Etiket: çift

  • Boşanma sonrası cinsel hayat

    Boşanma sonrası cinsel hayat

    Evli bir çifti boşanma noktasına kadar götürebilen cinsel sorunlar boşanmadan sonra birden ortadan kalkmıyor, çoğu zaman daha da artarak devam ediyor ve daha önceden olmayan başka sorunlar da bu süreçte ortaya çıkabiliyor.

    Sorunlu evliliklerde yaşanan iletişim sorunları, yoğun öfke ve kavgalar zamanla cinsel hayatı olumsuz etkiliyor, zamanla eşler birbirlerinden ve cinsellikten uzaklaşmaya başlıyorlar. Sorunlu evliliklerden sonra yaşanan boşanmaların faturası bazen cinselliğe kesiliyor. Bunun yarattığı olumsuz duygular beraberinde cinsellikten daha da soğumaya, kaçınma davranışları geliştirmeye, sosyal ilişkilerden uzaklaşmaya ve içine kapanma gibi davranışlara yol açıyor. Yani boşanmak cinsel sorunları çözmüyor.
    Boşanmadan sonra erkeklerde en sık rastlanan cinsel işlev bozuklukları; sertleşme sorunları, erken boşalma ve cinsel isteksizliktir. Boşanma sonrası geçmişe dönük olarak hissedilen yoğun suçluluk, öfke ve başarısızlık duyguları erkeklerde iktidarsızlığa neden olur. Hatta evliliğe ve kadınlara karşı beslenen olumsuz duygular zamanla cinsel isteksizliğe ve erken boşalmaya yol açabilir.

    SIRA DIŞI DAVRANABİLİR

    Boşanma sonrası erkeklerin farklı ve sıra dışı davranışları olabilir. Hayal kırıklıklarıyla dolu bir süreç olan boşanma çok kolay atlatılamaz. Çünkü kişiler yeni bir hayat kurmak ve bu hayata alışmak zorunda kalırlar, alışkanlıkları, arkadaşları ve sosyal çevreleri değişir, maddi sıkıntılar çekerler ve para harcama alışkanlıkları değişir. Birçok erkek kendini gezmeye ve alışverişe verebilir ve bu durumdan bir başka kadınla tanışana kadar kurtulamaz. Hatta kimi boşanmış erkekler boşandıktan sonra adeta bir ergen gibi davranarak, hemen bir partner bulup olabildiğince yoğun bir cinsellik yaşamaya çalışabilir ve sosyal statüsüne uygun olmayan davranışlar içine girebilir. Bazıları içine kapanabiliyor ve her türlü sosyal ilişkiden kaçarak depresyona girebiliyor. Örselenmiş bir egonun savunma tepkileri olarak değerlendirilecek her iki davranış zamanla cinsel hayatta sertleşme sorunu şeklinde kendini gösteriyor. Araştırmalar ayrılık travmasının yaklaşık üç yıl sürdüğünü gösteriyor. Bu nedenle ilk üç yıl içinde yaşanan ilişkilerde geçmişin etkisi sürebilir, iktidarsızlık ve benzeri cinsel problemler yaşanabilir.

    PEKİ, NE YAPMAK GEREKİYOR?

    Boşanma sonrası erkeklerin yardım almaları gerekiyor. Boşanma sonrası cinsel sorunlar yaşayan erkekler öncelikle paniğe kapılmamalı ve yaşadıklarının içinde bulundukları duruma göre normal olduğunu kabul etmelidir. Çünkü duygusal açıdan oldukça zor bir dönem olan boşanma ve sonrasında yaşananlar, erkeklerin üstünde bir yakının ölümünde veya bir organının kaybında yaşanacak kadar büyük bir travma etkisi yaratabilir. Erkek ayrılık sonrası geçmişiyle yüzleşebilmeli, yaşanan sorunlarda kendi sorumluluklarının farkına varmalı, hayatında yani bir başlangıç yapmalı ve cinsel hayatında geçmişe takılı kalmamalıdır. Her şeye rağmen uzun süre iktidarsızlık yaşayan erkeklerin karamsarlığa kapılmamasında, bir cinsel terapiste başvurmalarında ve cinsel terapi almalarında fayda var. Böylece kendilerini çok daha özgür, hafif ve mutlu hissedebilirler.

    Farklı kültür olumsuz etkiler mi

    22 yaşında bir genç kızım. İki yıllık erkek arkadaşımla evlenmek istiyoruz. Erkek arkadaşımı çok seviyorum ancak ikimiz de çok farklı kültürde yetişen kişileriz. Farklı kültürde olmak evliliğimizi nasıl etkiler?

    Kültürel farklılıklar evlilik üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Çünkü her kültürün yaşam tarzları ve standartları farklıdır. Ancak bunlar aşılmayacak problemler değildir. Kültür farkı ile oluşabilecek sorunlar değişime açık olmayla, anlayış, saygı, güven, sabır ve sevgiyle çözülebilir. Bunun için önce eşlerin sevgilerinin çok güçlü olması, birbirlerine gerçekten saygı göstermeleri ve evlilikte kararlı olmaları gerekir. Farklı kültür özelliklerini taşımak ve bu koşullarda bir araya gelmek dezavantaj gibi görünse de çiftler bunu olumluya çevirebilirler. Çiftler kültürel özelliklerin zenginliğinden yararlanarak hayatı başka açılardan görmeyi öğrenebilirler, ilişkilerini çok renkli, dinamik veya zengin yapabilirler, her iki taraf kendine yeni bir şeyler katabilir.

    Eşim sürekli küsüyor

    Eşimle görücü usulü ile evlendik ama 4 ay gibi bir süre birbirimizi tanıma fırsatı bulduk. Eşim bu zaman zarfında bana küsmek benimle konuşmamak gibi huylara sahip değildi. Evlendikten sonra hemen hemen her lafıma alınmaya başladı. Bu yatak odamızı da etkiliyor. Bana ne önerirsiniz?

    Evliliğin ilk üç yılı çiftin birbirini tanıma, anlama ve birbirine uyum yapma sürecidir ve bu zaman içinde küslükler, ufak tartışmalar olacaktır, rahat olun. Size düşen evliliğin ve eşinizin güzel yanlarını görüp, bu fark ettiğinizi göstermek olacaktır. Eşinizle birlikte daha sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşama sahip olmak, cinsel sorunlarınızı aşmak için sorumluluk almanız, küslükten vazgeçip, suçlamadan konuşmanız doğru bir seçim olacaktır. Bunun için ilk önce geçmiş mutlu günlerinizi hatırlamanızda fayda var. Böylece dargınlıkları, kırgınlıkları bir yana bırakarak sevgi ve hoşgörü içerisinde sizi birbirinize daha sıkı bağlayacak bir iletişime ve cinselliğe sahip olabileceksiniz.

    GÜNÜN SÖZÜ

    Mutlu olmak için sadece bedeninize yatırım yapmanız yetmez, ruhunuza iyi gelecek seçenekleri hayata geçirmeniz gerekir.

