Etiket: damar

  • Hamilelikte varis görülmesinin anne ve bebeğe etkileri

    Hamilelikte varis görülmesinin anne ve bebeğe etkileri

    Hamilelikten önce varis gibi bir rahatsızlığı bulunmayan ancak hamilelik ile birlikte varis olan kadınlar ortalama %4-8 arasındadır.

    Hamilelikte varis görülmesinin sebepleri nelerdir?
    Gebelikte varis görülmesine sebep olan birçok neden mevcuttur. Bu sebepler içerisinde en önemlilerinden birisi; gebelikle birlikte anne adaylarında meydana gelen hormonal değişiklikler sonucunda toplardamar duvarlarında meydana gelen genleşme ve gerilmenin artmasıdır. Bunun dışında diğer sorunlar şunlardır:

    • Rahmin ve bebeğin sürekli büyümesiyle birlikte toplardamarların izlediği yol olan kalbe geri dönüş yolunda leğen kemiği içerisinde baskı oluşması,
    • Gebelikten dolayı vücutta miktarı çoğalan kan ve sıvıdan dolayı bacaklardaki damarlara uygulanan basıncın artması,
    • Bel kemiğinde eğrilik meydana gelmesi,
    • Çoğul gebeliklerden dolayı vücutta basıncın ve bel kemiğinde eğriliğin artması,
    • Obezite, gebelik sürecinde alınan kiloların orantısız ve daha çok olması,
    • Varisten korunma önlemlerinin alınmaması,
    • Yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı, anne adayında varis görülme ihtimali artar.

    Hamilelikte varis görülmesinin anne ve bebeğe etkileri:
    Varis ile birlikte bacaklarda veya leğen kemiği civarında bulunan toplardamarlarda göllenen kan artmakta ve bunun sonucunda anne vücuduna ve bebeğe yeterli miktarda kan sağlanamadığından aniden ayağa kalkma gibi durumlarda kalbin daha fazla çalışması veani hareketler gerçekleştiğinde baş dönmesi ve bayılma gibi durumlar söz konusu olabilmektedir. Kan dolaşımının hamilelikte varis görülmesiyle daha da yavaşlaması ve bacaklarda çatlamaların görülmesi, çirkin görüntülere, acı veren kaşıntılara ve aniden meydana gelen kramplara neden olacaktır. Varisin oluşmasından sonra tedavisi sağlanmadığı durumlarda bacaklar daha çok şişmekte ve derin sistemlerde göllenme daha da artmaktadır, damar boyutu 1cm kalınlığa ulaşabilmektedir. Varisin ilerlemesi, bebeğin anne karnında yatış pozisyonuyla da doğrudan orantılıdır. Damarların aşırı büyümesi, anne ve bebeğin hayatını tehlikeye atacak kadar kötü sonuçlara sebep olabilmektedir.

    Hamilelikte varis prematüre doğumlara neden olur mu?
    Araştırmalar sonrasında elde edilen verilere göre sürekli ayakta kalan kadınlarda prematüre doğum görülme ihtimali çok daha yüksektir. Anne adayı sürekli ayakta ise; vücudun ihtiyacı olan kan, varisten dolayı pıhtılaşmış bölgelerde tıkalı kalacağından bebeğe ve anneye yeterli kan akışı sağlanamamaktadır. Bu tür rahatsızlıkları olan hastaların tedavisi basit yöntemler ile kısa sürede yapılmakta ve prematüre doğum gibi ihtimaller ortadan kaldırılmaktadır.

    Gebelik öneminde oluşan varisi ne zaman tedavi ettirmeliyiz?
    Gebelik döneminde meydana gelen varislerin çoğunluğu kısa bir zamanda tedavi edilebilmekle beraber, bazı varislerin tedavisi oldukça zor olmaktadır. Hamilelik döneminde oluşan varisler gebelikten sonraki iki veya üç ay boyunca halen devam ediyorsa kesinlikle tedavi için bir kalp-damar cerrahisi uzmanına başvurulmalıdır.

    Varislerin tedavisi neden gerekmektedir?
    Öncelikle varis; akciğer embolisi dediğimiz, toplardamarlarda meydana gelen tıkanıklık nedeniyle oluşan pıhtılaşmış kan topluluklarının akciğere temasına sebep olacağından tedavisi oldukça önemlidir. Gebelikte oluşan varisin anne adayının psikolojisi üzerindeki olumsuz etkilerinin giderilmesi, fiziksel görünüşü bozacak bir yapıya sahip olduğundan tedavisi sağlanmalıdır.

    Gebelikte varis oluşumunu engellemek için ne yapılmalıdır?
    Öncelikle hareketsiz bir gebelik dönemi geçirmemeli, sert kısımları bacaklara denk gelecek oturak ve kanepeler kullanılmamalı, güneşte uzun süre kalınmamalı ve bacaklara günlük soğuk su masajı yapılmalıdır.

  • Bacak reflüsü

    Bacak reflüsü

    Reflü deyince aklınıza yalnızca mide geliyorsa, listeye bacakları da ekleyin. Bacaklardaki toplardamar hastalıklarının nedeni bacak reflüsü olabiliyor!…

    Bacaklardaki toplardamar hastalıklarının bir kısmında neden toplardamarlardaki reflüden, yani yukarı dönmesi gereken kanın bir kısmının aşağıya doğru kaçmasından kaynaklanıyor. Bacak reflüsü basit bir varis hastalığı şeklinde olabildiği gibi, daha kapsamlı toplardamar hastalıkları olarak da karşımıza çıkabiliyor.

