Etiket: çoçuk

  • Çocuğum kreşe giderken ağlıyor!

    Çocuğum kreşe giderken ağlıyor!

    Çocuklar için evden ve anne babadan ilk ayrılma, sosyalleşmenin ilk basamağı okul öncesi eğitimdir. Kreşe başlayan çocuk için bu süreç tahmin ettiğinizden daha zor olabilir.

    Evde anne babası, anneanne, babaannesi ya da bakıcısı ile kalmaya alışkın olan çocuk, kreşe başladığı zaman kendini farklı bir ortamda bulur.

    Ev herkes için olduğu gibi, çocuklar için de en güvenilir ortamdır. Çocuk evde istediği saatte uyanır, istediği saatte istediği oyuncak ile oynar, çoğu zaman oyuncaklarını toplamaz, bunu onun yerine yapan yetişkinler vardır. Evin her alanını kendi istediği gibi kullanır.

    Ancak kreşe başladığı zaman, bu rahatlığın yerini belli kurallar ve sınırlar bütünü alır. Çocuğun verdiği tepkiler de bu nedenledir zaten. Peki çocuklar neden kreşe gitmek istemez, işte bazı sebepler:

    Çocuğun hayatına yeni bir ortam girer, çocuğun bu yeni ortama ve kişilere alışması zaman alır.

    Çocuğun hayatına yeni bir otorite olan öğretmen girer. Öğretmen ona sevgi ve şefkatle yaklaşmasına rağmen, ondan belli başlı kurallara uymasını bekler. Bu duruma alışmak da çocuk için süreç gerektirir.

    Tek çocuklu hayatta evin hakimi gibi yaşamaya alışmış olan çocuğun hayatına bir anda 10-15 farklı çocuk girer. Kendi yaş grubu içinde olan bu çocuklar da tıpkı onun gibi her istedikleri olsun istemektedir ve çocukların arasında bir ego savaşı başlar.

    Anne babanın çalışıyor olması nedeniyle sabah kreşe bırakılan çocuk, akşam alınmakta, yemek, yemek sonrası rutin işler erken kısa süre içinde uyku saati gelmekte ve çocuk anne babasını az gördüğü ve onları özlediği için kreşe gitmeyi reddetmeye başlar.

    Daha önce çocuğun bakımı anneanne babaanne gibi büyük ebeveynler tarafından yapılıyorsa ve onlar zaten çocuğun kreşe gitmesine gönüllü değillerse, çocuğun kreşe gitmek için sorun çıkardığı her anda “Gitmesin, ağlatmayın çocuğu, ben bakarım” şeklindeki söylemleriyle çocuğa arka çıkarlar.

    Çocuğunuz kreşe yeni başladıysa ve gitmekte zorluk yaşıyorsa, bunlara dikkat etmenizde fayda olacaktır.

    Çocuğunuz kreşe başlaması ile ilgili kararı anne baba olarak birlikte aldığınızı bilsin ve bu konuyla ilgili “Kreşe gitsin/gitmesin” şeklinde onun yanında tartışmayın.

    Anneanne, babaanne, dede gibi büyük ebeveynlerin sürece olumsuz etki edebilecek tepkilerini kontrol altına almaya çalışın.

    Çocuğunuza kreşe gitmeyi bir zorunluluk olarak değil, keyif olarak sunmaya çalışın.

    Öğretmeni ile korkutmayın, aksine kreşe başlama sürecinde çocuklar diğer çocuklardan önce öğretmenlerine bağlanırlar. Kreş çocuğun anne babadan güvenli ayrılma, öğretmene güvenli bağlanma sürecidir.

    Kreşin kapısında çocuğunuzu sizin kucağınızdan ağlatarak koparılmasına izin vermeyin. Bu davranış, çocukların size ve öğretmene karşı güvenini azalttığı gibi, ileriye yönelik hayatı için travmatik etki yaratabilir.

    Evden çıkarken kendisine ait bit oyuncak ya da nesneyi de kreşe götürmesine izin verin. Bu, kendini daha güvende hissetmesine neden olur.

    Akşam eve geldiğinizde tüm gün sizi görmediği ve özlediği için, ev işleri ya da özel işlerinizden daha çok, çocuğunuza vakit ayırın, onu duygusal olarak doyurun.

    Çocuk Gelişim Uzmanı Emine ERGÜN

  • Çocuklar ‘slime’ ile tehdit altında!

    Çocuklar ‘slime’ ile tehdit altında!

    Türkiye genelinde kırtasiyelerde çocukların oynaması için satılan “slime” isimli şekil alan yarı akışkan maddenin içeriğinde uyuşturucu hammaddeleri olduğu ortaya çıktı.

    Yeni Asır’dan Tansu Edip Gökbudak’ın haberine göre oyuncak görünümlü maddenin içine fazla kullanıldığında zehirleyici etkisi olan boraks maddesinin yanısıra yine uyuşturucu niteliği olan yapıştırıcı maddelerin katıldığı öğrenildi. Adli Bilimler Derneği Başkanı Prof. Dr. Hamit Hancı, “Bu oyuncakları kullanan gençler ilerleyen yaşlarda diğer uyuşturucuları kullanma yönünde eğilimi tetikler. Bu geleceğimize yönelik bir tehlikedir. Kimin yaptığı belli olmayan, üzerinde herhangi bir üretici lisansı bulunmayan slime isimli bu oyuncağın acil bir şekilde toplatılıp imha edilmesi gerekir” dedi.

    Bağımlılık etkisi

    Boraksın tıp alanında çok fazla kullanıldığını ancak amacı dışında kullanımı durumunda zehirleyici özelliği olduğunu kaydeden Prof. Dr. Hancı, “Boraks sanayiden tıp alanına kadar geniş bir kullanım yelpazesine sahip. Fakat bu madde fazla kullanıldığı zaman zehirleyici özelliğe sahip. Tek başına elle tutulması bile riskliyken, bu madde yapıştırıcı, traş köpüğü gibi malzemelerle slime denilen maddede kullanılıyor. Bu madde koklandığında bağımlılık etkisi yaratabilir. Bizim esas korkumuz bunların bağımlılık yapması. Uyuşturucu kullanımı 10 yaşına kadar düştü. Bu oyuncaklar geleceğe yönelik bir tehlikedir. Herkes bali, tiner gibi maddelerin bağımlı yaptığını düşünürken bu oyuncağın içindeki yapıştırıcılar da bağımlılık yapar” dedi.