    Cem Keçe

  • Aşkın halleri

    Aşkın halleri

    Tarih boyunca romancılar, şairler, düşünürler, sanatçılar aşk konusundan ilham almış, aşk hakkında sayısız eser yarattılar ve yaratmaya devam ediyorlar. Ama aşk yalnızca sanatçıların konusu değil. Bilim insanları da son 50 yıldır sistematik şekilde inceliyorlar. Psikologlar aşık olmanın insan duygu, düşünce ve davranışındaki etkilerini daha iyi anlamak için modeller geliştirirken; sinirbilimciler aşkın psikobiyolojik kökenini keşfetmek adına önemli deneyler yapıyor ve karşılaştırmalı metotlarla insanlarla hayvanları kıyaslayarak hangi organik süreçler aşkın doğasını idare ediyor sorusuna yanıtlar vermeye çalışıyorlar. Artık günümüzde aşk bilimi üzerine kitaplar yazıyor, sempozyumlar düzenliyor hale geldik diyor Psikolog Orhan Öztürk ve aşkın 3 halini şöyle açıklıyor.

    Aşkın Halleri

    Platonik aşklar, patolojik (hastalıklı) aşklar, karasevda gibi durumlar haricinde aşk, iki kişi arasında yaşanan ortak bir süreç. Aynı aşıklar gibi aşklar da doğuyor, büyüyor, şekil değiştiriyor ve ölüyor. Bu aşklarda üç farklı özellik ve bu özelliklerin birbiriyle ilişkisi 7 aşk tipini ortaya çıkarıyor. Bu üç özellik şöyle sıralanıyor: “Yakınlık, Tutku ve Bağlılık”. 7 aşk tipini daha iyi anlayabilmek için bu üç temel özelliğin daha detaylı bilinmesi gerekiyor.

    Yakınlık: Taraflar arasında kurulan karşılıklı duygusal bağ olarak ifade edilebiliyor. Yakınlık özelliği sayesinde ilişkide sıcaklık, samimiyet, duygusal destek, iletişim, anlayış, huzur, beraber geçirilen zamandan keyif alma durumları gelişiyor.

    Tutku: Tutku aşkın psikofizyolojik boyutu olarak tarif ediliyor. Heyecanlanma, sevgilinin yanında olunca soluğun kesilmesi, kalp çarpıntısı, genel bir uyarılmışlık hali, enerji artışı, erotizm, fiziksel çekicilik, dikkatin sevgiliye odaklanması ve takıntılı şekilde sevgiliyi düşünme gibi özelliklerle kendini belli ediyor.

    Bağlılık: Çiftler arasındaki karşılıklı bağımlılık, her şeye rağmen birlikte olmayı isteme, ortak bir hayat hedefi oluşturma ve sürdürme özelliği olarak açıklanıyor.

  • Cinsel isteksizlik

    Cinsel isteksizlik

    Kadınların sık sık yaşadığı cinsel işlev bozukluklarının başında cinsel ilgi ve istek duyumlarının azalması gelmektedir. Cinsel istek kişiden kişiye ve zamandan zamana değişiklik gösterebileceği için cinsel istek “normal” düzeyi henüz tanımlanamamıştır.

    Azalmış Cinsel İstek Bozukluğu, DSM-IV’e göre, sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması ya da hiç olmaması olarak tanımlanmaktadır. Değerlendirme cinsel ilgi ve istek sorunu olan kişinin yaşı, yaşam koşulları, genel sağlığı ve sorun oluşmadan önceki cinsel isteği gibi etkenler de göz önüne alınarak yapılmalıdır.

    Cinsel istek bozukluğu kadınlarda puberte döneminden başlayarak devam eden primer bir sorun olarak ortaya çıkabileceği gibi yaşamın herhangi bir döneminde cinsel partnerle yaşanan genel ilişkideki sorunlar, depresyon gibi psikolojik bozukluklar, gebelik, doğum, psikolojik travma ya da ilaca bağlı belirgin bir neden veya durum sonucu sekonder bir sorun olarak da ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, kadının sosyal çevredeki sorunu, evlilik dışı bir ilişki yaşaması, görücü usulü evlilik yapması, çözülmemiş çatışmalar yaşaması ve en önemlisi de mutsuz bir evlilik sürdürmesi cinsel isteğini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun dışında, sorunu yaşayan kadının cinsel içerikli hayal ve düşüncelerinin, karşı cinse olan ilgisinin, mastürbasyon yapma sıklığının ve partneriyle yaşadığı ilişki sıklığının da cinsel isteksizlikte önemli bir payı vardır.

    Bazen kadınlar cinsel aktiviteye cinsel istekleri olduğu halde katılmayabiliyor ya da cinsel istekleri olmadığı halde katılabiliyor. Buradaki en temel neden, cinsel yaşamı olumsuz olarak etkileyen bir takım yanlış inançların varlığıdır. Özellikle “Sevişmeyi başlatan kadın azgın ve istenen bir kadın değildir!” cinsel mitine olan inancın, kadınların cinsel aktiviteye başlamalarına engel olduğu bir gerçektir. Ancak bu kadınlar eşleri tarafından başlatılan aktivitelerde yer alabilmekte, herhangi bir uyarılma veya orgazm sorunu yaşamamaktadır. Diğer taraftan, toplumumuzda halâ kadının kocasına karşı görevlerinden birinin, onunla cinsel ilişkiye sadece kocası istediği için girmesi gerektiğine olan inançtır. Bu durum da, özünde keyifli bir aktivitenin bir iş ve hatta bir işkence olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu olumsuz düşünce ve inanışlar doğuştan var olan cinsel dürtülerin, zaman içinde geliştirdiğimiz cinsellikle ilgili bilgi, tutum ve deneyimlerimizle nasıl biçimlendiğini göstermektedir.

    Cinsel istek azlığından şikayet eden kişinin yaşı dikkat edilmesi gereken önemli faktörlerden biridir. Yaşın ilerlemesi ile birlikte meydana gelen biyolojik değişim, cinsel istek azlığı yaratmaktadır. Özellikle, menopoz ve öncesi-sonrası oluşan hormonal değişim, vulvada ve vajende atrofi, vajinanın salgılarında azalma ve sonuçta vajinada kuruluğa ve hatta ilişki sırasında ağrıya neden olmaktadır. Bir kadının düzenli adet görmesinin birçok kültürde doğurganlığın ve dişiliğin tanımı olarak algılanması, menopozun da “kadınlığın kaybedilmesi” gibi düşünülmesine ve hatta buna bağlı olarak “bu yaştan sonra” cinselliğin yaşanmasının da hoş olmayacağı gibi olumsuz inançlara yol açmaktadır. Dolayısıyla, cinsel istek azlığı söz konusu olsa bile bu dönemde sorun olarak algılanmamakta ve bu amaçla tedaviye başvurulmamaktadır.

    Cinsel istek azlığına sebep olan etkenlerden diğerleri de kullanılan ilaçlar (psikiyatrik bozuklukların tedavisinde kullanılan ilaçlar, doğum kontrol hapları, tansiyon ilaçları), bazı bedensel hastalıklar (diabet, yüksek tansiyon gibi), alkol kullanımı, kanser tedavileri ve erken yaşam deneyimleri içinde herhangi bir cinsel taciz ve tecavüz öyküsünün varlığıdır. Cinsel içerikli travma öyküsü olan kadının daha sonraki her cinsel yaşantısını geçmişte yaşadığı tecavüz sahneleri ile bağdaştırması cinsel aktivitelerden ve yakınlaşmalardan uzak durmasına neden olmaktadır.

  • Evlilik hazırlığında kavgalardan nasıl kaçınabilirsiniz?

