Etiket: cinsel sorun

  • Yataktaki Düşman

    Yataktaki Düşman

    The Guardian’ın haberine göre İngiltere’de yaşayanlar 2000 yılına oranla yüzde 20 daha az seks yapıyor.

    16-44 yaş arası nüfusun bir ayda seks yapma sayısı ortalama 6.3’ten 5’e kadar geriledi.

    Uzmanlar bu gerilemenin olası sebeplerini şöyle sıralıyor:

    * İlk sebep depresyon. Çiftlerin en çok şikayet ettiği konu bu.

    * Tablet bilgisayarlar, telefonlar, bilgisayarlar yatak odasında çiftin arasına sınırlar koyuyor, motivasyonu kaçırıyor.

    * İşsiz insanlar seks yapmak istemiyor. İki durum arasında inkar edilemez ve güçlü bir bağ var.

  • Cinsel Soğukluğun Nedenleri Nelerdir?

    Cinsel Soğukluğun Nedenleri Nelerdir?

    Cinsel isteksizlik, kadınlarda erkeklerden daha fazladır. Cinsel isteksizlik kadınların ortalama %33’ünde görülür. Oranlar yaşa bağlı olarak artmaktadır.

    Cinsel Soğukluğun Nedenleri Nelerdir?
    1- Fiziksel Faktörler:Yaşlanma ve menopoz, cinsellikten uzun süre uzak kalmak, kullanılan bazı ilaçlar, alkolizm, böbrek, karaciğer ve kalp yetmezliği, tiroid hastalıkları, şeker hastalığı ve yüksek tansiyon gibi kronik hastalıklar, multipl skleroz, Parkinson gibi nörolojik problemler, ameliyatla rahmin alınması, hormonal dengesizlikler, doğumdan sonraki lohusalık ve emzirme dönemleri, cinsel organlarının yapı ve fonksiyonlarının bilinmemesi, rahim ağzı enfeksiyonları, vajinal mantar, trikomonas gibi vajen enfeksiyonları, vajen akıntıları, yaşa bağlı hormonal yetersizlikten kaynaklanan kuruluk, ameliyat sonrası meydana gelmiş yapışıklıklar gibi cinsel hayatı etkileyecek jinekolojik rahatsızlıklar, ilişkide ağrı hissetmedir.
    2- Psikolojik Faktörler: Vaginismus, aşırı stres, eşler arasındaki geçimsizlikler ve çatışmalar, homoseksüellik, evlilikle ilgili problemler, beden şekli ile ilgili kaygılar, bıkkınlık, cinsel travmalar, tecavüz, ailede birinin ölümü, çocuk doğumu, taşınma gibi önemli yaşam olayları, ilişkiye gerekli özenin gösterilmemesi, cinsel ilişki ile bazı olumsuz anıların yerleşmesi, cinsel ilişkide bulunmanın bir suç veya günah olarak algılanması, anksiyete ve depresyondur.

    Nedenleri toparlayacak olursak, bir kısmı erkeklerin sebep olduğu, bir kısmı kadınların kendilerinden gelen ve bir kısmı da çevre ile ilgili nedenlerdir. Kadınların yaklaşık %1’de gerçekten fiziksel bir problem vardır.Geri kalan %99’luk kesimin problemi tamamen psikolojiktir.

    Tedavi
    Tedavi, neden olan faktörün ortaya konmasından sonra mümkündür. Tedavinin amacı eşler arasında bir uyum oluşturulması ve aralarındaki bozulan iletişimin yeniden düzenlenmesidir. Eğer eşlerden birinde belirgin düzeyde cinsel istek azlığı varsa istek düzeyini arttırmaya çalışmak gerekir. Bazen de eşlerden birinde aşırı isteklilik ve talepler varsa dengeyi sağlamak açısından bu istek ve talepleri azaltmak gerekebilir. Bu nedenle tedaviye “çift” olarak hastalar kabul edilmelidir. Herhangi bir organik hastalık saptanamamışsa isteksizliğin nedeni psikolojiktir. Bu durumda çiftlerin birlikte psikiyatrik yardım alması gerekmektedir:

    Cinsel Terapi
    Aile Terapisi,
    Bedensel egzersizler,
    Cinsel egzersizler,
    Cinsel hayatta kısa ayrılıklardan sonra bir araya gelme, eğitim amaçlı erotik videolar seyretme, kıyafet değişikliği, tavırlardaki bir değişiklik, mekan değişikliği gibi küçük değişiklikler ve fanteziler yapılması vb. cinsel yaşama yeniliklerin kazandırılması,
    İlaç tedavisi: Testosteron hormonu, viagra, antidepresan ilaçlar, feromonlar ve Opti-S’xtiva yani kadınlar için yulaftan yapılma viagra benzeri bitkisel afrodizyaklar.
    Cinsel İsteksizlik Hakkında Bilinmeyenler

    Yapılan araştırma sonuçlarına göre seks; stres, yorgunluk ve baş ağrısıyla savaşır ve bu sayede bünyeyi de rahatlatır.
    Bazı kadınların kendiliğinden cinselliğe ilgileri yoktur fakat eşlerinin yaklaşımına fizyolojik bile olsa yanıt verir, uyarılır ve orgazm olurlar.
    Kadınlarda aşk cinsel isteği artıran bir etkendir.
    – Cinsel isteksizlik kadının kısır olması demek değildir. Çünkü kadınlar hiç cinsel birleşme yapmadan da gebe kalabilirler.
    – Genel olarak bütün kadınlar yeterli bedensel ve ruhsal uyarmalarla hazırlandıkları takdirde cinsel birleşmeden zevk alabilirler.
    – Kadınların büyük çoğunluğu cinsel isteksizliklerinin gerçek nedenini kocalarının beceriksizliğinde ararlar. Oysa, çoğu kez durumdan erkek kadar, hatta ondan daha fazla, kadın sorumludur.
    – Cinsel isteksizlik genellikle çiftler arasındaki sorunları yansıtır.

  • Cinsel isteksizlik

    Cinsel isteksizlik

    Kadınların sık sık yaşadığı cinsel işlev bozukluklarının başında cinsel ilgi ve istek duyumlarının azalması gelmektedir. Cinsel istek kişiden kişiye ve zamandan zamana değişiklik gösterebileceği için cinsel istek “normal” düzeyi henüz tanımlanamamıştır.