    Emniyete başvuruldu

    Slime’i çocukların da rahatlıkla yapabildiğini kaydeden Prof. Dr. Hancı, “Eczanelerde rahatlıkla satılan boraks, kırtasiyelerde satılan yapıştırıcılar ve marketlerde satılan traş köpüğüyle bu oyuncak çok rahatlıkla yapılabiliyor. Bu ürünler tek başına bir anlam ifade etmiyor. Ancak birleşince ortaya çok tehlikeli bağımlı yapıcı madde çıkıyor. Biz bu slime denilen oyuncağın yasaklanması için içeriği hakkında çalışma gerçekleştirip Emniyet Genel Müdürlüğü Uyuşturucu Daire Başkanlığı’na bildirdik” diye konuştu.

    Tehdit altındalar

    Çocuğunun “Slime alacağım” demesiyle bu maddenin zararını öğrenen Borga Sezer ise, “Çocuklarımız büyük bir tehdit altında. Bu jelibon gibi maddeyle çocukları kandırıyorlar. Ne yazık ki çoğu veli bu maddenin zararı hakkında bilinçli değil. Yetişkinlerin eldivenli bile ellememesi gereken boraks maddesinin içinde bulunduğu oyuncağın rahatlıkla satılması akıl alır gibi değil” dedi.

  • Çocuklarda idrar kaçırma

    Çocuklarda idrar kaçırma

    İdrar kaçırma şikayeti, çocuk ürolojisi polikliniklerine başvuran hastaların çok önemli bir kısmında mevcuttur. Çocuklarda önce gece barsak sonra sırası ile günüz barsak, gündüz idrar ve gece idrar kontrolleri kazanılır. Genel olarak 2 yaşa kadar gündüz ve 4 yaş sonuna kadar da gece idrar kontrolü sağlanır. Yedi yaşına kadar gelmiş kızların %6’sında, erkeklerin de %3.8’de gündüz idrar kaçırma problemi ile karşılaşılır. İdrar kaçırma inkontinans olarak adlandırılır. Burada belirli (küçük) bir miktar idrar kaçması söz konusudur. Normal idrar yapma eylemi gerçekleşmemektedir. Anatomik ve nörojenik nedenler ekarte edildikten sonra, inkontinans genellikle mesane depolama ve/veya boşaltım fonksiyonlarındaki bir bozukluğa bağlıdır.

    İdrar kaçırma gece ya da gündüz meydana gelebilir. Bu grup hastalıklar genel olarak “fonksiyonel işeme bozuklukları” olarak adlandırılır. İnkontinans olmadan da, işeme ile ilgili şikayetler (sıkışma, sık ya da seyrek işeme, bekletme vb.) altta yatan bir fonksiyonel işeme bozukluğunu düşündürmelidir. Fonksiyonel işeme bozukluklarının asıl önemi sıklıkla idrar yolu enfeksiyonları (İYE) ve veziko-üreteral reflü (VUR) ile birlikte görülmesidir. Fonksiyonel işeme bozukluklarının varlığında normal mesane dinamikleri bozulmakta ve buna bağlı olarak da İYE sıklığı artmaktadır. Reflü ile işeme bozukluğu arasında da bir birliktelik vardır. Hastaların %15-50 kadarında reflü ve işeme bozukluğunun birlikte görüldüğü bildirilmektedir. Altta yatan işeme bozukluğunun tedavisi reflünün kendi kendine düzelmesini hızlandırmaktadır. VUR varlığında, işeme bozukluğu İYE sıklığını da arttırdığı için, bu çocuklar daha sık pyelonefrit yani ateşli böbrek enfeksiyonu geçirmektedirler. Ayrıca, işeme bozukluğuna sıklıkla kabızlık ya da gaita kaçırma gibi barsak boşaltım (eliminasyon) problemleri de eşlik etmektedir. İşeme bozukluğu ile birlikte, kronik kabızlık varlığında, barsaklardaki bakteri sayısı artmakta bu da enfeksiyonları kolaylaştırıcı bir faktör olarak rol oynamaktadır.

    Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere fonksiyonel işeme bozuklukları sadece can sıkıcı olarak algılanabilecek gündüz altını ıslatma nedeni olmaktan çok, böbrek fonksiyon kaybına dahi yol açabilecek ciddi bir klinik tablodur.

    FONKSİYONEL İŞEME BOZUKLUKLARI

    Bu grup genel olarak mesane depolama ve boşaltım bozuklukları olarak ikiye ayrılarak değerlendirilir. Ancak pratikte çoğu zaman boşaltım bozuklukları depolama bozuklulukları ile iç içe geçmiş durumdadır.

    Sıkışma (urge) sendromu ve sıkışma (urge) inkontinansı: Depolama bozuklukları içerisinde bulunmaktadır. Gün içerisinde sık ve ani olarak ortaya çıkan işeme ihtiyacı ile karakterizedir. Çocuk bu sırada idrar kaçırmayı engellemek için bir takım idrar tutma manevralarına (çömelme, bacakları çaprazlama, perineye bası, penisi sıkma vb.) başvurur. Bu şekilde, idrar kaçırmayı pelvik taban kaslarını kasarak engellemeye çalışır. Eğer bu engellemeler yeterli olmazsa idrar kaçırma meydana gelir ki bu sıkışma inkontinansı olarak adlandırılır. Tipik olarak şikayetler, dikkatin azaldığı öğleden sonra akşam üzeri saatlerinde artar. İşeme normal şekilde olup, çoğunlukla işeme sonrası artık (rezidü) idrar kalmaz. Çocuğun idrar kaçırmamak için kendini sıkması İYE gelişimini son derece kolaylaştıran bir olaydır. Ayrıca kendini sıkma nedeni sonucu artmış pelvik taban kas aktivitesi daha önce de belirtildiği gibi büyük tuvaletin geciktirilmesine ve kabızlığa yol açar. Kabızlığa bağlı zaman zaman oluşan gaita kaçakları nedeni ile, iç çamaşırlarda kirlenmelere rastlanabilir.