    Evlilik hazırlığında kavgalardan nasıl kaçınabilirsiniz?

    evlilik yeni bir yaşam, mutluluk ve heyecan demek. Bu hazırlığı yapan çift ve tarafları, mutlu olma amacıyla adım attıkları yolda çoğu zaman tatsız olaylar yaşayabilmekte. evlilik ve düğün hazırlıkları çoğu çift için stresli bir dönem. Uzmanlar bu dönemdeki stresi yeni bir yaşama geçmenin doğal sonucu olarak yorumlarken, yaşanan çatışmaların, çiftin ilişkisinde ve aralarındaki duygusal bağda onarılması güç yaralara neden olabileceği uyarısında bulunuyor.

    Hem evlenecek çiftin hem de ailelerinin bu dönemde dikkatli olması, birbirinin sınırına saygı gösterip biz bilinciyle konulara yaklaşması gerektiğine vurgu yapan uzmanlar, tarafların ego savaşlarına girmekten kaçınmaları gerektiğini de hatırlatıyor. evlilik dönemine girildiği bu günlerde binlerce çifte evlilikheyecanı yaşanıyor. Her biri yeni bir hayat ve mutlu gelecek için adım atmaya hazırlanıyor. Ancak iyi niyetle çıkılan bu yol çoğu zaman her iki taraf için zorlu, geri dönülmez süreçlere gebe kalabiliyor. Onun için uzmanlar yolun başında tarafları uyarıyor. Üsküdar Üniversitesi Feneryolu Polikliniği’nden Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy sağlıklı bir evlilik ve hazırlık süreci için çok önemli bilgileri paylaşıyor.

    evlilik ve hazırlık döneminin stresli olması doğal mı?

    evlilik ve düğün hazırlıkları birçok çift için oldukça stresli bir dönem. Yeni bir yaşama geçmenin heyecanı bu dönemin doğal stresidir. Ama bununla kalmıyor, doğal olan bu stresin ötesinde ev kurma ve düğün gibi hazırlıklar sırasında bazı tatsızlıklar da sıklıkla yaşanıyor. Öyle ki bu dönemde evlenecek çiftin veya ailelerin arasında yaşanan gerginlik ve çatışmalar çiftin ilişkisinde ve aralarındaki duygusal bağda onarılması güç yaralar açarak evliliğin geleceğine gölge düşürebiliyor. Eşler arasında görüş farklılıkları neden yaşanır? İki kişi ne kadar anlaşırlarsa anlaşsınlar iki ayrı insan, üstelik farklı cinsten olmalarından ötürü ortak bir yaşam kurmaya çalışırken zevkler ve tercihlerde farklılıklar da ortaya çıkacaktır. Geleneksel bir toplum yapımız olduğu için evlilik bizim toplumumuzda sadece birbirini seven ve birlikte yaşama kararı alan iki insanın birlikteliği değil. Her iki tarafın aile ve akrabalarının da bu sürece dahil olmaları ile evlilik hazırlıkları karmaşık bir hal alabiliyor. Özellikle de görücü usulü yapılan, ailelerin ön planda olduğu evliliklerde adetler ve ailelerin kuralları daha ön plandadır.

    Hangi durumlar çatışmayı getirir?

    Evliliğe hazırlık süreci pek çok detayı barındırıyor ve kültürel alışkanlıklar, örf ve adetler bu detayları daha da ağırlaştırıyor: Evlenecek çift nerede oturacak, oturacakları ev hangisinin ailesine yakın olacak, evin eşyalarını kim seçecek, ev kimin zevkine göre döşenecek, eşyaların alınmasında hangi taraf neyi üstlenecek, birbirine ne gibi hediyeler ne takılar alınacak, adetlerde farklılık olduğunda hangisinin ritüelleri uygulanacak, düğüne taraflardan kaçar kişi çağrılacak, davetlilerin oturma düzenleri nasıl olacak, hazırlıklarla ilgili konularda kim hangi işi üstlenecek veya ön planda olacak, takılar kimin ailesinde emanette duracak vs… Pek çok şeyin planlanması ve üzerinde uzlaşılması ve hatta bunların birçoğunda birlikte, işbirliği içinde hareket etmek gerekir.

    Çatışma durumunda kriz yönetimi nasıl olmalı?

    Bu kadar detayın içinde farklı fikir ve tercihlerin olması ve çatışmalar yaşanması da kaçınılmazdır aslında. Çatışmaların büyük sorunlara yol açmaması için hem evlenecek çiftin hem de ailelerinin dikkatli olması, birbirinin sınırına saygı gösterip biz bilinciyle konulara yaklaşılması ve ego savaşlarına girmekten kaçınmak gerekir. Çatışmalara baktığımızda genel olarak; zevk, tercih ve adetlerdeki farklılıklardan ve/ya sorumluluk alma konularından çıkıyor. Bu çatışmaları ve karmaşayı en aza indirmek için çiftin mümkün olduğunca birlikte hareket etmesi ve sorumluluğu kendi üzerlerine alarak süreci bizzat kendilerinin yönetmesi gerekir. Ama her ikisi de henüz kendi ailelerinden ayrılmadığı ve belki de hazırlıklar konusunda onların maddi desteğine de gereksinim duyulduğu için ister istemez ailelerin isteklerine ve sınırlarına da uymak zorunda kalınır. Evlenecek çiftin bu gerçeği göz ardı etmeden birbirlerine yaklaşmaları ve iyi bir işbirliği, dayanışma içinde hareket etmeleri gerekir. Aileye göre davranmak gerektiğinde birbirini taraf olmak veya yalnız bırakmakla suçlamak yerine hoşgörü ile karşılamak çiftin arasında gereksiz gerilimlerin, kopuklukların yaşanmasını önler. Biz olmak ve ortak kararlar alabilmek için nasıl olsa daha önlerinde koca bir yaşam olduğunu kendilerine hatırlatmaları karşılaştıkları engellenmelere dayanma gücü verecektir. Ailelerin de duracakları noktayı iyi ayarlamaları gerekir ama işler her zaman böyle olmuyor, aileler bazen kendi özlemleri ve ideallerine kapılıp sınır ihlâli yapabiliyorlar. Her iki tarafın ailesi de; hazırlık sürecinin sorumluluğunu birincil olarak çifte bırakmalıdır ve sadece onların ihtiyacı olduğunda devreye girip gerektiği kadar yardım, destek vermeleri gerekir.

    İletişim dili ne olmalı?

    Zevk ve tercihlerden kaynaklanan farklılıklar ortaya çıktığında da kendi beklentilerini esnetebilmek önemli. Kendisi için ideal olanı, mükemmeli yerine getirmeye çalışırken diğer tarafın tercihini ya da koşullarını hiçe sayma yanlışına düşme ihtimali vardır, buna hem çift hem de aileleri dikkat etmelidir. Küçük detaylara fazla önem vermemek, mükemmeli değil uyumu ve huzuru korumaya çalışmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Sürecin iyi yönetilebilmesi için çiftin ve tarafların arasında açık bir iletişim olmalıdır. Beklentiler, tercihler ve koşullar, sınırlılıklar açık ve net olarak konuşulabilmelidir. İletişim doğru kurulamadığında doğal sayılabilecek küçük pürüzler büyük çatışmalar doğurabilir.

