Etiket: boşanma

  • Anne ve babamın boşanması beni ne kadar etkiler?

    Anne ve babamın boşanması beni ne kadar etkiler?

    Bazen annenizin babanızın boşanıyor olmasını en yakın arkadaşlarınızla bile paylaşmak istemezsiniz. Çok fazla boşanma hikayesi duymuş, arkalarında bıraktıkları çocuklarına üzülmüş ve anneyle babayı boşandıklarından dolayı zayıflıklarına yenilmiş aciz insanlar olarak görmüş olabilirsiniz. Çocuklar genelde kendilerine ihanet edilmiş hisseder, duygusal ve fiziksel bazı rahatsızlıkların aileyi bu sona hazırladığını düşünür. Aile içinde ne kadar kavga dövüş olsa da, artık iş hayatına atılmış yetişkin bireyler olarak, anne ve babanız artık birlikte olamayacaklarını söylediklerinde şok yaşayabilirsiniz. Anne ve babasının genç yaşta boşanmasına tanık bir çocuğun yaşadıklarından farklı olarak, yuvadan uçtuysanız böyle bir süreci daha kolay atlatmanız beklenir aslında. Annesi ve babası boşanan yetişkin çocukların sayısı giderek artıyor. Yani 18 yaş üstündeki daha çok kişi, ailesinin boşandığına tanık olmaya başladı.

    Etrafınızdakiler, boşanma haberlerini olgunlukla karşılamanızı ve hayatınıza devam etmenizi bekliyor. Uzmanlar da buna şahit. Kendilerine gelen danışanların yaşadıklarından ve anlattıklarından yola çıkarak, sizden iyi olmanızın beklendiği çünkü kendinizi ifade edecek yetide olduğunuzun düşünüldüğüne tanık olmuşlar. Tabii ki üzgün ve sinirli olabilirsiniz, kafanız karışabilir ama bu, içinizdeki ‘bir şeyleri kaybetmiş’ olma hüznünün önüne geçemiyor. Hâlâ duygusal olarak annenize babanıza bağlıysanız, en az beş yaşındaki bir çocuk kadar dünyanızın yıkıldığını düşünebilirsiniz. Ayaklarınız yere daha sağlam basıyor olsa bile, yine de kuvvetli şekilde durumdan etkilenebilirsiniz. Yani onlar ayrıldığında, siz de içinizde o sızıyı hissedersiniz. Çünkü, güvende, yıkılmaz ve sağlam olduğunu düşündüğünüz o duvar yıkılmıştır artık.

    anne_baba_bosanmasi

    Artık “yuva” denilen yer yok

    22 yaşındaki Rana için de bu tarz bir kayıp çok yıpratıcı olmuş. Başka şehirde üniversiteye gidiyor olması, ailesiyle çok fazla görüşmemesi için ona bahane yaratmış ve kendine farklı hayat kurmuş: “Kendime bambaşka bir yuva yarattım. Yeni evlerinde ikisi de bana oda ayırmadı. Yani onlara gittiğimde adeta misafirim” diye yaşadıklarını anlatıyor. Annesiyle babası çocuklarının vesayeti konusunda savaşmamış olsa da bu, en basit konularda bile zorluk yaşamadıkları anlamına gelmiyor. Her boşanmış ailenin çocuğu gibi Rana kendisini anne ve babası arasında kalmış hissediyor. En zoru da yılbaşı geceleri oluyormuş. İkisi arasında ayrılık yaratmamak adına, onları kendi yaşadığı şehre çağırmaya başlamış. Bu yüzden kendisini onların çocukları gibi hissetmektense, onların ebeveynleri gibi hissetmeye başlamış.

    Babasal sorunlar

    İnternette boşanma esnasında çocuklarla ve yetişkinlerle nasıl iletişim kurmalı şeklinde konular üzerine kitaplar, gençler üzerinde boşanmanın etkileri ile ilgili araştırmalar bulabilirsiniz. Çok yakın zamanda Avustralya’da bir vakfın yaptığı araştırma, boşanmış ebeveynlerin 20 yaş üzerindeki çocuklarına odaklandı. Sonuçlar oldukça ilgi çekici. Bu gruptaki kadınların büyük çoğunluğu 33 yaşına geldiğinde büyük ihtimalle boşanmış oluyor. Yine Merve’nin durumuna dönersek; annesiyle babasının boşanmasının ardından kendilerini ebeveyn olarak görmeyi bıraktıklarını söylüyor.

    Bu da, sadece ilişkiler ya da belli kişilerle kendisini eşleştirmemesi gerektiğini ona öğretmiş. Bu sayede birini kaybettiğinde yine ayakları üzerinde durabileceğini düşünmüş. Şu hayatta sadece tek doğru yok; herkesin farklı görüş açıları var. Bu da, çoğu boşanan ailenin çocuğunun vardığı sonuç gibi, Merve’yi daha gerçekçi yapmış. Artık anlamlı ve devamlılığı olan ilişkiler kurmaya meyilli olduğunu söylüyor. Yetişkinler olarak, anne babamızın hâlâ bir çift olduğunu, birbirlerini sevdiklerini ve birbirlerine destek olduklarını görmek ve bilmek istiyoruz. Bunu deneyimlemediğimizde ebeveynlerimizin ilişkisinin değeri konusunda kafamızda soru işaretleri oluşuyor ve bir ilişkide kendimizi nasıl gördüğünüz dahi değişiyor. Annesi ve babası arasında kalan yetişkinler, taraflardan birine destek olmaya çalışırken kendi ilişkilerini hatta evliliklerini de tehlikeye sokabiliyor. Çünkü bazı durumlarda taraflardan biri, tek başına ne yapacağını bilemediğinden, çocuğunun evine yerleşiyor. Örneğin Merve, babasıyla daha çok zaman geçirmek zorunda kaldığından kendisini garip hissetmeye başlamış. Aile tablosunda artık annesi olmadığından dolayı, babasıyla ilişkisi de zedelenmiş. Çünkü babası yalnız başına olmanın ne anlama geldiğini bilmiyormuş: “benimle annem aracılığıyla konuşmaya o kadar alışmış ki, şimdi benimle nasıl iletişim kuracağını bilemiyor. Evi arardım, annemle konuşurdum ve babam telefona gelmeden benim hakkımda her şeyi öğrenirdi. Yani onlar boşanana kadar babamla çok fazla baş başa kalmamıştım. Şimdi benle ve kardeşimle nasıl sohbet başlatacağını bile bilmiyor.” Yani Merve ve babası iletişim kurmanın yöntemlerini yeniden oluşturmaya başlıyor.

    Facebook etkisi

    En zoru da anne ve babanın varlıklarını koruduğu Facebook üzerinde paylaştıklarını düzene sokmak. Çünkü belki anneniz, belki de babanız yeni bir ilişkiye yelken açıyor, sizi de onunla tanıştırıyor ve birlikte fotoğraf çektiriyorsunuz. O andan itibaren Facebook üzerinden paylaştıklarınız konusunda dikkatli olmanız gerekiyor. Sosyal medya araçları boşanmanın getirdiği drama tuz, biber oluyor. Bazen taraflardan biri Facebook duvarını duygusal alıntılarla doldurarak tepkisini ortaya koyuyor. O zaman diğer taraf, çocuğunu arayarak “Bak annen/baban ne yazmış yine” diyerek sizi arada bırakıyor. Her yazının alt mesajı olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. İçini dökmek istiyorsa, bunun yerinin Facebook olmadığı aşikar. Boşanan anne-babanızın kurduğu yeni hayat da sizi etkiliyor. Feyza şöyle anlatıyor: “Babamla boşanmadan önce annem torunuyla birebir ilgilenen çok iyi bir anneanneydi. İkinci çocuğum olduğunda çok ilgilenmedi çünkü yeni bir erkekle yeni hayatına başlamıştı.

