Etiket: beslenme

  • Pişmanlık Çorbası ile Zayıflama

    Pişmanlık Çorbası ile Zayıflama

    Son günlerde hızlı kilo verdiren ve ödem atan ilginç bir çorba gündemde.

    İçeriğinde bol malzeme olan ve özellikle ağır yemekli özel günlerden sonra, yani pişman olunca, öğlen ve akşam yemeği yerine 1 kase bu çorbadan tüketilmesi gerekiyor.
    İsmi: “Pişmanlık Çorbası

    Metabolizma hızlandıran, ödem atan ve jet hızında kilo verdiren Pişmanlık çorbasının tarifini ise şöyle :

    Pişmanlık Çorbası Tarifi

    Malzemeler:

    • 2 yemek kaşığı tane keten tohumu veya chia tohumu
    • 1 çay bardağı haşlanmış barbunya
    • 2 yemek kaşığı pilavlık bulgur
    • 2 adet kabak
    • 4-5 dal beyaz lahana
    • 3 adet sivri biber
    • 2 adet orta boy kuru soğan
    • 3 diş orta boy sarımsak
    • 1 tatlı kaşığı taze zencefil
    • 1 yemek kaşığı domates salçası
    • 2 litre su

    Pişmanlık Çorbası ile Zayıflama | 1

    Hazırlanışı:

    • Soğan ve sarımsağın kabuklarını soyup dilimleyin ve büyük bir çorba tenceresine alın.
    • Bulgur ve barbunyayı yıkayıp süzdükten sonra çorba tenceresine ekleyin.
    • Sivri biber, zencefil, lahana ve kabak doğrayıp diğer malzemelerin üzerine ilave edin.
    • Tencereye suyu ve salçayı alıp iyice karıştırın ve orta dereceli ateşte yaklaşık 40 dakika, soğanlar yumuşayana kadar pişirin.
    • Çorba piştikten sonra el blender’ıyla çekip pürüzsüz kıvama getirin.
    • En son chia tohumu veya keten tohumunu ekleyin.

    Dyt. Ayşe Tuğba Şengel

     

    Kaynak: milliyet.com.tr/pismanlik-corbasi-pembenar-yazardetay-diyet-2373085/

  • Sarı nokta hastalığı neden kaynaklanır?

    Sarı nokta hastalığı neden kaynaklanır?

    Sarı nokta hastalığı da denilen makula dejenerasyonu, gözün iç kısmında bulunan makula bölgesinin zarar görmesi sonucu ortaya çıkıyor.

    Sağlık Muhabirleri Derneği (SMD) İzmir Temsilcisi Erkan Doğan’a konuşan ve makulanın, gözün iç kısmını kaplayan ağ tabakanın en küçük bölgesi olduğunu belirten Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Erkin Kır, hastalığın hem fiziksel hem de psikolojik sorunlara neden olduğunu belirtti.

    Makula dejenerasyonunun yaklaşık 1 milimetrelik bir alanı kapladığını ancak bu alanın görme yetisinin % 90’ını oluşturduğunu dile getiren Kır, “Bu bölgede oluşabilecek hasarlar görme fonksiyonuna ciddi zararlar verir. Hastalık, okuyan neslin günlük yaşam kalitesini azalttığından böbrek yetmezliği, kanser gibi hastalıklardan bile daha büyük moral bozukluğu ve stres yaratabilir” dedi.

    80 YAŞ VE SONRASINDA GÖRÜLME ORANI YÜZDE 60

    Sarı nokta hastalığının görülme sıklığının 50 yaşına kadar % 2-3 civarında olduğunu söyleyen Kır, “50 yaş altında bu hastalık % 2-3 oranında görülürken, 50-70 yaş arasında oran % 30’lara kadar çıkıyor. 70-80 yaş aralığında ise görülme oranı iyice yükselerek % 60’a varıyor” dedi.

    İKİ GÖZDE BİRDEN MEYDANA GELİYOR

    Sarı nokta hastalığının kuru ve ıslak olmak üzere 2 tipi bulunduğunu söyleyen Dr. Kır, şöyle devam etti:

    “Kuru tip, yaşın ilerlemesiyle birlikte ıslak tipe dönüşebilir. Rutin kontrollere gelen hastalarda bu hastalığı saptayabiliyoruz. Biraz ilerlediyse görme yetisinde oluşan bozukluklara ilişkin şikayetler beliriyor. Düz cisimlerin kırık ve eğri gözükmesi gibi. Bir başka şikayet de görmenin azalmasıdır. Bu hastalığın en önemli özelliği de iki gözü tutması yani bir gözle başlar diğer gözde de oluşur.”

