Etiket: Botoks

  • Vampir botoksu

    Vampir botoksu

    Vücudun kendi kendini yenileyemediği bir yapı olan eklemlerde bulunan kıkırdak dokusu hasar gördüğünde, medikal tedaviden yanıt alamayan, cerrahi tedavi için ise uygun bulunmayan hastalar kendi kanları ile iyileşiyor.

    Eklem hasarı ve eklem kireçlenmesi; diz, kalça, ayak bileği eklemlerinde kırık oluşanlarda, kıkırdak hasarı olanlarda, genetik aktarımı olanlarda, çok ayakta kalanlarda, ağır iş yapanlarda, bir sebeple eklemdeki kıkırdağa ağır yük binenlerde ve son yıllarda artan oranlarda bilinçsiz spor yapanlarda görülüyor. Tıpkı beyin hücreleri gibi, öldüğünde yerine vücut tarafından yenisi yapılamayan kıkırdak dokusu suni olarak üretildiğinde ise hiçbir zaman orijinali gibi fonksiyon gösteremiyor. Medipol Üniversitesi Hastanesi’nden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Murat Bülbül’e bu değerli dokuyu koruma yollarını, hastalık belirtilerini ve tedavi seçeneklerini sorduk.

    Kıkırdak, kemiklerin üzerinde, eklemlerdeki iki kemiğin birbirine sürtünmesini engelleyen, üzerinde hiçbir pürüz olmayan bir zemin ve bu zemindeki milimetrik çatlaklar dahi problem yaratabiliyor. Eklem hasarları ve kireçlenmesi en sık dizde görülüyor ve bunun en belirgin bulguları merdiven inip çıkarken, çömelirken, yürürken, yokuş inerken, otomobil kullanırken hissedilen ağrılar oluyor. En son safhada, ileri yaşlarda ise hareket güçlüğü başlıyor. Gençlerde hareket kısıtlılığı ise ağrıya bağlı olarak değil, menisküs yırtıklarında ve yırtığın kilitlenme yapması halinde görülüyor.

    İhmal hastalığı ilerletiyor

    Dizdeki bu ağrılar günün her saati çekilmediği için çoğu kişi tarafından ihmal ediliyor ve tablo ilerlediğinde kireçlenmeye dönüşüyor. Doç. Dr. Bülbül, ülkemizde 40’lı yaşlarda görülen eklem hasarlarının ABD ve Avrupa’da 60’lı yaşlarda ortaya çıktığını, bunun da sağlık bilinci ile bağlantılı olduğunu belirterek, “Ağrı bir alarm olarak değerlendirilip uzmana başvurulduğunda eklemler korunmuş oluyor” diyor.

    Dikkate alınmayan eklem ağrısı ilerlediğinde hareket kısıtlılığına doğru gidiyor, kıkırdaktaki zedelenmeyi tamir etmek için vücut bu bölgeye sıvı salgıladığı için ödem oluşuyor ve bu da eklem zarını şişiriyor. Koruma amaçlı “airbag” tarzı bu oluşum hareketi kısıtladığı için günlük yaşamı etkiliyor, işgücü kaybına neden oluyor.

    Eklem hasarlarında ilk belirti merdiven ve yokuş inerken hissedilen ağrı oluyor ve bu şikayet ile gelen hastaya önce bir muayene yapılıyor. MR ve röntgen ile dizin yapısal bozukluklarının ve eklem deformitesinin olup olmadığı inceleniyor. Birinci ve ikinci derece lezyonlarda konservatif tedavi denilen medikal tedavi ve fizik tedavi veriliyor. Üçüncü ve dördüncü derecede ise cerrahi tedavi gündeme geliyor. Doç. Dr. Murat Bülbül, cerrahi tedavinin detaylarını şöyle anlatıyor: “Artroskopik yani kapalı yöntemle lezyonun büyüklüğüne göre kıkırdak temizleniyor ya da törpüleniyor ancak kıkırdak hiçbir zaman eski haline gelmiyor. Bu şekilde temizleme yapılamayan olgularda kıkırdak nakilleri yapılıyor. Yani dizin bir başka bölümünden kıkırdak ya da kemik blokları mozaikplasti denilen yöntemle naklediliyor ya da kişinin kendi kıkırdağı laboratuvar ortamında çoğaltılıp blok halinde buraya naklediliyor. Ayrıca sentetik kıkırdaklar da nakledilebiliyor. Tüm bu tedaviler dünyanın her yerinde en fazla yüzde 60 başarı ile sonuçlanıyor. Kök hücre çalışmalarının ilerlemesi ile bu tedavilerde büyük ilerlemeler olmasını bekliyoruz.”

    “Eklem sağlığınızı korumak için koşmak yerine tempolu yürümeyi tercih edin.”

    Tedavi nasıl yapılıyor?

    Hastanın kendi kanı kullanıldığı için “Vampir Botoksu” denilen yöntemde PRP tekniğinin kullanıldığını belirten Doç. Dr. Bülbül, “Bir tüp kan alınarak belli bir devir sayısında santrifüj ile döndürülüyor ve bir çökelti oluşuyor. Çökeltinin bir tabakası, kanın pıhtılaşmasını sağlayan trombositlerden oluşuyor. Bunlar ayrıştırılarak, normal sayısı 250-400 bin arasında olan trombositler kimyasal aktivatörlerle 15 katına kadar çıkartılıyor. Bu trombositler sıkıntı olan eklem bölgesine enjeksiyon ile uygulanıyor. Hastanın durumuna ve alınan cevaba göre beş defaya kadar tekrarlanabiliyor. Kıkırdakta zedelenmiş olan zemine oturan bu yapı, vücuttaki tüm kök hücreleri bu bölgeyi tamir etmeye davet ediyor ve vücut bunun için çalışmaya başlıyor” diyor. Bu tedavi, kıkırdaktaki hasarlanması cerrahi tedavi gerektirmeyen ancak medikal ve fizik tedavinin de yeterli olmadığı ara bölgede kalmış hastalar için bir seçenek oluyor. Tedavi sonuçları yüzde 60-70 oranında başarı ile sonuçlanıyor. Doç. Dr. Bülbül, PRP’nin yeni formlarının geliştiğini ve ilerleyen yıllarda eklemlerde çok daha başarılı sonuçlar alınabileceğini söylüyor.

    EKLEMLERİNİZİ NASIL KORURSUNUZ?

    – Düzenli spor yapın.

    – Spor öncesi mutlaka germe egzersizi yapın çünkü sağlık için spor salonuna gitmeye başlayan birçok insan kısa sürede ortopedi ve travmatoloji uzmanlarına başvuruyor. Germe egzersizi, ısınma ve soğuma hareketleri yapılmayınca hiçbir egzersizin faydası olmuyor.

    – Koşmak yerine tempolu yürümeyi tercih edin.

    – Ağrı hissettiğinizde vücudunuzun sesine mutlaka kulak verin.

    – Eklemlere aşırı yük binmesine neden olan fazla kilolarınızdan kurtulun.

  • Baş Dönmenizin Ardında Migren Olabilir!

    Baş Dönmenizin Ardında Migren Olabilir!

    Anatomica Bilimsel toplantılarının onuncusu, 22 Ekim 2013 Salı akşamı Sürmeli Otel’de düzenlendi. Toplantıda, Baş Dönmesi konusundaki öncü araştırma ve çalışmalarıyla tanınan Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Burak Ömür ÇAKIR, “Baş Dönmesine Güncel Yaklaşımlar” adlı bir sunum gerçekleştirdi.

    Vertigo’nun bir hastalık değil belirti olduğunu, bu belirtinin birçok hastalığın teşhisinde de önemli bir rol oynadığını ve son yıllarda Migren ile Vertigo bağlantısının daha da detaylı bir şekilde analiz edilebildiğini ifade eden Dr. Çakır, Vertigo ataklarının, baş ağrısı öncesinde, baş ağrısıyla ya da baş ağrısı olmaksızın görülebileceğini belirtti.

    Dr. Çakır, Vertigo’ya neden olan hastalıkların teşhisinin her zaman kolay olmadığını vurgulayarak şunları belirtti:

    ‘’Baş dönmesi, tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. Bu konu hakkında uzmanlaşmış hekim ve laboratuvarın bulunduğu bir merkeze gitmek tedavide oldukça etkili olmaktadır. Çünkü Vertigo günlük hayatı oldukça olumsuz etkileyen, tanısı zor ve kapsamlı testlerle ortaya konulabilen bir rahatsızlık. Tedavinin başarısında, detaylı muayene ve testlerin yanı sıra hasta hikâyesinin dinlenmesinin payı büyük.’’

