Etiket: çocuk gelişimi

  • Erken yaşta yabancı dil öğrenimi

    Erken yaşta yabancı dil öğrenimi

    Erken yaşta yabancı dil öğrenimi zihni geliştiriyor. Dil gelişimi, yenidoğan dönemi ile başlar. Bebeğin ağlamak için çıkardığı sesler bile anne için yol gösterici olur. Bebekler 3 aylık olduktan sonra tek seslilerden oluşan aa, ee sesleriyle uyaranlara tepki verir. Büyüme devam ettikçe dil gelişimi de ilerleyecektir. Bebek yaşta temelleri atılan dil gelişiminin sağlıklı olması için aileler doğumdan kısa bir süre sonra bebeğiyle konuşmalı, yabancı dil gelişimi için hazırlıklara başlamalıdır.

    Bebek yaşta konuşmaya başlayın

    Bebeğin ağız-dudak hareketleri ve nefesini düzenlemesi ile dil gelişimi başlar. İlk 3 ay tamamlandıktan sonra tek sesli heceler, 6 aylık olduktan sonra dört farklı ses çıkarabilir ve adıyla çağrıldığında anında tepki verir. 7. ayda dikkat çekmek için ses çıkarmaya, el hareketlerine başvurur ya da bağırır. 8. ayda tanıdık bazı sözcüklere tepki verir. 6-9. aylar arasında tek heceli (ba-ma) sözcükler çıkar; 7-8.aylarda aynı heceyi tekrarlar (ba-ba-ba; ma-ma-ma) çocuğun çevresindekilerin kelimeleri anlamlandırdığı, sözel uyaranlarla karşılık verdiği durumlarda dil gelişimi hızlanır.

    Dil gelişimini pekiştirmek için…

    12. ayda çocuk ‘hayır’ demek için kafasını sallar ve cümleler yerine tek tek kelimeler kullanabilir. Örneğin; ‘atta’ kelimesiyle dışarı çıkıp gezmeyi ifade eder. Çocuk nesnelerle sözcükleri birleştirmeyi öğrenir. İlk başta bir kelimeyi genelleyerek farklı kişi ya da nesneler için kullanabilir. Örneğin ‘dede’ kelimesini tüm yaşlı insanlara genelleyebilir ya da annesininkine benzer bir çantayı ‘anne’ diyerek genelleyebilir. Ebeveynlerinin ve etrafındakilerin onunla konuşması ve sözcükleri pekiştirmesi dil gelişimini hızlandırır.

    Kelime telaffuzlarında ısrarcı olmayın

    Büyük resimli kitaplardan çocuğa hayvanlar, nesneler tanıtılabilir. Böylece çocuk görsel olarak resmi görür ve sözel olarak anlamlandırmaya çalışır. Çocuk konuşmaya çalıştığında her kelimeyi ağzından almak, konuşması için onu beklememek çocuğun konuşmaya olan gereksinimini azaltır; çocuk konuşmaz çünkü nasıl olsa ebeveynleri onu anlıyordur. Bir kelimeyi söylemesi için aşırı ısrar etme ya da tümüyle çocuğu kendi haline bırakma da olumsuz davranışlardır.

    3 yaşta yabancı dil eğitimi başlamalı

    Yabancı dil eğitimi için 3 yaş sınır olarak kabul edilebilir. 3 yaş ve civarı, öğrendiği dili etkin bir şekilde kullanamasa da 4 yaş ve sonrası için temeller iyi atılmış olur. Bu nedenle 3 yaş itibariyle çocuğun yanında yabancı dilde konuşmak, ilerleyen dönemde yatkınlığını artıracak ve konuşmaya başlaması da o kadar kolay olacaktır.

    Erken yaşta yabancı dil eğitimi için geç kalan aileler endişelenmemeli

    Yabancı dildeki kelimelerin ezgisel bir şekilde ifade edilmesi erken yaşta yabancı dil öğrenimini oldukça kolaylaştırmaktadır. Yabancı dilde söylenen ninni ya da şarkılar, öğrenilen kelimelerin hafızalara kaydedilmesini sağlar. Erken yaşta yabancı dil eğitimine başlayamayan aileler ise endişelenmemelidir. Dil öğrenme yetkinliği ilerleyen yaşlarda da devam eder. 5 yaşında anaokuluna başlayan bir çocuk, eğer yabancı dil eğitimi alıyorsa daha önce dil eğitimi alan arkadaşlarıyla arasındaki farkı kısa sürede kapatacaktır.

    Ailede birden fazla dilde konuşulması dil gelişimini olumsuz etkileyebiliyor

    Dil gelişiminde çocukla bebek gibi konuşmak, çocuğun nesneleri yanlış isimlendirmesine neden olur. Ayrıca bebeksileşme ve bebek gibi davranımlar çocuğun bireysel gelişimine de ket vurabilir. Dil, damak yapısı ile ilgili fizyolojik problemler, işitme-görme algısında sorunlar, zeka geriliği, otizm gibi bozuklukların dil gelişimini olumsuz etkilediği bilinmektedir. Ayrıca erken dönem anne-bebek ilişkisindeki yoksunluklar, çocuk büyümeye başladığında aile içerisinde birden fazla dilin konuşulması dil gelişimini geciktiren faktörlerdendir.

    Erken yaşta yabancı dil öğrenme zihni geliştiriyor

    Çocuklara bir dili ne kadar erken öğrenmeye başlarsa karar alma, problem çözme gibi kognitif yetenekleri de o kadar hızlı gelişir. 0-2 yaş arasındaki süreçte çocuk maruz kaldığı iki-üç dili öğrenebilmektedir. Erken yaşta yabancı dil öğrenimi çocukta zihinsel kıvraklık, zihinsel esneklik, dinleme yetisi ve hassasiyetini geliştirmektedir. Çocuğun ana dilini anlama yeteneği gelişir ve iletişimi güçlenir.

    Çocuk birden fazla dil konuşabiliyorsa…

    Yabancı dilini ifade edip geliştirebileceği okul seçmek gerekir.

    Yaz tatilinde iletişimin, öz güvenin, yabancı dilinin gelişmesi için yurt dışında yaşına uygun süreli yaz okulu, yaz kamplarına gönderilebilir.

    Yabancı dilini unutmaması için evde konuşmak, birlikte o dile ait bir program izlemek, o dile ait kitap okumak önemlidir.

    Dil bilgisi çok gelişmiş diye sadece dil alanına değil, tüm alanlardaki becerilerinin gelişmesine olanak sağlanmalıdır.

    Sözel olarak kendisini ifade edebileceği etkinliklerle desteklenmelidir.

    Uzm. Psk. Özge Merve TÜRK tarafından yazılmıştır.

  • Anne kız iletişimi

    Anne kız iletişimi

    Anne- kız iletişiminde neler yapılmalı, nelerden kaçınılmalı?

    İki taraf da birbirinin sevgisinden emin olmalı.

    Suçlayıcı bir tavırla iletişim kurmaktan kaçınılmalı, aşırı kontrolcü tavırlarla kızına yaklaşmamaya özen göstermeli.

