Etiket: cinsel yaşam

  • Yaşlara göre cinsel hayat

    Yaşlara göre cinsel hayat

    Kadınların  cinsel hayatları her yaş döneminde  farklı bir boyut kazanır. İşte kadınların her yaş dönemindeki cinsel hayatı…

    20′li Yaşlar

    Cinsellik bu yaşlarda hayatın olmazsa olmazları arasındadır. Evliliklerin gerçekleştirildiği bu dönemde cinsel ilişki yaygındır. Özellikle bu yaş grubundaki kadınlarda, eğer ailelerinde cinsellikle ilgili bir rahatlık yoksa vajinusmus, erkeklerde ise boşalma bozuklukları sık görülür.

    30′lu Yaşlar

    Bu dönem, cinsel uyarılma ve çekicilik açısından kadınların altın çağıdır. Kadınların cinsel yaşamları çok hareketlidir. Ancak genellikle bu yaşlarda çocuk sahibi olan çiftlerin cinsel yaşamları kısa bir süreliğine sekteye uğrar. Gebelik planlaması ve doğum sonrasında hem sosyal hem da hormonal bazı değişiklikler cinsel yaşamı olumsuz etkiler. Doğumun gerçekleşmesi çiftlerde genellikle ruhsal çatışmaları alevlendirir. Emzirme döneminde prolaktin hormonunun yüksek olması kadınlarda isteksizliğe yol açar. Kadınlar, hormonal değişikliklere bağlı vajina derisindeki incelemeler yüzünden cinsel birleşme sırasında ağrılar yaşayabilir. Ancak emzirme dönemi bittikten sonra prolaktinin cinsel yaşamdan yeniden zevk almaya başlar.

    40′lı yaşlar

    Orgazm sıklığında azalma olmasına karşın, kadınlar bu yaşlarda daha deneyimli olurlar. Bu da psikolojik açıdan aldıkları hazzı artırır. Erkekler ise bu yaşlarda ilk uyarılma, boşalma, orgazm sonrası yeniden uyarılmayı daha iyi kontrol etmeye başlarlar. Ancak 40′lı yaşlarını süren pek çok erkek için bu dönem panikle eş anlamlıdır. Bu dönemde hipertansiyon, damar hastalıkları, nörolojik bozukluklar, sigara, alkol gibi nedenlerle cinsellik olumsuz etkilenebilir. Özellikle ereksiyon kaybı 40 yaşındaki erkeklerin yarısında az, orta ve yoğun olmak üzere farklı şiddetlerde görülür. Bu nedenle bu yaş grubundaki erkekler, seksi hayatlarının önemli bir dönüm noktası gibi düşünürler. Bu yaşların en büyük fantezisi ise genç bir partnerle birlikte olmaktır.

    50 Yaş ve Sonrası

    50′li yaşların ortalarında kadınlar genellikle menopoza girdikleri için östrojen seviyeleri düşer, vajinal mukozaları incelir, vajinal ıslanmalarında azalmalar olur. Memelerindeki uyarılma, dikleşme azalır. Daha seyrek orgazm yaşarlar, orgazm sırasındaki doyumları kısa sürer. Ancak menopoza girmiş kadınlarda cinsel istek tamamen ortadan kaybolmaz. Erkeklerde ise yaşlanmayla birlikte cinsel istekle ilgili testesteron hormonunda kademeli bir düşüş gözlenir. Vücuttaki genel işlev azalmasının bir sonucu olarak ereksiyon kapasitesi azalır. Cinsel yanıt döngüsünde birçok evrenin süresi ve daha uzun süre ve yoğun uyarı gerekir. Ancak düzenli cinsel aktivite sürdüren erkekler yaşlanmanın tüm etkilerinden daha az zarar görürler. Araştırmalara göre, 70′li yaşlarda erkeklerin yarısı, kadınların da yüzde 20′ye yakını cinsel ilişkiye devam edebiliyor.

  • Kadın Cinsel Sorunlarının Psikolojik Nedenleri

    Kadın Cinsel Sorunlarının Psikolojik Nedenleri

    1.Yetiştirilme ve geleneksel kadın cinsel rolü:

    Toplumumuzda kız çocukları yetiştirilirken cinsellikle ilgilenmemeleri öğretilir. Cinsel ilgi ve aktiviteler kınanır ve kısıtlanır. Mesela mastürbasyon yapmaları istenmez ve hoş karşılanmaz. Kadınlardan beklenen sadece eşine yanıt verebilir olmalarıdır. Birçok araştırmada kadınların önemli bir bölümünün ön sevişme sırasında eşlerine çok az katıldıkları ya da hiç katılmadıkları, birleşme sırasında ise çoğunlukla hareketsiz kaldıkları gösterilmiştir. Kadınlar erkeklere neyi cinsel olarak uyarıcı bulduklarını söylemekten kaçınırlar, yeteri kadar uyarılmadıklarında cinsel birleşmeyi reddetmezler, hazlarını artıracak daha aktif tutumlar almaktan kaçınırlar. Duygusal yakınlık daha önemli olduğu için yakınlık, yumuşaklık hissetmediklerinde ya da kırgınlıkları olduğunda, incindiklerinde cinsel işlevleri daha çabuk olumsuz olarak etkilenir.

    2.Geleneksel kadın cinsel rolünün dışına çıkamamak:

    Geleneksel kadın cinsel rolünü benimsemiş olanlar için “iyi kız” sendromu, edilgenlik, boyun eğme, yumuşak başlılık, incelikli olmakla birliktedir.

    Geleneksel kadın rolünün orgazm olamama (anorgazmi) ile ilgili mesajları şunlardır:

    a – Cinsellikle ilgili her türlü duygu ve davranışlarını kontrol etmelidirler.

    b – Cinselliklerini sadece eşlerine yanıt vermekle sınırlamalıdırlar.

    c – Orgazm olup olmamaları, hatta cinsellikten haz almaları önemli ve beklenen bir şey değildir.

    3.Negatif beden imajı ve düşük benlik saygısı:

    Orgazm bozukluğu olan kadınlarda kendilerine duydukları saygının azlığı, yetersizlik duyguları ve olumsuz beden imgesi daha sık görülmektedir. Bu kadınlar kendi cinselliklerinden, ilişkilerinden ve cinsel aktivitelerinin tipinden ve düzeyinden daha az memnundurlar.

    4.Edilgenlik, çekingenlik:

    Edilgen, bağımlı ve çekingen kadınlar, aktif, bağımsız ve girişken kadınlara göre daha çok cinsel işlev bozukluğu gösterirler. Evlenmemiş kadınlar cinsel ilgi ve isteklerini reddetmeyi, bekarete değer vermeyi ve meşru bir evlilik ilişkisinde bütün bu engellenmelerin ortadan kalkmasını beklemeyi öğrenmektedirler. Ancak yıllarca cinsel duygularına ilgisiz kaldıktan ve onları bastırdıktan sonra meşru bir erişkin cinsel ilişkisinde yanıt verici olmakta zorlanmaları şaşırtıcı değildir. Cinsel ilişki sırasında edilgen ve hareketsiz kalan kadınlar daha çok cinsel sorun yaşarlar. Hareketsiz kalma ve insiyatif almama cinsel ilişkinin ritmini ve cinsel girişimin zamanlamasını tamamen erkeğe bırakmak anlamına da geldiğinden kadının cinsel yanıtlarıyla bağlantısız olmasına da neden olmaktadır. Erkeğin başlatıcı ve ilişkiyi yönetici bir rolde olması kendi uyarılma düzeyine göre ilişkiyi yönlendirmesine ve eşinin uyarılmasına dikkat etmemesine neden olmaktadır. Yeterli hazırlık ve cinsel uyarma olmadan tekrarlanan cinsel ilişkilerin, cinsel istek ve haz üzerinde olumsuz etkileri olabilir. Bazı erkekler eşleri cinsel olarak ilgili, yanıt verici olduğunda oldukça rahatsız olur. Bizim kültürümüzde kadınların cinsellikle ilgili aktif tutum almaları ve kendi cinselliklerine sahip çıkmaları çok uygun karşılanmaz. Ayrıca kadının, daha çok eşine uyum göstermesi, onun beklentilerine göre hareket etmesi beklenir. Saygı, özen ve incelik beklentisi içindeki kadın bunları alamadıkça cinsel isteğini yitirebilir.

    5.Katı dini ve ahlaki inançlar:

    Bazı insanlar cinselliğin günah ve ayıp olduğu yönünde katı mesajlarla büyütülürler. Erişkin olduktan sonra da doğal olarak hissedecekleri cinsel arzularını bastırırlar. Vajinismuslu kadınların bir kısmında dinsel şartlanma görülür. Bu hastaların büyüdüğü ailelerde ebeveynler normalden daha çok dini kurallara uymalarını isterler. Cinsel ilişkilerde sorumluluğun gelişmesine izin vermezler ve cinsellikle ilgilenmemeyi yüceltirler. Bu tür evlerde cinsellik bir sıkıntı kaynağıdır. Dinsel ve ahlaki değerler cinsel ilgi ve ilişkilerin hepsinde suçluluk ve utanç ortaya çıkarıcıdır. Bu ailelerde genellikle cinsel ahlak saplantısı olan babalar vardır. Eşinin ve kızlarının cinsellikle ilgilenmemesini ve yüksek ahlaki bir düzey tutturmasını ister. Bu istekleri yerine getiren ve kızlarını da buna uymaya zorlayan ise genellikle annedir.

    6.Baba-kız ilişkisinden kaynaklanan nedenler:

    Çocukluk döneminde babaya duyulan çocuksu aşkın çözülmemiş olması bu bilinçdışı arzuların ve çatışmaların neden olacağı kaygıyı engellemek amacıyla bir savunma tepkisi olarak cinsel istek, uyarılma ve orgazm engellenebilir.Bazı vajinismuslu kadınların da babalarıyla yakın ve duygusal ilişki kurma olanaklarının az olduğunu bildiren araştırmalar vardır.

    7.Baskıcı, otoriter baba:

    Vajinismuslu kadınların tipik özelliklerinden birinin otoriter bir babaya sahip olmak olduğunu belirtmiştir. Bu kadınların babanın otorite figürü olduğu bir evde büyüdüklerini ve sürekli fiziksel ve/veya sözel şiddet gördükleri belirtilmiştir. Vajinismuslu kadınların babalarında otorite saplantısı, baskın olmak için ceza uygulama, alkolizm, psikopati saptanmıştır. Antisosyal ve obsesif-kompulsif kişilikli babaların da vajinismus etyolojisinde önemli olduğu bildirilmiştir.

    8.Zayıf, güçsüz anne:

    Şiddet uygulayan babaları olan vajinismuslu kadınlarda, dayak yiyen ya da kızını baba dayağından koruyamayan annelerin zayıf bir kadın modeli oluşturdukları söylenebilir. Dayak atan baba ile dayak yiyen anneden oluşan aile modelleri aynı zamanda erkek ve kadın rollerini katı bir biçimde ayırdığından ve erkeklerin şiddet uygulayan kişiler olarak algılanmasını sağladığından da vajinismus etyolojisinde önemli olabilir.