    Azalmış Cinsel İstek Bozukluğu, DSM-IV’e göre, sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması ya da hiç olmaması olarak tanımlanmaktadır. Değerlendirme cinsel ilgi ve istek sorunu olan kişinin yaşı, yaşam koşulları, genel sağlığı ve sorun oluşmadan önceki cinsel isteği gibi etkenler de göz önüne alınarak yapılmalıdır.

    Cinsel istek bozukluğu kadınlarda puberte döneminden başlayarak devam eden primer bir sorun olarak ortaya çıkabileceği gibi yaşamın herhangi bir döneminde cinsel partnerle yaşanan genel ilişkideki sorunlar, depresyon gibi psikolojik bozukluklar, gebelik, doğum, psikolojik travma ya da ilaca bağlı belirgin bir neden veya durum sonucu sekonder bir sorun olarak da ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, kadının sosyal çevredeki sorunu, evlilik dışı bir ilişki yaşaması, görücü usulü evlilik yapması, çözülmemiş çatışmalar yaşaması ve en önemlisi de mutsuz bir evlilik sürdürmesi cinsel isteğini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun dışında, sorunu yaşayan kadının cinsel içerikli hayal ve düşüncelerinin, karşı cinse olan ilgisinin, mastürbasyon yapma sıklığının ve partneriyle yaşadığı ilişki sıklığının da cinsel isteksizlikte önemli bir payı vardır.

    Bazen kadınlar cinsel aktiviteye cinsel istekleri olduğu halde katılmayabiliyor ya da cinsel istekleri olmadığı halde katılabiliyor. Buradaki en temel neden, cinsel yaşamı olumsuz olarak etkileyen bir takım yanlış inançların varlığıdır. Özellikle “Sevişmeyi başlatan kadın azgın ve istenen bir kadın değildir!” cinsel mitine olan inancın, kadınların cinsel aktiviteye başlamalarına engel olduğu bir gerçektir. Ancak bu kadınlar eşleri tarafından başlatılan aktivitelerde yer alabilmekte, herhangi bir uyarılma veya orgazm sorunu yaşamamaktadır. Diğer taraftan, toplumumuzda halâ kadının kocasına karşı görevlerinden birinin, onunla cinsel ilişkiye sadece kocası istediği için girmesi gerektiğine olan inançtır. Bu durum da, özünde keyifli bir aktivitenin bir iş ve hatta bir işkence olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu olumsuz düşünce ve inanışlar doğuştan var olan cinsel dürtülerin, zaman içinde geliştirdiğimiz cinsellikle ilgili bilgi, tutum ve deneyimlerimizle nasıl biçimlendiğini göstermektedir.

    Cinsel istek azlığından şikayet eden kişinin yaşı dikkat edilmesi gereken önemli faktörlerden biridir. Yaşın ilerlemesi ile birlikte meydana gelen biyolojik değişim, cinsel istek azlığı yaratmaktadır. Özellikle, menopoz ve öncesi-sonrası oluşan hormonal değişim, vulvada ve vajende atrofi, vajinanın salgılarında azalma ve sonuçta vajinada kuruluğa ve hatta ilişki sırasında ağrıya neden olmaktadır. Bir kadının düzenli adet görmesinin birçok kültürde doğurganlığın ve dişiliğin tanımı olarak algılanması, menopozun da “kadınlığın kaybedilmesi” gibi düşünülmesine ve hatta buna bağlı olarak “bu yaştan sonra” cinselliğin yaşanmasının da hoş olmayacağı gibi olumsuz inançlara yol açmaktadır. Dolayısıyla, cinsel istek azlığı söz konusu olsa bile bu dönemde sorun olarak algılanmamakta ve bu amaçla tedaviye başvurulmamaktadır.

    Cinsel istek azlığına sebep olan etkenlerden diğerleri de kullanılan ilaçlar (psikiyatrik bozuklukların tedavisinde kullanılan ilaçlar, doğum kontrol hapları, tansiyon ilaçları), bazı bedensel hastalıklar (diabet, yüksek tansiyon gibi), alkol kullanımı, kanser tedavileri ve erken yaşam deneyimleri içinde herhangi bir cinsel taciz ve tecavüz öyküsünün varlığıdır. Cinsel içerikli travma öyküsü olan kadının daha sonraki her cinsel yaşantısını geçmişte yaşadığı tecavüz sahneleri ile bağdaştırması cinsel aktivitelerden ve yakınlaşmalardan uzak durmasına neden olmaktadır.

  • Yaz sıcaklarında cinsellik

    Yaz sıcaklarında cinsellik

    Cinsel Sağlık Enstitüsü (CİSED) Adana Şube Başkanı Uzm. Dr. Taner Canatar, Türkiye’de hızla artan sayıda insanın psikolojik sorunlar, evlilik ve cinsel problemler yaşadığını, birçok insanın da bu problemler için terapiye başvurduğunu belirtti.

    Dr. Canatar, “Ama buna rağmen halen cinsel sorun yaşayıp yardım almadan yaşayan çok sayıda insan var. Kolaylıkla çözümlenebilecek bir soruna rağmen bu insanlar hayatı kendilerine zehir ediyorlar. Maalesef ülkemizde cinsel sorunlar çok yaşanıyor ama az konuşuluyor” dedi.

    Uz. Dr. Taner Canatar, “Ahlak hastalığı” olarak bilinen vajinismus sorunu ile sık karşılaştıklarını belirterek, “Birçok genç çiftin evliliğine karabasan gibi çöken, zamanla evliliğin dengesini bozarak boşanmalara kadar götüren vajinismus hastalığı, uygun bir cinsel terapiyle yüzde100 tedavi edilebiliyor” diye konuştu.

    Canatar, cinsel sorunlar için başvururken çekinilmemesi gerektiğini, bu sorunların da diğer sağlık sorunlarından farklı olmadığını, ayıp ve utanma duygularıyla çiftlerin kendilerini mutsuzluğa mahkum etmemeleri gerektiğini ifade etti.