    Bu hazırlıklar sırasında yapılan veya yapılmayan şeylere yüklenen anlamlar önemlidir. Bir beklenti gerçekleşmediğinde bunu önemsenmenin, verilen değerin, sahiplenmenin göstergesi olarak ele alıp negatif anlam yüklemek gerginliğe yol açar. Bazen de karşıdan gelen farklı bir fikir veya öneri ilişkide kontrol ve dayatma gibi algılanabilmektedir. Olumsuzluklar yaşandığında veya bir şeyler istendiği gibi gitmediğinde reaksiyonel davranmak da, susup biriktirmek de doğru değildir. Negatif anlamlar yükleyip hemen tepkisel tavır geliştirmek sorun çözücü değil, tam tersine olayları büyütücü bir yaklaşımdır. Ancak bunun aksi olarak bazı şeylere bozulduğu halde bunları susup biriktirmek de bir o kadar hatalıdır. Zamanında konuşulup çözülecek problemler üstü kapatılıp ertelendiği zaman ilişkilere gerginlikle devam edilir ve daha büyük problemlere zemin oluşturur. İki taraf da olaylarda art niyet aramaz ve uzlaşmacı bir dialog oluşturup işbirliği ve dayanışma sağlayabilirse aslında stres değil, yeni bir oluşumun içinde olup katkı sağlamanın tatlı heyecanı yaşanacaktır. Bunun için de ilişkilerde iyi niyet kuralı ile hareket etmek, karşı tarafın bir eksiği veya hatası varsa bunun çözümü ve telâfisine yönelik sorumluluklar alabilmek evliliğin sağlam temeller üzerine başlamasını sağlayacaktır.

  • İlişkileri Sarsan Kötü Alışkanlıklar

    İlişkileri Sarsan Kötü Alışkanlıklar

    Farkında olmadığımız alışkanlıklarımız ilişkilerimizi zedeliyor. İşte dikkat edilmesi gereken davranışlar… İşte bir ilişkiyi kötü yöne sürükleyecek alışkanlıklar

    Yüzleşme korkusu
    Bazen rahatsız olduğumuz şeyleri dile getirmek yerine susmayı, karşı taraf tarafından sıkıntımızı dile getirmeden anlaşılmayı bekleriz. Bu yüzleşme korkusu aslında ilişkinin daha kötüye gideceği korkusundan oluşur. Halbuki gereksiz alınganlıklar iletişim kopukluğuna ve ilişkinin sonlanmasına neden olabilir. Tavsiyemiz, ilişkiniz sarpa sarmadan yüzleşin!

    Mutlu-mükemmel ilişki baskısı
    Bazen ilişkimizde olmasını istediğimiz ama olmayan şeyler için mutsuz olur tartışırız. Her ilişkinin ruhu farklıdır. Bir başka ilişkiye benzemek zorunda değildir. Tavsiyemiz, ilişkinizi olması gerektiğine takılmadan yaşayın, kendiniz olun.

    Tartışmak için doğru zamanı seçin

    Bazen çiftlerden birisi, bir konuya takılıp kalır ve o konuyu karşısındaki çözüme ulaştırmak istemediği halde uzatır. Oysa bu ilişkide bıkkınlığa yol açar. Tavsiyemiz, eleştirilerinizi yumuşatın ve doğru zamanı bekleyin.

    Sevgilinizi küçümsemeyin
    Kadın ya da erkek bazen eşine çok iyi yaptığı ya da kolaylıkla başa çıkabileceği işleri nasıl yapması gerektiğini anlatır. Ona çocuk gibi davranır. Oysa bu ilişkiyi zehirleyen olaylardan birisidir. Karşı tarafın ya sinirlenmesini ya da gerçekten tüm sorumlulukları üstünden atmasını sağlar. Tavsiyemiz, onu rencide etmeden yönlendirin.

    Kendinize özen gösterin
    Özellikle ilişkinin ya da evliliğin ileri safhalarında, bazen bir taraf dış görünüşüne özen göstermeyi bırakır. Tavsiyemiz, her zaman bakımlı ve özenli olun.

    Kendinize özen gösterin: Özellikle ilişkinin ya da evliliğin ileri safhalarında, bazen bir taraf dış görünüşüne özen göstermeyi bırakır. Tavsiyemiz, her zaman bakımlı ve özenli olun.

    Hatalıyken özür dileyin
    Hatalıyken özür dilememek bir ilişkide en çok rastlanan kötü alışkanlıklar arasındadır. İlişkide güveni zedeler. Karşı tarafı yıpratır. Tavsiyemiz, fazla geç kalmadan özür dileyin.

    Onu dinleyin
    Karşısındakini dinlememek, sözlerine değer vermemek, hep kendi sözünü geçirmeye çalışmak ya da haklı olduğunu tekrarlamak, karşınızdakini aşağılamak anlamına gelir. Tavsiyemiz, ilişkiyi bir monolog gibi yaşamayın, ona da söz hakkı verin.

    Bağımsız davranmayın
    Çiftlerden biri sadece kendi zevklerine hitap eden aktiviteler yapma konusunda ısrarlı olursa, o ilişkinin zinciri bir gün elbet kopacaktır. Tavsiyemiz, ortak zevkleri keşfedin ve bu aktivitelere ağırlık verin.

  • Kadınların Cinsel İsteği Dalgalara Benzer

    Kadınların Cinsel İsteği Dalgalara Benzer

    Kadınlarda cinsel istek önce beyinde başlar. Bazı sinir yolları aracılığıyla omurilikten geçerek cinsel organlara ulaşır. Bunun sonucu tahrik olan kadınların vücudunda birtakım değişiklikler meydana gelir. Fark edilen ilk değişim, vajinalarındaki ıslanma ve klitorislerindeki kabarmadır. Bunu, cinsel etkinlik devam ettiğinde vajinanın uzaması ve genişlemesi, cinsel bölgelerindeki sinirlerin uyarılması, vajinal dokularının kalınlaşması, klitorislerinin kanla dolması ve büyümesi izler. Daha sonra meme uçları sertleşir, memeleri büyür, iç dudaklar ve klitorisleri biraz daha şişer ve renk değiştirir, dış dudaklar yanlara çekilerek birleşmeyi kolaylaştırır. Boşalmaya yakın kasılma ve terlemeleri başlar, gözleri parlaklaşır, göğüsleri daha duyarlı olur, cinsel organlarının dış ve iç bölgelerindeki kan yoğunluğu artar, ciltleri kızarır, kalp atışları hızlanır, kan basınçları yükselir ve solunumları sıklığında artış gözlenir. Boşalıncaya kadar kasları gerilir, tenlerinde giderek artan bir duyarlılık olur. Buna rağmen, kadınlar boşalmak için son bir sıçrayışa ihtiyaç duyar ve bunun için istemli olarak kaslarını kasmaları gerekir. Boşalma anında da, başta vajinalarında ve rahimlerinde olmak üzere bedenlerinde sanki bir “SİLKİNME NÖBETİ” gibi bir dizi ritmik kasılmalar olur. Kadınlarda boşalmaya “GELME” adı verilir. Bu “gelme” eylemi erkeklerdeki boşalmayla benzerlik gösterse de, erkeklerdeki gibi gözle görülür bir meni çıkışı yoktur. Zevkli bir boşalma yaşanırken, kadınlar istemsiz sesler çıkararak yüzlerindeki ifadeleri değişebilir. Son safhada tüm bedensel fonksiyonları yavaşça tekrar normale döner ve sakinleşirler. Sonuç olarak, fiziksel ve ruhsal bir doyum yaşandıkları için her türlü gerginlik ve stresten arınırlar.