    9.Cinselliği değersizleştiren/aşağılayan aile:

    Vajinismusu olan kadınların annelerinin sıklıkla cinselliği değersizleştirdikleri gözlenmektedir. Muhtemelen kendi cinsel yaşamlarının tatmin edici olmamasına bağlı olarak bazen kibar, iyi örtülmüş, ilişkilere ve bakış açılarına yansımış bir şekilde bazen de açıkça, cinsellik hem aşağılanmakta hem de kontrol edilmektedir. Bu annelerin kadın ve erkek rollerini kesin olarak ayırdıkları, cinselliği sadece erkeklerin istediği bir şey olarak gördükleri söylenebilir. Bu anneler kızlarına da cinselliği ve cinsel organları kirli olarak yansıtırlar.

    10.Kişilik sorunları:

    Ağır kişilik bozukluklarına sıklıkla cinsel işlev bozuklukları eşlik eder. Şizoidlerde cinsel ilişki isteği azdır. Borderline kişilik yapılanması düzeyindeki kişilik bozukluklarında yüksek oranda çok çeşitli cinsel sorunlar bulunur. Histrionik ve Borderline kişilik bozukluklarında rastgele cinsel ilişki sık görülmesine karşın, bir çoğunda uyarılma ve orgazm bozukluğu vardır. Depresif, distimik kişilikli kimseler genel olarak haz almaktan, mutlu ve keyifli olmaktan kaçınırlar. Kendilerini acılarla dolu, talihsiz bir kurban olarak hissederler. Bu kişiler keyifli olan ve zevk veren birçok şeyden olduğu gibi cinsel haz almaktan da kaçınırlar. Sürekli bir şeylerden şikayet etme, memnun olmama halindedirler. Adeta mutlu olabilmeyi kendilerine yasaklamışlardır. Bu kişilerde cinsel isteksizlik çoğunlukla ergenliğin başından beri vardır.

    11.Cinsel kimlik veya yönelim sorunları:

    Cinsel ilgileri kendi cinsine yönelik olarak gelişen bazı kadınlar bu arzularını bastırırlar veya gizlerler. Bazen kişi cinsel ilgisinin kendi cinsine yönelik olduğunun farkındadır ancak bu durumun başkaları tarafından fark edilmesini istemediğinden karşı cinsle ilişki kurabilir hatta evlenebilir. Ancak karşı cinsle ilişkide istek, uyarılma ve orgazm zorlukları yaşar. Bazen de kişi eşcinsel arzularını bastırır ve kendisi de farkında olmaz. Karşı cinsle ilişkide nedenini bilmediği bir isteksizlik ve zevk alamama yaşar. Cinsel yönelimi aslında kendi cinsine yönelik olan bu kadınlarda karşı cinse yönelik cinsel isteksizlik, cinsel istek bozukluğu olarak yorumlanabilir. Bu kadınların karşı cinse yönelik cinsel istek duymalarını sağlamaya çalışmak yararsız olduğu gibi uygun bir yaklaşım da değildir.Açık olarak eşcinsel olanlar ile eşcinsel arzularını bastırıp bir erkekle birlikte olmaya çalışan kadınlarda da uyarılma ve orgazm sorunları ortaya çıkar. Çünkü kişinin arzu duyduğu şey ile yaşadığı şey arasında bir uyumsuzluk vardır.

    12.Cinsel taciz ve travmalar:

    Özellikle cinsel tiksinti bozukluğunda ve başta vajinismus olmak üzere bazı cinsel işlev bozukluklarında cinsel şiddete maruz kalma öyküsüne sık rastlanır. Cinsel travmalar tacizcinin yakınlık derecesi, olayın rıza ya da şiddet kullanılarak gerçekleşmesi, tekrarlama sıklığı gibi etkenlere bağlı olarak cinsel yaşamı önemli oranda bozabileceği gibi diğer ruhsal sorunlara ve kişilik gelişiminde bozukluklara yol açabilmektedir. Bazı cinsel travma maruz kalmış kişiler ise kendine zarar verici rastgele uygunsuz cinsel yakınlıklar kurma gibi bir durum ortaya çıkabilmektedir.

    13.Cinsel fobiler veya kaçınmalar:

    Bazı kadınların cinsel isteksizlikleri cinsel ilişkinin bazı yönlerine ilişkin kaçınmalara veya korkulara bağlı olabilir. Mesela meninin kokusundan veya üzerine bulaşmasından tiksinen bir kadın cinsel ilişki istemeyebilir. Bu kadınlar dikkatlice dinlenirlerse, cinsel ilişkiden ya da kimi yönlerinden rahatsızlık duymalarına karşın, bunların dışarıda bırakılacağı cinsel yakınlaşmalara karşı isteksizlikleri olmadığı görülür. Cinsellik konusundaki korkuların özellikle cinsel istek ve uyarılma üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Cinsel korkuya bağlı orgazm olamama (anorgazmi) çoğunlukla istek azlığı ve uyarılma sorunlarına ikincil olarak ortaya çıkar.

    14.Maskelenmiş parafililer (cinsel sapkınlıklar):

    Bazı kişilerin teşhircilik, röntgencilik, fetişizm, cinsel sadizm, cinsel mazohizm vb gibi eğilimleri olmasına karşın bunları bastırmış olabilirler. Bazı kimselerde ise bu tür eğilimler cinsel ilişkiye izin vermeyecek kadar güçlü olmadığı halde kişi bu tür arzularını kendisine yakıştıramadığı için şiddetle bastırmış olabilir. Cinsel arzuların kabul edilemediği için bastırılması cinsel isteksizlik yaratabilir. Bu tür sorunu olan kişilerde kişinin cinsel arzularını fark etmesini ve cinsel yaşamına dahil etmesini sağlayacak tedavi yaklaşımları yararlı olacaktır.

    15.Evlilik çatışmaları:

    İnsanlar evlenirlerken nasıl bir evlilikleri olacağına ilişkin belli tasarıları ve hayalleri vardır. Bu hayal ve tasarılar iş bölümü, roller, yaşama tarzı, nelerin yapılıp yapılmayacağına ilişkin çeşitli ayrıntıları içerir. Mesela bir kadın evlenirken, kocasının kendisine karşı anlayışlı, ilgili ve özenli olacağını, ev işlerinde kendisine yardım edeceğini, her ikisinin de çalışacağını varsaymış olurken, belki eşi de karısının evde oturup ev işlerinin sorumluluğunu üstleneceğini, elini sıcak sudan soğuk suya sokmayacağını varsaymış olabilir. Evlendikleri zaman ikisi de birbirinde aradığını bulamamın hayal kırıklığı içinde kızgınlıklar ve kırgınlıklar gösterebilirler. Böyle bir çift çevre ve aile baskısı ya da yetişme döneminde aldıkları kültüre göre ayrılmak istemeyebilirler. Ancak yaşadıkları çatışma cinsel yaşamlarına yansıyarak cinsel isteklerini ya da haz almalarını bozabilir. Ciddi evlilik uyuşmazlıkları olan çiftlerde, cinsel terapi yerine evlilik sorunlarının çözülmesini sağlayacak evlilik terapileri daha önceliklidir.

    16.Eşe ilgi kaybı:

    Birçok çift birlikteliklerinin ilerleyen dönemlerinde birbirlerine eskisi kadar cinsel ilgi duymamaya başlarlar. Birbirinde aradığını bulamamak, eşiyle mutlu olamamak, kızgınlıklar, hayal kırıklıkları gibi genel ilişkideki sorunlar yanında çiftlerin eşlerini ebeveyn gibi algılamalarının da çok önemli bir rolü vardır.

    17.Yakınlık sorunları:

    Cinsel ilişki iki kişi arasındaki en yakın ve mahrem ilişki biçimlerinden biridir. Cinsel yakınlık sırasında hem ruhsal hem de bedensel anlamda iki kişi arasındaki sınırlar iç içe geçer. Yakınlaşma ve sınır sorunu olan kişilerde bu yakınlığı tolere edememek cinsel ilişkilerden kaçınmaya neden olabilir. Ancak yakınlık sorunları isteksizlik yaratabilirse de daha çok uyarılma ve orgazm bozukluğuna neden olabilir.

    18.Eşin cinsel beceri eksikliği:

    Fazla cinsel tecrübesi ve bilgisi olmaksızın evlenen ve daha sonra da sınırlı ve kısıtlı bir cinsel yaşamı olan çiftlerde kocanın cinsel ilişki sırasında uygun olmayan tutumları, kadının uyarılmasını ve haz almasını engelleyebilir. Önce uyarılma ve orgazm bozukluğu olarak başlayan cinsel sorun uzadığında ise cinsel isteksizliğe neden olabilir. Böyle çiftlerde cinsel danışmanlık ve cinsel yaşamlarını renklendirecek alıştırmalar yararlı olabilir.

    19.Pasif, bağımlı eş:

    Vajinismuslu eşlerinin, pasif, bağımlı, aşırı düşünceli ve eşleriyle bilinçdışı bir anlaşma içinde, cinsel birleşmeden kaçınan kişiler olduğu birçok araştırmacı tarafından belirtilmektedir. Vajinismuslu bir kadını seçen erkekle, pasif, bağımlı bir eş seçen kadının oluşturduğu ikilide eşlerin her biri diğerinin öfkesinden (agresyondan) korkar ve cinsel birleşme sürekli ertelenir. Kocalar genellikle sevişme sırasında eşleri korktuğunda eşlerini uyarmaya devam etmek, cinsel ilişkiye hazırlamaya çalışmak yerine engellenmekte ve ilişkiyi sürdürememektedirler. Evlendikten sonra da cinsel ilişkiden kaçınma tam bir anlaşma içinde sürdürülür. Cinsel birleşme girişimleri ahlaki ussallaştırmalarla mümkün olduğunca geciktirilir. İlk başarısızlıktan sonra bir dönem cinsel birleşme denemeleri devam etse de genellikle 6-12 ay sonunda denemeler bırakılır. Tedavi uzun zaman sonra, örneğin çocuk sahibi olma isteği büyük boyutlara ulaşılınca ciddi olarak düşünülür.

    20.Eşte cinsel işlev bozukluğunun bulunması:

    Eşlerden birindeki bir cinsel sorun diğer kişide de cinsel sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Örneğin erken boşalması olan bir erkeğin eşinde orgazm sorunu görülmesi doğaldır. Hatta tekrarlayan hayal kırıklıkları zamanla her ikisinde de uyarılmayı ve cinsel isteği de bozabilir.

    21.Duygu ve davranışlar üzerindeki kontrolünü yitirme korkusu:

    Duygu ve davranışları üzerinde her zaman egemenliklerini sürdürmek isteyen herhangi bir duygunun ya da biyolojik uyaranın kontrollerini aşmasına izin vermeyen kişiler, cinsel ilişkisi sırasında da cinsel uyaranın belli bir düzeyin üzerine çıkmasını engellerler ve dolayısıyla orgazm olamazlar.