    CİNSELLİĞİN MEVSİMİ

    İnsanın temel dürtüleri olan yemek, içmek, barınmak, korunmak ve cinselliğin bir zincirin halkaları gibi olduğuna dikkat çeken Dr. Canatar, açıklamasını şöyle sürdürdü:

    “Cinselliğin mevsimi olmasa da yaz sıcaklarında aşırı yemek yiyerek, tok karnına veya soğuk içecekler içtikten ya da dondurma yedikten sonra cinsel ilişkiye girmek sağlıklı değildir. Hazımsızlık ve soğuk yiyecekler cinsel enerjide dengesizliğe yol açabilir. Aşırı tok karın performans düşüklüğünden, ereksiyon sorunlarına, cinsel isteksizlikten cinsel başarısızlığa kadar birçok cinsel soruna neden olabilir.”

    Yazın gelmesiyle birlikte cinsel istekte artış olabileceğini belirten Dr. Canatar, “Çünkü güneş ışığı cinsellik için önemlidir, ışık kesildiği zaman mutluluk hormonu olan serotonin seviyesi düşer, insanlar daha mutsuz olurlar. Doğanın baharda yeniden canlanması gibi insanların cinsel hayatı da baharda ve yazın canlanabilir” dedi.

    Uzm. Dr. Canatar, yapılan bir araştırmaya da dikkati çekerek, “Seksin mevsimi bahar ve yazdır. Çünkü insanlar sekse çağrıyı genellikle koku ve görüntüyle yaparlar. Yazın erotik görsel uyarılar ön plana çıkar ve insanlar daha rahat giyinirler, dolayısıyla cinsel isteklerde artış olabilir” ifadesini kullandı.

    İHA

  • Tiroit hastaları ve cinsellik

    Tiroit hastaları ve cinsellik

    Doğurganlık çağındaki planlı gebeliklerde ve/veya yardımcı üreme teknikleriyle gebe kalmayı planlayan kadınlarda, gebelikten önce TSH denilen ve tiroit fonksiyonları hakkında detaylı bilgi veren hormonun ve tiroit antikorlarının ölçülmesi, gebelik sırasındaki olası problemlere engel oluyor.

    Özellikle gebelikte, süt veren annelerde, bebeklik ve gelişme çağındaki çocuklarda yeterli iyot alımı büyük önem taşıyor. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi, İyot Koruma Programı Sağlık Bakanlığı Üniversite Danışmanı Prof. Dr. Murat Faik Erdoğan, “İyotlu tuz mu yoksa iyotsuz tuz mu?” sorusunu, “Tabii ki iyotlu tuz” diye yanıtlıyor.

    İyot anne rahminden başlayarak, özellikle bebeklik ve çocukluk çağında, genç yetişkinlerde, hamilelikte ve süt veren annelerde son derecede önemli bir mikro besleyici olarak görülüyor. Aksi doktor tarafından belirtilmedikçe iyotlu tuz tüketilmemesi gerekiyor. İyotsuz tuz tüketmesi gereken kesim tiroit hastalarının çok ufak bir kısmını oluşturuyor. Prof. Dr. Erdoğan, “Hedefimiz Türkiye’de endemik guatr ve iyot eksikliği hastalıklarını yok etmektir” diye konuşuyor.

    İyot eksikliğine dikkat!
    Tiroit bezinin büyümesine ‘guatr’ deniyor. Bu büyüme bezin genelinde olabileceği gibi, nodül adı verilen oval bezeler şeklinde de olabiliyor. Guatrın veya nodüllerin en iyi bilinen nedeninin iyot eksikliği olduğu belirtiliyor.

    Kişi özellikle gelişme çağında yeterli iyot alamazsa bez kendisini büyüterek yeterli hormon salgılamaya çalışıyor ve bu arada nodüller oluşabiliyor. Ayrıca vücudun bağışıklık sisteminden kaynaklanan ve bezin az veya çok çalışmasıyla giden guatrlar, nadiren de tiroit kanserlerine ait nodüller görülebiliyor.

    Kanserli nodüller tüm nodüllerin yüzde 5’ini oluşturuyor. Nodüllerin, uzmanlar tarafından ultrason ve biyopsiyle değerlendirilmesi gerekiyor. Hastaların önemli kısmında ameliyata gerek duyulmuyor. Hipo ve hipertirodi sorunu cinsel işlev bozukluklarına, âdet düzensizliklerine, düşüğe ve ölü doğumlara neden olabiliyor. Sertleşme ve boşalma sorunları ya da isteksizlik yaşayan kişilerin, âdetleri düzensiz olan gebe kalmada problem yaşayan kadınların tiroit fonksiyonlarını ölçtürmesinde yarar bulunuyor.

    Çarpıntı, terleme ve kilo kaybına dikkat!
    Hipertiroidi bazen sinsi ilerlese de, kendini genellikle çarpıntı, terleme, ciddi bir iştaha rağmen kilo kaybı, sinirlilik, uykusuzluk gibi belirtilerle ele veriyor. Kadınlarda en sık görülen orta ve ileri yaş hastalığı olduğu belirtiliyor. Ailesinde bezin az veya çok çalışma hikâyesi olanlarda, doğum sonrası dönemde, stresli bireylerde veya bir psikolojik travmayı takiben ortaya çıkabiliyor. Kendisi depresyon ve huzursuzluk yapabilmekle beraber, depresif ve huzursuz bireylerde de tiroit hastalıklarıyla sık karşılaşılıyor.

  • Cinsel ilişki aşamaları

    Cinsel ilişki aşamaları

    Cinsel ilişki dört aşamadan oluşuyor:

    İstek, uyarılma, orgazm ve çözülme dönemleri. Bunlara bağlı ortaya çıkan problemler farklı farklı olabiliyor.

    İstek bozuklukları, uyarılma bozuklukları, orgazm ve cinsel ağrı bozuklukları yaşanabiliyor.

    Kadında da, erkekte de bu bozukluklar var. Bugünden itibaren cinsel sağlıkta yaşanan sorunları ele alacağız.

    Cinsel sorunların psikiyatri içindeki yeri nedir?

    Bazen psikiyatrik sorunla uzmana gidiliyor ama altından bir cinsel sorun çıkıyor. Bazen de direkt cinsel sorunla gidiliyor uzmana ancak bunların yanında tabii ki, cinsel sorunlara zemin olan psikolojik sorunlar var.

    Cinselliği olumsuz etkileyen hastalıklar

    Depresyon, anksiyete, kaygı cinselliği olumsuz etkiliyor. Obsesif kompülsif bozukluklar, takıntılar ya da birtakım dini takıntılar da öyle. Örneğin; günah işlemeye yönelik endişeler oluşuyor ve bunlar insanı cinsellikten uzaklaştırıyor.

