Etiket: çocuk yetiştirmek

  • Teknoloji Çağında Çocuk Yetiştirmek

    Teknoloji Çağında Çocuk Yetiştirmek

    İçinde bulunduğumuz çağ, teknoloji çağıdır. Yıllar öncesinde hayalini bile edemeyeceğimiz imkanlara kolaylıkla ve rahatlıkla ulaştığımız bir çağdır. Peki bu iyi bir şey midir, kötü bir şey midir; orası tartışılır.

    Teknolojinin günlük yaşamı inanılmaz kolaylaştırdığı ve hayat standardını yükselttiği yadsınamaz bir gerçektir. Fakat bunun için onun bilinçli kullanılması gerekir. Bilinçliden kasıt, amaca uygun ve sınırlı kullanılmasıdır. Aksi halde, teknolojinin yararından çok zararı ile karşılaşırız; hayat bizim ve sevdiklerimiz için zor bir hal almaya başlayabilir.

    Teknoloji çağında çocuk yetiştirmenin kolaylıklarının yanısıra zorlukları da vardır. Çünkü bu çocuklar doğdukları andan itibaren teknoloji ile iç içe büyümektedirler. Bu nedenle onları teknolojinin zararlarından uzak tutmak ve teknolojiyi kullanmaları için bilinçlenene kadar beklemelerini sağlamak kolay değildir. Bu çocukların oyuncaklarını çıngıraklar, kuklalar, bebekler, otomobiller değil; cep telefonları, tabletler, televizyonlar, dizüstü bilgisayarlar oluşturmaktadırlar. Oyun alanları mahalle parkları, piknik yerleri değil, kapalı AVM’ler ya da internet kafelerdir. Bu çocuklar bisiklete binmemekte, internette araba yarışı yapmaktadır; arkadaşları ile oynamamakta, evde annesinin cep telefonu ile vakit geçirmekte ya da sanal ortamda sanal kişlerle dövüş etmektedir.
    Ebeveynler çocuklarının teknolojiyi kullanmaları konusunda gerekli önlemleri almadıkları takdirde çocukları ileride bazı sıkıntılar beklemektedir.

    Şimdi kısaca bunlara değinelim:

    1. Öğrenme becerileri sınırlanır:
    Erken yaşta teknoloji ile tanışan ve teknolojiyi kullanmasına sınır konulmayan çocuklar zamanlarının çoğunu TV, PC ya da cep telefonu ekranında oyun oynayarak geçirmektedirler. Henüz küçük yaşlarda böyle oyunlarla tanışan çocukların çıtası yükselmektedir ve diğer oyunlar ve çevredeki uyaranlar onlara cazip gelmemektedir.
    Kesme, çizme, boyama, legolarla oynama gibi etkinlikler ilgilerini çekmemektedir. Hoplama, zıplama, kovalama gibi hareket içeren oyunlardansa oturdukları yerden ekrana bakmayı yeğlemektedirler. Halbuki bahsi geçen oyun ve aktiviteler çocukların motor gelişimine (ince ve kaba kas gelişimi) katkı sağlamaktır.
    Çocuklar daha konuşmayı öğrenmeden cep telefonunda oyun oynamayı öğreniyorlar. Bu çocuklar sonrasında konuşmayı öğrenseler bile kendini ifade etme, karşısındakini anlama gibi iletişim becerilerinden yoksun olabiliyorlar. Ya da iletişim becerileri zamanla körelebilir. Çünkü herhangi bir ekran karşısında oyun oynamak için bu gibi becerilere ihtiyaç yoktur, karşılarındaki cansız bir nesnedir.
    Okul çağındaki çocuklar ise zamanlarını ders çalışmak yerine ekran başında geçirdikleri için hem yorgun olurlar, hem de ders çalışacak vakit bulamazlar. Üstelik okulda iken bile, aklı eve gidince oynayacağı oyunda olur. Bütün bunlar ise okul başarılarının düşmesine neden olur.
    2. Tatmin olmaları zor olur:
    TV de sürekli çizgi film yayını yapan kanalların olması, internetten istediği çizgi filmi defalarca ve saatlerce izleyebilme imkanı, başlangıçta iyi bir şeymiş gibi görünse de uzun vadedeki sonuçları sanıldığı gibi değildir.
    Çocuklar izledikçe bıkacakları yerde, izledikçe daha çok izlemek istemekte bu ise zamanla bağımlılığa yol açmaktadır. Ayrıca çok kolay ulaşabilmeleri de tatminsizliğe neden olmaktadır, çünkü kolay ulaştıkları için yeterince keyif alamama ihtimalleri vardır. Şu an bu yazıyı okuyan bir çok annenin, cumartesi günlerini iple çekip tatil günü olmasına rağmen sabahın 7’sinde kalkıp heyecanla izlediği çizgi filmler, eminim hala akıllarındadır.
    3. Mutlulukları kısa sürer:
    Teknoloji, insanı tüketmeye teşvik etmektedir. Sürekli yeni yeni ürünler ortaya çıkmaktır. Çıkan her yeni ürün aynı kategorideki diğer ürünü gölgede bırakmaktadır. Okul öncesi çocuklar için bir ürünün modeli ya da yeniliği çok önemli olmayabilir belki ama okul çağı çocukları ve özellikle de ergenlik dönemindekiler için bu önemli bir ayrıntıdır. Yalvar yakar babasına son model cep telefonu aldıran bir lise öğrencisinin mutluluğu 3-4 ay sonra, aldırdığı telefonun bir üst modelinin çıkmasıyla sona ermektedir.
    4. Ahlaki değerleri yozlaşır:
    Gerek TV’de dizi ve filmler, hatta çizgi filmlerde ve internetteki oyunlarda, reklamlarda pek çok saldırganlık ve cinsellik içeren öğelere yer verilmektedir. Bunlar bazen doğrudan, bazense bilinçaltı mesajlar yoluyla yapılmaktadır. Çocuklarda saldırganlık pekiştirilmektedir. Cinsellik ise erken uyarılmaktadır. Bir çok olumsuz durum ve davranış meşru hale getirilmektedir.
    Ayrıca teknoloji tüketimi teşvik ettiği için maddiyat önplana çıkmaktadır. Gençler kişilik özellikleri (yardımsever, fedakar, iyi niyetli…) ile arkadaş edinmektense, sahip oldukları cep telefonları ya da tabletleri ile arkadaş edinmeye çalışmaktadırlar. Çünkü kendileri arkadaş seçerken bu kriterlere dikkat etmektedirler.
    5. Sosyal ilişkiler zayıflar:
    Özellikle online oyunlar ve chat (sohbet) programları çocukları gerçek ilişkilerdense sanal ilişkiler kurmaya yönlendiriyor. Sanal alem çekicidir çünkü, burada kuralları çocuk kendisi koyar, her şey istediği gibi olur. Karışanı edeni yoktur. Fakat çocuk, sanal aleme bağlandığı oranda gerçek dünya ile ilişkisini koparır, asosyal bir hale gelir. Ayrıca burada tanımadıkları kişilerle diyalogda bulunması tehlikeli olabilir, çünkü karşısındakinin ruh sağlığının iyi olup olmadığının garantisi yoktur.
    6. Psikolojik sorunlar ortaya çıkar:
    Sosyal ilişkilerin zayıflaması ruh sağlığının tehlikeye girme sinyallerindendir. Çocuk zamanla o sanal alemin kalabalığında yalnızlaşır. Sanal alem anlık tatmin sağlar, uzun vadede sonucu hayal kırıklığıdır. Çünkü oradaki hiç bir şey gerçek değildir. O yüzden çocuk henüz büyümeden ve vakit varken sağlıklı ilişkiler kurması için ona yardımcı olunmalıdır.
    Teknoloji, çocuklarımızın hayatının bir parçasıdır. Çocuklarımızı teknolojiden bağımsız yetiştiremeyiz. Ancak teknolojiyi bilinçli ve doğru kullanmalarını sağlayarak onların teknolojiden olumsuz etkilenmelerini engelleyebiliriz. Dahası, teknolojiden yararlanmalarını sağlayabiliriz.

    Psikolog Canan Cantürk

  • İlişkinizin check-up zamanı geldi mi?

    İlişkinizin check-up zamanı geldi mi?

    Hasta olduktan sonra ilaca sarılmak yerine önceden önlem alıp hastalıktan korunmanın daha sağlıklı olduğu gerçeği, ilişkiniz için de geçerli… Bu yazıdaki başlıkları değerlendirerek ilişkinizi sağlık kontrolünden geçirebilir, böylece önlemlerinizi erken alabilirsiniz.

