Etiket: cinsel mutluluk

  • Seks öncesi oyunlar

    Seks öncesi oyunlar

    Erkeklerin en çok etkilendiği sevişme öncesi ‘cilve’lerini biliyor muydunuz?

    Yapılan bir araştırmada kadınların 13 dakika, erkeklerin ise 18 dakikalık ön sevişmeleri ideal buldukları ortaya çıkmış. Yaşadığınız seksi daha ateşli hale dönüştüren ön sevişmeler için sizlere birkaç ‘yaramaz’ önerimiz var! İşte erkeklerin en çok etkilendiği ön sevişme cilveleri…

    Masa altından dokunan ayaklar

    Bu birçok filme konu olmuş, birçok fantezinin başlangıcı olmuş bir oyundur. Başbaşa veya kalabalık bir arkadaş grubuyla gittiğiniz bir akşam yemeğinde masanın altından ayaklarınızla onun ayaklarına yapacağınız küçük dokunuşlarla onu çılgına çevirebilirsiniz. Bunu bir yandan arkadaşlarınızla konuşurken veya hiçbirşey yokmuş gibi yemeğinizi yerken yapmanız çok daha etkileyici olacaktır!

    Beraber duş alın
    O duşa girdiğinde çıkıp bornozunu giyip yanınıza gelmesi beklemeyin. O tam duşa girdiğinde banyonun kapısını açın ve ona hiçbirşey sormadan siz de onun yanına, suyun altına girin. Birlikte alacağınız bir duş veya yapacağınız küvet dolusu keyifli bir banyo şehvetli bir gecenin sinyalidir.

    Yavaş yavaş soyunun
    Giysilerinizi çıkartırken hep yavaş hareketlerle bunu yapmanız onu çıldırtacaktır. İç çamaşırlarınızı kıyafetleriniz üzerinizdeyken çıkarın, ardından gömleğinizin düğmelerini çok yavaş hamlelerle birer birer açın. En son olarak da siyah külotlu çorabınızı bacaklarınızın tamamına dokunarak yavaş yavaş çıkarın. Onun ise tüm bu süreci ‘sadece’ izlemesine izin verin.

    Dansa kaldırın
    Onun sevdiği bir parçayı açın. Bu çok romantik bir şarkı olmak zorunda değil; çok eğlenceli ve hareketli bir müzik de olabilir. Müziği açabildiğiniz kadar yüksek bir seste açın ve onu elinden tutup dansa kaldırın. Hatta dans esnasında yavaş yavaş birbirinizi soymaya başlayın. Bu dans bir sonraki adım için partnerinizin sabırsızlanmasına neden olacaktır.

    Alışverişi beraber yapın
    Ona durup dururken iç çamaşırı almak istediğinizi ve o ne isterse onu alıp bu akşam giyeceğinizi söyleyin. Hatta mağazada onun seçtiği iç çamaşırlarını denerken ona da kabinden gösterip fikrini sorun. Gittiğiniz mağaza bir de Agent Provocateur olursa gerisini artık siz düşünün.

    Burçların Seks Oyunu için tıklayın !

  • Cinsel isteksizlik

    Cinsel isteksizlik

    Kadınların sık sık yaşadığı cinsel işlev bozukluklarının başında cinsel ilgi ve istek duyumlarının azalması gelmektedir. Cinsel istek kişiden kişiye ve zamandan zamana değişiklik gösterebileceği için cinsel istek “normal” düzeyi henüz tanımlanamamıştır.

    Azalmış Cinsel İstek Bozukluğu, DSM-IV’e göre, sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması ya da hiç olmaması olarak tanımlanmaktadır. Değerlendirme cinsel ilgi ve istek sorunu olan kişinin yaşı, yaşam koşulları, genel sağlığı ve sorun oluşmadan önceki cinsel isteği gibi etkenler de göz önüne alınarak yapılmalıdır.

    Cinsel istek bozukluğu kadınlarda puberte döneminden başlayarak devam eden primer bir sorun olarak ortaya çıkabileceği gibi yaşamın herhangi bir döneminde cinsel partnerle yaşanan genel ilişkideki sorunlar, depresyon gibi psikolojik bozukluklar, gebelik, doğum, psikolojik travma ya da ilaca bağlı belirgin bir neden veya durum sonucu sekonder bir sorun olarak da ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, kadının sosyal çevredeki sorunu, evlilik dışı bir ilişki yaşaması, görücü usulü evlilik yapması, çözülmemiş çatışmalar yaşaması ve en önemlisi de mutsuz bir evlilik sürdürmesi cinsel isteğini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun dışında, sorunu yaşayan kadının cinsel içerikli hayal ve düşüncelerinin, karşı cinse olan ilgisinin, mastürbasyon yapma sıklığının ve partneriyle yaşadığı ilişki sıklığının da cinsel isteksizlikte önemli bir payı vardır.

    Bazen kadınlar cinsel aktiviteye cinsel istekleri olduğu halde katılmayabiliyor ya da cinsel istekleri olmadığı halde katılabiliyor. Buradaki en temel neden, cinsel yaşamı olumsuz olarak etkileyen bir takım yanlış inançların varlığıdır. Özellikle “Sevişmeyi başlatan kadın azgın ve istenen bir kadın değildir!” cinsel mitine olan inancın, kadınların cinsel aktiviteye başlamalarına engel olduğu bir gerçektir. Ancak bu kadınlar eşleri tarafından başlatılan aktivitelerde yer alabilmekte, herhangi bir uyarılma veya orgazm sorunu yaşamamaktadır. Diğer taraftan, toplumumuzda halâ kadının kocasına karşı görevlerinden birinin, onunla cinsel ilişkiye sadece kocası istediği için girmesi gerektiğine olan inançtır. Bu durum da, özünde keyifli bir aktivitenin bir iş ve hatta bir işkence olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu olumsuz düşünce ve inanışlar doğuştan var olan cinsel dürtülerin, zaman içinde geliştirdiğimiz cinsellikle ilgili bilgi, tutum ve deneyimlerimizle nasıl biçimlendiğini göstermektedir.

