Etiket: çocuk gelişimi

  • Çocukların Annelerinin Yanında Daha “Kötü” Olmalarının Gerçek Sebebi

    Çocukların Annelerinin Yanında Daha “Kötü” Olmalarının Gerçek Sebebi

    “Bütün gün benimle gayet iyilerdi, ama seni gördükleri andan itibaren kendilerini kaybettiler! Neden böyle oluyor anlamıyorum!” der eşim bana sürekli.

    Geçtiğimiz günlerde şöyle bir makale yayınlandı: “Araştırma: Çocuklar anneleriyle aynı yerde olduklarında yüzde 800 daha ‘kötü’ oluyorlar”. Elbette gerçek olmayan bir araştırma ve komik bir makaleydi bu. Başlığı okuduğumda gülmekten kırıldım. Makale gerçek olmasa da bence ana fikir gayet doğruydu! Çocuklar kesinlikle annelerinin yanında normalde olduklarından yüzde 800 daha ‘kötü’ oluyorlar. Peki ama neden?

    Çünkü sen, sevgili anne, onların güvenli bölgesisin. Sen, onların bütün problemleriyle birlikte gelebilecekleri tek yersin. Eğer sen bir şeyleri iyileştiremezsen, başka kim yapabilir bunu?

    Sen, sevgili anne, hoşa gitmeyen duyguların bir çöp öğütücüsüsün.

    Eğer bir çocuk, hoş olmayan bir takım durumlarda, bütün gün kendini tuttuysa, sizi gördüğü andan itibaren, en sonunda kendini bırakabileceği zamanın geldiğini bilir.

    Bu, içinde her ne biriktirdiyse onu tamamen bırakmaktır… ağlama…sızlanma…hatta bağırsakları. Dışarıda güzel bir gün geçirip eğlendikten sonra ya da işte eve yorgun döndüğünüzde en son uğraşmak isteyeceğiniz şey budur. Ama biz annelere kalır bu: Duyguların bütün yoğunluğuyla sınırsızca ifade edilişi ve yüzümüze inen şaplaklar. Kapıdan adımımızı attığımız andan itibaren hem de.

    Eğer kapıda ağlamalar, sızlanmalar ve çığlıklarla karşılanıyorsanız, çocuklarınızı şımartmadınız. Hayır, sakın kimsenin size bunu söylemesine izin vermeyin.

    Aslında siz, çocuğunuzun doğal olmasına izin verecek kadar güvenli bir alan yaratmışsınız.

    Ve bu arada… Çocukların duygularıyla ve bedensel işlevleriyle tamamen doğal olabilmeleri çok ama çok önemlidir. Büyüdüklerinde çocuklarımızın duygusal zekalarının ve beden farkındalıklarının gelişmiş olmasını istiyoruz değil mi?

    O yüzden bunu iyi bir işaret olarak görün. Çocuklarınızın sizi sevdiğinin bir göstergesi olarak ele alın. Ve sizi anladığımı bilin, çünkü çok ama çok zor, biliyorum.

    Çeviren ve paylaşan: egitimpedia.com

    Alıntı: http://www.popsugar.com/…/Why-Kids-Behave-Badly-When-Mom-Ar…

  • Slime Nasıl Yapılır?

    Slime Nasıl Yapılır?

    Slime ya da bir diğer adıyla zıp zıp hamur son aylarda yediden yetmişe herkesin elinde. Peki nedir bu slime trendi? Bu eğlenceli hamur nasıl yapılır? Yanıtları burada…

    Slime nedir?

    Akışkan jel kıvamındaki bu oyun hamurunun başlangıcı aslında 1970’li yıllara dayanıyor. Amerikalı bir oyuncak şirketi tarafından üretilen slime oyun hamurları ilerleyen yıllarda farklı farklı çeşitleriyle bir efsaneye dönüşüyor. Özellikle 90’larda birçok kırtasiyede satışa sunulan slime hamurları şimdilerde çocukların evde kendilerinin yaptıkları harika bir oyun aktivitesine dönüşüyor.

    Slime ile oynama

    Peki zıp zıp oyun jeli neden bu kadar ilgi görüyor? Evde hazırlaması son derece eğlenceli olan ve jelimsi kıvamıyla elde renk ve iz bırakmayan slime bu özellikleriyle birçok çocuğun tercihine dönüşüyor. Gıda boyalarıyla istenilen renklerin, hatta daha fazlası da istenirse simlerin de katılabildiği renkli slime hamurları yapmak çocukların yaratıcılıklarını besliyor. Sadece hazırlık kısmı değil, elinize alıp oynama kısmı bile hem el becerisini hem hayal gücünü geliştiriyor. Slime ile oynama aktivitesinin en faydalı yönlerinden biri de stresi azaltıyor olması.

    Slime nasıl yapılır?

    Peki evde elime nasıl yapılır derseniz, hemen size açıklayalım. İşte slime yapmak için gereken malzemeler ve birkaç ipucu…

    Malzemeler:

    • Bir su bardağı ılık su
    • Bir su bardağı oda sıcaklığında su
    • Yarım çay kaşığı boraks
    • Yarım su bardağı su bazlı tutkal
    • Çeyrek çay kaşığı istediğiniz renkte gıda boyası

    Yapılışı:

    • Bir su bardağı ılık su içine çeyrek çay kaşığı gıda boyası ve yarım çay kaşığı boraksı ekleyin.
    • Renk homojen hale gelene kadar karıştırın.
    • Ayrı bir kapta bir su bardağı oda sıcaklığındaki suyu yarım su bardağı su bazlı tutkalla karıştırın.
    • Borakslı suyu tutkallı karışıma yavaş yavaş karıştırarak ekleyin. Dilediğiniz kıvamı alana kadar karıştırmaya devam edin.

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com

  • Çocuğa çok küçük yaşta telefon, tablet almayın

    Çocuğa çok küçük yaşta telefon, tablet almayın

    Çocuğa çok küçük yaşta tablet, bilgisayar ya da telefon alınmasının ilk hatalardan biri olduğunu söyleyen Uzman Psikolog Merve Demir, “Erken yaşlarda bu tip teknolojik ürünlerin kullanımı, çocuk için bazı becerilerin gelişmesini geciktirebilir. Örneğin; küçük yaşta yoğun bir şekilde tablet kullanmaya başlayan bir çocuğun, konuşma becerileri yaşıtlarının gerisinde kalabilir. Çünkü çocuklar tabletle oynarken konuşma ihtiyacı hissetmezler. İnternet kullanımının içeriğinin, anne-babanın kontrolünde olmaması diğer hata. Çocuğunuzun hangi sitelere girdiğini kontrol etmediğinizde, kötü niyetli insanların ona ulaşma riskini de arttırmış olursunuz. Çocuk için güvenli internet hizmeti gibi bir uygulamanın kullanılmamasına dikkat etmek gerekiyor. Çocuklar internette hangi sitelerin kendileri için uygun, hangilerinin uygun olmadığını bilemezler. Hatta pek çok oyun sitesinde küfür, pornografik görüntüler gibi uygunsuz içerikle karşılaşabilirler. Bu tip programlar sayesinde çocuğunuzu bu olumsuz içerikten korumuş olursunuz. Çocuk kendisi için eğlenceli olan bir oyunu oynarken, ne zaman durması gerektiğini bilemez. Bu sebeple günlük belirli bir sürenin olmaması, çocuğun tabletle uzun süre vakit geçirmesine sebep olabilir” ifadelerini kaydetti.