    Kalan ömrünüzü daha sağlıklı geçirebilmek için check-up programlarına katılıyorsunuz; kan sayımınız yapılıyor, organ fonksiyonlarınız test ediliyor, kolesterolünüz ölçülüyor, idrar analizinin yanı sıra çeşitli görüntüleme cihazlarına giriyorsunuz. Peki ya ilişkiniz yol almaya başladıkça ona ne kadar önem veriyorsunuz? Özellikle evlendikten sonra ilişkinize ihtiyacı olan gıdaları verdiniz mi? Ters giden bir şeyler var mı, belirtiler neyi gösteriyor, hangi durumda nasıl bir tedaviye ihtiyacınız var? Bu soruların yanıtını bulmak için ilişkinizi de check-up’tan geçirmenizi öneriyoruz. İlişki check-up’ı için odaklanmanız gereken yapı taşlarını Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy’a sorduk. Şimdi tahlil ve teşhis zamanı…
    SEVGİ DEPONUZ DOLU MU?
    Duyan herkeste güzel hisler uyandıran bir kelime sevgi… Ancak anlamı herkes için farklı olan sevgiyi göstermenin yolları da kişiden kişiye değişiyor. Bu gerçeğe bağlı olarak kişilerin karşı taraftan beklentileri de farklı oluyor ve bu farklılık bazen sıkıntılar doğuruyor. “Beni sevseydin şunu yapmazdın” diye kurulan cümleler size de çok yabancı gelmiyor olsa gerek… Eğer ilişkinizde çatışmalı bir durum varsa taraflar kendi sevgi tanımlarına sığınıp karşı tarafın beklentilerine karşı direnç de geliştirebiliyor, “Ben böyleyim, beni böyle kabul et” tarzı cümleler sarf edilebiliyor. Sevgiye dair beklentiler karşılanmadığında yaşanan kızgınlık, üzüntü, hayal kırıklığı gibi duygular bazen yanlış ifadeler kullanılarak aktarılıyor. Ve en önemlisi eğer ilişkide bazı sorunlar çözülemiyorsa varsa sevgiden kullanılıyor ve zamanla sevgi depoları boşalmaya başlıyor.
    ● Eğer ilişkinizde sevginin tanımına ve ifade şekline dair farklılıklar yaşıyorsanız ve bu fark tartışmalara neden oluyorsa çözüm ilişkinin bir diğer önemli yapı taşı olan iletişimde yatıyor.

    SAYGI SEVİYENİZ KAÇ?
    İlişkide saygı, kişinin karşı tarafın sınırını kabul etmesi anlamına geliyor. Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, şöyle diyor; “Biz olmak önemli ama biz olalım derken benliklerin birbirine değdiği alanlarda karşının farklı bir birey olduğunu, farklı düşünebileceğini, farklı istekleri olabileceğini kabul etmek de gerekiyor. Sağlıklı bir ilişkide iki kişinin de kişilik ihtiyaçların›n karşılanması önem taşıyor.”
    ● Eğer ilişkide her zaman bir tarafın istekleri yerine geliyorsa, diğer kişinin engellenme yaşadığı ve mutsuz olduğu söylenebiliyor. Oysa insanoğlu, ihtiyaçlarını anlayan ve karşılayan kişilere sevgiyle bağlanıyor. İlişkinizde bu anlamda bir s›k›nt› olduğunun farkındaysanız saygıdan da öte sevgi bağında bir sorun olduğunu düşünebilirsiniz.

    ÇOCUK YETİŞTİRMEK
    Evliliklerde çocuğun yetiştirilmesi ile ilgili konular sıkıntılara neden olabiliyor. Çocuğun yetiştirilmesi ile ilgili kararlarda eşlerin ortak değerleri devreye giriyor. Bu konudaki farklılıkların önce eşler arasında doğru iletişim yolları kullanılarak çözülmesi ve fikir birliğine varılması gerekiyor. Aksi taktirde bu farklılıklar nedeniyle doğan çatışmalar çocuğa zarar verebiliyor. Eşlerden birinin çocukla evli gibi olması ise aile içi ilişkilerin dinamiğinde bir sorun olduğunu gösteriyor.