    Onun desteğine her zamankinden daha çok ihtiyacım vardı ama o ortalarda yoktu. Şimdilerde yeni ailesiyle zaman geçirmekten daha çok hoşlanıyor ve ben çok kıskanıyorum.” Kendinizi aileniz tarafından ihanete uğramış hissederken, anne ya da babanızın yeni ilişkisini nasıl tolere edebilirsiniz? Şunu aklınızdan hiç çıkarmayın: Boşanmanın ardından sadece annenizin, babanızın ilişkisi değil; sizinle de ilişkileri etkileniyor. Ne olduğunu kabullenmeniz için biraz zaman geçmesini beklemelisiniz. Anne ya da babanızın yeni ilişkisiyle barışık olmanızın yolu, onların ilişkisinin sonlanmasını anlamanız ve bunu kabullenmenizden geçiyor. Herkes mutlu olmayı hak ediyor ama aileye yeni birilerini kabul ettirmek zorla değil, dikkatli adımlarla gerçekleştirilmeli.

    Kaybın ötesinde

    Aniden boşanmış bir ailenin çocuğu haline geldiğinizde yetişkin olmanın getirdiği bazı faydalar da yok değil. Bir ailenin nasıl yıkıldığına dair detayları bilmek, bunun altında yatan nedenleri anlayacak kadar olgun olmak gibi faydalar sayabiliriz. İlişkilerin karmaşıklığını anlayabilecek empatiyi oluşturabiliyor, kendi ilişkinizde zorlu dönemeçlerden geçerken öğrendiklerinizi hatırlayabiliyorsunuz. Herkesin kendi hikayesi olduğunu kabulleniyorsunuz. İlişkide sadece ikiniz varken o ilişkiyi sonlandırmak yeterince zorken, bir de çocuklar varken bunun ne kadar zor olduğunu anlıyorsunuz. Kendi ilişkiniz içinde sesinizi yükseltmeyi, hakkınızı aramayı öğreniyorsunuz ve anne babanızın evlilikleri içinde düştükleri hatalara düşmemeyi kenara not ediyorsunuz.

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Kadınlar boşanmış erkeği tercih ediyor…

    Kadınlar boşanmış erkeği tercih ediyor…

    Yapılan araştırmalar kadınların artık boşanmış erkeklerin kendilerini daha mutlu ettiğine inandığını ortaya koydu!

    Erkekler ikinci evliliklerinde daha dikkatli. Son araştırmalar ‘boşanmış bir erkekle’ evlenen kadınların da daha mutlu olduğunu ortaya koydu.

    Hollanda’daki Amsterdam Üniversitesi’nin gerçekleştirdiği bir araştırma, boşanmış ve çocuğu olan erkeklerle evlenen kadınların daha mutlu olduklarını ortaya koydu.

    Araştırmaya göre boşanmış erkeklerle evlenen kadınlar, eşlerinin iyi bir maaşı varsa partnerlerinin yaşı veya dış görünümüyle ilgilenmiyor.

    Erkekler de ilk evliliklerindeki hatalı davranışlarını ikinci evliliklerinde daha az tekrarlıyor.

    Geçmişte boşanmış bir erkekle dünya evine giren kadınların bu kadar mutlu olmadıklarının altını çizen uzmanlar, “Şimdi devir değişti. Boşanmış bir erkek potansiyel olarak iyi bir eş adayıdır” yorumunda bulunuyor.

    Araştırmada ayrıca, kadınların kendilerinden daha iyi bir maaşı olan erkeklerle evlenmeyi tercih ettikleri vurgulandı.

    Kaynak: HT Hayat

  • Boşanma çocuklara nasıl açıklanmalı

    Boşanma çocuklara nasıl açıklanmalı

    Boşanma kararı ebeveynler ve çocuk için yeni değişiklikler ve bunlara uyum sağlamayı gerektiren zorlu bir süreçtir. Ebeveynler bu süreçte çocuğa ne şekilde bu kararlarını açıklayabilecekleri, nasıl davranacakları konusunda bilgi sahibi olmak istemektedirler.

    Her şeyden önce çocuğa boşanmayı bildirmenin en iyi zamanı annenin ve babanın hazır oldukları zamandır. Anne ve baba çocukla ortak bir dille ve sakince konuşabilmelidir. Çocuk ile konuşurken anne ve babanın çift olarak aralarında neler yaşandığı anlatılmamalıdır. Bu yetişkinin hikayesidir ve çocuğu ilgilendirmez.

    Çocuk için önemli olan her bir ebeveyni ile olan ilişkisidir. Aynı çatı altında yaşamasalar bile, anne ve babanın her zaman aynı anne ve baba olacağı iletilmelidir. Ona anne ve baba arasındaki güçlü bir sevgiden doğduğu, ondan sorumlu olunduğu ve onunla gurur duyulduğu iletilmelidir.

    Çocuk bazı zamanlarda kendisini anne ve babanın ayrılığından sorumlu hisseder. Böyle durumlarda onun suçluluk duygusunu azaltmak için onun arzu edilen bir çocuk olduğunu , sorunun anne ve baba arasında yaşananlardan kaynaklandığı ancak bu konuda istediği zaman konuşabileceği söylenerek rahatlatılmalıdır. Bazen anne ve babalar çocuk zarar görmesin diye bir arada yaşamaya çalışmakta; ev içerisinde birbirlerinden çok uzak ya da çatışmalı bir ilişki sürdürmektedirler. Böyle bir durum da çocuk için daha fazla zarar verici olmaktadır .

    Kendinizi kötü hissettiğinizde ve içinizi birine dökmek istediğinizde çocuğu sırdaş olarak seçmeyin. Çocuk için baba ile aranızda olup bitenleri duymak tahammül edilemez bir olaydır , çocuk bu yükü taşıyamaz ve bundan sorumlu değildir. Kendiniz için bir uzman yardımı almak bu konuda yapılabilecek en doğru yoldur.

    Çocukların yetişkinlerin gerilimlerini ve heyecanlarını hisseden alıcıları vardır. Buna halk arasında ‘antenler açık’ denir. Bu sebeple ebeveynler sorunlarını çocukların duyabilecekleri yerde tartışmamalıdır. Ya da sorunlar tamamen inkar edilmemeli boşanma öncesinde çocuğu hazırlama amacıyla anne ve baba arasında bazı anlaşmazlıklar olduğu belirtilmelidir.

    Hiç konuşulmayan ancak gerilimin yüksek olduğu ortamlarda çocuk bu gerilimleri uykusuzluk, iştahsızlık, baş ağrıları gibi psikosomatik belirtilerle ifade edebilir.

    Çocuğa gerçeği anlayabileceği , basit bir dille ifade etmek gerekmektedir. Olası yalanlar çocuğun size olan güvenini sarsar.