    “Bağımlılık geliştirebilirler”

    “Çok uzun süreler internette vakit geçiren çocuklar, bağımlılık geliştirebilirler” diyerek aileleri uyaran Uzman Psikolog Merve Demir, “Çocuklar oynadığı oyunu bitirmek istemezler, yemek yemek yerine bilgisayarda oyun oynamayı tercih edebilirler. Tabletle oynamak için daha az uyumaya, sizinle daha az sohbet etmeye, ödevlerini yapmamaya başlayabilirler. Arkadaşlarıyla birlikte vakit geçirmek, okula gitmek istemeyebilirler. Toplumsal yaşamdan kaçıp, içine kapanabilirler. İnternet kullanması engellendiğinde aşırı tepkiler verebilirler. Çocuğa sorun çıkardığı zamanlarda tablet, telefon verilmesi yanlış davranışın ödüllendirilmesi anlamına gelir. Bu şekilde çocuk hangi davranışın doğru, hangisinin yanlış olduğunu öğrenemez. Çocuğa yemek yedirirken dikkatini dağıtmak için eline tablet ya da telefon vermek sıklıkla yapılan bir hata. Bu şekilde çocuk yediği yemeğin farkında olamaz. Ne kadar ne yediği üstünde kontrol sahibi olamaz. Bu da gelecekte görülebilecek yeme sorunlarına örneğin şişmanlığa zemin oluşturur. Ayrıca bu şekilde yemek yedirildiğinde çocuk, annesi tarafından kandırılmış olur. Bu da aralarındaki güven ilişkisini zedeler Anne ve babasının çocukla oynaması, çocuğun hem zihinsel hem de duygusal gelişimi için çok önemlidir. Bunun yerine konulabilecek bir teknolojik alet de yoktur. Bu sebeple anne babalar, diğer işlerinden vakit ayırıp çocukları ile oyun oynamalıdır” açıklamasında bulundu.

    “İnternet kullanımı sınırlı olmalıdır”

    İnternetin çocukla pazarlık aracı olmaması gerektiğini dile getiren Demir, “Anne-babalar; çocukla ilgili net sınırlara sahip olmadıklarında, sıklıkla çocukla pazarlık yapmaya başlarlar. Bu pazarlık da çoğu zaman, internet kullanımı üzerinden olur. ‘Ödevini yaparsan istediğin kadar tabletinle oynayabilirsin’ gibi konuşmalar oldukça yanlıştır. Çünkü bu tutum karşısında çocuk da anne ve babasıyla pazarlık yapmaya başlayabilir. Çoğu okulda teknolojik aletlerin, özel durumlar dışında okula getirilmesi yasaktır. Çünkü bu tip teknolojik aletler, çocuğun teneffüste bahçeye çıkıp arkadaşları ile oynamak yerine, sınıfta hareketsiz kalıp tabletle oynamasına sebep olabilir. Sosyalleşmesine engel olabilir. Ayrıca tablet ya da telefonu olmayan çocuklar açısından da kıskançlığa sebep olabilir. Çocuğu teknolojik aletlerden tamamen uzak büyütmek de günümüzde çok gerçekçi bir tutum değildir. Bu, çocuğun çağın dışında kalması, arkadaşlarından bazı konularda eksik olması anlamına gelir. Ancak internet kullanımı sınırlı olmalıdır” dedi.

    Uzman Psikolog Merve Demir, internet kullanımına sınır getirebilme yollarını ise şöyle açıkladı:

    “Öncelikle internet kullanımı ile ilgili çocuğunuza doğru model olun. Kendi internet kullanımınızı gözlemleyin. Telefonla, tabletle çok fazla vakit geçiriyorsanız, çocuğunuzdan önce kendinizi sınırlamaya çalışın. Çocuğunuzla daha fazla vakit geçirmeye çalışın. Onunla oyun oynayın, sohbet edin. Çocuğunuzla teknolojik aletlerin yanlış kullanımının zararları üzerine konuşun. Örneğin: görme sorunları, duruş bozuklukları, radyasyon, hareketsizlik, şişmanlama riski, uykusuzluk, sinirlilik gibi. İnternet kullanımı için günlük bir süre belirleyin. Çocukla bu konuda anlaşma yapın. Çocuğunuzun arkadaşları ile daha sık görüşmesini sağlayın. Sosyalleşebileceği ortamlarda bulunması için fırsat yaratın. Çocuğunuzun bilgisayarına bir güvenlik filtresi olmasını sağlayın. Sosyal paylaşım sitelerinde iletişim kurduğu kişilerin kimler olduğunu öğrenin. Çocuğa bu tip sitelerde kötü niyetli insanlar da bulunabileceğini, bu sebeple konuştuğu kişileri sizin bilmeniz gerektiğini açıklayın. Mümkünse tabletle oynarken yakınlarında olun. Çocuğun oynadığı oyunlar hakkında bilgi edinin. Bazı oyunlar onun yaşı için uygun olmayabilir.” İHA

  • Çocuklara ölümü nasıl anlatmalıyız?

    Çocuklara ölümü nasıl anlatmalıyız?

    Ebeveynlerin ve diğer aile büyüklerinin yaşadığı zorluklardan biri çocuğa ölümü anlatmak ona bu konuda bilgilendirmeye çalışmaktır. Ölümü anlamak ve anlatmak yetişkinler için de kolay bir durum değilken, çocuğa bu konuda bilgi vermek daha zor olabilir.

    ÇOCUĞA ÖLÜM HABERİNİ VERİRKEN YAPILAN YANLIŞLAR NELERDİR?

    Ebeveynler veya diğer aile büyükleri çocukların sorduğu soruları duymazlıktan gelmeye veya geçiştirmeye çalışabilirler.

    Ebeveynler veya aile büyükleri çocuklarına ölümü nasıl anlatacağını bilemedikleri için; uzak bir yerde çalışmaya gitti, akrabaya gitti, çok uzun bir uykuya daldı gibi cevaplar verebilirler. Ancak bu cevapları çocukların anlamlandırması zordur. Çocuğun bu cevaplar karşısında kaygısı azalmadığı gibi aksine artış gösterir.

    Çocuğun anlamaması veya etkilenmemesi için onun yanında duyguları gizlemeye çalışmak kadar çocuğun yanında aşırı ağlamalar, feryatlar, sitemler de doğru değildir.

    Çocuğa ölüm haberini verdikten sonra hem ebeveynin hem de çocuğun davranışlarını kontrol altında tutmakta çocuğun duygu ve davranışlarını engelleyen bir durumdur.

    Ölüm haberini verdikten sonraki süreçte çocuktaki mutsuzluğu, hırçınlığı, öfkeyi veya davranış değişikliklerini eleştirmek ve çocuğa bu konuda tepki göstermekte hatalı bir durumdur.

    ÇOCUĞA ÖLÜM HABERİNİ NASIL VERMELİYİZ?

    En önemli nokta çocuğun gelişim seviyesine ve yaş grubuna göre bilgi vermektir. Tıpkı yetişkinler gibi çocukların da aniden ölüm haberi almaları onları etkilemektedir. Bu yüzden çocuklara ölüm haberi vermeden önce onları hazırlamak daha doğrudur. Kişi ani şekilde hayatını kaybetmiş bile olsa kişinin ağır bir rahatsızlık geçirdiği söylenerek çocuğu önceden hazırlamak önemlidir.

    Ölüm haberini çocuğun duygusal anlamda en yoğun olduğu kişi vermesi yapılacak doğru adımlardan biridir. Tanımadığı veya samimi olmadığı birinden aniden ölüm haberini öğrenmesi çocuğu sarsabilir.

    Çocuğa ölüm haberini verirken sessiz ve kabalık olmayan bir ortamda mümkün olduğunda sakin şekilde(ancak sakin olmak hiç birşey olmamış gibi davranmak değildir) onun yaşına uygun anlayabileceği cümlelerle ifade etmek doğrudur.

    Aile bireylerinden biri öldükten sonra çocukları bu ortamdan uzaklaştırmak, akrabaların veya sevilen diğer insanların yanına bir süreliğine bırakmak doğru değildir. Çocuklar sevdikleriyle birlikte kalıp hem kendi acılarını hem de sevdiği diğer kişilerin acılarını hafifletmeyi isteyebilirler.

    Tıpkı yetişkinler gibi çocuklar da ölüm sürecinin peşinden gelen yas dönemi yaşarlar. Bu dönemde çocukların davranışlarında değişmeler bekleriz. İçe kapanma, ağlama, öfkelenme gibi. Ebeveynlerin bu süreçte çocuğun hissettiği duygulara anlamaya yönelik çocuklara yaklaşması çok önemlidir.