    Botoks, Migrende Sanıldığı Kadar Etkili Değil

    ABD’de yapılan bir araştırma, Botoks tedavisinin, migren hastalarında fazla etkili olmadığı, sadece çok sık kriz geçiren hastalarda bu yöntemin kullanılmasının anlamlı olduğu gösterdi.

    Wisconsin Tıp Fakültesi bilim adamları, Jeffrey Jackson başkanlığında yaptıkları kapsamlı araştırmada, botoks tedavisinin ancak kronik (ayda 15 günden fazla) baş ağrısı/migren çekenlerde etkili olduğu görüldü. Ayda 15 günden az ağrı çekenlerde ise botoksun olumlu bir etkisi saptanamadı.

  • 2014 estetik trendleri

    2014 estetik trendleri

    2014 Moda trendleri sadece yeni koleksiyonlara değil aynı zamanda plastik cerrahların neşterlerine de yön veriyor. Eskiden güzel bulunan bugün sıradan kabul edilirken yeni güzellik anlayışı da trendlere uyuyor.

    Güzellik size göre burundan ya da dudaktan başlarken başkasına göre vücuttan başlayabiliyor. Siz kendinizi hiç beğenmezken başkası çok güzel olduğunuzu söyleyebiliyor. Bu nedenle güzellik kavramı sürekli değişiyor. Bu kavramla birlikte estetik trendleri de sürekli değişiyor. Yeni yöntemler ve yeni uygulamalar kadınları en kolay ve en hızlı şekilde istedikleri şekle sokmaya çalışıyor. Yeni bir yıla girdiğimiz bugünlerde eğer siz de eskide kalmamak ve yeni trendler hakkında bilgi almak istiyorsanız Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Serkan Dinar’ın değişen estetik yöntemler ve trendler hakkında verdiği bilgilere kulak vermelisiniz.

    Ameliyatsız seçenekler tercih ediliyor
    Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Serkan Dinar, “Ameliyatlı seçenekler yanında artık hastalar ameliyat olmadan nasıl gençleşebileceklerine yöneldiler. Tıp bu nedenle ameliyatsız yöntemler hakkında çalışmalar yapıyor. Buna bağlı olarak lazer teknolojileri, radyo frekans teknolojileri gelişti. Örneğin plastik cerrahlar olarak yüz germeyi daha çok tercih etsek de a yüz germe ameliyatındaki etkiyi tam olarak yaratmasa da lazerli yüz gençleştirme yöntemleri bu yıl çok tercih edilecekler arasında yer alıyor. Tabi ki ameliyat kadar gergin bir ifade yaratmıyor fakat yüzde bir miktar gerginlik olmasını sağlıyor ve aynı zamanda genç bir bakış yaratabiliyor. Ameliyattan daha kolay bir yöntem ve bu nedenle hastalara kolaylık sağlayabiliyor” diyor.

    Yağ enjeksiyonları
    Son birkaç yıldır ismini sıkça duyduğumuz fakat artık neredeyse botoks kadar kullanılan bir yöntem de kök hücreden zenginleştirilmiş yağ enjeksiyonları oluyor. Önceleri kök hücrenin kemik iliğinde olduğu biliniyordu ama şimdi yağ hücresinde daha fazla olduğu biliniyor. Bu yüzden kök hücreden yoğunlaştırılmış yağ enjeksiyonuyla yüz gençleştirme çok popüler. Kök hücrenin uygulanabilmesi için önce liposuction ile yağ fazlalığı olan bölgeden o yağın alınması gerekiyor. Basen bölgesinde ya da karın bölgesinden alınan yağın yüzde 50 si hücre için ayrılıyor yüzde 50’si de kişinin kendi yağı oluyor. Hücrelerinden ayrıştırıldıktan sonra alınan yağ dolgu şeklinde vücuda veriliyor. Yağ enjeksiyonu tüm hücrelere hem yağın tutulmasını sağlıyor hem de o hücrenin gençleşmesine yardımcı oluyor.

    Bunun yanında radyofrekans teknolojisi de çok popüler. Bu yöntem cilt altını ısıtarak cildin yapı taşı kolajeni artırmaya böylece cildin elastikiyetini artırarak daha gergin ve daha canlı bir cilt yaratılmasına yardımcı oluyor. Kendi kanınızdaki akıllı hücrelerin ayrıştırılıp cilde uygulanması yöntemi olan PRP de çok popüler. Bu yöntem de ciltteki kolajeni artırarak daha parlak bir cilt görünümü yaratmayı amaçlıyor. Saç için de uygulanabilen PRP, ince telli, zor uzayan saçlar için özellikle de dökülme varsa tercih edilebiliyor.

    Kaşlar ilk sırada yer alıyor
    Bir ara ince kaşlar moda olduğu için herkes kaşlarını incecik yaptırıyordu oysa bu yıl kalın kaşlar çok moda. Buna bağlı olarak dövmeyle kaş kalınlaştırma yöntemi çok tercih ediliyor. Fakat dövme kötü yapılırsa daha kötü bir görüntü ortaya çıkabiliyor. Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Serkan Dinar, “Kaş kalınlaştırmanın en doğal yolu artık kaş ekimi. Bu işlem saç ekimi gibi yapılıyor. Kendi saçınızdan kökler alınarak kaşlara ekiliyor. Yaklaşık 2 saatlik bir işlem ve enseden tek tek saç kökü alınarak yapılıyor. Bant şeklinde de alınabiliyor. Daha sonra bu saç kökleri ayrıştırılıyor. Kaş bölgesi ne şekilde isteniyorsa çiziliyor. Bu işlemdeki dikkat edilmesi gereken şey kaşların yönü oluyor. Eğer kaşlar eğri dikilirse eğri büyüyebiliyor tam dik dikerseniz karşıya doğru uzayan kaşlar olabiliyor. Bu nedenle doğru yönde dikmek çok önemli.

    Kaşlar saç kökü gibi davrandığı için 6 ay içinde istenilen uzunluğa erişiyor. Hatta saç özelliğinde olduğu için sonrasında da uzamaya devam edebiliyor. Bu durumda kaşları bir süre kesmeniz gerekebiliyor. Dokular konduğu yerin özelliğine uymaya çalıştıkları için birkaç yıl içinde ise saç kökleri orada kaş gibi davranmaya başlıyor ve uzama durarak belirli bir boyda kalıyor. Kirpik için de aynı işlem yapılabiliyor. Özellikle yapıştırılan kirpiklerden çok muzdarip olan hastalar oluyor. Kirpikler çıkartılırken yapışkanla birlikte kendi kirpiklerine de zarar verebiliyorlar. Kaş ekiminden sonra görüntü kötü olmuyor. Birkaç gün nemlendirici antibiyotikli kremler sürülüyor ve bir hafta sonra da hasta tamamen iyileşiyor” diyor.

    Botoks hala gündemde
    Botoksla badem göz yapılabiliyor. Botoks uygulandığında kaş belirli bir seviyeye kaldırılıyor böylece gözde daha çekik bir ifade yaratılabiliyor. Askı teknikleri de badem göz için kullanılabiliyor. Kaşın kuyruğu yukarıya doğru kaldırılıyor. Göz kenarı bir miktar çekilebiliyor. Askı tekniğinde amaç ise iz bırakmadan bir gerginlik yaratmak. Bu teknikte saçın içinden giriliyor ve çok küçük bir delikten yorgan iğnesi benzeri bir iğne yardımıyla yöntem uygulanıyor. Dokuyu taşıyan şey bu ip zannediliyor. Oysa ip sadece alçı görevi görüyor çünkü askı tekniğinde eriyen bir ip kullanılıyor. Badem gözlü olunması için uygulanan bu yöntemle kırışıklıklar da gidiyor. Etkisi ise 2 ya da 3 yıl devam ediyor.

    Elmacık kemikleri belirginleşiyor
    Dr. Serkan Dinar, “Çıkık elmacık kemikleri de çok istenilen bir trend fakat bundan korkan hasta sayısı çok fazla. Gözaltındaki sınır boyunca çok küçük enjeksiyonlarla dolguyu dağıtmak gerekiyor. Çünkü elmacık kemikleri abartı olduğunda çirkin bir görüntü oluşabiliyor. Elmacık kemikleri için ışık dolgusu denilen yeni bir dolgu yöntemi de uygulanabiliyor. Silikon uygulanması ise eski bir trend. Ayrıca silikon yabancı bir cisim, yer değiştirebiliyor, cilt altından belirgin görünebiliyor” diyor.