    İLETİŞİM DEĞERLERİNİZ NASIL?
    İki taraf da kendi duygularını tanıyıp doğru şekilde ifade edebildiği zaman sağlıklı bir iletişimden bahsetmek mümkün olabiliyor. Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, ilişkilerde çözümsüz sorun olmadığının altını çiziyor ve ekliyor: “İlişkide her konuda uzlaşma olacak diye bir şey yok. Bazı sorunlar çözülmeyebilir ancak önemli olan onları konuşabiliyor olmak, hangi konularda anlaşılamadığı konusunda bir uzlaşmaya varmaktır” diyor. İletişimde ‘ben dili’nin kullanılması, kişinin kendi benliğinin sınırlarını bilmesi ve karşı tarafı kendisinden ayrı özellikleri ile kabul etmesi gerekiyor. Kurulan diyaloğun dayatmacı değil, uzlaşmacı olması önem taşıyor.
    ● İlişkide taraflar sağlıklı iletişim kuramadığında ya aynı konular tekrar tekrar gündeme gelip tartışma nedeni oluyor ya da konuların üstü örtülüyor ve eşler birbirinden uzaklaşıyor, ilişki gittikçe zayıflıyor. Bu nedenle anlaşmazlıklar konusunda bu iki durumun ortasını bulabilmek ve olmuyorsa bir uzmandan destek almak gerekiyor. Çünkü huzursuz bir evlilik ortamı eşlerin değil, o evde yaşayan çocukların da fiziksel ve ruhsal sağlığını bozuyor.

    ŞİDDET KABUL EDİLEMEZ
    Şiddetin sadece dayak anlamına gelmediğini artık biliyoruz. Kişinin kendini baskı ve güç altında hissetmesi, engellenmeler yaşaması, duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması da şiddetin kapsamına giriyor. İstatistikler kadınların fiziksel şiddete daha fazla maruz kaldığını gösterse de kendini baskı altında hisseden kadınlar çocuklarına şiddet uygulayabiliyor. Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, bir evlilikte şiddet varsa bunu aşmak ve sağlıklı olarak sürdürmek için tüm yolların denenmesi gerektiğini belirtiyor ancak ‘evlilik her koşulda sürdürülmeli’ düşüncesinin de yanlış olduğunu vurguluyor. Şiddet sorununu aşmanın yollarından biri de terapi almak ancak bazen eşlerden biri buna direnebiliyor. Böyle bir durumda sadece istekli olan eşin terapiye gitmesinin de fayda getirebileceğini belirten Demirsoy, “Bireysel olarak terapiye katılırsanız o ilişkide kendi rolünüzü görürsünüz, kendinizi geliştirirsiniz, sınır çizmeyi, hayır demeyi öğrenirsiniz. Bunlar önemli, çünkü şiddet içeren bir ilişkide bir süre sonra benlik duygunuzu, problem çözme becerilerinizi kaybediyorsunuz. Böyle bir ilişki, o evde yaşayan çocukların kişilik gelişimi ve cinsel yönelimlerini de etkiliyor” diyor.

    GÜVEN&SADAKAT ÖNEMLİ
    Aldatmanın anlamı kişiden kişiye ve ilişkiden ilişkiye farklılık gösterebiliyor. Kimisi için karşı cinsten biri ile internetten yazışmak aldatma sayılırken bazıları ise ‘açık evlilik’ diye adlandırılan ve tarafların özgür ilişkiler yaşadıkları evlilikleri sürdürmeyi tercih ediyor. Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, “Önemli olan ilişkideki bağda bir kopukluk algılanmamasıdır” diyor ve ekliyor: “Eşler birbirinden ayrı zaman geçirebilir ancak bu süreçte bilirler ki ilişkide bir eksiklik yok ve birbirlerinin kabul edemeyeceği şeyler yaşanmıyor. Ayrı geçirilen zamanlarda da sevgi ve saygı ile güven bağından emin olunması gerekiyor.” Bazı durumlarda eşlerin aldatmanın sınırları konusunda çatışma yaşayabildiğini belirten Demirsoy, “Bir taraf eski flörtü ile telefonda konuşmayı aldatma olarak kabul etmezken, diğeri buna tepki gösterebiliyor. Önemli olan gizlilik olmamasıdır. Eğer karşı tarafın kabul etmediği bir davranış ve gizlilik söz konusu ise aldatmadan söz edilebilir” diyor.
    ● Eğer ilişkinizde güvenle ilgili bir sorun varsa bu iletişim konusunda da sorunlar olduğunu gösteriyor. Eşlerin ilişkide nelerin kabul edilebilir olduğu konusunda uzlaşma sağlaması gerekiyor.