    Disfonksiyonel İşeme Sendromu: Bu tablonun sıkışma sendromundan en önemli farkı artık normal işeme şeklinin bozulmuş olmasıdır. Bu çocuklarda işeme kesikli hale gelmektedir ve genellikle işeme sonrası geride artık idrar kalır. Bu tablonun daha ilerleyen hallerinde çocuk sürekli idrar tutmaya çalıştı için mesane kası gücünü yitirmeye başlar. Bu durum artık Tembel Mesane Sendromu olarak adlandırılır. Sürekli artık idrar nedeni ile İYE riski çok yüksektir. Bir çalışmada tembel mesane sendromlu kızların %58’inde İYE geliştiği saptanmıştır.

    Vajinal İşeme: Özellikle şişman, bacakları kapalı olarak işeyen kızlarda görülür. İdrar önce vajene dolar, sonra çocuk ayağa kalkınca iç çamaşırlar ıslanır. Bu çocukların alafranga tuvalete ata biner gibi ters oturmalarının sağlanması bile çoğu olguda sorunu çözmeye yeter. Muayenede labial yapışıklık olmadığı kontrol edilmelidir.

    Gülme İnkontinans: Neredeyse tamamen kızlarda görülen bu durumda gülme sırasında mesane aniden ve tamamen boşalır. Nedeni tam belli değildir. Bu durumda antikolinerjik tedaviden fayda görülebilir. Bu olgularda zaman içerisinde spontan düzelme beklenir.

    Genel tedavi prensipleri

    Disfonksiyonel işeme sendromlu hasta grubunda en önemli basamak artmış pelvik taban kasları aktivitesini azaltabilmektir. Eğer çocuğun bekletme alışkanlığı varsa bu mutlaka kırılmaya çalışılmalıdır. Zamanlı idrar yapma (2 saat’te bir kere) alışkanlığının kazandırılması çok önemlidir. Eğer işeme sonrası geride idrar kalıyorsa zamanlı idrar yapmaya ikili idrar yapma alışkanlığı da eklenmelidir. Yani çocuk tuvaletten kalktıktan bir 5dk. sonra tekrar tuvalete dönmeli ve geride kalan idrarını da yapmalıdır. Çocuk tuvalette, bacaklarını açarak, kendini sıkmadan oturmalı ve ayakları mutlaka yere ya da boyu yetmiyorsa bir basamağa değmelidir. Disfonksiyonel işemeyi tetikleyen olayın sıkışma sendromu olduğu düşünülüyorsa tedaviye mesane gevşetici ilaçlar olan antikolinerjikler eklenebilir. Ancak bu tedavi mutlaka bir çocuk üroloğu kontrolünde verilmelidir.

    Tekrarlayan enfeksiyon varlığında ya da reflü birlikteliğinde mutlaka koruyucu antibiyotikler tedaviye eklenmelidir.

    GECE YATAK ISLATMA=ENÜREZİS NOKTURNA

    Tanım olarak enürezis, normal işeme döngüsünün sosyal olarak uygun olmayan bir ortamda meydana gelmesidir. Uluslararası çocuk kontinans cemiyetinin (ICCS) tanımına göre enürezis: “Beş yaş ve üzerindeki çocuklarda, ürodinamik açıdan normal bir işeme eyleminin uygun olmayan bir ortamda gerçekleşmesi” dir. Nokturnal enürezis genel olarak gece idrar kontrolünün başlaması gereken 5 yaş ve üzerinde, uyku sırasında meydana gelen idrar yapılmasıdır. Beş yaşındaki çocukların %15’i yataklarını ıslatmaya devam ederler. Yıllık %15 kadar bir kendi kendine düzelme oranı söz konusudur. Onbeş yaşındaki çocukların %99 unde yatak ıslatma kendiliğinden düzelmiş olur.

    Anne ve babası enüretik olan çocukların %77’sinde, sadece anne ya da baba enüretik ise çocukların ise %44’ünde enürezis saptanmıştır. Ayrıca anne ya da babadaki düzelme yaşı da çocuktaki düzelme yaşını tahmin etmede belirleyici olabilir.

    Enürezis ile ilgili en önemli noktalardan bir tanesi eşlik eden gündüz işeme şikayetlerinin olup olmamasıdır. Gündüz idrar şikayetleri varlığında olay daha ciddi bir boyut kazanmış demektir. Bu durumda altta yatan daha detaylı tetkik ve tedavi gerektiren bir tablo yer alabilir

    Bu olayın nedenleri ile ilgili çok çeşitli görüş ve teoriler söz konusudur. En klasik kabul edilen ve birçok olguda az ya da çok iç-içe geçmiş olarak bulunan 3 teori, gece artmış idrar yapımı, azalmış mesane kapasitesi ve uyku faktörüdür. Özellikle son çalışmalarda bu çocukların uyandırılmalarının daha güç olduğu üzerinde durulmaktadır.

    Fonksiyonel işeme bozuklukları kısmında anlatıldığı gibi iyi bir anamnez, işeme çizelgesi ve detaylı muayene çoğunlukla tanı koydurucu olur. İdrar akım eğrisi ve rezidü idrar ölçümü disfonksiyonel bir işemenin olaya eşlik edip etmediğini ortaya koymak için oldukça faydalıdır. İşeme öyküsü ya da idrar akım eğrisi işeme disfonksiyonunu düşündürüyor ise üst üriner sitemin ultrason ile değerlendirilmesi önerilebilir.

    Tedavi: Tedavi için en önemli 2 nokta, çocuğun 5 yaş ve üzerinde olması ve kuru kalmak için istekli olmasıdır. Aileye özellikle bu durumun her yıl %15-20 oranında kendiliğinden düzeleceği söylenerek güven verilmeli ve motivasyon sağlanmalıdır.