    Her varis hastalık habercisi değil ama…

    Herkesin bacağında birçok toplardamar (ven) bulunuyor. Sağlıklı bir bacakta atardamarlarla gelen kan toplardamarlarla kalbe geri dönüyor ve bu geri dönüş derin toplardamarlar içindeki tek yönlü çalışan kapakçıklar sayesinde gerçekleşiyor. Ancak bacaklardan aşağı doğru inen kan, kimi zaman tekrar kalbe dönemiyor. Bu da toplumda varis hastalığının sebebi olarak bilinse de, bacaklarda yer alan yüzeysel toplardamardaki reflüden kaynaklanıyor. Bacak toplardamar (venöz) reflüsü olarak bilinen hastalık da bu aksamadan ortaya çıkıyor. Hastalığı bir örnekle açıklayan İstanbul Cerrahi Hastanesi Damar Cerrahisi Merkezi Başkanı Doç. Dr. Sadettin Karacagil, bacağında kırmızı ve yeşil birtakım damarlar görülmesine rağmen herhangi bir şikayeti olmayan hastaların bir kısmının damar ultrasonuyla yapılan muayenesinde yüzeysel toplardamarlarda (derinin 1-2 cm. altında) bacak reflüsünün görülebileceğini söylüyor: “Ayakta yapılan ultrason muayenesinde hastanın derin toplardamarından kalbe doğru giden kan, yüzeysel ve derin toplardamarların birleşme yeri olan kasık veya diz arkasında yüzeysel varisler nedeniyle aşağıya doğru kaçabiliyor. Bu kaçak da genellikle diz altında büyük varislerin oluşmasına neden oluyor. Ancak benzer belirtilere sahip bir başka varis hastasının damar ultrasonunda bu kaçak, yani reflü görülmüyor. Bu tip varislerde eğer kişinin ortaya çıkan damarlara dair estetik kaygıları yoksa, durum tıbbi bir sorun yaratmıyor.”

    Belirtilere dikkat!

    Ana yüzeysel toplardamarda ortaya çıkan geri kaçak (reflü) deri altında görünen ve özellikle diz altında yoğunlaşan varislere neden olduğu için birçok hasta görüntü ve endişe nedeniyle doktora başvuruyor. Bu tip varisleri olan hastaların birçoğunda ayakta kalma sonrası yalnızca diz altında yorgunluk, dolgunluk hissi ve ağrı olabiliyor. Bu ağrı ise yürüme ile azalıyor. İleri derece varisleri olan hastaların bir kısmında ağrı oluşmadığını da belirten Doç. Dr. Karacagil, bu durumun ciddi bir hastalık olmadığı anlamına da gelmediğini söylüyor: “Ağrı dışında, ayak bileklerinde kalıcı olan renk değişiklikleri de ortaya çıkabiliyor. Uzun süre ihmal edilmiş varisler sonucu ayak bileğinde varis ülseri ve kapanmayan yaralar oluşabiliyor. Nadir de olsa, varis damarları içinde pıhtı (tromboflebit) oluşursa, o alanda aniden ortaya çıkan kızarıklık, hassasiyet, şişlik ve sertlik oluşuyor. Tromboflebitin’nin acil olarak değerlendirilmesi ve tedavisi gerekiyor.”

    Ağrı ve ödemi önemseyin

    Bacak reflüsü, gün sonuna doğru artan ağrı ve hafif ödem dışında günlük yaflantıda ciddi bir problem yaratmıyor. Ayrıca ileri derecede bacak şişliklerinden veya dayanılmaz bacak ağrılarından da sıklıkla varis hastalığı sorumlu olmuyor. Günlük hayatı ciddi şekilde etkileyen bacak problemlerinde genellikle yandafl ortopedik problemler sorumlu oluyor. Damar ultrasonu ile yüzeysel toplardamarda reflü tespit edilen, fakat ayakta kalma sonrası diz altında ağrısı olmayan veya ayak bileklerinde renk değifliklikleri bulunmayan hastaların estetik kaygıları da yoksa bu reflünün mutlaka cerrahi olarak tedavisi gerekmiyor.

    Farklı nedenler reflüye yol açıyor

    Varis hastalığında, ana yüzeysel toplardamar reflünün kaynağını oluşturuyor. Bu tip hastalarda eğer klinik olarak gerekliyse (diz altında ayakta kalma sonrası ağrı, ayak bileklerinde renk değişiklikleri veya görünen büyük varisler) basit bir ameliyatla bu reflü kaynağı ortadan kaldırılıyor ve varise bağlı reflünün uzun dönemde yaratabileceği riskler (varis ülseri ve pıhtı gibi) gideriliyor. Bu sayede hastanın varis çorabı kullanması da gerekmiyor.

    Diğer önemli bir bacak reflüsü nedeni ise, ana yüzeysel damarda değil de, derin toplardamarlarda ortaya çıkan reflüden kaynaklanıyor. Bu tip reflü halk arasında, venöz yetmezlik olarak da bilinse de doğru tanımlamanın “Derin venöz yetmezlik” olduğunu söyleyen Doç. Dr. Karacagil, “Basit varis hastalığı da bir tip venöz yetmezlik olarak karşımıza çıkıyor. Oysa aralarındaki farkı, varis hastalığındaki reflünün yüzeysel toplardamarda olması oluşturuyor” diyerek sözlerine devam ediyor.

    Varisi olmayan insanlarda birçok nedene bağlı olarak (özellikle herhangi bir ameliyat sonrası uzun süre hareketsiz yatmak) derin toplardamarlarda birden pıhtı, yani “derin ven trombozu” oluşabiliyor. Erken tanı konularak mutlaka tedavi edilmesi gereken bu ciddi hastalıkta uygun bir tedavi uygulansa da, derin toplardamarlarda kanın aşağı kaçmasını engelleyen kapakçıkları tahrip oluyor ve kan derin toplardamarlar kanalıyla aşağıya doğru kaçıyor. Doç. Dr. Sadettin Karacagil, bu hastalarda reflüye bağlı kaçağın ayak bileğinde açık yaraya neden olmaması için uygun varis çoraplarının kullanılması gerektiğini, derin ven trombozu sonrası oluşan klinik tablonun basit varis hastalığından doğal seyri ve tedavisi açısından farklılık gösterdiğini söylüyor.