    CİNSELLİK EVLİLİĞİ ETKİLİYOR
    Cinsel hayatın doyurucu olması için, bu özel alanda nelerin yaşanacağı, nelerin itici, nelerin kabul edilebilir olduğu konusunda eşler arasında bir uzlaşma sağlanması gerekiyor. Eğer eşler arasında sevgi, saygı ve güven bağı güçlüyse cinsellikten doğan sıkıntıların aşılması da daha kolay olabiliyor, eşler zamanla birbirini tanıyıp uyum sağlayabiliyor. “Erkekler cinselliğe her zaman hazırdır. Kadın duygularını ifade etmeye daha çok önem verir, cinselliği arka plana atar” gibi doğruluk payı olmayan toplumsal mitler kişiliklerin ve tercihlerin şekillenmesinde rol oynuyor. “Kadınlar da erkekler de cinsel hayat için gerekli olan biyolojik donanıma sahip ancak kadınlar toplum tarafından yüklenen sosyal roller nedeniyle duygularını ifade etmeye ve duygusal ilişki kurmaya şartlanıyorlar” diyen Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, “Cinsel alandaki sorunlar evliliğin diğer alanlarını, günlük ilişkideki çatışmalar da cinsellik alanını olumsuz etkiliyor” diyor.
    ● İlişkinizde cinselliğin sağlıklı olup olmadığını anlamak için cinsel birliktelik sayısına değil, her iki tarafın da tercih ettiği, haz aldığı davranışların sergilenmesine ve ilişkinin iki taraf için de doyurucu olup olmadığına dikkat etmeniz öneriliyor. Öte yandan doyurucu cinsel hayat için iletişim kurmak ve kendi sınırlarınızı belirtmeniz gerekiyor.

    AFFETMEK ÖZGÜRLEŞTİRİYOR
    İlişkilerde zaman zaman yaşanan çatışmalar kırgınlıklara neden olabiliyor. Ancak bir kırgınlığı yıllarca taşımak kişiye hem fiziksel hem de ruhsal açıdan zarar veriyor, affetmek ise özgürleştiriyor. Psikolog Çiğdem Demirsoy, geçmişin geçmişte bırakılması, bugüne ve geleceğe odaklanılması gerektiğini belirterek, “Eğer o ilişkiyi sürdürmek istiyorsanız sürekli geçmişte yaşananların diyetini istemek hatalı bir yaklaşım üstelik karşı taraftan çok kendinize zarar veriyorsunuz. Oysa sağlıklı bir ilişki için iki sağlıklı insan gerekiyor” diyor.

    PAYLAŞIMLARINIZ NE ORANDA?
    Evliliklerde özellikle çocuk sahibi olan eşler, anne-baba rollerine bağlanıp diğer rollerinde eksik kalabiliyor. Oysa eşlerin arasında sevgi, sıcaklık ve duygusallık olmadığında bu ilişki çocuklara da mutluluk vermiyor. Çocuk sahibi olan eşler tabii ki ilk birkaç yıl çocuğun fiziksel bakımı nedeniyle eve bağlı kalabiliyor, birbirlerine vakit ayıramıyor, yorgunluklar yaşanıyor. Bazı anneler ise çocukla göbek bağını bir türlü koparamayabiliyor. Oysa anne-babanın ilişkisi, çocuğun ilerideki yıllarda kuracağı ilişkiler ve yapacağı evlilik için örnek teşkil ediyor.
    ● İlişkinizi mercek altına aldığınızda paylaşımlarınızın azaldığını fark ediyorsanız bu konuda çaba harcamaya hemen başlayabilirsiniz. Çünkü karı-koca olarak ilişkinize yapacağınız yatırım, evinizde sevginin yaşandığı sıcak bir ortam sağlanmasını ve çocuklarınızın da özgüvenli, mutlu yetişmesini sağlıyor.

    ORTAK DEĞERLERİ ARTIRIN
    Her insanın hayata bakış açısı, düşünceleri, olaylara ve kelimelere yüklediği anlamlar farklı olabiliyor. İki eş arasında bu farklılık çok fazla ise ve bu farklılıkların varlığı kabul edilmiyorsa ilişkide sıkıntılar yaşanabiliyor. Ortak zevklerin olması, benzer şeylerden hoşlanmak, ortak bir arkadaş ve aile çevresi gibi faktörler ise ilişkinin kalitesini artırıyor.
    ● Farklılıkların çok fazla olduğu bir ilişki yaşıyorsanız çatışmalardan kurtulmak için önce bu farklılıkları kabul etmekle işe başlamak, ikinci aşamada ise birlikte keyif alınarak geçirilecek zamanların artırılmasına çalışmak gerekiyor.