    Boşanma gerçekleştikten sonra çocuk ile ilgili alınan kararlarda istikrarlı olunmalıdır. Çocuğun her iki ebeveynin evinde odası olmalı ve hangi günler nerede kalacağı belli olmalıdır. Çocuğa verilen sözler mümkün olduğunca yerine getirilmelidir. Örneğin ; baba çarşamba günleri çocuğu alıyor ise olası bir iptal durumu birkaç gün önceden çocuğa bildirilmelidir; son anda vazgeçmeler ve bunun sıklıkla tekrarlanması durumunda çocuk sizinle ilgili hayal kırıklığı yaşayacak ve sizi görmek istemeyebilecektir.

    Çocuk anne ya da baba evine gittiğinde anne ve baba durumdan ötürü birbirlerini suçlamamalı ve birbirlerini çocuğa şikayet etmemelidirler. Çocuk istediği zaman diğer ebeveynine ulaşabilmelidir (e- mail,cep tel,fax,vb.). Çocuğun güvenebileceği ve destek alabileceği anne ve baba imajını korumaya özen gösterilmelidir. Anne ve babanın aralarında nitelikli bir iletişim kurmaları ve çocuğun okul, okul dışı aktivitelerini birbirlerinden haberdar etmeleri gerekmektedir.

    Suçluluk duygusuyla çocuğu hediyelere boğma, alışıldık davranışları değiştirme ; örneğin çocukla birlikte yatma, aşırı hoşgörü gösterme çocuğu kolay tatmin olmaz bir çocuk yapar ve bu durum çocuğun sıkıntısını arttırır. Çocuk diğer ebeveynden döndüğünde onu sorgulamamak ve kim daha iyi ebeveyn yarışına girmemek gerekir ; çocuk vakit geçirdiği ebeveyni ile ne yaşadığını anlatıp anlatmamakta serbesttir. Diğeriyle vakit geçirip, eğlendiği için sizin memnuniyetinizi görmeye ihtiyacı vardır.

    Ergenliğe kadar çocuğun ebeveynleriyle yaşadıklarında bazı çelişkiler olabilir. Örneğin; annem beni cezalandırdı, artık ona gitmeyeceğim ya da babamda şunları bunları yapamıyorum gibi. Bu durumda onu dinlemek ve sükunetle hareket etmek gerekir. Çocuk bazen ebeveynler arasındaki anlaşmayı sabote etmek isteyebilir ve bir şeyler elde etme yolunda küçük şantajlar yapabilir. Unutmayın her çocuğun fantezisi anne ve babasının bir gün yeniden birlikte olmasıdır.

    Bazen sorunlar işin içinden çıkılamaz, çözülemez hale geldiğinde , çocuğun bu konuda nötr birinden destek alması gerekebilir (psikolog, psikiyatrist.). Onu dinleyen bir uzmanın varlığı , olaylara olan mesafesi ve nötr tutumu ile çocuğun içsel çatışmalarının yatışmasını ve yeni çözümler oluşturarak adaptasyon sürecinin kolaylaşmasını sağlayabilir.

    En başta çocuk boşanmaya karşı şaşkınlık ve kızgınlık gösterebilir . Çocuk bu davranışlarında yalnızca anlaşıldığını anlamak ister; her şeyden önce sevdiği birinden ayrılmak ve yeni bir hayatın gerekliliklerine alışmak durumundadır.

    Ebeveynler çocuklarının duygusal ihtiyaçlarını anlayabildiği ve karşılıklı olarak aynı noktada kalabildikleri sürece , sevilen, ihtiyaçları anlaşılan çocuk da koşullara uyum sağlamaya çalışarak ebeveynlerinin boşanma sürecine uyum sağlayacaktır.

    Uzm. Psk. Özge Merve TÜRK

  • Eyvah Boşanıyorum!

    Eyvah Boşanıyorum!

    Boşanma sendromu… Aşkla evlenen kişiler evliliğe adım atarken doğaldır ki, boşanma ihtimalini düşünmezler. Zaten mutluluğun tanımı da “bir daha mutsuz olacağını düşünmemek” değil midir? Ama bazen evlilik gemisi zor sulara girer ve kimi bu sulardan daha güçlenerek çıkar kimi ise bu sularda bir enkaza dönüşür.

    Ayrılma anı geldiğinde ortak bir yaşam, iki insanın ayrılması kadar kolay ayrılamaz. Romantik bir akşam yemeğinden sonra bir mağazadan alınan vazo ya da ortak arkadaşlar taksim edilemez. En zoru da fotoğraflardır. Sertleşen ayrılmalarda ise ilk kurban onlar olur ve fotoğraf sorunu ortadan kesilme yöntemli ile pek kolay halledilir.

    Boşanma sendromu

    Boşanma vakaları dünyada ve ülkemizde her geçen gün artış gösteriyor. İstediği ekonomik feraha erişememiş, toplumdaki yerinden memnun olmayan kesimlerde daha sık rastlanan boşanmaların diğer nedenleri arasında iletişim bozukluğu, sosyo-kültürel yapı farklılıkları, cinsel sorunlar, iletişim bozukluğu, eşlerden birinin ihaneti ve aile içi şiddet geliyor.

    Severek evlenen gençler 3-5 yıl aradan sonra kadın da erkek de o birlikteliğin kendilerini umdukları, bekledikleri, hırs duydukları yere ulaşamadıklarını düşünerek durumdan vaziyet çıkarmak, ortada buluşup anlaşmaya varmak yerine sen haksızdın, ben haklıydım, sen şöyle yaptın, ben böyle dedim gibi karşılıklı atışmalara girip, kendilerini içinden çıkılmaz bir duruma sokarak, durum boşanmaya kadar gidiyor.

    Uzmanlar, evlilikle flört arasındaki farkın bir imza olduğu düşünülse bile, birlikteliğin insan hayatında ne kadar önemli olduğunu boşandıktan sonra anlaşıldığını söylüyorlar. Boşanan kadınların hayatında ilk değişen şey, sosyal hayat oluyor.

    Boşanmalardan en çok kadınlar etkileniyorlar ve boşanma kadın için kaçınılmaz bir sorun kaynağı oluyor. Çünkü yaşadığımız toplumda boşanmak isteyen veya boşanan kadına bakış açısı hiç de sevindirici olamıyor maalesef. Öncelikle tüm bu değişimlere karşı çok güçlü olmanız gerekiyor. Uzmanlar, evlilikle flört arasındaki farkın bir imza olduğu düşünülse bile, birlikteliğin insan hayatında ne kadar önemli olduğunun boşandıktan sonra anlaşıldığını söylüyorlar. Boşanan kadınların hayatında ilk değişen şey, sosyal hayat oluyor.

    Boşanmış kadının tek başına yaşamasına önce aileler sonra da çevre karşı çıkabiliyor. Eşinizle yaşadığınız evi dağıtıp, anne ve babanızla birlikte yaşamaya devam etmeyi göze alamazsınız. Çünkü ailenizin evi artık sizin için kendi kuralları olan yabancı bir evdir. Ve siz o kuralları değiştiremez veya yeni kurallar koyamazsınız. Aksine o evin kurallarına sizin uymanız gerekecektir ki bu da sizin için artık aşılması zor, taşlı bir yoldur. Bu durumda yapabileceğiniz en sağlıklı şey kendi hayatınıza kaldığınız yerden tek başına devam etmektir. Bu kararı verdiğinizde önceleri sizi zorlayabilir ve yalnızlık sizi bunaltabilir. Sonrasında ise ekonomik koşullarınız ister istemez değişecektir. O zamana kadar belki de hiç ilgilenmediğiniz veya fikir sahibi olmadığınız birçok konuyla baş başa kalacaksınız.