    Psk. Ceren Gümüş

  • Disleksi Hakkında Bilmeniz Gerekenler

    Disleksi Hakkında Bilmeniz Gerekenler

    “Disleksi bir hastalık değildir” diyerek yola çıkan Türkiye Disleksi Vakfı, özel öğrenme ve algılama farklılığı olan çocuklara eğitim, yardım, psikolojik destek gibi konularda dislektik aile ve çocukların sorunlarına ortak çözümler bulmak amacıyla yola çıkmış bir vakıf.

    Okuma güçlüğü olarak tanımlanan dislekside, sadece yanlış ya da hatalı okuma değil; okuma yavaşlığı, okuduğunu anlama ve anlatabilme becerisinde yetersizlik de söz konusudur. Okul çağı çocuklarının %10 ila 15’inde görülen, erkeklerde daha fazla rastlanan disleksinin yanı sıra, yazma güçlüğü olarak tanımlanan disgrafi ve matematik güçlüğü olarak tanımlanan diskalkuli de vakfın konuları arasında.

    Erken tanının son derece önemli olduğu disleksi konusunda bilmeniz gerekenleri Türkiye Disleksi Vakfı’nın kurucusu ve başkanı Elif Yavuz’dan dinliyoruz.

    1- Disleksi, disgrafi ve diskalkuliyi bir hastalık değil, bir öğrenme güçlüğü olarak sizden dinleyebilir miyiz?

    Disleksi, disgrafi ve diskalkulinin Öğrenme Güçlüğü veya Özgül Öğrenme Güçlüğünün (ÖÖG) alt dalları olduğunu söyleyebiliriz. Öğrenme güçlüğünü kısacası öğrenmede zorlanan çocuk şeklinde ifade edebiliriz. Maalesef bu ifade çoğunluk tarafından zihinsel bir yetersizlikten kaynaklanan öğrenememe güçlüğü şeklinde algılanmaktadır. Halbuki Öğrenme Güçlüğü diye tanımladığımız şey; normal ya da normal üzerinde bir zekâya sahip yani zekâ geriliği olmayan, herhangi bir nörolojik ve fiziki bir rahatsızlık veya otizm gibi gelişimsel bir güçlük olmaksızın, okuma, yazma, aritmetik gibi akademik becerilerde, yetersizlik ile kendini gösteren bir güçlük olarak ifade edebiliriz. Başka bir ifade ile Öğrenme güçlüğü olan çocuğun yaşına uygun akademik bilgileri zekâsına oranla daha zor öğrenebilmesidir diyebiliriz. Literatürde bundan 15-20 yıl önce Özel Öğrenme Güçlüğü ifadesi kullanılıyordu, Daha sonra Öğrenme Güçlüğü kullanılmaya başlandı. Bu kişiler öğrenme ile ilgili güçlükler yaşarken genelde de zekâ geriliği ile karıştırıldığından “özgül öğrenme güçlüğü” yerine günümüzde çoğunlukla “Disleksi” kavramı daha yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Disleksi aslında temel olarak okuma zorluğudur.

    Öğrenme Güçlükleri 3 ana gurupta incelenir. Bu alt-tipler, tek başına görülebileceği gibi ikisi veya üçü de birlikte görülebilir.

    Sıklıkla birkaç alt tip birlikte görülür;

    Disleksiyi okuma güçlüğü olarak tarif edebiliriz. Bu tür güçlüğe sahip çocuklarda; okumayı geçmeme veya okumaya geçmede zorlanma, okumayı sökse bile yavaş, yanlış bir şekilde okuma, okuduğunu anlayamama, okuduğunu yorumlamada zorluk çekme, hızlı okuyamama okurken harf-hece-sözcük atlama, anlamı bozma, harf-ses uyumunu kavrayamama, harflerin ya da hecelerin yerini değiştirme, sözcükleri seslendirmede güçlükler yaşama ve bundan dolayı sesli okuma yapmaktan kaçınma gibi sorunlar öne çıkar. Genellikle okula başladıkları dönemde fark edilirler.

    Disgrafiyi Yazma güçlüğü olarak tarif edebiliriz. Bu tür güçlüğe sahip çocuklarda yazı yazmada ya da yazılı anlatımda güçlük veya zorlanma, duyduğu kelimeleri yazarken harfleri yanlış, eksik ya da ters yazma şeklinde yazım hataları, okunaksız ve düzensiz el yazısı, bazı rakamları, harfleri veya sözcükleri ters yazma, b-d, m-n, ı-i, d-t, g-ğ, g-y gibi harfleri karıştırma, kelimeler arasında boşluk bırakmadan ya da kelimeyi birkaç parçaya bölerek yazma gibi güçlüklere rastlanır.

    Diskalkuli diye de bilinen aritmetik güçlükte ise, matematik terimlerini, kavramları anlayamama, sayı ve sembolleri tanıyamama, gerekli sembolleri kullanma, elde sayıları toplamayı unutma, çarpım tablosunu öğrenmede sınıf arkadaşlarına göre daha geri kalma, aritmetik problemlerin çözümünde izlenecek adımlara karar verememe şeklinde kendisini gösteren güçlüklere rastlanır.  Bu durumlarda çocukların akademik başarılarını olumsuz etkiler.

    2- Dislekside doğru tanı nasıl ve ne zaman konur? Tespit konusunda en önemli roller kimlere düşer?

    Öğrenme güçlüğünden şüphelenmek aslında kolay bir şey. Öğrenme güçlüğüne ait belirtiler okul öncesinde gözükmeye başlamış olmasına rağmen asıl sorunlar çocuğun eğitim öğretim hayatının başlaması ile birlikte gün yüzüne çıkmaktadır. Bu dönemde anne-babalar, öğretmeler çocuğun günlük hayatta karşılaştığı sorunları çözme becerileri ile birlikte çocuğun zihinsel kapasiteleri hakkında az çok fikir sahibi olabilmekteler. Çocuğun okula başlaması ile iş okumaya, yazmaya veya matematiğe geldiğinde ebeveynler ve öğretmenler çocuğun kapasitesi ile örtüşmeyen sorunlarla karşılaşmaktalar. Öğrenme güçlüğünün tanımında ifade ettiğimiz temelde üç ana güçlük olan okumaya dair güçlükler yazmaya dair güçlükler veya aritmetiğe ait güçlükler gün yüzüne çıkmaya başlar. Tam da bu dönemde doğru tanı ve tespit edilmesi adına en önemli rol öncelikle öğretmenlere ardından da anne babalara düşmektedir. Bunun için de öncelikle öğretmenlerin ardından, ailelerin öğrenme güçlükleri hakkında detaylı bilgi sahibi olmaları gerekir. Ama maalesef öğretmeler ve ebeveynlerin bu konuda yeterli bilgi ve donanıma sahip olmadıkları görülmektedir. Öğretmenlerin ve ebeveynlerin çocukta gördüğü sorunları vakit kaybetmeden özellikle öğrenme güçlükleri alanında uzman olan psikiyatristlere yönlendirmeleri gerekmektedir.

    3- Disleksinin düzelmesi için ne yapmak ve hangi kurumlara danışmak gerek?

    Disleksi ile ilgili sorunlarla karşılaşıldığında yaygın olarak “Zamanla düzelir” veya “Babası da böyleydi, sonradan açılır” gibi yaklaşımlarla ya görmezden geliniyor veya zamana bırakılarak sorun gittikçe büyümesine yol açılmış olunuyor. Bunun yerine çocukta Öğrenme Güçlüğüne ait belirtiler gözlenmeye başlandıktan sonra vakit kaybetmeden bu alanda uzman olan psikiyatristlere yönlendirmek gerekir. Bununla birlikte Öğrenme Güçlüğü var mı yok mu, bunun tespit edilmesi adına genel bir zekâ testinin yapılarak çocuğun zihinsel kapasitesinin belirlenmesi gerekmektedir. Bunun içinde zekâ testleri alanında uzman bir psikologdan destek alınması gerekmektedir.

