Etiket: çoçuk

  • Çocuğunuz internet bağımlısı mı?

    Çocuğunuz internet bağımlısı mı?

    Çocuk, terbiyesini internetten değil anne babasından almalıdır..

    Çocuğunuz internet bağımlısı mı?

    Günümüzde internet kullanımı, neredeyse kaçınılmaz bir gerekliliktir. Ancak her şeyde olduğu gibi, bu konuda da dikkatli olunmaz ve aşırılığa kaçılırsa sorunlar ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde sosyal yaşamı etkilemeye başlayan internetin, başta çocuklar ve gençler olmak üzere nüfusun büyük çoğunluğunu etkisi altına aldığı görülmektedir.

    Bir yandan internet ve bilgisayar oyunları çocuk ve gençlerin bilgiye ulaşmalarını, araştırma yapmalarını, problem çözme, yaratıcılık, kritik düşünme gibi kişisel gelişimlerini destekleyen teknolojik bir muci­ze olarak değerlendirilirken; diğer yandan aşırı, kont­rolsüz, amacı dışında ve bilinçsiz kullanım yönü ile de kaygılara ve korkulara neden olarak, kişisel becerile­rin gelişmesini negatif etkilediği düşünülmektedir

    Holman ve ark. (20) tarafından yapılan çalışmada, yaygın internet kullanan ve bilgisayar oyunları ile zamanını geçiren çocukların,sosyal gelişimlerinin önemli ölçüde gerilediği, bu çocukların özgüvenleri­nin düşük, sosyal kaygı düzeylerinin ve saldırganlık davranışlarının yüksek olduğu bulunmuştur.

    Anne babalar bilgisayar oyunlarını; çocuğun evde yaramazlık yapmaması, kendilerini rahatsız etme­mesi ve onları oyalaması için gerekli bir araç olarak görerek çok büyük bir yanlış yapmaktadırlar.

    internet_bagimlisi_cocuk
    Çocuğunuz internet bağımlısı mı?

    İnternetin çocuklarda yaratabileceği fiziksel ve sosyal etkiler nelerdir?

    Yoğun internet/bilgisayar kullanımı, göz bozukluğu, postur/duruş bozuklukları gibi fiziksel etkilere sebep olabilir.

    Yoğun ve kontrolsüz internet kullanımı sosyal anlamda ise;

    -Hazır olmadan ulaştığı bilgi, görüntü ve videolardan dolayı , bunların yorumlanmasında zorluk çekerek travma yaşamasına,

    -Gelişim olarak erken dönemde bazı sakıncalı deneyimler yaşamasına,

    -Dış/gerçek dünyadan uzaklaşmasına,

    -Daha bireysel ve ben merkezci olmasına,

    -Arkadaşlık ve diğer sosyal becerilerin olumsuz etkilenmesine,

    -Giderek farkında olmadan yalnızlaşmasına ve bundan rahatsız olmamasına,

    -Ailevi ilişkilerin zayıflamasına,

    -Problem çözme becerilerinin gelişmemesine neden olabilir.

    internet_bagimlisi
    İnternet bağımlısı çocuk

    Çocuklarımızın daha bilinçli ve güvenli Internet kullanıcıları olmalarına yardımcı olacak bazı öneriler aşağıda sıralanmaktadır:

    1- Her şeyden önce çocuğunuzla iyi bir iletişim içinde olunuz. Çocuğunuzun arkadaşları, zevkleri, korkuları, sevdikleri ve sevmedikleri konular hakkında bilgi sahibi olunuz. Çocuğunuza, her konuyu sizinle paylaşabileceği güvenini veriniz. Sizin yetersiz kaldığınız konularda bir uzmandan yardım alınız.

    2- Çocuğunuzun internete girdiği bilgisayarın çocuğun odasında olmamasına, evinizin ortak kullanım alanı içinde olmasına dikkat ediniz.

    3- Çocuğunuzun internette kalma süresine ve bilgisayar kullanma süresine mutlaka sınırlama getiriniz. Çocuğunuzun yaşına uygun olacak kullanma süresini belirleyiniz. Unutmayınız ki, uzun süre bilgisayar veya internet kullanımı çocuğunuzun sosyalleşmesine olumsuz etki yapabileceği gibi hareketsiz kalmasına, bazı fiziksel rahatsızlıklara neden olabilecektir. Çocuğunuzun oyuna, kitap okumaya, spor yapmaya ve sanata vakit ayırmasını sağlayınız.

    4- Her konuda olduğu gibi, bu konuda da ebeveyn olarak çocuklarınıza iyi birer örnek olunuz. Bilinçli ve güvenli internet kullanım kurallarını öğreniniz ve uygulayınız.

    5- Çocuğunuzla bilinçli ve güvenli internet kullanımı kuralları konusunda konuşunuz. Bu kuralların neler olduğunu anlaşılır bir şekilde açıklayınız ve kuralları kesin olarak koyunuz. Koyduğunuz kurallar ve konuşmalarınızda pozitif tutum sergileyiniz. Olumsuz söylemlerin çocuğunuzla kuracağınız iletişimde çatışmayı artırıcı unsur olabileceğini aklınızdan çıkarmayınız.

    6- Çocuğunuzla ve öğretmenleriyle birlikte çocuğunuzun yaşına uygun ve güvenli olan internet sitelerinin adreslerini belirleyiniz. Belirlediğiniz sitelerin adreslerini bilgisayarınızın “sık kullanılanlar” bölümüne kaydediniz. Böylece bu sitelere giriş işlemi daha kolay olacaktır.

    7- İnternette mümkünse çocuğunuzla birlikte gezininiz. Eğer çocuğunuz bu konuda isteksiz ise, sadece sizin ve öğretmenlerinin onayladığı siteleri ziyaret etmesi konusunda çocuğunuzu uyarınız ve takip ediniz.

    8- Çocuğunuzun internet kullanımını sık sık denetleyiniz. Hangi sitelere girdiği, hangi sohbet ortamlarında bulunduğu konusunda fikir sahibi olunuz. Mümkünse sohbet ortamlarındaki arkadaşlarını tanımaya çalışınız.

    9- Çocuğunuzun internet ortamında güvenliğini sağlamak ve zararlı içeriklerden korumak amacıyla gerekli güvenlik ve filtreleme programlarını edininiz.

    10- Çocuğunuza internet ortamında tanımadığı kişilerle sohbet etmemesini, iletişim kurmamasını öğretiniz.

    11- Çocuğunuzun, ziyaret ettiği sitenin “güvenlikle ilgili sorularını” dikkatlice okumasını, sitenin istenilen bilgileri ne amaçla istediğini öğrenmesini ve gerektiği takdirde velilerine danışarak istenilen bilgileri vermesi belirtiniz. Sizin onayınız olmaksızın kendi ve aile resimlerinizi, adresinizi, telefon numaranızı, okul adını vermemesini sağlayınız.

    12- Çocuğunuza sizin izniniz olmaksızın, kendi adresini, okulunun adını, telefon numaranızı, ebeveyninin iş adresleri ve iş yeri telefon numaraları gibi kişisel bilgileri internet sohbet ortamında kimseye vermemesi gerektiğini öğretiniz.

    13- Çocuğunuz, internet kullanıcı adını ve şifresini sizin dışında hiç kimseye vermemesi gerektiğini anlatınız.

    14- İnternet ortamında, sohbetlerde çocuğunuzu rahatsız eden görüntü, ses ve yazılar yer aldığı takdirde hemen bulunduğu internet ortamından çıkmasını ve size haber vermesini isteyiniz.

    15- Çocuğunuzun, bir sitede yer alan oyunlara, aktivitelere, yarışmalara katılmadan önce bunların yaşına uygun olup olmadığı konusunda mutlaka size ve öğretmenine danışması gerektiğini belirtiniz.