    Genel yaklaşım: Günlük sıvı alımının düzenlenmesi çok önemlidir. Sıvının 2/3’si gündüz saatlerinde alınmalı, sıvı gıdalar akşam saatlerinde giderek azaltılmalı ve yatmadan 1.5-2 saat kadar önce mümkünse kesilmelidir. Mesane irritasyonu yapabilecek kafeinli içecekler, limon ve portakal suları gibi irritan içecekler diyetten, en azında akşam saatlerinde, çıkartılmalıdır. Her ne kadar birçok yazıda kesinlikle önerilmese de, çocuk uyuduktan 1.5 saat kadar sonra uyandırılarak kaldırılması ve çişe tutulması bazı olgularda gece ıslatmalarını belirgin olarak azaltabilmektedir. Ancak çocuk kesinlikle gecede bir defadan fazla uyandırılmamalıdır.

    Bugün nokturnal enürezis tedavisinde kontrollü çalışmalar ile etkinliği gösterilen ve önerilen 2 tedavi metodu vardır; Alarm ve Desmopressin adı verilen ve gece idrar yapımını azaltan bir ilaç. Alarm Tedavisinde Amaç şartlı refleks geliştirmek ve enürezis başladığı sırada çocuğu uyandırarak mesane doluluğunu algılamasını sağlamaktır. Alarm tedavisi önerilirken, bu tedavi ile sonuç alabilmek için ortalama 4-12 haftalık bir sürenin geçmesi gerektiği ve hasta ve ailenin uyumsuzluk nedeni ile yüksek oranda tedaviyi bırakabilecekleri akılda tutulmalıdır.

    Desmopressin: Arginin vazopressin’in daha uzun yarı ömre sahip sentetik bir analoğudur. Islak geçen gecelerdeki azalma oranı %10 ile 90 arasında bildirilmekle birlikte ilacı kullanırken kuru kalma oranı %25’i geçmemektedir. Tekrarlama oranı yüksek bir ilaçtır. Kısa sürede etki ettiği için, semptomatik amaç ile kullanılabilir ancak çoğunlukla küratif değildir.

     

    Prof. Dr. Y. Tarkan SOYGÜR

  • Çocuğunuza arkadaş değil ebeveyn olun!

    Çocuğunuza arkadaş değil ebeveyn olun!

    Ergenlerle doğru iletişim kurmak için ailelerin çocuklarına arkadaş gibi davranmasının yanlış olduğunu belirten uzmanlar “Çocuğunuzun sadece bir anne-babası var ve sizin yerinize başkasının geçmesi mümkün değil” dedi.

    Yeni Asır’da yer alan habere göre iyi bir iletişim sağlamak ve ergen çocuğa yol gösterebilmek için ailelere önemli görevler düştüğünü ifade eden Öner, “En önemli konu üsluptur. Bildiğiniz gibi ‘usul, esastan önce gelir’. Yani, söylediğinizin doğru olması, söyleyiş şekliniz uygun değilse bir işe yaramayabilir. Bir ergenle, bir çocukla konuştuğunuz biçimden daha çok bir yetişkinle konuştuğunuz gibi iletişim kurmak gerekir. Yani görüşleri size uymasa bile saygılı olmalısınız. Erken yorum yapmayın. Çocuğunuzun size ne söylediğini iyice anlamaya çalışın. Bunun için, samimi bir merak ile sorular sorun. Konuyu iyice anladıktan sonra, çocuğunuzun konuyla ilgili değerlendirmesini öğrenin. Hazırlop çözümler önermeyin. Önerdiğiniz çözüm yolu tamamen doğru olsa bile, çocuğunuz ile beraber konuyu tartışarak olası çözüm yollarını değerlendirmek önemlidir. Bu, çocuğunuza sorun çözme becerilerini kazandırır. Herhangi bir sorun ile ilgili çözüm yolu düşündükten sonra bunu gerçekleştirmek için gerekenleri onunla adım adım planlamaya çalışın. Başarılarından zevk alın. Sadece başarısızlıklar üzerine odaklanmayın” diye konuştu.

    SIKINTILARI YÜZÜNE VURMAYIN!

    Ailelerin çocukları hakkındaki endişelerini dışa yansıtmaması gerektiğine vurgu yapan Öner, “Kendi endişelerinizi çocuğa yansıtmayın. Sizi endişelendiren ne ise, bunu çocuğunuzla uygun bir şekilde paylaşın ve ne yapılabileceğini konuşun. Olumsuz bir durumda da sizinle konuşabileceğini hissetmesini sağlayın. Bu, sadece ‘Benimle her konuda konuşabilirsin’ diyerek yapabileceğiniz bir şey değildir. Davranışlarınız da buna uygun olmalıdır. Yani, çocuğunuz size bir sıkıntısını anlattığı zaman aşırı tepkiler vermemeli, konuyu etraflı bir şekilde anlamaya çalışmalı, duygusal destek vermeli ve beraber çözüm aramalısınız. Çocuğunuzun size anlattığı sıkıntılarını daha sonra yüzüne vurmayın. Çocuğunuzla onu rahatsız edecek şekilde dalga geçmeyin. Özellikle kız çocuklarının vücutlarının nasıl göründüğü ve kiloları ile ilgili yorum yaparken çok dikkatli olmalısınız” ifadelerini kullandı.

    ÖĞRETMENİ DE DEĞİLSİNİZ

    Ailelere, “Çocuklarının arkadaşlarını iyi tanımadan veya onlarla ilgili yeterli bilgi edinmeden olumsuz yorumlar yapmayın” tavsiyesinde bulunan Öner, “Olumsuz bir yorum yapacaksanız, bunu iyi bir şekilde izah edebilecek durumda olmalısınız. Çocuğunuz ile ilgili olumsuzlukları paylaştığınız kişilere çok dikkat edin. Çocuğunuzun kimlerle ve hangi koşullarda yalnız kaldığına çok dikkat edin. İstismardan korunması için çocuğunuza sınırlarını korumayı öğretin ve bu sınırlara siz de saygı gösterin. Çocuğunuzun arkadaşı olmadığınız gibi, öğretmeni de değilsiniz. Akademik desteğe ihtiyacınız varsa bunu uygun bir şekilde almaya çalışın. Akademik başarı beklentisi konusunda çocuğunuzla açık bir şekilde konuşun ve onun ne düşündüğünü öğrenin. Gerçekçi olmayan hedefler koymayın” dedi.