    Sabah ameliyat, öğleden sonra taburcu

    Geliflen teknoloji ve tıp alanındaki yenilikler, varise bağlı reflüsü olan kişilerin tedavisini de oldukça kolaylaştırıyor. Hastanın yaşam kalitesini düşürmeden, kısa sürede günlük yaşantısına dönebileceği tedavi yöntemlerinin kullanıldığını belirten Doç. Dr. Karacagil, 15-20 yıl önce sadece klasik açık cerrahi yönteminin (klasik stripping ameliyatı) kullanıldığını, 2000’li yıllara gelindiğinde ise varisli toplardamarı çıkartmadan yerinde bırakarak içini lazer veya radyo dalgası ile kurutma tekniklerinin kullanıldığını söylüyor. Bu geliflmelerin yanı sıra modern açık cerrahinin de geliştiğini, damar içi lazer veya radyo dalgası kullanmadan çok ufak kesilerle (kasıkta 1-2 cm., bacakta 2 mm’lik kesiler) reflü kaynağı olan toplardamarların çıkarılabilmesinin mümkün olduğunu vurgulayan Doç Dr. Karacagil; “Kendi adıma, son yıllarda modern açık cerrahiyi tercih ediyorum. Çünkü ameliyat sonrası dönemde ağrılar ve geçici morartılar bu yöntemde daha az görülüyor.” diyor. Modern açık cerrahi uygulamasında çıkarılacak ana yüzeysel damar kasıktan dize kadar ameliyat öncesi damar ultrasonu ile işaretleniyor. Bu sayede yapılan kesiler çok ufak oluyor ve daha iyi estetik sonuçlar doğuruyor. Sabah ameliyat olan hastalar, öğleden sonra taburcu olabiliyor ve günlük yaşantısına dönebiliyor. Nüks riskinin az olduğu modern açık cerrahide, hasta yalnızca ameliyatı takip eden üç hafta boyunca uyku saatleri dışında varis çorabı giyiyor. Bu sayede hem hastalıktan hem de ömür boyu varis çorabı giymekten kurtuluyor. Son yıllarda tercih edilen modern açık cerrahi yönteminde, ameliyat sonrası ağrı ve geçici morartılar daha az görülüyor.

    DİPNOT

    Bazı varis hastalarında deri altında görünen damarların drene olduğu toplardamarlarda, damar ultrasonu incelemesi sonrası kaçak (reflü) olmadığı belirleniyor. Bu hastaların estetik kaygıları varsa, görünen varislerin kurutulması için skleroterapi kullanılıyor. Çok ince minik iğnelerle anestezi yapılmadan damar içine bazı ilaçlar verilerek yapılan bu yöntemde genellikle birden fazla seans; ayrıca işlem sonrası 1-2 hafta varis çorabı kullanılması da gerekiyor. Çok yoğun kılcal damar veya ufak varislerin tedavisinde çok tatminkar sonuç vermesine rağmen nadiren deride tedaviye bağlı sıklıkla geçici olan renk değişiklikleri de oluşabiliyor. Ancak kılcal damarları olan, fakat dışarıdan görünmeyen toplardamarlarda reflüsü olan hastaların skleroterapi öncesi basit bir varis ameliyatı olmaları da gerekebildiğini belirten Doç. Dr. Sadettin Karacagil, reflüsü olan hastalarda sadece skleroterapinin iyi sonuç vermediğini; estetik amaçlı skleroterapi veya deri lazeri planlanan her hastanın damar ultrasonu ile incelenmesi gerektiğini de söylüyor.

    Formsanté Dergisi

  • İnsülin iğnesi tarihe oluyor!

    İnsülin iğnesi tarihe oluyor!

    Nova Başkan Yardımcısı Doustdar insülinin 10 yıl içinde ağızdan tablet yoluyla alınacağını söyledi. Esnek insülinin ise AB’de kullanıldığını belirten Doustdar “Yakında dünyada yaygınlaşacak” dedi

    Diyabet hastalığı nedeniyle günde iki defa insülin enjekte eden hastalara Nova Nordisk Global Başkan Yardımcısı Mike Doustdar’dan müjdeli haber geldi. Diyabetliler artık günlük iğne sayısını bire düşürebilecek. 10 yıllık süreç içinde de iğnelerin yerini ağız yoluyla alınan kapsüller alacak.

    Esnek insülin iğnesinin ise henüz Türkiye’de bulunmadığını belirten Doustar, şu anda AB ülkelerinde olduğunu, yakında tüm dünyada yaygınlaştırılacağını söyledi. Dünyada gün geçtikçe yaygınlaşan ve obezite ile birlikte sayısı artan diyabet hastalığı ile ilgili çalışmalar yapan Doustdar, diyabet hastalarının sürekli kullanmak zorunda olduğu insülin oranını düşürmek ve hastalıkla mücadelenin şeklini değiştirmek amacıyla çalışmalar yapıldığını belirtti.

    Doustdar “Diyabet hastalığının çaresini bulmak için yapılan araştırmalara özellikle ABD hükümeti çok para harcıyor. Fakat diyabet çok boyutlu bir hastalık. Çünkü genetik boyutu var. Tip 1 çocukluk yaşında tip 2 ise yaşlılık sırasında ortaya çıkıyor. Diyabet, yaşam tarzı, obezite, yaş ve sigara içmekle bağlantılı bir hastalık. Yeni nesil insülinler üretildi. Kullanım kolaylığı olan insülin enjeksiyon sayısını azaltma imkanı var. Şimdi günde bir enjeksiyona indirdik. Çok yakında haftada bir enjeksiyona düşürülecek. Yakın zamanda ise şu anda yapılan klinik araştırmalarda tablet insülin üzerinde çalışılıyor. Klinik testleri bitirildikten sonra piyasaya sürülecek. Bu 10 yıllık süre içinde olabilir”dedi.