    Köşeli yüzler dikkat çekiyor
    2014 trendi köşeli yüzler oluyor. Bunun için ise çene konturünün daha açılı ve daha belirgin olması isteniyor. Dr. Serkan Dinar, “Artık hastalar biraz daha çenem belirgin olsun diye geliyorlar. Keskin hatlar isteniyor. Yüz için de ideal aslında üçgen yüzdür. Aşağı doğru sivri inen bir yüz popülerdir. Fakat bu trend herkese uygun olmayabiliyor. Yuvarlak yüz hatlarına sahip olanlarda çeneyi biraz sivri yapmak yüzü biraz uzatabiliyor. Uzun bir yüze de olmaz çünkü o zaman yüz daha fazla uzun görünüyor. İstenilen çene için yağ enjeksiyonu uygulanabiliyor. Silikon protez de kullanılabiliyor. Protez çenede kemiğin üstüne saklanıyor ve görünmüyor. Çene konturünün yaratmak için Nefertiti denilen bir yöntem de kullanılabiliyor. Bu yöntem için boyun bölgesine botoks kullanılıyor.. Boynu yokmuş gibi olan hastaların kaslarına botoks yapıldığında o kontür ortaya çıkabiliyor” diyor.

    Dudak
    Dudakta dolgunluk hep moda. Dolgular çok fazla tercih ediliyor çünkü dolgudan sonra ilk olarak bir pişmanlık yaşanabiliyor. Şiştiğinde, ödemlendiğinde bazen dudaklar beğenilmeyebiliyor Altı ay boyunca dolgu kalırsa ve alışırsanız o zaman yağ enjeksiyonu yaptırmak gerekiyor. Çünkü yağ enjeksiyonu kalıcı oluyor ve dönüşü olmuyor.

    Doğal göğüsler
    Güzel göğüs damla yapısında bir göğüstür. Üstten biraz kavisli inmeli alta doğru dolgun olmalı. Dik olması, meme uçlarının karşıya bakması gerekiyor. Çok fazla yana bakan meme uçları ya da içe bakan meme uçları tercih edilmiyor. Trendlerden biri de memelerin birbirine çok yakın olması. Dr. Serkan Dinar, “Memede trendler çok değişiyor. Genelde uzun süre küçük meme modası devam etti ama yurtdışında eskiden beri moda olan büyük göğüstür. Türkiye’de de büyük göğüs hala daha popüler. Meme için alternatif bir yöntem olarak kök hücreli yağ enjeksiyonları uygulanabiliyor. Kesinlikle silikon istenmiyorsa eğer vücut yapısı müsaitse hastadan alınan kök hücre yağ enjeksiyonu ile meme büyütülebiliyor. Vücudun başka bölgesinden yağ alınabiliyor. Basen ya da karın bölgesinde fazla yağ varsa hasta iki bölgesinden ameliyat olmuş oluyor. Hem fazlalık olan bölgedeki yağlardan kurtuluyor hem de bu yağ memenin içine değil arkasına enjekte ediliyor “ diyor.

  • Güzelleşmenin doğal yöntemi; YAĞ TRANSFERİ

    Güzelleşmenin doğal yöntemi; YAĞ TRANSFERİ

    Yağ dolgusu operasyonları vücudun hemen hemen her bölgesinde kullanılıyor. Yapılan yağ enjeksiyonlarıyla popo, meme, baldır büyütmek, ayak bileği kalınlaştırmak, bacaklardaki şekil bozukluklarını gidermek de mümkün. İmep Estetik’ten Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. İlker Manavbaşı, yağ dolgusu işlemiyle ilgili merak edilenleri açıklıyor.

    Yağ Dolgusu Yağ Transferi ile Yeni Bir Görünüm Kazanın

    Her kadının şikayetçi olduğu yağların, bir gün güzelleşmek için kullanılan sihirli bir çözüm olacağı kimsenin aklına gelmezdi. Günümüzde vücudun herhangi bir bölgesinden alınan yağlar, gözaltı, elmacık kemikleri alın başta gelmek üzere; el sırtı, popo, göğüs, ayak bileği, basenlerde istenen görünümü elde etmek amaçlı uygulanıyor.

    Yağ transferi işlemiyle ilgili bilinmesi gerekenleri açıklayan Opr. Dr. İlker Manavbaşı, “Yağ transferi, kişinin herhangi bir yerinden alınan yağın vücudun başka bir yerine enjekte edilmesi işlemidir. Pek çok kadında bölgesel yağ fazlalığı olduğu gibi, bir kısmında da bölgesel yağ eksikliğine bağlı kontür bozukluğu görülür. Bu sorunların düzeltilmesi, vücut yağlarının fazla olduğu bölgelerden az olduğu bölgelere transfer edilmesi ile gerçekleşir. Bu yönteme, yağ şekillendirme anlamına gelen liposculpturing, liposhaping gibi isimler verilir.” diyor.

    Vücuttan alınan yağlar kısa sürede tekrar vücuda verilmeli

    Yağ fazlalığı olan bölgelerden liposuction yöntemi ile alınan yağlar, yine benzer kanüllerle, yağ eksikliği olan bölgelere verilir. Bu bölgeler, genelde; basen-bel arası, poponun üst kısmı, uyluk iç-orta kısmı ve baldırlar olur. Verilen miktar, liposuction ile alınan yağ dokusuna bağlı olarak toplamda 1 litreye yaklaşabilir. Verilen yağ miktarının yaklaşık yüzde 40’ı birkaç ay içinde vücut tarafından emilse de kalan miktar hastayı memnun eder. Hastaya sadece yağ enjeksiyonu yapılacak ise çoğu zaman sedasyon ve lokal anestezi yapılır. Ancak bu işlem başka bir ameliyat ile beraber yapılacaksa genel anestezi tercih edilir.

    Yağ Dolgusu

    Opr. Dr. İlker Manavbaşı, yağ transferi işlemi sırasında dikkat edilmesi gerekenleri ise şu şekilde açıklıyor: “Alınan yağlar o anda herhangi bir işleme tabi tutulmadan transfer edilebilir. Çünkü yağları saklamak canlı yağ hücresi sayısını ciddi miktarda azaltır. Yağ dokusu çok hassas bir dokudur, sıcaklık, kuruma ve fiziksel stresler ile hemen canlılığını kaybeder. Yaklaşık bir saat süren bir zaman zarfında bu işlemler tamamlanmalıdır. Eğer daha uzun sürecek ise alınan yağın soğutulması gerekmektedir. Ancak alınan yağların saklanarak başka bir seansta tekrar enjekte edilmesi önerilen bir yaklaşım değildir. Bu tip uygulamalarla canlı yağ dokusu son derece azalmaktadır. Alınan yağ miktarı, enjekte edilecek bölgenin durumuna göre değişir. Örneğin yüze ve ellere genelde 15-45 cc yağ enjekte etmek yeterli olurken, popoya ve göğüse 600-700 cc enjekte edilebilir.

    Yağ Transferi hem doğal, hem risksiz

    Yağ transferi ile hem bölgesel incelme sağlandığını, hem de istenilen bölgede arzu edilen şekle kavuşulduğunu belirten İlker Manavbaşı, “deyim yerindeyse bir taşla iki kuş vurulur” diyor: “İşlemde amaç fazlalıkları almaktan öte, transfere yetecek kadar yağ almaktır. Yağ dokusu çok ince liposuction kanülleri ile alındığı için birkaç milimetrelik kesi ile bu işlemler yapılabilmektedir. Bu küçük operasyonda yağ çekilen yerler kendiliğinden iyileşir, yara izi kalmaz. Hatta hastalar işlem yapılan yeri bile fark etmezler. Operasyondan birkaç gün sonra hasta işine, normal hayatına rahatlıkla dönebilir. Her hastaya kendi yağı kullanıldığı için hastalık kapma riski de yoktur.

    Opr. Dr. İlker Manavbaşı, yağ transferinin aynı zamanda yanık izleri veya travmaya bağlı yumuşak doku eksikliği durumlarında da çözüm sunduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Enjekte edilen yağ kişinin kendi dokusu olduğu için vücudun bunu kabul etmemesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Ayrıca enjekte edilen yağ dokusunun içindeki kök hücreler sayesinde enjekte edildiği bölgede hücre yenilenmesine katkı sağlar. Hasta açısından değerlendirdiğimizde ve piyasadan temin edilen geçici dolgularla karşılaştırıldığında steril şartlar ve ek cerrahi aletler gerektirir. Fakat bu sayede hasta kalıcı bir sonuç elde edilmiş olur.