    Anne kızına sorunlarında yanında olduğunu gösterirken, bir arkadaş gibi değil anne olduğunu hissettirerek davranmalı.

    Anne kızına karşı iyi bir dinleyici olmalı.

    Kızlar anneleriyle yaşadıkları olumsuzlukları ve onlardan gelen eleştirileri kişisel almayarak ılımlı olmaya çalışmalı.

    Annenin kızına iyi bir rol modeli olması, gelecekte kızının cinsel kimliğini, rolünü etkileyeceğinden bu konuda dikkatli olunmalı.

    Anne hep kaygılı ve korkularla dolu olarak kızına yaklaşırsa, kızının gelecekteki hayatı da olumsuz etkilenecektir.

    Annenin çatışmalı durumun farkına varması ve duygularının da farkında olması lazım.

    Sorun çözümünde hep şimdi ve burada ne olduğu tartışılmalı, geçmişteki sorunların üzerinde durulmamalı.

    Sabırlı olmak, ruhsal ve duygusal bağlılığı artırmak gerekir. Küçük adımlar atmak, değişiklikleri bir anda yapmamak büyük önem taşıyor.

    Anne kız ilişkisinde daha fazla konuşma var, çok detay işin içine girdiğinden çatışma oluyor. Bu nedenle duygular iyi tahlil edildikten sonra çok gerekli ve önemli bulunan konular konuşulmalı.

    Dr. Psk. Obengül EJDER tarafından yazılmıştır.

  • Anne baba tutumları

    Anne baba tutumları

    Kişilik gelişimi yaşam boyu süren, genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak şekillenen bir olgu olsa da,çocukluk dönemi kişiliğin gelişmesi ve şekillenmesi açısından çok önemlidir. Erken çocukluk dönemi olarak adlandırdığımız 0-6 yaş arasındaki dönem çocukların çevreleri ile etkileşimlerinden en çok etkilendiği, kişiliklerinin büyük ölçüde şekillendiği dönemdir.Bu dönemde çocuk, sosyal bir birey olmayı öğrenirken, kişilik oluşumu açısından gerekli olan özdeşimi model alarak yapar. Çocuğun özdeşim kurmak için seçmiş olduğu model genellikle anne babasıdır, bu nedenle ebeveynlerin çocuğa karşı tutumunun yanı sıra kendi aralarındaki iletişimleri de çocuğun sağlıklı kişilik gelişimi açısından önemli bir etkendir.

    Anne babanın çocukla nasıl iletişim kurduğu, sevginin nasıl ifade edildiği, çocuğun aile içinde bir birey olarak kabul edilip edilmediği, eğitimde kullanılan disiplin yöntemleri anne baba tutumlarını belirleyicidir. Bu tutumları şekillendiren pek çok etken vardır; anne babanın yetiştikleri aile ortamı, eğitim seviyeleri, genç yada geç yaşta anne baba olmaları, yaşam olaylarının aile üzerindeki etkileri, çocuğun dünyaya geliş zamanındaki ailenin içinde bulunduğu durum, çocuğun istenip istenmemesi, ailenin içinde bulunduğu kültürel faktörler gibi.

    Çocuğun anne babasından aldığı iki temel şey vardır; sevgi ve eğitim. Her ikisinin de yetersiz veya aşırı olduğu durumlarda çocukta olumsuz davranışlar gözlemlenebilir. Sağlıklı bir birey anne babasından sevgi ve eğitimi dengeli bir şekilde alarak gelişir. Ailelerin sevgi ve eğitim ( disiplin) konusundaki aşırılığı veya yetersizliği çocukta sağlıksız psikososyal gelişim özellikleri görülmesine neden olabilmektedir. Aşırı sevgi gösteren ebeveynlerde çocuğa karşı aşırı kollayıcı, koruyucu tutum, çocuğun bir birey olarak özerklik gelişimini olumsuz yönde etkilemekte ve çocuğu anne babaya karşı bağımlı hale getirmektedir. Yetersiz sevgi gören çocukta ise, sevgi ve güven eksikliğinden yoksun olarak daha ciddi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Eğitim konusunda ise, sıkı disiplin tutumu içindeki aileler çocuğa yaşından fazla sorumluluk yüklemekte, katı kurallar koyma ve ceza yöntemi olarak sıklıkla dayağa başvurmaktadır. Gevşek eğitim tutumu sergileyen ailelerde ise çocuğun her yaptığı hoşgörü ile karşılanır. Bunların yanı sıra tutarsız anne baba tutumu vardır ve bu ailelerde ne zaman nasıl bir disiplin tutumu sergileneceği belli değildir, çocuğa karşı tutumun zamanla tutarsız farklı olabileceği gibi, anne babanın çocuğa yaklaşımı konusunda tutarsızlık, eşler arasında farklılık da söz konusu olabilmektedir.

    Aşırı Koruyucu Anne Baba Tutumları

    Bu tutumu sergileyen anne babalarda çocuğa karşı sevgi aşırıdır ve disiplin yok denecek kadar azdır. Ebeveynler çocuğun her istediğini anında yaparlar ve çocuğa karşı aşırı koruyucu, kollayıcı tutum gösterirler, çocuğa karşı denetim ve sınırlama yoktur ve otorite sağlayamazlar. Genellikle bu tutuma sahip ailelerin tek çocuklu, geç yaşta ve zorluklarla çocuk sahibi olmuş, ilk çocuğunu kaybetmiş veya kendi ailesinden yeterli sevgi görememiş katı kurallarla yetişmiş aileler olduğu gözlemlenmektedir. Bu tarz aile içinde yetişen çocuklarda özgüven eksikliği ve anne babaya bağımlılık görülmektedir. Gevsek disiplinle yetişen bu çocuklar genellikle okul dönemine geldiklerinde karşılaştıkları kurallar karşısında hayal kırıklığına uğramaktadırlar ve aile dışındaki sosyal çevrede ilişkilerde başarısızlık yaşamaktadırlar. Çocukluğundan beri benmerkezci yaşayan birey, erişkinlik döneminde sosyal norm ve toplumsal ahlaki değerlere uygun davranma konusunda kendisini değiştiremez. Çocuk belli bir disiplin anlayışı ile kendisine doğru ve yanlışın gösterilmediği, sorumluluk almadığı bir ortamda yetiştiği için erişkinlik yaşamında da sorumluluk taşımayan, doyumsuz, dürtülerini kontrol edemeyen birey haline gelebilir.