  • Kolesterol ilacı

    Kolesterol ilacı

    Kolesterolün diyet, egzersiz ve ilaçla kontrol altına alınabilecek bir sorun olduğunu belirten Prof. Dr. Servet Öztürk, ilaçların gereksiz kullanımının zararlı olduğunu söyledi

    Sağlıklı bir yaşam için kolesterol seviyesinin kabul edilebilir sınırlarda tutulması çok önemli. İlaç kullanımındaki en önemli yanlışı; “Sigarayı bırakma, diyet ve egzersizle kolesterolün ne kadar düşürülebileceği değerlendirilmeden hastanın ilaçla tedavi kapsamına alınmasıdır” diyen Memorial Şişli Hastanesi Girişimsel Kardiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Servet Öztürk, kolesterol ilaçlarının gereksiz kullanımının, hasta için zararlı olabileceğini söyledi.

    Kolesterolün; birçok hücre ve hücre içi yapının bileşiminde yer alan, hormonlarda ve diğer vücut fonksiyonlarında önemli rol oynayan yapı taşı olduğunu hatırlatan Prof. Öztürk, “Kolesterolün olmaması halinde; sinir ve sindirim sistemi ile cinsel fonksiyonlar olumsuz etkilenir. Özellikle çocukluk çağındaki beslenme kolesterolden zengin olmalıdır. Özellikle bu dönemdeki kolesterol eksikliği gelişme bozukluğu ve zeka geriliğine yol açabilir. Ancak sağlıklı bir yaşam için kolesterol düzeyinin, olması gereken seviyede tutulması çok önemlidir” dedi.
    ‘KİŞİYE GÖRE DEĞİŞİR’
    Kalp hastalığı kanıtlanmış kişilerde, kötü huylu kolesterol (LDL) değerinin 100’ün altında olması gerektiğini, kalp hastalığı olmayan ancak yüksek risk faktörleri olan kişilerde de LDL değerinin 130’un altında olmasının hedeflendiğini vurgulayan Öztürk, şu bilgileri aktardı: “Kalp hastalığı olmayan ve risk faktörleri bulunmayan kişilerde HDL 60 veya üzerindeyse, LDL değerini 130’un altına indirmek gerekli değildir. Kolesterolün; iyi huylu (HDL), kötü huylu (LDL) ve alt grupları vardır. Bunların seviyeleri ve birbirlerine oranı hastalık gelişiminde belirleyicidir. En önemli damar sertliği nedeni, HDL’nin düşük LDL’nin yüksek olmasıdır. Pek çok parametre içinden en sık söz edileni LDL seviyesidir. Ancak kişinin total kolesterolü yüksek bunun yanında HDL’si de yüksekse, LDL için tedavi gerekmeyebilir.
    ‘KONTROL ALTINA ALINMALI’
    Kolesterol seviyesinin artışı, damar sertliği ve beraberinde kalp damar hastalıklarının oluşmasına zemin hazırlar. Kolesterolün uygun seviyeye düşürülmesi, damar sertliğinin kontrol altına alınmasında önemli bir yarar sağlar. Damar sertliği yalnızca kalp damar hastalıklarında değil; beyin, bacak, böbrek ile vücuttaki bütün damarlarda hasar oluşumuna yani damar tıkanmasına yol açabilir. Yüksek kolesterol tedavisinde hasta laboratuvar testleri ile birlikte kardiyoloji uzmanı tarafından yakın takipte olmalıdır. LDL değerinin düzeyi, olması gereken kolesterol seviyesinde belirleyicidir. Tedavide ideal olarak hedeflenen LDL’nin bypassolan veya koroner anjiyoplasti geçirenlerde, diyabet hastalarında ve 65 yaşın üstünde olan kadınlarda 100’ün altına düşmesidir. Bypass veya koroner anjiyoplasti geçiren hastalarda son yıllarda 80 hatta 70’e kadar düşürülmesi tavsiye edilmektedir.
    ‘ İLAÇ GEREKEBİLİR’
    Diyet ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişikliklerine rağmen kolesterol seviyesi belli bir düzeye çekilemeyen hastalarda, ilaçla tedavi gerekli olabilir. Ancak bu durum kolesterolü normal seviyede olan kişiler için geçerli değildir. Kolesterol ilaçlarının yerinde ve doğru kullanımı çok önemlidir. Kolesterol yüksekliği tedavisi mutlaka yaşam şartlarındaki değişiklikle birlikte olmalıdır. Bu olmadan uygulanacak ilaç tedavisi iyi bir çözüm değildir. Etkili olan her ilacın da aynı değerlerde istenmeyen etkileri olabilir. Kolesterol ilaçlarının da binde bir oranında olan bazı yan etkileri bilinmektedir. Ancak ilaçların kesilmesi ile bu sorunlar ortadan kalkar ve kalıcı hasara neden olmaz.”

  • Sıcak havalarda tansiyon

    Sıcak havalarda tansiyon

    Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, sıcak havanın damarlar üzerinde gevşetici etki yaptığını belirterek, bunun damarların genişlemesine ve tansiyonun düşmesine neden olduğunu söylüyor

    Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, kan basıncının (tansiyon) belirlenmesinde damarların elastikiyetinin (damarın gevşemesi ve büzülmesi) son derece önemli olduğunu söyledi.
    Damar duvarında düz kaslar bulunduğuna dikkati çeken Oğuzhan, bu kasların damar kasıldığı zaman daralmasına, gevşediği zaman genişlemesine yol açtığını kaydetti.