    KRİZ YÖNETİMİ GÜCÜNÜZ NE KADAR?
    İnsanlar aynı anda aynı istek ve ihtiyaçta olmadığı için her ilişkide çatışmalar yaşanabiliyor. Hiç tartışma yaşanmaması, bir ilişkinin sağlıklı olduğunu değil, aksine iletişimsizlik yaşandığını gösterebiliyor. Hayatın içinde yaşanan kayıplar, iflaslar, aldatmalar gibi birçok olay çatışmaların artmasına neden olabiliyor. Önemli olan ise bu kriz anlarını doğru yönetmek… Bu aşamada iletişim kurma ve çatışma çözme becerileri devreye giriyor. Farlılıklardan hep çatışmalar doğduğu düşünülse de kriz durumlarında bu farklar avantaja dönüşebiliyor. Bir tarafın göremediğini diğeri görüyor ya da biri düştüğünde diğeri onu kaldırabiliyor.
    ● Hayatın içinde herkesin başına gelebilecek kriz anlarında önemli olan ‘biz’ olabilmek… Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, “Böyle durumlarda danışanlarıma hep şunu söylüyorum; siz aynı yolda beraber yürüyen iki kişisiniz. Önünüze bir engel çıktı, bu engeli beraber nasıl aşarız diye düşünmelisiniz. Soruna, birbirinizi dışlamadan, beraberce konuya kuş bakışı bakabilmelisiniz” diyor.
    Formsante

  • iyi Anne ve Baba Olma İpuçları

    iyi Anne ve Baba Olma İpuçları

    Sürekli değişen düzene ve dengelere ayak uyduran ebeveynler olmak günümüzde zormuş gibi görünse de anne ve babaların bilinçli hareket ederek bunu başarmaları çok kolay…

    Mükemmel bir ebeveyn olmak için ne yapmalı? İşte uzmanların bu soruya verdikleri cevaplar!

    Spiritüel Yaşam Danışmanı Tuba Küçükaksu, çocuk eğitiminde temelin sevgiye dayandığını belirterek, anne ve babaları çağa uydurmak konusunda uyarıyor.

    0-6 yaş: O bir kral/kraliçe!

    0-6 yaş arası olan ilk aşamada çocuğa bir kral ya da kraliçe gibi davranın. Çocuğunuza bol bol ilgi, sevgi ve şefkat gösterin. 0-6 yaş arasındaki çocuk çok ilgiden şımarmaz. Elinizden geleni yapın, ama çocuğunuza hep sevgi gösterin. Çocuğunuzu üzmeyin. Çocuğa müdahale etmeyi azaltmanız da önem taşır. Yani, bu yaştaki çocukları idare etmek zordur; sürekli sorular sorarlar, bir yerlere tırmanırlar, koştururlar, uğraşması zordur.

    Ebeveynler sürekli; ‘Bunu yapma, şunu yapma, o senin için değil’ dediklerinde, sürekli ‘Hayır’ demiş olurlar. O zaman çocuk saldırgan olmaya başlar. Çocuğa sıklıkla ‘Hayır’ deniliyorsa, saldırganlaşır, çünkü çocuk, ‘Hayır’ı kabul edecek bir sisteme sahip değildir. ‘Hayır’ demeyi mümkün olduğunca azaltın. Onun isteklerine uymaya çalışın.

    Elbette, çocuğun çoğu isteğini yerine getiremezsiniz, her isteğini yerine getirmeniz imkânsızdır, mali durumunuz elvermiyor olabilir, istediği şey kendisi için güvenli olmayabilir. Eğer bir isteğini karşılayamıyorsanız, bunu ona belli etmeyin. Mümkün olduğunca, bunu çocuğa göstermemeye ve bunun bir arzuya dönüşmesini önlemeye çalışın.