    Mükemmelliyetçi Anne Baba Tutumları

    Bu ailelerin tutumları aşırı sevgi ve sıkı disiplin şeklindedir. Anne baba bir yandan aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum içerisindeyken diğer yandan çocuktan yaşının üzerinde bir davranış örüntüsü beklemektedir. Bu tarz aileler daha çok eğitim ve sosyokültürel düzeyi yüksek ailelerdir ve çocuklarını kendileri belirlediği bir kalıba göre yetiştirmek isterler. Çocuğun bir birey olarak gelişimi, kendi tercih ve davranışları aile tarafından desteklenmez. Bu tutumdaki anne babalar çocuğunu olduğu gibi kabul etmezler, her alanda çocuğun kapasitesini zorlayıp, yanlış yapmasını kabul edemezler. Bu tarz ailede yetişen çocuklar genellikle yanlış yapmaktan korkan, kendine güveni olmayan birey haline gelirler. Anne baba sevgiyi genellikle başarı beklentisi ile sundukları için çocuğa göre sevginin koşulu başarıdır ve başarısızlığı anne babasının sevgisini kaybettirecek bir tehtit olarak algılar, bu durumda yoğun anksiyete gözlemlenebilir.Kendi doğal içgüdüleri ve ailesinin kendisinden beklentileri arasında sıkışıp kaldıkları için, çok fazla çelişki yaşarlar.Bu çocukların ileride nevrotik olma ihtimalleri çok yüksektir

    Otoriter ve Reddedici Anne Baba Tutumları

    Bu tutumu sergileyen ailelerde çocuğa karşı sevgi ve şefkat yoktur ve eğitim konusunda sıkı bir disiplin vardır. Genellikle çocuk hata yaptığında dayak ve şiddet olarak çocukta cezalandırma yoluna gidilir. Anne babada otorite hakimdir ve çocuğa söz hakkı tanınmaz bu durumda çocuk anne ve babası ile ilişkisini korkuya dayalı geliştirir. Bu korku hissinden dolayı çocuklar genelde anne babaya karşı uysal, dürüst görünür fakat içten içe nefret,öfke,düşmanlık hissine kapılabilirler. Öfke duygularını cezalandırılma korkusu ile dışa vuramadıklarından genelde kendilerine yöneltirler ve bu nedenle bu çocuklarda antisosyal davranışlar,saldırganlık sık görülebilmektedir. Bu tutumla yetişen çocuklar kaygılı, güvensiz,suç işlemeye meyilli, insan ilişkilerinde başarısız ve tutarsız kişilik geliştirebilir. Genellikle karşı çıkma ve saldırganlık ile kendilerini kabul ettirmek isterler, sevgiden uzak bir ortamda yetiştirildikleri için sevgiyi öğrenemez ve kendi çevrelerindekiler sevgi gösteremezler.

    İlgisiz ve Kayıtsız Anne Baba Tutumları

    Bu ailelerde çocuk başıboş bırakılmakta ve neredeyse çocuğun temel ihtiyaçları dışında çocukla hiç ilgilenilmediği gözlemlenmektedir. Disiplinsizlik söz konusudur ve bunun nedeni ilgisizliktir. Bu tutum daha çok sosyoekonomik düzeyi düşük ,çok çocuklu ,ve her iki ebeveynin de yoğun çalıştığı ailelerde görülmektedir. Bu tip ailelerde çocuk, fiziksel ve duygusal yalnızlık içindedir ve anne baba çocuk arasında iletişim kopukluğu vardır. Bu tutumla yetiştirilen çocukların genellikle pasif ve donuk oldukları görülür. Anne ve babasını kendisine model alamadığı için dışarıdan bir modelle ve çoğunlukla da olumsuz bir modelle özdeşim yapması olasıdır ve zararlı alışkanlıklar edinmeye meyillidir. Aile içinde ilgi göremeyen çocuk, dikkat çekmek için çevresine zarar verici davranışlar sergileyebilir. Sözlü iletişimin yetersizliğinden dolayı dil gelişiminde gecikme yada konuşma bozuklukları ortaya çıkabilir.

    Tutarsız Anne Baba Tutumları

    Bu tarz ailelerde genellikle anne babanın o anki psikolojik durumu ile ilintili olarak çocuğa karşı sergilenen tutum değişkenlik gösterir. Anne babalar kimi zaman bir davranışı olumlu karşılarken, kimi zaman cezalandırabilirler. Bu durumda çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda çelişki yaşamaktadır ve dolayısı ile ne zaman nerede ne yapacaklarını bilemezler.Farklı zamanlarda gösterilen tutarsız tutumun yanı sıra, anne ve babanın birbirlerinden farklı tutum içerisinde olmaları da tutarsız anne baba tutumları içerisine girer. Anne ve babanın farklı disiplin anlayışı geliştirmesi sonucunda anne için doğru olan bir şey baba için yanlış olabilir. Bu tarz durumlarda anne ve baba mutlaka aynı görüşe sahip olmalı, biri davranışı olumlu görüp diğeri ceza uygulamamalıdır. Çocuk davranışını onaylayan ebeveyne yakın hissederken diğerine karşı öfke duyabilir bu da aile içinde kutuplaşmalara neden olur.Tutarsız tutum sergilenen çocuklar çevrelerine karşı güvensiz, şüpheci ve kararsız bir kişilik yapısı geliştirebilirler.

    Olumlu ve Sağlıklı Aile Tutumu

    Olumlu ve sağlıklı aile tutumu sevgiyi ve eğitimdeki disiplini dengeli bir şekilde barındıran ve çocuğun temel ihtiyaçlarını en olumlu şekilde karşılayan tutumdur. Tutarlı, esnek, ceza kadar ödülü de barındıran disiplin, çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretir. Disiplin yeteri kadar ve çocuğun yaşına, içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerine uygun olmalıdır ve anne babalar çocuklarına disiplin verirken aynı zamanda sevgi ve hoşgörüyü yeterli düzeyde göstermelidir. Olumlu davranışlar desteklenerek ödülle pekiştirilmeli, olumsuz istenmeyen davranışlara yönelik cezalar da çocuğun özüne değil, davranışına yönelik olmalıdır. Sevgi ve disiplini dengeli bir şekilde çocuğuna yansıtan ailelerde, çocuk kendi benliğini tanıma, kendini geliştirme imkanı bulur. Doğruları ve yanlışları ile kendisinin değerli olduğunu, kabul gördüğünü mesaj olarak algılayan çocuk, yapıcı,yaratıcı, özgüveni yüksek, sosyal ilişkilerinde başarılı ve davranışlarının sorumluluğunu alabilen bir kişilik geliştirir.

    Psikolog Aslı Acar

  • Resim ve çocuk

    Resim ve çocuk

    Resim, bireyin kendince düzenlemeye çalıştığı karmaşık dünyasını açıklayış biçimi ve zihinsel gelişimin göstergesi sayılabilir.

    Çocuk resimlerinin başlıca önemi,çocuğun düşünce şeklini ve içeriğini yansıtmasıdır. Resim ,çocuğun dış dünyayı algılayışının bir göstergesi kabul edilir. Burada önemli olan görsel olarak yansıtılan konunun ne ifade ettiğidir.

    Klinik açıdan resim kişiliğin değerlendirilmesi ve ya ruhsal bozuklukların tanınmasında yararlı olmaktadır. Tedavide duyguları dışa vurma aracı olarak resim, klinik açıdan tedavi değeri taşımaktadır.