    Cinsel istek azlığından şikayet eden kişinin yaşı dikkat edilmesi gereken önemli faktörlerden biridir. Yaşın ilerlemesi ile birlikte meydana gelen biyolojik değişim, cinsel istek azlığı yaratmaktadır. Özellikle, menopoz ve öncesi-sonrası oluşan hormonal değişim, vulvada ve vajende atrofi, vajinanın salgılarında azalma ve sonuçta vajinada kuruluğa ve hatta ilişki sırasında ağrıya neden olmaktadır. Bir kadının düzenli adet görmesinin birçok kültürde doğurganlığın ve dişiliğin tanımı olarak algılanması, menopozun da “kadınlığın kaybedilmesi” gibi düşünülmesine ve hatta buna bağlı olarak “bu yaştan sonra” cinselliğin yaşanmasının da hoş olmayacağı gibi olumsuz inançlara yol açmaktadır. Dolayısıyla, cinsel istek azlığı söz konusu olsa bile bu dönemde sorun olarak algılanmamakta ve bu amaçla tedaviye başvurulmamaktadır.

    Cinsel istek azlığına sebep olan etkenlerden diğerleri de kullanılan ilaçlar (psikiyatrik bozuklukların tedavisinde kullanılan ilaçlar, doğum kontrol hapları, tansiyon ilaçları), bazı bedensel hastalıklar (diabet, yüksek tansiyon gibi), alkol kullanımı, kanser tedavileri ve erken yaşam deneyimleri içinde herhangi bir cinsel taciz ve tecavüz öyküsünün varlığıdır. Cinsel içerikli travma öyküsü olan kadının daha sonraki her cinsel yaşantısını geçmişte yaşadığı tecavüz sahneleri ile bağdaştırması cinsel aktivitelerden ve yakınlaşmalardan uzak durmasına neden olmaktadır.

  • Adam ve Erkek Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı Çiftleri Yoruyor!

    Adam ve Erkek Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı Çiftleri Yoruyor!

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “NE ADAMLIK NE ERKEKLİK NE DE CİNSEL MUTLULUK PENİSTE SAKLI DEĞİLDİR!”

    Asırlardır çok büyük anlamlar yüklenen penis, kadınların erkekler konusunda tercihinde olduğu kadar erkekler arasındaki güç gösterilerinde de oldukça büyük önem arz ediyor. Doğru bilinen yanlışlar nedeniyle, pek çok kadın ve erkek tabularını yıkamadığı için hem cinsel yaşamlarında hem de sosyal hayatlarında hüsrana uğruyorlar. Oysa ne adamlık ne erkeklik ne de cinsel mutluluk peniste saklı değil… Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, penise yüklenen yanlış düşünceler nedeniyle adamlığı ve erkekliği peniste arayan kadın ve erkekleri aydınlattı…

    PENİSLE ERKEK OLUNMAZ!

    Toplumsal genel yargıların ve kültürün çok yanlış bir şekilde hem adamlığı ve erkekliği penisle eşleştirdiğine hem de cinselliğin ayıp, yasak ve günah olarak kodlayarak gizlenmesine çanak tuttuğuna dikkat çeken CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Hal böyle olunca, erkeklerin davranış biçimlerini belirleyen ana özellikleri olan sertlikleri, adamlıkları, saygınlıkları, erkeksilikleri, güçlülükleri, dobralıkları ve koruyuculukları, kendilerini cinsel yönden ispatlamaya çalışmayla bir tutuldu. Bu yanlış ‘Erkek cinsel gücünün simgesi penistir!’ düşüncesiyle günümüze kadar geldi. Fakat erkeklik ve adamlık kavramları hiç de böyle değil…” dedi.

    ADAM DEDİĞİNİZ…

    Adam olmanın kriterlerini anlatan CİSED Genel Başkanı Dr. Cebrail Kısa; “Can Yücel‘in de dediği gibi, erkek dediğiniz kadınını elinin tersiyle değil avucunun içiyle kavrayacak. Kadın bilecek ki, emin ellerdeyim. Adam diyebildiğiniz adamın yanında rahat olacaksınız. Adam dediğiniz ince olacak, kadınını onun kadar düşünecek. Adam dediğiniz ilgi gördüğünde ilgiyle, sevgi gördüğünde sevgiyle karşılık verebilecek. Vurdulu kırdılı, küfürlü davranışlar sergileyen, maço tavırlı kişi değildir adam. Adam dediğiniz, kadınının ruhunu okşamasını bilecek, romantik olacak, kimi gün habersizce kucağında çiçeklerle çıkıp gelecek ve güzel günleri unutmayı marifet saymayacak. Kadını sırf onun için kendine baktığında, sırf ona daha güzel görünmek için giyip kuşandığında, hiçbir şey olmamış gibi davranmayacak. Adam dediğiniz cesur olacak fakat bu cesurluğunu kadınına karşı değil,‘Seni seviyorum!’ derken korkmayarak, başka şeylerin ardına gizlenmeyerek yapacak. Adam dediğiniz,‘Özüyorum!’ diyorsa gelecek,‘Kaybetmek istemiyorum!’ diyorsa kaybetmeyecek. Adam olan ‘Seviyorum!’ dedikten sonra bir sonraki perdede kaçmayacak…” dedi.

    PENİSİN BOYU DEĞİL İŞLEVİ ÖNEMLİ!