    Bundan sonrası için de çocuktaki öğrenme güçlüğünün derecesine göre göre hafif, orta yüksek, çok yüksek şeklinde psikiyatristin veya psikoloğun yapacağı yönlendirmeler doğrultusunda özel eğitim uzmanları tarafından hazırlanan özel eğitim programlarının uygulanması, bu programlara uyumlu bir şekilde okulda ve ailede çocuğun desteklenmesi gerekmektedir. Yapılacak bu eğitim programlarının süresi çocuğun düzeyine göre hazırlanmakta ve kişiden kişiye değişmektedir.

    4- Dislektik çocuğu olan ebeveynlere genel anlamda ne gibi görevler düşer?

    Dislektik çocuğu olan ailelere düşen görevleri şu şekilde sıralayabiliriz.

    • Başlangıçta çocuğunun böyle bir güçlüğünün olduğunu kabul edilmesi
    • Öğrenme güçlüğünün bir ruhsal rahatsızlık, bir hastalıkmış gibi algılamamaları
    • Bu güçlüğün üstesinden gelinmesi için yardım, psikolojik destek ve eğitim yöntemlerinden yararlanmasına olanak sağlanması
    • Çocuğun yaşadığı güçlüğe özgüvenlerinin kırılmamasına özen gösterilmesi
    • Çocuğun öğretmeni ile iyi diyaloglar kurarak, güçlüğü el birliği ile aşmaları
    • Çocuğa karşı anne, baba, öğretmeni, özel eğitim öğretmeni; herkesin aynı dili kullanmaları, ortak tavır sergilemeleri
    • Çocuğun başarması için baskı yapmadan destek olunması,
    • Diğer çocuklarla kıyaslanmamaları
    • Çocuğu kendini ifade edebileceği, özgüvenini destekleyeceği spor, müzik ya da sanat gibi alanlara yönlendirme
    • Çocuğun elde ettiği başarıdan ziyade harcadığı çabanın desteklenmesi
    • Dislektik olan çocuk okuduğunu anlamada sorun yaşadığı için bu çocuğu hızlı okutmaya çalışma, dakikada bilmem kaç kelime okumasını sağlamaya çalışma gibi çabaların içerisine girmek yerine, ritmik okutmaya çalışma, okurken vurgulara dikkat ettirmelerini önerebiliriz.

    5- Ülkemizde disleksi ne sıklıkta görülüyor ve bu konuda ne gibi çalışmalar sağlanıyor?
    Disleksi %6 ile %10 arasında görülmektedir. Ülkemizde dislektik çocuklar için devlet destekli özel eğitim kurumları mevcuttur. Özel eğitim öğretmenleri dislektik çocuklarımıza eğitimleri konusunda destek olmaktadır. İstanbul Ataşehir’de DEM Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’ni açıyoruz. Kurumumuzda Özgül Öğrenme Güçlüğü, Dikkat Eksikliği, Hiperaktivite ve Dil Konuşma Güçlüğü yaşayan çocuklarımızın eğitim alacakları kurumumuz devlet destekli çalışacaktır.

    6- Einstein’dan Mozart’a, Leonardo da Vinci’den Thomas Edison’a; ünlü dahi ve sanatçıların da dislektik oldukları bilinir. Ülkemizde de dislektik olan başarılı ünlüler var mıdır?
    Türkiye’de bilinen dislektik ünlüler arasında Ebru Cündübeyoğlu, Refika Birgül, Alphan Manas ve Aslı Enver var.

    7- Siz disleksi ile nasıl tanıştınız ve vakfı kurmaya nasıl karar verdiniz?

    Kendi kızımın ilkokula başlamasıyla daha önce hiç duymadığım Disleksi (Özgül Öğrenme Güçlüğü) ile tanıştım. Vakıf kurma süreci ise araştırmalarım sonucunda bu konuda çok fazla çocuğun sıkıntı yaşadığını gördüm. Ancak eğitim alanında destek alabileceğimiz yerlerin yetersizliğini fark ettim ve bu konuyla ilgili daha detaylı çalışma yapabilmek için Türkiye Disleksi Vakfı’nı kurmaya karar verdim. Dislektik çocukların ebeveynleriyle bu yola çıktık.

    8- Türkiye Disleksi Vakfı olarak yaptığınız çalışmalardan kısaca bahsedebilir misiniz?

    • Üç uluslararası Disleksi kongresi yaptık. Bu kongrelere Amerika, Rusya, İngiltere, Bulgaristan, Azerbaycan gibi ülkelerden alanında uzman akademisyenler katıldı.
    • Vakıf çocuklarımıza sosyal sorumluluk projesi olan Disleksiye Yelken Açıyorum ile denize açıldık.
    • Alan uzmanları ve öğretmenlerimize bilgi güncelleme eğitimleri ve seminerler gerçekleştirdik.
    • 15 Nisan 2016 tarihinde Uluslararası Disleksi Birliği Küresel Ortaklık Program Üyeliği’ne (The International Dyslexia Association Global Partners Program) kabul edildik.
    • Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde ailelere ve öğretmenlerimize çok sayıda eğitim seminerleri verdik ve vermeye devam ediyoruz.
    • Ailelerimize psikolojik destekler veriyoruz.
    • Merkezimizde çocuklarımızın tanılanmalarını yapıyoruz.
    • Türkiye ve yurtdışında üniversiteler ve kurumlar ile işbirlikleri ve ortaklıklar gerçekleştiriyoruz.

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com

  • Mutlu ve sağlıklı bir çocuk nasıl yetiştirilir?

    Mutlu ve sağlıklı bir çocuk nasıl yetiştirilir?

    – Bebeği ilgi ve sevgiyle büyütmek ; bebeğe dokunmak , konuşmak, gülümsemek, ağladığında yanında olmak ;

    – Çocuğun zihinsel , sosyal ,duygusal , fiziksel gelişimini destekleyin ; duygusal ve sosyal paylaşımlar, iyi eğitim , zihinsel ve fiziksel aktivite çocuğun güçlü ve iyi hissetmesini sağlar.

    – Küçük çocukluktan itibaren yapabileceği aktiviteleri çocuğun kendi başına yapmasına izin vermek çocuğun motivasyonunu ve kendine olan güvenini arttırır!

    – Çocuk ile oyun oynayın ; oyun çocuğun kendini ifade edebildiği , yeteneklerini ortaya koyup, geliştirebildiği ,duygularını paylaşabildiği alandır.

    Mutlu ve sağlıklı bir çocuk nasıl yetiştirilir? | 1

    – Çocuk ile kaliteli zaman geçirmek , iyi aile ilişkileri ,çocuğun aidiyet duygusunu güçlendirir.

    – Çocuğun sadece temel ihtiyaçlarını gidermeye yönelik ebeveyn olmayın; zaman geçirin, zevk aldığı aktiviteleri keşfedin, gülün,eğlenin,keyifli zaman geçirin.

    – Çocuğu azar, tehdit, eleştiri olmadan dinleyin ; çocuğa birey olarak değer veren ve onu anlayan, dinleyen ebeveynler olun; çocuğun kendini ifade etmesine izin verin.

    – Aşırı koruyucu davranmadan çocuğun bireyselliğini teşvik edin;aşırı koruyucu davranışlarda çocuk büyüdüğünü hissedemez; kendi kendine başarabildiğini hissetmek çocuğun kendine olan güven ve değer duygusunu arttırır.

    – Tablet,tv, bilgisayar gibi araçları kısıtlayarak çocukların ilgi ve becerilerini takip edin ,yaratıcılıklarını destekleyin, yeteneklerine yönelik branşlara yönlendirin.

    – Çocuğun baş edemediği durumlarda baş etme yollarını ona kılavuzluk edin.

    – Çocuk davranışlarda ebeveynleri model alır; çevrede olumlu tutum ve yaklaşımlarınızı çocuk benimseyecektir.