    Bir iletişim aracı olarak resim, çocuğun zeka, kişilik, yakın çevre özellikleriyle iç dünyasını yansıtmaya yarayan bir ifade aracı olarak da büyük önem taşır. Çizimler, zihinsel imgenin kağıt üzerine yansıması olarak görülmektedir. Küçük yaşlarda sözcüklerden daha güçlü bir anlatım aracı olan resim,kişilik-algı-insanlar arası ilişkiler-grup değerleri ve tutumlarının saptanmasında yegane araç değildir ; ancak bu amaçla kullanılan başka bir projektif ölçeğin, gözlem ya da çocukla görüşmenin bir tamamlayıcısı olabilir. Çizim, cümle tamamlama ve kelime çağrışımı gibi diğer projektif tekniklerden farklı olarak, fantezi ve hayal gücü gibi önemli bir boyutu da içerir. Çocuğun resim çalışması bilinçaltında yatan istek ve korkulardan büyük ölçüde etkilenir; ama bu arzuların anlatımı, sembolik veya gizli olabilir. Bu anlamda resim, bastırılmış duyguların arıtılmasını sağlayabilecek bir yoldur.

    Çocuk resmiyle ilgili önemli görüşlerin başında gelişim aşamalarına göre çocuk resmini sınıflandıran görüşler gelir. Buna göre resimle ile gelişim aşamaları üç temel dönem doğrultusunda incelemektedir:

    1.anlamsız, basit karalamalar dönemi

    2.belirgin şekiller dönemi

    3.anlamlı şekiller dönem

    Çocuklar basit karalamalara iki yaşlarına doğru başlar. 2-3 yaşlarında belirgin şekillerin oluştuğu görülür. 3-4 yaşlarında anlamlı şekiller(diyagramlar) ortaya çıkar. 4 yaşına doğru çocuklar insan, hayvan, bina vb. resimlerini çizerek yeni bir aşamaya ulaşırlar.

    Basit karalamalar , belirgin şekiller ile anlamlı şekiller arasındaki en önemli fark şudur:basit karalamalar ve belirgin şekiller kendiliğinden, anlamlı şekiller ise üzerlerinde düşünüldükten sonra ortaya çıkar.

    Daire, çocuğun sanatsal faaliyetinde soyuttan somuta(güneş, insan resimleri vb.) geçişin ifadesidir.

    Çocuk 4-5 yaşlarına kadar hiçbir ayrım yapmadan ve önceden kararlaştırmadan renkleri kullanır. Bu dönemden sonra çocuk, parlak ve açık renklerden başlayarak yavaş yavaş bol renk kullanmaya gidecektir. İlk zamanlar üç ana renkle, kırmızı, sarı ve maviyle yetinir. Uzman gözlemine göre kırmızıyı sık kullanan ya da tüm sayfayı kırmızıyla boyayan çocuklar zaman zaman saldırgan ve iddiacı davranışlarıyla karakterize olmaktadırlar.

    Çocuk resimlerinde en çok insan figürü çizimi söz konusudur. ‘bir insan resmi çiz’ testi ile yapılmış çalışmalarda, çocukların genelde kendi cinsindeki figürleri tercih ettikleri ortaya konmuştur. Bu çocuğun kendi cinsel kimliğini kazanmış olması ile açıklanır

    Çocuk resimlerindeki ev figürü, çocuğun duygusal yaşamının oluştuğu merkezdir. Ev içindeki yaşam resimlerde önemli yer tutar. Ebeveyn figürü ise baskın nitelikteki anne-baba, bedensel büyüklüğü ne olursa olsun genellikle diğer aile bireylerine göre daha büyük çizilir.

    Daha önce de belirtildiği üzere resim çocukları anlamamıza yardımcı bir yöntemlerden sadece bir tanesidir. Tek başına resmine bakılarak çocuğun ruhsal gelişimi ve durumu hakkında genelleme yapılması doğru değildir.

    KAYNAKLAR:

    1. Yavuzer H. Resimleriyle Çocuk. 11. Basım. İstanbul: Remzi Kitabevi; 2005.

    2. Malchiodi C.A. Çocukların Resimlerini Anlamak. 1. Baskı. İstanbul: Epsilon Kitabevi; 2005

    Uzm. Dr. Senem TURAN tarafından yazılmıştır.

  • Çocuklar Organ Naklinin Ne Olduğunu Eski Oyuncaklardan Öğreniyor

    Çocuklar Organ Naklinin Ne Olduğunu Eski Oyuncaklardan Öğreniyor

    Second Life Toys (ikinci Hayat Oyuncakları), organ bağışına yönelik farkındalığı artırmayı umut eden bir organizasyon. Japonya’daki bu organizasyonun zekice düşünülmüş kampanyasının insanların ilgisini çekeceğine hiç şüphe yok.

    Kampanya kapsamında organizasyon, eski kırık ve eksik peluş oyuncakları yeniden tam yapmak için yeni uzuvlar veriyor. İşin en güzel tarafı ise kendi istemediğiniz oyuncaklarınızı bağışlayarak kampanyaya katılabilmeniz. “Alıcı” peluş oyuncaktan size, bağışınızın hayatını ne kadar iyileştirdiğine dair bir teşekkür mektubu bile geliyor.

    Bu tatlı kampanyanın ardındaki mesaj da çok önemli. Organ bağışı, Japon medyasında ne yeterince yer alan ne de insanların ilgisini çeken bir sorun. Bekleme listelerinde yaklaşık 14,000 kişi varken, bu insanların yılda sadece 300′ü ihtiyaç duydukları organlara kavuşabiliyor. Umarız bu kampanya biraz daha fazla fakındalık yaratarak bu durumu değiştirebilir.

    Alıcı (Kırık) + Donör (Sevildi Ama Artık Oynanmıyor)
    Alıcı (Kırık) + Donör (Sevildi Ama Artık Oynanmıyor)
    Alıcı (Kırık) + Donör (Sevildi Ama Artık Oynanmıyor)
    Alıcı (Kırık) + Donör (Sevildi Ama Artık Oynanmıyor)
    Ejderhanın Kanatları
    Ejderhanın Kanatları
    Maymunun Kolu
    Maymunun Kolu
    Geyiğin Kulağı
    Geyiğin Kulağı

     

    Kaynak: http://www.boredpanda.com/child-organ-transplants-social-campaign-second-life-toys-japan/

    Çeviri: egitimpedia.com

  • Yedi Merak Yaşıdır, Test Yaşı Değil

    Yedi Merak Yaşıdır, Test Yaşı Değil

    Hepimizin küçükken mutlaka en sevdiği bir kitap olmuştur. Çoğumuz bir halıya kıvrılarak yattığımız sırada öğretmenimizin bir hikayeyi canlandırırken nasıl komik sesler kullandığını ve bu sırada yüzünde oluşan mimikleri nasıl izlediğimizi hatırlarız.

    Bazıları için bu bir ayı avı masalıdır, bazıları içinse vahşi şeylerin en korkunç kükremelerini nasıl kükrediklerinin ve korkunç dişlerini nasıl gıcırdattıklarının ve korkunç gözlerini nasıl koca koca açtıklarının hikayesi. Çoğu çocuğun gözleri; karanlığa, karanlık eve, karanlıktan aşağı, karanlığa inen karanlık merdivene, bazı iskeletlerin yaşadığı karanlık kilere inerken heyecandan parlar. Dünyanın her yerinde küçük çocuklar hikayelerden büyük zevk alır. Öğretmenler de hikayeleri paylaşmaktan. Çünkü en önemli şey tam o anda gerçekleşir: Beyin ilhamla dolar ve öğrenme başlar. Bir çocuk bir şeye kendini tamamen verdiğinde ona her şeyi öğretebilirsiniz.