    Öncelikle yeni hayatınıza gülümseyerek başlayın. Soğukkanlı olmaya çalışın ve sorunları gözünüzde büyütmeyin. Unutmayın ki, hayatta artık iki kişi değilsiniz ama sizinle her zaman birlikte olan sizi seven, destekleyen insanlar var.

    Boşanma evresinde yeni geleceğiniz size çok parlak görünse de boşanma belgenizle eve döndüğünüzde paniğe kapılmayın. Sizi bekleyen, çözülmesi gereken sorunlar olduğunu düşünerek olumsuz bir psikolojiye girebilirsiniz. Öncelikle yeni hayatınıza gülümseyerek başlayın. Soğukkanlı olmaya çalışın ve sorunları gözünüzde büyütmeyin. Unutmayın ki, hayatta artık iki kişi değilsiniz ama sizinle her zaman birlikte olan sizi seven, destekleyen insanlar var. İhtiyacınız olan bazı konularda aileniz, dostlarınız, iş arkadaşlarınız size yardım edebilirler. Ne kadar çok olumsuz düşünür ve stres yaparsanız, sorunların üstesinden gelmeniz o kadar zorlaşacaktır. Bu aşamada en yakın arkadaşlarınızdan yardım alabilirsiniz. Bu yardım karşınızdakinin eşinizi kötülemek yolunda değil, geçmişte bıraktığınız evliliğinizi aklınızdan çıkarabilmeniz yolunda olmalı.

    Bir derdim var! diyorsanız tıklayın!

    Ortak dostlar

    Eşler boşandığında yaşanan sorunlardan birisi de ortak arkadaşlıklar. Böyle durumlarda ortak bir nokta bulamıyorsanız hem sizin hem de arkadaşlarınızın bir seçim yapması gerekebilir. Eşinize eskisi gibi sık olmasa da ortak arkadaşlarınızla görüşeceğinizi söylemelisiniz. Mümkünse ayrılma kararınızı onlara birlikte açıklayın. Unutmamanız gereken bir konu var ki bu ayrılığa arkadaşlarınızı dahil etmemeniz. Çünkü eşinizden ayrılan sizsiniz ve dostlara ihtiyacı olan bir döneme giriyorsunuz. Boşandığınızda eskisine nazaran daha hassas ve desteğe ihtiyacınız olacağını unutmayın.

    Unutmayın, yalnız değilsiniz

    Hayatta tek ayrılan kadın siz değilsiniz, siz sadece benzer durumu yaşayan pek çok kadından birisiniz ve siz son da olmayacaksınız. Hayat, içinde birçok güzelliği barındıran bir süreç, siz durum ne olursa olsun bu güzellikleri elinizin tersiyle itmekten ziyade bunların farkına daha çok vararak ve daha çok özümseyerek yaşamak için önünüzde çok uzun bir zaman ve bu zaman içerisinde keyif alarak tek başınıza veya arkadaşlarınızla yapabileceğiniz birçok etkinlik var. Hayatınızda kaç kez sinemaya, tiyatroya, alışverişe hatta tatile tek başınıza gittiniz. İşe, önce evinizde güzel bir davet düzenleyerek başlayabilirsiniz. Dostlarınızı ve sevdiğiniz arkadaşlarınızı davet edeceğiniz güzel bir hafta sonu akşamı veya çok sevdiğiniz bir dostunuza düzenleyeceğiniz sürpriz bir doğum günü partisi sizin yalnız olmadığınız gerçeğini görmenizde ve kabul etmenizde faydalı olacak ve bunu bilinçaltınıza kabul ettirecektir.

  • Boşanmaya neden olan sebepler

    Boşanmaya neden olan sebepler

    Boşanmaya neden olan sebepler Çocukça tepkiler vermek , Eşlerin birbirlerini başkalarına kötülemesi , Küsmek…

    Boşanmaya neden olan sebepler

    Evlilikleri bitiren tutumlar

    1. Eşlerin birbirlerini başkalarına kötülemesi

    Özellikle hanımların ‘dertleşmek’ niyetiyle eşe-dosta anlattığı eşinin olumsuz halleri, evliliğin yıpranmasına sebep olan mesafeleri oluşturabiliyor. İçinde yaşadığı dile döken eşin, anlatırken kulağıyla da duyduğu sıkıntılar, beyinde büyüyerek gerçeklik kazanıyor. Kişi, anlattıkça abartıp küçük dertleri büyütebiliyor. Tabii başkasına anlatılan dertlerin, eşinizin kulağına gitme ihtimali de bu uygulamanın en büyük sakıncaları arasında sayılıyor.

    2. Etiketlerin esiri olmak

    ‘Benim eşim aynı babası gibi düşüncesiz’ tarzında bir etiket, eşinizi bir kalıbın içine hapsetmek demektir. Böylesi bir kabul geliştiren kişi, eşi öyle olmasa bile, zaman içinde onun doğal halinden uzaklaşarak olaylara zihnindeki yargıya göre anlam vermeye başlar. Eşinin düşüncesiz olduğuna karar veren bir hanım, bu etiketle birlikte onun her hareketinden düşüncesizlik devşirir. Bu hal de, eşlerin bir birlerinin doğal güzelliklerini fark edememelerine neden olur.
    3. Gereksiz konuşmak

    Evliliklerin temel problemlerinden biri, vermek istenilen mesajın gereksiz tekrarıdır. Eşlerden biri diğerine bir şey söylediğinde muhatabı onu duyar ve anlar. Eğer uygulamaya geçmiyorsa, bu duymadığından değil yapmak istemiyor oluşundandır. Oysa duyulmadığını düşünen eş mesajını sürekli yinelemeye devam eder. Eşler arası ‘dırdıra’ dönüşen bu davranış, beraberinde duyarsızlığı getirir ve karşılıklı ‘sağır duyma’ hali oluşturur.

    4. Küsmek

    Kırılgan, duygusal, hassas kişilerde daha sık görülen ‘küsme’ davranışı, çiftin duygusal mesafe içine girmesine neden olur. Taraflardan birinin konuşmamak, mesafeli durmak, tavırlı davranmak şeklinde gösterdiği bu eylem, zaman içinde ilişkiyi yıpratır ve kopma noktasına getirir.

    5. Çocukça tepkiler vermek

    Bir insan kızdığında ağzına geleni söylüyor, tepiniyor, küsüyor, eşyaları fırlatıyor, duvarlara vuruyor, tutturuyor, eline makas alıp giysileri kesmeye kalkıyorsa muhakkak yaşı 15’in altındadır mı sandınız? Oysa pek çok yetişkin eşine karşı bu çocukça davranışlarda bulunabiliyor. Bütün bu davranış kalıplarıysa, problemleri çözmek bir yana, daha da çözümsüz ve içinden çıkılmaz bir hale getirebiliyor.

