Etiket: böbrek

  • Yapay Zeka ile Organ Nakli Kalitesinin Değerlendirilmesi: Hayat Kurtaran Bir Devrim

    Yapay Zeka ile Organ Nakli Kalitesinin Değerlendirilmesi: Hayat Kurtaran Bir Devrim

    Yapay Zeka ile organ nakli kalitesi değerlendiriliyor! OrQA teknolojisi, organ naklini dönüştürerek hayatları kurtarmaya yönelik bir devrim niteliğinde.

    Yapay zeka aracılığıyla organ nakli kalitesinin değerlendirilmesi, bağış için organların kalitesini belirleme konusunda çığır açacak bir yeni yöntem sunuyor. Ulusal Sağlık ve Bakım Araştırma Enstitüsü’nden (NIHR) 1 milyon £’dan fazla fon alan dijital sağlık paketi, Yapay Zeka tabanlı yüz tanıma teknolojisiyle organ değerlendirmesi yapıyor. OrQA (Organ Kalitesi Değerlendirmesi) adı verilen bu teknoloji, Birleşik Krallık genelinde yılda 200’den fazla böbrek nakli ve 100’den fazla karaciğer naklinin gerçekleştirilmesine olanak sağlayabilir.

    Yapay Zeka ile Organ Nakli

    OrQA yazılımının yakın gelecekte NHS bünyesinde lisanslanması planlanıyor ve uluslararası pazarda da yer bulma potansiyeli bulunuyor. Organ nakli cerrahı Colin Wilson, Newcastle Üniversitesi Onursal Klinik Kıdemli Öğretim Görevlisi olarak projenin eşbaşkanlığını yaparak, “Geliştirdiğimiz yazılım organın kalitesini ‘puanlıyor’ ve cerrahların organın nakledilecek kadar sağlıklı olup olmadığını değerlendirmesine destek olmayı amaçlıyor. Nihai umudumuz, OrQA’nın daha fazla hastanın hayat kurtaran nakiller almasıyla sonuçlanması ve onların daha sağlıklı, daha uzun yaşamlar sürmesine olanak sağlamasıdır” diyor.

    Yapay Zeka ile Organ Nakli
    Yapay Zeka ile Organ Nakli

    Şu an itibariyle İngiltere’de organ nakli bekleyen yaklaşık 7.000 hasta bulunmakta. Bu teknoloji, donör hastanesinden alıcı hastaneye yapılan tek seyahatin önemini vurguluyor; çünkü bir organ vücut dışında sınırlı bir süre yaşayabilir.

    OrQA değerlendirmesi, organın hasarını, önceden var olan koşulları ve organ perfüzyonunu (kanın organdan ne kadar iyi temizlendiği) değerlendiriyor. Pıhtı nedeniyle tıkanan organlar, implantasyon sırasında alıcının kan sistemine bağlanamayacağından büyük bir öneme sahip.

    Proje, NHS Kan ve Nakil (NHSBT), Organ Bağışında Kalite (QUOD) biyobankası ve NIHR Kan ve Nakil Araştırma Birimi tarafından destekleniyor. Newcastle, Oxford ve New South Wales üniversitelerinden akademisyenleri içeriyor. NHSBT Organ Bağışı ve Nakli Tıbbi Direktörü Profesör Derek Manas, “Bu, teknolojik altyapıda heyecan verici bir gelişmedir ve doğrulandığında cerrahların ve organ nakli klinisyenlerinin organ kullanımı konusunda daha bilinçli kararlar almasına olanak tanıyacak ve organ kullanımı ile organ nakli arasındaki boşluğun kapatılmasına yardımcı olacaktır. bekleyen hastalar ve hayat kurtaran organları alanlar” diyor.

    Yapay zeka tabanlı bu teknoloji, nakil için uygun donör organlarının sayısını artırmayı hedefliyor. 2021/22’de Birleşik Krallık nüfusunun %41’i NHS organ bağışı kaydına katıldı; bu da 27,7 milyondan fazla kayıtlı kişi anlamına geliyor. Sağlık Bakanı Neil O’Brien, “Birleşik Krallık’ta geliştirilen bu öncü yeni yöntem, yüzlerce hayat kurtarabilir ve bağışlanan organların en iyi şekilde kullanılmasını sağlayabilir. Herkesi organ bağışı kararını bildirmeye davet ediyorum. Bunu ailenizle paylaşın ki sevdikleriniz isteklerinizi yerine getirsin ve başkalarını da kurtarsın” diyor.

  • Ekojenite Artışı Nedir ve Hangi Hastalıklarla İlişkilidir?

    Ekojenite Artışı Nedir ve Hangi Hastalıklarla İlişkilidir?

    Ekojenite artışı, görüntüleme teknikleri kullanılarak yapılan muayenelerde vücut dokularında normalden daha yüksek yoğunlukta yansıyan bölümlerin varlığıdır. Bu durum, genellikle organlarda ya da dokularda meydana gelen anormalliklerin bir işareti olarak kabul edilir. Bu makalede, ekojenite artışının tanımı, nedenleri ve hangi hastalıklarla ilişkili olduğu hakkında bilgi verilecektir.

    Ekojenite Nedir?

    Ekojenite artışı, ultrason (USG) gibi görüntüleme teknikleriyle yapılan muayenelerde, vücut dokularında normalden daha yüksek yoğunlukta yansıyan (yani daha parlak) bölümlerin varlığıdır. Bu durum, genellikle organlarda ya da dokularda meydana gelen anormalliklerin bir işareti olarak kabul edilir. Ekojenite artışı, birçok farklı sebebe bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bunlar arasında inflamasyon, enfeksiyon, tümör, yaralanma ya da dejeneratif değişiklikler sayılabilir.

    Böbrekte ekojenite nedir?

    Böbrekte ekojenite, ultrason görüntüleme sırasında böbrek dokusunun yoğunluğunu gösteren bir terimdir. Normal olarak, böbrek dokusu ultrason sırasında hafifçe ekojeniktir ve ses dalgaları tarafından yansıtılan yoğunluğu düşüktür. Ancak, bazı durumlarda böbrek dokusu daha yüksek yoğunluğa sahip olabilir ve daha ekojen görünebilir. Buna “böbrekte ekojenite artışı” denir.

    Böbrekte ekojenite artışı, birçok farklı nedenden kaynaklanabilir. Bunlar arasında böbrek enfeksiyonları, böbrek taşları, böbrek iltihabı, böbrek yetmezliği, polikistik böbrek hastalığı, diyabet, hipertansiyon, ilaç toksisitesi ve daha pek çok faktör yer alabilir.

    Bazı durumlarda, böbrekteki ekojenite artışı, yalnızca bir geçici durum olabilir ve ciddi bir sağlık sorunu göstermeyebilir. Ancak, bazı durumlarda, ekojenite artışı ciddi bir sağlık sorununun belirtisi olabilir ve tedavi edilmesi gerekebilir.

    Böbrekte ekojenite artışı olan kişilerde genellikle belirtiler olmaz. Ancak, bazı durumlarda idrar yolu enfeksiyonları, ağrı, ateş ve idrar yaparken yanma gibi semptomlar görülebilir. Bu belirtiler varsa, bir doktora danışmak önemlidir.