    Ama tüm bunlar bir gün bitebilir. Tıpkı İngiltere’de olacağı gibi. İngiltere Eğitim Bakanı Nicky Morgan, yedi yaş için uygulanan merkezi testleri tekrar geri getirmeyi düşündüğünü açıkladı. Yedi yaş için zorunlu testler, 2004 yılında kaldırılmış ve bunun yerine öğretmen değerlendirmeleri getirilmişti. Bu değerlendirmeler, çocukların yaptıkları çalışmalardan seçmelerden, bir süre sonra çocukların ne durumda olduklarından ve nasıl insanlar olduklarından oluşuyordu. Bunların sunumu öğretmenler için, öğrenme için, çocukların mutluluğu için ve eğitime gösterilen ilgi için küçük bir zaferdi.

    Öğretmen değerlendirmesi işe yarıyor çünkü gözle görünmeyen bir şey, öğrenciler için nispeten stressiz ve çocuk merkezli öğrenmeyi her şeyin üstünde tutuyor. İçinde bir parça şefkat olan herkes çocukları bu kadar erken yaşta test etmenin ve henüz yeni başlayan öğrenme yolculuklarının daha en başına sınavın zorlu koşullarını koymanın gereksiz bir yük olduğunu anlar.

    Henüz diş perisi bile bütün dişlerini toplamamışken çocuklardan oturup testlerden geçmelerini beklersek, yaşam boyu öğrenme sevgisini nasıl geliştirebiliriz ki? İlkokulun son senesinin sıkı bir test diyeti ve ezberle dolu olması bile zaten yeterince kötü bir şey. Ama henüz kendi kendine zar zor giyinebilen çocukların hayatına tekrar daha fazla testi sokmak tam anlamıyla bir gerilemedir.

    Ayrıca neden diye de sormalıyız. Testler ne için? Böylece çocukların gelişimini mi izleyip ölçebiliyoruz? Bu şekilde erkenden kim olduklarını ve ileride nasıl biri olacaklarını mı anlıyoruz? Bu sayede kitaplarla boşa zaman harcamayıp eğitim sistemimizi yiyip bitiren rekabet kültürü içinde okul broşüründeki istatistiklerimizin çok daha gösterişli olmasını mı sağlıyoruz?

    Elbette çocuklarımızın gelişebileceklerini, sorular sorabileceklerini ve yetişkinlerin gitme becerilerini kaybettiği yerleri keşfetmek için hayal güçlerini kullanabileceklerini bilerek okul hayatlarını sürdürmelerini isteriz. Masumiyet ve umutla dolu küçük çocuklarımızın yeni bir şey deneme düşüncesinden mutluluk duymalarını isteriz. Ama en önemlisi hatalar yaparken kendilerini güvende hissetmelerini isteriz, çünkü öğrenmenin gerçek sihrinin oluştuğu yer tam da burasıdır. Hataları, kırmızı kalemle ve düşük notlarla yüzlerine vurulmamalı. İlkokul yılları merak yıllarıdır. Çocukların çocuk olma, yaratma ve keşfetme zamanıdır. Bu yılları asla geri alamazlar, onlara asla geri dönemezler. Bu dönem, büyümenin gelecekteki baskıları içinde kaybolup gitme zamanı olmamalıdır.

    Erken yaştaki zorunlu testler sadece öğrenme ateşini söndürmekle kalmaz, öğretme sevgisini de yok eder. Bu, sürekli değişen hedeflerin olduğu bir dünyada ve işe alınma ve işte kalma krizinin yaşandığı bir sektörde pamuk ipliğine bağlı olan bir meslek için oldukça kaygı verici bir durumdur.

    Yedi yaşı, öğrencilerin öğrenmekten vazgeçtikleri bir yaş haline getirmeyelim. Ebeveynler olarak çocukluklarını dolu dolu yaşamalarına izin verelim. Öğretmenler olarak okulda kendilerini güvende hissederek kalmalarını sağlayalım. Ve bir toplum olarak geleceğin gençliğinin bugün öğrenmenin tadını çıkarmalarına izin verelim.

    Kaynak: http://www.theguardian.com/teacher-network/2015/nov/03/seven-formal-testing-nicky-morgan-destroy-learning?CMP=share_btn_tw

    Çeviri: egitimpedia.com

  • “Hayır”lar Dünyasında Çocukların Risk Almalarını Sağlamanın 10 Yolu

    “Hayır”lar Dünyasında Çocukların Risk Almalarını Sağlamanın 10 Yolu

    Dokuzuncu sınıftaki biyoloji öğretmenim sadece çok sıkıştığında yıkadığı kokuşmuş ıslak bir bezle silerdi tahtasını. Bunun gibi başka eksantrik hareketleri de vardı. Mürekkepbalığını kesip incelediğimiz bir derste, önceden sınıfın bütün Bunsen ocaklarını yakmıştı. Bir keresinde mürekkepbalığının kesesini patlatarak açtık ve dokunaçlarının resmini çizdik. Öğretmen bize elimizdekileri pişirip yiyebileceğimiz söyledi. Kaç tane çocuğun bu şeyi yediğine dair hiçbir fikrim yok, çünkü öğretmenimiz neşterleri dağıtmadan önce o şeylerin başından koşarak kaçmıştım.

    Öğretmenimin benimle yaşadığı tek problem bu değildi. O kirli havluyla herhangi bir şeyi temizlemeyi de reddettim ve bitkilerin üremesini anlatırken kendimi tutamadan kıkırdadım. Polen yüklü “erkeklik organını”, yumurtayı tutan “dişi organı” ve 14 yaşındaki erkek öğrencilerin çiçeklerin cinsel hayatı üzerine yaptıkları esprileri hala hatırlıyorum.

    Biyoloji öğretmeni bir gün dersten sonra sınıfta kalmamı istedi. Önce bir iç geçirdi ve sonra beni  fen bölümünden almak istediğini söyledi. Bunun hiç anlamı yoktu, çünkü sonuna kadar devam etmem mümkün görünmüyordu. Fizikte ya da kimyada da başarısız olabilirdim.

    Onun bu “bilgeliğini” sorgulamak hiç aklıma gelmemişti. Hatta beni zahmetten kurtarmıştı. Durum bu kadar umutsuzken neden deneyeyim ki? İlerleyen yıllarda, kimya ödevlerinin hiçbirini yapmadım ya da sınıfta not tutmadım. Üniversite ikinci sınıfa geldiğimde zorunlu bir jeoloji dersi alana kadar bilimi sevdiğime dair hiçbir fikrim yoktu.