  • Ayrılık süreçleri

    Ayrılık süreçleri

    İlişkilerin belki de en sancılı dönemi olan ayrılık süreçleri iyi yönetilebilirse, partnerler bundan daha az zarar görüyor. Ancak türlü kafa karışıklıkları ve sosyal baskıları üzerinde hisseden taraflar ikileme düşebiliyor. Bu da hem ayrılmak isteyen hem de terk edilen taraf omuzlarında ağır bir yük oluyor.


    K
    imse, günün birinde biteceğini düşünerek bir ilişkiye başlamıyor. Fakat iki kişi arasındaki en güzel ve özel duyguların, anıların yaşandığı birliktelikler günün birinde içinden çıkılması zor durumlarla karşı karşıya kalabiliyor. Yeterince çaba gösterilse de sorunlar çözülemiyor. O zaman da ayrılık kaçınılmaz oluyor. Ama bu kararı almak her zaman çok kolay olmuyor. Alıştığı düzeni bozmak istemeyenler olduğu gibi, partneriyle aynı çatı altında bir dakika daha kalmaya tahammülü olmayanlar da çıkabiliyor karşımıza. Bu durumda “Gitmek mi zor, yoksa kalmak mı?” diye bir soru gündeme geliyor. Konuyla ilgili merak ettiklerimizi İlişki ve Aile Terapisti Ebru Üzümcü’den öğrendik…

    PARTNERLERDEN BİRİ İLİŞKİYİ BİTİRMEK İSTEDİĞİNDE EN TİPİK DAVRANIŞLAR NELER OLUYOR?

    Bu kişiler temelde iki duygu yaşıyor. Biri rahatlama, diğeri de kızgınlık. Bunların birbiriyle zıt durumlar olması ise kişinin davranışlarında tutarsızlığa yol açabiliyor. Bir an anlayışlıyken, birden tepkisel davranabiliyor. Karar almış olmaktan, ne yapacak olduğunu bilmekten dolayı rahatlama yaşasa da aslında bunu nasıl yapacağını bilmemek kişide gerilim yaratabiliyor. Bunun sorumluluğunu almakla ilgili yaşanan sıkıntı ise kızgınlık olarak açığa çıkıyor. İlişkiyi bitiren taraf olmak kişide biraz suçluluk, biraz da haksızlığa uğramışlık hissi yaratabiliyor. Örneğin bu kararı açıkladığında partnerinin nasıl davranacağı konusunda kaygılanabiliyor. Davranışlara gelince… İlişkiyi bitirmek isteyen kişi, bu kararın doğru olduğunu ispatlamak istercesine birlikteliği sabote edebiliyor. Bile bile partnerini rahatsız edecek davranışlar sergiliyor. İlişkiye dair yaşanacak olumlu paylaşımlara karşı direnç geliştirmeye başlıyor. Beraber zaman geçirmek istemiyor. Vazgeçiş davranışı gösteriyor yani yaşanan bir problemin ardından ilişkiyi tamir etmeye çalışmıyor.

    Her şey çocuğum için (!)

    Evliliklerin bitmesinde bazen yalnızca iki tarafın ayrılığı yeterli olmuyor. Eğer çiftin ortak çocukları varsa ayrılma kararı daha zor alınıyor. Çünkü bunun etki alanı daha geniş, kayıpları daha fazla oluyor. Bu tür durumlarda sorumluluk duygusunun daha fazla hissedildiğini belirten İlişki Terapisti Ebru Üzümcü, “Yönetilmesi gereken konular ve duygular sayıca daha çoğalıyor, nitelik olarak karmaşıklaşıyor. Mal paylaşımından tutun da çocuklara aile ortamı sağlayamamanın suçluluk duygusuna, boşanmış olma etiketiyle yaşamaktan ortak arkadaşlarla ilişkilerin düzenlenmesine kadar baş edilmesi gereken birçok konu ortaya çıkıyor” diyor.

    Bazı çiftler tam da bu nedenlerden ötürü aslında hiç iyi gitmeyen ilişkisini sürdürmeye çalışıyor. Peki çocuğunun iyiliği için ayrılmaktan vazgeçen çift, düşündüğünün aksine ona daha çok zarar veriyor olabilir mi? Üzümcü, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Eğer çift ilişkisini iyileştirmek için hiçbir şey yapmıyor, sadece çocuk için bir arada kalıyorsa, bu ona büyük bir yük oluyor. Çocuk ilişkinin hamallığını yapıyor. İlişki modellerken de anlamlı ve coşkulu bir ilişkiyi öğrenmiyor. Birbirimizle konuşurken ‘canım, cicim’ desek bile iletişimin çok büyük bir kısmı sözsüz gerçekleşiyor. Çocuk ortamda sevgi, dayanışma, empati olup olmadığını hissediyor ve bu havayı soluyor. Böylesi durumlarda anne ve babanın sahiplenmediği hayatları ile kararları yani boşvermişlikleri çocukta da baş gösteriyor.”

    Bu tür aile ortamlarında büyüyen çocuklar yetişkinliklerinde depresyona daha meyilli oluyor. Tepkisel, kaygı düzeyleri yüksek olmanın yanı sıra kolaylıkla suçluluk duygusuna kapılıyorlar. Dolayısıyla kendileri de anlamlı ilişkiler geliştirmekte zorlanıyor. Bu durum hem kendileri hem partnerleriyle ilişkilerinde de ortaya çıkıyor.

    ayrılık süreçleri
    ayrılık süreçleri

    Bir şans daha!

    Beraberliğinde sorun yaşayan çiftler günümüzde sıklıkla ilişkiye bir şans daha tanımak, sıkıntılarını çözmek için ilişki terapistlerinin kapısını çalıyor. Çift terapisi olarak adlandırılan bu yöntem, ilişkiyi sağlıklı bir alan haline getirebilmek için yapılan bilinçli bir müdahaleyi ifade ediyor. Kimsenin bir hareketi durup dururken ya da tesadüfen yapmadığını belirten İlişki Terapisti Üzümcü, “İnsan davranışının bir sebep-sonuç ilişkisi, ilişkilerin de tıpkı makineler gibi bir sistematiği var. Terapistler de bu alanda uzmanlaşmış kişiler olduğu için davranış kalıplarını, iletişim ve paylaşım tarzlarının altında yatabilecek nedenleri daha iyi tahlil edebiliyor. İki kişi birbiriyle ilişkiye devam etmek istiyorsa yani birbirinden bir tiksinme, küçümseme, ilgiyi tamamen kaybetmiş olma, umursamama, nefret etme durumu yoksa ilişkiler hızla tamir olabiliyor” diyor.

    PEKİ BU KARARI PARTNERİNE NE ŞEKİLDE SÖYLEMESİ GEREKİYOR?

    Ayrılmak isteyen tarafın kararı paylaşma sorumluluğunu üstlenmesi, kendisiyle olan ilişkisini dürüstçe yaşayabilmesi için önem taşıyor. Eğer ilişkiyi çekilmez hale getirmeye çalışıp, sonra da “Bak işte olmuyor!” derse bu kez kendine ihanet ediyor. “Ben mutlu değilim, ayrılmak istiyorum” gibi basit ve kesin bir ifade kullanması, her iki tarafa acı verse de aslında bir yandan da rahatlatıcı olabiliyor. Ayrıca böylesi sade bir ifade bu kararın bir cezalandırma değil, seçim olduğu mesajını da taşıyor. Bu da her iki tarafın hayatlarına devam etmede güç toplamasına yardımcı oluyor.