    Vücut güzelleştirmede en kalıcı çözüm;Yağ dolgusu

    Yağ enjeksiyonu, etki süresi olarak kalıcı dolgu kategorisindedir. Enjekte edilen yağlar uygulanan tekniğe göre yüzde 40-70 oranında kalıcıdır. Yağ enjeksiyonu temelde iki bölgeye yani; yağ içeren ve içermeyen bölgelere uygulanır. Bu iki farklı bölgede enjekte edilen yağlar farklı davranış sergilerler. Dudak, el sırtı, alın gibi normalde sadece çok ince cilt altı yağ dokusu içeren bölgelerde bu yağların hiçbir zaman erimeyeceği kabul edilmektedir. Elmacık kemikler, şakak bölgesi gibi bölgelerde ise enjekte edilen yağların o bölgelerdeki yağların fizyolojik değişimine uğrayacağı ve çok uzun yıllar varlığını devam ettireceği tespit edilmiştir. Bu sürenin de uzunluğu göz önüne alındığında tüm bölgelere enjekte edilen yağ dokusunun kalıcı olduğu kabul edilmektedir. İlker Manavbaşı, burada belirleyici unsurun, vücut dokuları ile dolgu amacıyla uygulanan maddelerin uyumlu olması, vücuda zarar vermemesi olduğunu ve bu bağlamda, en uygun materyalin kişinin kendi yağı olduğunu belirtiyor.

    Yağ enjeksiyonu ortakları: Botoks ve PRP

    Botoks uygulaması, bir tür bakterinin ürettiği toksinin çok düşük dozlarda belli kasların içine verilmesi sayesinde o kaslarda geçici hareket kaybı elde edilmesini sağlar. Estetik cerrahide kullanımı ise; yüzde mimik oluşturan bazı kasların geçici fonksiyon kaybına uğratılarak zamanla oluşmuş kırışıklıkların düzeltilmesini içerir. Bunlar çoğunlukla, kazayağı, alındaki çizgiler ve boyun altı bantlarıdır. Botoks ile yağ enjeksiyonunun etkilerinin birbirlerinden çok farklı olduğunu belirten Opr. Dr. İlker Manavbaşı, birbirlerinin yerine değil birbirlerini tamamlayacak şekilde kullanılmalıdır açıklamasını yapıyor:

    Yağ Dolgusu

    “PRP, kişiden alınan kandan hazırlanan ve kan hücreleri tarafından üretilen bir takım hormonların daha konsantre hale getirilerek o kişinin arzu edilen bölgesine enjekte edilmesidir. Dolgu yapmak amacıyla kullanılmaz. Bu hormonların etkisi ile enjekte edilen bölgede, fibroblastlar, saç derisine uygulandıysa, saç kökü hücreleri uyarılarak, cildin daha gergin, tonunun daha artmış olması, lekelerin azalması ve saç köklerinin daha canlı hale gelmesi sağlanır. On beşer gün ara ile 4 seans uygulanması ve 6 ay sonra tekrarlanması önerilir. Yağ enjeksiyonu ile beraber kullanılması o bölgedeki gençleştirici etkiyi artırır.”

    Yüz ve El sırtı uygulamaları

    Yaşlanma sebebiyle yüzde yumuşak doku erimesi ve zayıflama aynı anda görülür. Kırışıklar da bu tabloya eşlik eder. Yaşlanmanın erken dönemlerinde yüzde zayıflık ve boşalmanın daha yoğun olduğu hastalarda uygulanması gereken ilk çözüm yağ enjeksiyonudur. Cilt altı dolduğunda mevcut kırışıklıklar da bir miktar açılacaktır. Yaşlanmanın etkisi sadece yüzde değil, el sırtında ve dekolte bölgesinde de gözlenir. Cilt altı dokularda incelme ve ciltte leke oluşumu en belirgin göstergedir.

    Bu sorunlara yönelik yapılan işlemlerin yine PRP ve yağ enjeksiyonu olduğunu vurgulayan İlker Manavbaşı, PRP ile cildin daha gergin, parlak ve canlı olurken yağ enjeksiyonu ile daha dolgun ve genç bir yapıya kavuştuğunu, kombine müdahalelerde başarının bir basamak yukarı taşınarak, çok doğal ve mutlu edici sonuçlar alınmaya başlandığını söylüyor.

  • Yüz gençleştirme ile ilgili merak edilenler

    Yüz gençleştirme ile ilgili merak edilenler

    Yaşlanma denilen doğal süreçte tüm dokularımızda bir takım değişiklikler meydana geliyor.. Örneğin kemiklerimizde ve kaslara incelme, yağ dokusunda azalma, deride deformasyon değişiklikler… Peki bu değişiklikler dış görüntümüze nasıl yansıyor? Kırışıklıklar, kaşlarda düşüklük, göz kapağında deri fazlası, yağ torbacıklarının belirginleşmesi, alt göz kapağında torbalanmalar, burun ucunda düşme, boyunda sarkıklıklar yaşlanma belirtileri…

    Botoks

    Estetik molasında akla ilk önce Botoks geliyor. Botulinum toksin uygulaması yüzdeki istenmeyen kırışıklıkları gideriyor. Çok kuvvetli bir toksin olan bu madde aynı zamanda göz hastalıkları , genel cerrahi ve fizik tedavide de yaygın olarak kullanılıyor. Bu uygulama sadece kırışıklıkların düzeltilmesi için değil aynı zamanda terleme sorunu ve migren tedavisinde de kullanılmakta.

    Kaş şekillendirmede oldukça hassas ve etkin bir uygulama olan botulinum toksin, iş arasında verilen 10 dakikalik bir molada gerçekleştirilebilecek kadar kolay bir yöntem. 10 dakikalık bu uygulama sonrası işinize geri dönebilirsiniz. Botulinum toksin, özellikle boyun gençleştirmede kullanabilirsiniz.

    Dolgular

    Dolgu enjeksiyonları da yine iş arası estetik uygulamalar sınıfına giriyor. Dolgular verildikleri yeri doldurup kırışıklıkların azalmasına, çene ucu, elmacık kemiği gibi yapıları belirginleştirmekte kullanılıyor. Dolgular yavaş yavaş azalarak vücut tarafından parçalanarak kayboluyor. Dolgular aynı zamanda bölgede su tutarak cildin nemlenmesine ve yeniden yapılanmasına neden olur. Dolgu uygulamaları yaşlanan yüzdeki pek çok değişikliği azaltan ve gizleyen pratik bir uygulamadır. Üst dudak kırışıklıkları gibi bölgelerde ise ameliyatlardan bile daha etkilidir.Asit deyip geçmeyin

    Kimyasal peelingde özellikle meyve asitleri kullanılarak yüz derisinin üst tabaksı soyulur. Böylelikle alttan yeni bir cilt tabakası gelişerek hem lekelerde hem de yüzeysel kırışıklıklarda azalma oluşur. Şayet iş aranızı uzun bir haftasonu haline getirebiliyorsanız lazer uygulamaları ile yüz derisinin adeta yenilenmesi mümkün oluyor.

    Meme deyince akla gelmez ama…

    Yaşlanan yüzde kadın erkek farkı olmaksızın zaman içerisinde kulak memelerinde büyüme ve sarkma meydana gelir. Kadınlarda ağır küpe kullanımı bu sürece olumsuz katkıda bulunur ve hatta bazen kulak deliklerinde genişleme ve yırtılmalara da neden olur. Kulak memesi küçültülmesi yüz germe ameliyatı sırasında yapılabilecegi gibi tek başına da lokal anestezi altında yapılabilen bir cerrahi işlemdir. Pekala ilk olarak ne yapmak lazım?

    Plastik cerrahınızla detaylı bir değerlendirme ilk adım olmalı. Profesyonel gözle sizi değerlendirecek olan plastik cerrahınızın önerilerini dinledikten sonra beklenti, istek ve kendinize ayırabileceğiniz iyileşme zamanına göre ortak bir tedavi planı yapın. Gerek plastik cerrah seçiminde gerekse hastane seçimininde çok titiz davranın. Seçimlerde fiyat faktörünü değil, iletişimde olabileceğiniz hekimi düşünün. Fiyattan çok fazla ödün verilmesinin kaliteden de ödün verilmesini anlamına geldiğini unutmayın!

  • Cildinizin ışıldaması için 10 altın kural

    Cildinizin ışıldaması için 10 altın kural

    Cildinizin ışıldaması için 10 altın kural Baharda insanlar genellikle beynen, ruhen ve bedenen yenilenme ihtiyacı hisseder. Özellikle kışın solmuş ciltlerin yeniden parlaması, kuruluğa bağlı olarak artan çizgilerin tedavi edilmesi, göz altı morluklarından kurtulmak ve uzayan tüylere çare bulmak için pek çok yöntem bulunmaktadır. Memorial Etiler Tıp Merkezi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Zerrin Baysal, bahar mevsiminde cilt sağlığı için alınacak önlemleri şöyle sıraladı:

    1. Deri, vücudun en büyük organıdır. Cilt üzerindeki bozukluklar, estetik kaygı uyandıracak durumlar ve doğru bakımla giderilebilecek tüm sorunların tedavisi mutlaka uzman ellerde yapılmalıdır. Yani tüm cilt problemleri için dermatoloğa başvurulmalıdır.