    16- Çocuğunuza, internet ortamında yeni tanışılan kişilerin her zaman kendileri ile ilgili doğru bilgiler vermeyebileceği, kimlikleri ve yaşlarıyla ilgili yanıltıcı bilgiler verebileceği gerçeğini anlatınız. İnternet sohbet alanlarında ve haber gruplarında ilk defa karşılaşılan yeni mesaj ve kişileri mutlaka velilerine göstermelerini isteyiniz.

    17- Çocuğunuza, size sormadan internet ortamında alış veriş yapmaması gerektiğini; istenilen kredi kartı numaraları bilgilerini vermemesini öğretiniz.

    18- Çocuğunuzun, internet sohbetlerinde onlardan yapmamaları gereken, ya da onları rahatsız eden bir davranışta bulunmalarını isteyenler olduğu takdirde, sohbeti bırakarak hemen size haber vermesini ve olayı anlatmasını isteyiniz.

    19- Çocuğunuzdan, internet sitelerinden bilgisayara yükleyecekleri veya indirecekleri programlar ve içerikler hakkında size haber vermesini, sizin izniniz olmaksızın bu işlemleri yapmamasını isteyiniz.

    20- Çocuklara, internet ortamında başkalarını rahatsız edecek davranışlarda bulunmamalarını öğretiniz.

    21- Şaka yapmak amacıyla dahi arkadaşlarıyla hatta hiç kimseyle korkutmak amacıyla tehdit edici bir üslupla iletişim kurmamalarını anlatınız. Günlük hayatta olduğu gibi, internette de kötü ve kaba kelimeler kullanmamalarını, kibar ve güzel bir dil kullanmalarını isteyiniz.

    22- Çocuğunuzun, internet ortamında kaba dil kullanan, onları rahatsız ve tehdit eden kişileri size haber vermesini isteyiniz. Bu davranışlarda ısrarcı olanları emniyetin ilgili birimlerine ve servis sağlayıcınıza bildiriniz.

    23- İnternet ve bilgisayar evinizde ya da çocuğunuzun okulunda yoksa ve çocuğunuz interneti başka bir yerde kullanmak zorunda ise bu yerin neresi olduğu hakkında bilgi sahibi olunuz. Sizin izniniz olmaksızın bu yerlere gitmemesi gerektiği konusunda çocuklarınızı uyarınız. Çocuklarınız için uygun olmayan (sigara içilen, filtreleme kullanmayan işletmelerde) ortamlarda bulunmamaları konusunda çocuklarınıza bilgi veriniz. Bunu yaptığınızda sözünüzün geçerli olabilmesi için, sizin çocuğunuzla güven temelli bir ilişkiniz olması gerektiğini unutmayınız.

    24- Unutmayınız ki yanlarında velisi olmayan 12 yaşın altındaki çocukların internet kafelere alınmaması gerekir. Yaşları tutmadığı halde çocukları kabul eden işletmeler aslında kanuna aykırı işlem yapıyor demektir. Lütfen onlar dikkat etmese bile bu kurala sizler dikkat ediniz ve gerekli ise çocuğunuzla birlikte bu yerlerde bulununuz.

    Tüm bunları yaparken; Çocuğunuzun size güvenmesini sağlayınız. Çocuğunuza kızmayınız, korkutmayınız. Çocuğunuza her konuda destek vereceğinizi hissettiriniz. Eğer siz çocuğunuzun eğitiminde, ilişkinizde boşluklar oluşmasına izin verdiyseniz, çocuğunuz, bu boşluğu sizin uygun bulmayacağınız şekilde doldurmaya çalışacaktır.

    Lütfen çocuklarımıza sahip çıkalım…

    Güzide TÜRKYILMAZ

    Uzman Psikolojik Danışman/Pedagog

  • Çocuklarda Bitki Çaylarına Dikkat!

    Çocuklarda Bitki Çaylarına Dikkat!

    Uzmanlara göre çocuklarda bitki çayı tüketimi konusunda dikkat edilmesi gereken noktalar var

    Son yıllarda çocuklarda bitki çayı tüketimi hızla artıyor. Çoğu anne-baba çocuğu huysuzlandığında, uyumadığında ve gaz problemleri olduğunda hemen bitki çayı vermeyi tercih ediyor. Bitki çaylarının zararsız olduğu düşünülüyor ancak bilinçli tüketilmediğinde çocukta bazı yan etkiler görülebiliyor.  Uzmanlar bitki çaylarının bilinçsizce çocuklara verilmesi konusunda anneleri uyarıyor.

    Doğadaki doğal ve bitkisel olan her şey zararsız değildir. Kültürümüz bitki çaylarının zararsız olduğu kanısındadır. Bu nedenle çocuklara sık sık verilmekte. Bu son derece tehlikelidir. Çoğu bitki ilaç yapımında kullanılsa dahi çocuklarda ciddi yan etkilerine sahip.

    'Su' yerine 'bitki çayı' tercih edenler dikkat!

    İşte çocuğunuza bitki çayı hazırlarken dikkat etmeniz gerekenler:

    -Çocuğunuza verdiğiniz bitki çayını doktora danışmadan asla vermeyin.

    -Açıkta satılan bitki çaylarını çocuklarınıza vermemenizde fayda var. Eczanelerde satılanları doktora danıştıktan sonra güvenle çocuklarınıza verebilirsiniz.

    -Çocuğunuz için hazırladığınız bitki çaylarına şeker aromaları vb. şeyler eklemeyin.

    -Bebeğiniz eğer 6 aydan küçükse kesinlikle bitki çayı vermeyiniz. Bu döneme kadar sadece anne sütü ile beslenmelidir.

    -6 ayını doldurmamış bebeklere gaz sancısına iyi gelse bile asla rezene ve anason gibi bitki çayları vermeyiniz.

    -Bitki çayları bebeğe 6 aydan sonra ancak doktora danışılarak verilmelidir. Bebeğinizin bitki çaylarına karşı alerjisi olduğunda istemediğiniz yan etkilere neden olabilir.

    -Çocuklara vereceğiniz bitki çaylarını kaynatmayın. Aynı zamanda uzun süre kullanmayın.

    -Çocuğunuza verdiğiniz bitki çayını ilaç niyetine verdiğinizi unutmayın ve doktorunuzun söylediği ölçünün dışına çıkmayın.

     

  • Kaç yaş arayla kaç çocuk olmalı?

    Kaç yaş arayla kaç çocuk olmalı?

    Ailelerin kaç çocuk sahibi olmaları gerektiği ve çocuklar arasında yaş farkının belirlenmesi tamamıyla annenin doğurma veya doğurmama özgürlüğünün önceliğinde aile bireylerine bağlıdır.

    Çocuk sayısının belirlenmesi konusunda devletlerin de politik müdahaleleri olabilmektedir. Örneğin, cumhuriyetimizin ilk yıllarında altı çocuk sahibi olan kadınların para veya madalya ile ödüllendirilmesinin yanı sıra, 1923’ten 1950’ye kadar “bekârlık vergisi” gündeme gelmiştir. Bunun aksi durumu ise şu andaki Çin hükümetinin nüfus artışını engelleyici politikalarında görülebilir.

    Bu denli annenin doğurma hürriyetinin en önemli unsur olduğu doğum fenomeninde devletin veya diğer erklerin tasarrufunun olması tartışmaya ne kadar açıksa, ailelerin kaç yaş arayla kaç çocuğa sahip olmaları da o kadar tartışmaya açıktır. Burada ailelerin öncelikli tercihi yaş farkının az olduğu arka arkaya doğumlar olabilmektedir. Böylelikle aile, hayatlarından çocuk yetiştirmek için daha az zaman harcarlar. Bu durum, özellikle de annenin yeniden çalışma veya sosyal yaşantısına geri dönmesi açısından önem teşkil eder. Buna ek olarak da çocuklar birlikte büyürken birbirilerine daha arkadaşça yaklaşabilirler. Ancak buradaki en önemli unsur, annenin ikinci doğuma karar vermeden önce bedeninin yeni bir çocukla paylaşılmasına hazır olup olmadığıdır. Bunun için en az iki yıllık bir sürecin gerekliliğinin yanı sıra, ilgili uzman hekimin kontrolünde de güvenli bir anne-çocuk sağlığı elde edilir.