  • Çocuk Yetiştirirken Yapılan Hatalar

    Çocuk Yetiştirirken Yapılan Hatalar

    Anne-babalar dikkat! Doğru çocuk yetiştireyim derken aman bu hatalara düşmeyin..

    Ebeveyn olarak en doğru şekilde çocuk yetiştirip en mutlu çocuk sizinki olsun istiyorsunuz ama bu hatalar çocuğun gelişimine darbe vuruyor.

    Siz ebeveynlere yardımcı olabilmek adına Bayındır Sağlık Grubu’nun hazırladığı ve Kadınlar Kulübü’nün düzenlediği mutlu çocuk yetiştirme yollarını ve çocuk yetiştirmede en sık yapılan hataları bir araya getirdik.

    Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır Söğütözü Hastanesi Çocuk Gelişimi Uzmanı Birgül Bayoğlu, çocuk yetiştirirken en sık yapılan hataları anlattı:

    -Mükemmel bir anne-baba olmaya çalışmak. Hataları kabul etmemek. Bu tutum çocuğu başarısızlığa iten durumlar olup ileride çocuğun hayatında sıkıntı yaratabilir.

    -Onları korumak adına sürekli “hayır” kelimesini söylemek. Her istenmeyen davranışında “hayır” dediğinizde çocuğunuzla sağlıklı iletişim kuramamanıza neden olur. İlk 2 yaş bu kelime için önemli.

    -Çocuğu koruyacağım diye çocuğun eli, kulağı, gözü olmak. Bu tutum özgüvenli birey yetiştirmeyi olumsuz etkiliyor.

    -Tablet ve telefon yerine onunla birebir ilgilenin. 3 yaşından önce çocuğa oyalanması için verilen tablet ya da telefon çocuğun dil gelişimini ve diğer zihinsel gelişimlerini etkiliyor.

    -Çocuğunuzla oyun oynamak için vakit ayırın ancak oyun sırasında onu sakın yönlendirmeyin. Oyun çocukların hayal penceresi olduğundan onlara oyunda müdahale etmeyin.
    Çocuk Yetiştirirken Yapılan Hatalar | 1

    -Çocuğun anneyle ve babayla olan iletişimde farklılıklar olur bunu tek yöne çekmeye çalışmayın.Çoğu ebeveyn çocuğunun babasıyla olan iletişimine çoğu zaman müdahalede bulunur kendisi gibi yaklaşmasını ister.

    -Çocuğun sorusunu doğru anlayarak cevap verin. Çocuğunuzdan gelen soruları ayrıntılı dinleyin ve öyle cevap verin.

    Sağlıklı ve doğru çocuk yetiştirmek istiyorsanız öncelikle çocuk gelişimi hakkında bilgi sahibi olmanız gerekir. Çocuğunuzun gelişimini takip ederek uzmanlardan destek alabilirsiniz.

    Çocuğunuzu doğru yetiştirmeye çalışmadan önce ona mutlu bir aile ortamı oluşturun. Gerisi kendiliğinden gelir.

  • Dişçiden korkan çocukları ikna etmenin 10 yolu

    Dişçiden korkan çocukları ikna etmenin 10 yolu

    Rutin diş kontrollerini ihmal etmek, ciddi sağlık sorunlarının fark edilmemesine veya önlenememesine sebep olabiliyor. Yetişkinlerin de sıkça yaşadığı diş muayenesi korkusu, küçük çocuklarda daha kolay oluşabilir. Oysa uzmanlar, 6. aydan itibaren herkesin dişlerinin kontrol edilmesi gerektiği yönünde hemfikir.

     

    Memorial Ankara Hastanesi Ağız ve Diş Hastalıkları Bölümü’nden Pedodondist Dr. Dt. Cansu Büyük, çocukları diş muayenesine götürürken nelere dikkat etmemiz gerektiğini anlattı:

    Negatif kelimelerden uzak durun

    “Yaramazlık yaparsan iğne yaparlar!” diye çocukları korkutmak zararlıdır, gerçekten iğne yapılması gerektiğinde bunu bir ceza olarak algılamış olan çocuk daha çok korkabilir. Bu sebeple muayeneden bahsederken, “iğne yapmayacaklar” demek için bile olsa, iğne kelimesini kullanmayın. “Korkma” demek yerine “cesur olmasını” öğütleyebilirsiniz, “acı” demek yerine “yoğun hissetmek” diyebilirsiniz… Negatif kelimelerle konuşmayın, gözünün önüne kötü şeyler getirmesine izin vermeyin.

     

    Dişçilik oynayın!

    Diş muayenesinin gerçek anlamını bildiğinden emin olun; bu muayenede diş hekimi yalnızca dişerini kontrol edecek, sayacak ve gerek görürse temizleyecek… Hatta evde birlikte “dişçilik” oyunu oynayıp muayenehanede neler olabileceğini önceden canlandırın. Oyunda onun da sizin dişlerinizi muayene etmesine izin verin.

     

    Kendi endişelerinizi yansıtmayın

    Siz korkarsanız, çocuğunuz da korkar. Sizin de diş muayenesi korkunuz olabilir ancak bunu çocuğunuzun yanında dile getirmeyin.