    2. Temizlik, cilt bakımı için vazgeçilmez önemi olan ve doğru yapılması gereken bir işlemdir. Cilt temizliği için doğru ürün, kişiden kişiye değişir. Bazı ciltler yağlıdır ve daha fazla yıkanmalıdır, kuru ciltler ise az yağlı ürünlerle temizlenmelidir. Düzenli temizlenen cilt parlar, siyah nokta gelişimi önlenir ve yaşlanmanın etkileri giderilmiş olur.

    3. Tonik uygulaması, bilindiğinin aksine gerekliliği çok az olan bir bakım yöntemidir. Eğer cilt çok yağlı gözenekli ve de parlaksa kullanılabilir. Ancak kuru ve hassas ciltlerde tonik uygulaması zararlı olabilir. Yüksek fiyatlı tonikler yerine; demlenmiş çaylar, gül suyu ya da soda kullanılabilir.

    4. Kışın kuruyan ciltler için yeterli bir nemlendirme yapılmamışsa, çizgiler daha belirgin hale gelir. Bunun için çok yağlı olmayan, nemlendirici ve onarıcı gece kremi kullanılmalıdır. Doğru ürünü seçerken dermokozmetik özellikte olmasına, çok pahalı olmamasına ve cilt tipine uygunluğuna dikkat edilmesi gerekir. Yine kişiye özel seçilecek ürünler doktor tarafından önerilmelidir.

    5. Göz etrafı bakımı için özel ürün kullanmak her zaman gerekli değildir. Eğer cilt yapısı çok hassas değilse, yüze sürülen kremler göz etrafına da uygulanabilir. Bu da kişinin bakım için daha fazla ürün almasını engelleyecektir. Çok hassas cilde sahip olanlar, özel bir göz çevresi ürünü kullanmalıdır.

    6. Uykusuzluk cilde yorgun, mat ve şiş bir görüntü verir. Bu yüzden düzenli uyku, genç kalmak ve daha iyi görünmek için bakım kadar gereklidir.

    7. Baharla gelen güneş ışınlarına maruz kalmak insanı mutlu etse bile, güneş yaşlanma sürecini hızlandıran en önemli faktördür. Kullanılması gereken güneş filtrelerini en aza indirmek için daha çeşitli önlemler almak isabetli olacaktır. Çünkü güneş koruyucuları da hem içerdikleri kimyasal maddeler hem de sıcakta deriyi kaplaması ve gözenekleri tıkaması açısından risk oluşturabilir. Bu nedenle şapka ve gözlük kullanmak, gölgede durmak, solaryuma girmemek gibi önlemler bu ürünlere olan ihtiyacı azaltır.

    8. Bol sıvı tüketimi, sebze ve meyveden zengin beslenmek, ara öğünlerde tuzsuz ve kavrulmamış yemişler tüketmek, cilt sağlığına önemli katkılarda bulunur. Özellikle tuz, un, şeker ve yağın derinin hızla yaşlanmasına neden olduğu unutulmamalıdır.

    9. Cilt sağlığı ile ilgili tüm önlemleri alınmasına rağmen cilt için profesyonel yardım alınması da gerekebilir. Yüzde mimik çizgileri, sarkma, lekelenme, damar genişlikleri oluşmuşsa, kişi halen mat bir cilde sahipse mutlaka dermatoloji uzmanına başvurulmalıdır. Kişiye özel tedavi protokolleriyle daha genç ve de güzel görünmek mümkün olabilir. Yapılacak botoks, mezoterapi, mezolifting, kimyasal peeling ve lazer tedavileri mutlaka işe yarayacaktır.

    10. İstenmeyen tüylerden de lazerle kolaylıkla kurtulmak mümkündür. Ancak uzman ellerde uygulama yapılması çok önemlidir. Her kıl lazere yanıt vermemektedir. Kişi lazer için uygun kıl yapısına sahip olmadığı takdirde, hem maddi hem de manevi zarara uğramaktadır. Bu ayırımı, kuaförler ya da güzellik salonlarında estetisyenler değil ancak dermatoloji uzmanı yapabilir.

  • Her Botoks yaptıran şeytan kaşlı mı olur?

    Her Botoks yaptıran şeytan kaşlı mı olur?

    Her Botoks yaptıran şeytan kaşlı mı olur?

    Hayır. Botoks çok çok eski bir tedavi değil. Alına Botoks uygulamasında broşürlerde, yayınlarda, göz bebeğinden bir dikey çizgi çekin ve bunum dışına Botoks yapmayın yazıyordu. İşte bu şekilde yapılan Botox şeytan kaş yapar. Yapanların suçu yoktu aslında, ürün kullanımı böyle öğretildi. Bu uygulama, Botoks imajını bozdu aslında. Ben, alın yanlarına iki ek küçük doz ekliyorum. Böylece alındaki çizgiler azalıyor, kaşlar yana çekik oluyor. Ben havaya kalkık kaşı değil, yana çekik kaşı daha estetik buluyorum.

    Etkisi ne kadar sürer?

    4-6 ay sürer. 4-6 ay sonra sadece eski haline gelir.

    Botoksun etkisi geçince daha  kötü oluyormuş?

    Alakası yok. İnsan güzele çabuk alışıp eski halini unutuyor. Etkisi tamamen geçicidir. Mesela, alına yapılan botoksda,  6 ay boyunca, alnın yaşlanması durur.

    6 ay kısa, kalıcı yöntem yok mu?

    Kuaföre haftada 1 defa gittiğinizi düşünürseniz 6 ay çok uzun bir süre. Etkisi geçici olmasa bu kadar yaygınlaşmazdı aslında. %20 hasta botoksu beğenmiyor. Kalıcı yöntem olması çok riskli aslında

    Botox yaptırdım, hala çizgilerim var?

    Botox deriye dolaylı etki eder, direk etkisi yoktur. Botox kaslara etkilidir. Yıllar içinde oluşan derideki çizgi, Botoksla 1 haftada geçmez.

    Beton yüz, mimiksiz yüz yapay duruyor?

    Hiç çizgi kalmasın diye, botoksu abartıp mimik kaslarını çalışmaz hale getirirseniz, yüzünüz robota döner. Doğal Botox uygulaması, duygularınızı doğru şekilde gösterecek mimiklere, izin vermelidir. Bu, kişiye özgü noktalar ve doz ile bu mümkün.

    Ben botoksluları hemen anlarım.

    Mimiksiz, anlamsız yüzler anlaşılır. Doğal botoks uygulaması , yüze doğal bir tazelik verir.

    Göz kenarlarındaki çizgilerden kurtulabilir miyim?

    En zor bölge burası. Botoksla, tüm göz kenarı çizgilerini silmek mümkün ama o zaman da gülmeniz imkansız hale gelir. Doğru doz ile hem gülebilir hem de çizgileriniz azalır. Deri çok kırışmış ve incelemişse yağ enjeksiyonu daha mantıklı bir çözüm. Gülünce çok az çizgi oluyorsa ben hiç botoks yapmıyorum.

    Doğru doz ve doğru noktalara ile botoksla olan önyargılarınız ortadan kalkacaktır. Ben kendime 5 yıldır yılda 1 defa Botoks yapıyorum. Gülme miniklerime çok az Botoks yapıyorum. Botoksla, gülerken kaşlarımın aşağıya düşmesini engelliyorum ve alın çizgilerimi dengeliyorum. Böylece, botoksunuz yakışmış demiyorlar, sizi iyi gördüm diyorlar. Botoksu, salt çizgi silme aracı olarak görmeyin. Botoksu, taze bir görünümü devam ettirmek için yapıyoruz.

    Sevgiler…

    Op.Dr. Barış Çakır
    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı
    bariscakir.com

    Dr. Barış Çakır Facebook 
    Dr. Barış Çakır Twitter

    İlgili Konuları ;
    – Burun estetiğinde doğal görünüm için Poligon Rinoplasti
    – Burun estetiğinde içten bantlama tekniği
    – Burun nefes problemleri
    – Burun estetiğinde kapalı teknik mi ? açık teknik mi ?
    – Gülerken diş etlerinizin çok görünmesi (Gummy Smile)
    Poligon Rinoplasti

  • Ter kokusu nasıl önlenir ?