    Öte yandan, dil gelişiminin ve benlik kavramının henüz oluşmaya başladığı yaşta olan büyük çocuğun yaşam ortamına yeni doğanın gelmesi tüm bu gelişimlerde bir engelleyici etki yaratabilir. Aynı zamanda ailelerin küçük çocuklarının sorumluluğunun kendileri ve büyük çocukla aralarında paylaşmaları, henüz zayıf olan omuzları üzerinde ağır bir yük yaratır. En basit örnekle, önce doğmuş olan çocuk, annelik, babalık, abilik, ablalık, bakıcılık gibi misyonları taşımak zorunda kalır ve bundan aile bireylerine karşı tepkiler gerçekleştirebilir. Bu tepkilere örnek olarak, kıskançlık, ilgi çekme davranışları (farazi hastalıklar, sosyal davranışlarda yıkıcılık, ebeveyn ile yoğun temasa girme vb.) olabilmektedir.

    kac_cocuk

    Yaş aralığının fazla olduğu zamanlarda bu tür davranışlarda daha sık karşılaşılabilir. Örneğin, ilk çocukla ikinci çocuk arasında yedi yaş fark olduğunu düşünürsek, çocuk yedi yıl boyunca tek çocuk olarak yetişmiş ve ailenin tüm odağı kendisi olmuştur. Ardından gelecek olan çocuğun varlığı, ilk çocuğun kurduğu otoriteyi ve ilgi yoğunluğunu kardeşiyle bölüşmek zorunda bırakacaktır. Burada yaşanacak sorunlar kaçınılmazdır, ancak bu muhtemel sorunların en sağlıklı ve güven içinde geçirilmesi anne ve babanın çocuklarına olan yaklaşımlarıyla aşılabilmektedir. Büyük çocuğun kendi çekirdek ailesinden aldığı ilgi ve sevgiye ek olarak geniş ailesinden de (anneanne, dede, amca vs.) aldığı duygusal yoğunluğun bölünmesi, çocukta yeni aile şartlarına uyum konusunda zorluk yaşatabilmektedir. Tüm bunların yanı sıra, her çocukta böyle bir şeylerin görünmesi şartı yoktur.

    Unutulmamalıdır ki, çocuklar ve bireyle bir fabrikadan çıkmış sanayi ürünleri değillerdir. Şartlar her ne olursa olsun, yaşanan sorunların veya yaşam dinamiklerinin sirayeti bireyden bireye, çocuktan çocuğa değişmektedir. Araştırmalar ve alan pratikleri gösteriyor ki büyük çocuklar sık sık kardeş isteme eğilimindedirler. Bu onların yalnızlıklarıyla mücadelelerine, sorumluluk alma becerilerinin gelişmesine ve paylaşma davranışlarını pekiştirmelerine yardımcı olacaktır. Çocuk gelişimindeki bu gri alanın muğlak kalmasının en büyük sebeplerinden biri öznel bir varlık olarak insanın karmaşık yapıya sahip olmasıyla birlikte, aile olarak adlandırılan öznel varlıkların bir arada oluşturduğu ilişkiler dinamizminin göreceli ve değişken olmasıdır. Christensen (1977), ana babanın taleplerinin ve beklentilerinin ne kadar doyurulup doyurulmadığı ve çocuk yetiştirme konusunda ne kadar yetenekli olduklarıyla ilişkilidir demektedir.

    Bu süreç içinde ise kişinin çocuğundaki değişimleri en iyi gözlemleme yolu, ebeveynlerin kendi çocukluklarına bakmaları ve kendilerini çocuklarının yerine koymaları olacaktır. Bu basit pratik, uzmanlarla yaptığınız çalışmalarla birlikte çocuklarınızı anlamanızda ve en uygun çözüme ulaşmanızda yardımcı olacaktır.

    Uzm. Psk. Alkım SEVEN

  • Çocuklara cinsel bilgi nasıl verilmeli

    Çocuklara cinsel bilgi nasıl verilmeli

    Pek çok anne baba çocukları cinsellikle ilgili bir şeyi merak edip sorduğunda veya herhangi bir oyun oynarken fark ettirdiğinde ne yapacaklarını bilememekteler. Bazen panikle bağırıp çocuklarını azarlayarak susturmaya çalışmakta , bazen de hazır olmadıkları bir zamanda yaşlarından büyük ve soyut kavramlardan bahsederek anlayamayacakları bir dille iyice çıkmaza girebilirler.

    Çocuklarınızla cinselliği konuşabilmek için aile içinde hoşgörü, paylaşım ve güven duygusunun yerleşmiş olması gerekmektedir. Eğer birbirinize yeterince zaman ayıracak bir ilişkiniz varsa çocuklarınız sizinle her türlü konuyu konuşabilecek ve soru sorabilecektir.

    En çok sorulan sorular ve önerilerim

    Komşumun 4 yaşındaki oğlu ile aynı yaştaki kızım oyun oynuyorlardı . Arkadaşı kızıma ”ben doktorum, soyunman lazım, seni muayene edeceğim” diyordu. Panikle odaya girdim ikisini de yarı çıplak buldum. Panikle oğlanı giydirp evine yolladım, kızıma da kızıp bir daha onunla böyle oyunlar oynamak yok diyerek bağırıp , odasına kilitleyerek cezalandırdım.sizce ne yapmalıydım doktor hanım?

    Annenin bu tavrı sonucu iki çocuk da suçluluk duyarak , yaptıklarının yanlış olduğu mesajını almış oldular. Böylece merak ettikleri cinsellikle ilgili soru sorma yolları kapanmış oldu. Oysa ki bu çocuklar oyun ortamında bedenlerinin farklarını merak ediyorlardı ve öğrenmeye çalışıyorlardı.

    Anne odaya girdiğinde oyunu durudurmalı, sakin bir şekilde “ sanırım siz bedenlerinizin neden farklı geliştiğini merak ediyorsunuz. Şimdi güzelce giyinin ve ben size ‘ neden kızlar ve erkekler farklı gelişirler’ i anlatayım.” diyerek çocukların boyuna inmeli ve onlarla göz teması kurarak,

    “ kızların cinsel organları içe doğru gelişir, bu girişe vagina denir. Büyüyüp çocuk sahibi olmak istediklerinde çocuk doğurabilmeleri için , karınlarının içinde iki tane yumurtalığı ve bebeğin yaşayacağı bir evi olur. Buna da rahim denir. Bebeklerini emzirebilmeleri için de memeleri on iki yaşından itibaren büyür ve süt verecek hale gelir. “

    “ erkek çocuklarının ise cinsel organları dışa doğru gelişir, iki tane yumurtalıkları ve bir tane penisleri vardır“

    Bu kadar bilgi bu yaş çocuklar için yeterlidir. Böylece ne zaman merak etseler korkmadan, suçlanmadan annelerine soru sorabilecekleri ve doğru cevabı alabilecekleri mesajı çocuklara verilmiş olacaktır.

    Bir akşam üzeri 9 yaşındaki kızım okuldan geldikten sonra odasında oynamaya başladı. İçeri girdiğimde çıplaktı ve oyuncak bebeği ile öpüşmeye çalışıyordu. Kendimi çok kötü hissettim, hemen bebeği elinden aldım ve kızıma bir tokat attım , sen ne yaptığını sanıyorsun, Allah seni görür ve çarpar dedim. “ Sonra ona vurduğum için çok pişman oldum, sizce ne yapmalıydım?