    – Çocuğa yaklaşımda olumlu tutumlar ve duygular onun bu duygu ve tutumları benimseyerek davranmasını sağlar.

    – Hayal kırıklıkları ile baş etmesini öğretin.

    – Çocuğun akademik hayatına önem verin; çocuğun kişiliği ve yapabileceklerini iyi değerlendirip, çocuktan beklentileri buna göre ayarlayın.

    – Akademik başarısına göre çocuğu değerlendirmeyin!

    – Çocuğun ergenlik öncesi ve ergenlik dönemine uygun yaşanabilecekler ile ilgili bilgi edinmek kriz dönemleriyle daha iyi baş etmenizi ve ergenin bu dönemleri daha kolay atlatmasını sağlar; ergenin her zaman güvenebileceği , paylaşabileceği sırdaşlar olun!

    – Yeni nesillerin getirdiği farklılıkları ve yenilikleri anlamaya çalışarak iletişiminizi güçlendirin!

    – Aile içi sorunları ( eş ilişkilerinde sorunlar, vb.) çocuğa yansıtmamak bu durumları yetişkinlerin kendi aralarında çözebilmesi gerekir.

    – Kendini sağlıklı, mutlu , huzurlu hisseden ebeveyn bunu çocuğa yansıtır. Kendi stresli olduğunuz dönemlerde rahatlatıcı aktiviteler bularak kendi ruh sağlığınıza önem verin!

     

    Kaynak: Uzm. Psk. Özge Merve TÜRK

  • 1-2 yaş çocuklarda disiplin

    1-2 yaş çocuklarda disiplin

    Çocukların disiplin eğitiminde en önemli unsur, şartsız sevgidir. Çocuklar eğitilirken, her şeyden önce ebeveynleri tarafından hiçbir koşula bağlı olmadan sevildiklerini hissetmelidirler. Çocukların bu sevgiyi hissetmesi, kişilik gelişimlerinde büyük bir rol oynar.

    1-2 yaş çocuklarda disiplin

    Henüz sözel becerisi gelişmemiş küçük çocuklarda da disiplin için belirgin kurallar koymak önemlidir. Her çocuğun sınırlara ihtiyacı vardır. Ebeveynler kurallar konusunda çocuklarına karşı tutarlı olmalıdır. Eğer kurallar bazen katı bir şekilde uygulanıp, bazen de hiç uygulanmıyorsa bu tutarsızlık çocukta kafa karışıklığı yaratabilir. Bu nedenle, ebeveynlerin kararlı bir şekilde çocuklarına karşı tutumlarını devam ettirmeleri gerekmektedir.

    Çocuğa verilen disiplinde, öncelikli olarak ebeveynin çocuğa iyi bir model olması gerekir. Çocukların eğitiminde kritik olan bir öğe de ödül-ceza yöntemidir. Eğer ebeveyn çocuğun bir davranışını devam ettirmesini istiyorsa, ödül çocuğa cezadan hemen sonra verilmelidir. Davranış ile ödül arasına zaman girerse, ödülün etkisi azalır. Bunun yanı sıra, davranışın artması için çocuk istenilen davranışı yaptığında sık sık övülmelidir. Eğer çocuk kurallara uymazsa ve ebeveyn çocuğu cezalandırırsa, çocuk bu davranışı, ebeveyninden korktuğu için yapmayı keser. Ancak ceza yöntemiyle korku duygusu yaratıldığı için, çocuk bu davranışı neden yapmaması gerektiğini anlamaz ve hangi davranışı yapması gerektiğini öğrenemez. Korkmadığı ortamlarda da davranış tekrar ortaya çıkabilir. Bunun yerine, çocuğa bu davranışı neden yapmaması gerektiğini anlatmaya çalışmak daha etkili bir yoldur.

    Özellikle 1-2 yaşlarındaki çocuklar çevrelerini araştırmak ve keşfetmek isterler. Bu da bazen tehlikeli durumlara yol açabilir. Eğer çocuk istenmeyen bir davranışta bulunuyorsa, örneğin elini prize sokuyorsa ebeveyn çocuğa “hayır” demeyle birlikle, çocuğa müdahale etmeli ve elini prizden çekmelidir. Bir başka durum ise, çocuğun bazen istediği bir şeyde çok fazla ısrarcı olmasıdır. Böyle durumlarda ebeveynler çocuğun dikkatini başka bir yöne çekmeye çalışmalıdır. Ebeveynin çocukla birlikte öfke krizine girmek yerine sakin kalmayı başarıp çocuğun dikkatini dağıtması ve başka bir şeyle ilgilenmesini sağlaması, çocuğun ısrarından vazgeçmesine yardımcı olur.

    Uzm. Psk. Cangül TOKMAKTEPE

  • Çocuk disiplini ‘nde 40 altın kural

    Çocuk disiplini ‘nde 40 altın kural

    Artık ebeveynler için çocuk disiplini konusunda pek çok bilgi bulunuyor. Bilginin kolay ulaşılabilmesinin avantajlarının yanı sıra bu durum anne babalarda çoğu zaman kafa karışıklığına yol açıyor. Çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek isteyen ebeveynler için hangi bilginin doğru olduğuna karar vermek daha zor bir hal alıyor. İşte ebeveynler için sade ve net açıklamalarla çocuk disiplininde önerilen 40 altın kural:

    1) Çocuğa koşulsuz sevgiyi hissettirmek: Çocuk disiplininde önemli noktalardan ilki, anne-babanın çocuklarını sevdiğini ona hissettirmeleridir. Bu sevgi hiçbir koşula bağlı olmamalıdır. Eğer ebeveynler çocuğun başarısı ya da başarısızlıklarına bağlı olarak çocuğu severse, çocuk sürekli anne babasının gözüne girmeye ve onların sevgisini kazanmaya çalışacaktır.

    2) Çocuğa koyulacak kural konusunda ebeveynler arasında fikir birliğine varmış olmak: Kural koyma konusunda anne babanın kendi aralarında aynı görüşe sahip olmaları önemlidir. Eğer annenin “hayır” dediğine baba “tamam” derse bu durum çocukta kafa karışıklığı yaratır, çocuk yapması gereken davranışı değil, işine gelen davranışı sergiler.

    3) Kuralları koyarken çocuğu da dahil etmek: Kuralları benimseyebilmesi için kurallar konulurken çocuklara da söz hakkı verilmelidir. Bazı kurallar değişmezdir ve çocuğun fikrinin alınması olası değildir. Ancak daha basit konularda kural konulurken çocuğun da fikri alınırsa çocuğun kurala uyması kolaylaşabilir. Örneğin, küçük çocuklar için gün içinde içmesi gereken sütü uykudan önce mi yoksa sonra mı içeceğine kendisinin karar vermesine imkan verilebilir.

    4) Kurallarda tutarlı olmak: Kuralları uygularken tutarlı olmak, çocuğun istenen davranışı öğrenmesine yardımcı olur. Eğer ebeveynler kuralları ilk birkaç sefer uyguluyorsa ve sonra vazgeçiyorsa, çocuk o davranışı öğrenemez. Ebeveynler eğer bir kural koyduysa, tutarlı bir şekilde her seferinde çocuğa o kuralı uygulamalıdır.

    Çocuk disiplini 'nde 40 altın kural | 2

    5) Sınırları net çizmiş olmak: Çocuğa kurallar anlaşılır ve belirgin bir şekilde aktarılmalıdır. Eğer çocuğa söylenen kuralın ucu açık bırakılıyorsa bu ebeveyn ve çocuk arasında anlaşmazlığa yol açabilir. Örneğin, anne çocuğa erken yat diyorsa ve bir saat belirtmiyorsa, bu çocuk için bir belirsizlik yaratır. Çocuğun yaşına uygun saat ne ise o saatte yatması gerektiği söylenirse çocuk için daha net olur.

    6) Çocuklara kuralları öğretirken sabırlı olmak: Kuralları öğrenirken çocukların hata yapabileceği unutulmamalıdır. Ebeveynler, çocuklar kuralları öğrenmeye çalışırken sabırlı olmalı ve hata yaptıklarında onları çabalamaya teşvik etmelidir.