    Böbrekte ekojenite artışının nedeni, altta yatan hastalığa bağlı olarak değişebilir. Tedavi, altta yatan nedenin türüne ve ciddiyetine göre değişebilir. Bazen, sadece yaşam tarzı değişiklikleri, diyet ve egzersiz önerilirken, bazen ilaç tedavisi, diyaliz veya böbrek nakli gerekebilir.

    Memede ekojenite nedir?

    Memede ekojenite, meme dokusunun ultrason görüntüleme sırasında ne kadar yoğun olduğunu gösteren bir terimdir. Normal olarak, memenin dokusu ultrason sırasında hafif ekojeniktir ve ses dalgaları tarafından yansıtılan yoğunluğu düşüktür. Ancak, bazı durumlarda meme dokusu daha yüksek yoğunluğa sahip olabilir ve daha ekojen görünebilir. Bu duruma “memede ekojenite artışı” denir.

    Memede ekojenite artışı
    Memede ekojenite artışı

    Memede ekojenite artışı, birçok farklı nedenden kaynaklanabilir. Bunlar arasında kistler, fibroadenomlar, enfeksiyonlar, süt kanallarındaki tıkanmalar, kanser ve diğer hastalıklar yer alabilir.

    Bir mamografi, ultrason veya manyetik rezonans görüntüleme (MRI) testi sırasında memede ekojenite artışı tespit edildiğinde, genellikle daha fazla test yapılması gereklidir. Bu testlerin amacı, ekojenite artışının nedenini belirlemek ve kanser gibi ciddi bir hastalığın varlığını tespit etmek için yapılmaktadır.

    Memede ekojenite artışı olan kadınlar genellikle semptomlar göstermezler. Ancak, bazı durumlarda memede ağrı, hassasiyet veya şişlik gibi belirtiler görülebilir. Bu belirtiler varsa, bir doktora danışmak önemlidir.

    Tedavi, memede ekojenite artışının nedenine bağlı olarak değişebilir. Kistler veya fibroadenomlar gibi iyi huylu kitleler genellikle izlemek için takip edilir, ancak bazen cerrahi müdahale gerekebilir. Kanser gibi ciddi hastalıkların varlığında ise, tedavi kemoterapi, radyasyon terapisi veya cerrahi müdahale gibi yöntemlerle gerçekleştirilir.

    oku: Meme cerrahi yada anlayan birileri var mı?

    Mesanede ekojenite nedir?

    Mesanede ekojenite, mesane dokusunun ultrasonografi testi sırasında görüntülenen yoğunluğunu ifade eder. Normalde, mesane dokusu hafif ekojeniktir ve ses dalgalarının dokudan yansıtılması sırasında az yoğunlukta yansır. Ancak, bazı durumlarda mesane dokusu daha yüksek yoğunluğa sahip olabilir ve daha ekojen görünebilir.

    Mesanede ekojenite artışı, birçok farklı nedenden kaynaklanabilir. En yaygın nedenler arasında mesane iltihabı (sistit), mesanede taş veya tümörler, mesane duvarındaki kalınlaşma ve mesane boynu darlığı yer alır.

    Ekojenite artışı, genellikle ultrasonografi testi sırasında tesadüfen keşfedilir. Bununla birlikte, semptomlara bağlı olarak da teşhis edilebilir. Mesane iltihabı gibi durumlarda idrarda yanma, sık idrara çıkma, ağrı ve kanama gibi semptomlar görülebilir. Mesanede tümör veya taş varlığı gibi durumlarda ise sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma hissi, ağrı, kanlı idrar ve idrar yaparken zorlanma gibi semptomlar gözlemlenebilir.

    Tedavi, mesanede ekojenite artışının nedenine bağlıdır. Mesane iltihabı genellikle antibiyotiklerle tedavi edilir. Mesane taşı varlığı durumunda, küçük taşlar sıklıkla doğal olarak atılırken büyük taşlar cerrahi müdahale gerektirebilir. Mesane duvarında kalınlaşma veya mesane boynu darlığı durumunda ise, endoskopik işlemler veya cerrahi müdahale gerekebilir.

    Ekojenite Nedenleri

    Ekojenite artışı, farklı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bu nedenler arasında enfeksiyonlar, inflamasyonlar, tümörler, yaralanmalar, kanamalar, yağ birikmesi, toksik madde birikmesi, dejeneratif değişiklikler gibi faktörler sayılabilir.

    Enfeksiyonlar: Vücutta meydana gelen enfeksiyonlar, özellikle de karaciğer ve böbreklerdeki enfeksiyonlar, ekojenite artışına neden olabilir.

    Inflamasyonlar: Organlarda veya dokularda meydana gelen inflamasyonlar, ekojenite artışının en yaygın nedenlerinden biridir. Özellikle pankreas, safra kesesi ve karaciğerde meydana gelen inflamasyonlar, ekojenite artışına neden olabilir.

    Tümörler: Tümörler, vücut dokularında anormal hücre büyümesi sonucu oluşurlar. Tümörler, ekojenite artışına neden olabilir ve sıklıkla tiroid bezinde, karaciğerde, böbreklerde ve pankreasta görülürler.

    Yaralanmalar: Yaralanmalar, vücut dokularında hasara neden olabilir ve bu da ekojenite artışına yol açabilir. Özellikle karaciğer ve dalakta görülen yaralanmalar, ekojenite artışına neden olabilir.

    Kanamalar: Vücuttaki kanamalar, ekojenite artışına neden olabilir. Özellikle karaciğerde ve dalakta meydana gelen kanamalar, ekojenite artışının en yaygın görülen nedenlerindendir.

    Yağ birikmesi: Karaciğerde yağ birikmesi, ekojenite artışına neden olabilir. Bu durum, yağlı karaciğer hastalığı olarak bilinir ve genellikle aşırı alkol tüketimi veya obezite gibi faktörlere bağlı olarak gelişir.

    Toksik madde birikmesi: Bazı toksik maddeler, vücutta birikerek ekojenite artışına neden olabilir. Özellikle böbreklerde görülen toksik madde birikimi, böbreklerin normal fonksiyonlarını etkileyerek ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.

    Dejeneratif değişiklikler: Yaşlanma süreciyle birlikte, bazı organlarda veya dokularda dejeneratif değişiklikler meydana gelir. Bu değişiklikler, ekojenite artışına neden olabilir ve özellikle karaciğer ve böbreklerde görülür.

    Son ultrasonda artan parankimal ekojenite: Bu ne anlama geliyor?

    Elde edilen son ultrason sonucunda artan parankimal ekojenite, birçok farklı sağlık sorununun belirtisi olabilir. Parankimal ekojenite, ultrason sırasında organlarda yansıyan ses dalgalarının yoğunluğunu gösteren bir terimdir. Bu yoğunluğun artması, organların dokularında bir değişiklik olduğunu gösterir.

    Parankimal ekojenite artışı, birçok farklı hastalığın belirtisi olabilir. Bu hastalıklar arasında yağlı karaciğer hastalığı, safra kesesi hastalıkları, pankreas hastalıkları, böbrek hastalıkları, kalp hastalıkları, kanserler ve enfeksiyonlar yer alır.