    DAMAR BÜZÜLDÜĞÜNDE TANSİYON YÜKSELİYOR
    Oğuzhan, damarın genişlemesi sırasında tansiyonun düştüğünü, büzülmesi sırasında da yükseldiğini ifade ederek, şöyle devam etti:
    “Tabi buradaki büzülme atar damarlardan ziyade, arteriol dediğimizin daha küçük damarlarla alakalı. Dolayısıyla sıcak hava damarlar üzerinde gevşetici etki yapıyor. Bu da damarların genişlemesine ve tansiyonun düşmesine neden oluyor. Bu sağlıklı insanlar için de yüksek tansiyon hastaları için de geçerli.
    Yüksek tansiyon hastaları ilaç da kullanıyorlarsa, tansiyonlarında beklenmedik düşmeler olabilir. Bu da son derece tehlikeli. Bir de tansiyon hastaları idrar söktürücü adını verdiğimiz, diüretik ilaçları kullanıyorlarsa bu da yaz aylarında sorun olabilir. Çünkü terlemeyle zaten su kaybediyorsunuz. Üzerine bu ilaçları da kullanırsanız tansiyonunuz daha çok düşebilir.”
    Tansiyon düşüklüğünde yorgunluk, halsizlik, oturduğu yerden aniden ayağa kalkıldığında baş dönmesi gibi belirtiler ortaya çıkabileceğini vurgulayan Oğuzhan, hastanın böyle bir durumda ilacı kesmeden kendisini takip eden doktora başvurarak kullandığı ilaçların dozlarını yeniden ayarlatması gerektiğini anlattı.

    TUZ VÜCUTTA SUYU TUTUP TANSİYONU YÜKSELTİYOR
    Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, tansiyon hastalarının da özellikle terliyorlarsa bol miktarda sıvı tüketmeleri gerektiğine işaret ederek, şeker içeriği yüksek olan meyve suları ya da gazlı içecekler yerine taze sıkıLmış meyve suyu, ayran, az demli çay ve meyve tüketilmesini önerdi.
    Mineraller bakımından zengin olan maden suyunun da tercih edilebileceğini ancak sodyum içeriği nedeniyle ölçülü tüketilmesi gerektiğine dikkati çeken Oğuzhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
    “Sodyum yani tuz diyeti, özellikle yaşlı yüksek tansiyon hastalarında, şeker hastalarında, böbrek problemi ile tansiyon problemi olanlarda çok daha önemli. Tuz fazla alındığında vücutta suyu tutuyor ve tansiyonun yükselmesine neden oluyor. Günlük toplam 6 gram tuz tüketmemiz gerekiyor. Bu da bir çay kaşığına denk geliyor.”

    SERİNLERKEN TANSİYONUNUZU YÜKSELTMEYİN
    Maden sularının içinde de kaynağına göre çeşitli oranlarda sodyum bulunduğunu vurgulayan Oğuzhan, şunları anlattı
    “Dolayısıyla tansiyon hastaları serinleyeyim diye fazla miktarda maden suyu tüketecek olursa tansiyonları yükselebilir. Bu nedenle tansiyon hastalarının maden suyunu daha ölçülü tüketmelerinde fayda var ama tansiyon problemi olmayanlarda çok fazla sorun olacağını düşünmüyorum. Zaten maden suyu şişelerinin üzerinde sodyum miktarı yazıyor.”

    HAZIR GIDALAR TUZ DEPOSU
    Oğuzhan, tuzun hazır gıdalarda koruyucu olarak da kullanıldığını ifade ederek, “Kişi ne kadar fazla hazır gıda tüketiyorsa o kadar çok tuz alıyor demektir. Tuz tüketimi sadece tansiyonla alakalı değil kalp damar sağlığını da ilgilendiren bir konu. Hiç tuz tüketmeyin demiyoruz ama kullanım miktarını indirebildiğimiz kadar aşağı indirmeliyiz” dedi.
    Kalp yetmezliği bulunan hastalarda da tuzun azaltılmasının son derece önemli olduğunu dile getiren Oğuzhan, şu ifadeleri kullandı:
    “Bu hastaların kalpleri güçsüz olduğu için devridaim yapamıyor, su birikmesi oluyor. Tuz da suyu tuttuğu için vücut daha fazla şişiyor. Bu nedenle özellikle tuzsuz yemeğe dikkat etmesi gereken bir grup da kalp yetmezliği olan hastalar. Tuzsuz diyet önemli ama bu hastalara da tamamen tuzu kesmelerini önermiyoruz. Çünkü, tamamen tuzu kestiğinizde vücut karşı reaksiyon geliştiriyor.”
    AA

  • Hamilelik varisi

    Hamilelik varisi

    Hamilelik sürecinde kadın vücudu sürekli şekil değiştiriyor. Bu değişikliklerin bazıları geçici, bazıları kalıcı oluyor. Kalıcı değişikliklerin başını da varis çekiyor

    Alternatif tıp ve geleneksel tedavi yöntemlerinin kesin sonuç vermediğini, sadece vücutta kısa süreli rahatlama sağladığını kaydeden Dr. Emrullah Hayta, “Hekim kontrolünde yapılmayan bu gibi yöntemler, bilinçsiz uygulamalar sonucunda ciddi rahatsızlıklara neden olur hatta felç gibi ağır sonuçlar doğurabilir” diye konuştu.

    Hayta, kullanılan yöntemlerin, coğrafi koşullar, etnik köken, eğitim ve sosyo-ekonomik faktörler, dini inanışlar, yaşam şekilleri ve kültürlere göre farklılıklar gösterdiğini söyledi.

    “Romatizmal Hastalıklarda Alternatif Tıp ve Tamamlayıcı Tedavi Yöntemleri” konulu tez çalışması kapsamında bir grup arkadaşıyla yaptığı araştırmanın sonuçlarını paylaşan Hayta, araştırmaya katılan bin kişinin yüzde 50’den fazlasının bitkisel tedavi, dua ve masajı en az iki kez kullandığının belirlendiğini söyledi.