    Ayrıca eşler arasındaki ilişki sorunları nedeniyle de cinsel yaşam çok fazla bozulabiliyor, örneğin alkol bağımlılığında, hem eşler arasında sorun oluyor ve cinsellik evlilik bu soruna bağlı olarak etkileniyor ya da alkol direkt olarak damar yapısını bozduğu için cinsel sorun yaşanıyor.

    Tabii ki, kaygı bozukluklarında, sıkıntı, stres, kişinin yaşam güçlükleri, iş stresi, uyku sorunları varsa bunlar da kişinin cinsel isteğini azaltıyor ya da yok ediyor.

    Cinsel istek bozukluğu neden olur?

    Cinsel istek bozuklukları hipo aktif cinsel istek bozukluğu ve cinsel tiksinme bozukluğu olarak ikiye ayrılıyor.

    Bozukluk, cinsel isteğin olması ya da hiç olmamasıdır

    İsteksizliğin düzeyi önemlidir. Birincil ya da ikincil olarak ayrılır cinsel istek sorunu. Yaşamı boyunca hiç haz almamış olanlar ya da duymuş ama sonradan istemeyenler olarak sınıflandırılır.

    Cinsel istek sıklığını ilişki ile sınırlandırmıyoruz kesinlikle. İsteğin olması durumunu mastürbasyon, eşine istek duymak, fantezilerin olması ile değerlendiriyoruz. İsteksizlik, sadece bir partnere yönelik mi, yoksa genelde mi isteksizlik var buna bakıyoruz.

    Cinsel istek bozukluğu demek için mesela insanın hiç istemiyor olması lazım yoksa sadece eşine yönelik bir isteksizliği olabilir kişinin. Çünkü onunla ilişkisinde sorunlar vardır. O ise durumsal isteksizliktir.

  • Kadınların Cinsel İsteği Dalgalara Benzer

    Kadınların Cinsel İsteği Dalgalara Benzer

    Kadınlarda cinsel istek önce beyinde başlar. Bazı sinir yolları aracılığıyla omurilikten geçerek cinsel organlara ulaşır. Bunun sonucu tahrik olan kadınların vücudunda birtakım değişiklikler meydana gelir. Fark edilen ilk değişim, vajinalarındaki ıslanma ve klitorislerindeki kabarmadır. Bunu, cinsel etkinlik devam ettiğinde vajinanın uzaması ve genişlemesi, cinsel bölgelerindeki sinirlerin uyarılması, vajinal dokularının kalınlaşması, klitorislerinin kanla dolması ve büyümesi izler. Daha sonra meme uçları sertleşir, memeleri büyür, iç dudaklar ve klitorisleri biraz daha şişer ve renk değiştirir, dış dudaklar yanlara çekilerek birleşmeyi kolaylaştırır. Boşalmaya yakın kasılma ve terlemeleri başlar, gözleri parlaklaşır, göğüsleri daha duyarlı olur, cinsel organlarının dış ve iç bölgelerindeki kan yoğunluğu artar, ciltleri kızarır, kalp atışları hızlanır, kan basınçları yükselir ve solunumları sıklığında artış gözlenir. Boşalıncaya kadar kasları gerilir, tenlerinde giderek artan bir duyarlılık olur. Buna rağmen, kadınlar boşalmak için son bir sıçrayışa ihtiyaç duyar ve bunun için istemli olarak kaslarını kasmaları gerekir. Boşalma anında da, başta vajinalarında ve rahimlerinde olmak üzere bedenlerinde sanki bir “SİLKİNME NÖBETİ” gibi bir dizi ritmik kasılmalar olur. Kadınlarda boşalmaya “GELME” adı verilir. Bu “gelme” eylemi erkeklerdeki boşalmayla benzerlik gösterse de, erkeklerdeki gibi gözle görülür bir meni çıkışı yoktur. Zevkli bir boşalma yaşanırken, kadınlar istemsiz sesler çıkararak yüzlerindeki ifadeleri değişebilir. Son safhada tüm bedensel fonksiyonları yavaşça tekrar normale döner ve sakinleşirler. Sonuç olarak, fiziksel ve ruhsal bir doyum yaşandıkları için her türlü gerginlik ve stresten arınırlar.

    Cinsel sorunların çoğu çiftlerin uyumsuzluğundan ve sağlıklı iletişim kuramamalarından kaynaklanır. Kadınlar cinselliğe karşı ilgisizlerse, sevişmekten kaçınabilir ya da ye­terince uyarılmadıkları için cinsel ilişki­nin acı verdiğinden yakınabilirler. Bu durumda erkeler, onları nasıl uyaracaklarını bilemez ve bu nedenle, kendilerini başarısız hisse­debilirler. Erkeklerin “elektrik ampulleri” gibi hemen yandıkları ve seks yapmaya hazır hale geldikleri, kadın­ların ise “ütü” gibi yavaş yavaş ısındıkları ve geç uyarıldıkları söylenir. Bu genelleme çoğu zaman doğrudur. Bir başka genelleme ise kadınların cinsel istekleri için yapılır: “Kadınların cinsel istekleri dalgalara benzer…”

    Kadınlar sevildiklerini ve değerli olduklarını bir erkeğin gözlerinde, sözlerinde ve davranışlarında gördüklerinde veya hissettiklerinde, hem kendilerine verdikleri değer hem de, cinsel istekleri tıpkı dalgalar gibi önce yükselir daha sonra yavaşça alçalır ve azalır… Diğer bir değişle, kendilerini gerçekten iyi hissettiklerinde cinsel açıdan zirveye çıkarlar ama birdenbire ruh halleri değişince dalgalar gibi dibe vurabilir, yani cinsel istekleri azalabilir. Ancak bu düşüş geçicidir. Dibe vurduktan sonra aniden ruh halleri yine değişebilir ve kendilerini yine iyi hissedebilirler. Bu durum da, otomatik olarak dalgalarının yükselmesine işarettir. “Bazen dibe vurmak gerekir yükselmek için…”