    Yağlı karaciğer hastalığı, karaciğerdeki yağ birikiminden kaynaklanır ve karaciğer fonksiyonlarının düzgün çalışmasını engeller. Safra kesesi hastalıkları, safra taşları veya safra kesesi iltihaplanması gibi problemlerden kaynaklanabilir. Pankreas hastalıkları, pankreatit veya pankreas kanseri gibi durumlardan kaynaklanabilir. Böbrek hastalıkları, böbrek enfeksiyonları veya böbrek taşları gibi problemlerden kaynaklanabilir. Kalp hastalıkları, kalp yetmezliği veya kalp kası hastalığı gibi problemlerden kaynaklanabilir. Kanserler, özellikle karaciğer kanseri, böbrek kanseri, pankreas kanseri ve tiroid kanseri gibi kanser türleri, parankimal ekojenite artışına neden olabilir. Enfeksiyonlar, özellikle böbrek enfeksiyonları, parankimal ekojenite artışına neden olabilir.

    Parankimal ekojenite artışı, altta yatan hastalığın tedavisine bağlı olarak düzeltilebilir. Yaşam tarzı değişiklikleri, ilaç tedavisi veya ameliyat gibi tedaviler uygulanabilir. Hastalıkların erken teşhisi ve tedavisi, parankimal ekojenite artışının ilerlemesini engelleyebilir ve daha ciddi sağlık sorunlarının önlenmesine yardımcı olabilir.

    Hangi Hastalıklarla İlişkilidir?

    Ekojenite artışı, birçok farklı hastalıkla ilişkilidir. Bu hastalıklar arasında tiroid hastalıkları, karaciğer hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, böbrek hastalıkları, pankreas hastalıkları, kalp hastalıkları, kanserler ve enfeksiyonlar sayılabilir.

    Tiroid hastalıkları: Tiroid bezinde meydana gelen anormal hücre büyümesi veya tiroid hormonlarının normal düzeylerin altında olması, ekojenite artışına neden olabilir.

    Karaciğer hastalıkları: Karaciğerde meydana gelen hastalıklar, özellikle yağlı karaciğer hastalığı, ekojenite artışına neden olabilir.

    Safra kesesi hastalıkları: Safra kesesi taşları veya safra yolu tıkanıklığı gibi safra kesesi hastalıkları, ekojenite artışına neden olabilir.

    Böbrek hastalıkları: Böbreklerdeki dejeneratif değişiklikler, böbrek enfeksiyonları veya böbrek taşları, ekojenite artışına neden olabilir.

    Pankreas hastalıkları: Pankreas kanseri veya kronik pankreatit gibi pankreas hastalıkları, ekojenite artışına neden olabilir.

    Kalp hastalıkları: Kalp yetmezliği veya kalp kası hastalıkları, karaciğerde kanın birikmesine neden olabilir ve ekojenite artışına yol açabilir.

    Kanserler: Bazı kanser türleri, ekojenite artışına neden olabilir. Özellikle karaciğer kanseri, böbrek kanseri, pankreas kanseri ve tiroid kanseri gibi kanser türleri bu duruma yol açabilir.

    Enfeksiyonlar: Bazı enfeksiyonlar, özellikle böbrek enfeksiyonları, ekojenite artışına neden olabilir.

    Oku: Hiperekojen ekojenik bağırsak Tıklayın!

    Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

    Ekojenite artışı, altta yatan hastalığın tedavisine bağlı olarak düzeltilebilir. Örneğin, yağlı karaciğer hastalığına bağlı ekojenite artışı, alkol tüketiminin azaltılması ve kilo verme gibi yaşam tarzı değişiklikleriyle düzeltilebilir. Safra kesesi taşlarına bağlı ekojenite artışı ise safra kesesi ameliyatıyla tedavi edilebilir.

    Böbrek hastalıklarına bağlı ekojenite artışı, böbrek fonksiyonlarının iyileştirilmesi veya enfeksiyonların tedavisiyle düzeltilebilir. Kalp yetmezliği veya kalp kası hastalığına bağlı ekojenite artışı ise kalp hastalıklarının tedavisiyle düzeltilebilir.

    Kanserler, özellikle erken teşhis edildiğinde, cerrahi müdahale, kemoterapi veya radyoterapi gibi tedavilerle başarılı bir şekilde tedavi edilebilir. Ancak ilerlemiş kanserlerde, ekojenite artışı genellikle kalıcı olabilir.

    Sonuç Olarak,

    Ekojenite artışı, birçok farklı hastalığın belirtisi olabilir ve altta yatan hastalığın tedavisine bağlı olarak düzeltilebilir. Hastalıkların erken teşhisi ve tedavisi, ekojenite artışının ilerlemesini engelleyebilir ve daha ciddi sağlık sorunlarının önlenmesine yardımcı olabilir. Bu nedenle, herhangi bir ekojenite artışı belirtisi gösteren kişilerin bir doktora danışması önerilir.

  • Çocukların Böbrek Sağlığı Nasıl Korunur?

    Çocukların Böbrek Sağlığı Nasıl Korunur?

    Çocukların böbrek sağlığını koruma yöntemleri, çocuğunuzun böbrek hastalıklarının baş göstermesine ya da var olan böbrek hastalığının ilerlemesine ve ileride böbrek yetmezliğine sebebiyet verebileceğinden, düzenli bir şekilde uygulanması gerektiğini unutmayın. Bu yüzden çocuğunuzun böbrek sağlığı için erkenden korumak için tedbirler almalısınız.

    Çocuklarda Böbrek Sağlığı Nasıl Korunur?

    Çocukların böbrek sağlığını koruma yolları aşağıda sıralanmıştır;

    • Çocuğunuzun bol bol sıvı almasını sağlayın. Bu çoğu ebeveyn tarafından yapılmaz. Genellikle ebeveynler çocuğun yiyeceğine önem verir ve içeceklerini ihmal eder. Aksine, suyun vücuttaki düzenleyici görevi oldukça fazladır. Metabolizmayı bir düzene sokar ve antioksidan görevi görür. Bebeklere, anne sütünü içmeyi bıraktıktan sonra 6.aydan itibaren her yemekten sonra 100 ml sıvı verilmelidir.
    • Çocuğunuza vereceğiniz yemeklerdeki tuz oranına dikkat edin. Eğer çocuğunuzun aldığı tuz oranı fazla ise bu tuz böbrekler aracılığı ile atılır. Tuz atılırken de böbrekler aşırı derece yorulur.
    • Çocuğunuzda böbrek taşı oluşmaması için tedbirli davranın. Çocuğunuza bol su vererek ve tuz tüketimini de kontrol altına alarak böbrek taşı oluşma ihtimalini azaltabilirsiniz. Bu hususta, potasyum değeri fazla olan sebze ve meyveler ile çocuk beslenmelidir.
    çocuklarda böbrek sağlığını koruma
    çocuklarda böbrek sağlığını koruma

    Çocuğunuzun Böbreğine Zarar Veren Nedenler Nelerdir?