    Cinsel sorunların çoğu çiftlerin uyumsuzluğundan ve sağlıklı iletişim kuramamalarından kaynaklanır. Kadınlar cinselliğe karşı ilgisizlerse, sevişmekten kaçınabilir ya da ye­terince uyarılmadıkları için cinsel ilişki­nin acı verdiğinden yakınabilirler. Bu durumda erkeler, onları nasıl uyaracaklarını bilemez ve bu nedenle, kendilerini başarısız hisse­debilirler. Erkeklerin “elektrik ampulleri” gibi hemen yandıkları ve seks yapmaya hazır hale geldikleri, kadın­ların ise “ütü” gibi yavaş yavaş ısındıkları ve geç uyarıldıkları söylenir. Bu genelleme çoğu zaman doğrudur. Bir başka genelleme ise kadınların cinsel istekleri için yapılır: “Kadınların cinsel istekleri dalgalara benzer…”

    Kadınlar sevildiklerini ve değerli olduklarını bir erkeğin gözlerinde, sözlerinde ve davranışlarında gördüklerinde veya hissettiklerinde, hem kendilerine verdikleri değer hem de, cinsel istekleri tıpkı dalgalar gibi önce yükselir daha sonra yavaşça alçalır ve azalır… Diğer bir değişle, kendilerini gerçekten iyi hissettiklerinde cinsel açıdan zirveye çıkarlar ama birdenbire ruh halleri değişince dalgalar gibi dibe vurabilir, yani cinsel istekleri azalabilir. Ancak bu düşüş geçicidir. Dibe vurduktan sonra aniden ruh halleri yine değişebilir ve kendilerini yine iyi hissedebilirler. Bu durum da, otomatik olarak dalgalarının yükselmesine işarettir. “Bazen dibe vurmak gerekir yükselmek için…”

    Kadınların dalgaları yükselirken verecekleri bolca sevgileri, erotizmleri ve cinsel istekleri vardır. Ancak düşerken kendiiçlerindeki derin boşluğu hissederler ve bu nedenle, koşulsuz bir sevgiyle doldurulmasını ister, oldukları gibi kabul edilmeyi beklerler. Bu dibe vurma aynı zamanda kadınlar için “DUYGUSAL ARINMA” zamanıdır. Eğer kadınlar olumsuz duygularını bastırmış ya da geçmiş çocukluk yaşantılarında duygusal ve fiziksel travmalara maruz kalmışlarsa, iniş dönemlerinde geçmiş travmalarını tekrar etmeye, olumsuz duygularıyla beraber tatmin olmamış gereksinmelerini yeniden hissetmeye ve hissettirmeye başlar. Geçmiş hep tekrar eder… Mekânlar değişir, zaman değişir, oyuncular değişir ama roller hep aynı kalır! Bu süreçte sorunlarından bahsetme ve seslerinin duyulup anlaşılması gibi ihtiyaçlarının yanı sıra sevilmek, ilgilenilmek, anlaşılmak, konuşmak ve saygı görmek gibi doğalarına özgü gereksinimlerinin de karşılanmasını beklerler. Çünkü kadınlar, kendilerini dinleyen ve anlayan, sahiplenme duygusu olan, dokunarak ve bakarak sevgilerini ifade eden anlayışlı erkekler isterler. Kadınların kendilerinin yenilgiye uğradıklarını düşündükleri ve savaşamayacak kadar aciz kaldıkları tek şey kendilerini değersiz hissetmeleridir. İşte size kilit noktası; kadınlar çoğu kez değerli ve sevilmeye layık olduklarını hissetmek isterler!Bunu hissettirebilmek için erkekler kadınların gururunu okşamalı, her akşam en az yarım saat ellerini tutup, gözlerinin içine bakarak sadece onları dinlemeli ve anladıklarını göstermeli, şefkatli olmalı ve her daim arkalarında olduklarını hissettirmelidirler.

    Kadınların dalgalanıp durulmaları tıpkı “DİPSİZ VE KARANLIK BİR KUYUYA DÜŞME” deneyimi gibidir. Kadınlar kuyularına indiklerinde farkında olmadan kendi bilinçdışlarına, terk edilme ve reddedilme gibi duygular içeren geçmiş travmalarına, karanlık ve karmakarışık duygularının içine çekilmiş olurlar. Dolayısıyla, birdenbire bir sürü belirsiz duygular yaşamaya başlayabilirler. Yapayalnız veya terk edilmiş olduklarını ya da hiç desteklenmediklerini düşünerek umutsuzluğa ve çaresizliğe kapılabilirler. Kadınlar kuyuya düştüklerinde, içlerindeki hassas küçük kız, eski duygularıyla bağlantıya geçer, birdenbire, tıpkı çocukluklarındaki gibi algılarlar hayatı ve erkekleri… Örneğin sanki babası onlara zaman ayıramayacak kadar meşgul olduğunda hissettiklerini yeniden hissetmeye başlarlar. Eski, çözümlenmemiş öfke ve güçsüzlük duygularıyla bağlantıya geçerler. Eğer hissettikleri acıyı paylaşma ve inceleme şansları olursa daha derin duyguları da su yüzüne çıkabilir. Böylece dibe vurup sonra kendilerini çok daha iyi hissederler, yakınlığa ve içtenliğe güvenmeyi öğrenirler. Kadınlar üzüntülü, heyecanlı, kafası karışık, bitkin ya da umutsuz olduklarında yalnız olmadıklarını hissetmek ister, koşulsuz sevgi ve saygı arar, duygularını paylaşmayı, anlayış ve değer görmeyi arzular ama en çok kendilerini dinleyecek birine ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle, dibe eriştikten hemen sonra, sevildiklerini, değerli olduklarını ve desteklendiklerini hissederlerse, otomatik olarak ruh halleri zamanla iyileşir. Hatta düşme eylemi kadar hızlı bir şekilde kendiliğinden yükselir, yeniden ilişkilerinde sevgiyle ışımaya ve cinsel istek duymaya başlayabilirler.

    Kadınların yakın ilişkilerinde sevgi verme ve alma yetenekleri genelde kendilerini nasıl gördüklerinin bir yansımasıdır. Kendilerini iyi bulmadıkları veya beğenmedikleri zamanlar, partnerlerine karşı cinsel istek duyamaz, hoşgörülü ve olumlu olamazlar. Dalgaları dibe vurduğunda yorgun, bezgin ya da duygusal açıdan çok tepkili olur, kendilerini daha zayıf ve daha fazla sevgiye ihtiyaç duyar bir halde bulurlar. Erkeklerin bu dönemlerde kadınların duygusal gereksinmelerini anlamaları ve seks yapmak için onları zorlamamaları çok önemlidir. Çünkü cinsel isteksizliğin çözümünde kadınların kendi bedenlerini tanımaları ve cinsel fanteziler kurmaları kadar partnerleriyle sağlıklı bir iletişim içinde olmaları ve ilişkilerini flört havasına sokmaları da büyük önem taşır. Kendini sevmeyen bir kadının cinsellikten zevk alması veya cinsel olarak istekli olması mümkün değildir.