    22.Gebelik korkusu:

    Kendini genç bir kız olarak algılamaktan vazgeçmek istememek, anneliğin getireceği sorumlulukları üstlenmeye hazır olamamak ya da doğum yapmaktan korkmak gibi nedenlerle gebe kalmak istemeyen bir kadın cinsel ilişkiden kaçınmak için cinsel isteğini engelleyebilir. Bu durumda bu endişelerin ortaya çıkarılıp çözümlenmesi başka bir tedavi gerektirmeksizin cinsel isteğin oluşması için yeterli olacaktır.

    23.Psikiyatrik rahatsızlıklar:

    Depresyon başta olmak üzere birçok psikiyatrik rahatsızlık cinsel isteği azaltır ya da geçici bir süre ortadan kaldırır. Cinsel isteği olumuz etkileyebilecek diğer psikiyatrik rahatsızlıklar şunlardır: yaygın anksiyete bozukluğu, özellikle cinsellikle ilgili olmak üzere obsesif-kompülsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, panik bozukluk, özellikle kaygının (anksiyetenin) yoğun olduğu dönemlerde şizofreni gibi psikotik bozukluklar. Cinsel istek azlığı psikiyatrik bir hastalığa ya da onun tedavisinde kullanılan ilaçlara bağlı ise, öncelikle hastalığın cinsel isteği etkilemeyen bir ilaçla tedavisi gerekir. Psikiyatrik rahatsızlık düzelme gösterdiği halde cinsel isteksizlik devam ediyorsa cinsel terapi ya da soruna yönelik özel yaklaşımlar gerekebilir.

    24.Stres ve üzüntü kaynağı olan yaşam olayları:

    Yas, ekonomik güçlükler, bir yakının hastalığı gibi kişide sıkıntı ve üzüntü yaratan olaylar ya da hayati önemi olan sorunlar cinsel isteği azaltabilirler.

    25.Yaşla veya çekicilikle ilgili endişeler:

    Bireyin yaşlanmaya tepkisi cinsel yaşamının nasıl olacağının ana belirleyicilerinden biridir. Belli yaş dönemlerinde cinsel yaşamlarının biteceğine ilişkin yanlış düşünceleri olan ya da yaşın getirdiği değişikliklerden utanan bir kadın cinsel isteğini göz ardı etmeye çalışabilir. Ayrıca, kilo alımı ve yaşla birlikte gelen diğer bedensel değişiklikler, ilgi çekiciliğin kaybı veya bireyin cazibesini yitirdiği ile ilgili düşüncelere neden olarak sekse ilgiyi azaltabilir.

    26.Eşe veya erkeğe yönelik olumsuz duygular:

    Eşleriyle aralarında güç çatışması olan kadınlarda cinsel sorunlara daha çok rastlandığına ilişkin bulgular vardır. Daha adil ve eşit ilişkisi olan çiftlere göre erkeğin baskın olduğu ve gizli ya da açık gç çatışmalarının yaşandığı evliliklerde cinsel sorunlara daha sık rastlanmaktadır.

    27.Gerçek dışı beklentiler:

    Bazı kadınların hayal kırıklıkları beklentilerinin yüksek olmasına bağlıdır. Gerçek dışı ve yüksek beklentiler erkekler arasında daha sık görülmesine karşın, kadınlardan özellikle medyadan etkilenip mesela orgazmın zevkten çıldırmak gibi bir şey olduğunu ama kendilerinin bunu yaşayamadığını düşünüp hayal kırıklıklarına bağlı küskünlükler gösterebilir ve cinsel ilişkiden zamanla kaçınmaya başlayabilirler.

    28.Performans anksiyetesi:

    Cinsel işlev bozukluğu olan çoğu çiftin cinsel deneyim sonucunda hoşnutsuz bir yaşantı beklentisi vardır. Bir olumsuz deneyim diğerini takip eder ve sonuçta çift sürekli olarak yeni olumsuz deneyimleri bekler duruma gelir. Bu kısır döngü kalıcı probleme ya da cinsel ilginin kaybına neden olabilir.

    29.Hamilelik, doğum:

    Hamilelikte cinsel ilişkinin zararlı olabileceğine ilişkin inançlar cinsel kaçınmalara ve zamanla istek ve uyarılma sorunlarına neden olabilir. Doğumdan sonra da kadınlar en çok yeni rollerine uyum sorunu yaşadıklarından ve sorumlulukları arttığından cinsel istekleri azalabilir. Özellikle çocuk sayısı arttıkça artan sorumlulukları ve iş yüklerinin ağırlığı daha da ağırlaşmakta ve cinsel isteksizlik yaratabilmektedir.

    30.Aldatılma veya eşin sadakatinden kuşkulanma:

    Aldatılmaya ya da aldatılma kuşkusuna bağlı gelişen kızgınlık, cinsel hazzı ve uyarılmayı ciddi şekilde bozar. Ayrıca, kadınların kendilerini cinsel hazza, uyarılmaya, ve orgazma bırakabilmeleri için erkeklere göre daha fazla güvenlik duygusuna gereksinimleri olmaktadır. Gerçek ya da muhtemel bir aldatma kuşkusu kadının güvenini zedelediğinden cinsel hazzını, uyarılmasını ve orgazm olmasını engelleyebilir. Cinsel hazzın azalmasına bağlı tekrarlayan cinsel deneyimlerin yarattığı hayal kırıklığı da zamanla cinsel isteği azaltabilir yada ortadan kaldırabilir.

    31.Cinsel organlardan iğrenme veya hoşlanmama:

    Vajinismuslu kadınlar genellikle kendi cinsel organlarıyla ilgili utanç, iğrenme ve hoşlanmama duyguları taşırlar. Bu duygular ve yanlış bilgiler genellikle kendisinde cinsel organlarından hoşlanmayan, seksten zevk almayan ve bazı durumlarda vajinismusu olabilen annelerden öğrenilmiştir.

    32.Kızlık zarını yitirme korkusu:

    Kızlık zarının kutsallığı ve korunmasına önem verilmesi gibi kültürel faktörler de vajinismus gelişiminde etkilidir. Kızlık zarının önemli olduğu topluluklarda vajinismusun daha sık görülmesinin önemli nedenlerinden biri budur. Çocukluğundan itibaren kızlık zarını özenle koruması öğretilmiş bir kadın evlendiği zaman bile sahip olduğu bu değerli şeyi kaybetmek istemeyebilmektedir.

    33.Organik hastalıklara reaksiyon:

    Birçok hastalık ya da hastalığın yarattığı durum veya tedavi biçimlerine karşı gelişen psikolojik reaksiyonlar cinsel işlev bozukluğuna neden olabilmektedir. Bunların başında kanserler, üreme sistemi ve idrar yolları hastalıkları ve ameliyatlarla diğer ciddi hastalıklar gelir. Kanser; işlev kaybı, çaresizlik, ümitsizlik, suçluluk, ölüm korkusu, ağrı endişesi ve bağımlılık korkuları uyandırır. AIDS’le ilgili inanışlar HIV pozitif kişilerde suçluluk duygularının daha da fazla olmasına ve cinsel yaşamdan daha fazla kaçınmaya neden olur. Öte yandan kronik hastalıkların yol açtığı yorgunluk ve halsizlik cinsel isteksizliğe neden olabilmektedir. Yaşamı tehdit eden hastalıklarda ölüm kaygısı cinsel ilgiyi ortadan kaldırabilmektedir.

    34.Eşler arasındaki zayıf iletişim:

    Cinsel işlev bozukluğu gelişen birçok çift cinsel ilişkilerini konuşamamaktadır. Bu nedenle partnerler hem cinsel ihtiyaçlarını ve kaygılarını ifade edemezler hem de her biri karşısındakinin düşünce ve duygusunu tahmin etmeye çalışır. Bu tür tahminler ciddi yanlış anlamalara yol açabilir ve cinsel zorlukları daha da arttırabilir.

    35.Suçluluk duyguları:

    Çeşitli kaynaklı suçluluk duyguları cinsel işlevleri etkileyebilir. Ensestiyöz suçluluk duyguları olabileceği gibi, başka biriyle gizli bir ilişkiden, başka birine ilgi duymaktan kaynaklanan veya eşe karşı ilgisizlik, ihmal gibi nedenlerle de olabilir. Erotik hazzı yaşamak bu nedenle imkansız olabilir. Suçluluk cinsel işlev bozukluğunun partner üzerinde algılanan etkileri nedeniyle de hissedilebilir.

    36.Kısıtlı ön sevişme:

    Cinsel isteksizliği ve uyarılma zorluğu olan kadınlar eşleri istediği için cinsel ilişkiyi kabul ederler ama haz almadıkları için bir an önce bitmesini isterler bu da cinsel haz alma olanaklarını ortadan kaldırarak durumun kronikleşmesine neden olur.

    37.Tecrübesizlik:

    Kadınların önemli bir bölümü evlilik öncesi cinsel deneyimleri çok sınırlı ve az olduğu için evlendiklerinde cinsel deneyim açısından tecrübesizdirler. Birçok kadın cinsel yaşama ilişkin ilk tecrübelerini evlendikleri zaman edinirler. Nasıl cinsel haz alacaklarını, nelerden hoşlanıp hoşlanmayacaklarını bilmediklerinden ve cinsel ilişkide kontrolü eşlerine bıraktıklarından kendi cinsel özelliklerini öğrenmeleri de oldukça uzun sürer.

    38.Eşini memnun edememe endişesi:

    Kadınlar çocukluklarından itibaren babalarına, ağabeylerine hizmet ederek yetişirler ve onların rahatını sağlamakla görevlendirilirler. Evlendiklerinde de aynı şeyi eşlerine yapar, onun hizmetlerini yerine getirirler. Cinsel ilişkide de bu ilişki kalıbı geçerlidir. Eşinin memnuniyeti ile aşırı ilgilenmesi, kadının kendi bedenini ve hazzını ihmal etmesine dolayısıyla da cinsel özelliklerini anlamasını ve buna uygun davranmasını zorlaştırarak uyarılma ve orgazm olmasını güçleştirir.

  • Vajinismus EFT tekniği

    Vajinismus EFT tekniği

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr Ayşe Duman “Cinsel sağlık; sadece bir hastalığın ya da kusurun olmaması değildir. Cinselliğe pozitif ve saygılı bir yaklaşım içinde, zevkli, hoş, güvenli cinsel deneyimlerin önemini bilerek, bu bilince uygun davranılmasını da gerektirir” dedi.

    Kadında cinsel sağlık dendiğinde ilk akla gelen, kadının ilişkiye izin vermemesi anlamına gelen vajinismus. Kadınlar farklı sebeplerle ilişkiye hayır diyebilirler. Bunun başında kadının yetişme çağında cinselliğin, çirkin, pis, ayıp veya günah olarak tanıtılması geliyor. Tüm bunları bilinç altının yanlış kodlanması olarak değerlendiren Dr Ayşe Duman, “ Bizim yaptığımız bu yanlış kodlamaları, hipnoz ya da EFT (Duygusal Özgürlük Tekniği) yöntemleriyle değiştirmektir” şeklinde konuştu.