    ÖZELLİKLE HANGİ SEBEPLERDEN DOLAYI BU YÖNTEME BAŞVURULUYOR?
    Katılımcıların en fazla kas iskelet sistemiyle ilgili hastalıklar ve psikolojik sorunlarda alternatif tıp ve tamamlayıcı tedavi yöntemlerine başvurduğunu dile getiren Hayta, hem hastaneye gidip hem de bu yöntemlere başvuran kişilerin yüzde 25’inin bunu doktoruna hiç açıklamadığını aktardı.

    AĞRIYAN BÖLGEYE SÜLÜK YAPIŞTIRILIYOR
    Sivas’ta, kas iskelet sistemi ve romatizmal hastalıklarda vatandaşların tedavi amaçlı çeşitli yöntemleri kullandığını belirten Hayta, “Ağrıyan bölgeye ince ip bağlama veya kirli yün sarma, bal sürülmesi, bazı bitkilerin (ısırgan otu, mayıs çiçeği, arpa, limon kabuğu, madımak otu) ezilip ağrıyan yere sürülmesi veya kaynatılarak içilmesi, ağrılı ve şiş bölgeyi ovalama, sülük yapıştırılması, türbe ziyaretleri, bel fıtığında sırta alabalık sarılması sıkça kullanılan yöntemlerdir” diye konuştu.

    Hayta, ekonomik problemler, medya ve çevrenin etkisi, alternatif tıbbın iyi geleceği düşüncesi, tıbbi tedaviden korkma, ilaçların yan etkilerinden kaçınma gibi çeşitli nedenlerle insanların geleneksel tedavi yöntemlerine yöneldiğini söyledi.

    AA

  • Bacak Bacak Üstüne Atmak Varis Sebebi

    Bacak Bacak Üstüne Atmak Varis Sebebi

    Bacakların üst üste atılmasının kan dolaşımını engellediği, bunun da varis için risk faktörü oluşturduğu bildirildi.

    Varisin, bacaklardaki kirli kanı temizlemek üzere akciğere taşıyan yüzeysel toplardamardaki yetmezlik olduğunu kaydeden Adana Özel Meridien Hastanesi Radyodiagnostik Uzmanı Dr. Ali Rıza Necefzade, bacaklardaki kirli kanının çeşitli faktörlerin yardımı ile pompalanıp akciğere gönderildiğini anlattı. Dr. Necefzade, bu kanın yer çekimi ile tekrar geri dönmesine bacak toplardamarlarındaki kapakçıkların engel olduğunu dile getirdi.

    Zamanında önlem alınmalı

    Necefzade, söz konusu kapakçıkların da çeşitli kalıtımsal ve diğer faktörler sonucu işlevini yapamaz hale gelmesi halinde; akciğere gönderilen kanın, yer çekimi etkisi ile geri kaçıp, bacak toplardamarında birikerek özellikle kendini hissettiren ‘varis’ adı verilen rahatsızlığı ortaya çıkarttığını belirtti. Zamanında önlemi alınmayan bu şikayetlerin, ilerleyen dönemde iyileşmeyen yaralara, enfeksiyon, kanama ve damar için pıhtılaşma gibi ciddi problemlere yol açabileceği uyarısında bulunan Dr. Necefzade, her 4 kadından birinde de söz konusu şikayetlerin görüldüğünu kaydetti.

    Bacaklarınızı yukarı doğru uzatın

    Necefzade, varis belirtilerini de şu şekilde sıraladı: “Yorgun, şişkin ve ağırlaşan ayaklar, akşama doğru ortaya çıkan bacaklardaki dolgunluk hissi, bacakta yanma hissi, kaşınma, kramp ve gerilme, çeken veya batan baldır ağrıları, bilek veya eklem bölgelerinde şişmeler, kılcal kırmızı veya mavi renkteki varisler.” Bacakların sağlıklı kalması için önemli kurallar olduğunun altını çizen Dr. Necefzade, mümkün olduğu kadar çok hareket edilmesi, özellikle bacak kaslarının tatilde, uzun yolculuklar sırasında arabadan inerek yürüyüş yapılması, mümkünse günde en az 30 dakika bacakları yukarı doğru uzatılarak, bacakların yatakta da yüksek tutulması tavsiyesinde bulundu.

    Sıcaktan uzak durun

    Dr. Necefzade, önerilerini de şöyle sürdürdü: “Sıcaktan sakının, bacaklarınızı serin tutun. Güneşten sıcak kum, sıcak çamur banyosu, sauna gibi şeylerden uzak durun. Yazları soğuk su ile bacak duşu yapın. Bacaklarınızı üst üste atmayın, bu hareket dizlerinizi kilitler ve kan dolaşımını engeller. Yüksek ökçeli ve dar ayakkabıdan kaçının. Beslenmenize dikkat edin.

  • Türkiye’de kadınlar kalbinden dertli

    Türkiye’de kadınlar kalbinden dertli

    Avrupa’da kalp ve damar hastalıkları ile koroner kalp hastalıklarından kaynaklanan ölüm oranlarında Türk kadınları ilk sırada yer alıyor

    Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Dilek Ural, Türk kadınlarında kalp ve damar hastalıklarından ölüm oranının gelişmiş ülkelere göre çok daha yüksek olduğuna dikkati çekerek “Avrupa’da kalp ve damar hastalıkları ile koroner kalp hastalıklarından kaynaklanan ölüm oranlarında Türk kadınları ilk sırada yer alıyor. Ayrıca bu, yaşıtların ve hemcinslerinden ortalama 8-10 yıl daha erken gerçekleşiyor” dedi.

    Ural, bunun en önemli nedeninin, kalp ve damar hastalıklarına yol açan risk faktörlerinden hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ve sigaradan ziyade özellikle kilo fazlalığı ve diyabet riskinin fazlalığına bağlı olduğunu anlattı.