    Cinsel isteksizliği olan kadınların öncelikle kendi vücutlarını ve cinsel organlarını tanımalarına yönelik aşk oyunlarıyla cinselliklerini yeniden keşfetmeleri gerekiyor. Çift olarak, erotik masaj ile duygulanımlarını arttırdıktan sonra, nelerden hoşlandıklarını veya hoşlanmadıklarını paylaşarak cinsel yaşamlarında iyileşme sağlayabilirler. Kadınların haftada en az üç kez cinselliği düşünmeleri, erotik kitaplar okuyarak, erotik filmler izleyerek ve erotik fanteziler kurarak cinselliğe olan ilgilerini arttırmaları, partneriyle yaşadıkları kışkırtıcı ve güzel deneyimleri hatırlamaları içlerinde cinselliği yeniden yaşama arzusunu uyandırabiliyor.

    Sonuç olarak, kadınlar cinselliklerini, aşkı ve hayatı ertelememeli, şu an ve şimdiyi hakkıyla yaşamalı, zamanın, hayatın, cinselliğin ve aşkın içinden bir şeyler kurtarmalı, huzuru kendi içlerinde, yüreklerinde bulmalıdır. Bir yerlerde tıkanıp kaldıklarında ve cinsel isteksizlik yaşadıklarında, yüzlerini doğaya dönmeli, severek üretmeli, yüreklerini ferahlatacak yeni yollar seçmeli, yeni cinsel tekniklerle tanışmalı ve yeni keşifler yapmalılardır. Hep hayalini kurup “Zamanı gelince yaparım!” diye erteledikleri ne varsa gerçekleştirmeyi denemelilerdir. Çünkü yeni şeyler yapmak ve severek üretmek ruha şifa verir…

  • İdeal ilişki

    İdeal ilişki

    İdeal ilişkiyi hedefleyin, mükemmeli değil!
    Evet, ideal ilişki diyoruz ama bundan mükemmel ilişkiyi kast etmiyoruz. Zira mükemmel ilişki ya da mükemmel eş diye bir şey yoktur. En mükemmelini beklerseniz, daima beklersiniz. Her konuda sizinle hemfikir olan, sizinle tıpa tıp aynı karakterde, her an sizi mutlu edebilecek biriyle karşılaşmayı beklemek yerine, sizi en fazla tatmin eden ilişkiyi yakalamayı deneyin.

    Ortak bir hobiniz olsun
    Ortak ilgi alanınız olmadığından yakınmayı bırakın, yeni bir ortak ilgi alanı yaratın. Balığa çıkmak, tenise başlamak, müzik kursuna gitmek gibi ikinizin zevk alacağı bir ortak alan bulmaya çalışın. Ortak ilgi alanı, eşler arasında pozitif iletişim, daha çok diyalog ve eğlence imkanı sağlar.

    Açık ve dürüst olun
    Yüzde yüz dürüstlüğe dayanan bir ilişki kurun. Şüphe, bir ilişkiyi başlamadan bitiren ya da başladıysa bile hiçbir zaman sağlıklı yürümesini sağlamayan bir mikrop gibidir. Partnerinizin, kuşkulandığınız tutumları varsa, gizli dolaplar çevirmek yerine bu kuşkuyla hem siz yüzleşin hem de partnerinizi yüzleştirin. Açık olmak, her zaman size puan kazandırır.

    Her anın tadını çıkarın
    Birlikte geçirdiğiniz zamanın süresi değil kalitesidir önemli olan. “Neden daha uzun yanımda kalmıyorsun?” diye şikayet etmekten vazgeçin, birlikte olduğunuz anları dolu dolu ve birbirinizden zevk alarak geçirin.

    Geçmişi bir kenara bırakın, geleceğe bakın
    İlişki, geçmişe değil, geleceğe doğru yapılandırılır. Geçmişte yaşadığınız tatsız anlar varsa, her tartışmada gündeme getirmek, durup dururken geçmişi deşmek yerine birlikte kuracağınız geleceğin planlarını yapmaya çalışın, hayallerinizi paylaşın.

    İlişkinizi başkalarınkiyle kıyaslamayın
    İlişkinizi başkalarınınkiyle kıyaslamak, onu daha iyi bir yere getirmez. Her ilişki kendine has özellikler taşır, çünkü ilişkinin tarafları da başkalarından farklıdır. Partnerinize başka ilişkileri örnek göstererek, sizin ilişkinizdeki eksiklikleri ortaya koymaya çalışmak yerine, ilişkinizi kendi içinde yükseltmeye çalışın.

    Açık konuşun, paylaşın
    Kimse kimsenin aklından geçenleri okuyamaz. Canınızı sıkan bir şey olduğunda ya da partnerinizin yaptığı bir şeye sinirlendiğinizde, onun kendiliğinden sizi anlamasını beklemeyin. Derdinizi açıkça dile getirin. Ancak ses tonunuza dikkat edin, tartışma tonuna dönüşmesin. Zira yüksek perdeden dile getirdiğiniz her sorun, partnerinizin zihninde ‘dırdır’ olarak algılanabilir.

    Sevdiğinizle önce arkadaş olun
    İster karı-koca olun, ister sevgili, ilişkinizin temelini sağlam bir arkadaşlığa dayandırın. İyi birer arkadaş ve sırdaş gibi her şeyi konuşabilmeniz, birlikte iyi zaman geçirmeniz, uzun vadeli bir ilişki yaşamanızı sağlar.

    Kendinizi ve sevgilinizi dinleyin, başkalarını değil
    Etraftan gelen sesleri kendi iç sesiniz ve partnerinizin sesi kadar dikkate almayın. Hiç kimse sizin ilişkinizi sizden daha iyi tanıyamaz. Şu da bir gerçek ki, insanlar başkalarının ilişkileri konusunda kendi ilişkilerine göre daha olumsuz düşünür, daha kolay olumsuz yorum yapabilirler

    İşinizi eve taşımayın
    İşi işte bırakın ve sorunlarınızı eve taşımayın. Kafanızın sürekli iş meseleleriyle meşgul olması, partnerinize sürekli iş sorunlarından bahsetmeniz, onun açısından sıkıcı olacak, belki tartışmalara yol açacaktır.

  • Vajinismus neden korkutuyor?

    Vajinismus neden korkutuyor?

    Vajinismus bir kadının vajinal duvarlarının sıkı ve vajinanın içinde bulunan kuvvetli kas spazmları nedeniyle yakın olması durumudur.
    Penetrasyon girişimleri hatta dokunma bile öncesinde hiçbir ağrı bulunmayan vajinanın kasılmasına, vajina kaslarının çekilmesine neden olmaktadır. Bu durumun oluşmasının büyük bir kısmı psikolojiktir.

    Vajinismuslu kadınların doğum yapma, jinekolojik muayene olma ve penis-vajina birlikteliğ (penetrasyon) gibi konularda fobik korku durumları mevcuttur. Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, vajinismuslu kadınlar üzerine yaptığı araştırmalar sonucunda,kapalı yerlerde kalma korkusu, yalnız kalamama korkusu, karanlıktan ve özellikle fareden korkma gibi hiç bilinmeyen ortak korkularının olduğunu keşfetti.