    Çocuklarınıza cinselliğin utanılacak ve ayıp ve günah bir şey olduğu mesajını vererek onun bir ömür boyu cinsellikten suçluluk duymasına neden olabilirsiniz. Oysa şöyle yaklaşmalıydınız;

    Ön ergenlik dönemi dediğimiz bu yaşlarda daha önce doğru cinsel bilgi almamış olan çocuğunuzun merakını fark ederek, sakin bir şekilde “ hadi gel seninle oyun oynayalım, ancak böyle çıplak oynanmaz, önce giyinelim . Sanıyorum bebeğinin sevgiye ve şefkate ihtiyacı var, ona sarılalım ve yanağından öpelim.” Diyerek oyunun seyrini değiştirmelisiniz.

    “ çocuklar büyüdükçe boyları ve zekaları geliştiği kadar onları büyüten hormonları da gelişir. Bu nedenle yetişkinlerin birbirlerini sevme şekillerini merak ediyor olabilirsin. Ancak yetişkin olduktan sonra birbirlerini çok seven bir kadınla bir erkek sarılıp , öpüşebilir, evlenebilir ve aynı yatakta yatabilir. “ bilgisi bu yaş çocuklar için yeterli olacaktır.

    Dr. Psk. Obengül EJDER tarafından yazılmıştır.

  • Çocuklar neden hırsızlık yaparlar

    Çocuklar neden hırsızlık yaparlar

    5 yaşına kadar çocuklarda mülkiyet duygusu tam gelişmediğinden , etraflarındaki hoşlarına giden ya da ihtiyaç duydukları tüm eşyaları kendilerinin zannederek almaya çalışırlar. Eğer aile bireyleri çocuğa mülkiyet kavramını doğru anlatamazsa ve başkalarının haklarına saygı duyması gerektiğini gerek kendi davranışları ile örnek olarak, gerekse hikayeleştirerek anlatmazlarsa çocuk bu kavramı öğrenemeyecektir.

    Bu nedenle 5 yaşına kadar çocuğun çalma davranışı ciddi bir sorun olarak görülmemekte ancak yetersiz eğitim aldığının bir kanıtıdır. Eğer çocuk ihtiyaç duyduğu kendi eşyalarına yeterince sahipse ve ilkokul çağlarında kendi harçlığını düzenli alıyorsa bu davranışı giderek ortadan kalkacaktır.

    8 yaşından itibaren mülkiyet duygusu gelişen çocuklar, gelişim aşamalarında içinde bulundukları sosyal çevreye adapte olmaya çalışırlar. Uyum ve davranış bozukluğu belirtisi olan çalma davranışı , eğer hala devam ediyor ise tehlike çanları çalmaya başlamış ve mutlaka altta yatan sebep araştırılmalı demektir.

    Hırsızlık nedenleri:

    Patolojik olmayan hırsızlık:

    Yarar sağlamayan hırsızlıklar; genelde çocuklar bu şekilde çalarlar

    Cömertlik hırsızlığı ; çaldığı objeyi dağıtır, başkalarının gözünde değerli olmak için yaparlar

    Gereksinim hırsızlığı; yoksul veya evden kaçan çocuklarda görülür. Çocuğun çok istediği ama almadığı bir şeyi almak için yaptığı hırsızlıktır.

    Ancak hırsızlığın kötü bir şey olduğunu içselleştirmiş olan çocuklarda her ne kadar ihtiyaçları olursa olsun çalma davranışı görülmez. Eğer ailelerinden bu davranışı öğrenmişlerse normalleştireceklerdir.

    Patoljik Hırsızlık:

    Saldırgan; başkasına zarar vermek amacıyla yapılan hırsızlıktır.

    Dürtüsel; çalma eğilimi istemsiz, düşünülmeden ve plansızca dürtüsünü kontrol edemediği için gerçekleşir

    Zevk amaçlı ; daha çok ergenlerde ve çeteleşme eğilimi olan gençlerde görülen ve çalmanın yarattığı hazzın ve heyecanın peşinde koşmalarından dolayı gerçekleşir.

    Telafi hırsızlığı; sevgi eksikliği olan, çekingen, aşağılık duygusu içinde çocukların yaptığı davranıştır. Bazen kardeş kıskançlığı, bazen aile içinde yaşanan problemlerin bir yansıması çocuğun dikkat çekme davranışı şeklinde olabilir.

    Çocuk alamadığı sevgiyi ve doyumu kendi olanakları ile gerçekleştirir. İç dünyasında yaşadığı OEDİPUS çatışmasının dışlaştırılmasıdır. Burada babanın yerini jandarma, polis, yargıç alır.

    Çocuklarınıza aidiyet duygusunu ve başkalarının haklarına saygı duyması gerektiğini öğretin. Siz de doğru davranışlar sergileyerek, onlara örnek olun

    İlkokuldan itibaren yeterli harçlık verin ve parayı nasıl yönetmesi gerektiğini öğretin. Hatta biriktirme davranışı için teşvik edin

    Sevginizi koşulsuz şartsız hissettiririn. Ne aşırı serbest ve ilgisiz davranın ne de aşırı katı ve kuralcı.

    Eğer çocuğunuz küçücük de olsa bir şey çalmaya başlamışsa mutlaka konuyu ciddiye alın ve altında yatan başka bir sebep var mı araştırın.

    Tüm doğru yaklaşımlarınıza rağmen hırsızlığa devam ediyor ise mutlaka bir uzmandan yardım alın ( Psikoterapi ile gelişim süreci değerlendirilecek, oyun ve davranış terapileri ile problemin temel sebebi teşhis edilecektir. Çocuğun iç çatışmalarının yüzeye çıkarılması sağlandıktan sonra benlik güçlendirilmesi çalışmaları ile hırsızlık davranışı ortadan kaldırılmaya çalışılacaktır.

    Dr. Psk. Obengül EJDER

  • Boşanma ve çocuk ilişkisi

    Boşanma ve çocuk ilişkisi

    Boşanma ve çocuk ilişkisi… Boşanma öncesinde ve boşanma sırasında en büyük kavga çocuk üzerinden yapılır. Bu yoğun gerginlik içinde çocuk kendini ebeveynlerinin çekişmesinin ortasında bulur. Bu yetmiyormuş gibi ebeveynler çocuğu da kaybetme kabusu etrafında ya da haklı olma kaygısı güdümünde çocuğu taraf tutmaya zorlarlar. Bu bir çocuk için en zor şeydir. Çünkü çocuk hem anneye hem babaya bağlıdır ve ikisini de sever.

    Boşanma ve çocuk ilişkisi

    Çocuğu taraf tutmaya zorlamaları yetmiyormuş gibi boşanmadan sonra sorunlarını çocuk üzerinden sürdürürler. Eşlerden biri ve her ikisi birbirlerini kötüleyerek haklı çıkmaya çalışır.

    Ebeveynlerden biri çocuğu diğer ebeveyne göstermeyerek cezalandırma ya da öç alma yoluna gider. Burada asıl zararı gören kişinin çocuk olduğunu gözden kaçırırlar.

    Bazı babalar eşinden ayrıldıktan sonra çocuktan da uzaklaşıp aylarca çocuğu görmeyebilirler. Diğer bir grup baba çocukla bağlarını koparmaz ve ilişkiyi kesmez. Bu ebeveynler çocuğu kendi tarafına çekebilmek için çocuğun her dediğini yapar gerekli gereksiz pahalı hediyeler alır. Özellikle çocuktan ayrı yaşayan eş çocuğa aşırı sevgi gösterileri ve armağanlara boğarak kendini rahatlatmaya çalışır bu çocuğa iyi gelmez.

    Yukarıda sayılan durumlar acının fazla olduğu boşanma öncesi, boşanma aşaması ve boşanma sonrası en tipik ebeveyn davranışlarıdır. Bu nedenle ebeveynler yaşanan acı ve kaosun kendilerini tepkisel davranışlara sürükleyeceğini bilerek daima yavaş hareket etmeleri gerektiğini düşünmelidirler. Bu noktada ebeveynlerin, çocukların gözü ile duruma bakmaya çalışmaları yardımcı olabilir. Çocuklar varoluşları gereği annelerinin ve babalarının daima onları koruyacağına ve asla yanlış yapmayacağına inanırlar. Çocuğu taraf tutmaya çalışmak ona acı vermek ve duygularını içine atmasından başka hiçbir işe yaramaz.