    Çocuğunuz yeteri miktarda su alamazsa ya da yeterli miktarın üstünde tuz tüketirse, böbrekleri büyük ölçüde zarar görür. Bunlar, birkaç yıl çocuk için soruna yol açmasa da, ileriki yaşlarında böbrek hastalıklarına ve böbrek yetmezliğine yol açabilir. Bunların haricinde çocuğun böbreklerine zarar veren alışkanlıklar ise; sigara, yetersiz uyku, kahve ve gün içinde fazla protein alınmasıdır.

    Çocuk İleride Böbrek Hastalarına Yakalanabilir mi?

    Eğer çocuğunuzun böbrek sağlığını koruyucu tedbirler almazsanız, çocuğunuzun ileride böbrek hastalıklarına yakalanma ihtimali oldukça fazladır. Böbreklerin sağlıklı çalışmadığını gösteren işaretler için tıklayın!

  • Çocuk Nefrolojisi Nedir? Çocuk Nefroloji Bölümü Hangi Hastalıklarla İlgilenir?

    Çocuk Nefrolojisi Nedir? Çocuk Nefroloji Bölümü Hangi Hastalıklarla İlgilenir?

    Çocuk nefrolojisi 0-18 yaş gurubunda yer alan çocukların böbrek ve idrar yolları sorunları ile ilgilenmektedir. Çocuklarda görülen böbrek ve idrar yolları hastalıklarının tanısı ve tanıya uygun tedavi yöntemlerinin uygulandığı bu bölümün sorumlulukları doğuştan ve sonradan oluşan böbrek ve idrar yolları rahatsızlıklarıdır.

    Çocuk Nefroloji Bölümü Hangi Hastalıklarla İlgilenir?

    Çocuk Nefroloji bölümü, sebebi böbrek ve idrar yolları hastalıkları olan;
    • Akut ve kronik böbrek yetmezliği,
    • Böbrek reflüsü,
    • Tek böbrekli doğulması,
    • Böbreğin hasar görmesi,
    • Böbrekte büyüme ve şişme,
    • Böbrek taşı,
    • Böbrek tüpleri iltihabı,
    • Böbreklerde kalsiyum birikmesi,
    • Böbrek kisti,
    • Böbrek toplama kanalları sorunları,
    • Böbrek damarlarında tıkanıklık,
    • Böbrek kaynaklı vücutta asit birikmesi,
    • İdrarda kanama görülmesi,
    • İdrarla protein atılması,
    • Yatak ıslatma
    Gibi çocuklarda görülen şikayetlerle ilgilenir.

    Çocuk Nefrolojisi Nedir? Çocuk Nefroloji Bölümü Hangi Hastalıklarla İlgilenir? | 1

    Çocuk Nefroloji Muayenesi Nasıl Yapılır?

    Yaşanılan şikayetler nedeniyle Çocuk Nefroloji bölümüne başvurulmasının ardından tanı ve tedavi uygulanabilmesi için Nefroloji muayenesi nasıl yapılır sorusu yanıtlanmalıdır. Tanı işlemlerince çocuk nefroloji bölümü;
    • Rutin idrar ve kan tahlilleri
    • İleri kan ve idrar tahlilleri
    • İleri görüntüleme yöntemleri (ultrason, bilgisayarlı tomografi, MR, inravenöz piyelografi, vb.)
    • Sistoskopi ve ürodinami tetkikleri
    • Böbrek biyopsisi
    Uygulamalarından faydalanabilmektedir.

    Çocuk Nefroloji Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

    Yukarıda bahsedilen şikayetlerle ilgili yapılan tanı çalışmaları sonrası çocuklarda uygulanacak çocuk nefroloji tedavi yöntemleri uzman doktor tarafından belirlenmektedir. Tanı sonrası konulan teşhise yönelik olarak çocuklarda;
    • Böbreklerin çalışmasını düzenlemek için diyet tedavisi,
    • Böbreklerin çalışmasını sağlamak için diyaliz tedavisi,
    • Böbrek veya mesane taşının kırılması için şok dalgaları tedavisi,
    • İdrar yolu enfeksiyonlarının sökülmesi için ilaç tedavisi,
    • Böbreğin tamamını veya bir kısmını kaldırmak için ameliyat,
    • İş göremeyen böbreklerin yerine uygun böbrekle yapılacak böbrek nakli
    Uygulanabilecek tedavi yöntemleri olarak rahatsızlığın gerektirdiği ihtiyaca yönelik olarak uygulanabilmektedir.

    Çocuklar İçin Bağışıklık Sistemi Güçlendiren Özel Karışımlar Tıklayın !

  • Pirinç patlağında sağlığı tetikleyen 3 madde!

    Pirinç patlağında sağlığı tetikleyen 3 madde!

    Çoğumuzun çok sevdiği pirinç patlağında sağlığa zararlı 3 önemli madde bulundu

    Yurt dışında yapılan araştırmalara göre atıştırmalık olarak tercih ettiğimiz pirinç patlaklarının sağlığa zararlı olduğu ortaya çıktı. Meğer bu atıştırmalık o kadar da masum değilmiş.

    Diyet yapanların vazgeçilmezi olan pirinç patlağını bu açıklamadan sonra yememenizi öneririz.

    Yapılan kontrollerden sonra pirinç patlağında sağlığa zararlı bir takım bulgular çıkmış olup kanseri ve böbrek rahatsızlıklarını tetiklediği açıklandı. İçinde barındırdığı Arsenik, Akrilamid ve Kadmiyum maddeleri kemik hastalıklarına kadar ciddi sağlık sorunlarının yaşanmasına neden oluyor.

    Özellikle aşırı dozda kullanılan Akrilamid maddesi kanser hastalığına davetiye çıkarıyor. Bu maddenin birçok gıda da yer aldığı uzmanlar tarafından belirtildi.

    qcvcn_1476274189_5574

    Ancak evde kendiniz pirinç patlağı yapabilirsiniz. İşte sizlere hem kolay hem de sağlıklı pirinç patlağı yapımını göstereceğiz. Eğer bu tarife uyarsanız evde keyifle ve istediğiniz kadar pirinç patlağı yapabilirsiniz. Pirinç patlatmanın genel olarak 3 yolu vardır ama sadece ikisini evde deneyebilirsiniz. İşte en basit haliyle evde pirinç patlatma.

    Pirinçler mısır gibi kızgın yağa koyup öyle çatur çutur patlayıp etrafa dağılmaz.  Pirinçler attığınız kızgın yağın içinde 3-4 saniye içinde patlar ve ses çıkarmaz. Sadece nasıl patladığını görürsünüz. İlk denemede başarılı olmak ve nasıl etki ettiğini görmek için az biraz deneyin sonra istediğiniz kadar pirinç patlatmayı deneyin. Evde pirinç patlağı yapmak için bakalım neler gerekliymiş:

    -1 çay bardağı pilavlık pirinç

    -1 su bardağı su

    -Kızartma yağı ve

    -Metal un eleği

    Evde pirinç patlağı nasıl yapılır:

    1 çay bardağı pirinci öncelikle yarım saat kadar ıslatın ve bekletin.  Nişastası arınana kadar yıkayın ve sonrasında süzün. 1 su bardağı kaynayan suya süzdüğünüz pirinçleri ekleyin. Tencere kaynamaya başlayınca ocağın altını kısın ve kapağı tam kapatmayın aralayın. Normal pilav yapar gibi pişene kadar pilavlar ocakta kalsın. Daha sonra yarım saat kadar pirinçleri dinlendirin.