    Yetişkinler olarak bizler bile kendimize hayır demekte zorlanırız. Bir mağazaya girdiğinizde, güzel bir şey beğenirsiniz, içiniz gider. Bunu sıklıkla yaşarız. Çocuğunuzu markete götürdüğünüzde, büyük bir oyuncak görür, büyülenmiştir ve onu ister. Pahalı olduğu, satın alamayacağınız konusunda onu ikna etmeye çalışırsınız. Biz büyükler bile bunu anlamakta zorlanırken, çocuğun anlaması da zordur. Mümkün olduğunca çocuğa ‘Hayır’ dememeye çalışın.

    6-12 yaş: O bir prens/prenses!

    6-12 yaş arası çocuğa bir prens gibi davranın. Yani özgürlüğü ve disiplini dengeleyin. Çocuğunuzu zorla kontrol edemezsiniz. Doğru koşullanmayı sağlayarak, doğru hayat görüşleri ve fikirlerle koşullayarak, bütünsel yaklaşımlarla, kendiniz örnek olarak, bütünsel fikirlerle koşullayabilirsiniz. Çocuğunuzun, çalışmaya ve çalışkanlığa, ilişkilere, zenginliğe saygı duymasını istiyorsanız, o siz olun.

    Birlikte bir şeyler yaptığınızda doğal olarak sizi taklit ettiğini göreceksiniz. Çocuklar doğaları gereği taklit ederler. Birbirlerine bağıran ebeveynler görürlerse, çocuğunuzun da size bağırmaya başladığını göreceksiniz. Ona, ‘Bağırma, sen küçüksün!’ diyemezsiniz; çünkü o sadece takip ediyordur, sizi izliyordur. Söylediklerinizi dinlemez, sadece görüneni taklit eder. Kontrolümüzde olmayan o kadar çok güç var ki, edineceği arkadaşlar, hayatın ona yaşatacakları, ama ebeveynler iyileştirici etkiye sahip olabilir.

    12 yaş sonrası: Artık o bir arkadaş!

    12 yaş sonrası çocuğa bir arkadaş gibi davranın. 12 yaşından sonra, çocuk yalnızca bir arkadaştır, yani eşitsinizdir. Doğrusu, hayatın her evresinde çocuk ile eşitsinizdir. Ve her zaman sevginin yanında saygı da duymalısınız; çünkü saygı duyulan çocuklar muhteşem yetişkinlere dönüşürler. 12 yaşından sonra, iletişimi değiştirmelisiniz, emir kipiyle konuşmalar sona ermeli, tavsiye ve sorgulamalara dönüşmelidir.

    Ebeveynlerin, çocuğun yerinde sorular sorma becerisi edinmesine, düşünmesine, karar vermesine yardım etmeleri çok faydalı olacaktır. 12 yaşından sonra, çocuğun size ‘Hayır’ deme alışkanlığı edinmesi de mümkündür. Sizin dediklerinizin tam aksini söyleme veya yapma eğilimi göstermeleri de olasıdır. Onlara, ‘Eve erken gel’ dediğinizde, geç gelebilir. ‘Onunla oynama’ dediğinizde ‘Oynayacağım’ diyebilir. Bir kursa gitmesini tavsiye ettiğinizde reddedebilir.

    Çocuklar genellikle bu ‘Hayır’ aşamasından geçerler. Bu çocuğun kişilik oluşumunun doğal bir aşamasıdır, çünkü çocuğun kendini kanıtlamaya ihtiyacı vardır. Bu aşamada kim olduğunu keşfetmeye çalışıyordur. ‘Ben kimim, kimliğim ne?’ diyordur. Çünkü kendini artık birinin kızı ya da oğlu gibi görmüyordur. Kendini ebeveynlerinden ayrı tutmaya çalışır ve kendi kimliğini arar. Bu süreçte, yaptığınız en mantıklı önerileri bile reddedebilir.

    Sevgi daima iyileştirir!

    Ebeveynlik öğrenilmesi zor sanatlardan biridir, çünkü hem akla hem de kalbe dayanır. Edindiğimiz çoğu beceriden daha zordur. Hayat koşulları yüzünden çocuklarınıza bu önerilerin hiçbirini veremediyseniz, kendinizi umutsuz ya da suçlu hissetmenizi istemiyorum. Sevgi hayatın her evresinde iyileştiricidir. Hiçbir şey için asla geç değildir. Çocuğunuz 65 yaşında olsa bile ve siz 90’ınıza gelmiş olsanız da, yine de çocuğunuzu sevebilir ve iyileştirebilirsiniz. İyileşme her zaman olabilir.