    VARSAYALIM, KİŞİ BİR SEBEPTEN AYRILMAKTAN VAZGEÇİYOR. BU DURUMDA İLİŞKİDE NELER DEĞİŞİYOR?

    Büyük bir tedirginlik ve alınganlık baş gösteriyor. Tedirginlik, ilişkiye olan güveni kaybetmekten geliyor. Düşünün ki evinizden taşındınız, sonra vazgeçip geri yerleştiniz. Ev aynı ev fakat duvarları yok. Hava gayet sıcak, perdeler duruyor ama cam ve duvarlar yok. Nasıl hissedersiniz? İşte ilk başta buna benzer bir durum yaşanıyor. Yeniden o sınırları belirlemek, ilişkinin etrafına o camı, duvarı örmek gerekiyor. Bu süreç içinde birbirinden şüphe duymak, kendini rahat hissedememek, tartışmalar yaşayınca ayrılık zamanını çağrıştıran korkuyu hatırlamak ve yeniden korkuyu yaşamak gibi duyguları süreçlemek gerekiyor.

    SAĞLIKLI OLARAK DEVAM ETMEYECEĞİNİ BİLE BİLE İLİŞKİYİ SÜRDÜRMEK NELERE YOL AÇIYOR?

    Kişinin doğru bildiğini yapmaması, üstelik yanlış olduğunu düşündüğü şeyi yaşaması, özsaygısını zedeliyor hatta yok ediyor. Doğru bildiğini yapamaması, ilişki içindeki özgüvenini ortadan kaldırıyor. Kendisi için iyi olanı seçememek, benlik imajını zedeliyor, depresyonu tetikliyor. Bu durum mide, cilt, bağırsak rahatsızlıkları gibi çeşitli psikosomatik hastalıklara da yol açıyor. Kişi kendini değersizleştirmeye başlıyor. Sonuçta ya kendini ya da ilişkiyi öldürüyor. İlişkisi devam edercesine yaşamını sürdürüp, kendine başka bir hayat kuruyor. Bu bazen bir başka ilişki, bazen de tüm varlığıyla işine odaklanmak oluyor. Örneğin böylesi durumlarda bazı ev kadınları kendilerini ev işlerine veriyor, çocuğu olanlar bütün ilgisini onlara yöneltiyor. Bu şekilde ilişkiyi yürütmeye çalışıyorlar.

    ÖRNEĞİN AYRILMAK İSTEYEN TARAF, PARTNERİNİ SEVİYOR AMA YİNE DE AYRILMAKTA KARARLI. BUNUN TEMELİNDE NE OLABİLİR?

    Bu bir imdat çağrısı olabilir. Yani “Beni kaybediyorsun, bir şeyler yap” demenin bir yoludur belki de. Umutsuzluk duygusu hakimse, kişi başka çaresi kalmadığına inanmışsa, sevdiği halde ayrılmak isteyebiliyor. Yani partnerini sevse de ilişkiye inancını kaybediyor. Kişi, kendine acıyan yani kendini zavallı olarak duyumsayan ve üzüntüden beslenen bir yapıdaysa, sevdiği halde ayrılmak isteyebiliyor. Bir sebep de bilgi eksikliği olabiliyor. Nasıl yoluna koyacağını bilememek de bazen oradan uzaklaşmak istemeye yol açabiliyor. Bazen de kişi partnerini seviyor fakat bu sevginin yıkıcı bir tarafı oluyor. O ilişki içinde olmanın kendisini bedenen ya da ruhen tehlikeye soktuğunu fark ederek, ayrılıyor. Kültürel ve sosyal baskılar da ayrılıklara neden olabiliyor.

    Mutsuz bir birliktelik mi insana daha iyi gelir, yoksa mutlu bir yalnızlık mı? 

    İkisi de iyi gelmiyor. Biz birbirini var eden bir türüz. İnsan yavrusu bir başka insan olmadan insanlaşamıyor. Bu nedenle ilişki içinde olmaya ihtiyacımız var. Tabii bu mutlaka romantik bir ilişki olmak zorunda değil. Yakın dostlar, aile, diğer insanlarla yakın ilişkiler içinde de mutlu olunabiliyor. Bu şekilde bakarsak mutsuz partner ilişkisi içinde olmaktansa, mutlu dostane ilişkiler içinde olmak daha iyi sonuçlar doğuruyor.

    DİĞER TARAFTAN BAKMAK GEREKİRSE, AYRILMAK İSTEYEN PARTNERİNDEN BİR ŞANS DAHA YAKALAYAN KİŞİLERIN RUH HALİ NASIL OLUYOR? 

    İlk başta minnettar, sonradan isyankar oluyorlar. Çünkü ilişki bir kişinin çektiği, diğerinin oturduğu bir araç değil. “Şansı yakalayan” kişi bir süre sonra doğal olarak “ilişkinin tüm sorumluluğu benim değil ki!” duygusunu yaşamaya başlıyor.

    KARŞI TARAFIN KENDİNİ ISTEMEMESINE RAĞMEN AYRILMAMAK İÇİN AYAK DİREMEK YERİNE, AYRILIĞI KABULLENMEK DAHA DOĞRU BİR DAVRANIŞ MI? 

    Bu bağlama göre değişiyor. Yani istememe durumu bir cezalandırma ya da bir tepki olarak gelişmişse, buna karşı direnmek gerekebiliyor. Ancak bu bir ayrılık kararıysa ve karşı taraf aslında duygusal olarak ilişkiden zaten çıkmışsa, o zaman ayrılığı kabullenmek sağlıklı oluyor.

    GİDEN TARAF KENDİNİ İYİ HİSSEDERKEN, KALAN BÜYÜK BİR ÜZÜNTÜ YAŞIYOR. BUNUN ÜSTESİNDEN GELMEK İÇİN NE YAPILABİLİR? 

    Bu durumu mutlaka yaşamak gerekiyor. Önce üzüntüyü ve kaybı kabullenme safhası var. Belki çok acı veriyor ancak bunu yaşamadan hayata devam edilemiyor. Süreç, bir kayıp sonrası hissedilen duyguları kapsıyor. Umutsuzluk, çaresizlik, kayıp, yas, yaşamaya isteksizlik, mutsuzluk, karamsarlık gibi… Bu duyguları yaşarken iki konu büyük önem taşıyor. İlki, mutlaka sevdiğimiz insanlarla paylaşım halinde olmak ve ailemizin, dostlarımızın şefkatine sığınmak. Diğeri de resim, dans, şiir, spor gibi hobilerle duygularımızı ifade edebileceğimiz yollar bulmak. Bu yıkıcı duyguları yapıcı bir ürüne dönüştürebilmek kişi için iyileştirici etki sağlıyor. Ayrıca böyle bir dönemde açık havada olmak, fiziksel açıdan aktif kalmaya çalışmak da süreci atlatmaya yardımcı oluyor.