    Dinlenen pirinçleri fırın kağıdı serilmiş kağıda dökün ve pirinçleri güzelce kurutun.  Kuruyan pirinçleri dumanı çıkana kadar sıcaklıktaki kızgın yağın içine atın ve yağın yüzüne çıkan pirinçleri elek yardımıyla alıp tabağa koyun. Bu işlemi tüm pirinçleriniz patlayana kadar devam edin.

    İşte bu kadar pirinç patlağınızı afiyetle yiyin :)

  • Hangi vitamin, hangi hastalığın nedeni?

    Hangi vitamin, hangi hastalığın nedeni?

    Dr. İbrahim Bağcivan, vücudumuzun ihtiyacı olan vitaminlerin fazla kullanımının, hangi hastalıklara neden olduğunu açıkladı.

    Vitaminler, hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için olmazsa olmaz besin öğelerinden biri. Günümüzde vitaminlerin öneminin anlaşılması, tedavilerin de bir parçası haline gelmesine neden oldu. Ancak yararı sayılamayacak kadar çok vitaminin gereğinden çok alınması bir çok tehlikeyi de beraberinde getiriyor.

    Dr. İbrahim Bağcivan, her ilacın aslında bir zehir olduğunu ve ilacı zehirden ayıran tek özelliğin dozu olduğunu belirterek, “İnsan için en önemli, en hayati olan su bile gereksiz ve fazla tüketildiğinde önemli sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Günümüz tıbbında vitaminlerin hangi şartlarda tedavi amacı ile hangi şartlarda tedbir amacı ile kullanılacağı bellidir” diyor.

    Vitamin eksikliğinin hastalıklara yol açabileceği ilk olarak 1896 yılında anlaşılıyor ve şu sonuç ortaya çıkıyor:

    C vitamini eksikliğinde cilt ve dişeti problemleri.
    A vitamini eksikliğinde görme problemleri.
    D vitamini eksikliğinde kemik problemleri.
    B vitamini eksikliğinde cilt ve sinir sistemi problemleri oluşuyor.
    Vejetaryen beslendiği bilinen kişilerde ise, hayvansal gıda tüketmediklerinden dolayı B12 vitamini eksikliği görülüyor. Bu nedenle vejetaryen beslenmeyi tercih eden kişilere tedbir amaçlı B12 vitaminini öneriliyor.

    Sadece yetersiz beslenme yüzünden olmuyor
    Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde beslenme problemlerinden kaynaklanan vitamin eksikliklerine pek sık rastlanmıyor. Bununla beraber vitamin eksikliği yalnızca yetersiz beslenmeye bağlı olarak ortaya çıkmıyor. Yaşamımızın değişik dönemlerinde artmış ihtiyacın (bebeklik, gebelik, ergenlik) karşılanamaması, diyabet, böbrek yetmezliği, barsaktan emilim bozukluğuyla seyreden hastalıklar, mide ameliyatları, yoğun alkol kullanımı gibi birçok durumda eksiklikler ortaya çıkabiliyor. Vitamin tedavisi denildiğinde bu risk gruplarına özel tedavi yapılması gerekiyor. Ancak günümüzde doğal besinlerle alınması gereken vitaminler ihtiyaç oluşmadan ilaç olarak rastgele alınıyor.

    Fazla alınan A, D, K vitaminlerine dikkat!
    Vitaminler kimyasal özelliklerine göre suda eriyen ve yağda eriyen vitaminler olmak üzere iki gruba ayrılıyor. B ve C vitaminleri suda eriyebildiği için vücudumuzda depo edilmesi söz konusu olmuyor. Bu nedenle eksiklikleri yağda eriyen vitaminlere göre daha sık görülüyor. Fazla tüketilmeleri vücutta birikim yapmadığı için çoğu zaman sorun oluşturmuyor. Yağda eriyen vitaminler (A, D, E, K vitaminleri) fazla alındığında vücutta birikiyor ve kontrolsüz kullanıldığı zaman “hipervitaminoz” denilen vitamin fazlalığına yol açabiliyor. Vitamin eksikliğinin sağlık sorunu olması gibi fazlalığı da sağlık sorunlarına neden olabiliyor.

    D vitamini fazla alındığında: Kalsiyum fazlalığının yanı sıra, D vitamini zehirlenmesine yol açıyor. Artmış D vitamini vücutta fazla kalsiyum emilmesine, dolayısıyla ciddi kalsiyum fazlalılığına neden oluyor. Bu da kalp ve böbrek sağlığı açısından ciddi ve önemli sonuçlar doğuruyor.

    A vitamini fazla alındığında: Ciltte koyulaşmaya, pullanmaya, kafa içi basıncının artmasına, şiddetli baş ağrısına, görme sorunlarına neden olabiliyor.

    K vitamini fazla alındığında: Kanın pıhtılaşmasına yönelik sorunları ortaya çıkarabiliyor.

    Fazla D vitamini almak kandaki kalsiyumu artırıyor
    Vitamin kullanımı ile karşılaşılan sorunlar bu ilaçların ilaç gibi değerlendirilmeyip masum ve zararsız sanılmaları gibi yanlış bir kanıdan kaynaklanıyor. Hal böyle olunca doktor önerisi olmadan, kontrolsüz ve bilinçsiz vitamin kullanımı değişik sağlık sorunlarına da yol açabiliyor. Özellikle ihtiyaçtan fazla alındığında vücutta depo edilebilen yağda eriyen vitaminlerin fazlalığına daha sık rastlanıyor. Fazla alınan vitaminler, bazı sağlık sorunlarına yol açabiliyor:

    D vitamini fazlalığı kan kalsiyum düzeyinde artmaya ve buna bağlı olarak kas krampları, kalp ritim problemleri, kabızlık gibi sorunların oluşumuna neden oluyor.

    A vitamini fazlalığı beyin basıncının artmasına, kas güçsüzlüğüne, baş ağrısına, görme problemlerine yol açıyor.

    C vitamininin vücutta depo edilmemesine rağmen idrarla atıldığından bazı böbrek taşlarının oluşmasını sağlıyor.

    Son dönemlerde yapılan bilimsel çalışmalar da yüksek dozda kullanılan E ve C vitaminlerinin akciğer kanserinin oluşumunu artırdığını gösteriyor.

    Yine yapılan çalışmalarda yüksek doz A, C ve E vitamini kullanmanın mide-barsak, prostat kanserinde kanser gelişimine neden olmasa bile beklenen yaşam süresini kısalttığı, tümörün büyümesine ve ilerlemesine katkı sağladığı gösteriyor.

    Doktora danışmadan almayın
    Günlük ihtiyaç kadar doğal gıdalardan alınan vitaminlerin herhangi bir soruna yol açmadığı biliniyor. Bu nedenlerden dolayı ihtiyaç gruplar dışında sağlıklı beslenmenin vitamin alımı için yeterli olduğu, ek vitamin ihtiyacının ise doktor tavsiyesine göre planlanmasının gerekliliği vurgulanıyor.