    Boşanmanın kendisinden çok boşanma öncesi, sırası, ve sonrasında anne ve babanın birbirleri ile ve çocukla olan etkileşimlerinin çocuğun boşanmaya nasıl bir tepki vereceğinde en önemli nokta olduğunun altını ne kadar çizsek azdır.

    Boşanma ve çocuk ilişkisi
    Boşanma ve çocuk ilişkisi

    Boşanmaya çocuğun tepkileri:

    Çocuklar boşanmayı zor kavrayıp zor kabul ederler. Boşanmada çocuklar ailelerinde olan değişikliğin farkındadır. Bu değişikliği düzeltmek için ellerinden bir şey gelmemesi onlara çok acı verir.

    Ailenin dağılması çocuklarda da bir çok değişik duygusal tepkiye yol açar. Çocuklar ileriki dönemlerinde bu duyguları tekrar yaşayabilirler. Çocuğun bu olumsuz duygularla baş edebilmesi için onların ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bunun için yetişkinlerin yardımına ihtiyaç duyarlar. Çocukların duygularının dışarı çıkmasına izin verilmezse çocukta depresyon, konsantrasyon bozukluğu, kaygı uyum bozukluğu gibi sorunlara dönüşebilir. Tam bu noktada ebeveynler de acı duyarken çocukların sorunlarını dinlemeyi başarmada güçlük yaşarlar. Muhtemelen kendi kendilerini teselli etmekte güçlük çekiyorlardır.

    Çocuklar genel olarak boşanmaya karşı bazı belirli tipik tepkiler gösterirler. Eğer ebeveynler bu tepkilerden haberdar olurlarsa çocuklarına daha iyi yardım edebilirler. Neler olabileceği konusunda önceden haberdar olmalarında fayda vardır.

    KORKU: Ailenin dağılmasından sonra çocuk korkuya kapılır. Bu korku çocuğun yaşına göre değişir. Okul öncesi yaştaki çocuklar, yanında kalan ebeveyninde terk edeceğinden yiyecek, giyecek gereksinimlerinin karşılanmamasından, uzakta olan ebeveyni göremeyeceğinden, eskisi kadar sevilmeyeceğinden korkabilirler. Bu korkularını ağlamak, ebeveyne yapışmak ya da daha önceki gelişim basamaklarından birine geri dönmek şeklinde olabilir. Ebeveynler çocukların bu korkularını dışarı çıkarmalarına yardımcı olacak sorular sorarak onların neden korktuklarını anlatmasına yardımcı olmalıdırlar.

    YALNIZLIK: Boşanmadan sonraki süreçte ailenin önceki iklimi hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır. Çocuklar giden ebeveynin yokluğunu hisseder. Çocuklar daha fazla tek başına zaman geçirmek zorunda kalırlar. Çünkü diğer ebeveynden gelen destek kesilmiştir. Kalan ebeveyn işleri tek başına yapmak ve çok çalışmak durumundadır.

    REDDEDİLME: Küçük çocukların boşanmanın yetişkinleri ilgilendiren bir şey olduğunu kavramaları zordur. Anne ve babaları birbirini artık istemediklerine göre kendisini de reddedeceklerini düşünebilirler. Bu nedenle ebeveynler boşanma kararını çocuklarına açıklarken boşanmanın çocuklarla olan ilişkiyi asla etkilemeyeceğini altını çizerek vurgulamalıdırlar.

    SUÇLULUK: Çocuklar her şeyin nedeninin kendileri olduğunu düşünme eğilimlerindedirler. Eğer daha iyi çocuk olsalardı bunun olmayacağına inanırlar. Hatta suçluluk duyguları o kadar kabarır ki durumu düzeltmenin kendi davranışlarına bağlı olduğuna kadar işi vardırabilirler. Ancak çocuklar bu suçluluk duygularını yetişkinler gibi kelimelerle ifade edemezler. Ancak davranışlarla belli ederler. Ancak davranışlarla olumsuz şeyleri kendi üzerine alıyorlarsa bu çocuğun suçluluk duygusu yaşadığına dair bir ipucudur. Bu nedenle çocuğa boşanma açıklanırken bunun kendileri ile bir ilgisinin olmadığı, sadece anne ve babanın ilişkisi ile ilgili olduğu ve boşanmanın geçici bir durum olmadığı tekrar ailenin bir araya gelmesinin mümkün olmadığı çocuğa açıklanmalıdır. Çocuklarla konuşurken seçilen kelimelere ve cümlenin anlamına dikkat edilmelidir. Şunu şunu yapmasaydın bu bu olmazdı gibi açık uçlu cümleler çocuğun suçluluk duygusunu tetikleyebilir.

    ÜZÜNTÜ: Çocukların boşanmaya gösterdikleri en yaygın tepki üzüntüdür. Çocuklar giden ebeveynin ardından uzun süre yas tutabilirler. Bir ebeveynin çocuğun hayatındaki yerini hiç kimse dolduramaz. Çünkü çocuk bir ebeveynin onun günlük hayatında yok olmasını hisseder ve ailenin bir arada olduğu günlere özlem duyar.

    Ağlamak ve üzgün görünmek çocuğun üzüntüsünün bir belirtisi olsa bile az konuşmak, içine kapanmak, hırçın davranmak, karamsar resim çizmek, hayal kurmak, daha önce hoşlandıkları aktivitelerden kesilmek, öfkeli davranışlar göstermek şeklinde üzüntülerini belli ederler.

    Çocukların üzüntüleri ile baş edebilmelerine yardımcı olmanın en iyi yolu onlara duyguları ile ilgili konuşma olanağı sağlamaktır. Bu nedenle ebeveynler çocukların üzüntülerini hafifseyip görmezden gelmemelidir. Bu konuyu konuşmanın onları daha çok üzeceği yanılgısına kapılmamalılar. Bu konuda ebeveynler kendi duygularını çocukları ile paylaşarak üzüntünün dile getirilişine ön ayak olabilirler. Çocuğun üzüntülü hali gözlendiğinde uzman desteği almaları yerinde olur.

    ÖFKE: Çocuklar boşanmaya duydukları öfkeyi yaşlarına ve kişilik özelliklerine göre farklı şekillerde dışa vururlar. Erkek çocuklar bağırıp çağırarak, saldırgan davranışlarda bulunarak öfkelerini dışarı vurur. Yaşça büyük çocuklar bilişsel seviyeleri daha iyi geliştiklerinden ve muhakeme yetenekleri arttığından öfkelerini boşanmadan sorumlu tuttukları ebeveyne yönlendirebilir. Ebeveynlerin çocuğun öfkesini kabul etmeleri kısa vadede en iyi yapacakları şeydir. Ayrıca yürüyüş spor gibi fiziksel aktiviteleri artırarak öfkeyi dışarı çıkış yolları bulmalıdır. Öfkelerini içlerine kapanarak belli eden çocuklara duygularını söze dökme konusunda cesaret verilebilir. Çocuğun öfkesi görmezden gelinmemeli, öfkenin yanlış olduğu izlenimi verilmemeli, davranışlarını bastıracak tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır.

    GERİLEME: Bazı küçük çocuklar anne ve babasının ayrılmasına parmak emme, yatağa işeme, tutturma, vurma, aşırı düşkünlük, eskiden sevilen bir oyuncağa ya da nesneye tekrar yapışma gibi gelişimlerinde tamamladıkları herhangi bir aşamaya geri dönerek tepki verebilirler.

    UYKU SORUNLARI: Çocuklar uykusuzluk, endişe, kabus görme gibi tepkiler verebilirler. Çünkü çocuk için uyku bilinmeyen bir şey anlamına gelebilir. Yatağa gitmeyi reddedebilirler. Ebeveyn çocukların uyku düzenlerini aksatmamaya özen göstermelidir. Akşamlar ve gece ile ilgili eski düzeni değiştirmemeye özen gösterilmelidir.