    Toplumsal ve ahlaki değerlerin yerleşmesinde önemli yer tutan penis boyu tabusunun, “erkek”, “erkeklik” “adam”, “adamlık” ve “güçlü adam” kavramlarıyla özdeşleştiğini söyleyen CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Yine insanlık bu tabunun ve fetişe dönüşen organın penceresinden olaylara bakma aptallığına kapıldı. Çünkü erkek soyunduğunda sahnede olan kendisi değil penistir. Penis boyutu günümüzde iyi eğitim almış kişiler arasında bile güç ve otoritenin göstergesi olarak kabul edilebiliyor. Çünkü penis boyu çok yanlış bir şekilde erkek cinselliğiyle özdeşleşti ve cinsel hazzın garantisi olarak algılandı ve erkeklik gücü daha doğrusu bir güç sembolü haline geldi. Aslında bu durum doğru değil ve penisin bir standardı yok. Çünkü kadında döllenmenin olabilmesi için erkeğin spermlerinin kadın vajinasının arkasına ulaşabilmesi gerekiyor. Bunun için ise 10 cm ve üzerinde bir penis boyu yeterli oluyor. Ama unutulmaması gereken şudur: Cinsellikte penisin boyundan çok işlevi önemlidir’.Yüzyıllardan beri penis boyu ile erkeklik gücü arasında bir bağlantı kuruldu. Böylece erkeğin penisi ne kadar büyükse yatakta da o kadar iyi olacağı düşünüldü. Oysaki penis boyu cinsel ilişkide çok da önemli değil. Çünkükadının asıl zevk kaynağı vajinanın 1/3’lük giriş kısmı ve klitorisidir. Dolayısıyla, penisin uzunluğu ile işlevi arasında herhangi bir bağlantı olmadığı gibi erkeklik, güç, sertlik, adamlık, saygınlık, dobralık ve koruyuculuk gibi karakteristik özellikler arasında da herhangi bir bağlantı yok.” dedi.

    SEKS ZİHİNDE BAŞLAR VE DEVAM EDER!

    Nasıl ki erkeklerin seks algısı genellikle zihinlerinde oluşturdukları görsel şovlardan ibaretse, kadınların da cinsel isteği zihinlerinde birleştirdikleri algılardan geldiğine değinen CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan; “Diğer bir değişle, tahrik olmak ve cinsel istek duymak beynin zevk merkezlerinin hareketliliğiyle meydana geliyor. Bu durum erkeklerde daha basittir. Kadınlarda ise bu cinsel istek, arzu ve ardından gelen boşalma veya orgazm sadece penise değil, klitorisin uyarısına ve erkeğin sağladığı güven, sevgi ve şefkat duygusuna bağlı. Bu da âşık oldukları ve kendilerine âşık olan, seven ve arzuladığını hissettiren erkeklerin partnerlerini daha kolay boşalttıkları veya orgazma ulaştırdıklarına bir işaret. Bu nedenle, penis boyunu ya da enini büyütmek için tıbbi yöntemlere, ilaç kullanımlarına ya da geç boşalmak için spreylere başvurmaktansa, kadının beyninde yer edebilme, samimi davranışlar sergileme, kadını rahat ve güvenilir hissettirme, anlayışlı, yol gösterici, şefkatli ve ilgili olabilmeyolunda erkekler kendilerini geliştirmelidir. Ayrıca, erkekler önce kadınların duygularına hitap etmeli, daha sonra kadın vücudunu tanımalı, onların erojen bölgelerini keşfetmeli, dokunmanın verdiği hazza odaklanmalı, onların bedenlerinin en önemli haz noktası olan klitorisin işleyişini öğrenmelidir. Kadın zihnine hükmetmeden, sadece penisin boyutlarıyla sağlanabilen cinsellik tek taraflıdır. Ayrıca, unutulmamalıdır ki, kadın cinselliği, boşalması veya orgazmı oldukça karmaşık ve gizemlidir, rahatlıkla taklit yapılabilir bir karşı bildirimdir.” dedi.CİNSEL TERAPİ CİNSEL SORUNLARA ÇÖZÜM OLUYOR!

    Cinsel terapinin cinsel sorunlara çözüm olduğunu söyleyen CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Erkek ya da kadın, çoğu cinsel işlev bozukluklarının temelinde yanlış inanışlar (cinsel mitler, hurafeler), cinsel bilgisizlik ve deneyimsizlik yatar. Ayrıca erken boşalma, iktidarsızlık, cinsel isteksizlik gibi erkek cinsel işlev bozuklukların veya yaşanmakta olan mutsuz cinsel ilişkilerin altında yatan nedenlerin başında, erkeğin kadın bedenini tanımaması, penisinin uzunluğu ile ilgili olumsuz düşüncelere kapılması, abartılı beklentilere girmesi, başarısız olmaktan korkması, kendisine güvenmemesi, penis boyu ve genişliğini takıntı yapması, penisi erkekliğin ve adamlığın simgesi olarak görmesi geliyor. Bu sorunların geçici çözüm yolları ilaç tedavisi, spreyler ve tıbbi müdahalelerken, kalıcı çözüm yolu ise yaşanan sorunların nedenlerinin belirleneceği ve ona göre bir tedavi planının uygulanacağı cinsel terapidir. Cinsel terapi ile cinsel sorunlar yüzde yüz tedavi edilebilir .” dedi.

  • Orgazm öğrenilmeden mutlu olmak zor!

    Orgazm öğrenilmeden mutlu olmak zor!

    Cinsellik sizin için sadece eşinizi ya da sevgilinizi mutlu etmek için yerine getirilen bir görevse, orgazm kelimesini sadece dergilerde okuduğunuz yazılardan tanıyorsanız üzgünüz ama  Ödülünüz ise yatakta ömür boyu mutsuzluk… 

    Küçük kızınıza hiç düşünmeden söylediğiniz “Çok ayıp” kelimesinin tüm hayatını etkileyeceğini bilseniz yine söyler misiniz? Cevabınız ne olacak bilmiyoruz ama “Evet” ise vay o kadının haline… Hayatı boyunca yatağa girmekten korkacak olan o kadın, sevdiği adam mutlu olsun diye elinden geleni yapacak ama kendisi bir kere bile mutlu olamayacak. Sebep ise çoğu zaman sizin söylediğiniz o basit cümle olacak.
    Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği’nden Psikolog Burcu Atatür, bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Toplumumuz cinsellik konusunda sakatlanmış bireyler yetiştiren bir toplum. Kadınlarımız küçük yaşlardan itibaren cinsel duygu ve dürtülerini yok saymaya programlanıyor. Kendi bedenlerine dokunmaktan aciz, vajinalarını üçüncü bir şahıs kabul eden, bakmaya bile tahammülü olmayan kadıncıklar. Cinselliğin ayıp, yasak, günah ve pis bir şey olduğu inancıyla yetişen bir kadının da, evlendiğinde aniden tüm bu beyin programını silmesi ve eşiyle keyifli ve tatminkar bir şekilde, mekanik olarak değil, tam anlamıyla sevişebilmesi elbette mümkün olamıyor.”
    Özgür kadın, özgür cinsellik başta kadını korkutuyor. Üzerinde ahlakı yanlış yere konuşlandırmış olmanın verdiği büyük bir suçluluk duygusu bulunuyor. Cinselliği seviyor, istiyor, yaşıyor ve hatta zevk de alıyorsa, “Namussuz muyum, kötü kadın mıyım?” diye düşünmeye başlayabiliyor.