     

    Her şeyi bilmediğinizi açık açık söyleyin

    Hekime gitmeden önce çocuğunuza detaylı bir şekilde neler olup biteceğini anlatmak isteyebilirsiniz. Ancak muayenehanede işler değişebilir ve hekim sizin söylediğinizden farklı bilgiler verebilir, farklı işlemler uygulayabilir. Çocuğunuzun güvenini kaybetmemek adına, çok detaylı bilgi vermekten kaçının. Bunun yerine diş hekiminin çok eğitimli ve güvenilir biri olduğunu, ne yapılması gerektiğini çok iyi bilen bir uzman olduğunu ve ona güvendiğinizi anlatırsanız çocuğunuz kendini daha güvende hissedebilir.

     

    Tedbir alın

    Çocuğunuzun düzenli diş bakımını takip ederseniz, oluşmaya başlayan çürükleri önceden tespit edebilirsiniz. Korumak, tedavi etmekten daha kolaydır. Ciddi bir tedavi gerektirecek bir durum oluşmaması için tedbirli olun.

     

    Tecrübeli arkadaşlar bulun

    Çevrenizde daha önce diş hekimine muayene olmuş, diş muayenesinden korkmayan başka bir çocuk var mı? Çocuğunuzla buluşmalarını sağlayın, hatta mümkünse muayeneye beraber gidin.

     

    Motivasyon etkinliği ayarlayın

    Randevudan sonra çocuğunuzun hoşuna gidecek eğlenceli bir aktivite planlayın. Böylece evden çıkarken o kadar da isteksiz olmayacaktır!

     

    Hekiminizle işbirliği yapın

    Çocuk diş hekimleri, kendini tedirgin hisseden veya ilk kez diş muayenesine gelmiş çocuklarda genellikle kısa sürecek işlemlerden başlamayı doğru buluyorlar. Bu sebeple çocuğun aletlere alışması, güvenli bir iletişimin oluşması için hekiminizin yöntemleriyle uyumlu olun.

     

    Ödüllendirin

    Küçük bir muayene için bile olsa, çocuğunuzu tebrik etmeyi ihmal etmeyin. Tedavi sonrasında, ‘cesaret diploması’ gibi çocuğu motive edici belgeler verilebilir. Çocuğa tedavi öncesinde hediye verip, işleme zorlamaktansa; sonrasında tebrik amacıyla küçük hediyeler verilmesi daha doğru olacaktır.

     

    Doğru uzman seçin

    Çocuğunuzun tanıştığı ilk diş hekiminin, çocuk diş hekimi uzmanı olması, ilk randevunun ve sonraki randevuların olumlu geçmesine yardımcı olacaktır. Bu uzmanların bulundukları kliniklerin; bekleme salonu, muayene odası çocuğun ilgisini çekecek, kendisini güvende hissedecek şekilde düzenlendiğinden çocuğun korkularının azalmasına olumlu etkide bulunabilir.

  • Çocuklar da depresyona girer!

    Çocuklar da depresyona girer!

    Sadece biz yetişkinlerin psikolojisi olduğunu, ve sadece bizim depresyona girdiğimizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Evet, dünyadan bir haber ve kendi dünyasında mutlu sandığımız çocuğumuzun da biz yetişkinler gibi kendisine ait psikolojisi dünyası var. Ve onlar da kendi dünyalarına ait sebeplerle depresyona girebilirler.

    Bunun sebebi, anne baba çatışmaları ve sorunlarının çocukta yansıyan davranışları olabileceği gibi, kendinden sonra dünyaya gelen kardeş kıskançlığı, ebeveynlerin yanlış davranış ve tutumları vs sebeplerle olabilir.

    Çocuk, bir şekilde psikolojisinin bozuk olduğunu davranışlarıyla gösterir. İlgilenilmediğini düşündüğü için içine kapanabilir veya dikkat çekmek için anlamsız va aşırı davranışlarda bulunabilir. İçine atıyorsa bunu altını ıslatma şeklinde gösterebileceği gibi öfke ve şiddete de başvurabilir.

    Genellikle ebeveyn davranış ve tutumlarından kaynaklanan bu sorunlarda, odaklanılması gereken aslında ebeveynlerdir. Anne ve babanın değişiklik gösteren tutumları direkt olarak çocukta kendisini gösterir. Yanlış olan bazı davranış ve tutumlar düzeltilirse, çocukta da düzelmeler gözlenir.

    Çocuk, ifade edemediği duygularını, öfke ve şiddet olarak yansıtabileceği gibi, bu yaptığı resimlere de yansır. Dikkatli bir ebeveyn çocuğunda psikolojik bir sıkıntı, ifade edemediği bir sorunu olduğunu anlayabilir.

    Çocukla sağlıklı bir şekilde iletişim kurmak, onun kendisini ifade edebilmesine izin vermek, kaliteli zaman geçirmek çok önemlidir. Çocuğa sürekli yapma, etme, hayır demek, katı kurallar koymak, üzerinde baskı hissetmesine ve içine kapanmasına sebep olabilir. Bu baskılar gereğinden fazla olursa, çocukta çekingenlik oluşabilir ve bu çekingenlik yerleşirse ilerleyen yaşlarda bu sosyal fobiye sebep olabilir.

    Çocuğa konulan kuralların, ödül ve ceza sisteminin çok iyi ayarlanması gerekir. Çocuğa konulacak olan bu kurallar, hayırlar, ödüller ve cezalar ebeveynlerin her ikisi tarafından da aynı anda uygulanmalıdır. Ebeveynlerin birinin evet dediğine diğerinin hayır dememesi, hayır denilen bir durumdan sebep göstermeksizin vazgeçilmemesi çocuğun psikolojik ve karakter gelişimi için çok önemlidir.

    Çocukta görülen herhangi bir psikolojik sorunda, ebeveynlerin ilk önce dönüp kendilerine bakması, kendi aralarindaki çatısmaların, sorunların çocuğa yansımamasına, çocuğa yaklaşımlarında, kurallarında, davranışlarında her iki ebeveynin de tutarlı olmasına özen göstermesi gerekmektedir.

    Aşılamayan ve çözümlenemeyen durumlarda ise, ileride daha büyük sorunların ortaya çıkmaması için, bir uzmanla görüşmek en mantıklı ve sağlıklı yol olacaktır.