    BESLENME ALIŞKANLIKLARI ÇOK ÖNEMLİ

    Hastalığın birinci sebebinin genetik, ikinci önemli sebebinin ise beslenme alışkanlıkları olduğunu dile getiren Kır, “Aynı zamanda sigara kullanımı ve güneşe maruziyet de bu hastalığı tetikleyen unsurlardandır. Tedavisi de sebebine bağlı olarak şekilleniyor. Hastaların genelinde kuru tip sarı nokta hastalığı görülüyor. Kuru tip evresinde beslenmemize dikkat etmeli ve Omega 3 ağırlıklı gıda tüketmeliyiz. Doğru beslenme, ıslak tipte de ilerleme ihtimalini azaltıyor. Islak tipteki evrede hastalık tedavi edilebilir. Islak tip olduğunda biz bunu kuru tipe döndürmek için göz içine enjeksiyon yöntemi ile tedavi gerçekleştiriyoruz” dedi.

     

    ntv.com.tr

  • Akdeniz diyeti beyin için de yararlı

    Akdeniz diyeti beyin için de yararlı

    Genel sağlık açısından hemen hemen her uzmanın önerdiği Akdeniz tipi beslenmenin yaşlıların beyin hacimleri üzerinde de etkili olabileceği ortaya çıktı.

    Araştırmacılar, Akdeniz diyeti uygulayan yaşlıların beyin hacimlerinin, bu diyeti uygulamayanlardan daha büyük olduğunu belirledi.

    Sonuçları, “American Academy of Neurology” tıp dergisinin internet sitesi Neurology’da yayımlanan çalışmada, araştırmacılar, Akdeniz diyeti uygulayan yaşlıları üç yıl boyunca takip ederek beyinlerindeki değişimi inceledi.

    Çalışmanın lideri İskoçya’nın Edinburgh Üniversitesinden Michelle Luciano, “Yaşlandıkça, beyin büzüşür. Bizler öğrenmemizi ve hafızamızı etkileyen beyin hücrelerimizi kaybederiz” diyerek araştırmanın, Akdeniz diyetinin beyin sağlığına olumlu etkisi olduğu kanısını güçlendirdiğini söyledi. Luciano, öte yandan bulgularının doğrulanması için daha fazla çalışma yapılması gerektiğini sözlerine ekledi.

    Araştırma çerçevesinde demans (bunama) hastası olmayan 70’li yaşlarında 967 İskoçyalının yeme alışkanlıkları hakkında bilgi edinildi.

    Akdeniz diyetini yakından takip etmeyen kişilerin beyin hacimlerinde, diyeti daha doğru uygulayanlara göre üç yıl boyunca kayıp olasılığının daha yüksek olduğu görüldü.

    AKDENİZ DİYETİ BEYİN HACMİNİ ETKİLİYOR

    Beslenme alışkanlıklarındaki farklılığın, Akdeniz diyetini uygulayanların toplam beyin hacminde görülen yüzde 0,5’lik küçülmeyi izah ettiği kaydedilirken, bunun normal yaşlanma sürecinde gözlenenin yarısı kadar olduğuna dikkat çekildi.

    Araştırma sırasında beyin hacmini etkileyebilecek, yaş, eğitim, diyabet veya yüksek tansiyon gibi faktörler de göz önünde bulunduruldu.

    Öte yandan araştırma, gri madde hacmi veya kortikal kalınlık ile Akdeniz diyetinin arasında hiçbir ilişki olmadığını gösterdi.

    AKDENİZ TİPİ BESLENMENİN VAZGEÇİLMEZLERİ

    Araştırmacılar, aynı zamanda, geçmişte konuyla ilgili yapılan çalışmaların aksine, daha fazla balık daha az et tüketmenin de beyindeki bu değişimlerle bağlantısı bulunmadığını açıkladı.

    Akdeniz diyeti, büyük miktarda meyve, sebze, zeytin yağı, fasulye, buğday ve pirinç gibi tahıllar, makul miktarlarda balık ve süt ürünleri ile sınırlı miktarda kırmızı et ve kümes hayvanlarını içeriyor.