    Vajinismus en önemli sorun
    Kırsal, kentsel, her bölge ve coğrafyadan, kadınların çoğu kendilerine, bedenlerine, dişiliklerine yabancı oluyor. Üzerlerine giydirilmiş roller içerisinde boğulmadan hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Evlat rolü, eş rolü, anne rolü, ev-iş kadını rolleri, tüm bunlar gerçekte öncelikle bir birey ve kadın olduklarını unutturup en temel hak ve özgürlüklerini onlardan alıyor. Bu en temel özgürlük ise bir kadın için varolma ve varetmek anlamına geliyor. Psikolog Burcu Atatür, “Psikolojik olarak bakarsak bu kadınların kendini gerçekleştiremeyen tüm bireylerin yaşadığı sorunları yaşama ihtimalleri var. Ancak cinsel açıdan bakıldığında öncelikle vajinismus sorunu görülüyor. Yani yıllarca büyük bir özenle korudukları kızlıklarından evlenince bir anda vazgeçemiyorlar, dolayısıyla zihinleri ve bedenleri bir korku refleksi şeklinde eşleriyle cinsel ilişkiye girmeyi reddediyor. Diğer en sık gördüğümüz sorun ise, orgazm olamama. Onun da altında, kendi bedenlerine bakmayı bile kadınlarımıza yasaklamış zihniyet yatıyor” diyor.

    Korku ile utanç birleşiyor
    Cinsellikle ilgili temel sorunlar, kadınların korku ve utanç duygularından kaynaklanıyor. Bilgilendirmeden yoksun yetiştirildiği, bildikleri de büyük ihtimalle yalan yanlış temellere dayandığı için cinsel terapistler, vajina deliğinin nerde olduğunu bilemeyen eğitimli genç kadınlarla bile karşı karşıya kalabiliyor. Korku duygusu vajinismustan cinsel isteksizliğe, orgazm olamamaya veya ağrılı cinsel ilişkiye kadar birçok sağlık sorununa yol açabiliyor. Öğrenilmesi ve geliştirilmesi gereken cinsellik saklandığında, potansiyelinin binde birine dahi ömür boyu ulaşamamış, duygu ve istekleri dondurulmuş, hazları engellenmiş kadınlar yaratılmış oluyor. Bu kadınlar da böyle bir yoksunlukla çocuk sahibi olup, o çocukları da aynı duygularla yetiştiriyorlar.

    Günümüz kadını da zor durumda
    Günümüz modern kadınının cinsellik konusunda daha iyi durumda olduğu düşünülse de Psikolog Burcu Atatür bunun böyle olmadığını söylüyor ve “Gözlemlerime dayanarak, günümüz modern kadınının neredeyse daha fazla cinsel sorun yaşadığını söyleyebilirim” diyor.

    Kadın kadına engel oluyor
    Çoğunlukla kadını engelleyenlerin başında yine kadın geliyor. Kısıtlanmış kadın, kendinden sonra gelen kadınlara da aynı tarzda davranıyor. Engellenen kadın engelliyor, hatta daha büyük bir hırsla. Yargılanan kadın yargılıyor ama hep hemcinsini.

    Cinsellik bir bütün olmalı
    Psikolog Burcu Atatür, “Kadın her şeyden önce doğası gereği üretici,yaratıcıdır.Çok büyük bir sevgi kaynağıdır. Kadın yarattığı zeminde erkek var edebilir. Yani biri ortamı sağlar diğeri o ortama yaşam kurar. Cinsellik ise tüm bu olayların çekirdeğinde yer alıyor. Ama bedensel değil, ruhsal bütünlük içindeki cinsellik önemli.
    Bunu tam anlamıyla yaşayabilmek için en başta kadının kendini, bedenini, arzu ve isteklerini bilmesi, bulması, tanıması ve ifade edebilmesi gerekiyor” diyor.

    MUTLU OLMAK İÇİN NE YAPMALI?
    “Cinsellik bir yere kadar dürtüsel olsa da, bir noktada öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir davranış. Daha kendine dokunamayan, kendisiyle sevişemeyen bir kadından partneriyle sevişip mutlu olabilmesini, zevk alıp zevk verebilmesini beklemek yanlış olur. Bu konuda günümüzde yazılı ve görsel bilgilendirme materyali gitgide artıyor. Birçok dernekle birlikte, hastanelerde veya özel olarak çalışan cinsel terapistler, psikiyatristler, psikologlar bu kişilere yardım edebiliyor. Ancak buradaki önemli bir sorun, kişilerin bu konuda rahatlıkla gidip yardım alamayacak zihinsel, ruhsal ve sosyolojik yapıda olmalarıdır. Kadın kendine sanki ilk defa karşılaşıyormuş gibi en baştan, meraklı, özgür ve tanımaya açık gözlerle yeniden bakmalı. Aynanın karşına geçip kendini ilk defa görüyorlarmış gibi incelemeli. Cinsellik en başta dokunmaktan geçiyor. Çiftler gerek kendi bedenlerine, gerek birbirlerinin bedenlerine, acelesiz, şefkatle, özenle, merakla, istekle, tutkuyla dokunmalı ve tecrübelerini, hayallerini birbirlri ile paylaşmalılar.

    Psikolog Burcu Atatür, “Bence hepimizin kafası çok karışık, gerçekten arada sıkışıp kalmış bir halimiz var. Kadınlarımız da, yanlış bir şey yapmış küçük kız gözleriyle, kendi bedenlerini hem keşfedip yaşamaya hem de iç sıkıntısı duymaya devam ediyorlar. Kendileri bile kendilerinden ve namuslarından şüphe ettiklerinde ne haklarını koruyabiliyor ne de fikir ve duygularını ifade edebiliyorlar. Yine sonuçta mutsuz evlilikler, renksiz cinselliklere razı olup, çerçeveden çıkmamaya çalışıyorlar” diyor.