    Anneyi babayı bir araya getirme fantezisi:

    Boşanmanın üzerinden yıllar geçse de bazı çocuklar hala onları bir araya getirme hayalleri kurabilirler. Bu normal bir tepki olmakla çocukların bu tür hayalleri elden geldiğince beslenmemeye çalışılmalıdır. Hatta boşanan eşlerden biri üstü kapalı olarak çocuklara böyle sınyeller verebilir. Bunun olmaması durumunda çocuk tekrar hayal kırıklığı yaşar. Ya da küçük çocuklar, çocukların iyiliği için etkileşimlerine çeki düzen verdiklerinde bu durum çocuk tarafından tekrar barışıldığı şeklinde yorumlanabilir. Bu nedenle anne ve baba gerçek durum neyse açık ve net cümlelerle bunu çocuğa ifade etmelidir.

    Ayrıca çocuklar boşanmaya, okul sorunları, yeme sorunları, fiziksel sorunlar gibi çok değişik şekillerde reaksiyon verebilirler.

    Boşanma çocuğu hayatında en önemli olan iki insanın ayrılmasına tanık olmakla yüz yüze bırakır. Çocuk bundan böyle annesi ve babası ile ayrı ayrı beraber olmak zorundadır. Bu durum ister istemez çocukta umutsuzluk ve güvensizlik oluşturur. Ancak bu çocukların her iki ebeveyni de sevmelerine ve onlarla vakit geçirmelerine izin verildiği ve teşvik edildiği takdirde çocuklar boşanmanın yol açtığı durumdan kurtulurlar ve yeni hayatlarına daha kolay uyum sağlarlar.

    Çocuklara açık veya zımmi olarak bir ebeveyni sevmelerinin diğer ebeveyni sevmedikleri mesajı verilmemelidir. Bu çocuğun kafasını karıştırır. Çocuk kendi algılamasını sorgulamaya başlar. Diğer taraftan bu çocuklar bir ebeveyni sevdikleri için diğeri tarafından reddedileceklerinden korkabilirler. Bu da onların güvensizliğini artırdığı gibi bir ebeveyne yapışmalarına yol açabilir. Diğer ebeveyni de kaybetmemek için kendi benliklerinden ödün vermek zorunda hissedebilirler.

    Çocuğa güvende olduğu ve sevildiği mesajını vermenin en kolay ve en etkin yolu ebeveynlerin davranışları ile sürekli onları sevdiklerini belli etmeleridir. Örneğin bol bol kucaklamak, öpmek, sırtlarını sıvazlamak ve onlarla konuşurken sürekli gözlerinin içine bakmak. Bu çocuğunuza duygu düşünce ve gereksinimlerinin önemsendiği hissini verir.

    Ne kadar çabalanırsa çabalansın bazen boşanma kaçınılmazdır. Boşanma hayat yolculuğunda önemli hayat olaylarından biridir. Eğer boşanma kaçınılmaz olmuşsa yapılacak een iyi şey durumu olduğu gibi kabul edip evlilik ilişkisinde olmayan şeyleri oldurmaya uğraşmak; karı kocalık rollerinin bittiğini ancak ebeveynlik rollerinin devam ettiğini benimseyip ilişkilerin ve aradaki etkileşimin ibresini anne ve babalık rollerine çevirmek ve bu rollerin hakkını vermek şeklinde yeni bir yolculuğa çevrilmeye kendine izin vermektir.

    Shu. Güldane KAVGACI
    Aile ve Evlilik Terapisti & Cinsel Terapist

  • Anne kız iletişimi

    Anne kız iletişimi

    Anne- kız iletişiminde neler yapılmalı, nelerden kaçınılmalı?

    İki taraf da birbirinin sevgisinden emin olmalı.

    Suçlayıcı bir tavırla iletişim kurmaktan kaçınılmalı, aşırı kontrolcü tavırlarla kızına yaklaşmamaya özen göstermeli.

    Anne kızına sorunlarında yanında olduğunu gösterirken, bir arkadaş gibi değil anne olduğunu hissettirerek davranmalı.

    Anne kızına karşı iyi bir dinleyici olmalı.

    Kızlar anneleriyle yaşadıkları olumsuzlukları ve onlardan gelen eleştirileri kişisel almayarak ılımlı olmaya çalışmalı.

    Annenin kızına iyi bir rol modeli olması, gelecekte kızının cinsel kimliğini, rolünü etkileyeceğinden bu konuda dikkatli olunmalı.

    Anne hep kaygılı ve korkularla dolu olarak kızına yaklaşırsa, kızının gelecekteki hayatı da olumsuz etkilenecektir.

    Annenin çatışmalı durumun farkına varması ve duygularının da farkında olması lazım.

    Sorun çözümünde hep şimdi ve burada ne olduğu tartışılmalı, geçmişteki sorunların üzerinde durulmamalı.

    Sabırlı olmak, ruhsal ve duygusal bağlılığı artırmak gerekir. Küçük adımlar atmak, değişiklikleri bir anda yapmamak büyük önem taşıyor.

    Anne kız ilişkisinde daha fazla konuşma var, çok detay işin içine girdiğinden çatışma oluyor. Bu nedenle duygular iyi tahlil edildikten sonra çok gerekli ve önemli bulunan konular konuşulmalı.

    Dr. Psk. Obengül EJDER tarafından yazılmıştır.

  • Ödev İlkokul Çocuklarını Mahvediyor

    Ödev İlkokul Çocuklarını Mahvediyor

    Psikoloji ve nörobilim profesörü Harris Coopers’ın ev ödevleri üzerine yirmi beş yıl boyunca yaptığı çalışma ve analizlerin ortaya çıkardığı sonuç çok net: Ödev, ilkokul öğrencilerini mahvediyor.

    Cooper, Ödev İçin Savaşmak: İdareciler, Öğretmenler ve Ebeveynler İçin Ortak Zemin adlı kitabında ödev ve farklı sınıf seviyelerindeki başarı ilişkisi hakkında ayrıntılar sunuyor. Ödev, lise düzeyinde belli düzeyde bir fayda sağlarken, bu fayda ortaokul öğrencilerinde azalıyor ve Arizona Üniversitesi’nde eğitim profesörü olan Etta Kralovec’in de belirttiği gibi, “ilkokul düzeyinde ödev hiç fayda sağlamıyor.”

    Araştırmaya göre öğretmenlerin ilkokul öğrencilerine ödev vermemesi için pek çok sebep var:

    1. Ödev, çocukların okula karşı tavrını olumsuz etkileyebilir. Okula yeni başlayan çocukların önlerinde daha pek çok okul yılı vardır. Çocukları okuldan soğutmak, öğretmenlerin en son yapması gereken şey olmalı. Bunun yerine, küçük çocukların öğrenirken eğlenmesi gerekir.

    2. Zamanından önce verilen ödev, uzun vadede kişisel ilişkileri zedeleyebilir. Ödev, ebeveynlerle çocukların ilişkilerini güçlendirmeyi ve ebeveynlerin çocuklarının eğitimine katılmasını amaçlarken ilkokul çocuklarında bunun tam tersi bir etki yaratabiliyor. Bu yaştaki çocuklara, ödevlerinin anne-babaları tarafından hatırlatılması gerekiyor. Okulda uzun bir gün geçirmiş olan çocuklar yatmadan önce içinde kesinlikle “ders çalışmak” geçen bir cümle duymak istemiyorlar. Bu genellikle, ödev yapmanın gerçekten faydalı olduğu çok sonraki yılları bile etkileyebilecek üzücü mücadelelerle sonuçlanıyor.

    cocuklarin_odev_yapmamasi

    3. Ödev yanlış bir sorumluluk anlayışı veriyor. Ödevi savunan kimselere göre günlük ev ödevi çocukların sorumluluk sahibi olmasını sağlıyor ama bu ancak daha ileri yaşlarda geçerli. Anne babalar her akşam çocuklarına ödevlerini hatırlatmak zorunda kalırken bu amaç anlamını yitiriyor.