     

    Kaynak: ntv.com.tr

  • Kiloya göre su ihtiyacı

    Kiloya göre su ihtiyacı

    Su, insan yaşamı için oksijenden sonra gelen en önemli öğedir. İnsan yemek yemeden haftalarca canlılığını sürdürebilirken susuz ancak birkaç gün yaşayabilir. Yaklaşık olarak kanın %92’si, kemiklerin %22’si, beynin ve kasların %75’i sudur. Yetişkin insan vücudunun ortalama %60’ı sudur. Suyun, besinlerin sindiriminden vücuttaki metabolik atıkların uzaklaştırılmasına kadar pek çok aşamada önemli görevleri vardır. Hücrelerin yaşamsal faaliyetleri, vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesi vücudun su dengesinin korunması ile mümkündür. Vücutta biriken toksinleri atmak, vücudun ısı dengesini sağlamak için idrarla 1.500 ml, deri yoluyla 500 ml, dışkı ve solunum ile 300’er ml (toplamda 2.600 ml) civarında su kaybedilmektedir. İnsan, vücudundaki karbonhidratlarının veya yağlarının tamamını, proteinlerinin yarısını, suyunun %10’unu yitirirse yaşamı tehlikeye girer. Vücuttaki su oranının yeterli düzeyde tutulması yaşamsal önem taşıdığından, her gün kaybedilen miktarlarda su alınması zorunludur.

    Günlük sıvı gereksinimi ve kafeinin etkisi

    Dünya Sağlık Örgütü gün içerisinde bayanların 2,7 litre, erkeklerin ise 3,7 litre sıvı almasını uygun görmektedir. Alkol hariç her türlü sıvı (su, çay, kahve, bitki ve meyve çayları, ayran, maden suyu, sebze ve meyve suları, asitli içecekler, çorba, hatta besinlerin içerisinde bulunan sıvılar dahil) bu kapsamda değerlendirilir. Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalarda kafeinin, tek seferde 250 – 300 mg ve üzeri alınmadığı sürece idrar çıkışını artırıcı etkiler göstermediği saptanmıştır. Bu da 5 – 8 fincan çay veya 3 – 5 fincan kahveye eşittir. Yani eski bilgilerin aksine çay, kahve, asitli içecekler vb kısa süre içerisinde aşırı miktarda içilmediği takdirde sıvı ihtiyacını karşılamaya yardımcı olmaktadır. Tabi ki en saf, doğal ve katkısız olan sıvı su olduğu için özellikle su tüketimine önem verilmeli, en azından günlük sıvı gereksinmesinin yarısının su olarak karşılanması önerilmektedir.

    Ancak sıvı gereksinmesi konusunda Dünya Sağlık Örgütü’ne katılmadığım bir konu var: Nasıl ki evimizde bulunan kaktüs ile bahçemizde yetişen söğüt ağacına aynı miktarlarda su vermiyorsak; bireyler arasında da sıvı gereksinimlerinin birbirinden farklılıklar göstermesi gayet normaldir. Yaş, cinsiyet, boy uzunluğu, vücut ağırlığı, fiziksel aktivite düzeyi, beslenme alışkanlıkları, meslek, fizyolojik süreçler, bulunulan ortam sıcaklığı, mevsimler vb durumlara bağlı olarak insanların sıvı ihtiyaçlarının değişkenlik göstermesi çok doğaldır. Bu nedenle “normal iklim şartlarında günlük 35 ml/kg su içilmesi önerilmektedir” veya “her gün vücut ağırlığının %4’ü kadar sıvı alınmalıdır” gibi oransal bir ifade kullanılmasında yarar vardır.

    Sıvı kaybına dikkat!

    Yapılan egzersize bağlı olarak su içimi artırılmalıdır. Kas krampları %95 ihtimalle vücut su kaybından (dehidratasyondan) kaynaklıdır. Vücutta egzersiz sırasında kaybedilen suyun yerine konulması ve tekrar vücut su dengesinin sağlanması için yeterli su tüketimi şarttır. Su tüketimi egzersiz sonrasında olabileceği gibi, vücudu su kaybına hazırlamak adına egzersiz öncesinde, hatta egzersiz esnasında 15’er dakikalık aralıklarla yudum yudum su içilmesi şeklinde olabilir. Özellikle yaz mevsiminde, sıcak bir ortamda yaşanıyorsa, sauna ve buhar odasına girilmişse, kusma ve ishal durumlarında vb sıvı alımına daha bir önem vermek gerekir. Formula 1 pilotlarının yarış başına ortalama 2 lt sıvı kaybettiği hesaba alınırsa, döner ustasının veya cam fabrikasında çalışan bir işçinin ne denli sıvı kaybedeceğini siz düşünün. Tüm bunların neticesinde su içmek eziyet olmamalı, aksine keyif vermeli.