    VAJİNİSMUSLU KADINLARIN ORTAK KORKULARI

    Kapalı yerde kalma korkusu
    Vajinismuslu kadınların çoğu küçüklükte yaşadıkları olayların ve cinsel mitlerin arasında sıkışıp kalmış kişilerdir. Bu hiç bilinmeyen ortak korkuları da çocuklukta gelişmiştir. Kapalı ortamlarda kalamama durumuna klostrofobi diyoruz. Vajinismusun en bilindik belirtilerinden biri olan, vajinanın istemsiz kasılması sonucu kadının kendini kapatması durumu doğrultusunda gelişen bir fobidir. Kapalılık korkusunda, bulunulan mekân her ne kadar geniş olsa da, aynı vajina gibi, kapıların ve pencerelerin kapalı olması ya da içeride az sayıda insan olması, vajinismuslu kadının kendini kapana sıkışmış gibi hissetmesine yol açarak çarpıntı, nefes darlığı, titreme, bacaklarda karıncalanma ve kitlenme gibi sonuçlar doğurmaktadır.

    Yalnız kalamama korkusu
    Vajinismus kadınlarının cinsel birleşme gerçekleştiremedikleri için kendilerini yalnızlığa itmesi sonucu oluşan ve bilimsel adı otofobi olan yalnızlık korkusu, bu kadınların ortak fobisidir. Vajinismus kadını cinsel birleşme gerçekleştiremediği için kendini anormal olarak gördüğü için yalnız kalmaktan korkmakta çünkü kendinden korkmaktadır. Araştırmalarımız sonucunda edindiğimiz verilere göre uzun süre yalnızlığa gömülmüş bir vajinismus kadınının kendine zarar verdiğini olmuştur.

    Karanlık korkusu
    Vajinismus kadınının çocukken yaşadığı ve etkilerini günlerce taşıdığı belirli ya da belirsiz zihinsel ve duygusal travmalar sonucu oluşan niktofobi, diğer bir değişle karanlık korkusu, onun tüm zihinsel enerjisini karanlığa yoğunlaştırması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu korkunun, vajinismus kadınının ortak özelliği olmasının ana nedeni ise vajinanın konumundan kaynaklanmaktadır. Vajina, penis gibi dışarıdan görünen bir genital organ olmadığı için kadın vajinasını kolay kolay tanımlayamaz. Vajinismus kadını için karanlıkta kalan vajina nasıl korku uyandırıyorsa, karanlıkta kalmakta aynı korkuyu uyandırmaktadır. Bu nedenle karanlıkta kalmak vajinismuslu kadının çok şiddetli panik yaratabileceği bir durumdur.

    Hayvan korkusu
    Zoofobi olarak bilinen hayvan korkusunun çıkış nedeni yine çocukluk dönemine denk gelmektedir. Çocukluk çağında yaşanan travmalar, yetiştirilme tarzı ve ebeveynlerden en az birinin ürkütücü tavrı nedeniyle, çocuğun bastırmaya çalıştığı korkusunun bir hayvanla sembolleştirilmesi durumudur. Vajinismuslu kadınlar üzerinde yaptığımız araştırma sonucu, pek çok kadın gibi vajinismus kadınının da kedi, köpek, yılan, fare gibi hayvanlardan korktuğu; pek çok kadından farklı olarak ise fareden korkmalarının nedeninin vajinaya kaçacağı düşüncesi olduğunu saptadık. “Vajinama fare kaçar!” ve “Vajinaya girişe hayır!” diyen vajinismus kadının en büyük korkularından birinin fare korkusu olması, vajinismus belirtilerinde sıralanan penis ya da herhangi bir cisim girişinin kabul edilmemesi, tampon kullanımı ya da jinekolojik muayene gibi dışarıdan müdahale yapılacak olan eylemlerle aynı nedeni barındırmasıdır.

    Vajinismusun %100 tadavisi vardır!
    Görüldüğü üzere bu belirtiler ve sonuçlar aslında vajinismusun ta kendisidir. Vajinismus tedavisi için uygulanacak adımlar her ne kadar vajinismusun kadın üzerindeki süresine ve yoğunluğuna göre farklılık gösterse de vajinismusun tedavi edilebilir bir geçici rahatsızlık olduğunun bilmesinde fayda var. Vajnismus kadınları, tam bir iyileşme gösterecekleri için şanslılar. Ayrıca, vajinismus cinsel terapisinde genellikle hiçbir cerrahi müdahale ve diğer girişimsel müdahaleleri uygulamak gerekmez. Kadının tedavi süreci boyunca herhangi bir ilaç kullanması da istenmemektedir. Yapılması gereken tek şey kadının iyi bir rehber olacak cinsel terapisti bulması, her şeyi açıkça anlatması ve en önemlisi de iyileşme arzusunun olmasıdır. Kadın bunu yapmayı başardığı takdirde, terapistinin ona önereceği egzersizlerle, kendi kendini tedavi etmesi mümkün olacaktır.

  • Kadınlarda Boşalmayı Öğrenebilme Süreci

    Kadınlarda Boşalmayı Öğrenebilme Süreci

    Mutlu bir birliktelik için önemli unsurlardan biri her iki tarafı da mutlu kılan ve her yönden tatmin eden bir cinsel ilişkidir. Mutluluk veren bir sevişme eşleri daha huzurlu, daha mutlu ve çevrelerine karşı daha sevecen yaparken, birbirlerine daha çok bağlar, yakınlaştırır ve onları bütünleştirir. Çünkücinsellik; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme ve birbirine bir armağan olarak sunma, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır.

    BOŞALMA NEDİR?

    Sevişme öncesi eşi çıplak olarak görme, tatma, dokunma, işitme yani eşin sesini duyma, koku gibi cinsel uyarı veya düşünceler ile başlayıp beyin ve vücudun ortak hareket etmesi sonucu yaşanan yoğun zevk anına “boşalma” denir. Orgazm olmakla boşalmak aynı şey değildir. Bu nedenle genelde orgazm diye bahsedilen durumlar boşalma olarak algılanmalıdır. Boşalma bedensel bir rahatlamayken orgazm ise bu bedensel rahatlamaya ruhun eşlik ettiği çok yüksek haz veren bir durumdur.

    BOŞALMA SORUNLARININ DEĞİŞİK TİPLERİ VAR…

    Hiç boşalamama, yalnızca mastürbasyon ile boşalıp cinsel partnerle girişilen etkinliklerde boşalamama ve cinsel birleşme ile boşalamama şeklinde boşalma ve orgazm sorunlarının değişik tipleri vardır.