    Formsanté 2015 – Aralık sayısı

  • Ayrılık çanlarını gösteren işaretler

    Ayrılık çanlarını gösteren işaretler

    Ayrılık çanlarını gösteren işaretler Her ilişkide inişli çıkışlı dönemler olabilir. Önemli olan, yaşanan sorunlarda geri dönüşü olmayan sözler ve hareketlerle, belki de incir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerden bir birlikteliğin bitmesine yol açmamak…

    Çiftler terapiye başvurduğunda en sık duyulan cümleler “Eşimle eskisi kadar çok vakit geçirmiyoruz”, “Birlikte hiçbir şey paylaşmıyoruz”, “Aynı evde iki yabancı olduk”, “Cinsel hayatımız çok kötü”, “Sanki beni hiç duymuyor, ne söylesem ona ulaşamıyor gibi hissediyorum”, “Tek ortak noktamız çocuklar oldu. Baş başa hiçbir şey yapmıyoruz”, “Çok fazla tartışıyoruz ve hiçbir şekilde uzlaşamıyoruz” “Eşim çok değişti, artık benimle hiç ilgilenmiyor” oluyor. Ancak ne olursa olsun bunların hiçbiri tek başına ilişkinin bittiğini ya da biteceğini göstermek için yeterli olmuyor. Bu olumsuzlukların bazıları ilişki üzerinde yıkıcı etkiye sahip olabilse de, bazıları sanıldığı kadar olumsuz etki etmiyor. Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Psikolog, Çift ve Aile Terapisti İnci Canoğulları, bu tür konularda önemli çalışmaları bulunan John Gottman’ın ilişki laboratuvarında yaptığı araştırmalar sonucu, tartışan bir çifti 10 dakika gözlemleyerek boşanıp boşanmayacaklarını tahmin edebileceğini söylüyor. Hem de yüzde 91 doğru oranda! Peki bu mümkün mü? Dr. Gottman bir ilişkinin bitip bitmediğini anlamak için nelere bakıyor? Uzm. Psk. Canoğulları, Gottman’ın “Mahşerin Dört Atlısı” olarak isimlendirdiği, ilişkilere en fazla zarar veren yanlışları Formsanté okurları için anlattı.

    Ayrılık çanlarını gösteren işaretler
    Ayrılık çanlarını gösteren işaretler

    Ayrılık çanlarını gösteren işaretler

    Suçlama
    “Sen her zaman…” ya da “Sen hiçbir zaman…” diye başlayan cümleler şikayet değil, suçlama içeriyor. Şikayet ve suçlama arasındaki fark büyük önem taşıyor. Bu nedenle tartışmalarda ikisini ayırmak gerekiyor. Şikayet şu şekilde olabilir: “Akşamları eve geldiğimizde benimle konuşmaman beni çok üzüyor.”

    Bu cümle karşımızdaki kişi ile ilgili herhangi bir suçlama içermiyor. Ancak suçlama içeren cümleler, problemi konuşmak için sert bir başlangıç oluyor. Negatif duygular uyandırarak karşımızdaki kişinin öfkelenmesine yol açıyor. Suçlama doğal olarak savunmayı doğuruyor. Partnerinizi suçlamaya başladığınızda ise o da kendini savunmaya başlıyor.

    Savunma

    Herhangi bir saldırıya maruz kaldığında kişi kendini savunmaya başlıyor. Bunu da yaptığı hatayı kabul etmeyerek, aksine karşısındaki kişinin, bu hatayı yapmasına engel olmadığı için onu suçlayarak yapıyor. Bu durum, karşı tarafın da kendini savunmasına yol açıyor. Yaşananların sorunun çözümlenmesine hiçbir şekilde katkısı olmadığı gibi, içinde bulunulan durumu daha da kötüleştiriyor.

    Aşağılama – Hor görme

    Bu durum, tartışmalar sırasında karşımızdaki kişiyle dalga geçme, alay etme, küçük düşürme gibi sözler ve bunlara uygun beden hareketlerini içeriyor. Ayrıca gözleri devirme, küçümseyerek bakma gibi bazı mimikler içinde bulunulan durumu daha da kötüleştiriyor. Hal böyle olunca aşağılandığını, küçük düşürüldüğünü düşünen taraf için problemle ilgili konuşmak ve çözüm aramak imkansız hale geliyor. Bu durumda ya ortamı terk ediyor ya da iletişimi kesiyor. Boşanmanın en önemli belirleyicisi de bu oluyor. Mutlu evliliklerde aşağılama ya da hor görmenin neredeyse sıfır olduğu biliniyor.

    İlk yedi yıla dikkat…
    John Gottman ile Robert Levenson tarafından yapılan ve 14 yıl süren araştırmanın sonuçlarına göre evliliklerinin ilk yedi yılında boşanan çiftlerde suçlama, savunma, duvar örme ve aşağılama-hor görmeye daha fazla rastlanıyor. İlerleyen yıllarda ise ayrılan çiftler en çok duygusal olarak bir bağın olmaması, özellikle tartışma sırasında olumlu herhangi bir duygunun gösterilememesi nedeniyle boşanma kararı alıyor.

    Duvar örme
    Bu durumda partnerlerden biri, daha çok da dinleyici olan taraf, iletişimi kesip, çoğunlukla da ortamı terk ediyor. Karşımızdaki kişiyi gerçekten dinlediğimizde bunu beden dilimizle, yüz ifadelerimizle ve verdiğimiz tepkilerle belli ediyoruz. Ancak duvar ören taraf bunlardan hiçbirini yapmıyor. Gottman’a göre erkekler bunu kadınlardan daha fazla yapıyor ve oran yüzde 85’i bulunuyor. Bu yüzden Gottman bunu yapanın bir kadın olması halinde yaşanılan durumun boşanmanın habercisi olabildiğini belirtiyor. Erkek duvar ördüğünde bu durum kadın için çok üzücü oluyor ve konuyu uzatma eğilimini artırıyor. Dolayısıyla erkek bu davranışı konuyu bitirmek için yapsa da sonuçta tam tersine dönüyor.

    Sonradan fark edilmiyor
    Bazı çiftlerde “Mahşerin Dört Atlısı” olarak adlandırılan davranışların hiçbirine rastlanmıyor. Uzman Psikolog Canoğulları, eşlerin bir uzmana başvurduğunda her şeyin yolunda olduğunu belirttiklerini söyleyerek, “Tam da bu sebepten ötürü neden çift terapisine geldiklerini kendileri de tam olarak bilemiyor. Dolayısıyla burada herhangi bir olumsuzluk olmaması, problem yokmuş gibi davranmaya yol açabiliyor. Ancak bir sorun olması için mutlaka olumsuzluk yaşanması gerekmiyor. İlişkide olumlu bir duygunun eksikliği de problem yaratabiliyor. Bu, çiftlerin arasında herhangi bir duygusal bağın olmaması anlamına geliyor. Söz konusu gruba dahil olan çiftler birbiriyle şakalaşmıyor, espri yapmıyor, herhangi bir sevgi ve şefkat göstermiyor, hatta birinin diğerine ilgisi dahi kalmıyor” diyor.