    Tabular, Günahlar, Yasaklar…
    Dr Ayşe Duman “ Maalesef hala insanlarda, özellikle kadınlarımızda cinsel konularla ilgili tabular, yasaklar, günahlar, batıl inançlarla çerçevelenmiş, tüm hayatı zehreden sıkıntılar var. Cinsellikte çiftler arasındaki cinsel çekim ve birlikte yaşanılan doyum noktaları ilişkiyi kuvvetlendirmekle birlikte, yakınlığı ve birbirinin olmayı sağlar. Cinsellik ve cinsel ilişki neslin devamlılığı için insanoğluna verilmiş bir lezzettir. Cinselliğe böyle bakıldığında kadının da zevk almasının önündeki engeller de kalkacaktır” dedi.

    Hipnoz ve EFT ile vajinismus tedavi ediliyor…
    Kadının hayatını zehreden, ilişkileri bitiren vajinismus hipnoz ve EFT ile kolayca tedavi ediliyor. Ortalama 5-6 seans süren hipnoz tedavisinden sonra çiftler sağlıklı cinsel yaşama kavuşabiliyor. Dr Ayşe Duman “Kadın ve erkek arasındaki tüm muhteşemliği ile işleyen sisteme yapılan müdahaleler, bilerek veya bilmeyerek yaptığımız yanlış yönlendirmeler, tabular, yasaklar, korkular, acı beklentileri hep yanlış algılamalardan kaynaklanmaktadır. Bize öyle öğretildiği, aklımıza öylesi yattığı için kabul ettiğimiz kendi doğrularımız, gerçeğe uymayabiliyor. İşte bizim hipnoz ve EFT ile yaptığımız, gerçeklerle kişinin doğruları arasında bir değiş-tokuştur. Çiftlerin sorunun çözümüne birlikte, ortak bir bakış açısıyla yaklaşabilmesi için seanslara birlikte gelmesi önemlidir. Sorun hangi tarafta olursa olsun, çözüm için her iki tarafın bilgilendirilmesi, sonucun kalıcı olmasını sağlayacaktır. Süreç içinde eşlerin birbirlerine destek olması son derece değerlidir ” diye konuştu

    Vajismustan değil çocuk sahibi olamamaktan şikayetçi
    Cinsel hayattaki tatminin, birliktelikteki mutluluğu pekiştirdiğini ifade eden Dr Ayşe Duman karşılaştığı örnekleri de paylaştı: “ 10 yıllık evli bir hastam tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olmak için gelmişti. Muayene sonucu hiç cinsel ilişkiye girmediğini gördüğümde, sağlıklı birliktelik için çocuk sahibi olmanın çok gerekli olmadığını fakat sağlıklı cinsel yaşamın birliktelik için olmazsa olmazlardan olduğunu konuşup vajinismus sorununa yoğunlaşmaya ve doğal yollardan gebelik elde edilmesine karar verdik… Bu örnekte olduğu gibi sağlıksız cinsel hayattan kaynaklanan sorunlar için çoğu zaman doktor doktor gezilmektedir. Oysa sorun çoğu zaman cinsellikle ilgili bilinçaltının yanlış programlanmasından kaynaklanmaktadır. Hal böyle olunca gereksiz yere kısırlık tedavilerinden tutunda geçmeyen kasık ağrılarından dolayı gereksiz ameliyat olan bir dolu kadın var maalesef.”

    Çiftlerin mutluluğu için…
    Sebebi ne olursa olsun cinsel hayatın sağlıklı olmaması, kişinin günlük hayatını olumsuz etkileyecektir diyen Dr Ayşe Duman “Aldatma, şiddet, saygısız davranışlar, bazen depresyon, anksiyete gibi durumlar da vajinusmustan kaynaklanabilir. Toplum içinde zor konuşulan bu konunun çözümü için çiftlerin profesyonel yardım almaktan çekinmemesini tavsiye ederim. Bu konuda erkekler daha rahatlar, daha kolay geliyorlar. Ancak kadınlar için aynı şeyi söylemek zor” dedi.

    Vajinismusun iğnesi, ilacı yok; hipnozu, EFT’si var…

    Vajinismus Nedir? Tecrübe ve deneyimlerimiz için tıklayın !

  • Türkiye’de Her On Erkekten Yedisi Süpermen!

    Türkiye’de Her On Erkekten Yedisi Süpermen!

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “ERKEN BOŞALMA ÇİFTİN CİNSEL UYUMSUZLUĞUDUR!”

    Erkeklerin cinsel hayatlarındaki en büyük kâbuslarından biri de hiç kuşkusuz erken boşalmadır. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, ülkemizde cinsel hayatı aktif olan her on erkekten yedisinin hayatının bir döneminde erken boşalma sorunu yaşadığını söylüyor. Peki, erken boşalma tanısı nasıl konuluyor? Erken boşalmanın tanı kriterleri neler? Erken boşalma bir hastalık mı? Erken boşalmanın bir tedavisi var mı? İşte yanıtları…

    ERKEN BOŞALMA TANI KRİTERLERİ…

    Erken boşalmanın, erkeğin boşalma refleksi üzerinde istemli kontrolünün olmaması durumu olduğunu ifade edenCİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, çok az bir uyarılmayla, kişinin istemesinden önce, vajinaya girme öncesi, girer girmez ya da hemen sonra boşalma olması erken boşalmaolarak tanımlanıyor. Erken boşalmanın en iyi profesyonel tanımı;yaşadığı cinsel ilişkilerin çoğunda, erkeğin ne zaman boşalacağı üzerine gönüllü ve bilinçli kontrolünün olmamasıdır. Diğer bir değişle, erken boşalmada önemli olan süre değil, boşalma refleksi üzerinde dolaylı olarak istemli bir denetimin olup olmamasıdır. Denetimsizliği tanımlamada ‘erken’ sözcüğü uygun olmadığından, ‘erken boşalma’ yerine ‘denetimsiz boşalma’ya da ‘ istemsiz boşalma’ terimlerinin kullanılması daha uygun olacaktır. Bu nedenle, erken boşalma her ne kadar cinsel bir hastalık veya yetersizlik gibi görülse de, aslında bir hastalık olmayıp, cinsel bir uyumsuzluk, cinsel işlev bozukluğudur. Çünkü cinsel ilişkide en önemli şeylerden biri çiftin uyumudur.” dedi ve Dr. Keçe erken boşalma tanı kriterlerini şu şekilde açıkladı: (1) Penis vajina birlikteliğinin 7 dakika ve üstünde sürdürülememesi, (2) Yaşanan seksüel aktivitelerde bayan partnerin tatmin olmaması, (3) O an geldiğinde erkeğin kendini tutmak istemesine rağmen denetimsiz ve istemsiz bir şekilde boşalma refleksi üzerinde dolaylı bir kontrolünün olmaması, (4)Yenileyici ve tekrarlayıcı bir biçimde her cinsel ilişkide denetimsiz boşalmanın gerçekleşmesi, (5) Haftada 1 veya 2 cinsel birleşmeden oluşan düzenli bir cinsel hayata rağmen yukarıdaki sorunların altı aydan sonra da devam ediyor olması…”

    ERKEKLERİN 3 BÜYÜK KORKUSU…

    Erken boşalan erkeklerin geçmişlerinde cinsel travma öyküleri olabileceğine dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Dr. Cebrail Kısa; “Genellikle geçmiş cinsel travma öyküleri olan erken boşalan erkekler;boşalma için aceleci olur,geçmiş cinsel performanslarından utanç duyar, partnerlerinin yaşanan cinsellikten haz almadığı endişesi içindedir,duyulara ve dokunmanın verdiği hazza odaklanamaz,cinsel açıdan deneyimsizdir, kendilerine güvenmezler, cesaretleri eksiktir ve zamanla cinselliğe karşı korku geliştirirler. Erken boşalanerkeklerin 3 büyük korkusu oluyor.Bunlar; ‘Ya penisim sertleşmezse!‘, ‘ Ya önsevişme sırasında vajina içine girmeden penisim inerse!‘ ve ‘Ya partnerim boşalmadan erken boşalırsam!‘ şeklindedir. Bu şekilde başarısız olmaktan korkan erkek kendini gerçekleştiren kehanet örneğinde olduğu gibi, korktuğu şeyleri çaresizlikle yaşamaya başlar. Oysaki ön sevişmeyi boşalmadan uzun süre sürdürebilen bir erkek, vajinal ilişkiyi de o kadar süre devam ettirebilir.” dedi .

    TÜRKİYE’DE HER ON ERKEKTEN YEDİSİ SÜPERMEN!

    Erken boşalmanın erkeklerde en sık görülen cinsel işlev bozukluğu olduğuna dikkat çeken CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; ” Türkiye’de neredeyse her on erkekten yedisi Süpermen. Çünkü ülkemizde cinsel hayatı aktif olan her on erkekten yedisi hayatının bir döneminde erken boşalma sorunu yaşıyor. Diğer bir değişle, Süpermen gibi hızlılar ve çabuk boşalıyorlar. Buna rağmen erkekler erken boşalma için tedavi arayışında bulunmuyor, çaresiz oldukları için cinsellikten zamanla soğuyorlar ya da sertleşme sorunları yaşamaya başlıyorlar. Oysaki boşalma kontrol edilebilen bir reflekstir ve erken boşalmanın %100 tedavisi vardır. Tedavi yolu ise cinsel terapidir.” dedi.

     

  • Kadında Orgazm Bozukluğu

    Kadında Orgazm Bozukluğu

    “Cinsel ilişki sonrası boğazımda yutamadığım sert bir lokma varmış gibi kendimi huzursuz ve gergin hissediyorum. Bel ve sırt ağrılarım artıyor. Sevişmekten hiç zevk alamıyorum. Frijit olmaktan çok korkuyorum.”

    KADINDA ORGAZM

    Mutlu bir birliktelik için önemli unsurlardan biri her iki tarafı da mutlu kılan ve her yönden tatmin eden bir cinsel ilişkidir. Mutluluk veren bir sevişme eşleri daha huzurlu, daha mutlu ve çevrelerine karşı daha sevecen yaparken, birbirlerine daha çok bağlar, yakınlaştırır ve onları bütünleştirir.

    Orgazm Nedir?
    Sevişme öncesi partneri çıplak olarak görme, tatma, dokunma, işitme yani partnerin sesini duyma, koku gibi seksüel uyarı veya düşünceler ile başlayıp beyin ve vücudun ortak hareket etmesi sonucu yaşanan zevk anına “orgazm” denir. Orgazm, çeşitli cinsel uyaranlarla beynin uyarılması ile başlayan ve uyaranların etkisiyle kişide hem bedensel hem de ruhsal olarak algılanan cinsel yanıtın son aşamasındaki hoş bir histir. Orgazm normal bir vücut fonksiyonudur. Orgazm öğrenilebilir istemli bir reflekstir.