    ZAMANLA BOŞALMA ÖĞRENİLEBİLİYOR…

    Kadınlarda boşalmayı öğrenme yaşla birlikte artıyor. 20’li yaşlarda fazla cinsel deneyimi olmayan kadınlarda cinsel birleşmeyle boşalamamak çok daha yaygın. Ancak cinsel ilişki sırasında boşalmayı bir hedef olmaktan çıkaran her kadın organik bir sorunu yoksa kendi bedenini bir başkasının bedeniyle paylaşarak haz almayı yani boşalmayı zamanla öğrenebilir. Çünkü her kadın, kendisine haz alma izni verdiğinde, uygun şekilde ve yeterli süre uyarıldığında boşalabilir. Boşalmanın oluşumu için en önemli faktörler “UYGUN PARTNER, UYGUN MEKÂN, UYGUN ZAMAN VE UYGUN UYARILAR” olmak üzere 4 U KURALI, hazır olma ve hassas bölgelerin uyarılmasıdır. Bunlar da, önce dokunsal sonra görsel ve işitsel uyaranlar sonucu meydana gelir. Ancak boşalmayı öğrenmek kişiden kişiye göre farklılık gösterebilir. Ancak tüm kadınlar boşalmayı veya orgazm olmayı zamanla öğrenirler. Bunun için ilk önce kadınlar cinsellikten haz almayı istemeli ve buna kendilerini layık bulmalıdırlar, haz almaya izin vermelidirler, daha sonra zevk alabilmek için önce kendi bedenlerini tanımalı, nelerden zevk aldıklarını mastürbasyonla keşfetmeli, partnerlerine yol göstermeli ve cinsel ilişki sırasında istemli kasılmalar yaparak klitorislerini sürterek boşalmayı keşfetmelidirler. Bu süreçte G noktasını da keşfederek seksin tadını çıkartabilirler. Ancak sevişmenin ve dokunmanın hazzına odaklanmak yerine “Ya boşalamazsam!” kaygısı boşalmayı engeller. Çünkü çiftlerin boşalmayı zorunlu bir hedef olarak görmeleri onlarda baskı yaratıyor. Bu nedenle çiftler boşalmayı hedef haline getirmek yerine boşalmayı deneyimlemeyi seçmelidirler. Böylece boşalmaya odaklanmak yerine, bütün anların tadını çıkartabiliyorlar.

    BOŞALMAYI ÖĞRENME SÜRECİNDE SIK KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR…

    Partnerlerin boşalmak için gerekli koşulları sağlayamaması, kadına zevk almanın kötü bir şey olduğunun öğretilmesi, çiftler arasında yakınlık olmaması, kadının kontrolü elinden bırakmak istememesi, “Kendimi serbest bırakırsam başına neler gelir?” korkusu, “Erkekler benim boşalmamı hak etmiyor!” düşüncesi, çiftlerin birbirlerinden utanması, yetiştirilme tarzları, yaygın tabular, sosyo-kültürel yasaklamalar, yoğun iş temposu, katı ve baskıcı dinsel inançlar, içgüdüleri ile hareket etmekten hoşlanmama, duyarlı ve sıcak bir kadının nasıl olduğuna ilişkin yeterli rol modelin bulunmayışı, cinsel bilgisizlik, cinsel organları yeterince tanımamam, partnerlerin var olan erken boşalma gibi cinsel sorunları, aşırı titizlik, bazı ilaçların yan etkileri, içinde bulunulan ortam ve mastürbasyon deneyimsizliği boşalmayı öğrenme sürecinde en çok karşılaşılan zorluklardır. Bu zorlukları aşmak için kadınlar kendi vücutlarını çok iyi tanımalılar, aynada kendilerini çıplak olarak görebilmeliler, boşalmayı önleyen faktörlerin neler olduğunu belirlemeye çalışmalılar, cinsel duygularını her zaman kontrol etme gereksiniminden vazgeçmeliler ve başarmaktan çok duygulara önem vermeliler, bütün görev ve sorumluluğu erkeğe yüklememeliler. Nasıl zevk aldıklarını keşfetmeli ve erkeğe yol gösterici olmalıdırlar. Çünkü cinsel ilişki almak kadar vermek demek. Kadın bir şey veriyorsa, almayı da hak kazanıyor demektir.

    6 AY İÇİNDE BİR KADIN BOŞALMAYI ÖĞRENEBİLİR…

    Erkekler çok kısa sürelerde boşalabilirken kadınlar için boşalma süresi çok daha uzundur. Bu süre bir yandan kadının cinsel ilişkiye ruhsal ve fiziksel olarak ne kadar hazır olduğuyla, öte yandan ilişkide klitoris ve G noktası gibi duyarlı bölgelerin ne kadar uyarıldığıyla ilgilidir. Yani boşalmak için çoğu kez kadınların direkt klitoris uyarısı almaları gerekiyor. Bu nedenle klitoral olarak kadınların en iyi uyarılabildikleri kadının üstte erkeğin altta olduğu cinsel ilişki pozisyonunun seçilmesi, önsevişme döneminin uzun tutulması, meme uçları, kulak arkaları, bacakların iç yüzleri gibi erojen bölgelerin daha fazla uyarılması ve varsa kadınların penis boyu takıntılarını terk etmelerinde fayda var. Ayrıca kadınlar cinsel fanteziler kurabilirler veya yardımcı erotik materyaller kullanabilirler. Yukarıdaki önlemlerle 6 ay içinde boşalmayı öğrenemeyen bir kadın partneriyle birlikte bir cinsel terapiste başvurmaktan çekinmemelidir.

    BOŞALMAYI TAKINTI HALİNE GETİRMEK SORUNLARA DAVETİYE ÇIKARTIYOR…

    Boşalmayı takıntı haline getiren kadınlarda zamanla öfke, hırçınlık, mutsuzluk, çökkünlük, hiç boşalamama ve cinsel soğuklukgörülmesi, zamanla partner ilişkilerde çatışma yaşanması, aldatma ve partnerde erken boşalma veya cinsellikten soğumagibi cinsel sorunların ortaya çıkması sık rastlanan bir durumdur. Bu nedenle çift boşalmayı beklenti haline getirmeden veya boşalmamayı göze alarak sevişmelidir. Sevişirken çift kendilerini ve birbirlerini seyretmekten vazgeçmeli ve ön sevişme dönemini uzun tutmalıdır.

  • Erkeklerin En Romantik Olduğu Yaş

    Erkeklerin En Romantik Olduğu Yaş

    İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre erkeklerin 53 yaşında en romantik çağında olduğu ortaya çıktı…

    Araştırmacılar, yaşları 18 ila 65 yaş arasında değişen 2 bin erkek arasında yapılan araştırmada, 51 ila 55 yaş aralığındaki erkeklerin 4′te 3′ünün eşlerine her gün, en romantik jest olarak bilinen “Seni Seviyorum” ifadesini kullandığını ifade etti.

    Araştırmacılar, 50′li yaşlardaki erkeklerin genç erkeklere göre aşka daha düşkün olduğunu ve eşlerine sürpriz yapmayı daha çok sevdiğini açıklarken, bu erkeklerin yarısının şiir yazarak, yarısının ise romantik haftasonu tatili düzenleyerek eşlerine sürpriz yaptığını belirtti.

    Araştırmacı, Jim Forward, “50′li yaşlara gelen kişiler hayatın tadına varmış, deneyimli ve eşlerini memnun etmek için usta kişilerdir. 50′li yaşlarına gelen kişiler, gençliğinde eşleriyle sayısız tartışmada bulunmuş, yüzlerce hata yapmış kişilerdir” dedi.

    Forward ayrıca, “53′üne gelen bir erkek eşini mutlu etmek için neyin işe yaradığını bilen kişidir. 20-25 yaş aralığındaki erkeklerin sadece 4′te 1′i eşini son zamanlarda yemeğe götürdüğünü ifade ederken, 53′ündeki erkeklerin hemen hemen yarısının eşini yakın zamanda akşam yemeğine çıkardığını söyledi” dedi.

    Ayrıca 50′li yaşlardaki çiftlerin genellikle yalnız yaşadığını söyleyen Forward, “Yaşlı nesille genç nesil arasındaki önemli farklardan biri de, çiftlerin yaşlılık döneminde birbirlerini şımartmaya daha fazla zamanlarının olması ve haftasonları dışarıda eğlenmek için daha özgür olmasıdır” dedi.