    4. Ödev yüzünden, çocuklara çocukluklarını yaşayabilecekleri daha az zaman kalıyor. Bütün öğrencilerin, özellikle de küçük olanların akşamlarını ve tatil zamanlarını daha fazla fiziksel etkinlikle, dışarıda oynayarak ya da arkadaşlarıyla spor yaparak geçirmeliler. Hem öğretmenler hem de ebeveynler, çocukları böyle etkinliklere daha fazla katılması için yüreklendirebilir.

    5. Çocukların okulda üretken olabilmesi için dinlenmeleri gerekir. İlkokulda verilen ödevlerle ilgili diğer problem, bu ödevlerin genellikle çocukların uyku vaktinden alması oluyor. Çocukların günde ortalama on saat uyuması gerekir. Ertesi gün okulda yüzde yüz varlık gösterebilmeleri için çocukların düzgünce dinlenmeye ihtiyacı vardır.

    Küçük öğrenciler için ödeve alternatif yollar

    Öğretmenlerle ebeveynlerin küçük öğrencileri ödeve boğmadan, onları öğrenmeye açık ve hevesli hale getirebilmelerinin pek çok yolu bulunuyor:

    1. Eğlence için okumaya heveslendirmek. Araştırmaya göre, ilkokul seviyesinde kitap okuma ödevden daha çok işe yarıyor. Ebeveynler ve öğretmenler çocukların ilgisini çekebilecek konularda ya onların okumasını isteyebilir ya da kendileri yüksek sesle okuyarak onların dinlemesini sağlayabilir. Bu etkinliği her çocuk için ayrı ayrı düzenlemek, tek tip bir ödeve göre daha fazla çaba gerektirecektir ama eğlence için okumanın faydaları hemen kendini gösterecektir.
    1. Günlük rutin işlerle öğrencilere sorumluluk kazandırın. Çocuklara sorumluluk duygusu kazandırma konusunda sadece ödevlere güvenmeyin, sabahları kalkıp hazırlanmak, yatağını yapmak, ev işlerine yardım etmek hatta bir evcil hayvanına bakmak gibi, onlara sorumluluk sahibi olmayı öğretebilecek daha pek çok günlük alışkanlık vardır.
    1. Onlara her an öğreniyor olduklarını öğretin. İlkokul öğrencileri sürekli öğrenirler bu yüzden ebeveynler ve öğretmenler çocuklara bu kavramı öğrettiklerinde, öğrenmek için ödev yapmak önemini yitirir.
    1. Onları bir müzeye götürün. Bir bilim ya da sanat sergisinde de çok şey öğrenilebilir. Daha önemlisi, bu şekilde edinilen bilgi ve deneyim başka bir şekilde edinilemez. Ebeveynler, çocuklarının ilgisini çekebilecek sergi ve etkinlikleri takip edebilirler.

    Kısacası, idareciler, ebeveynler ve öğretmenler yaratıcılık, sosyalleşme ve öğrenmenin bir araya getirildiği okul sonrası deneyimlerle ilkokul öğrencilerinin eğitimlerini ileri bir noktaya taşıyabilirler.

    Kaynak: lifehack.org/385878/research-finds-the-effects-of-homework-on-elementary-school-students-and-the-results-are-surprising

    Çeviri: egitimpedia.com

  • Yalan Söyleme Alışkanlığı Olan Çocuklara Nasıl Davranılmalı?

    Yalan Söyleme Alışkanlığı Olan Çocuklara Nasıl Davranılmalı?

    Çocukların yalan söylemelerinin birçok farklı sebebi olabilir. Sonucunda ne olacağını bilmedikleri bir tepki, korktukları bir olay, anne babadan ya da çevreden örnek alınan bir davranış, çocukları yalan söylemeye itebilir. Aynı zamanda çocukların hayal ve gerçeği zaman zaman birbirinden ayırt edememeleri ve kolaya kaçmak istemeleri de yalan söylemelerinin sebebi olabilir.

    Yalan mı, Masal mı?

    Öncelikle bir çocuğun ebeveynlerine ya da dışarıya anlattıklarının yalan mı yoksa bir masal mı olduğu tespit edilmeli. Hayal dünyaları çok geniş olan çocuklar, duyanları şaşkına döndürecek hikayeler üretebilirler. Yaratıcılığının en yoğun olduğu zamanları yaşayan çocuk, uydurduğu hikâyelerin gerçekliğine çoğu zaman kendi de inanır. İnandığı bu hikâyelere, anlattıkları kişilerin de inanması için hiçbir detaydan kaçınmayacak çocuğun bu davranışı, şiddetle ya da öfkeyle karşılanmamalıdır. Bu hareket çocuğun yaratıcılığını engelleyecektir. Bu sebeple anne-babaların ilk olarak dikkat etmesi gereken şey, çocuğun söylediklerinin yalan mı yoksa hayal üretimi mi olduğunu tespit etmektir.

    Anne Babalar Ne Yapmalı?

    Çocuğun yalan söylediğini tespit ettikten sonra anne-babaların üzerine düşen bazı görevler bulunuyor. Öncelikle çocuk yalanı kimlere söylüyor ve ne sıklıkla söylüyor bunu anlamalısınız. Eğer çocuğunuz size yalan söylüyorsa sizden korkuyor olabilir ve bunun altında sizin yanlış bir tavrınız yatıyor olabilir. Yalan söylediğini anladığınızda, çocuğa nasihat vermeden önce onu dinlemeli, anladığınızı belirtmeli, bu tavrının sonuçlarını tahmin edemediğini söyleyip doğurabileceği sonuçlardan bahsetmelisiniz. Son alarak da bu davranışı tekrarlamayacağı konusunda ona olan güveninizi hissettirmelisiniz.

    Yol Göstermek

    Çocuklara doğruyu söyleme konusunda yol göstermede en önemli görev yine anne-babalara düşüyor. Ufak çocuklara teatral ya da oyun oynarcasına, masal anlatırcasına bunu aşılamaya çaba gösterilebilir Çocuğa olan sevgi ve güven ona her fırsatta hissettirildiği sürece çocuk, ebeveynleriyle daha açık ve net konuşacaktır. Aynı zamanda aile içinde asla yalan söylenmemesi, çocukların o yaşlarda hayranı oldukları anne-babalarının yolundan gitmelerine katkı sağlayacaktır.

    Doktora Danışmak

    Eğer çocuğunuz sizinle konuştuktan sonra da yalan söylemeye devam ediyorsa bir uzmana danışmakta fayda var. 11 yaşın üzerindeki çocuklar artık yaptıkları ve söyledikleri şeylerin sonucunun iyi ya da kötü olacağını kendi başlarına analiz edebilirler. Eğer çocuk, sadece anne babasına değil etrafındaki herkese sebepsiz yere yalan söylüyorsa bir uzman desteği almaktan asla kaçınmamalısınız. Bu tür yalanlar, patolojik yalanlar olarak da adlandırılır ve konunun bir uzman tarafından daha derin ele alınması gerekmektedir.

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com

  • Çocuklarda büyüme geriliğine dikkat

    Çocuklarda büyüme geriliğine dikkat

    Büyüme geriliği, çocuğun boyunun, toplumdaki yaşıtlarına ve hemcinslerine göre kısa olması veya büyüme hızının yavaş olması şeklinde tanımlanıyor. Çocuğun boyunun toplum ortalamasının iki standart sapma altında olması, çocukta boy kısalığı olduğuna işaret ediyor. Olası bir büyüme geriliği sorununu zamanında teşhis edebilmek için çocuk hekimi veya aile hekimi muayenelerinde çocuğun boy ve ağırlık artışının izlenmesi gerektiğini vurgulayan Uludağ Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Tarım, büyüme geriliği konusunda önemli bilgiler verdi.