    Türkiye’de diyabet sıklığının yüzde 14’leri bulduğunu, bunun da çok ciddi bir oran olduğunu vurgulayan Ural, “Özellikle Kocaeli ve bölgesinde yapılan çalışmalarda, erişkinlerin yüzde 50’sinde, ’şişmanlık’ dediğimiz derecede kilo fazlalığının olduğunu görüyoruz. Sadece yüzde 18 civarında az bir grup gerçekten normal kilolu” diye konuştu.

    Ural, buradaki en büyük sıkıntının, kadınların evlilikle beraber daha hareketsiz bir hayata girmeleri ve hamilelikte aldıkları kiloları doğumdan sonra verememelerinden kaynaklandığına dikkati çekerek, “Yine en önemli sorunlardan bir tanesi, yanlış beslenme ve egzersiz eksikliği. Bunlar arasında en zor mücadele edileni egzersiz eksikliği” ifadelerini kullandı.

    ‘EGZERSİZ YAŞAM TARZI OLMALI’

    Prof. Dr. Ural, Türk toplumunda kalp ve damar hastalıklarını önlemenin en önemli yönteminin, egzersiz ve doğru beslenme alışkanları edinmek olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

    “Erkeklerimizden farklı olarak, kadınlarımız arasında sigara alışkanlığı çok yüksek değil. Özellikle Sağlık Bakanlığı’nın sigara ile mücadelede yürüttüğü başarılı kampanyalar sonrasında gerçekten önemli ölçüde kalp ve damar hastalığı risk faktörünü çok ciddi oranda azaltmayı başarabildik. Şu anda bakanlığın da üzerinde en çok durduğu konu, obezite ve kilo fazlalığı. Bu son derece doğru bir hedef. Çünkü şu anda sağlığımızı en fazla tehdit eden durum bu.”

    AA

  • Evlilik Kalbe İyi Geliyor!

    Evlilik Kalbe İyi Geliyor!

    Bir taraf evliliğin hayata olumsuz etkilerinden bahsetse de araştırmalar aslında evliliğin hayat kurtardığını ortaya koyuyor. Evliliğin hem kalp sağlığı yönünden, hem de kalp krizine bağlı ölümleri azaltması açısından kalbe iyi geldiği söyleyen Liv Hospital Kalp Sağlığı Kliniği’nden Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Alp Burak Çatakoğlu, 14 Şubat Sevgililer Günü öncesi evliliğin yararlarından bahsetti.

    Evlilik hem kadında hem de erkeklerde kalp krizi riskini azaltıyor. Daha önce yayınlanmış bazı çalışmalarda, evliliğin kalp hastalıkları yönünden riski azaltıcı etkisi gösterilmişti ama bunlar daha çok erkek hastalar üzerine yoğunlaşmıştı. ‘Europan Journal of Preventive Cardiology’ de yayınlanan yeni araştırmaya göre hem kadın hem de erkeğin akut koroner olaya bağlı bir kalp krizi ve ölüm olasılığının belirli oranda azaldığı ortaya çıktı.

    Bekarlık sultanlık değilmiş

    Finlandiya’da yapılan bu araştırmaya göre her iki cinsiyette ve tüm yaş gruplarında, evli olanlarda akut koroner olaya bağlı bir kalp krizi ve ölüm olasılığının belirgin olarak azaldığı vurgulanıyor. Özellikle orta yaşlı evli ve birlikte yaşayan çiftlerde akut olaydan sonraki süreç çok daha olumlu seyrediyor. Araştırmada 1993 ile 2002 arasında kalp krizi geçirmiş 15.300 hasta incelendi. Bu hastalardan 7.700’ü ilk 28 gün içinde hayatını kaybetti. Bekar olan erkeklerde kalp krizi gelişme ihtimali evli olanlara göre yüzde 58-66 daha yüksek bulundu. Kadınlarda da bu oran yüzde 60-65 daha yüksek saptandı. Kalp krizine bağlı ölüm oranlarının ise bekar olanlarda çok daha yüksek olduğu gözlendi. Bekar erkeklerde kalbe bağlı ölüm oranı evli erkeklere göre yüzde 60-68 daha yüksek saptanırken bekar kadınlarda bu oran yüzde 71 daha fazlaydı. Bekarlığın sultanlık olmadığını bu çalışmayı referans göstererek vurgulamak yanlış olmaz. Sağlıklı bir kalp için önce kalbi sevgi ve aşkla dolduracak bir eş bulmak önemli.

    İşte nedenler

    Yalnız yaşayan insanın yemek alışkanlıkları ve hayat düzeni sağlıklı olmaz. Ayrıca günün getirdiği zorlukları da paylaşacağı bir eşi olmaması nedeniyle hayatın yükünü tek başına omuzlar.

    Birlikte yaşayan çiftler birbirlerine özen gösteriyorlarsa, hem yemek alışkanlıkları daha sağlıklı olur, hem de bir hastalık ile karşı karşıya kaldıklarında daha titiz bir bakım sağlanır.

    Çiftler el ele yürüyüşlere de çıkıyor, günlük egzersizlerini yapabiliyorlarsa sonuçlar kalp sağlığı yönünden daha da başarılı olur. Sağlıklı bir kalp için mutlu ve sevgi dolu bir evlilik artık reçetelerimize yazılabilir.

    Bekar insanların sosyo-ekonomik düzeyi daha düşük olabilir.

    Evli insanların ekonomik düzeyi daha iyi, daha sağlıklı yaşıyorlar, sosyal çevreleri var ve destek alma ihtimalleri daha yüksek.

    Evli çiftlerin ambulans çağırmaları daha kolay oluyor. Evli insanların hem hastane hem de eve çıktıktan sonraki süreçlerinde bakım ve tedavileri daha başarılı oluyor. Bekar veya yalnız yaşayanların sağlıkları ile takipleri yetersiz kalabiliyor. Günlük ilaç takibi, kolesterol düşürücü veya tansiyon ilaçların düzenli alımı aksayabiliyor.