    Orgazmın İşlevi Nedir?
    Beden ve ruhun kendi kendini tatminle veya cinsel ilişkiyle kişinin haz almasını sağlamasıdır. Ancak orgazm ilişkinin amacı değildir ve olmamalıdır.

    Orgazmın Faydaları
    *Bedensel ve ruhsal olarak bir rahatlama sağlar,
    *Daha kolay hamile kalınır vb.

    Orgazmın Fazları
    Masters ve Johnson adlı bilim adamları yaptıkları çalışmalarda orgazmı dört fazda ele almışlardır:
    1-Uyarılma Fazı:Kadında cinselliği yaşama ihtiyacının ortaya çıkarmasıyla başlayan bu fazda memelere ve genital organlara giden kan miktarında artma olur. Bu sayede vajina girişindeki Bartholin salgı bezleri faaliyete geçerek vajinal kaygan sıvı salgılanmasında artış ve 10-30 saniye içinde ıslanma meydana gelir. Meme uçları belirginleşir ve memeler büyür. Daha sonra rahim yukarıya doğru çekilir, dudaklar şişip düzleşip ve araları açılarak vajinanın alt kısmı genişler, klitoris kabarır. Rahim ağzı ve rahim yukarı doğru çekilir. Bu sayede tüm bedende cinselliğe hazırlık için yukarıdaki değişiklikler meydana gelir. Ayrıca bu evrede kalp atışları hızlanır ve solunum sayısı artar, kan basıncı yükselir, boyunda ve göğüste kızarmalar meydana gelir.

    2-Plato yani Gerilim Fazı: Bu fazda cinsel gerginlik ve erotik duygular yoğunlaşır, cinsel arzularda artış iyice belirginleşir. Vajinanın dış 1/3 kısmındaki kan miktarında artma nedeniyle şekli değişir, iyice şişer ve üst kısmı balonlaşır ve bu esnada vajinada hafif bir ağrı olabilir. Rahim uyarılma fazındakinden daha yukarıya doğru çekilir, klitoris daha da belirginleşir ve dudakların rengi koyulaşır ve normalin 2-3 katı büyür. Klitoris iyice şişer. Memelerin uç kısmındaki koyu renkli alan belirginleşir. Kalp hızı artar ve ateş basması olur. Bacaklarda ve kalçalarda kasılmalar olur. Eğer uzun sürerse vajinal ıslaklık azalabileceği bu fazın sonlarına doğru kadının vücudu tam bir cinsel birleşmeye hazır hale gelir. Bu fazda bir önceki evrede büyümüş olan klitorisin küçülme eğilimi göstermesi ve orijinal boyutunun yarısına kadar küçülmesi orgazmın yaklaştığını gösteren önemli bulgulardan biridir. Bu fazın süresi kadından kadına hatta bazen aynı kadında bir cinsel eylemden diğerine belirgin değişiklikler gösterebilir.

    3-Orgazmik yani Doyum Fazı:Daha önceki evrelerde artmış olan gerginliğin boşaltılması olarak algılanabilecek bu fazda ateş basması tüm vücuda yayılır. Vücutta bulunan kasların çoğu kasılır ve tam zirve noktasında vücut kaskatı kesilir. Bu durum kadının yüzünde sanki acı duyarmış gibi bir görüntü yaratabilir. Mesanenin dışa açıldığı yerden sıvı salgısı olur ve bu durum �kadının boşalması� olarak tanımlanabilir. Rahim, vajina ve anüsde eş zamanlı, ritmik düzenli kasılmaların olduğu en kısa süren fazıdır. 0.8-1 saniye aralıklarla gerçekleşen bu kasılmalardan kadında bir orgazm esnasında 3-15 kasılma olur. Kadının burnu hafiften sulanmaya başlar, başparmağı dik duruma geçer, göz bebekleri büyür, boğazı kurur ve yutkunma gereksinimi duyar, göğüsleri arasındaki deri hafifce kızarır, ayakları da oynar.

    4-Çözülme yani Gevşeme Fazı: Daha önceki fazlarda gerçekleşen değişimlerin normale dönme sürecidir. Tüm bu geri dönüş süreci 5-10 dakika sürer. Klitoris ve meme uçları hassaslaşır ve ağrıya duyarlı bir hal alır. Ateş basması kaybolur. Hızlı soluk alıp verme ve terleme görülür. Kalp hala daha hızlıdır. Eğer bu fazda seksüel uyarı devam ederse kadın daha fazla sayıda orgazm yaşayabilir. Kadınlar beyinden orgazm esnasında salgılanan endorfin adı verilen mutluluk hormonlarının etkisiyle gevşer ve kendilerini iyi hissederler. Kadınların çoğunda orgazm sonrası klitoris ve meme uçları hassaslaşır ve ağrıya duyarlı hale gelir.

    Orgazm Sorunları ve Bozukluklarının Tipleri
    1-Anorgazmi:Hiç orgazm olamama durumudur. Bu durum iç sıkıntısı, kişinin kendi kendine olan saygısı yitirmesi ve depresyon ile sonuçlanabilir.
    2-Rastgele Anorgazmi: Zaman zaman orgazm yaşanamaması durumudur.
    3-Koital Anorgazmi:Cinsel birleşme ile orgazm olamama ancak mastürbasyon vb. gibi ile orgazm olma durumudur.
    4-Erken Orgazm:Çok nadir olarak görülür.

    Orgazm Sorunları ve Bozukluklarının Nedenleri
    *Ön sevişmenin eksik ve aceleye getirilmesi,
    *Partnerin erken boşalma sorununun olması,
    *Partnerin ereksiyon sorununun olması,
    *Partnere karşı olan ilgi kaybı,
    *Alkolizm,
    *Depresyon ve üzüntü,
    *Menopoza ilişkin östrojen azlığı,
    *Vaginal akıntılar,
    *Vaginanın geniş olması,
    *Şeker hastalığı,
    *Nörolojik bozukluklar ve nörolojik ilaç kullanımı,
    *Problemli bir çocukluk geçirilmiş olunması,
    *Düzenli ve sağlıklı bir aile yaşantısının olmaması,
    *Ergenliğe geçiş döneminde problemli ve travmatik cinsel deneyimlerin yaşanması,
    *Cinsel kimlik çatışmaları,
    *Sosyo-kültürel yasaklamalar ve aşırı dinsel inançlar,
    *Bilgisizlik,
    *Cinsel taciz veya tecavüz yaşamak,
    *Aldatılmak,
    *Gebe kalma korkusu,
    *Partnere güvenmeme,
    *Cinsel ilişkiye zorlanmak,
    *Duyarlı, bilgili, sıcak, yaşamı seven bir kadının nasıl olduğuna ilişkin yeterli rol modelinin bulunmayışı,
    *Güvenilir, emin, sosyal açıdan kabul edilebilir ve özel bir atmosferde, ödüllendirici ve destekleyici koşullarda bir cinsel deneyime girişme olanağını bulamama vb.

    Orgazm Sorunları ve Bozukluklarının Tedavisi
    *Tedaviden amaç orgazmı cinselliğin en önemli amacı olarak görmekten vazgeçip, ön sevişme, uyarılma, cinsel tecrübe, zevk ve çiftlerin birbirlerinin bedenlerini daha yakından tanımaları için terapi veya cinsel danışmanlık hizmetleri, kadının üstte olduğu cinsel pozisyonların denenmesidir. Kadın gelmeye başlayınca, erkek mümkün olabildiğince hareketsiz kalmalı ve sert hareket etmemelidir. Meme uçları, kulak arkaları, bacakların iç yüzleri gibi erojen bölgeler uzun süre uyarılmalıdır. Cinsel istek, uyarılma, orgazm ve doyum döngüsünde ayrıntılar ne olursa olsun önemli olan klitoris uyarısının uygun şekilde, yaygın, ritmik, kesintisiz ve yeterli süre yapılmasıdır.
    *Vakum Cihazı:Negatif basınç yaratan el kadar küçük bir cihazdır ve kitorise belirli süre bellirli bir protokolle uygulandığında orgazm olmayı kolaylaştırmaktadır.

    Orgazm Hakkında Bilinmeyenler
    *Kadınlarda sadece düşünce yolu ile hiçbir fiziksel temas olmadan da orgazm yaşanabilir.
    *Her ilişkide orgazm yaşanacak diye bir kural yoktur. Zaman zaman orgazm olunmaması da son derece normal bir durumdur.
    *Orgazm her iki eşte de aynı anda meydana gelebileceği gibi ayrı zamanlarda da olabilir. Aynı anda orgazma ulaşmak çok keyifli olsa da bir o kadar zor bir durumdur. Eşlerden birinin önce gelmesi hiçbir şekilde diğerinin orgazma ulaşmasını engellemez.
    *Kadınların yaklaşık %50’i çeşitli nedenlerden ötürü orgazm taklidi yapmaktadır.
    *Penis uzunluğunun kadının tatmin olmasıyla yani orgazmın şiddeti ile penis büyüklüğü arasında hiçbir ilişki yoktur. Ancak orgazm beyinde gelişen bir olaydır, kişinin psikolojisi ile yakından ilgilidir. Uzun ve kalın bir penisi görmek bir kadını daha fazla heyecanlandırabilir.
    *Cinsel tepkileri normal olan her kadın cinsel birleşmede ya da mastürbasyonla her seferinde bir ya da birkaç orgazma ulaşabilir.
    *Kadınlarda en şiddetli orgazmlarını 35’li yaşlarda yaşarlar.
    *Kadın uyarılmaya başladıktan sonra orgazma ulaşabilmesi için ara vermeden aynı tempoda uyarılmaya devam edilmelidir.
    *Kadın orgazma varacağı anın geldiğinde eşine penisin girmesini istediğini söylemelidir. Çünkü bu arada kadının uyarılması durdurulursa isteği söner ve yeni baştan sevişmeye başlamak gerekir.
    *Kadınlar uykuda da orgazm yaşayabilmektedir.
    *New Scientist dergisinin haberine göre Amerikalı bir cerrah olan Dr.Stuart Meloy cinsel ilişkiye girmeden kadının orgazm olmasını sağlayan deri altına yerleştirilen implant adını verdiği bir aygıt geliştirdi.
    *ABD’de kadınlarda orgazmı artıran “Viacreme” adı verilen bir krem piyasaya çıktı.
    *Orgazmın süresi ve şiddeti kişiden kişiye değişir.
    *Kadınlar eşlerine mükemmel olduklarını hissettirmek ya da zevk almadıkları bir cinsel ilişkiyi kısa yoldan bitirmek istedikleri veya eşine onun “yetersiz” olduğu duygusunu yaşatmamak ve öte yandan da yine eşinde kendisinin “yetersiz olduğunu” kanısını uyandırmayı engellemek için çoğu zaman orgazm taklidi yaparlar.
    *En yoğun orgazm yaklaşık ilk 5 dakika içinde gerçekleşmektedir.

  • Cinsel sağlık ne demek?

    Cinsel sağlık ne demek?

    Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık tanımını çok doğru bulduğunu ifade eden Prof. Dr. Halim Hattat, şöyle konuştu:
    “Sağlık sadece hastalık veya zayıflığın olmaması anlamına gelmez. Gerçek anlamda sağlıklı olmanız için, fiziksel, psikolojik ve sosyal yapınızın iyi durumda olması gerekir. Bu tanımın cinsellik için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Sertleşme problemi, erken boşalma, isteksizlik yaşamasanız da cinsel açıdan optimal bir sağlık seviyesi yakalayamamış olabilirsiniz. Cinsel sağlık sadece beden fonksiyonlarıyla sınırlı değildir.”
    Son dönemde cinsel sağlık ve sorunlarının, biyo-psiko-sosyal model kapsamında incelendiğinin altını çizen Prof. Dr. Halim Hattat, konuyla ilgili şunları söyledi:

    “Bu model adından da anlaşılacağı gibi biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin birbirleriyle etkileştikleri ve birbirlerinin oluşumuna katkıda bulundukları bir zemindir. Aslında bu model beyin, fiziksel sağlık, zihin, duygu ve inançlarınız cinsel sağlığınızı nasıl etkilediğini açıklar. Cinsel sorunların oluşması ve devam etmesinde psikolojik faktörler, yapınız, süregelen ilişkiniz ve çevreniz en az fiziksel faktörler kadar etkilidir. Ailenizde sevgi ve yakınlığın nasıl ifade edildiği, büyürken yaşadığınız özel ve bazen de travmatik cinsel deneyimler, inançlarınız, aile, arkadaş ve okulda öğrendikleriniz ile medyanın giderek artan etkisi cinsel inanç ve davranışlarınızı siz fark etmeden şekillendirir. Tüm bunlara bir de kişilik yapınızı, yakın ilişkiler oluşturma ve sürdürme yeteneğinizi, psikiyatrik ya da fiziksel hastalıklara olan yatkınlığınızı etkilediğinizde cinsel sağlığı farklı bir gözle değerlendirmeye başlarsınız. Eğer mutlu ve kaliteli bir cinselliğe ulaşmak istiyorsanız, fiziksel, duygusal, psikolojik ve sosyal etkilerin her birini değerlendirmelisiniz.”

    CİNSEL SAĞLIK TEHDİTLERİ
    Dünyada birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de cinselliğin hala tabu olarak kabul edildiğini belirten Prof. Dr. Hattat, “İnsanlar cinsellik hakkında konuşmaktan bile çekiniyor. Cinsellikten utanmak pek çok sorunu da yanında getiriyor. Cinsel problem yaşayanların önemli bir kısmı sorunlarını anlatamıyor, çözemiyor, doktora başvuramıyor. Bastırılmış cinsellik ise aile ve ilişki problemlerinden sosyal ve psikolojik sorunlara uzanan bir dizi sıkıntıya yol açıyor. Cinsel sağlığın pek çok düşmanı var. Bunlar cinsel sorunların başlamasına yol açan yapısal ve gelişimsel faktörlerden, cinsel sorunları ağırlaştıran ve ısrarcı bir şekilde devam etmesine yol açan nedenlere giden geniş bir yelpazede yerlerini alırlar. Cinsel sağlığınızın tehditlerini anlamanız ve bunlara karşı önlemlerinizi almanız sağlıklı ve keyifli bir cinselliğe ulaşmanızı kolaylaştıracaktır” dedi.

    Özellikle bazı fiziksel ve psikolojik risk faktörlerinin cinsel sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinin önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Hattat, “Son yıllarda yapınla tüm klinik çalışmalar aile sağlığı ile hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, obesite arasındaki ilişkiyi kurmak üzerine yoğunlaşıyor. Ancak çok önemle altını çizdiğimiz konu, aslında performanstaki problemlerin bir kalp hastalığının ilk belirtisi olabileceği yönünde. Özellikle kalbe göre çok daha ince ve küçük çapta olan pelvik damarlarda bir sorun yaşanıyor olması ileride kalp damarlarının da mutlaka etkileneceği yönünde ilk tehlike sinyali! Araştırmalar sertleşme sorunu olan bir erkeğin 5 yıl içerisinde kalp hastalığı geliştirme riskinin kat kat daha fazla olduğunu gösteriyor. 10,000 erkek hastada 1998-2005 yılları arasında yapılan takipte gösteriyor ki, ereksiyon sorunu kalp damar hastalıkları için sigara kadar önemli bir risk faktörü. Yani doktora başvurmak ileride karşılaşabileceğiniz tehlikeler için de şart. 2004-2008 yılları arasında takip edilen 2306 erkek hastada sertleşme sorunu olan erkeklerde kardiyovasküler sorun geliştirmesinin olmayanlara göre 2 kat daha fazla olduğu görülmüş. 2006-2009 yılları arasında 3 yıl boyunca 25-85 yaşları arasında 1500 sertleşme sorunu olan erkeğin takibi sonucunda 3yıl sonunda %60’ında hipertansiyon, %21’inde diabet, %35’inde obesite, %62’sinde kolesterol yüksekliği yani tam bir risk tablosu oluştuğu görülüyor.” dedi.

    Prof. Hattat, cinsel sağlığı ve performansı etkileyen düşmanları şöyle sıraladı:

    Kilo fazlalığı ve obezite

    -Yüksek kan şekeri, tip 1 ve 2 şeker hastalığı

    -Yüksek kan basıncı

    -Yüksek LDL (kötü) kolesterol, düşük HDL (iyi) kolesterol

    -Trans ve doymuş yağlardan zengin, dengesiz ve sağlıksız bir beslenme planı

    -Hareketsiz bir yaşam

    -Aşırı gergin, sinirli, endişeli ruh hali

    -Stres

    -Depresyon

    -Uykusuzluk

    -İlaçlar

    -Sigara

    -Alkol

    -Uyuşturucu ve doping ilaçlar

    HT

  • Doğum kontrolde ‘sperm ağı’ dönemi

    Doğum kontrolde ‘sperm ağı’ dönemi

    Bilim adamları hem istenmeyen gebelikleri önleyecek, hem de cinsel hastalıklardan koruyacak ağ şeklinde bir doku üretti. Kadınların kullanacağı, spermleri yakalayan ve salgıladığı ilaçla öldüren ağ, geleceğin doğum kontrol yöntemi olmaya aday.

    Seattle’daki Washington Üniversitesi’nden araştırmacılar, sadece nanometrelerle ölçülebilecek büyüklükteki liflerden oluşan esnek bir doku geliştirdi.

    VÜCUTTA ERİRKEN ELAÇ SALGILIYOR

    Gözeneklerinin çok küçük olması nedeniyle spermleri bile geçirmeyen doku, bir süre sonra vücut içinde erimeye başlıyor ve erirken dışarı saldığı ilaçlarla da örneğin AIDS hastalığını önleyebilecek antiviral maddeler ya da spermleri öldürücü maddeler salgılayabiliyor.

    Ağın vücutta ne kadar sürede eriyeceği ise kullanılan plastik maddeye bağlı.

    Washington Üniversitesi’nden Cameron Ball, Deutsche Welle’ye verdiği demeçte, yavaş yavaş iki gün içinde eriyen madde kullanmayı düşündüklerini, bu süre içinde dokunun sürekli ilaç salgılayarak spermleri öldüreceğini, ayrıca eriyene kadar fizikî engel işlevini de sürdüreceğini kaydetti.

    İKİYE KATLANIP VAJİNAYA YERLEŞTİRİLİYOR

    Ball, dokunun çeşitli şekiller alabilecek durumda olduğunu da belirterek “Örneğin bir kadın yaklaşık 5 santimetrekare büyüklüğündeki bir dokuyu parmağıyla ikiye katlayıp vajinanın içine yerleştirebilir” diye konuştu.

    Nano parçacıklardan oluşan malzemenin doğrudan vücuda yapışacağını ve erimeye başladığında bir nevî jel salgılamaya başlayacağını belirten Ball, dışarıdan görünmemesi nedeniyle kadınların bu yöntemi partnerlerinden habersiz kullanabileceklerine de dikkat çekiyor.

    Araştırma ekibinin başkanı Kim Woodrow da doğum kontrolünde ilk kez nano liflerin kullanıldığını belirterek “Hayalimiz, kadınları aynı anda hem HIV’den hem de istenmeyen gebeliklerden koruyacak bir ürün geliştirmekti” dedi.

    Araştırmacılar, bu heyecan verici buluşun günlük yaşamda ne kadar güvenilir ve pratik olduğunu görmek için zamana ihtiyaç olduğunu belirtiyor.

    Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in eşi Melinda ile birlikte kurduğu vakıf da bu heyecan verici buluşun gelecek vadettiğine ikna olmuşa benziyor. Vakıf, araştırmaların sürdürülmesi için projeye şimdiye kadar yaklaşık bir milyon dolarlık kaynak ayırdı.

    Deutsche Welle Türkçe

  • Libidonuzu saklandığı yerden çıkarın

    Libidonuzu saklandığı yerden çıkarın

    Erkeklerin kadınları suçlamakta usta olduğu konudur cinsel isteksizlik… Oysa cinsellik nasıl iki kişilikse, isteksizlikten de iki kişi sorumlu. Kaybolan libidonuza tekrar kavuşmak için işe konuşmakla başlayın…

    Üzerimize yapışan “isteksiz” etiketinden sıkıldık, Psikolog Gizem Pekcan’ın kapısını çaldık ve sorduk: “Nedir bu kadınların cinsel isteksizlik eleştirisinden çektikleri?” Gerisini kendisinden dinleyelim…

    Doğuştan isteksiz mi doğuyoruz yoksa zamanla mı azalıyor isteğimiz?
    Cinsel istek, doğuştan gelen bir dürtü… Cinsel isteği olmayan bir insanoğlu yok. Bu istek, genetiğimizde yerleşmiş olan üreme isteğinden kaynaklanıyor. Kadınların cinsel isteklerinin az olduğu düşüncesi ise yanlış… Kadınlar açısından sadece daha az öğrenilmişlik söz konusu diyebiliriz. Yapılan araştırmalar da kadınların cinsel isteğinin erkekler kadar var olduğunu, ancak toplumsal bazı baskılar nedeniyle çok entelektüel kadınlarda dahi bu isteğin bastırıldığını gösteriyor. Hayatın içinde çeşitli nedenlerle erkekte de kadında da cinsel isteksizlik görülebiliyor.