    Kadınların dalgaları yükselirken verecekleri bolca sevgileri, erotizmleri ve cinsel istekleri vardır. Ancak düşerken kendiiçlerindeki derin boşluğu hissederler ve bu nedenle, koşulsuz bir sevgiyle doldurulmasını ister, oldukları gibi kabul edilmeyi beklerler. Bu dibe vurma aynı zamanda kadınlar için “DUYGUSAL ARINMA” zamanıdır. Eğer kadınlar olumsuz duygularını bastırmış ya da geçmiş çocukluk yaşantılarında duygusal ve fiziksel travmalara maruz kalmışlarsa, iniş dönemlerinde geçmiş travmalarını tekrar etmeye, olumsuz duygularıyla beraber tatmin olmamış gereksinmelerini yeniden hissetmeye ve hissettirmeye başlar. Geçmiş hep tekrar eder… Mekânlar değişir, zaman değişir, oyuncular değişir ama roller hep aynı kalır! Bu süreçte sorunlarından bahsetme ve seslerinin duyulup anlaşılması gibi ihtiyaçlarının yanı sıra sevilmek, ilgilenilmek, anlaşılmak, konuşmak ve saygı görmek gibi doğalarına özgü gereksinimlerinin de karşılanmasını beklerler. Çünkü kadınlar, kendilerini dinleyen ve anlayan, sahiplenme duygusu olan, dokunarak ve bakarak sevgilerini ifade eden anlayışlı erkekler isterler. Kadınların kendilerinin yenilgiye uğradıklarını düşündükleri ve savaşamayacak kadar aciz kaldıkları tek şey kendilerini değersiz hissetmeleridir. İşte size kilit noktası; kadınlar çoğu kez değerli ve sevilmeye layık olduklarını hissetmek isterler!Bunu hissettirebilmek için erkekler kadınların gururunu okşamalı, her akşam en az yarım saat ellerini tutup, gözlerinin içine bakarak sadece onları dinlemeli ve anladıklarını göstermeli, şefkatli olmalı ve her daim arkalarında olduklarını hissettirmelidirler.

    Kadınların dalgalanıp durulmaları tıpkı “DİPSİZ VE KARANLIK BİR KUYUYA DÜŞME” deneyimi gibidir. Kadınlar kuyularına indiklerinde farkında olmadan kendi bilinçdışlarına, terk edilme ve reddedilme gibi duygular içeren geçmiş travmalarına, karanlık ve karmakarışık duygularının içine çekilmiş olurlar. Dolayısıyla, birdenbire bir sürü belirsiz duygular yaşamaya başlayabilirler. Yapayalnız veya terk edilmiş olduklarını ya da hiç desteklenmediklerini düşünerek umutsuzluğa ve çaresizliğe kapılabilirler. Kadınlar kuyuya düştüklerinde, içlerindeki hassas küçük kız, eski duygularıyla bağlantıya geçer, birdenbire, tıpkı çocukluklarındaki gibi algılarlar hayatı ve erkekleri… Örneğin sanki babası onlara zaman ayıramayacak kadar meşgul olduğunda hissettiklerini yeniden hissetmeye başlarlar. Eski, çözümlenmemiş öfke ve güçsüzlük duygularıyla bağlantıya geçerler. Eğer hissettikleri acıyı paylaşma ve inceleme şansları olursa daha derin duyguları da su yüzüne çıkabilir. Böylece dibe vurup sonra kendilerini çok daha iyi hissederler, yakınlığa ve içtenliğe güvenmeyi öğrenirler. Kadınlar üzüntülü, heyecanlı, kafası karışık, bitkin ya da umutsuz olduklarında yalnız olmadıklarını hissetmek ister, koşulsuz sevgi ve saygı arar, duygularını paylaşmayı, anlayış ve değer görmeyi arzular ama en çok kendilerini dinleyecek birine ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle, dibe eriştikten hemen sonra, sevildiklerini, değerli olduklarını ve desteklendiklerini hissederlerse, otomatik olarak ruh halleri zamanla iyileşir. Hatta düşme eylemi kadar hızlı bir şekilde kendiliğinden yükselir, yeniden ilişkilerinde sevgiyle ışımaya ve cinsel istek duymaya başlayabilirler.

    Kadınların yakın ilişkilerinde sevgi verme ve alma yetenekleri genelde kendilerini nasıl gördüklerinin bir yansımasıdır. Kendilerini iyi bulmadıkları veya beğenmedikleri zamanlar, partnerlerine karşı cinsel istek duyamaz, hoşgörülü ve olumlu olamazlar. Dalgaları dibe vurduğunda yorgun, bezgin ya da duygusal açıdan çok tepkili olur, kendilerini daha zayıf ve daha fazla sevgiye ihtiyaç duyar bir halde bulurlar. Erkeklerin bu dönemlerde kadınların duygusal gereksinmelerini anlamaları ve seks yapmak için onları zorlamamaları çok önemlidir. Çünkü cinsel isteksizliğin çözümünde kadınların kendi bedenlerini tanımaları ve cinsel fanteziler kurmaları kadar partnerleriyle sağlıklı bir iletişim içinde olmaları ve ilişkilerini flört havasına sokmaları da büyük önem taşır. Kendini sevmeyen bir kadının cinsellikten zevk alması veya cinsel olarak istekli olması mümkün değildir.

    Cinsel isteksizliği olan kadınların öncelikle kendi vücutlarını ve cinsel organlarını tanımalarına yönelik aşk oyunlarıyla cinselliklerini yeniden keşfetmeleri gerekiyor. Çift olarak, erotik masaj ile duygulanımlarını arttırdıktan sonra, nelerden hoşlandıklarını veya hoşlanmadıklarını paylaşarak cinsel yaşamlarında iyileşme sağlayabilirler. Kadınların haftada en az üç kez cinselliği düşünmeleri, erotik kitaplar okuyarak, erotik filmler izleyerek ve erotik fanteziler kurarak cinselliğe olan ilgilerini arttırmaları, partneriyle yaşadıkları kışkırtıcı ve güzel deneyimleri hatırlamaları içlerinde cinselliği yeniden yaşama arzusunu uyandırabiliyor.

    Sonuç olarak, kadınlar cinselliklerini, aşkı ve hayatı ertelememeli, şu an ve şimdiyi hakkıyla yaşamalı, zamanın, hayatın, cinselliğin ve aşkın içinden bir şeyler kurtarmalı, huzuru kendi içlerinde, yüreklerinde bulmalıdır. Bir yerlerde tıkanıp kaldıklarında ve cinsel isteksizlik yaşadıklarında, yüzlerini doğaya dönmeli, severek üretmeli, yüreklerini ferahlatacak yeni yollar seçmeli, yeni cinsel tekniklerle tanışmalı ve yeni keşifler yapmalılardır. Hep hayalini kurup “Zamanı gelince yaparım!” diye erteledikleri ne varsa gerçekleştirmeyi denemelilerdir. Çünkü yeni şeyler yapmak ve severek üretmek ruha şifa verir…

  • Boşalma ve Orgazm Sorunlarının Tedavisi

    Boşalma ve Orgazm Sorunlarının Tedavisi

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “ÇİFTE ÖZEL BİR TEDAVİ PROGRAMI UYGULANMALI!”