    7) Çocuğa model olmak: Her ne kadar kurallar belirlenip çocuğa açıklansa da, çocuklara disiplin vermenin en etkili yollarından biri ebeveynlerin çocuğa iyi örnek olmalarıdır. Çocuklar anne babalarını gözlemler ve onlar gibi davranmaya eğilimlidirler. Ebeveynler de çocuklarına aktardıkları kurallara paralel bir şekilde davranmalıdır. İyi bir rol model olmak, çocuğun daha kolay öğrenmesini sağlayacaktır.

    8) Çocuğun davranışını ödüllendirmek: Ödül yöntemi, çocuğun istenilen davranışını arttırmak açısından önemlidir. Eğer çocuk istenilen bir davranış sergilediyse, ardından istediği bir şeyle ödüllendirmek o davranışı arttırmaya yarayacaktır. Burada önemli olan nokta, ödülün davranıştan hemen sonra verilmesidir. Eğer araya zaman girerse ödülün etkisi azalır.

    9) İstenmeyen davranışı pekiştirmemek: Eğer çocuk istediği bir şey alınmadığında ağlama krizlerine giriyorsa anne babalar çocuğun sakinleşmesi için genelde istediği şeyi almayı tercih ederler. Çocuk burada ağlayarak istediğinin alınacağını öğrenir ve aslında istenmeyen davranışı pekişmiş olur. Bunun yerine çocuğun sakinleşmesini beklemek daha iyi bir yol olacaktır.

    10) Çocuğa neden yapmaması gerektiğini anlatmak: Kuralların nedenlerinin açıklanması ve çocuk tarafından anlaşılması, o kurala uyma olasılığını arttıracaktır. Sebebini açıklamadan çocuğun itaat etmesi beklenirse, çocuk kuralın mantığını anlayamaz ve uygulamakta zorlanır. Örneğin, çocuktan sandalyeye tırmanmaması isteniyorsa, sandalyeden düşebileceği ve canının acıyabileceği anlatılarak kural açıklanmalıdır.

    11) Hangi davranışın doğru olduğunu çocuğa net aktarmak: Genelde çocuğa yapılmaması gerekenler söylenir, ama öğrenmesi gereken davranışlar açıklanmaz. Çocuk yapmaması gerekeni öğrense bile, yerine alternatif olarak hangi davranışı koyacağını öğrenemez. Ebeveynler çocuğa yapmaması gerekenleri söylemenin yanı sıra, doğru davranışların neler olduğunu da anlatmalılardır.

    12) Çocuğun kişiliğini değil davranışını yorumlamak: Çocuk herhangi bir davranış yaptığında, çocuğun kişiliğini değil bu davranışı eleştirmek gerekir. Eğer çocuk istenmeyen bir davranış yaptığında ebeveyn onun kişiliğini eleştirirse, çocuk kendini “kötü” biri olarak görür. Ancak sadece davranış eleştirilirse çocuk karakterinin değil davranışının yanlış olduğunun farkına varır.

    13) Çocukla inatlaşmak yerine dikkatini başka yöne çekmeye çalışmak: Çocuk bir şey istediğinde eğer ebeveynler buna izin vermiyorsa, genelde bu durum krize dönüşür; çocuk inat ederek istemeye devam eder. Böyle durumlarda çocukla inatlaşmak yerine dikkatini başka yöne çevirmek ve çocuğu sakinleştirmek daha etkili bir yoldur. Böylelikle aradaki kriz büyümez.

    14) Kurallara uymadığında ne olacağını tespit etmek: Çocuğa uyması gereken kuralların neler olduğunun açıklanması önemli olduğu kadar, bu kurallara uymazsa sonuçlarının ne olabileceği konusunda da bilgilendirmek de önemlidir.

    Çocuk disiplini 'nde 40 altın kural | 3

    15) Sonuçları tutarlı şekilde uygulamak: Eğer çocuk kurallara uymazsa çocuk sonuçlarına maruz bırakılmalıdır. Eğer çocuk toplaması gereken oyuncaklarını toplamıyorsa, ebeveyn onun yerine oyuncakları toplamamalı, oyuncakları dağınık bırakmalıdır. Çocuk bir daha oyun oynayacağı zaman dağınık oyuncaklarla karşılaşmalı ve kendi toplamak zorunda kalmalıdır. Kuralın sonucu olarak toplamak durumunda kalan çocuğun bir sonraki sefer oyuncakları toplama ihtimali artacaktır.

    16) Diğer aile bireylerini kurallardan haberdar etmek: Kuralları sadece anne ve babanın uygulaması yeterli değildir. Geniş ailedeki diğer kişiler de, örneğin anneanne, babaanne ve dedeler kurallar hakkında bilgilendirilmeli ve onların da bu kuralları uygulaması gerekmektedir.

    17) Çocuğun hatalarını başkalarının yanında değil yalnızken söylemek: Çocuğun yaptığı yanlışları başkasının yanında söylemek çocukta utanç duygusuna yol açabilir. Bunun yerine, yalnızken ve sakin bir şekilde çocukla konuşmak daha uygun olacaktır.

    18) Çocuk istenen davranışı sergilediğinde övmek: Takdir çocukların gelişimi açısından önemlidir. Özellikle küçük yaşlarda çocuğun davranışları övmek, çocuğun o davranışı geliştirmesinde etkili olacaktır. Ancak övgü de dozunda olmalıdır. Abartılı övgü inandırıcılığını kaybeder.

    19) Çocuğun sorumluluk almasına yardımcı olmak: Çocuğun yaşına uygun sorumluluklar vermek çocuğun özgüven gelişiminde katkıda bulunacaktır. Çocuğun küçük yaştan itibaren bir şeyleri başarabildiğini hissetmesi, motivasyonunu ve çabalarını arttıracaktır.

    20) Çocuğa gerekli durumlarda hayır demeyi bilmek: Ebeveynler genelde çocuklarına sert gözükmemek için hayır demekten kaçınır. Ama gerekli zamanlarda ve tutarlı şekilde söylenen hayır, çocuğun güven duygusunu geliştirir. Çocuk da gerekli durumlarda “hayır” diyebilmeyi öğrenir.

    21) Çocuğun yaşına uygun kurallar belirlemek: Kuralları çocuğun yaşına göre belirlemek, kulların uygulanmasını arttırır. Örneğin, 17 yaşındaki birine akşam 9’da yat demek, uygulanabilir bir beklenti olmayacaktır. Daha uygun beklentiler hem ebeveyn ve çocuk arasındaki iletişimi güçlendirir, hem de kurallar çocuk için daha uygulanabilir hale gelir.

    22) Çocuğa yapması gerekeni direk söylemek: Çocuğa yapması gereken şeyi öneri şeklinde sunmak yerine direk söylemek gerekir. Eğer çocuk o gün ödevini bitirmesi gerekiyorsa, “ödevini yapmak ister misin” yerine “ödevini yapman gerekiyor” denmelidir.

    23) Hatalarından sorumlu tutmak: Çocuk yanlış bir şey yaparsa bunun sorumluluğunu alması sağlanmalı ve özür dilemeyi öğrenmesi gerekir. Eğer okula ödevini yapmadan giderse öğretmenine bu durumu kendisi açıklamalı ve öğretmeninden özür dilemeyi bilmelidir.

    24) Şiddetten uzak durmak: Her ne ölçüde olursa olsun çocuğa şiddet kesinlikle uygulanmamalıdır.

    25) Başka çocuklarla kıyaslamamak: Kıyas, hiç kimse tarafından hoş karşılanmaz. Özellikle çocukların ebeveynler tarafından kıyaslanması, kendilerini sürekli bir yarış içindeymiş gibi hissetmelerine neden olur. Bu tutum, hayatları boyunca kendilerine yüksek standartlar koymalarına yol açabilir. Bu standartlara ulaşmak için de çok fazla çaba harcamaya, standartlara ulaşamazlarsa büyük hayal kırıklıkları yaşamalarına sebep olabilir.