    Neden hep kadınlardan bahsediliyor?
    Bu durum, kadınlarda organik, psikolojik veya çevresel nedenlerle daha fazla görülüyor. Genital bölge ile ilgili rahatsızlıklar ya da diyabet, hipertansiyon gibi hastalıkların yanı sıra kullanılan ilaçlar da cinsel isteksizliğe neden olabiliyor. Ancak nedenlerin büyük bir bölümünü psikolojik etkenler oluşturuyor. Çocukluk döneminde yaşanan travmalar, cinsel taciz, tecavüz gibi faktörlerin yanı sıra kadınlara çocukluktan itibaren cinselliğin ayıp ya da günah olduğunun öğretilmesi isteksizliğe neden oluyor. Çocuklukta öğrenilenler en temel inançlarımızı oluşturuyor ve bu dönemden itibaren cinsel duyguları olmaması gerektiği söylenerek büyütülen kızların evlilik ile birlikte birden çok sağlıklı cinsel hayatları olmasını beklemek mümkün olmuyor. Bu kadınlar, cinselliği “kadınlık görevi” olarak yaşıyor, kendi bedenlerini tanımıyor, nelerden zevk aldıklarını bilmiyor. Aynı ailelerden gelen erkekler de karısının nelerden hoşlandığını bilmiyor ve öğrenmeye çalışmıyor çünkü önemsemiyor.

    Her şey yolunda giderken, ilişki eskidikçe azalan cinsel isteği nasıl açıklayabiliriz?
    Evlendikten sonra ya da uzun süren bir ilişkinin içindeyken kadının cinsel isteğini kaybetmesi de sık rastladığımız bir durum. En önemli nedeni evlilik içindeki problemler. Eğer ilişkide bir sorun varsa kadın kendini ilk önce cinsellikten çekiyor. Hamilelik döneminde cinsellikten uzunca bir süre ayrı kalınması kadının daha sonraki dönemlerde isteksiz olmasına neden olabiliyor. Çocuk dünyaya geldikten sonra annenin tüm ilgisi çocuğa yöneliyor ve bu da cinsellikten el etek çekilmesine neden olabiliyor. Kadının kendini beğenmemesi, çirkin hissetmesi de cinsel isteğinde büyük oranda azalmaya sebep oluyor.

    Yaş, cinsel isteğin azalmasında etkili bir faktör mü?
    Kadınlarda, menopoza girince cinsel hayatının biteceğine dair yanlış bir düşünce oluyor. Cinsel dürtüyü sağlayan testosteron hormonunun seviyesi, menopozla birlikte azalıyor. Bu da cinselliğe olan isteğin eskiye oranla biraz azalmasına neden oluyor. Ancak kadınlar bu durumun kişinin hayatını sarsacak kadar büyük bir fark olmadığını bilmeli.

    İlk günlerdeki coşkunun zamanla geçmesi normal mi?
    Bir ilişkinin ya da evliliğin ilk zamanlarında mutlaka “cicim ayı” denilen dönemler oluyor. Bu, yeni bir şeyi keşfetme heyecanından kaynaklanıyor. Cinsel birliktelik sıklığının zamanla azalması, bu yeniliği keşfettikten sonra bu ilginin azalması, soğuması değildir. Yalnızca ilk keşfin heyecanının verdiği sıklık azalmıştır. Bunu sorun olarak görmemek gerekiyor ancak bu durumu bile kaldıramayıp nedenini öğrenmek için başvuran çiftler oluyor.

    Cinsel istek ilişki sıklığı ile ölçülebilir mi?
    Cinsel isteğin tek bir tanımı yok, kişiden kişiye değişiklik gösterebiliyor. Burada kadın ve erkek arasında bir fark söz konusu oluyor. Kadınlar cinselliği biraz daha duygusal yaşarken, istek duymak için hislerinden daha çok etkilenirken, erkekler için sadece görsel bir uyaran da yeterli olabiliyor.

    Ne zaman bir sorun olduğunu düşünmek gerekiyor?
    Haftalık cinsel ilişki sayısı gibi rakamlarla tanımlamalar yapmak doğru olmuyor. Ancak aylarca süren bir uzaklık söz konusu ise burada bir sorundan bahsedilebiliyor. Bu kadar uzun süren uzak kalmanın mutlaka bir nedeni vardır, bu aşamaya gelinmeden önce mutlaka bir şeyler yaşanmıştır diye düşünmek gerekiyor. Cinsel isteksizlik hiçbir neden yokken, birdenbire ortaya çıkmıyor. Bir tartışma, aile içi bir problem, kadının zevk alamaması gibi bir durumun sonucunda zaman içinde oluşuyor.

    Orgazm olamamak da isteksizliğe neden oluyor mu?
    Kadında orgazm problemiyle cinsel isteksizlik çok karıştırılıyor. Bu ikisi, hem birbiri ile çok bağlantılı hem de birbirinden ayrı tutulması gereken konular. Haz alamama cinsel isteksizliği doğuruyor diyebiliriz ancak cinsel isteksizlik haz alamamayı doğuruyor diyemeyiz. Cinsel isteksizlik varsa zaten haz almak mümkün değil. Cinsel hayatları boyunca hiç orgazm olmamış, orgazma nasıl ulaşacağını bilmeyen çok sayıda kadın var. Bunun sonucunda kadın bir süre sonra birliktelik istememeye başlıyor. Böyle bir durumda zaten önce orgazm problemi ile ilgili çalışmak gerekiyor. Orgazm olmayı öğrenen kadın sonrasında cinsel istek de duymaya başlıyor. Ancak hem kadın hem erkek için unutulmaması gereken bir şey var; her birlikteliğin mutlaka orgazm ile sonuçlanması gerekmiyor. Orgazm olana kadar yaşanılan çok güzel paylaşımlar, hazlar da bulunuyor.

    Büyük şehirde yaşamanın cinsel isteksizliğe etkisi var mı?
    Büyük şehirde yaşamanın, zamansızlık, stres, yorgunluk gibi bazı dezavantajları oluyor. Çiftler eve gittikleri zaman sadece ayaklarını uzatıp televizyonun karşısında oturmak istiyor. Akıllarından başka hiçbir şeyi geçiremeyecek hale geliyorlar. Oysa cinselliğin yaşanması için kafanızın da rahat olması gerekiyor. Bu yorgunlukla cinsel birliktelik yaşasalar bile yeterince doyum alamayan çiftler, bu doyumsuzluğun etkisi ile zamanla cinsel isteksizlik yaşamaya başlayabiliyor.

    Bu durumda “Cinsel isteksizlik tek başına kadına ait bir sorun değildir” diyebilir miyiz?
    Cinsel isteksizlik tek başına bir sorun değildir, genellikle olumsuz bir olayın sonucudur. Mesela ilişki içinde hiç takdir edilmeyen, kendisine minnet duyulmadığını hisseden, cinselliği eşine yaptığı hizmetlerden biriymiş gibi hisseden kadın bir süre sonra bu kırgınlıklarını cinsel hayatına yansıtmaya başlıyor. Böyle bir şikayetle gelen danışanlarda bazen cinselliğe hiç değinmeden, sadece ilişkiye ait bazı problemlerin çözümüyle cinsellikteki sorunlar da kendiliğinden çözülebiliyor. Cinsel isteksizliğin genellikle iki kişilik bir sorun olduğunu ve tedavisinin de iki kişilik olduğunu söyleyebiliriz.

    Cinsellik, bir ilişkinin ne kadarıdır?
    Cinsellik, ilişkinin tuzu biberidir. En önemli unsur değildir ama olmazsa olmazdır. Evliliğin temelinde güven, sadakat, sevgi, şefkat, saygı vardır. Cinsellik de bunlara katkı sağlayan ve evliliğe renk katan bir unsurdur.

    İyi bir cinsel hayat, ilişkiyi ayakta tutabilir mi?
    Bazı ilişkilerde iletişim sorunları olduğu halde cinsellik devam edebiliyor. Böyle bir ilişki o çiftin kendi tercihidir. Ancak ne iyi bir cinsel hayat iyi bir ilişki anlamına gelir ne de kötü bir cinsel hayat kötü bir ilişki demektir. Bunlar birbirinden hem çok bağımsız, hem de çok içi içe konulardır.

    Bir durup düşünün
    ● Cinsellik hiç aklınıza gelmiyorsa,
    ● Cinsel uyaranlara karşı heyecan hissetmiyorsanız,
    ● Partnerinizle yakınlaşmaktan yorgunluk gibi bahanelerle kaçınıyorsanız (tiksinmekten bahsetmiyoruz) cinsel soğukluk yaşamaya başladığınızı düşünebilirsiniz.
    Ne yapmalı, ne etmeli?
    ● Önce partnerinizden bağımsız olarak kendinizi keşfedin.
    ● Kendinize, cinselliğinize ve bedeninize vakit ayırın. Nelerden hoşlandığınızı, haz aldığınızı keşfedin.
    ● Hayal etmekten korkmayın. Cinsel ilişki sırasında fantezi kurmanın kötü bir şey olmadığını bilin.
    ● Kendi bedeninizle ilgili keşiflerinizi eşinizle paylaşmaktan çekinmeyin, size zevk vermesi için ona yardımcı olun.
    ● Menopozla ilgili şartlanmalardan kurtulun. Menopozun cinsel hayatın sonu olmadığını unutmayın.
    ● Cinselliğin sadece üremek için olmadığını, aynı zamanda bir haz kaynağı olduğunun farkında olun.
    ● İsteksizliğiniz, yaşanan bir olayın ardından başladıysa uzman desteği almaktan çekinmeyin.

    Formsanté Dergisi

  • Yeni Yıla Güvenli Seks İle Girilmeli

    Yeni Yıla Güvenli Seks İle Girilmeli

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “2013 KÂBUSUNUZ OLMASIN!”

    Yeni yılda neler yapacaksınız? Büyük olasılıkla alkol alıp, eğlenecek ve belki de gecenin ilerleyen saatlerinde seks yapacaksınız… Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistlerinin yaptığı araştırmalar sonucu aralık ve ocak ayının ve özellikle yılbaşı tatilinin cinsel aktivitelerin tavan yaptığı bir dönem olduğu ortaya çıktı… Birçok kişiye güzel ve eğlenceli bir yılbaşı tatilde en mantıklı aktiviteler eğlenmek ve seks gibi geliyor. Çoğu kişi 2-3 günlük yılbaşı tatilinde iş, okul ya da üniversite dışında olacağı için yeni yıla partnerleriyle girmek istiyor. Günlük işler, iş yoğunluğu ve stresi olmadan yaşanacak 2-3 günde yıl boyu biriken stresi atmak veya negatif enerjiyi boşaltmak için seksle meşgul olunması çoğu kişiye çok normal gelebiliyor. Ancak, enerjilerinin büyük bir kısmını seks yaparak, alkol ve uyuşturucu kullanarak atmak isteyen kişilerde “korunmasız seks” yaşamak, “istenmeyen gebelikler” ve “cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanmak” gibi bazı beklenmedik sonuçlara yol açabiliyor. İşte çarpıcı başlıklar:

    YILBAŞI GECESİ KORUNMASIZ SEKS YAPMA ORANI ARTIYOR…

    CİSED ‘in yaptığı araştırmalara göre yılbaşı gecesinden sonra istenmeyen gebeliklerin ve cinsel yolla bulaşan hastalıkların artış gösterdiğini söyleyen CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Aralık ve ocak ayında meydana gelen istenmeyen gebeliklerin normalden daha yüksek sayılara ulaşması, yaptığımız araştırmaların ortaya koyduğu bir kanıt olarak karşımıza çıkıyor. Her yılın ilk çeyreğinde görülen gebelik oranlarının yılbaşından sonra zirveye çıkması ve aynı şekilde, her yılın üçüncü çeyreğinde evlenmemiş kadınların hamile kalma oranlarının artması diğer bir kanıttır. İstenmeyen gebeliklerin haricinde, CİSEDolarak her yılın ilk çeyreğinde frengi, bel soğukluğu, herpes, klamidya ve trichomoniasis gibi birçok cinsel yolla bulaşan hastalığın tavan yaptığını da görüyoruz. Bunun yanı sıra, cinsel sağlık klinikleri ve hastanelerde yılın ilk çeyreğinde AİDS testlerinin yapılma oranının arttığını da görmekteyiz. Bu bulgular, aralık ve ocak aylarında diğer aylara göre daha az önlem alındığını göstermektedir.” dedi.