    Kadınların eğitimli olmaları ve modern hayatlar yaşamaları, cinsel problemlerini dile getirmelerini engelleyebiliyor. Sevişme esnasında zihinleri çok meşgul oluyor ve kendilerini akışa bırakmaya izin vermiyorlar. Çok fazla kontrol dürtüsü, hepimizin içinde olan uyumlanma becerisi ve arzuların ifadesini sınırlandırıyor hatta bastırıyor. Diğer bir deyişle kendini sürece koyuveremiyor. Eğitimli ve bu işi beceremiyor da diyemiyor. Böylece bir kısır döngü içerisinde, gitgide tatminsiz, mutsuz, huzursuz bireyler olarak yalnızlaşmaya devam ediyorlar.

    Orgazm öğrenilmeden mutlu olmak zor!
    Hayatında hiç orgazm olmamış bir kadının hiç mutlu olmamış olduğu söylenemez ancak hayatında hiç gerçek bir orgazm yaşamamış bir kadının, gerçek potansiyeline ve varoluşuna ulaşamadığı söylenebilir. Yıllardır bastırılmış, saklanmış, ayıplanmış, günahla karıştırılmış bu konu, ne kadar gün yüzüne çıkarılır, öğrenilir, öğretilirse birey, kadın, çocuklar ve toplum o derece sağlıklı olur.

    Tedavi
    Bu tür terapilerin temeli cinsel bilgilendirme oluyor. Cinsel terapinin bir diğer püf noktası da “çift bilinci”. Cinsel problem, genellikle kişinin problemi olmaktan çok çiftin problemi oluyor. Elbette kişisel problemler, psikolojik yapılanma, ailesel-çevresel problemler, çocukluk travmaları da büyük rol oynuyor ama sonuçta cinsellik çift kişilik bir olgu. Cinsel birleşme, iki ayrı kişinin ruhsal, zihinsel, bedensel bir bütün olma hali. İki kişiden birinde yaşanan bir sorun büyük ihtimalle bu bütünlenme aşamasında bir veya birkaç yerde yaşanan tıkanıklıkla ilgili oluyor. Sonuç olarak cinsel problemlerle uzmana başvuran kadınlara, düzenli bir partnerleri varsa, beraber gelmeleri öneriliyor. Ardından, çift, kadın ve erkek yapısı hakkında bilgilendiriliyor, kendilerini keşfetme yolları gösteriliyor, aralarındaki iletişim ve sevgi akışı iyileştiriliyor ve çifte ihtiyaç duydukları noktalarda destek veriliyor.

    ERKEKLER BU KONUDA NASIL DAVRANMALI ?
    Psikolog Burcu Atatür, “Erkekler öncelikle bilgisizliklerini kabul etmeliler. Sormaya başlamalılar. Erkeklerin üzerindeki yük de çok ağır. Çünkü kadınların bekaretine bu kadar önem verilen bir ülkede evli çiftin cinsel tatmininin sorumluluğu doğal olarak erkeğin omuzlarına kalıyor. Ancak erkeklerin de bu konuda pek bilgi sahibi olmadıklarını görüyoruz. El yordamıyla bir şeyler öğreniyorlar. Kendilerini eşlerine saklayanlar da var. Hele öyle bir durumda, her iki taraf da gözleri kapalı birbirlerini bulmaya çalışıyorlar. Bilmediğini kabul etmek ve yardım istemek, destek istemek bu kadar zor olmamalı. Artık ulaşılabilecek kaynaklar var ve gün geçtikçe de artacak. Yeter ki erkekler, bilgisizliği başarısızlığa denkleştirmesinler. Özellikle kadın bedeni ve cinselliği ile ilgili bilgiler, bilim çevrelerinde her geçen gün yenileniyor ve çeşitlendiriliyor” diyor.

    “Cinsellik ilişkinin merkezinde olmalı. Göz ardı edilmemeli çünkü ilişkiyi tek başına götürebilecek veya bitirebilecek kadar güçlü…”

    Formsante

  • Mutlu olmadan cinsellik olmuyor!

    Mutlu olmadan cinsellik olmuyor!

    Mutlu olmak hepimizin hedefi. İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri ABD Öğretim Üyesi Konsültasyon – Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, kendisine yaşam hedefi koymayan insanın mutlu olamayacağını söylüyor ve “Çalışan, üreten, okuyan, araştıran insan hem daha mutlu hem daha sorumlu hem de daha sağlıklı oluyor” diyor. Merakı olan ve yeniliklere ayak uydurma becerisi bulunan insanlar daha yüksek bir mutluluk katsayısına sahip oluyorlar. Bu insanlar için hayatı keşfedip tanımak, kişinin kendisini tanıması anlamına geliyor ve kendini seven insan dünyayı da seviyor.

    İNSAN SÜREKLİ MUTLU OLAMAZ

    Sürekli mutlu görünme ve çevreye, “Çok mutluyum!” mesajı verme durumunun kişinin kendisiyle yüzleşememe hali olduğunu belirten Prof. Dr. Özkan, bunun savunma mekanizması olabileceğini söylüyor ve bu durumun yaşamın gerçeklerine uymadığına dikkat çekiyor. “Sorgulamaktan kaçan ve kendisiyle sürekli barışık olduğuna inanan insan gerçekten mutlu mudur?” sorusunun yanıtı, bunun genetik açıdan mümkün olamayacağı şeklinde geliyor.