    Ter kokusu nasıl önlenir ?

    Terleme nedir?

    Terleme, vücut sıcaklığını düzenleyen, vücudu toksinlerden arındıran ve tuz dengesini koruyan bir vücut olayıdır. Sağlıklı bir vücut terleyerek günde yaklaşık yarım veya bir litre suyu dışarı atar.

    Terleme tümüyle istemimiz dışında gelişen, metabolizmamızın doğal bir fonksiyonudur. Üstelik vücudumuz için iki önemli işlevi vardır; cildi nemlendirip, vücut ısısını sabitler ve vücudun boşaltım sistemine katkıda bulunur.

    Ter aslında salgılandığında renksiz ve kokusuzdur. Fakat, bakteriler koltukaltı gibi sıcak ve nemli ortamlarda hızla çoğalarak bu salgının kötü kokmasına neden olur.

    NEDEN TERLİYORUZ?

    – Kişilerin terlemesine neden olan faktörler şunlardır:
    – Egzersiz, özellikle zorlu olursa
    – Sıcak hava
    – Sinirlilik, endişe hali veya stres
    – Bazı hastalıklar
    – Duygusal nedenlerin tetiklediği terleme çoğunlukla yüzde, koltuk altlarında, el ayalarında ve ayak tabanlarında olur.

    Genellikle ortam sıcaklığının yükseldiği, dans, spor gibi fiziksel aktiviteler sırasında terleriz. Bu şekilde vücut ısımızı sabit tutmuş oluruz. Zatenin bunun için vücuda yayılmış en az 2 milyon ter bezi görev yapmaktadır. Fiziksel aktiviteler dışında da heyecan, korku, utanma ve sıkılma gibi pek çok olay, fizyolojik bir neden olmadığı halde bizi terletir.

    Vücut ısısı dış sıcaklıklar veya gerilim yüzünden artış gösterdiğinde kan dolaşımı hızlanır. Böylece, ter bezlerinin aktif hale geldiği vücudun üst kısmına doğru bir sıcaklık akımı başlar. Deri üzerinde oluşan ter bu durumda hemen buharlaşıp, deriyi soğutur. Bu sayede insan bir gün içinde kendini fazla yormadan iki litreye kadar su kaybeder. Terlemenin ikinci önemli fonksiyonu ise vücuttaki zehirli maddelerin dışarı atılmasıdır. Bu nedenle saunalara sık sık gidilmesi önerilir.

    Aynı koşullarda terleme oranı kişiden kişiye göre de değişebilir. Ortalama olarak bir insan günde 0.5 ile 1 litre arası terler.

    Aşağıda yazılı yöntemleri kullanarak deodorant ve antiperspirant (terleme önleyici) kullanmadan doğal yollardan ter kokusunu nasıl azaltacağınız hakkında fikir sahibi olabilirsiniz.

    Rahat ve hava alan kıyafetler giyin. Özellikle pamuklu kıyafetleri tercih edin.

    Vücut temizliğine özen gösterin. Özellikle koltuk altında oluşan istenmeyen tüyleri alarak kötü kokuyu büyük ölçüde önleyebilirsiniz.

    Kahve, alkol ve yakıcı gıdalardan uzak durun.

    Bol su için. Bu vücudunuzun içerisini serin tutar ve metabolizma hızınızı yavaşlatır, dolayısıyla terleme oranınız da düşer.

    Çay ve kahve gibi kafeinli içecekleri tüketmemeye çalışın. Bunlargüçlü kokular üreten ter bezlerinin aktivitesini artırarak vücut kokusunun artmasına neden olur.

    Maydonoz, ıspanak, pazı ve lahana gibi koyu yeşil yapraklı sebzeleri daha fazla tüketin. Bu sebzeler klorofil yönünden zengindir ve vücudun koku giderici etkisini artırır.

    Acı baharatlar, soğan, sarmısak ve turşu türü yiyecekler ter kokusunu artırır.

    Limon, portakal ve karpuz gibi meyveler vücudunuzu serin tutmanızı sağlar.

    Geniş ve rahat, pamuklu ve doğal elyaf giysiler giyin. Dar ve sıkı kıyafetlerden kaçının.

    Ayağınızda oluşan ter, çorap ve ayakkabının içinde kapalı kalarak kokuya neden olur. Ayaklarınızı kuru tutmak için pamuklu çorap ve ayağınızın hava almasını sağlayan ayakkabılar giyin. Talk pudrası, mısır nişastası veya sandalağacı tozu ile ayaklarınızı pudralayın. Ilık suyun içine beyaz sirke veya magnezyum sülfat (ingiliz tuzu) ekleyin ve günlük olarak ayağınızı bu suyla yıkayın.

    Banyo veya duş sonrası talk pudrası terlemeyi azaltır. Karbonat ve suyu karıştırarak bir macun yapın. Vücut kokusu olan yere bu karışımı uygulayın. 10 dakika orada bıraktıktan sonra yıkayın. Koltuk altınızı alkol veya beyaz sirke ile ovalayarak yıkayın.

    Duş alırken antiseptik sabun kullanırsanız zararlı bakterilerden kurtulmuş olursunuz. Duşu bitirirken bir kaç damla sandalağacı veya lavanta yağını durulamada kullanın. Bu temiz kokmanızı sağlar.

    Magnezyum ve çinko eksikliği ter kokusuna meydan verebilir. Magnezyum ve çinko tabletleri almayı deneyebilirsiniz.

    TER KOKUSUNU AZALTMAK İÇİN NE KULLANMALIYIZ?
    Ter kokusunu azaltmanın iki yolu var; Deodorant ve antiperspirantlarla gün boyu hoş kokmak çok zor değil. Ancak deodorant ve antiperspirant birbirinden ayrı şeylerdir. Bu iki ürün en çok terlemeye karşı verdikleri savaş konusunda birbirlerinden ayrılırlar;

    DEODORANTLAR
    Deodorantlar antibakteriyel bazı maddeler ve alkol içerirler. Bu sayede de bakteri üremesini denetim altına alarak, ter kokusunun oluşmasını önlerler. Terin ayrışması için bakteriler belirli enzimlere gerek duyar. Bu nedenle bazı deodorantlar bahsedilen bu tür enzimlerden içerir. Diğer yandan ise daha çok parfüm yağları içerdiklerinden dolayı da güzel koku yayarlar. Örneğin Fa dedodorantları hijyenik tazelik sunarlar ve bu sayede de bakteri artışını durdururlar. Bu sayede deri hem korunmuş hem de bakım görmüş olur.

    Deodorant kullanırken dikkkat etmeniz gereken en önemli nokta deodorantı temiz ve kuru koltuk altına uygulamanızdır. Terli bir koltuk altına deodorantı sıkmak, oluşmuş ter kokusu ile deodorantın karışımından oluşan daha ağır ve kötü bir kokuya neden olur. Ayrıca giysinin üzerine sıkmak da kokuyu engellemez. Bu arada sprey deodorantları, koltuk altına 15 cm’lik mesafeden kutuyu dik tutarak püskürtmeniz gerektiğini de sakın unutmayın.

    ANTİ-PERSPİRANTLAR
    Antiperspirantlar, terlemeyi deodorantlara oranla daha fazla önlerler. Ter oranını ayarlayıp, çok fazla ter üretilmesine engel olurlar. Ter üretimini aliminyum tuzları sayesinde engelleyip, ter bezlerini sıkıştırırlar. İçerdikleri alüminyum kloride ve benzeri aktif maddeler ile vücuttaki terlemeyi engeller, nemi azaltır ve kokuları sayesinde de tazelik verirler. İçindeki maddelere göre etki süresi ve gücü değişim gösterir.

    Ancak antiperspirant ürünler daha çok pudralı formül içerdikleri için, genellikle koltuk altına uygulanmalıdır. Kıyafet üzerine sıkılan antiperspirant ürünlerin hiçbir etkisi yoktur. Koltuk altına sürülen antiperspirant ürün, ter bakterilerinin pudra tabakası dışına çıkmasını engeller ve böylece bakteriler kuruyup gider. Alkol içermediklerinden dolayı vücut için son derece hafiftirler. Ayrıca ferahlatıcı bir etki sağlarlar

    DİĞER ÇÖZÜMLER
    Terlemeyi ve ter kokusunu engellemek için birçok yöntem mevcut. Fakat işin aslı sizin temiz olmanıza dayanıyor. Temiz olduktan sonra bahsedeceğimiz yöntemler sayesinde rahatsızlık veren bu sorunun üstesinden gelebilirsiniz. İlk olarak pamuklu ve hava alabilen kumaşlardan üretilmiş olan giysileri tercih etmekle işe başlayın. Koltuk altında oluşan tüyler de koku sorunu yaratan etkenler arasında yer alıyor. Özellikle yaz aylarında tüylerinizi sık sık almaya özen gösterin. Kahve ve alkolden ise uzak durmaya çalışın. Ter kokusunu engellemek için bir çorba kaşığı dolusu zeytin yaprağını bir çay bardağı suda demleyip içmeyi de deneyebilirsiniz. Tüm bunların dışında koltuk altlarını banyo sonrasında gülsuyu ya da mersin suyuyla silmeyi de ihmal etmeyin.