    Boşalma ve orgazm, tıptaki son gelişmelere rağmen hala bilinmezliklerle dolu iki ayrı terimdir. Dolayısıyla, Orgazm olmakla boşalmak aynı şey değildir. Tarif edilmesi zor olan bu geri bildirimlerden boşalma bedensel bir rahatlamayken, orgazm bu bedensel rahatlamaya ruhun da eşlik ettiği çok yüksek haz veren bir durumdur. Boşalma sorunları kadınlarda anksiyeteye ve bunun sonucunda oluşabilecek depresyona, kendine güvensizliğe ve kişinin kendisine olan saygısını yitirmesine yol açabilmektedir. Boşalamayan veya orgazm olamayan kadın beyninde bunu takıntıya dönüştürmekte, boşalma bozukluklarına neden olmaktadır. Kadınlardaki cinsel işlev bozuklukları üzerinde araştırma yapan Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, boşalma ve orgazm sorunlarının kadınlarda en sık görülen cinsel işlev bozukluklarının başında geldiğinin altını çizerek, tedavi yollarına dikkat çekti…

    EN ETKİLİ YÖNTEM: CİNSEL TERAPİ PROGRAMI!

    Tedavinin ilk aşamasının, cinsel terapistin kişiyle veya çiftle ilk görüşme yapması olduğuna değinenCİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “İlk görüşmenin sonunda cinsel terapist kişiye veya çiftecinsel eğitim videoları ve kitaplarıverir yani bibliyoterapi yapar. Daha sonra cinsel terapist kişiyi veya çifti değerlendirme görüşmelerine alır. Bu süreçte cinsel öykü alınır, çeşitli testler ve ölçekler kullanmanın yanında gerektiğinde jinekolojik muayene de önerebilir. Böylece yaşanan sorunun nedeni keşfedilir ve olası çözüm yolları kişiye veya çifte sunulur. Çift kendilerine özel olarak hazırlanan tedavi planını kabul ettiğinde cinsel terapi süreçleri başlatılır. Cinsel terapi aşamasında kadının veya çiftin yaşantısı, geçmişi, geçmişteki birliktelikleri, genel olarak cinsel hayatı, partneri ile uyumu gibi boşalma ve orgazm olamama sorununa neden olabilecek alt başlıklar saptanmaya çalışılır.” dedi.

    EN BÜYÜK NEDEN CİNSEL BİLGİSİZLİK!

    Cinsel terapi süreçlerinin önemine değinen CİSED Genel Psikiyatri Uzmanı Yrd. Başkanı. Dr. Cebrail Kısa;“Yapılan tıbbi araştırmalar sonucu elde edilen verilere göre, boşalma ve orgazm sorunlarının en sık görülen nedeni cinsel bilgisizlik olduğu için cinsel terapi evresinde kişiye ve çifte cinsel ilişki, cinsellik ve cinsel organlarla ilgili bilgi verilir ve cinsel eğitim videoları eşliğinde bilişsel yeniden yapılandırma yapılır. İlişkideki mevcut iletişim sorunları çözümlenir ve çiftin ilişkisi flört havasına sokulur. Ardından kadının boşalmasını veya orgazm olmasını engelleyenduygularıyla bağlantıya geçmesi ve onları söze koyması sağlanır. Daha sonra ise kişinin önce bireysel olarak kendi vücudunu tanımasına sonra çiftin birbirinin vücudunu tanımasına yönelik aşk oyunları adında çalışmalar yapılır. Buradaki amaç, cinsellikle ilgili önceden gelen yanlış ve eksik bilgilerin temizlenmesi ve yerine doğru bilgilerin getirilmesidir.” dedi.

    İLAÇ KULLANIMI VE KLİTORİS BÜYÜTME ÇÖZÜM DEĞİL!

    İlaç kullanımı ve klitoris büyütme gibi tedavi yöntemlerinin boşalma ve orgazm sorunlarını önleyici birer tedavi şekli olduğu söylense de, cinsel terapistlerce kullanımının önerilmediğine dikkat çeken CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “İlaçlar sorununu kökünden halletmeyecektir. İlaç kullanımı geçici boşalmalara neden olacağından, sonrasında ciddi cinsel sorunlara ve depresyona neden olabilir. Klitoris büyütme operasyonu ise klitoral uyarma yani mastürbasyon eylemine kadını daha duyarlı hale getirecek ama cinsel birliktelik (penetrasyon) sonucu oluşacak olan vajinal boşalmaya ve vajinal orgazma çok faydası olmayacaktır.” dedi.

    CİNSEL TERAPİDE AMAÇ KESİN SONUÇ ALMAKTIR!

    Aşk kaslarını kullanmayı öğrenmenin boşalma ve orgazmı kolaylaştırdığını ifade eden CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan; “Kesin sonuçlu tedavide, kadının erojen bölgeleri yani duyarlı bölgelerine (meme uçları, klitoral bölge, kulak ve boyun çevresi, kasık bölgeleri, bacak iç kısımları, vb.) yoğunlaşma tekniklerine yönelten cinsel terapi programına ihtiyaç vardır. Ancak bu teknik, klitoral uyarı ile boşalan ama cinsel ilişki sırasında boşalamayan kadınlarda genellikle etkisizdir. Böyle durumlarda aşk kaslarını çalıştırma egzersizleri yani Kegel egzersizleri ile duyarlılığını arttırmak mümkündür.” dedi.

  • Vajinismus EFT tekniği

    Vajinismus EFT tekniği

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr Ayşe Duman “Cinsel sağlık; sadece bir hastalığın ya da kusurun olmaması değildir. Cinselliğe pozitif ve saygılı bir yaklaşım içinde, zevkli, hoş, güvenli cinsel deneyimlerin önemini bilerek, bu bilince uygun davranılmasını da gerektirir” dedi.