    Depresyona yol açabiliyor..
    Uzman Psikolog Canoğulları, danışanlarından edindiği tecrübelere göre ilişkilerinde mutsuz olan ve sorunlarını konuşamayan çiftlerin çoğunlukla kendilerini kapana kısılmış, boğulacak gibi çaresiz hissettiğini belirterek, “Bazı kişiler bu durumda uzaklaşmayı tercih edebiliyor. Bu durumda duvar örüp, partneriyle iletişimi kestiğinde yaşanılanlar karşı tarafın öfkelenmesine ve en ufak bir şeyde bile öfke patlaması yaşamasına sebep olabiliyor. Alan Teo ve arkadaşları tarafından yaşları 25-75 arasında değişen, yaklaşık beş bin kişiyle yapılan ve 10 yıl boyunca takipleri süren bir araştırmanın sonuçlarına göre; kişinin eşi, ailesi ya da arkadaşları ile olan ilişkisinin kalitesi gelecekte depresyon yaşama ihtimalini belirliyor. Araştırmada, ilişkilerini pozitif ve destekleyici olarak değerlendiren 15 kişiden sadece birinin 10 yıl içinde depresyon yaşadığı; ilişkilerini zayıf ve düşük kaliteli olarak değerlendiren kişilerde ise aynı durumun yedide bir oranında olduğu görüldüğü ortaya konuyor” diyor.

    Formsanté

  • Geç evlenenlerde boşanma oranı daha fazla!

    Geç evlenenlerde boşanma oranı daha fazla!

    Yapılan yeni bir araştırma 32 yaşından sonra evlenenlerde boşanma oranının daha yüksek olduğunu ortaya çıkardı.

    Utah Üniversitesi’nden sosyolog Nichola Wolfinger’in yaptığı araştırmada geç evlenenlerin evliliklerinin çok uzun sürmediği ve özellikle son 20 yılda bu çiftlerde boşanma oranının hızla yükseldiği ortaya çıkarıldı. Evliliği uzun sürenlerin ise erken yaşta evlendiğini ya da 45 yaş sonrasında birbirini bulan aşıklardan çıktığını belirtti.

    Erken evlenenlerin iletişimi daha güçlü

    Erken yaşta birlikte olan çiftlerin beraber büyüdüğünü ve bu sayede iletişimlerinin daha güçlü olduğu belirten sosyolog, bu sayede her iki tarafın da birbirine daha kolay uyum sağladığını dile getirdi.

  • Ayrılık Üzerine En Güzel Sözler 2016

    Ayrılık Üzerine En Güzel Sözler 2016

    Ayrılık ateşten bir ok. Nazlı yardan hiç haber yok. Benim derdim herkesten çok. Ben nasıl yanmayam dağlar.. dağlar şarkı sözünü hemen hemen hepimiz duymuşuzdur. Ayrılık üzerine en güzel sözler 2016 makalemizde kişilerin ayrıldıklarındaki hüznü ifade eden cümlelere yer verdik.

    Canımı acıtan ne biliyor musun “Ben senin mutluluğunu istiyorum” dedi ve aldı gitti.
    Giden gitmiştir gittiği gün bitmiştir ben gideni değil giden beni kaybetmiştir.

    Ayrılık da ağlarmış ayrılığı yasaymış.
    Yaz yagmuru gibi hızla geçip gittin, her damlada beni mahfettin, arkanda kalmış bir enkazım artık.

    Bir çocuğun yüzündeki tebessümde, rüzgarın en çapkın öpüşünde, yağmurun her tanesinde beni hatırla…
    Dünya’nın en büyük yüküdür; Aklı sende olmayanı, ısrarla yüreğinde taşımak.

    “Bir zamanlar deli gibi hesap sorduğun birine, gün gelir hatır bile soramazsın.”
    Giderek daha çok seviyorum seni demişti. O yüzden gitti demek ki.

    Ayrılık vaktiyse duvarda çalan saatte bir klik vururuz yüreğimize. Ölümse soluyan ensemizde derin bir nefes çekeriz içimize.
    Neleri alıp götürmedi ki benden ayrılık; kilometrelerce umut, tonlarca sevgi, taradığım saçları, sıktığım elleri

    Sevilmek sevmek kadar güzelse unutulmak ölmek kadar acıdır be gülüm.
    Ey insan! Dilediğin gibi yaşa ölümü tadacaksın, istediğine sarıl maalesef bir gün ayrılacaksın.

    Evet, acı çekiyorum, Evet çok özlüyorum. Evet, ulan evet onu unutamıyorum. Kime ne? Sormayın artık bana nasılsın? Diye. Boş verin, ben iyiyim işte.
    En acı şey ayrılıktır ve ölmektir ben bunu çok iyi anladım. Sevdiğin insana o kadarda güvenme! Gün gelir bakarsın arkandan vurur.

    Gitmek istiyorsa, bırak gitsin! Aklı seninle olmayanın bedeni yanında olmuş ne yazar?
    Gidenin arkasından nokta koyacaksın ki gelenin ismi büyük harfle başlasın…

  • Bir Erkek Bir Kadını Neden Terk Eder?

    Bir Erkek Bir Kadını Neden Terk Eder?

    Çok sevdiğimiz, onunla bir ömür hayal ettiğimiz kişi ansızın sizden ayrılma kararı alıyor peki neden? işte erkekler neden terk eder? sorusuna cevaplar…

    Sevgi, kadın ve erkeği beraber tutan en önemli kavramdır, sevdiğimiz kişinin her hali bize güzel gelir, fakat arada sevgi bitti mi, karşımızdaki kişinin sözleri, davranışları bizi rahatsız etmeye başlar. Bir erkeğin sizi terk etmesinin en önemli nedeni sizi artık eskisi gibi sevmemesi, kalbinde size ait bir yer kalmamasıdır.

    Cinsellik, eşinizin cinsel ihtiyaçlarını karşılamıyorsanız, beraber olmaktan sürekli bir kaçış içindeyseniz, bu durum da erkeğin sizden soğumasına, sizi terk etmesine neden olabilir.

    Dırdır dırdır.. çok konuşan bir kadınsanız, bir süre sonra partneriniz çenenizden rahatsız olmaya başlayacaktır, hele sürekli eleştiren, kolay kolay bir şey beğenmeyen biriyseniz, kısa sürede terk edilmeye hazır olun!erkekler_neden_terk_eder (1)

    Sürekli beraberlik…
    Fazla samimiyet tez ayrılık getirir derler, o kadar çok görüşmüşsünüzdür ki, birbirinizden bıkma noktasına gelmişsinizdir.
    Yapışık ikizler gibi bir ilişki de maalesef bitmeye mahkumdur.

    Ailesinin sizi istememesi de bir erkeğin bir kadını terk etme nedenlerindendir.
    Ailesi, sizle onlar arasında bir seçenek sunduysa ve sizi yeterince sevmediyse
    ailesini tercih edip, sizi terk edecektir.

    Başka birisi…
    Kalp, birini sevmek kişinin kendi elinde değildir.
    Sevdiğiniz kişi son zamanlarda sizi arayıp sormuyorsa, görüşmeyi kestiyse, muhtemelen aklında ve kalbinde başkası vardır.erkekler_neden_terk_eder (2)

    Kompleksler…
    Kompleksli bir kadınsanız ve bu durum sözle davranışlarınıza yansıyorsa, partneriniz
    kompleksli bir kadınla artık daha fazla birlikte olmak istemeyebilir.

    Evlilik ve bağlanma korkusu
    Günümüz erkeklerinde en sık rastlanılan şey uzun süreli flört yaşadığı kişiyle evlenmeye sıcak bakmamalarıdır.
    Evliliğin verdiği mesuliyetten korkmak, onu sizden uzaklaştırır.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.