    Ter kokusunu önlemenin yolları
    Ter kokusunu önlemenin en iyi yolu önlem almaktır. Aynı şekilde ayak kokusu da bazı önlemlerle azaltılabilir. Aşağıdaki önlemler terlemeyi önlemeye, ter ve ayak kokusunu gidermeye yardımcı olacaktır:

    1) Her gün duş alın. Düzenli banyo cildinizdeki bakterilerin sayısını kontrol altında tutacaktır.

    2) Banyo aldıktan sonra ayaklarınızı iyice kurulayın. Mikroorganizmalar ayak parmaklarının arası gibi nemli yerleri severler. Ayak pudraları veya ayak bakımı için kullanılan kremler nemin emilmesine yardımcı olur.

    3) Koltuk altı ve genital bölge kıllarının düzenli olarak tıraş edilmesi terlemeyi ve kokuyu azaltacaktır.

    4) Doğal deriden yapılanlar gibi ayağınızın hava almasını sağlayan ayakkabılar seçin. Yaz aylarında sandalet tipi ayakkabılar giyebilirsiniz.

    5) Ayakkabılarınızı dönüşümlü olarak kullanın. Ayakkabılar bir gece içinde yeterince kurumayabilir. Onun için aynı ayakkabıyı iki gün arayla giyecek şekilde dönüşümlü olarak kullanın. Giymediğiniz zamanlarda ayakkabıları havadar ve kuru bir yerde tutun.

    6) Çoraplarınızı her gün değiştirin. Merserize çorap giyin çünkü bunlar nemi emerek ayağınızı kuru tutar.

    7) Ayaklarınızı havalandırın. Zemin elverişli ise çıplak ayakla dolaşın veya ara sıra ayakkabılarınızı çıkarın.

    8) Doğal kumaşlardan üretilen giysileri tercih edin. Keten, yün, ipek cildinizin hava almasına izin veren malzemelerdir.

    9) Egzersiz yaparken derinizdeki nemi hemen uzaklaştıran yüksek teknoloji ürünü giysileri tercih edin.

    10) Her gün iç çamaşırı değiştirin.

    11) Gevşeme tekniklerini öğrenin. Yoga, meditasyon veya biofeedback terlemeyi tetikleyen stresi denetlemenize yardımcı olacaktır.

    12) Diyetinizde değişiklik yapın. Yiyecekler de ter kokusuna yol açabilir Soğan, sarımsak, pastırma, balık, bazı yeşil bitkiler gibi gıdalar koku yapabilir. Bunlar faydalı da olsa, uygun zamanlarda tüketin.

    13) Deodoran ve ayak kokusu önleyen pudra veya spreyler kullanın. Cildiniz hassas ise bunların özel hassas cilt için üretilmişlerini deneyin.

    14) İnsan çoğunlukla kendi ter kokusunu fark etmez, bu nedenle kendisini sık sık kontrol etmelidir.

  • Daha genç bir cilt için karbon peeling

    Daha genç bir cilt için karbon peeling

    Aknesiz, lekesiz, parlak ve canlı bir cilde mi sahip olmak istiyorsunuz? Yeni yöntem kısa sürede kalıcı çözüm sunuyor.

    Tıp dünyasında hızla kendine önemli bir yer edinen son teknoloji “karbon peeling” kısa sürede kalıcı çözüm imkanı sunuyor. Yaş, cinsiyet gözetmeksizin ailesinde cilt kanseri hikayesi bulunmayan herkes için uygulanabilen yöntem, ortalama yarım saat sürüyor ve hemen günlük yaşama dönmenizi olanaklı kılıyor.

    Ağrı ve sızıya yol açmayan, enjeksiyonsuz yapılan yöntemin uygulama sayısı, ciltteki soruna göre en az bir en fazla 10 seans şeklinde oluyor.

    Mayasante Polikliniği hekimlerinden Dr. Serkan Öztürk, karbon peeling yönteminin klasik cilt soyma ve alttan taze yeni cilt getirme, kolejen tabakasını canlandırma işlemleriyle benzerlik gösterdiğini, ancak çok daha kolay, ağrısız ve kalıcı sonuçlar sağladığını söyledi.

    Uygulamanın, güneşin bıraktığı lekeler, ciltteki akneler, sivilce izleri, eskiyen kolejen tabakası, çevresel ve genetik pek çok faktörün olumsuz etkisini çok kısa sürede ortadan kaldırabildiğini ve tek uygulama sonrasında dahi cilde parlaklık kazandırdığını belirten Öztürk, karbon peelingin her yaşta ve her cilt tipine yapılabileceğini ifade etti.

    Öztürk, yoğun sorunu olmayan ciltlerde tedavi sonrasında hemen pürüzsüzlük, parlaklık, birçok lekenin anında açılması, porların hemen sıkılaştığının göze çarptığını ifade ederek, “Leke probleminin çok olduğu kişilerde ise sonuçlar biraz zaman alabiliyor. Zamanla lekeler açılıyor ve cilt sıkılaşıyor. Çok koyu tenli kişilerde dozajlama ayarlanıyor” dedi.

    Ailesinde ya da kendisinde cilt kanseri öyküsü bulunmayan herkese uygulamanın yapılabildiğini vurgulayan Öztürk, karbon peelingin benlerin üzerine doğrudan uygulanmadığına dikkati çekti.

    Uygulama nasıl yapılıyor?

    Dr. Öztürk’ün verdiği bilgiye göre karbon peeling uygulamasında ilk adım, hastanın cildi iyice temizlendikten sonra ince bir tabaka karbon kremi sürülmesiyle başlıyor. İşlem sonrasında 10 dakika bekleniyor. Ardından, tıbbın bu alandaki üstün teknolojik cihazı olan “Q Switch Nd Yag. Lazer” cihazı sayesinde karbon partüküller, ccilttekigözeneklerin içine atışlar yapılarak gönderiliyor. Gözeneklerin içine yerleştirilen karbon partükülleri, lazer cihazının ikinci modu çalıştırılarak patlatılıyor.

    Hasta uygulama esnasın sadece hafif bir sıcaklık artışı oluyor. Tüm cilt yüzeyi tamamlanıncaya kadar işleme devam ediliyor. Uygulama toplam yarım saat sürüyor. Hasta, uygulama sonrasında hemen günlük yaşanıma dönebiliyor. Uygulama sonrasında kişinin özel bir bakım uygulaması gerekmiyor, ancak güneş korumasına özen gösterilmesi isteniyor ve ciltte, yanık, kızarıklık ya da kabuklanma görülmüyor.

    Cilde uygulanan karbon peelingde, ısı artışı dolayısıyla derideki kolejen yapılar uyarılıyor ve kolejen yapılar uyarıldığında da ciltte toparlanma oluyor. Ciltteki sarkmalar, toparlanıyor.

    Ani patlama sırasında gözenekler içerisinde refleks olarak kapanma oluşuyor. Uygulama sonrasında hastanın cildindeki geniş gözenekler kapanıyor. Bunların dışında cildin üst kısmındaki tabaka da bir miktar soyuluyor. Kimyasal peelinglere benzer bir etki oluşturulduğu için cilt yenileniyor. Uygulama ile özellikle akne ve benzeri problemi olan ciltlerde yağ dengesini oturtularak, akne sorunu ortadan kaldırılıyor.

    1.5 yıl uygulamaya gerek duyulmuyor

    Yöntemin uygulama sayısı, hastanın cildindeki soruna göre değişiklik gösteriyor. İlk uygulama sonrasında dahi ciltte belirgin sıkılaşma ve gözeneklerin kaybolduğu belli olurken, uygulama en fazla 10’ar gün arayla 10 seans yapılabiliyor. Bu kürden sonra, ortalama 1-1.5 yıl bir kez daha bir uygulamaya ihtiyaç duyulmuyor.

    Uygulamanın, ciltte yağ dengesinin oturtulması, aknelerin ortadan kaldırılabilmesi için 10’ar gün arayla 5 seans, melazma denilen lekelerin giderilebilmesi için 10 gün arayla 10 seans ve cilt canlandırılması için peelin olarak ise tek seans yapılması yeterli oluyor.