    Kadında cinsel sağlık dendiğinde ilk akla gelen, kadının ilişkiye izin vermemesi anlamına gelen vajinismus. Kadınlar farklı sebeplerle ilişkiye hayır diyebilirler. Bunun başında kadının yetişme çağında cinselliğin, çirkin, pis, ayıp veya günah olarak tanıtılması geliyor. Tüm bunları bilinç altının yanlış kodlanması olarak değerlendiren Dr Ayşe Duman, “ Bizim yaptığımız bu yanlış kodlamaları, hipnoz ya da EFT (Duygusal Özgürlük Tekniği) yöntemleriyle değiştirmektir” şeklinde konuştu.

    Tabular, Günahlar, Yasaklar…
    Dr Ayşe Duman “ Maalesef hala insanlarda, özellikle kadınlarımızda cinsel konularla ilgili tabular, yasaklar, günahlar, batıl inançlarla çerçevelenmiş, tüm hayatı zehreden sıkıntılar var. Cinsellikte çiftler arasındaki cinsel çekim ve birlikte yaşanılan doyum noktaları ilişkiyi kuvvetlendirmekle birlikte, yakınlığı ve birbirinin olmayı sağlar. Cinsellik ve cinsel ilişki neslin devamlılığı için insanoğluna verilmiş bir lezzettir. Cinselliğe böyle bakıldığında kadının da zevk almasının önündeki engeller de kalkacaktır” dedi.

    Hipnoz ve EFT ile vajinismus tedavi ediliyor…
    Kadının hayatını zehreden, ilişkileri bitiren vajinismus hipnoz ve EFT ile kolayca tedavi ediliyor. Ortalama 5-6 seans süren hipnoz tedavisinden sonra çiftler sağlıklı cinsel yaşama kavuşabiliyor. Dr Ayşe Duman “Kadın ve erkek arasındaki tüm muhteşemliği ile işleyen sisteme yapılan müdahaleler, bilerek veya bilmeyerek yaptığımız yanlış yönlendirmeler, tabular, yasaklar, korkular, acı beklentileri hep yanlış algılamalardan kaynaklanmaktadır. Bize öyle öğretildiği, aklımıza öylesi yattığı için kabul ettiğimiz kendi doğrularımız, gerçeğe uymayabiliyor. İşte bizim hipnoz ve EFT ile yaptığımız, gerçeklerle kişinin doğruları arasında bir değiş-tokuştur. Çiftlerin sorunun çözümüne birlikte, ortak bir bakış açısıyla yaklaşabilmesi için seanslara birlikte gelmesi önemlidir. Sorun hangi tarafta olursa olsun, çözüm için her iki tarafın bilgilendirilmesi, sonucun kalıcı olmasını sağlayacaktır. Süreç içinde eşlerin birbirlerine destek olması son derece değerlidir ” diye konuştu

    Vajismustan değil çocuk sahibi olamamaktan şikayetçi
    Cinsel hayattaki tatminin, birliktelikteki mutluluğu pekiştirdiğini ifade eden Dr Ayşe Duman karşılaştığı örnekleri de paylaştı: “ 10 yıllık evli bir hastam tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olmak için gelmişti. Muayene sonucu hiç cinsel ilişkiye girmediğini gördüğümde, sağlıklı birliktelik için çocuk sahibi olmanın çok gerekli olmadığını fakat sağlıklı cinsel yaşamın birliktelik için olmazsa olmazlardan olduğunu konuşup vajinismus sorununa yoğunlaşmaya ve doğal yollardan gebelik elde edilmesine karar verdik… Bu örnekte olduğu gibi sağlıksız cinsel hayattan kaynaklanan sorunlar için çoğu zaman doktor doktor gezilmektedir. Oysa sorun çoğu zaman cinsellikle ilgili bilinçaltının yanlış programlanmasından kaynaklanmaktadır. Hal böyle olunca gereksiz yere kısırlık tedavilerinden tutunda geçmeyen kasık ağrılarından dolayı gereksiz ameliyat olan bir dolu kadın var maalesef.”

    Çiftlerin mutluluğu için…
    Sebebi ne olursa olsun cinsel hayatın sağlıklı olmaması, kişinin günlük hayatını olumsuz etkileyecektir diyen Dr Ayşe Duman “Aldatma, şiddet, saygısız davranışlar, bazen depresyon, anksiyete gibi durumlar da vajinusmustan kaynaklanabilir. Toplum içinde zor konuşulan bu konunun çözümü için çiftlerin profesyonel yardım almaktan çekinmemesini tavsiye ederim. Bu konuda erkekler daha rahatlar, daha kolay geliyorlar. Ancak kadınlar için aynı şeyi söylemek zor” dedi.

    Vajinismusun iğnesi, ilacı yok; hipnozu, EFT’si var…

    Vajinismus Nedir? Tecrübe ve deneyimlerimiz için tıklayın !

  • Cinsel isteksizliğin de nedeni kalp krizi

    Cinsel isteksizliğin de nedeni kalp krizi

    Her 100 kişiden 5’inde görülen uyku apnesi tedavi edilmezse kalp krizinden inmeye, diyabetten cinsel soğukluğa birçok hastalığı tetikleyebilir.

    İSTANBUL – Uyku Apne Sendromu; geceleri uyku sırasında üst hava yollarının daralması ya da tam tıkanması nedeniyle, nefes alıp vermenin bozulması sonucunda akciğerlere yeterince hava girememesine bağlı olarak dokulara yeterli oksijen iletilememesiyle karakterize bir hastalık. Uyku sırasında apne denilen nefes durmaları kanda oksijen miktarını düşürüyor, hem sistemik, hem de pulmoner hipertansiyona neden olacak sempatik deşarja neden oluyor. Ayrıca oksidatif stres denilen, vücuttaki tüm damarlarda damar sertliği yapacak bir dizi olayın başlamasına neden oluyor.Sendrom gündüz ve gece aşırı uyku eğilimi yaparak kişinin direksiyon başında veya işyerinde uyuklamasına ve dikkat dağınıklığına yol açarak sık trafik ile iş kazaları olmasına neden oluyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apne Sendromu’nun tedavi edilmediğinde yaşamı tehdit eden pek çok hastalığı da tetiklediğine dikkat çekerek, “Bu sendrom kalp krizinden inmeye, diyabetten obeziteye kadar birçok hastalığa davetiye çıkarabiliyor. Bu nedenle hastalığın tedavi edilmesi yaşamsal öneme sahip” diyor.