    Psk.Berna Incekara

  • Annenin çocuğu ile ‘anneciğim’ diyerek konuşması doğru mu?

    Annenin çocuğu ile ‘anneciğim’ diyerek konuşması doğru mu?

    Sevgi gibi yoğun bir duygu yaşandığında, fiziksel ve sözel tepkiler oldukça çeşitlilik gösterir. Bazen farkında olmadan diş sıkmak, bazen de karşıdaki kişiyi sıkıştırmak… Hele ki konu çocuklar ise, hem sevginin yoğunluğu hem de çıkış şekli oldukça zenginleşir. Sevgi, istisnasız en besleyici ve değerli duygudur. Fakat bazı sık kullanılan sevme davranışları, bu süreçte çocuklar için oldukça kafa karıştırıcı olabilir.

    ÇOCUĞUNUZU DUDAKTAN ÖPMENİZ DOĞRU MU?

    Ebeveynlerin çocukları dudaktan öperek sevgi göstermesi, cinsel gelişim açısından yanlış mesajlar iletir. Özellikle çocukları cinsel istismara karşı korumayı arzularken, bu tip bir sevgi gösterimi, birbirini seven herkesin dudaktan öpüşebileceğine dair bir düşünce yaratabilir ve çocukları “kötü” dokunuşlara karşı korunmasız kılabilir.

    Ebeveynlerin çocukları dudaktan öpmeleri, cinsel gelişimde önemli yeri olan, aile içi hiyerarşi/nesil farkı (anne-babanın, ebeveynliğin yanı sıra çift ilişkisinin olması, yetişkinler olarak çocukları koruyucu rolde olmaları) konusunda çelişkiler yaratarak, kaygıya sebep olur.

    ÇOCUKLARA ‘AŞKIM, SEVGİLİM’ DEMEK NE DERECE DOĞRU?
    Buna benzer olarak bir diğer sıkça yapılan davranış ise, çocuklara “Aşkım, sevgilim” diyerek sevgi göstermektir. Bu çocukların kendilerini aile içinde konumlandırmasında ve nesil farkını algılamalarında zorluk yaratır.

    Çocuklar, anne veya babanın sevgilisi yerine geçemezler. Kimse de onlardan böyle bir beklenti içinde değildir. Fakat bu sözcükler, hayatı oldukça somut algılayan çocuklar için kafa karıştırıcı ve kaygı verici olur.

    ISIRARAK, VURARAK VE KÜFÜRLE SEVMENİN OLUMSUZ ETKİLERİ NELER?

    Çocukları vurarak, ısırarak veya küfürle sevmek, yine çocuğun zihninde kabul edilen ve edilmeyen davranışların oturmasında zorluklar yaratır. Özellikle duyguları tanıma, fark etme ve kontrol etmeyi öğrenme aşamasında olan çocuklar, öfke ve sevgi ifadesinin iç içe geçtiği bir model ile karşılaşırlar.

    Bu model, okulda veya sokakta ona vurulduğunda, bu davranışı bir “tehlike” sinyali olarak algılayamamasına veya yaşıtları ile vurarak ilişki kurmasına sebebiyet verebilir. Bu tip çocuklar, okulda “çok hırçın, agresif, öfkesini kontrol edemiyor” Şikayetleri alabilir veya ev içinde kendini vurarak ifade edebilir.

    ‘ANNECİĞİM, BABACAĞIM’ DİYEREK SEVMENİN SAKINCASI NEDİR?

    Son dönemlerde en sık olarak duyduğumuz bir başka yaklaşım ise çocukları, “Anneciğim, babacığım” diyerek sevmektir. Çocukların yetişkinleri model alarak öğrendiği, onların verdiği güven ve koruyuculuk ile büyüdükleri bu dönemde, onlardan kelime anlamıyla, “Anneniz veya babanız” olmalarını beklemek oldukça korkutucudur.

    Özellikle çocukların dünyayı somut olarak algıladıkları dönemde, kendi ebeveynlerine “Annelik-babalık” yapma düşüncesi, ebeveynlerin sunduğu güven duygusunu zedeler.

  • Çocuklarda her kaşıntı alerji midir?

    Çocuklarda her kaşıntı alerji midir?

    Çocuklarda her kaşıntı alerji midir? Pek çok anne “ne şikayetiniz var ?” sorusuna “çocuğun alerjisi var” cevabını vermektedir. Ancak derideki kaşıntılı durumların hepsi alerjik değildir. Annede, babada veya her ikisinde alerjik bir hastalık olması, sarı veya kızıl saç rengi, mavi-yeşil göz rengi, beyaz tenli olmak alerjik durumlara yatkınlık oluşturur. Alerjik bir deri hastalığının tanısı lezyonların yerleşim yeri ve tekrarlayıcı vasıfta olması ile konulmaktadır. Çocukluk çağı alerjik deri hastalıklarının en önemlisi “atopik dermatit”’tir. Atopik dermatit bebeklik döneminde özellikle yaşamın ilk iki ayından sonra yanaklarda kızarıklık ve sulantılı döküntüler olarak başlar ve bir yaşa kadar yılda en az üç kez tekrar eder. Çocukluk çağında ise deri döküntüleri kolların dış kısmı ve bacakların ön yüzüne yerleşmektedir. Erken büyüme döneminde ise kolların iç kısmında ve bacak arka yüzlerinde daha kuru, kaşıntılı ve deride çatlaklara yol açan bir durum alır. Ancak ellerde ve ayaklarda sık tekrarlayan ekzemalar, göz ve ağız çevresinde yara ve çatlaklar da atopik dermatit bulgularındandır. Ayrıca dışarıdan temas eden maddelerle de deride döküntüler gelişebilmektedir. Bu tarz deri döküntüleri çoğunlukla tahriş yoluyla oluşur. Örneğin; temizleme mendilleri, sıvı el sabunları, sentetik ve naylon giyecekler, çamaşırların iç kısmındaki etiketler, boyalar ve oyun hamurları gibi. Bu malzemeler ile meydana gelen deri ekzemaları alerjik de olabilirler. Tanı için “deri yama testleri” denilen alerji testleri yapılmaktadır. Bu testler alerjenlere gereksiz duyarlılığa neden olacağından hızlı yayılım gösteren, tedaviye cevap vermeyen ve alınan tedbirlere rağmen tekrar eden durumlarda yapılmalıdır. 6 yaştan önce ise yapılmamalıdır. Yiyeceklerle meydana gelen alerjiler ise “deri prick testleri” ile tespit edilmektedir. Gereksiz alerjik duyarlılığa neden olabileceğinden 3 yaştan önce yapılmamalıdır. Bu nedenle annenin gözlemi çok önemlidir. Nefes darlığı, solunum güçlüğü, dil ve dudakta şişlik gibi bulgulara eşlik eden deri döküntülerinin alerjik olma ihtimali yüksektir ve mutlaka hekime başvurulmalıdır.