    26) Çocuğun duygularına değer vermek: Ebeveynler çocukların duygularını ifade etmelerine olanak sağlamalıdır. Bunu da kendi duygularını çocuklarına açarak başarabilirler. Anne babanın çocuklarıyla duygularından konuşması, çocuğun da kendini ifade etmesini kolaylaştıracaktır.

    27) Birlikte vakit geçirmek: Anne baba çocukla yeterince vakit geçirmelidir. Anne ve babanın çocukla ayrı ayrı vakit geçirmesinin önemli olduğu kadar, hep birlikte geçirilen zamanlar da çocuk için önem taşımaktadır. Birlikte geçirilen vaktin kalitesi de önemlidir. Çocukla paylaşılanlar, birlikte yapılan aktiviteler ilişkinin yapısını belirleyen etkenlerden biridir. Eğer çocuğun yaşı küçükse birlikte oyun oynamak ilişkiyi geliştirme açısından oldukça etkili bir yoldur.

    28) Çok fazla öğüt vermemek: Şüphesiz ebeveynlerin hayata dair çok deneyimi vardır. Çocukların da ebeveynlerin deneyimlerine ihtiyacı vardır. Ancak çocuğa çok fazla üst üste öğüt verilirse ters tepebilir. Yeterli derecede ve gerekli durumlarda öğüt vermek çocuğun bu öğütleri içselleştirmesi açısından etkili olacaktır.

    29) Çocuğu dinlemek: Anne babalar çocuklarını dinlemeye özen göstermelidir. Çocuklara düşüncelerini ifade edebilme fırsatı vermek, ilerde kendilerini rahat ve net ifade edebilen bireyler olmalarını sağlayacaktır.

    30) Çocuğun ısrarlı davranışının nedenini anlamaya çalışmak: Eğer çocuk ısrarla bir kurala uymuyorsa, ebeveynler bu noktada daha dikkatli olmalıdır. Çocuk anne babasına bir şey anlatmaya çalışıyor olabilir. Bu kurala uymayışının nedenini anlamaya ve durumu çözmeye çalışmak gereklidir.

    31) Yanlış yaptığında tehdit etmemek: Tehditle çocuğu korkutmak, çocuğun güvenini zedeler. Tehdit ve ceza ile çocuk yapılmaması gereken davranışı korktuğu için yapmaz. Ancak yerine hangi davranışı yapması gerektiğini öğrenemez.

    32) Çocuğa karşı aşırı koruyucu olmamak: Anne baba olarak çocuğun her durumda yanında olmak istemek çok olağan bir durumdur. Ancak ebeveynler çocuklarına karşı aşırı koruyucu bir tutumda olmamalıdır. Çocuğu belli çerçevede özgür bırakmak, çocuğun ayrı bir birey olduğunun farkına varmasına yardımcı olur.

    33) Gerektiğinde çocuktan özür dilemek: Çocuğun hata yaptığında sorumluluğunu alması gerektiği gibi, ebeveyn de aynı şekilde davranmalıdır. Eğer ebeveyn çocuğa karşı yanlış bir tutum sergilediyse bunun sorumluluğunu üstlenmeli ve çocuktan özür dilemelidir. Bu davranış şekliyle çocuğa da iyi bir örnek olacaktır.

    34) Fikir ayrılığı olduğunda sakin kalabilmek: Çocuk ve ebeveyn arasında anlaşmazlık olduğunda iki taraf da birbiriyle inatlaştığı için bu durum genelde tartışmaya döner. Böyle zamanlarda özellikle ebeveynin sakin kalarak çocuğun da sakinleşmesini sağlamaya çalışmalıdır.

    35) Olumlu sözcükler kullanmak: Çocuğa yapması gerekenler söylenirken olumsuz kelimeler seçmek yerine olumlu kelimeler seçmeye özen gösterilmelidir. “Odanı dağıtma” yerine “odanı düzenli tut” demek, çocuğu teşvik edecektir. Olumsuz dil kullanmak aksine çocuğun yapmamasına yol açabilir.

    36) Çocuğa güvenmek: Çocuğun anne babası tarafından güvenini hissetmesi kendine olan güvenini arttırır. Zorluklarla baş edebileceğine dair inancını kuvvetlendirir ve çocuğu hayata karşı daha güçlü kılar.

    37) Çocuğun çabasını takdir etmek: Çocuk kuralları öğrenmeye çalışırken hata yapabilir. Önemli olan çocuğun denemiş olmasıdır. Çocuğun bu çabasını takdir etmek denemesine devam etmesini sağlayacaktır.

    38) Çocuğu yüreklendirmek: Anne babanın çocuğu cesaretlendirmesi, çocuğun merak duygusunun körelmemesini sağlar ve çocuğun gelişimine katkıda bulunur.

    39) Çocuğa diğerlerinin ihtiyaçlarının da önemli olduğunu öğretmek: Çocuğa kendi ihtiyaçları ve istekleri olduğu kadar, başkalarının da ihtiyaçları olduğu aktarılmalıdır. Diğerlerinin de ihtiyaçlarını öğrenen çocuk bencil olmak yerine empati kurabilmeye başlayacak ve paylaşmaya daha eğilimli olacaktır.

    40) Çocuğun gerekli olmayan her isteğini karşılamamak: Elbette anne babalar çocuklarının her istediğini almak ister. Ancak çocuğun her isteği alındığında ilerleyen süreçte bu durum çocukta tatminsizlik yaratabilir. Çocuk yetinmeyi öğrenemez. Eğer çocuk her istediğini almak yerine bazı isteklerine ulaşamazsa, istediği bir şey için çaba sarf etmeyi ve elde ettiği şeyin kıymetini bilmeyi öğrenecektir.

     

    Uzm. Psk. Cangül TOKMAKTEPE

  • Çocuk yetiştirme ödül ceza

    Çocuk yetiştirme ödül ceza

    Çocuk yetiştirirken kesin yanlışlardan söz edebiliriz ama kesin doğrulardan söz etmemiz neredeyse imkansızdır. Akademisyenler ve fiilen öğretici konumunda olan uzmanlar, deneme-yanılma yoluyla bir takım, işe yaradığına inanılan yöntemler geliştirmişlerdir. Bunlardan ilk akla geleni ve yaygın olarak kullanılmaya çalışanı ödül-ceza yöntemidir. Bu yöntem, uygun zamanda, istikrarlı, kararlı ve doğru olarak uygulanmadığı taktirde çocuk üzerinde olumsuz davranış biçimleri yaratır ve anne-babaları daha zor durumla karşı karşıya getirir. Kısacası ‘’kaş yapayım derken göz çıkarmak’’ sözünün anlamı tam olarak yerine getirilmiş olur.

    Çocuk yetiştirme ödül ceza

    Ödül de ceza da daha gerçekleşmemiş bir eylem için sunulmamalıdır. Çocuğa ‘’eğer yazılıdan 100 alırsan çok istediğin bilgisayarı alırım’’ koşullamasındaki başarısız olma şansı bırakmama duygusu ile ‘’eğer tabağındakileri bitirmezsen televizyon izlemek yok’’ koşullamasındaki çocuğa hissettirilen olumsuzluk aynıdır. Halbuki biz anne-babalar bunun doğru olduğunu düşünür ve içimiz rahat ederek bu yönteme başvururuz. Çocukta ‘eğer’le başlayan her cümle aynı olumsuz duyguları uyandırır. İçinde başarısızlık, korku, eksiklik, koşul ve eleştiri barındıran ‘eğer’li yaptırımlar, sağlıklı bireylerin yetişmesini engeller.