    KENDİNİ GELİŞTİREN KİŞİ İLİŞKİYE KATKI SAĞLAR

    Prof. Dr. Sedat Özkan, mutsuz olanların mutlu olmayı bilmediklerini, mutluluk arayışına ise mutluluğu yakalamış insanlarda daha çok rastlandığını söylüyor. Bu durum mutlu insanların bu duygunun tadını almalarından kaynaklanıyor. Günümüz ilişkilerindeki istikrarsızlığa da değinen Sedat Özkan, gençlere; Kişilik, güvenilirlik ve istikrar bir bütündür. Bir insanın yaşantısındaki ilişkilerin tümüne bu pencereden bakmak gereklidir mesajı veriyor ve devam ediyor; “Kadın – erkek ilişkilerinde, duyguların en yoğun aşamasında ipuçlarına dikkat etmek ve iki çift güzel lafa kanmamak gerekir. Gençler karşılarındaki kişinin söyleminden önce kendisini tanımalı ve onun istikrarlı ve güvenilir bir insan olduğuna emin olmalı önerisinde bulunuyor. Günümüz ilişkilerinde çabuk vazgeçme ve yeni heyecanlara yelken açma konusunu da değerlendiren Özkan, “Paylaşım ve üretme potansiyeli sınırlı insanlar, hür ve çok sayıda ilişkiye yönelirler “diyor. İlişkide bir hafta sonra konuşacak bir şey kalmıyorsa o durum ilişki olmaktan çıkıyor. Halbuki kendini geliştiren kişi bu gelişim içinde ilişkiye de katkı sağlıyor. Bu durum paylaşımda ve mutluluk da artışa neden oluyor. İlişkide derinleşebilecek olan kişiler ise daha seçici ve daha uzun süreli ilişkiye giriyorlar.

    GENÇLER AŞKIN BİTMESİNE DAYANAMIYOR

    İkili ilişkilerde gençler daha çok aşkın bitmesini kabullenemezken yetişkinler yaşanmışlıkların sonucu olarak sevginin bitmesi üzerinde duruyor ve bunu kabul etmekte zorlanıyor. Bunun nedeni gençlerin önceliklerinin tutku ve aşk olmasıyken, olgunluk dönemindeki insanların sevgiyi daha çok huzur zemininde aramaları.

    TERCİH DOĞRU TARZ YANLIŞ

    “İlişkilerde iki boyut bulunuyor. Bunlardan biri tercih, ikincisi tarz boyutudur” diyen Özkan, bazen insanların doğru tercih yapmalarına karşın ilişkilerini yanlış tarzda sürdürdükleri için bu durumun ilişkinin bitmesine neden olabileceğini söylüyor. Bunu; “Kasap da kesiyor cerrah da…. Biri kesip öldürüyor, biri yaşatıyor” sözleriyle açıklayan Özkan, ilişkiyi sürdürme tarzının bazen tercihten daha fazla ön planda olduğunu söylüyor. Bazen beklenenin aksine görücü usulü evlenen insanın ilişki tarzı; sevgi, özen ve saygı içerip sağlıklı şekilde sürebilirken, çok uyumlu görünen ve fikirleri benzerlik gösterip uygun evlilik yapan kişilerinki içinden çıkılmaz hale gelebiliyor.

    İLİŞKİDE YANLIŞ ARAYAN BULUR

    “Bir kişiyi sürekli yanlış kişiymiş gibi irdelerseniz, sayısız yanlış bulursunuz. O kişiyi sevip doğru kişi gibi görmeniz halinde ise aramadığınız için yanlışları daha az görür veya hiç görmezsiniz” diyen Özkan, bunu yapabilen çiftlerin ilişkilerinin daha sağlıklı yürüdüğünü söylüyor.

    İLİŞKİLERDE DENKLİK ÇOK ÖNEMLİ

    Sedat Özkan, ilişkilerdeki denkliğin o ilişkinin yürümesinde çok etkili olduğuna dikkat çekiyor. Denklikten kastedilenin; ekonomik, sosyokültürel ve yaş denkliği olduğunu söyleyen Özkana göre çok yönlü paylaşım potansiyeli uzun süreli ilişkilerde en fazla aranan özellikler arasında bulunuyor.

    CİNSEL YAŞAMI OLMAYAN ÇİFT MUTLU OLABİLİR Mİ?

    Prof. Dr. Sedat Özkan, son zamanlarda kendisine başvuran çiftler arasında, aralarındaki diyalog iyi olduğu halde cinsel yaşamı olmayanların sayısının oldukça fazla olduğunu söylüyor. “Bu durumdaki çiftler de birbirlerini anlayıp diyalog kurabilirler” diyen Özkan, ikilinin farklı alanlardaki paylaşımlarının onları mutlu etmesi halinde kimsenin ilişkiye söz söyleme hakkının olmadığını belirtiyor. “Hiç kimseye ne boşan ne de boşanma demek doğru değildir” diyen Özkana göre cinselliği abartmak da önemsiz bulmak da sık yapılan yanlışlar olarak dikkat çekiyor. Yine de iletişim eksikliği çiftler arasında cinsel yoksunluktan daha önemli bulunuyor. Çünkü iletişim olmazsa cinsellik de olmuyor ve bir süre sonra ilişkide sıkıntı meydana geliyor. Sorunlar iletişimle çözüldüğü için ikili ilişkilerde bu unsur herşeyin üzerinde görülüyor.

    HT

  • Erkeğin cinsel ilişkiden kaçması

    Erkeğin cinsel ilişkiden kaçması

    Yatakta ‘başım ağrıyor’ cümlesinin sadece kadınların sığındığı bir bahane olduğu düşünülse de erkekler de çoğu zaman cinsellikten kaçıyor.Onların yataktan kaçma sebepleri ise çoğu zaman biz kadınlardan farklı oluyor.

