğer iltihabi (enflamatuar) hastalıklar
    53. Diş sağlığı
    54. Enfeksiyon hastalıkları ve beslenme
    55. Alerjik hastalıklar
    56. Astım
    57. Kistik fibroz
    58. Depresyon
    59. Hiperaktivite, yaygın gelişimsel bozukluk, otizm
    60. Mültipl skleroz
    61. Unutkanlık, bunama, Alzheimer
    62. Baş ağrısı
    63. Doğumsal metabolizma hastalıkları
    64. Ne yapmalı?

    Ek I: Sağlıklı beslenmenin temel ilkeleri (Modifiye Taş Devri Diyeti)
    Ek II: Taş Devri Diyeti’ne yapılan eleştiriler, çok sorulan sorular
    Ek III: Temel beslenme bilgileri

    PROF. DR. AHMET AYDIN KİMDİR?

    1953 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Hobyarlı Ahmet Paşa İlkokulu, Samsun Anadolu Lisesi ve Ankara Fen Lisesi mezunu.
    1977 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1982 yılında aynı Fakülte’nin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nde uzmanlığını tamamladı. 1982-1986 yılları arasında Çorlu’da askerlik ve Eskişehir’de zorunlu hizmet görevini yerine getirdi. Tekrar döndüğü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 1988 yılında doçent, 1993 yılında Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı başkanı ve 1994 yılında da profesör oldu.
    Son yıllarını beslenme ile kronik hastalıklar arasındaki ilişkiye yoğunlaştıran Aydın’ın bu konuda halka bilgi veren www.beslenmebulteni.com isimli bir sitesi var.
    Evli ve bir çocuk sahibi olan Aydın’ın çeşitli konularda yazdığı 10 kitabı ve yerli ve yabancı çok sayıda makalesi mevcut.