    YENİ YILA GİRMENİN HEYECANI HALKIMIZI YANLIŞ İŞLER YAPAMAYA TEŞVİK EDEBİLİYOR…

    Yeni yıla girmenin heyecanıyla çiftlerin vurdumduymaz bir ruh haline girebildiklerine dikkat çeken Dr. Keçe; “Kış tatilinde meydana gelen korunmasız seks neden bu zamanlarda zirveye çıkıyor? Çünkü belki de, insanlar yılbaşı tatili içinde çok daha neşeli ve stressiz oluyorlar. Belki de bu zaman zarfı insanların çok daha fazla hoşgörülü ve tutkulu olduğu bir zamandır. Ofis partileri, okul kutlamaları, festivaller, insanların daha çok birlikte olması, mevcut ilişkiler, eski sevgililerin bir araya gelmesi ya da yeni tanışmalar, kontrolsüz alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi pek çok bahane ön plana çıkabiliyor. Aslında bu bulguların tek bir açıklaması olabilir; yüksek alkol ve uyuşturucu tüketimi, korunmasız ve riskli cinsel davranışlar. Aynı zamanda, sadece yılbaşı haftası içinde insanlara çok özel hazırlanmış cinsel aktivite içeren eğlenceler beklenmedik ve istenmeyen gebeliklere fırsat sunabiliyor. Eğer halkımız 2012 yılını sorunsuz ve şanslı olarak kapatmak istiyor ve yeni yıla sağlıklı ve mutlu bir şekilde girmek istiyorsa, kendilerine ve partnerlerine bir iyilik yapmalı, korunarak seks yapmalı, kontrolsüz alkol ve uyuşturucu kullanımından uzak durmalıdır. Aksi takdirde yeni yıl kâbusa dönüşebilir.” dedi.

  • Cinsel Yaşamın Katili: Horlama

    Cinsel Yaşamın Katili: Horlama

    Uzmanlar horlama ve uyku apnesi olan kişilerde cinsel fonksiyon bozuklukları olabileceğine dikkat çekiyor…

    Cinsel işlev bozukluklarından depresyona, trafik kazasından iş kazasına, hipertansiyondan çarpıntıya kadar birçok şikayetin temelini uyku bozuklukları oluşturabiliyor. Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahi Uzmanı Op.Dr.Bahadır Baykal konu ile ilgili önemli bilgiler verdi.

    Horlamayı basit bir semptom olarak kabul etmek çok doğru değildir. Hastalarımızın önemli bir kısmında genellikle uykuda solunum durması denilen uyku apnesi ile iç içe geçmiş bir rahatsızlık mevcuttur.

    Uyku apne sendromu ya da hastalığı uyku sırasında tekrar eden nefes durmalarıyla kendini belli eden bir hastalıktır. Gece uykuda nefes durması saatte 5-15 kez oluyorsa hafif, 15’ten fazla görülüyorsa ağır uyku apnesi olarak değerlendirilir. Şiddetli horlama, uyku apne sendromunun en sık görülen belirtilerinden biridir. Bazen komşuların duyabileceği şiddette olabilen horlamanın kısa aralıklarla kesilmesi apnelerin, bir başka deyişle vücudun nefessiz kaldığını gösteriyor.

    Belirtileri neler?

    Uyku apne sendromunda; sabahları yorgun uyanma, ağız kuruluğu, baş ağrısı, gündüz aşırı uyku hali, kilo vermede güçlük çekme, depresyon, unutkanlık, dikkat eksikliği, kolay sinirlenme, iş veriminde azalma ve cinsel isteksizlik ile erektil disfonksiyon gibi sorunlar görülebiliyor. Uzun dönemde ise; yüksek tansiyon, kalp krizi, kalp yetmezliği, kalpte ritim bozuklukları, felç ve ani ölüm riski artıyor.

    Ben kendi hasta grubundaki kilolu hastalarımı, mutlaka belli bir diet programı ile kilo vermeye teşvik ediyorum. Ayrıca uyumadan önce uyku ilacı veya alkol almamalarını istiyorum. Ancak gerçek anlamda tedavi, tıkanıklığa yol açan nedenin ortadan kaldırılmasıyla sağlanıyor.

    Son yıllarda yapılan araştırmalar horlamanın ve beraberinde uyku apnesinin çiftlerin cinsel hayatını, dolayısıyla da aile ilişkilerini olumsuz yönde etkilediğini ortaya çıkarıyor. Gerek ülkemizde gerekse dünyada pek çok çift yataklarını ayırmak zorunda kalıyor.

    İngiltere’de 1000 çift üzerinde yapılan bir araştırmaya göre; horlamanın rahatsızlık yaratması ile beraber, çiftler ilk önce yatakları ayırıyor. Elbette bu durum çiftlerin cinsel hayatlarını olumsuz etkiliyor. Mutsuz ve sağlıksız bir cinsel yaşam süren çiftler en küçük bir sorunda şiddetle tartışıyor ve bu durum boşanmaya kadar devam edebiliyor.

    Bu durum horlayan kişinin de sağlığını olumsuz etkilemektedir. Horlaması ve uyku apnesi nedeniyle sürekli uykusu bölünen ve yeterli dinlenemeyen kişiler, dikkatlerini belirli bir olaya uzun süre yoğunlaştıramıyor.

    Önemli bir noktada uyku apneli horlayan her 3 erkekten 2’sinde erkeklik hormonu etkilenmiştir. Elbette bu kişilerde testosteron dediğimiz erkeklik hormonu belirli oranda azalabileceği için cinsel açından sorunlar yaşanabilmektedir… Ancak hastalar uyku apnesi tedavisi olduktan sonra bu anlamda sorunları çözülüyor . Zaten çalışmalarda uyku apnesinin yarattığı cinsel fonksiyon bozukluklarının tedavi ile büyük ölçüde düzelebildiğini gösteriyor.

    Horlayan uyku apneli hastalarda aynı zamanda depresyon ortaya çıkabilir.Elbette bu durum kendini libido azalması şeklinde gösterebilir.

    Eşi horlayan ve uykuda apnesi (soluk durması) olan kadınlarla yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre; eşlerin % 81′i uykularından hoşnut olmadıklarını, bu nedenle de gündüzleri yorgun ve mutsuz hissettiklerini söylemektedirler. Hasta eşlerinin %70′i yataklarını ayırmayı ve başka bir odada uyumayı tercih ederken, bir kısmı uyumak için alkol aldığını bu durumunda uyku kalitesini daha da olumsuz etkilediğini belirtmişlerdir.

    50 yaşın üzerinde erkeklerin %50’sinde horlama, %10′unda da uyku apnesi vardır. Yani en iyi ihtimalle bile her 2 çiftten birisi uyku sorunu yaşamaktadır.

    Cinsel fonksiyon bozukluğu yaşayan hastaların nedeni araştırılırken mutlaka uyku apnesi ve horlama ile ilgili muayene ve testler yapılmalı ve tedavisi düzenlenmelidir.

    Toplumun yüzde 5’inde görülen Uyku Apnesi uyku sırasında tekrar eden nefes durmalarıyla kendini belli eden bir hastalıktır,bu durum kişinin uyku kalitesini bozduğu için bireyin hem sosyal hem de iş verimini oldukça düşürüyor.

    Uyku apnesi erkeklerde halk arasındaki yaygın deyimiyle ‘sertleşememe’, bilimsel ismiyle ‘erektil disfonksiyon’ bozukluğuna yol açarken, kadınların cinsel yaşamlarını da adeta kabusa çevirebilmektedir. Bu sorundan şikayet eden kadınlar, normal popülasyona göre iki kat daha az orgazm oluyor. Üstelik bu kadınlarda eşlerine karşı cinsel isteksizlikte gelişebiliyor artıyor. Orta veya ağır uyku apnesi hastalığı olan kadınlar, hemen hemen daima uykuya meyilli oldukları ve depresyon yaşadıkları için kendilerini eşlerine tam olarak konsantre edemiyorlar.ayrıca kan akımının azalması da cinsel fonksiyon bozukluğuna yol açabiliyor.

    Elbette cinsel fonksiyon bozukluklarını tek başına uyku apne hastalığına bağlamamak gerekiyor. Ancak bu hastalık tablosu, erkeklerin yanı sıra kadınlarda da cinsel işlev bozukluğuna yol açıyor. Çünkü ağır uyku apnesi, en olmadık yerlerde uykunun gelmesi, yorgunluk ve yaşamdan keyif almamak gibi psikolojik sorunların yanı sıra genital bölgeye giden kan akımının azalmasına yol açıyor. Tüm bu etkenler nedeniyle uyku apne sendromunun dolaylı olarak cinsel hayatı olumsuz yönde etkilediğini söyleyebiliriz.

    Size özel uyku testi

    1. Yeterli süre uyumama rağmen gün içinde yorgun ve uykulu oluyorum.

    2. Haftada 2-3 gece uykuya dalmakta güçlük çekiyorum.

    3. Akşam saatlerinde veya yatağa girdiğimde bacaklarımda isimlendiremediğim bir huzursuzluk hissediyorum.

    4. Uyuyamayacağım fikri akşam saatlerinden itibaren beni endişelendiriyor.

    5. Yatakta sürekli bacaklarımı hareket ettirmek zorunda kalıyorum.

    6. Gece içinde nefes alamama hissi ile uyanıyorum.

    7. Horlamamın yan odalardan duyulacak kadar şiddetli olduğu söyeniyor.

    8. Uykuda nefesimin durduğu söyleniyor.

    9. Gece içinde en az bir kez tuvalete gitmek zorunda kalıyorum.

    10.Geceleri baş, boyun veya göğsümde terleme oluyor.

    11.Sabah yorgun ve başağrısı ile uyanıyorum.

    12. Geceleri bacaklarıma kramp girebiliyor.

    13.Toplantılarda, okurken veya TV seyrederken uyuyakalabiliyorum.

    14. Uykululuk nedeniyle eskisi kadar uzun süre araba kullanamıyorum.

    15.Gün içinde zaman zaman dayanılmaz uykululuk atakları yaşıyorum.

    16.Çok sık rüya görüyorum.

    17. Geceleri uykudan bağırarak ve korku ile uyandığım söyleniyor.