    Dünya çocuklara sonsuz şekillerde “Hayır, yapamazsın” der. Bunu yetişkinlerden duyarlar. Akranlarından ve hatta kendilerinden bile duyarlar. Bir ebeveyn ve rehber öğretmen olarak çocukların ne kadar kolay raydan çıkıp bir şeyleri sonlandırabildiğini görüyorum. Bazı zamanlar, şansı çok yüksek olmayan hedeflerin peşinden gitme konusunda çocuklarımın cesaretini kırarken yakalıyorum kendimi. Tavsiyem sevgi dolu, koruyucu ya da hatta akıllıca olabilir. Ama aynı zamanda zamansız (ya da erken), yanıltıcı ya da sınırlayıcı olabiliyor. Çocukların sürekli olarak öğrendiğini ve olgunlaştığını unutmamaya çalışarak kendimi sık sık kontrol ediyorum. Yenilgiler, terslikler yolculuğun önemli bir parçası. Sekizinci sınıf öğrencilerimi ve kendi oğlumu liseye gönderirken, risk almalarını ve iyimserlik içinde yol almalarını istiyorum.

    İşte, çocukların negatifliğin üstesinden gelmelerini ve yenilgiyi kabul eden iç seslerini susturmalarını sağlamak için onlara öğretebileceğiniz 10 temel şey:

     

    Kendiniz hakkında iddialı olun. Hiçkimsenin düşüncelerini ya da davranışlarını kontrol edemezsiniz, ancak kendi azminize güvenebilirsiniz. Başarılı olma beklentiniz olsun, başkalarından daha çok bildiğiniz için değil, buna çok önem verdiğiniz ve hem zaman ayırma hem de çaba gösterme konusunda kendinize güvenebildiğiniz için. Sonra da yapın.

    Kimsenin kanatlarınızı kesmesine izin vermeyin. Ünlü basketbolcu Kobe Bryant 10 yaşındayken, okuldaki rehber öğretmeni ona bir NBA oyuncusu olma hayalinin hiç gerçekçi olmadığını ve başka bir şey olmayı seçmesini söylemişti. Bu, çocukların yüzde 99.9′u için sağlam bir tavsiye olsa da, birileri bir Kobe Bryant olarak büyüyecektir. Kimse geleceği tahmin edemez. Size ne ilham veriyorsa, onu yapın.

    Bağışlanma arayışında olun, izin alma arayışında değil. Eğer yeterince insana sorarsanız, eninde sonunda işi hayır demek olan birilerini mutlaka bulursunuz. Eğer peşinden gittiğiniz şeyin buna değer olduğunu, etik ve güvenli olduğunu düşünüyorsanız, şansınızı deneyin mutlaka. Sirenlerin bangır bangır öttüğünü duyana kadar, yeşil ışığın yandığını varsayın. Bir şeye son vermek, bir şey yaratmaktan çok daha kolaydır. Bu yüzden “her şeye hayır diyen negatiflerin” frene basmaları için çok daha fazla uğraşmalarını sağlayın.

     

    Kök salıp büyüyebileceğiniz yere ekin kendinizi. Ortamınızı her zaman değiştiremezsiniz, ama toprağı değiştirebilirsiniz. Eğer heyecanınızı kaybettiyseniz ya da sosyal anlamda rahat değilseniz, proaktif bir şekilde yeni düzenlemeler yapın. Derslerinizi yeniden düzenleyin, farklı aktiviteler keşfedin ya da içinde bulunduğunuz akran gruplarını değiştirin.

    Illegitimi non carborundum. Bu Latince aforizma şu anlama geliyor: “Kimsenin sana eziyet etmesine izin verme.” Dünya nazik, iyi ve cömert insanlarla dolu. Ancak bazen bazıları sana yargılayıcı ya da aşağılayıcı bir şekilde davranabilir. Bunun seninle hiçbir ilgilisi olmadığını asla aklından çıkarma. Olumlu olmayı seç, zor yoldan git ve bir amacın olduğu hissini hep koru.

    Bir kapı kapandığında, onu tekrar aç. Tam bir fiyasko olan bir şeyi denediğini düşünelim. Belki de ilk garsonluk işinden kovuldun ya da beyzbol takımına giremedin. Olur böyle şeyler. Bir daha asla bir restoranda çalışamayacaksın ya da aynı spor dalını ikinci kez deneyemeyeceksin diye bir kural yok. Hala işler senin lehine gitmeyebilir, ancak kaç girişime tahammül edebileceğine karar veren kişi sen olmalısın.

    Savunmasız ol. Eğer korumasız olursan, korkma ve reddedilme riskine girersin, ancak bunun ödülü muhteşem olabilir. Yaratıcılığın ve inovasyonun kökeninde savunmasızlık yatar. Bu yüzden o çok zor olan mühendislik dersini al, elin şiire gitsin ya da bütün sene hoşlandığın o çocuğu dışarı davet et.

     

    Kendini dışarıdan bir gözle tanımlama. Kendini nasıl gördüğün, başkalarının seni nasıl gördüğünden farklıdır. Hatta genellikle daha acımasızdır. Güzelliğin tek tip bior şey lmadığını unutma ve görünüşünden çok daha fazlası olduğunu da. Kendine yönelik negatif bir algının, kendini ortaya koyman konusunda (ister yeni bir arkadaş edinmek olsun, ister bir oyun için seçmelere katılmış ol) seni durdurmasına izin verme. Hiç kimse, senin odaklandıklarını düşündüğün kadar odaklanmaz sana.

    Pozitif iç konuşma alıştırması yap. İnsanların günde 20,000 fazla düşüncesi oluyor ve bunların yüzde 80′i negatif. Beyinlerimiz iyi deneyimlerden çok kötü olanlara yöneliyor. Bu insana zarar verebilir. Kendine yalan söylemediğini sanırsın, ama söylersin. Kendine karşı aşırı eleştirel olabilirsin ya da problemleri aşırı abartabilirsin. Düşüncelerini izle ki seni engellemesinler.

    Bırak seni reddetsinler. Test sonuçların düşük gibi görünse de en sevdiğin okula başvur. Yüzlerce başvuru olsa da o roman yarışmasına katıl. En alt sıradaki oyuncu olmana rağmen o tenis maçına kayıt yaptır. Belki kazanamayacaksın, ama bir daha asla acaba ne olurdu diye merak etmeyeceksin.

     

    Kaynak: https://www.washingtonpost.com/news/parenting/wp/2016/06/21/10-ways-to-help-kids-take-risks-in-a-world-of-nos/?postshare=661466519193210&tid=ss_fb

    Çeviri: egitimpedia.com

  • Çocuklarda öğrenme güçlüğü olan ailelere öneriler

    Çocuklarda öğrenme güçlüğü olan ailelere öneriler

    Çocuklarda öğrenme güçlüğü olan ailelere öneriler .. Ailelerin, çocuklarının gelişiminde üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirmeleri ve verilen eğitimi destekleyici rolleri, eğitimde hedeflenen davranışların kazandırılmasında çok önemlidir. Öğrenme güçlüğü olan bireyin okul, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde verilen eğitiminin ev ortamında da devam etmesi, eğitimde süreklilik ilkesi açısından gereklidir. Öğrenilen kavramların ve kazandırılan becerilerin genellenebilmesi için okul, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi ve aile tutumları arasında tutarlılık olmalıdır.