    Hangi dönemde hangi vitamin?
    İnternational Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Bağcivan, hangi dönemde hangi vitaminlerin alınması gerektiğini şöyle sıralıyor:

    Süt çocukluğu dönemi: D Vitamini
    Gebelik: Folik asit
    Böbrek yetmezliği olanlar ve diyaliz hastaları: Folik asit, D vitamini
    Mide ve bağırsak ameliyatı geçirenler: B12 vitamini
    Barsaktan emilim problemi ile seyreden hastalıklar: D vitamini, B12
    Yoğun alkol kullanımı: B1, B12
    Şeker hastaları: B1, B6
    Vejetaryen: B12

  • Tatilcileri bekleyen gizli tehlike: Havuz sistiti

    Tatilcileri bekleyen gizli tehlike: Havuz sistiti

    Sağlık için gerekli şartlara sahip olmayan havuzlar ve kimi zaman da deniz suyu idrar yolu enfeksiyonlarına neden olabiliyor. Havuz enfeksiyonları arasında en sık rastlanan şikâyet ise ‘havuz sistiti’ olarak gösteriliyor.

    Medicana Samsun Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Op. Dr. Ahmet Gençbay tatilcilere önemli uyarılarda bulundu.

    Sistit nedir?
    Sistit; mesanenin (idrar kesesi) iltihaplanmasıdır. Anatomik olarak erkeklerden farklı olmalarından dolayı kadınlarda daha sık görülen sistit, ihmal edildiği takdirde kronikleşebilir ve üriner sistemde (mesane ve böbreklerde) kalıcı hasara neden olabilir.

    Bakteriyel sistitler genellikle 20-40 yaşları arasındaki genç kadınlarda daha sık görülür. Her 5 kadından biri, yaşamının herhangi bir döneminde en az bir kez sistit geçirmektedir. Kadınlarda sistitin daha fazla görülmesinin en sık sebebi üretranın daha kısa olmasıdır. Sistitin en sık görülen etkeni, vakaların yüzde 85’inden sorumlu olan Koli basilidir. Normalde bu bakteriler kalın bağırsakta bol miktarda bulunurlar. Bazı risk faktörlerinin varlığında bu bakteriler mesaneye ulaşarak sistite neden olurlar.

    Sistite neden olan risk faktörleri nelerdir?
    Kötü genital temizlik
    İdrar akımının engellendiği durumlar (üriner sistemde taş, tümör veya sonda gibi yabancı cisim bulunması)
    Nörolojik olarak mesanenin boşalamaması
    Şeker hastalığı
    Hamilelik
    Yaşlılık
    Düzensiz cinsel ilişki ( sistit yeni evlilerde daha sık görülür ki, buna ‘balayı sistiti’ denir )
    Menopoz dönemi
    Erkeklerde prostat ve üretra hastalıkları

    Sistitin belirtileri nelerdir?
    Dizüri (idrar yaparken yanma, sızı, ağrı)
    Pollaküri (sık idrara çıkma) ve az idrar yapma
    Acil idrar yapma hissi
    Tam boşalamama hissi
    Kötü kokulu ve bulanık idrar
    Disparoni (cinsel ilişki sırasında ağrı duyulması)
    Kasıklarda ve göbek altında ağrı olması
    Hematüri (idrarda kan olması)

    Sistitin tanısı nasıl konur?
    Sistitin tanısında en önemli bulgu anamnezdir. Hastaların çoğunda yukarıda bahsedilen şikayetlerden birçoğu vardır. Bu şikayetlerle gelen bir hastaya ilk yapılacak tetkik, idrarın mikroskobik incelenmesidir. Sistitli bir hastanın idrarında alyuvarlar, akyuvarlar ve bakteriler görülmelidir. Enfeksiyona neden olan bakteriyi tanımlayabilmek için de idrar kültürü gerekebilir. Sistite sebep olan birincil bir hastalık düşünülüyorsa hastaya üriner ultrason, İVP (ilaçlı böbrek filmi) ve sistiskopi (ışıklı bir aletle mesaneye bakma işlemi) de yapılabilir. Sistit ve altta yatan neden tedavi edilmezse, kronikleşebilir ve hastayı zayıf ve bitkin bırakabilir.

    Sistit nasıl tedavi edilmelidir?
    Bakteriyel bir hastalık olduğundan dolayı tedavide antibiyotikler kullanılmalıdır. Kültür sonuçları çıkana kadar tedaviye gram negatif basillere etkili ilaçlarla başlanmalıdır. Daha sonra tedavi kültüre göre düzenlenmelidir.

    Sistitten korunmak için neler yapılmalıdır?
    Günlük su alımı en az 2 litre olmalıdır. Su, bakterilerin mesaneye tutunmasını engeller ve dışarı atılmasını sağlar.

    Kahve, koyu çay, alkol gibi içecekler ve acılı baharatlı yiyecekler en aza indirilmelidir. Bunların mesane üzerinde uyarıcı etkileri vardır.

    Mümkün olabildiği kadar sık idrara çıkılmalıdır. İdrarı tutmak mesanedeki bakterilerin mesane duvarına yapışmasını ve enfeksiyon oluşmasını kolaylaştırır.

    Tuvaletten sonraki temizlik doğru olmalıdır. Temizlik önden arkaya doğru yapılmalıdır. Böylece bakterileri idrar kanalına doğru taşımamış olursunuz. Sadece kağıtla silinmek yeterli değildir. Anal bölge mutlaka bol suyla yıkanmalıdır. Ancak aşırı hijyen takıntısı normal vajinal florayı bozabileceğinden dikkatli olunmalıdır.

    Vajinal deodorant, parfümlü sabun, pudra kullanımı idrar kanalını tahriş edebileceğinden bu tür ürünler kullanılmamalıdır.

    İç çamaşırı tercihi doğru yapılmalıdır. Sıkı, dar pantolonlar ve naylonlu iç çamaşırları giymeyin. Bahsedilen giysiler genital bölgenin nemlilik oranını artırarak bakterilerin üremesini kolaylaştırır.

    Pamuklu iç çamaşırları tercih edilmeli ve her gün değiştirilmelidir.

    Cinsel ilişkiden sonraki erken dönemde idrara çıkılmalıdır. Bu durum bakterilerin yayılmasını önlemektedir.

    Menopoz sonrası dönemde östrojen kremleri kullanılmalıdır.

    Özellikle yaz aylarında havuz sistitine dikkat edilmelidir. Kalabalık ve kirli havuzlara girmekten kaçınılmalıdır.

  • Hamilelikte Mide Yanması ve Sindirim Güçlüğü

    Hamilelikte Mide Yanması ve Sindirim Güçlüğü

    Her ne kadar sindirim güçlüğünüzün nedeni gebeliğiniz öncesi sindirim güçlüğü nedeni ile aynı olsa da gebelikte eklenen bazı etmenler rahatsızlığı etkileyebilir.