    Uygulamanın hiçbir aşamasında enjeksiyon olmamasından dolayı hasta, ne uygulama öncesi ne uygulama sonrasında kesinlikle ağrı ya da sızı hissetmiyor. Uygulama, toplamda yarım saat sürüyor. Bu yöntem sadece akne sorunun ortadan kaldırılmasında ve cilt yenilenmesinde kullanılmıyor. Bunun dışında kalıcı dövmelerinden kurtulmak isteyenler için de bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor.

    Q Switch Nd Yag. Lazer cihazı, dövmede kullanılan tüm 7 rengi de görebiliyor ve kalıcı bir sonuç elde edilmesini sağlıyor. Uygulama başarısında dövmenin yapılış tarzı önem taşıyor. Profesyonel dövmelerin giderilmesinde uygulama seans sayısı artıyor. Daha amatör yapılmış dövmelerde tek seansta bile sonuç alınabiliyor.

  • Ultrasonik Yüz Gençleştirme

    Ultrasonik Yüz Gençleştirme

    Ultherapy ile Tek seansta Yüz ve Boyun Germe (Gençleştirme)

    Ultherapy teknolojisi cildin alt katmanlarındaki taşıyıcı dokularda odaklanmış ses dalgaları kullanılarak kollajen üretiminin tetiklenmesi yolu ile ciltte sıkılaşma ve gerginlik sağlayan bir tedavi yöntemidir.

    Ultherapy ile Tek seansta Yüz ve Boyun Germe

    – Daha fazla kollajen üretimi
    – Güçlenmiş bağ dokusu
    – Daha sıkı bir cilt
    – Kırışıklarda gözle görülür azalma

    Ultherapy teknolojisi cildin alt katmanlarındaki taşıyıcı dokularda odaklanmış ses dalgaları kullanılarak kollajen üretiminin tetiklenmesi yolu ile ciltte sıkılaşma ve gerginlik sağlayan bir tedavi yöntemidir.

    Ulthera Ultherapy ile cildin sıkılığını yitirmesi sebebi ile ile sarkma yaşanan kaş, alın, yanak, ağız kenarı, yüz kontürü, çene hattı ve gıdı bölgesi ile torbalanan ve kırışan göz çevresinde ameliyatsız toparlannma ve gençleşme sağlanmaktadır.

    Ulthera cihazı ile yapılan bu tedavide, ısı enerjisi veren ses dalgaları monitör ile kontrol edilerek istenen doku derinliğine odaklanmakta ve cildin üst tabakasına zarar vermeden deri altındaki bağ dokusunda kollajen üretimini artıran küçük ısı hasarları oluşturulmaktadır.

    Ameliyatsız bir cilt sıkılaştırma yöntemi olan Ultherapy ile zamanın ve yerçekiminin ciltte yarattığı gevşeme ve sarkmalar 30-60 dakikalık tek bir seans ardından elde edilen cilt altı bağ dokusu yenilenmesi ve güçlenmesi ile tedavi edilmektedir.

    Ultherapy nasıl uygulanıyor ?

    Ultrasonik yüz ve boyun gençleştirme sırasında ultrason dalgalarını taşıyan uygulama başlığı cilde temas ettirilerek cilt ve cildin alt katmanları monitörde görüntülenir. Belirlenen uygulama alanlarında, cildin 3 mm ve 4,5 mm altına odaklanmış ses dalgaları ile bu bölgelerde kollajen üretimini uyaran ısı hasarları oluşturulur. Bu işlem sırasında cilt yüzeyi uygulamadan etkilenmez.

    Cilt altında taşıyıcı bağ dokusunun bulunduğu derinliğe ulaşan enerji sayesinde dokuda yeni kollajen yapımı uyarılarak güçlü bir sıkılaşma etkisi meydana gelir ve zaman içinde cerrahi olmadan yüz germe etkisi elde edilir.

    Ultherapy işlemi ne kadar sürüyor ?

    Ultherapy süresi uygulama yapılan bölgeye göre 30-60 dakika arasında değişmekte olup tüm yüz ve boyuna yapılan uygulama 1 saat kadar sürmektedir. Ultherapy ile istenen sonuca ulaşmak için tek seans yeterlidir.

    Ulthera uygulama bölgeleriUltherapy Hangi Bölgelerde Etkili Oluyor ?

    Ulthera ile ameliyatsız yüz gençleştirme, yüz cildi ve “jaw line” diye tabir edilen çene çizgisinde sarkmaları olan hastalarda yanaklara, gıdı bölgesindeki sarkmayı düzeltmek amacıyla boyuna, kaş kaldırmak amacıyla kaş-alın bölgesine, üst göz kapağındaki deri fazlalıklarını azaltmak ve toparlamak amacıyla göz kapaklarına, göz dış ve alt kısmındaki kırışıklıkları azaltmak amacı ile göz çevresine, dekolte bölgesindeki kırışıklıkları düzeltmek amacıyla dekolteye uygulanmaktadır.

    Uygulama sırasında ne hissedeceğim ?

    Uygulama sırasında hissedilenler kişiden kişiye farklılık gösterse de, hastalar hissettikleri acıyı anlık “iğne batması” ya da “elektriklenme” olarak tanımlamaktalar. Hastaların tercihine bağlı olarak bölgesel anestezi veya sedasyon uygulaması ile ağrı hissini tamamen engellemek mümkündür olabilmektedir.

    Uygulama sonrasında neler beklemeliyim ?

    Uygulamanın ardından kişi günlük aktivitelerine hemen dönebilir. Dikkat edilmesi gereken herhangi bir durum bulunmamaktadır. Ultherapy sonrasında ciltte yanık, leke, herhangi bir yan etki oluşmaz. Bazı kişilerde hafif kızarıklıklar oluşsa da bu durum birkaç saat sonra normale dönmektedir.

    Ultrasonik dalgaların cilt altındaki etki bölgeleri

    Ultrasonik yüz gençleştirmenin diğer ameliyatsız yüz gençleştirme işlemlerinden farkı nedir ?

    Ultherapy, odaklanmış ultrason teknolojisini kullanan ve cerrahi müdahale olmadan derin dokular üzerinde etki sağlayan tek yöntemdir. Ultherapy ile ciltte sadece tek bir uygulama ile etkili ve memnuniyet verici sonuçlara ulaşmak mümkün olmaktadır.

    Cildin toparlanması cilt yüzeyine uygulanacak işlemler ile sağlanamaz. Alt katmanlara ulaşabilmek ve odaklı uygulama yapabilmek için işlem sırasında ısı etkisi oluşturulacak cilt kattmanını ve bölgeyi görüntülemek çok önemlidir. Bu hassas uygulamayı benzer amaçlı diğer teknolojilerle elde etmek mümkün değildir. Uygulamanın hedefi, yüz germe ameliyatları sırasında kesilerek çıkartılan tabakayı ameliyatsız bir şekilde küçültmek ve yeni kollajen üretimi tetikleyerek cildin gerginleşmesini sağlamaktır.

     

    Ultherapy güvenli bir yöntem midir ?

    Ultrason enerjisi tıpta 50 yıldan uzun süredir kullanılmaktadır ve klinik denemelerle herhangi bir yan etkisi olmadığını ispatlamıştır. Ulthera Amerika F.D.A onaylı bir cihazdır.

    Ultherapy’nin sonuçlarını ne zaman görebilirim ?

    Tek bir uygulama ardından rejenerasyon süreci hemen başlar, ilk anda bile hafif bir gerilme etkisi görülmektedir. Cilt uygulama sonrası her geçen gün daha iyi görünmeye başlar, 1 hafta sonrasında cildinizi daha iyi hissedersiniz, 1 ay sonra etkiler görünür hale gelir, 3 ayın sonunda istenen sonuç gözlenmeye başlar. Tam sonuç alınması ise 6 ay sürmektedir. Ultherapy ciltte kollajen üretimini uyardığı için elde edilen sonuç uzun süreli kalıcı olmaktadır.

    Ultherapy için uygun bir aday mıyım ?

    Yüz ve boyun cildinde gevşeme veya sarkma olan tüm kişiler Ultherapy için uygun adaylardır. Özellikle 40-65 yaş arasında ciltte kollajen kaybı ve gevşeme giderek artan oranda izlendiği için bu yaş grubunda daha belirgin sonuçlar alınmaktadır.

    Doç. Dr. Teoman Dal

    İlgili Konular ;
    Burun ve yüz estetiğinde 3D görüntüleme
    Revizyon Burun Estetik Ameliyatı