    Çocuklarda öğrenme güçlüğü olan ailelere öneriler
    Çocuklarda öğrenme güçlüğü olan ailelere öneriler

    Çocuklarda öğrenme güçlüğü olan ailelere öneriler

    1- Çocuğunuza değerli olduğunu hissettirin. Sözlü ve duygusal iletişim kurun.

    2- Çocuğunuzun becerilerini görün. Çocuğunuzun başarabildiği pek çok iş var. Bu işlerde çocuğunuzu destekleyin.

    3- Çocuğunuz için bir ders çalışma programı yapın ve bu programa uymasına yardımcı olun. Programı siz bozmayın. Çocuğunuz uygularken esnetmeler yapıyorsa yanında olun, işini kolaylaştırmış olursunuz.

    4- İsteklerinizde açık ve net olun. Uyulması gereken kuralları kesin, açık ve anlaşılır olarak söyleyin.

    5- Hatırlatmalar yapın. Uyulması gereken kuralların çocuk tarafından daha kolay öğrenilebilmesi için tekrar edilmesi gerekir.

    6- Çocuğunuzun yapması gereken işleri siz yapmaya çalışmayın. Çocuğa sakat veya kötürüm muamelesi yapmayın.

    7- Çocuğunuza ortam ve zaman verin. Çocuğunuza işini yapabileceği ortamı hazırlayın. Deneme süresi tanıyın. Onu yaptığı işte cesaretlendirin. İşteki çabasını ödüllendirin.

    8- Çocuk evin lideri değildir. Çocuğunuz evin hakimi haline gelip size emirler vermemelidir. Kabul edilebilir davranışlar sergilediğinde ise desteklenmeli, övülmeli, ya da ödüllendirilmelidir.

    9- Ödül ve cezada adil olun. Uzun vadeli tehditlerde bulunmayın. Ceza en son başvurulacak yol olmalıdır. Ödüllendirme işe yaramayınca ceza yoluna gidilebilir. Ceza yapılan davranışa uygun olmalıdır ve istenmeyen davranışın hemen ardından verilmelidir. Verilen ödül ve cezalar yapılan davranışla aynı ağırlıkta olmalıdır.

    10- Çocuğa karşı tutarlı olun. Aile, okul, öğretmen ve psikolog arasında sıkı bir iletişim olmalıdır. Bu işbirliği çocuğun olumluya gidişinde çok önemlidir. Tüm bu kişiler çocuğa karşı aynı dili konuşmalı ve aynı tavrı sergilemelidir.

    11- Çocuğunuzu dinleyin. Çocuğu soru sorarak konuşmaya zorlamayın, Kendiliğinden anlatıyorsa, işiniz olsa bile ara verip onu dinleyin, göreceksiniz daha çok anlatacaktır. Okul hakkında bir şeyler anlatmıyor diye endişelenmeyin.

    12- Çocuğunuzu diğer çocuklarla kıyaslamayın. Bu çocukları ürkütür, korkutur ve endişelendirir. Kendine olan güvenini zedeler.

    13- Çocuğunuz ders çalışırken yanında durun. Ödevlerini yaparken veya ders çalışırken yanında oturursanız dikkatinin dağılmasını engellersiniz. Ödevler konusunda siz okuyarak işini hızlandırabilirsiniz. Konular işlenmeden önce bir ön bilgi verecek olursanız derste daha rahat olacaktır.

    14- Olumlu yaptığı her işi içten bir övgü ile takdir edin. Övgüleriniz abartılı ve gerçek dışı olmamalıdır.

    15- Örnekleri verin, yeteri kadar tekrarlayın, sonra da ondan yapmasını isteyin. Sabırlı olun. Onun yapabileceğinden daha basitinden başlayın. Kendine güvenini kazanmasına yardımcı olun.

    16- Çocuğunuza sağ-sol, alt-üst, ön-arka gibi kavramlarda anlamasını kolaylaştıracak yollar, yöntemler, ipuçları, benzerlikler, bağlantılar kurmasını öğretin. Yaşına göre bunları zaten bilmesi gerekir diye düşünüp ona kızmayın.

    17- Olumlu yaklaşımlar öğrenmesini kolaylaştıracaktır.

    18- Yapamadığı şeyler için bağırıp kızarak elini ayağına dolaştırmayın.

  • Üstün Zekalı Çocuğunuza Nasıl Yaklaşmalısınız ?

    Üstün Zekalı Çocuğunuza Nasıl Yaklaşmalısınız ?

    Üstün Zekalı Çocuğunuza Nasıl Yaklaşmalısınız ? Anne ve baba olarak, üstün zekalı çocuğunuza yapabileceğiniz en büyük yardım onun, normal gelişim gösteren çocuklardan farklı olmadığını, sadece çeşitli yönlerden daha şanslı olduğunu kabul etmek. Üstün zekalı çocuğunuzun da diğerleri gibi oyun oynamaya, sevgiye, anlayışa, şevkate, kirlenmeye, yaramazlık yapmaya, dilediği gibi yeme ve eğlenmeye ihtiyacı var. Ondan ileri zeka düzeyinde diye 1-2 yaş ileride davranışlar sergilemesini beklemek doğru olmayacaktır.

    Üstün Zekalı Çocuğunuza Nasıl Yaklaşmalısınız ?

    Onlar İçin Neler Yapabiliriz?

    Üstün zekalı çocuğun yeteneklerini besleyip, geliştirmelerine yardımcı olacak nitelikte araç ve gereçleri temin etmekle birlikte her yönden örnek bir insan olarak yetişmelerini sağlamalıyız. Okul öncesi dönemdeki çocuğunuz için çeşitli oyuncakları evinizde sağlayamıyorsanız, ana okullarında onların türlü yetenekleri ve fiziksel güçlerine uyumlu oyunlar, temsiller ve halk danslarıyla bu ihtiyacı olumlu bir şekilde karşılanacaktır.

    Çevrenizde ana okulu bulunmayabilir ya da aile bütçeniz uygun olmayabilir. Bu durumda fazla masraf yapmadan alınacak kitaplarla hikaye anlatımları, sulu boya ve renkli kalemlerle resim çizdirme ve iş kağıtlarıyla farklı etkinliklerle çocuğunuza hem öğretici hem de yaratıcı zaman dilimleri yaratabilirsiniz. Bu faaliyetlerle çocuğunuzun yaratıcılığını ve imgeleme güçlerini besleyerek, geliştirebilirsiniz.

    Üstün zekalı çocukların okula başladıktan sonra da özel etkinliklere ihtiyacı var. Günlük etkinlikler arasında müzik ve resim dersleri de yer almalı.

    Üstün zekalı çocuğumuzun günlük etkinlikleri arasında müzik ve resmin yer alması çok önemli. Güzel sanatlar alanında dersler veren dershanelerden yararlanabilirsiniz. Ücretli veya durumunuza göre ücretsiz ziyaret edilebilen müzeler, ucuz biletli konser ve tiyatrolar, okul ve üniversite gezileri, üstün yetenekli çocukların öğrenme isteklerini besleyip geliştirebilir.