    Gebeliğin erken dönemlerinde vücudunuz fazla miktarda östrojen ve progesteron salgılar. Bu hormonlar mide bağırsak sistemini de içine alan birçok yerdeki düz kasları gevşetmektedir. Sonuç olarak yiyecekler şişkinliğe ve sindirim güçlüğüne yol açacak biçiminde yavaş hareket ederler. Sizin için rahatsız edici olabilir. Ancak bu yavaş emilim bebeğiniz için besinlerin daha yavaş ve iyi emilmesini, kana geçmesini, plasentaya ve oradan da doğrudan bebeğin sistemine geçmesini sağlar. Siz mide-bağırsak sisteminizle ilgili ağrı çekerken bebeğiniz bunları hissetmeyecektir. En azından bu rahatsızlık doğru şeyleri yemenizi engellemeye başlayana dek.

    Mide ile yemek borusu arasındaki kas halkası mide özsuyunun, yiyeceklerin geri yemek borusuna geçmesini önler. Bu kas halkasının gevşemesi nedeniyle mide özsuyu yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusu dokusunu tahriş eder ve kalbin bulunduğu hizada yanma hissedilir. Bu nedenle bu yanmaya “yürek yanması” da denir ama kalple hiçbir ilgisi yoktur. Son altı ayda sorun rahim büyüyüp mideye baskı yapması ile artabilir.

    Hamsızlığın olmadığı bir 9 ay geçirmek olanaksız gibi bir şeydir. Bu gebeliğin hoş olmayan yanlarından biridir. Önlemenin ya da azaltmanın bazı yöntemleri vardır.

    – Çok kilo almaktan kaçının. Fazla kilo mideye olan basıncı arttırır.
    -Bel ve karın bölgenizi sıkan giysiler giymeyin.
    -Üç büyük öğün yerine birden fazla küçük öğün yemeye çalışın.
    -Yavaş, küçük lokmalar halinde ve çok çiğneyerek yiyin.
    -Midenizi rahatsız edecek yiyeceklerden uzak durun. Bunlar arasında acı, bol baharatlı, kızartılmış, yağlı yiyecekler, işlemlerden geçmiş etler (salam, sosis, sucuk vb), çikolata, kahve, alkol, karbonatlı içecekler sayılabilir.
    -Sigara içmeyin
    -Belinizi bükerek eğilmek yerinize dizinizi bükün.
    -Başınız 15 cm. yükseltilmiş biçimde uyuyun.

    Eğer bütün bunlar başarısız olursa hekiminize başvurun. Size düşük sodyum içeren antiasidler önerilebilir. Fazla miktarda sodyum ya da sodyum bikarbonat içeren ilaçlardan uzak durun.

  • Balayı sistiti cinsel hayatınızı etkilemesin

    Balayı sistiti cinsel hayatınızı etkilemesin

    Yaz aylarının gelmesi ile birlikte düğünlerin artması yeni evli çiftlerde sıkça görülen bir sağlık problemi olan balayı sistitinin de artmasına sebep oldu. Yeni evli çiftlerin ilerleyen cinsel yaşamlarıyla ilgili süreçlerde belirleyici etkisi olan balayı sistiti konusunda, Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) yeni bir basın açıklaması yaptı. Toplumsal çalışmaları ve basın açıklamalarıyla ülkemizde gündem yaratan CİSED’in basın açıklamasından işte çok çarpıcı başlıklar:

    İlk cinsel ilişki öncesi veya hemen sonrasında idrar yapın
    Yeni evli çiftlerin yaşamında her zaman keyifle ve güzelliklerle anılacak bir gün olan balayının, idrar kanalı enfeksiyonu olan sistit nedeniyle çileye dönüşebileceğine dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Balayı sistiti; ilk cinsel ilişkilerini evlilik sonrası balayında yaşayan bayanlarda uzun ilişki süreleri ile birlikte vajinanın hemen önünde ona bitişik olarak yer alan, üretra olarak da bilinen dış idrar yolunun tahriş olmasıyla ortaya çıkar. Ülkemizde evlilik öncesi cinsel ilişkinin genellikle özgürce yaşanamaması nedeniyle, yeni evli çiftler evlilikle birlikte ilk defa yaşayacakları cinselliği balayı olarak tanımlanan ilk günlerinde hem sayı olarak fazla, hem de süre olarak uzun yaşamaktadırlar. Bunun doğrultusunda da yaşanılan aşırı cinsellik sürtünmeye ve dolayısıyla da üretrada tahrişe neden olabilmektedir. Cinsel ilişki ile zaten tahriş olmuş olan idrar kanalı da bakterilerin kolayca yerleşip üreyebilecekleri uygun ortamı hazırlamaktadır. Yani balayında yapılan aşırı seks balayı sistitine sebep olabiliyor. Bu duruma, bir de yaz aylarında balayı için gidilen mekânların yeterince sağlıklı olmaması da eklenince balayı sistiti kaçınılmaz olmaktadır. Balayı sistitinin en sık görülen belirtileri ise; idrar yaparken yanma ve acıma hissi, sık ve ani idrara çıkma ihtiyacı, bulanık ve bazen pembemsi idrar rengi, karnın alt bölgesinde ağrı hissidir. Bu belirtilerin oluşması ilk olarak balayı sistitini akla getirmeli ve cinsel ilişkiye ara verilerek bir uzmana danışılmalıdır. Çünkü var olan enfeksiyonlar ile yaşanılacak bir cinsel deneyim cinsel ilişkiyi acılı hale getirebilmektedir. Bu durum ilk cinsel tecrübesini yaşamış olan kadının, çok şiddetli ağrılarla yüz yüze gelmesine sebep olmakla birlikte kadının cinsellikten uzaklaşmasına veya soğumasına da neden olabilmektedir. İlk cinsel deneyimini yaşayacak olan genç kadın, ilk geceye yönelik acıma-kanama gibi zaten var olan korkularını haklı çıkarmaya meyilli olmakta ve yaşanılan sistit nedeniyle cinselliğin acılı olduğu ve hep böyle devam edeceği yönünde bir kanıya saplanabilmektedir. İlk ilişkileri şiddetli bir ağrı ile yaşamak, sonraki ilişkilerinde de bu şekilde bir cinsel yaşama sahip olunacağı endişesine yönelik duygular ve hep ağrı olacağına dair korku nedeniyle cinsel ilişki sırasında vajen kuru kalabilir, yeterince zevk alınamayabilir. Tedavi edilmeyen ve ciddiye alınmayan balayı sistiti ileride cinsel isteksizliğe ve disparoni adı verilen cinsel ağrı bozukluğuna zemin hazırlayabilir. Bu nedenle balayı sistiti olasılığını azaltmak için cinsel ilişki öncesi ve hemen sonrasında idrar yapılmaya çalışılarak idrar kanalında var olabilen ya da cinsel ilişkiyle idrar kanalına doğru zorlanan bakterilerin dışarı doğru yıkanıp atılması sağlanabilir. Bunun için de bol sıvı içmek faydalı olacaktır. Cinsel yaşamı yeni başlayan kadının vajen ıslaklığını sağlaması çok kolay değildir. Vajen ıslaklığı için bazı kremler kullanılabilir. Çünkü kuru ilişki de, enfeksiyona neden olabilen etkenlerden biridir. Su bazlı kayganlaştırıcılar kullanılarak olası idrar kanalı tahrişi engellenebilir ve böylece balayı sistiti riski azaltılabilir. Tüm bu önlemlere rağmen balayı sistiti yine de olabilir, bu durum halinde bir uzmana danışmak ve tedavi önerilerine uymak, iyileşmek ve sonraki cinsel yaşam sağlığı için çok önemlidir.” dedi.
    Evlenmeden önce cinsel danışmanlık ve rehberlik hizmetleri alınmalı
    Evlilik ve balayı öncesi cinsel eğitim ve danışmanlık almanın, ilk cinsel deneyimlerde oluşabilecek sıkıntıları ve bunların getirebileceği cinsel problemleri ortadan kaldırabileceğine dikkat çeken CİSED Genel Sekreteri ve CİSED Medya ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Psikolog Serap Güngör; “Cinsellikle ilgili korkuların ve soğukluğun atılması noktasında kişinin temel cinsel eğitiminin olması çok önemlidir. Kişi eğer gerekli olan cinsel eğitime önceden sahipse karşılaşılan sorunları daha kolay ve kısa zamanda atlatabilir. Ama kişi eğitimsizse korkmaya devam edebilir ve var olan cinsel sorunları bir hayat boyu devam edebilir. İşte tam da bu sebeplerden dolayı, evlenmeden önce çiftlerin mutlaka cinsel bilgi düzeylerini artırıcı cinsel danışmanlık ve rehberlik hizmetleri almaları önemlidir. Alınan cinsel danışmanlık ve rehberlik hizmetleriyle çiftler; cinsellikle ilgili kaygı ve endişelerini giderebilirler, cinsel mitlerini ortadan kaldırabilirler, bedenlerini ve haz noktalarının keşfedebilirler, evlilik sürecinde ihtiyaç duyacakları doğru bilgi ve materyalleri elde edebilirler. Buna ek olarak, karşılaşılabilecek olası cinsel sorunlarla ilgili daha bilinçli çözüm yolları bulabilmeleri açısından da bir cinsel danışmana başvurmak çok önemlidir. Ayrıca bütün bu durumlara ilaveten çiftlerde herhangi bir cinsel hastalığın bulunup bulunmadığının araştırılması ve fiziksel muayene sürecinden geçmeleri de çok önemlidir. Yani yeni evlenecek olan çiftlerin anatomik yapılarının cinsel yaşamlarıyla uyumlu olup olmayacağı tespit edilmelidir.” dedi.
  • Gençleşmek için 12 formül