    Uludağ Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Tarım, büyüme geriliğine neden olan etkenler hakkında şunları söyledi: “Büyümeyi etkileyen faktörler genetik veya çevresel olabilir. Bütün bu faktörlerin birleşik etkisi büyüme hızını ve nihai boyu etkiler. Genetik boy kısalığının nedeni kısa boylu ebeveynler olabileceği gibi Turner sendromu, Down sendromu gibi kromozom hastalıkları da olabilir. Çevresel faktörlere bağlı boy kısalığının en önemli nedeni ise beslenme yetersizliğidir. Bu durum sosyoekonomik nedenlere bağlı olabileceği gibi beslenmeyi olumsuz etkileyen sistemik hastalıklara da bağlı olabilir. Son olarak, bütün organların kronik hastalıkları büyüme geriliğine neden olabilir. Hatta bazen önemli sağlık sorunlarının ilk bulgusu büyüme geriliği olabilir. Ayrıca düşük doğum ağırlığı, doğuştan kemik hastalıkları, metabolik hastalıklar, karaciğer, böbrek, kalp, akciğer, kemik ve barsakların kronik hastalıkları, kronik enfeksiyonlar, iyi kontrol edilmeyen diyabet, bazı ilaçların uzun süreli ve yüksek dozda kullanımı (kortizol gibi), tiroid hormonu, büyüme hormonu ve cinsiyet hormonlarının yetersizliği büyüme geriliğine neden olabilir.”

    cocuklarda_buyume_geriligi

    Çocukların boy ve ağırlık artışı düzenli olarak izlenmeli

    Olası bir büyüme geriliği sorununu zamanında teşhis edebilmek için çocuk hekimi veya aile hekimi muayenelerinde çocuğun boy ve ağırlık artışının izlenmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Ömer Tarım şöyle devam etti: “Aileler hekime çocuğun büyümesinin normal olup olmadığını sormalıdır. Büyüme geriliği bazen küçük kardeşin boyunun büyük kardeşi geçmesiyle fark edilebilir. Bu kadar gecikmemek için bazı kolay rakamlar yol gösterici olabilir. Normal bir çocuğun boyu doğumda 50 + 2 cm’dir ve ortalama 1 yaşında 75 cm’ye ulaşır. Bundan sonra senelik büyüme hızı ikinci yılda 12,5, üçüncü yılda 10, dördüncü yılda 7,5 ve erken okul yaşında her yıl 5 cm kadardır. Aileler ve hekimler büyüme hızında görülebilecek yavaşlamalara dikkat etmelidir. Ayrıca çocukların aynı giysileri bir yıldan daha uzun süre giyebilmesi de ailelere ipucu verebilir.”

    Kızların boyu adet döneminden sonra da uzar

    Çocuklardaki uzama hızının ergenlik döneminde kızlarda yılda 8-10 cm’ye, erkeklerde 10-12 cm’ye ulaştığını belirten Prof. Dr. Ömer Tarım, kızlardaki büyümenin, yaygın kanının aksine adet dönemiyle birlikte durmadığını vurguladı. “Büyüme süreci epifiz hatlarının kapanması ile sona erer. Epifizlerin kapanması ergenliğin temposu ve evresine bağlıdır ve kemik yaşı 15 oluncaya kadar devam eder. Kemik yaşı, her zaman takvim yaşı ile aynı değildir.    Kızlarda yılda ortalama 8-10 cm, erkeklerde 10-12 cm uzama normaldir ve bu hızlı büyüme süreci 1 veya 2 yıl sürebilir. Epifiz hatları açık olduğu sürece büyüme devam edebilir. Ancak adet gören bir genç kız, hızlı büyüme dönemini tamamlamıştır ve adet gördükten sonra, eğer epifizler açıksa, ancak 6-8 cm kadar uzayabilir. 

    En önemli belirti büyüme hızının yavaşlamasıdır

    Uludağ Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Tarım, büyüme geriliği olan çocuklarda görülebilecek belirtileri şöyle özetledi: “Büyüme hormonu eksik olan çocuklar genellikle yaşından daha genç görülür. Yüz görünümü bebeksidir. Bu nedenle aileler çocuğun çok zeki olduğunu düşünebilir. Aslında zekası yaşına uygun, ama görüntüsüne göre öndedir. Sesi ince olabilir. Vücudun orta hattındaki kusurlar uyarıcı olabilir. Örneğin, gözlerin birbirine yakın veya uzak olması, yarık damak-dudak, erkek çocukta penisin küçük olması şüphe uyandırabilir. Eğer asıl sorun beyinle ilgili bir hastalıksa şiddetli baş ağrısı, şiddetli kusma ve sinir sistemi ile ilgili belirti ve bulgular görülebilir. En önemli uyarıcı belirti büyüme hızının yavaşlamasıdır ve yukarıdaki belirti ve bulguların hiçbiri olmayabilir. Büyüme geriliği ne kadar erken fark edilirse tedavi şansı o kadar yüksektir. Çünkü zamanla uzun kemiklerimizde yer alan ve epifiz denen büyüme hatlarının kapanması ile boy uzaması durur.”

     Hormon bozukluğuna bağlı ergenlik gecikmesi kalıcı boy kısalığına neden olabilir

    Her ergenlik gecikmesinin olumsuz sonuçları olmadığının altını çizen Prof. Dr. Ömer Tarım şunları söyledi: “Ergenlik gecikmesi, genellikle kemik yaşının da geri olduğu bir durumdur ve nihai boy açısından avantaj olabilir. Bu tarz ergenlik gecikmeleri ailesel olabilir ve yapısal büyüme geriliği olarak bilinir. Ancak ergenlik gecikmesi beyinde yer alan hipotalamus ve hipofiz bezindeki bir soruna bağlı ise, bu gecikme büyüme hormonu ve tiroid hormonlarının da eksikliğine neden olur ve eğer tedavi edilmezse, kalıcı boy kısalığına yol açabilir.” Büyüme hormonu eksikliğinin nedeninin genellikle bilinmediğini belirten Prof. Dr. Ömer Tarım şöyle devam etti: “Büyüme hormonu eksikliği bazen ailesel olabilir. Bazen de kafa travmasından sonra beyinde bulunan hipofiz veya hipotalamus bezinin zedelenmesine bağlı olabilir. Ayrıca kortizol tedavisi de büyüme hormonu salgılanmasını baskılayabilir. Büyüme hormonu sevgisiz ortamlarda yaşayan çocuklarda psikolojik nedenlerle de baskılanabilir. Çok nadiren beyin tümörlerinde de büyüme hormonu ve hipofizden salgılanan diğer hormonlarda yetersizlik olabilir.”

    Sağlıklı büyüme için sağlıklı beslenme ve spor şart

    Prof. Dr. Ömer Tarım, sağlıklı büyüme için dengeli beslenme ve sporun şart olduğunu belirtti. “Sağlıklı beslenme, bütün besin öğelerini içeren dengeli beslenmedir. Ana besin öğeleri olan protein, karbohidrat ve yağ yanında yeterli mineral ve vitamin içeriği de önemlidir. Yeterli enerji alımının sağlanması için ara öğünlerle desteklemek yararlı olabilir. Tabi aşırı enerji alımının obeziteye neden olabileceği de hatırlanmalı ve obeziteden kaçınılmalıdır. Özellikle ayaküstü yenen gıdalar gerekli besin öğelerinden çok enerji içeriği yüksek olduğu için obeziteye neden olabilir. Çocukların sağlıklı büyümeleri için öncelikle sağlıklı beslenmeleri ve spor yapmaları gerekir. Özellikle zıplama gerektiren sporların büyümeyi hızlandırdığı bilinmektedir. Yüzme de kasların kemiklere yaptığı bası ile büyümeyi olumlu yönde etkileyebilir. Büyümek için düzenli ve yeterli uykunun önemi yadsınamaz. Son olarak, tabi genel sağlığın korunması ve eğer varsa kronik hastalıkların iyi kontrol ve tedavi altında olması gerekir.”