    Deri döküntülerine ateş eşlik ediyorsa viral veya bakteriyel enfeksiyona bağlı olabileceğinden annelerin bu konuda dikkatli olması gereklidir. Çocukluk çağında kaşıntıya neden olan diğer önemli nedenler ise bit, pire ve uyuza bağlı parazitik enfeksiyonlardır. Kaşıntı ve döküntünün çok kısa sürede ortaya çıkması ve aile öyküsünün olması tanıyı düşündürür.

  • Çocuklara Hayvan Sevgisi Aşılama

    Çocuklara Hayvan Sevgisi Aşılama

    Dünyayı birlikte paylaştığımız tüm canlılar, sevgiyi fazlasıyla hak ediyor. Hayvan sevgisini ufak yaşlarda kazanan çocuklar ise mutlu, özgüven sahibi ve daha sosyal bireyler olarak yetişiyor. Hem hayvanlarla doğada vakit geçirip sosyalleşmeleri hem de koşulsuz sevgiyi tatmaları için çocuklarda hayvan sevgisioldukça önemli bir konu.

    1. Çünkü hayvan sevgisiyle büyüyen çocuklar…

    cocuk_hayvan_iliskisi

    Fotoğraf: english.cri.cn

    Sevgiyi, bağlılığı, sorumluluğu ve paylaşmayı küçük yaşlardan itibaren öğrenir. Doğada kendisi dışındaki canlılara zarar vermemesi gerektiğini, her canlıya karşı sorumluluğu olduğunu bilir. Sevgi dolu, sabırlı ve dost canlısı çocuklar yetişir. Ayrıca hayvanlarla fiziksel etkileşime giren çocuklar, doğada daha fazla vakit geçirdikleri gibi daha çok hareket de ederler. Böylece obezite gibi çağımızın sık rastlanan sorunlarına yakalanma riskleri de azalır.

    2. Hayvan korkusunu yenmek

    cocuklara_hayvan_sevgisi_asilama

    Fotoğraf: s-media-cache-ak0.pinimg.com

    Çocuklar, ilk korkuları genelde ebeveynlerinden öğrenir. Dolayısıyla siz korkuyor olsanız bile çocuğunuza korktuğunuzu belli etmemeli, hayvanlarla karşılaştığınızda büyük tepkiler vermemeye gayret etmelisiniz. Çocuğunuz hayvan korkusu edindiği zaman da aşırı tepki göstermemeli, durumu son derece doğal karşılamalısınız. Sizin sakin tavrınızı gören çocuğunuz, bu durumun ne kadar normal olduğunun farkına varıp korkusunu yenebilecektir.

    3. Kitaplar ve oyuncaklar

    cocuk_hayvan

    Fotoğraf: s-media-cache-ak0.pinimg.com

    Hayvanlarla çocuğunuzun kaynaşmasını sağlamak için bu yönde yayınlar alabilir, tüm dünyadaki çeşitli hayvanları öğreten resimli ya da sesli kitapları birlikte inceleyebilirsiniz. Çocukların geceleri sarılarak uyudukları pelüş hayvanlar bile hayvanlarla kuracakları sıcak bağı etkileyecektir.

    4. Sokak hayvanlarına yardım

    cocuk_hayvan_sevgisi

    Fotoğraf: 3.bp.blogspot.com

    Hayvansever olarak yetiştirmeye çalıştığınız çocuğunuzun çevreye daha duyarlı olması için sadece evdeki hayvanlara değil, sokaktaki hayvanlara karşı da sevgi dolu olmasını sağlayabilirsiniz. Bunun için çocuğunuzla beraber hayvan barınakları ziyaretleri gerçekleştirebilir, sokağınızdaki hayvanları besleyebilirsiniz. Sokak hayvanlarına çocuğunuzla beraber yuva yapmak ve onların konforunu sağlamak da çevreye karşı duyarlılığını geliştirip sorumluluk duygusunu arttıracaktır.

    5. Evcil hayvanını kaybeden çocuğa yaklaşım

    hayvan_cocuk_sevgisi

    Fotoğraf: www.magic4walls.com

    Evcil hayvanınızın hayatı sona erdiğinde, ona bağlanan çocuğunuz da en az sizin kadar üzülecektir. Hatta çoğu ebeveyn, çocuğunun küçük yaşta böyle bir üzüntü yaşamasını istemediği için evcil hayvan beslemekonusuna mesafeli yaklaşır. Ancak çok sevdiği dostunu kaybeden çocuk, zorluklarla ve üzüntülerle baş edebilmeyi öğrenecektir. Tabii bu, acısını yaşamayacağı anlamına gelmiyor. Çocuğunuzun üzüntüsünü yaşaması için ona alan tanımalı, acısına ortak olmalısınız. Belki akşamları yatmadan önce yaşlı dostunuzla yaşadığınız anıları çocuğunuzla paylaşarak onu sevgiyle anabilirsiniz. Bu süreçte yeni bir hayvan almayı teklif etmek ya da daha fazla üzülmemesini istemek, çocuğunuzu incitebilir. Ancak teklif çocuğunuzdan gelirse yeni bir hayvan alma fikrini değerlendirebilirsiniz.

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com