    ÜÇ TEMEL BELİRTİSİ VAR

    Şiddetli horlama, nefes durması, gündüz aşırı uyku hali… Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apne Sendromu’nun en temel belirtisinin şiddetli horlama olduğuna dikkat çekiyor. Horlama daralmış hava yollarında vücudun aşırı çaba harcayarak nefes almaya çalışmasından kaynaklanıyor. Uykudan boğularak uyanma ve uykuda nefesin zaman zaman kesilmesi de diğer önemli belirtilerinden. Apneler gece boyunca onlarca kez tekrarlayabiliyor. Bu şekilde her gece birçok kez uyanan hastalar sık uyku bölünmeleri nedeniyle dinlendirici derin uyku evrelerine geçemiyor. Bunun sonucunda gündüz uyuklama hali ve çok çabuk uykuya dalma sorunundan da şikayet ediyor. Bunların yanı sıra sabahları gergin uyanma ve baş ağrıları, çabuk sinirlenme, unutkanlık, anksiyete, konsantrasyon bozukluğu ve cinsel yaşama karşı isteksiz görülebiliyor. Belirtilerden özellikle nefesin durması, horlama ve gündüz aşırı uyku hali varsa, bu durum hastada yüzde 90 olasılıkla Uyku Apnesi Sendromu olduğuna işaret ediyor. Kesin tanı ‘polisomnografi’ adı verilen uyku testi ile konuyor.

    UYKU APNESİ’NİN TETİKLEDİĞİ 7 HASTALIK

    Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apne Sendromu’nun tedavi edilmediğinde uzun dönemde hangi hastalıklara yol açabileceğini şöyle sıralıyor:

    1. İnme: Oksidatif stres vücuttaki tüm damarlarda sertliğin gelişmesine neden oluyor. Bunun sonucunda da beyinde yaşamı tehdit eden dolaşım bozuklukları gelişiyor. Kişi ya yaşamını yitiriyor ya da hayatına felçli olarak devam ediyor.

    2. Kalp krizi: Yapılan araştırmalar kalp krizi geçiren hastaların yüzde 35-65’inde Uyku Apne Sendromu olduğunu tespit etti. Özellikle genç yaşta hayatını kaybeden ve ‘hiçbir yaşta hastalığı yoktu’ denilen hastaların çoğunun ölüm nedeni aslında Uyku Apne Sendromu oluyor.

    3. Yüksek tansiyon: Yapılan çalışmalar Uyku Apne Sendromu olan hastaların yarısından çoğunda hipertansiyon olduğunu ortaya koydu. Hastaların kan basıncı uykuda apnelere bağlı gelişen sempatik aktivitenin artışına, kan oksijen değerinin düşmesine bağlanıyor. Bu hastaların gece ve gün boyu tansiyonları yüksek olabiliyor. Bazı hastalar ise düzenli ilaç tedavisi almalarına rağmen yüksek tansiyonlarının kontrol altına alınamadığından şikayet ediyor. Bu hastaların kontrolünün Uyku Apne Sendromu tedavisinden sonra kolaylaştığı biliniyor.

    4. Pulmoner Hipertansiyon: Akciğer damarlarında sempatik aktivite artışı ve oksidatif stres nedeniyle damar cidarında yapı bozukluğu oluşup, tansiyonunun yükselmesi durumudur. Uyku Apne Sendromu tedavisi ile düzeliyor. Ancak tedavi olmayan hastalarda, tedavisi çok zor olan nefes darlığıyla kendisini gösteriyor.

    5. Diyabet: Apne sonrası gelişen uyku parçalanmaları ve oksidatif stres bir süre sonra insulin direnci gelişmesine neden olarak diyabet gelişimini kolaylaştırıyor. Bu durum tedavi edilmezse glikoz kontrolü ve insülin direncini kötü etkiliyor ve kan şekeri düzensizliğinin daha da artarak hastalığın ağırlaşmasına neden oluyor.6. Obezite: İştahı ve doyma isteğini düzenleyen hormonların mekanizmasının bozulmasına yol açarak obeziteye neden oluyor. Bu hormonların oranları değiştiğinde kişide önlenemez bir iştah artışı ortaya çıkıyor. Ayrıca gece uyku bölünmesi de kilo artışını kolaylaştıran bir başka önemli faktörü oluşturuyor.

    7. Erkeklerde empotans, kadınlarda cinsel isteksizlik: Libido kaybına neden olarak aynı zamanda cinsel yaşamı da olumsuz etkiliyor. Örneğin erkeklerde empotansa (iktidarsızlık) neden olurken, kadınlarda ise cinsel isteksizlik ve orgazm güçlüğüne yol açabiliyor. Uyku apnesinin cinsel ilişkide sorun yaratmasının diğer bir önemli nedeni, hastaların uykuya eğilimleri nedeniyle cinsel ilişkiyi sürdürememeleri.

    “TEDAVİDE BASINÇLI HAVA AVANTAJLI”

    Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apnesi Sendromu’nda hangi tedavi yönteminin uygulanacağına hastalığa yol açan nedenler ve sorunun şiddeti göz önüne alınarak karar verildiğini söylüyor. Ardıç, Uyku Apnesi Sendromu için günümüzde birçok tedavi seçeneği olduğunu belirterek şu bilgileri veriyor:

    “Tedavi, tıkanıklığa yol açan nedenin ortadan kaldırılmasıyla sağlanıyor. Örneğin hasta eğer kiloluysa uzman eşliğinde diyet yaparak ideal kiloya ulaşması isteniyor. Ameliyat dışı yöntemler arasında en etkili tedavi ise burundan basınçla hava üfleyen ve hastanın yatarken yüzüne taktığı maske aracılığıyla etkili olan CPAP-BiPAP (devamlı pozitif basınçlı hava) cihazıdır. CPAP daralan hava yollarında basınçlı hava girmesini sağlayarak, kullanıldığı süre boyunca uyku Apne Sendromu’nu tedavi edebiliyor. Üst solunum yollarında tıkanıklığa neden olan daralmalar varsa, bunlar da operasyonla düzeltilebiliyor. Örneğin ileri derecede burun tıkanıklığı yapan burun etleri, radyofrekans yöntemiyle küçültülerek burundaki tıkanıklık ortadan kaldırılabiliyor.