  • Kolesterolü Diyetle Düşürme Yanlışları

    Kolesterolü Diyetle Düşürme Yanlışları

    Millet olarak en çok kolesterolümüzün yüksekliğinden şikayetçiyiz. Kolesterolü düşük tutmanın yolu ise bilinçli bir diyetten geçiyor.

    Yapılan araştırmalar gösteriyor ki kolesterol düşürücü diyet ve sağlıklı yaşam biçiminin benimsenmesi, kalp ve damar hastalıklarının görülme oranını belirgin oranda azaltıyor. Bu yüzden kalp sağlığımız için, beslenmemizde yağ tüketimine ve kolesterol içeren besinlerin tüketimine özen göstermemiz gerekiyor.

    Peki bu kadar önemli olan kolesterol ne ve kalp sağlığımızı nasıl etkiliyor?

    Sorumuzu Acıbadem Hastanesi Kadıköy Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu yanıtlıyor: “Kolesterol, hayvansal kaynaklı besinlerde ve tüm hücrelerde bulunan mum yapısında yağa benzer bir madde. Kolesterol hepimizin vücudunda bulunur. Hem vücudumuzda üretilir hem de dışardan hayvansal besinlerle alınır.”

    Acıbadem Hastanesi Bakırköy Beslenme ve Diyet Uzmanı ise “Kolesterol, vücudumuza LDL olarak bildiğimiz düşük dansiteli lipoproteinler ile taşınır. LDL kolesterolden en zengin lipoproteindir ve kötü kolesterol olarak bilinir. Normalde dokulara hücre zarı yapımı için gerekli kolesterolü taşır fakat fazlası damar duvarlarında kolesterol birikmesine neden olur.

    Bu da kalp hastalıkları riskleri açısından önemlidir. Kolesterol ayrıca vücudumuzda HDL olarak bildiğimiz yüksek dansiteli lipoproteinler ile taşınır. Bu, iyi kolesterol olarak bilinir. HDL dokularda biriken kolesterolü toplayarak parçalanmak üzere karaciğere taşır.

    Bu sebeple LDL kolesterolün düşürülüp HDL kolesterolünün artırılması kolesterol düşürücü diyette hedef alınmaktadır” diye yanıtlıyor sorumuzu.

    Doğru Bilinen Yanlışlar Nelerdir?

    Kolesterolünü düşürerek kalp sağlığını korumayı kim istemez ki? Bu konuda çevremizden de bir sürü şey duyuyoruz. Ancak kulaktan dolma bu bilgiler bizi bazen yanlış yöne sürükleyebilir. Konuyla ilgili doğru bilinen yanlışları Beslenme ve Diyet uzmanı Şengül Sangu şöyle sıralıyor:

    Zeytinyağı kolesterolü düşürdüğü için sınırsız olarak tüketilmesinde sakınca yoktur.

    Günlük alınan enerjinin yüzde 25-30’ u yağlardan gelmeli. Bu yağların da yaklaşık yüzde 7-10‘u doymuş, yüzde 10’u tekli doymamış, yüzde 10-15‘i çoklu doymamış yağ asitlerinden karşılanmalı. Zeytinyağı tekli doymamış yağ asiti olduğu için mutlaka diyette yer verilmeli fakat çoklu doymamış yağ asitlerini unutmamak kaydıyla! Zaten hayvansal kaynaklı besinlerden doymuş yağı alınıyor. Bunun dışında günlük yağ gereksinimi için zeytinyağı (yerine fındık yağı) ile birlikte mısırözü yağını (veya yerine soya veya ayçiçek yağı) eşit oranda karıştırıp yemeklerde ve salatalarda bu yağ karışımı kullanılmalı.

    Fındık, ceviz ve badem kolesterolü düşürür. Her gün 1 avuç yenmeli.

    Fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar kalp sağlığı açısından değerli yağ asitlerine sahip olduğundan beslenmede yer verilmeli. Ancak yağlı tohumların yağ içeriğinin yüksek olması nedeniyle fazla miktarlarda tüketilmesi kan kolesterol oranını düşürmüyor. Günlük 6-8 adet fındık veya 2 adet ceviz yeterli.

    Süt, yoğurt ve peynir gibi hayvansal kaynaklı besinler hiç tüketilmemeli.

    Süt ve süt ürünleri sağlık açısından diğer besin gruplarından farklı olarak tüm besin öğelerini içeriyor. Bu sebeple doymuş yağ oranı yüksek bu besinlere mutlaka günlük beslenmede sınırlı olarak yer verilmeli. Bu besinlerdeki görünmeyen doymuş yağları azaltmak için süt, peynir ve yoğurdu az yağlı veya yağsız olarak tercih edilmeli.

    Kırmızı et kesinlikle yenmemeli. Beyaz et istenildiği kadar tüketilmeli.

    Tavuk ve balık da kırmızı et gibi hayvansal gıdalar kapsamına giriyor. Bu grup besinler belirli miktarlarda kolesterol içeriyorlar. Bu nedenle hiç bir hayvansal besin sınırsız yenilemez. Önemli olan bu besinlerin yenilme sıklığı ve miktarı. Yağsız kırmızı et haftada 1-2 kez olmak üzere ortalama 100 gr kadar tüketilmeli.

    Yumurta kesinlikle tüketilmemeli.

    Bir büyük yumurta 213-220 mg kolesterol içeriyor. Haftada 1-2 kez haşlanmış 1 yumurtanın 1 kibrit kutusu beyaz peynir yerine yenmesi yararlı kabul ediliyor. Yumurtayı haşlanmış, yağsız tavada omlet veya bol sebzeli menemen şeklinde tercih edilebilir. Dikkat etmeniz gereken o hafta başka besinlerin içerisinde yumurta almamak!

    Ldl Kolesterol Düşüklüğü