    Çocuk yetiştirme ödül ceza | 4

    Anne-baba olarak amacımız; çocuğumuzun değer yargılarımıza, ahlaki doğrularımıza ve toplumsal kurallara karşı saygı duymasını sağlamak olmalıdır. Her yaşın cezası da ödülü de çocuğun gelişimine uygun ve eziyet sınırlarından uzakta olmalıdır. Ödül-ceza yöntemini doğru uygulayıp uygulamadığınızı çocuğunuzun cezasını da ödülünü de anlayışla karşılamasıyla belirleyebilirsiniz. Çocuk isyan eder ya da içine kapanır, sinerse yanlış uygulama yaptığınızı anlayabilirsiniz.
    Ödül veya ceza sonuçlanmış bir davranışın ardından, tamamen sizin inisiyatifiniz doğrultusunda kararlı ve istikrarlı olarak uygulanıldığında olumlu sonuçlar verir. Uzun zamandır istediği bir oyuncağı olumlu bir davranışını pekiştirmek için sunduğunuzda, doğru zamanda verilen ödülden söz edebiliriz. Ya da size göre yanlış bir davranışının ardından parka götürmeyi reddetmeniz, olumsuz davranışının sonucu olarak çocuğunuzun da kabul edebileceği makul bir cezadır.

    Bir çok ebeveynin düştüğü hata; tutarlı davranış biçiminden uzak, anlık hisleri doğrultusunda verilen kararlar ve davranışlarla, dengesiz tavırlar içinde, aşırı tavizkar ödüller vermek veya ardı arkası kesilmeyen şiddetli cezalarla çocuktan normal davranış biçimi sergilemesini beklemektir.
    Hedef olumsuz davranışları söndürmek olduğuna göre, en kolay yöntem düzeltmektir. Kararlı ve saldırganlıktan uzak sakin bir davranış sergileyerek çocuğumuzun olumsuz davranışını tersine çevirmesini sağlamaktır. Sabırla, size göre doğruyu göstererek, davranışını tersine çevirmesini beklemek çocuğunuzun size olan güvenini artıracaktır. Zaman gerektiren durumlar söz konusu olduğunda çocuğa olumsuz davranışını düzeltmesi için izin verin ve gözlemleyin. Gergin tavırlar sergilemeniz olumsuz davranışları pekiştirir ve isyan etmesine, saldırgan tavırlar sergilemesine ya da içine kapanmasına sebep olabilir. Unutmayın ki çocuklarımız bizim söylediklerimizi değil davranışlarımızı taklit ederek uygulamayı tercih ederler.

    Anne-baba olarak çizdiğiniz sınırlar içinde çocuğunuzun kendi davranışlarının doğru veya yanlış olduğunu keşfetmesini sağlamak; ruh sağlığı yerinde, kendine güvenen, çözüm odaklı bireyler olarak büyümelerini sağlayacaktır.
    Çocuğunuzu dinlemek, davranışlarının nedenini izah etmesine izin vermek ve onun doğrularıyla toplumsal kurallar arasında uyumsuzluk varsa kişiliğine zarar vermeden kuralların konulma nedenlerini anlamasını sağlamak en doğru yoldur. Kuralların nedenlerini anlayan çocuk onlara uymakta zorlanmaz. Davranışlarımızla ona rehberlik ettiğimiz için sözle değil eylemlerimizle nelerin doğru nelerin yanlış olduğunu göstermeli, sorularına somut cevaplar vererek, mantıklı açıklamalar yaparak kuralara uymasını sağlamalıyız.

    Yoğun bir iş temponuz olabilir. Çocuklarınıza vakit ayıramadığınız için duyduğunuz suçluluk hissinden ona verdiğiniz nedensiz armağanlarla kurtulmaya çalışıyor olabilirsiniz. Ancak, unutmamalısınız ki doğru uygulanmadığında ödül de tıpkı ceza gibi çocuğunuzun gelişimini engelleyebilecek bir güce sahiptir.
    Ne ödül ne de ceza, sadece biraz anlayış, biraz sabır ve onlarla geçireceğiniz kaliteli zaman bir çok sorunu başlamadan çözebilecek anahtarlardır.

    Psk. Gamze ESER

  • Çocuğunuza arkadaş değil ebeveyn olun!

    Çocuğunuza arkadaş değil ebeveyn olun!

    Ergenlerle doğru iletişim kurmak için ailelerin çocuklarına arkadaş gibi davranmasının yanlış olduğunu belirten uzmanlar “Çocuğunuzun sadece bir anne-babası var ve sizin yerinize başkasının geçmesi mümkün değil” dedi.

    Yeni Asır’da yer alan habere göre iyi bir iletişim sağlamak ve ergen çocuğa yol gösterebilmek için ailelere önemli görevler düştüğünü ifade eden Öner, “En önemli konu üsluptur. Bildiğiniz gibi ‘usul, esastan önce gelir’. Yani, söylediğinizin doğru olması, söyleyiş şekliniz uygun değilse bir işe yaramayabilir. Bir ergenle, bir çocukla konuştuğunuz biçimden daha çok bir yetişkinle konuştuğunuz gibi iletişim kurmak gerekir. Yani görüşleri size uymasa bile saygılı olmalısınız. Erken yorum yapmayın. Çocuğunuzun size ne söylediğini iyice anlamaya çalışın. Bunun için, samimi bir merak ile sorular sorun. Konuyu iyice anladıktan sonra, çocuğunuzun konuyla ilgili değerlendirmesini öğrenin. Hazırlop çözümler önermeyin. Önerdiğiniz çözüm yolu tamamen doğru olsa bile, çocuğunuz ile beraber konuyu tartışarak olası çözüm yollarını değerlendirmek önemlidir. Bu, çocuğunuza sorun çözme becerilerini kazandırır. Herhangi bir sorun ile ilgili çözüm yolu düşündükten sonra bunu gerçekleştirmek için gerekenleri onunla adım adım planlamaya çalışın. Başarılarından zevk alın. Sadece başarısızlıklar üzerine odaklanmayın” diye konuştu.

    SIKINTILARI YÜZÜNE VURMAYIN!

    Ailelerin çocukları hakkındaki endişelerini dışa yansıtmaması gerektiğine vurgu yapan Öner, “Kendi endişelerinizi çocuğa yansıtmayın. Sizi endişelendiren ne ise, bunu çocuğunuzla uygun bir şekilde paylaşın ve ne yapılabileceğini konuşun. Olumsuz bir durumda da sizinle konuşabileceğini hissetmesini sağlayın. Bu, sadece ‘Benimle her konuda konuşabilirsin’ diyerek yapabileceğiniz bir şey değildir. Davranışlarınız da buna uygun olmalıdır. Yani, çocuğunuz size bir sıkıntısını anlattığı zaman aşırı tepkiler vermemeli, konuyu etraflı bir şekilde anlamaya çalışmalı, duygusal destek vermeli ve beraber çözüm aramalısınız. Çocuğunuzun size anlattığı sıkıntılarını daha sonra yüzüne vurmayın. Çocuğunuzla onu rahatsız edecek şekilde dalga geçmeyin. Özellikle kız çocuklarının vücutlarının nasıl göründüğü ve kiloları ile ilgili yorum yaparken çok dikkatli olmalısınız” ifadelerini kullandı.

    ÖĞRETMENİ DE DEĞİLSİNİZ

    Ailelere, “Çocuklarının arkadaşlarını iyi tanımadan veya onlarla ilgili yeterli bilgi edinmeden olumsuz yorumlar yapmayın” tavsiyesinde bulunan Öner, “Olumsuz bir yorum yapacaksanız, bunu iyi bir şekilde izah edebilecek durumda olmalısınız. Çocuğunuz ile ilgili olumsuzlukları paylaştığınız kişilere çok dikkat edin. Çocuğunuzun kimlerle ve hangi koşullarda yalnız kaldığına çok dikkat edin. İstismardan korunması için çocuğunuza sınırlarını korumayı öğretin ve bu sınırlara siz de saygı gösterin. Çocuğunuzun arkadaşı olmadığınız gibi, öğretmeni de değilsiniz. Akademik desteğe ihtiyacınız varsa bunu uygun bir şekilde almaya çalışın. Akademik başarı beklentisi konusunda çocuğunuzla açık bir şekilde konuşun ve onun ne düşündüğünü öğrenin. Gerçekçi olmayan hedefler koymayın” dedi.