    Erkeklerin her zaman cinselliğe hazır olduğu düşüncesi aslında onların sırtındaki ağır bir yük gibi. Çünkü erkekler de bazen cinsellikten soğuyabiliyor, cinsel ilgisi ya da isteği azalabiliyor. Bu sorun sadece partnerle ilgili olabilirken bazen de ruhsal ve fiziksel nedenlerden kaynaklanıyor. CETAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğiticisi, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Cinsel İşlev Bozuklukları Polikliniği’nde görev yapan Psikiyatri Uzmanı Dr. Ejder Akgün Yıldırım, “Erkeklerde cinsel isteksizlik aslında sanıldığından daha önemli bir sorun. Bu sorunları dört grupta toplayabiliriz. Birincisi herhangi bir neden yokken kişide cinsellikle ilgili isteğin kaybolması. İkincisi başka bir cinsel sorun olmasından dolayı cinselliğe yönelik ilgi ve isteğin zaman içinde kaybolması. Bunların içinde ilk sırada sertleşme bozukluğu, ikinci sırada da erken boşalma sorunu görülüyor. Üçüncü sıklıkta ise eşine ait cinsel bir sorun olması geliyor. Dördüncü grup başka bir hastalığa ya da kullanılan ilaçlara bağlı olarak ilgi ve isteğin kaybolması durumu oluyor” diyor.
    Uzun süre alkol ve madde kullanıma bağlı olarak da cinsel istek azalabiliyor.

    CİNSEL SORUNLAR
    Dr. Ejder Akgün Yıldırım, “Sertleşme sorunu yaşayan erkek için, cinsellik keyif veren bir şeyken ‘Acaba tekrar sertleşme olacak mı?’ gibi bir müsabaka haline gelebiliyor. O andan itibaren cinsellik kaygı vermeye başlıyor, çünkü her olumsuz deneme kişide ciddi sıkıntılara yol açıyor. Özellikle erkek cinselliğine önem veren, erkeğin temel kimliğini cinsellikle tanımlayan kültürlerde sertleşmeyle ilgili sorunlar olması gerektiğinden daha fazla ruhsal sıkıntılara neden oluyor. Bu da beraberinde cinsellikten kaçınmayı getiriyor. Her dört erkekten birinde görülen bir başka sorun da erken boşalma. Erkeklerde cinsellikten kaçınmanın önemli faktörlerinden biri de bu sorun oluyor. Çünkü zamanla cinsellikle ilgili algıların değişmesi özellikle kadın cinselliğinin öne çıkmasıyla, her iki tarafın da doyum alması önemli hale geldi. Erken boşalma ise bu duruma bir engel. Kişi bunu çok dert ederse cinsellikten kaçınma olabiliyor” diyor.

    Bir neden olmayabilir
    Eşiniz bir neden yokken cinsel ilişkiden kaçıyorsa bunun belirli bir nedeni olmayabiliyor. Bazı erkekler cinselliği normal şekilde yaşarken bir anda cinsel ilgilerini kaybedebiliyor. Kadınlarda daha fazla görülen bu durum sonradan ortaya çıkabileceği gibi cinselliğe aktif olarak başlanan ergenlik döneminden itibaren de görülebiliyor. Bu sorunun altında yatan sebepler arasında cinsellik konusunda katı kurallarla yetiştirilme, cinselliğin ahlak dışı olarak kabul edilmesi olabiliyor. Kişinin heteroseksüel ilişki yerine homoseksüel ilişkiye yönelmesi ve bunu yaşayamıyor olması da cinsel isteksizliğe yönlendirebiliyor.

    Cinsel mitler
    Yaşanılan toplumdaki cinsel tabular, mitler, cinsellikle ilgili inanışlar da erkeğin cinsel hayatını etkiliyor. ‘Cinselliği erkek başlatır, erkek cinselliği her zaman ister’ gibi inanışlar erkekte cinselliğe yönelik birtakım yükler getiriyor. Bu yükler bir süre sonra cinsellikten uzaklaşmasına neden olabiliyor. Erkekler cinselliğe her zaman hazırdır inancı cinselliğin başarı göstermesi gereken bir yarışma gibi tanımlanmasına neden oluyor.

    Hastalıklar
    Kalp damar, diyabet, psikiyatrik sorunlar gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçlar da cinsel istek kaybına neden olabiliyor. İlaç kullanımı dışında hormonal bozukluklar, yaralanmalar sonucu gelişen durumlar ve metabolizma hastalıkları da cinselliği etkiliyor. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, “Kişinin yaşam zorlukları, ilişki sorunları ve psikiyatrik rahatsızlıklara bağlı ilgi, istek kaybı da olabiliyor. Ani bir kayıp, kişinin işlerinde yaşadığı maddi kayıplar, stresli durumlar, ilişkide yaşanan ciddi bir aldatılma, huzursuzluk da kişinin cinselliğe ilgisini etkiliyor. Psikiyatrik hastalıklar içinde ise depresyon başta olmak üzere doğrudan cinsel isteğin kaybına neden olabiliyor. Cinsel saldırıya maruz kalma, ağır ruhsal hastalıklarda da bu durum söz konusu” diyor.

    Partnerin sorunları
    Eğer birlikte olduğu kadın cinsel bir sorun yaşıyorsa erkekte bir süre sonra cinsel ilgisizlik görülebiliyor. Kadının cinsel isteksizliği, uyarılma sorunu, ağrılı cinsel ilişki, orgazm olamaması ya da vajinismus erkekte de cinsel isteksizliğe neden olabiliyor.

    İkili ilişkilerde yaşanan sorunlar
    Eşler arasında herhangi bir iletişim sorunu varsa bundan ilk etkilenecek nokta cinsellik oluyor. Cinsellik kendi içinde de bir iletişimdir. Eğer çiftlerin birbirlerinden beklentilerinde sorun olduysa, küsme gibi bir durum ortaya çıktıysa cinsellik bazen bu sorunu aşabilse de bazen de ilk etkilenen alan olabiliyor. Aldatma gibi bir sorun yaşanıldığında ise cinsellik kişinin karşı tarafla paylaşacakları açısından sıkıntı vermeye başlıyor. Çünkü kişi ihanete uğradığını düşündüğünde cinsel istek kaybı yaşayabiliyor.

    Ne yapılabilir?
    Dr. Ejder Akgün Yıldırım, “Her çiftin kendilerince geliştirmiş olduğu bir iletişim dilinin olması gerekiyor. Cinsel terapilerde çiftler arasındaki iletişimin yetersiz olduğunu görüyoruz. Cinsellikte iletişim yeterli değilse cinsel sorun da ortaya çıkıyor. Toplumdaki inanışlardan biri konuşmanın cinselliğin büyüsünü bozduğu yönündedir, oysa bu doğru bir düşünce değil. Cinsellikte iletişim tekniklerinde çiftlerin sevişme sırasında sözel ya da bedensel olarak mesaj verebileceklerini öğretiyoruz. Bu mesajın sağlıklı olduğunu belirtiyoruz. Çiftler cinsellik sırasında neden konuşmaz? Çünkü cinsellik alınganlığa açık bir alan, yanlış anlaşılmalar olabiliyor. Sorunlar reddedilme gibi anlaşılabiliyor. Cinsellikle ilgili konuşmak ayıp gelebiliyor” diyor.