    Gençleşmek için 12 formül

    Prof. Dr. Mehmet Öz, garanti ömür sürenizi uzatma kılavuzu hazırladı. Tüm dünyada tanınan Öz, ‘Siz: Genç Kalın’ adlı kitabında daha uzun yaşamak isteyenlere, uzun ömrün formülünü veriyor. Öz ayrıca size, 14 günlük ‘Siz: Uzatılmış Garanti Planı’yla; hayatınıza yeni baştan yön vermenin yollarını açıklıyor. Mehmet Öz, Amerika’da en popülerler listesine giren kitabını sizler için anlattı.

    Prof. Dr. Mehmet Öz’e göre sürekli genç olmanın 12 formülü…

    1. Vitaminlerinizi alın
    Düzenli olarak B6, C, D, E vitamini, kalsiyum ve folat alın.
    2. Sigarayı bırakın
    Sigara sizi 8 yaş, yaşlı gösterir.
    3. Tansiyonunuzu öğrenin
    Düşük kan basıncına sahip bir kişi, yüksek kan basıncına sahip bir kişiden 25 yaş kadar daha sağlıklıdır.
    4. Stresi azaltın
    Sağlam sosyal ilişkiler kurarak ve stres azaltma stratejilerinden yararlanarak, stresten mümkün olduğunca uzaklaşın.
    5. Diş ipi kullanın
    Diş ipi kullanmak ve dişlerinizi düzenli olarak fırçalamak son derece önemlidir. Unutmayın ki; sağlık ağızdan başlar.
    6. Egzersiz yapın
    Biraz egzersiz mesela günde 2 kez 20 dakikalık yürüyüş, sağlığınızı olumlu etkiler.
    7. Emniyet kemeri kullanın
    Emniyet kemeri kullanma alışkanlığı edinin ve her zaman hız sınırının 10 km/saat altında araç kullanın.
    8. Lifli gıda tüketin
    Erkeklerin günde 25 gramdan daha fazla lif tüketmeleri gerekir.

    9. Sağlığınızı takip edin
    Sağlığı ile ilgili gelişmeleri titizlikle izleyen, tedavi ve bakım konusunda standartlarını her zaman yüksek tutan kişiler; daha genç kalabilirler.
    10. Sağlıklı gençleşme planı yapın
    Tüm yaşamınızı göz önüne aldığınızda, yaşamınızın bundan sonraki her gününü daha genç ve en uzun sürede yaşamanız için yüksek enerjili olun.
    11. Bol bol gülün
    Kahkaha stresi azaltır ve bağışıklık sistemini destekler.
    12. Hep öğrenci kalın
    Yaşamınız boyunca entelektüel faaliyetlerden uzak kalmayın.

    Daha geç yaşlanmak için neler yapılmasını önerirsiniz?

    Özellikle gençler, aşırı seviyede alkol ve sigara tüketmekten kaçınmalıdır. Çünkü yaşlanma süreci tam olarak 20 yaşında başlar. Ağırlık kaldırma gibi etkinliklerle kemiklerinizi güçlü tutabilir, uzun bir ömür elde edebilirsiniz. Fakat bu; sağlıklı kemiklere sahip olmak için tek yol değildir. Sağlıklı kemiklere sahip olmak istiyorsanız; mümkün olduğu kadar D vitamini almalısınız.

    Winfrey’nin önerdiği iksir

    Prof. Mehmet Öz’ün hazırladığı ‘yeşil içecek’, Amerika’da çok popüler. Mehmet Öz formülü kendisine ait olan ve ‘gençlik iksiri’ adını verdiği bu içeceği ilk kez ünlü talkshow sunucusu Oprah Winfrey’nin televizyon programında tanıtmıştı. Bu içecek, Winfrey beğenip önerdikten sonra bir anda Amerika’nın en popüler içecekleri arasına girdi. Öz, evde de kolayca hazırlanabilen bu içecekten günde 3-4 bardak içilmesini öneriyor.

    Yeşil içecek; doping etkisi yapıyor, kilo aldırmıyor ve uzun bir yaşam sürmeyi sağlayan bir anti-aging ilacı olarak görülüyor. Birçok farklı sebzeyle hazırlanan karışım; bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor. İçindeki antioksidanlar uzun bir hayat sürmeyi sağlıyor. Karışım; diyet yapanlara da yardım ediyor, beslenme ihtiyaçlarını gideriyor.

    İşte mucize tarif

    Bütün bir ıspanak demetini blendera atın. Buna maydanoz, zencefil, salatalık, kereviz ve biraz limon ekleyin. Bu karışımın içine biraz tatlandırmak için bir elma ekleyin. Hepsini karıştırın ve için.