    Çeşitli iş alanlarına saygı göstererek de çocuğumuzun yeteneklerinin gelişmesine yardımcı olabiliriz. Örneğin, matematikten hoşlanmasak veya büyük ressamların çatı ve tavan aralarında ömür tüketen kimseler olduğunu bilsek de çeşitliliği ve farklılıkları öğrenmesi adına bu meslek hakkında bilgiler verirken negatif bir anlatımdan kaçınmalıyız.

    Üstün Zekalı Çocuk
    Üstün Zekalı Çocuğunuza Nasıl Yaklaşmalısınız ?

    Çocuğun dengeli bir yaşama ihtiyacı var.

    Tek bir oyunu oynayan veya tek bir alan içinde sıkışıp kalan çocukların bütün çalışma ve boş zamanlarını değişik alanlara yöneltmelerini istemeliyiz. Çocuk kafasını çalıştırdığı zaman bedenini de çalıştırmalı, farklı oyunlara ve etkinliklere katılmalıdır. Çocuklarımızı tek yönlü kişiler olmaktan kurtarmak için değişik ilgi alanlarına yönlendirmeliyiz.

    Çocuğunuzun biri üstün zekalı, diğerleri normal zekalı olduğu durumlarda size daha fazla sorumluluk düşüyor.

    Diyelim ki bir ailenin iki kız çocuğu var, bunlardan birisi üstün diğeri normal zekalı olsun. Üstün zekalı olan bu niteliğinden dolayı aile içinde daima okşanıp övülürse şımarır, “üstünlük duygusu” geliştirir. Diğer yandan normal zekadaki çocuk ise kendini küçük görür ve kendisinin değeri olmadığı kanısına kapılabilir. Buna benzer bir problem de anne ve babaların normal zekalı çocukların davranışları için tanıdıkları sınırsızlığa karşı üstün zekalılar için koydukları kısıtlamadan doğar. Bu da diğer kardeşleri gibi ulu orta hareket edemeyen üstün zekalı çocuğun küskünlüğüne neden olur. Bu durum dikkatlice ele alınmazsa bundan hem üstün yetenekli çocuk hem de orta düzeydeki çocuk zarar görecektir.

    Böyle durumlarda anne ve babaların tarafsız olmaları, normal zekalı çocukların da yaptıkları iyi işleri olanaklardan yararlanarak övmeleri; belirli bir ayırım yapmamaları gerekir. Çocukların olumlu yönde yetişmeleri için okulla işbirliği şarttır. Öğretmenin rehberliğinden, gerekirse bu konuda çalışmalar yapan eğitim kurumlarından da her zaman bilgi ve yardım alınabilir. Okuldaki etkinlikler evde de sürdürülerek, çocuğun yetenekli olduğu alana yönelmesi sağlanmalı.

    Üstün zekalı bilginlerimiz, buluşçularımız olmasaydı hayat sıkıntılı, güç ve anlamsız, görüş alanımız oldukça sınırlı olacaktı. Her zaman ihtiyaç duyulan üstün zekaya yüzyılımızda daha büyük ihtiyaç var. Değerleri bulup ortaya çıkarmak, toplumun hizmetine sunmak için siz anne ve babalara önemli sorumluluk ve görevler düşmektedir.

  • Üstün Zekalı Çocuk Nasıl Anlaşılır?

    Üstün Zekalı Çocuk Nasıl Anlaşılır?

    Ebeveynlerin çoğunda çocuklarının özelliklerini abartma durumu vardır, çocukları biraz güzelse, çok güzel, biraz bilmişse çok zekidir. Peki üstün zekalı çocuğun özellikleri nelerdir?
    üstün zekalı çocuk nasıl anlaşılır? işte cevapları…

    Çocuğunuzun üstün zekalı olduğunu gösteren en önemli belirtilerden biri de keskin bir hafızaya sahip olmasıdır, evladınızın ezber yeteneği akranlarından yüksekse, duyduğu, okuduğu şeyler zihnine çabuk yerleşiyor ve uzun süre kalıyorsa, tüm bunlar yüksek zeka belirtilerindendir.

    Farkındalığının yüksek olması
    Odaya yeni bir eşya alındığında, evde küçük bir değişim olduğunda hatta
    sizin ruh halinizi kolaylıkla sezip anlayabiliyor mu?

    Okul başarısı nasıl? ders çalışsa da çalışmasa da sınıfta en başarılı öğrenciler arasında yer alıyor mu?
    yüksek notlar alması onun için sıradan bir durum mu? okul başarısı üstün zekanın en önemli göstergelerindendir.ustun_zekali_cocugun_özellikleri_nelerdir (1)

    Zeki çocuklar genelde liderlik potansiyeli taşıyan çocuklardandır, grubu yönetme, arkadaşları arasında öne çıkma gibi özelliklere sahiptirler.

    Puzzle, satranç, bulmaca çözmek gibi zihinsel oyunları seviyorsa ve bu gibi faaliyetlerde başarılı ise çocuğunuz zeka parıltıları taşıyor demektir. Fakat her puzzleda yahut diğer oyunlarda başarılı çocuk zeki çocuk demek değildir, bildirdiğimiz özelliklerin çoğuna sahipse çocuğunuz için gerçekten zeki diyebilirsiniz.

    Yine zihinsel gelişimin yaştaşı olduğu gruplardan ileri olması, okuma yazmayı erken yaşta sökmesi, okumayı yazmayı sevmesi.

    Anlattığınız şeyleri, çevresinde olup bitenleri kolayca kavraması, onlarla ilgili şaşırtıcı yorumlar yapması.

    Smart young girl stood infront of a blackboard
    Smart young girl stood infront of a blackboard

    Sözel olarak kendini çok iyi ifade edebilmesi, özgüveninin yüksek olması, rahat bir şekilde düşüncelerini dile getirip, savunabilmesi.

    Çok soru sorması, sürekli öğrenme merakı yaşaması

    Bazı üstün zekalı çocuklarda zeka, konsantre eksikliği, hiperaktivite gibi bulgulara da yol açabiliyor. Mesela, okul hayatında, sürati intikali sebebiyle zeki çocuk akranlarından daha çabuk öğrenip, konunun tekrar edilmesinden, aynı konuyla ilgili örnekler çözülmesinden sıkıntı duyup, zamanla derslere olan ilgisinde azalma yaşayabiliyor.

    Dil öğrenmeye yeteneğinin olması, matematik problemlerini adeta eğlence yerine çözmesi, okuduklarını iyi bir şekilde zihninde muhafaza edip, bunları size olduğu gibi anlatması tüm bunlar parlak zeka belirtilerindendir.

    ilgili konular

    Çocuğun Zeka Gelişimine Katkısı Olan 10 Besin yazımızı okumak için tıklayınız
    Çocuğun Zeki Olması İçin Onla Bu Oyunları Oynayın Tıklayınız
    Hamilelikte Bebeğin Zeka Gelişimini Etkileyen Yiyecekler Tıklayınız
    Bebeklerde Zeka Geliştirme Yolları Tıklayınız

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.