    İletişim nasıl kurulabilir?
    Çiftler bazen kendini haklı göstermek istiyor. Tartışmanın da bazı kuralları oluyor. Her iki tarafın da belirli bir süre konuşma süresi olmalı. Kendi haklılığını değil, kendi yanlışını görmek üzerine konuşmak gerekiyor. Beş dakikalık bir konuşmada “Ben bu sorunda şu noktalardan dolayı doğru yapmamış olabilirim” demek, yani karşı tarafı suçlamayarak konuşmak gerekiyor.

    formsante

  • Cinsel Arzuyu Sabote Eden Şeyler

    Cinsel Arzuyu Sabote Eden Şeyler

    Çevrenin etkisi

    Eşler arası ilişkide ortaya çıkan ve cinsellik açısından tahrip gücü yüksek bazı duygular var. Bu duyguların analizine geçmeden önce cinsel sorunların oluşumunda çevre ve etkileşimin rolüne kısaca değinelim.

    Bireyin en yakınlarından şu veya bu düzeyde etkileşimde bulunduğu tüm insanlar, kültürel ve sosyal doku hatta ekolojik yapı bu çevrenin unsurlarıdır.

    Cinsel sorunlar da diğer psikolojik sorunlar gibi kişinin kendi içinde ürettiği ve kendi başına yaşadığı sorunlar olmaktan çok çevre ile etkileşim içinde oluşan ve yaşanan sorunlardır. Cinsel sorunlarda çevre faktörünün ve etkileşimin önemini vurguladıktan sonra asıl konumuz olan eşler arası sorunlara dönebiliriz.

    Bir çift düşünelim; erkek ya da kadında şu veya bu düzeyde herhangi bir cinsel sorun olsun. Bu cinsel sorun yalnızca sorunlu eşle görüşülerek anlaşılabilir ya da tedavi edilebilir mi? Elbette hayır.

    Sorun her ne kadar yalnızca bir eşe aitmiş gibi görünse de aslında eşler arası etkileşim içinde ortaya çıkmakta ve yaşanmaktadır. Dolayısıyla sorunun anlaşılması ve çözümlenmesi için eşlerle birlikte görüşülmesi ve eşler arası etkileşimin doğasının ortaya konması gerekir.

    Eşler arası güven sorunu

    Eşler arası ilişkiler bazen cinselliği tahrip eder niteliktedir. Bu neden böyle olur ya da eşler bu duruma neden düşer?

    Burada cinselliği olumsuz etkileyen özellikle iki duygudan bahsetmek gerekir:

    Bunlardan biri öfke diğeri de reddedilme ya da terk edilme korkusudur. Aslında çoğu zaman bu iki duygu birbiriyle ilişkilidir. Eşler genellikle bu duyguların cinselliği ne kadar kötüleştirdiğinin farkında değildir. Sağlıklı ve doyurucu bir cinsellik için eşler arasında müşfik ve güvene dayalı bir ilişki şarttır.

    Güven özellikle kadınlar için çok daha önemlidir. Kadınlarda genellikle bağımlılığa bir eğilim vardır. Kadında güven duygusunun oluşması için eşler arasındaki ilişki kadının bu bağımlılık ihtiyacını karşılar nitelikte olmalıdır.

    Güven duygusu eşlerin çocukluk dönemindeki anne baba etkileşimleriyle de yakından ilişkilidir.

    Anne ve babası sürekli kavga eden ya da ayrılan bir çocuğu düşünelim. Bu çocuk ister kız isterse erkek olsun, erişkinlik döneminde karşı cinsle güvene dayalı bir ilişki kurması güçtür.

    Özellikle bu tür sorunlar kadınlar için daha da önemlidir. Çatışmalı bir aile içinden gelen bir kadında en küçük bir olay ondaki güvensizlik duygularını açığa çıkaracaktır. Güven duygusunun kadınlarda cinsel doyum kapasitesini belirleyen en önemli faktör olduğunu hesaba kattığımızda bu sorunun önemi de kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

    İktidar çatışması büyük tehlike

    Cinsel yaşamı olumsuz yönde etkileyen bir diğer eşler arası sorun da güç-iktidar çatışmasıdır. Eşlerin birbiri üzerinde iktidar kurma ve yönlendirme çabaları çok sık karşılaşılan bir durumdur.

    Güç çatışmaları çoğu zaman eşlerde yoğun bir öfke duygusunu açığa çıkarır. Eşler ilişkinin başlangıcında daha kontrollü olduklarından bu tür çatışmalar zamanla su yüzüne çıkar.

    Güç mücadelesi bir çiftin ilişkisindeki en önemli unsur olduğu zaman yaşamın diğer yönleri önemsizleşir. Örneğin bir erkek için eşi üzerinde hakimiyet kurmak, sosyal hayatta başarı ya da iyi bir cinsel ilişkiden daha önemli hale gelebilir.

    İşin kötü tarafı çift bu tür duygularının sıklıkla bilincinde değildir. Güven tesis edilemediği ya da bir güç mücadelesi yapıldığı zaman söz konusu olan gerçek ilişki değil bir sağırlar diyaloğudur. Böyle bir ilişkide eşler isteklerini ifade etmekte cesaretsizdirler.

    İsteklerini dile getirseler bile karşı tarafça işitilmezler. Her iki eşin de terapi sürecinde, daha önceden farkında olmadıkları ve cinselliği tahrip eden olumsuz duygularının bilincine varabilmeleri gerekir. Kısacası cinsel sorunlar eşler arası olumsuz etkileşimlerden kaynaklandığı zaman çözüme ancak ilişkinin düzeltilmesiyle ulaşılabilir.