    Ne zaman ve nasıl su içmeli?

    Öte yandan doğada yararlı olan her şeyin fazlası da zararlıdır. Az içilen suyun zararı kadar gereğinden çok fazla su içilmesi vücutta toksik etki yaratarak su zehirlenmesine neden olabilmektedir. Ancak bu durum “su içme yarışması” gibi sağlığa ve mantığa aykırı durumlarda ortaya çıkabilecek bir tablodur. Zaten vücut belli bir miktardan sonra bulantı, bulanık görme gibi belirtilerle tepki verir ve daha fazla içilmesine engel olur. Kişi yine de ödül kazanmak gibi çıkarlar uğruna kısa sürede çok aşırı miktarlarda su tüketmeye devam ederse gerçekten ölebilir. Tarihte böylesi örneklerle maalesef karşılaşılmıştır.

    Medyada sürekli olarak “aman yemek öncesinde, esnasında veya sonrasında su içmeyin” ya da “sakın soğuk su içmeyin” gibi açıklamalar yapılmaktadır. İnsanlar neye, kime inanacağını şaşırmakta; fazla içilen suyun böbreği yoracağına inanmakta ve su içmekten uzaklaşmaktadır. Halbuki en son endişe böbreği yormak olmalıdır. Yapılan araştırmalar zaten Türk insanının yeterince su içmediğini göstermektedir. Bir de böylesi kanıta dayalı olmayan söylemler ile insanların kafasını daha da karıştırmamak gerekir. Nedendir bilinmez, insanların soğuk su içmelerine engel olmak maksadıyla “yağlı bir tavayı soğuk suyla mı yıkarsınız?” gibi örneklerle açıklama yapanlara “ben bulaşık yıkarken deterjan da kullanıyorum, onu da içmeli miyim?” demek geliyor içimden. Yemekte içilen suyun sindirimi durduracağı gibi açıklamalar yapanların, medyanın gündemine damga vurmak dışında nasıl bir çıkarları olduğunu kestirmek mümkün değil. Gastrik sıvının büyük bir çoğunluğunun su olması, besinlerin sindirimini kolaylaştırması ve midede hacim oluşturarak tokluk hissi sağlaması gibi nedenlerle, biz diyetisyenler “medyatik olamama kaygısı” yaşamadan yemekte su içilmesini özellikle öneriyoruz. Oda sıcaklığındaki, hatta ılık suyun mideyi terk etme hızı soğuk suya kıyasla daha yavaştır. Bu nedenle bir gömlek daha üstün olduğu söylenebilir. Ancak bu demek değildir ki, soğuk su içen kişi sürekli aç gezer ve obeziteye çok daha yatkındır. Siz yeterli miktarda su için de, saatini ve ısısını boş verin.

    Yeterli sıvı tüketiyor musunuz?

    Günlük sıvı tüketiminin yeterli olup olmadığını idrar rengini gözlemleyerek saptamak mümkündür. Renk su gibi berrak ise yeterli; sarıya yakınsa yetersiz demektir. Sabah ilk idrarın rengi biraz sarı olabilir. Ancak vitamin takviyesi veya ilaç almaksızın gün içerisinde de benzer şekilde sarı renkle karşılaşıyorsanız, bilin ki yeterince su içmiyorsunuz. Altın sarısı idrar sizi zengin etmez! Hele ki dudaklarınız kuruyorsa vücudunuz SOS yani acil durum sinyali vermiş demektir. “Save Our Souls” (ruhlarımızı kurtarın) şeklinde folklorik anlamlar yüklenen kısaltması ile tehlikeli durumlarda gerekli yerlere ulaşıp yardım çağrısında bulunmayı anlatan bu durum karşısında hemen su içmek gerekir. Ancak önemli olan, dudaklarımız kurumadan su içebilmeyi alışkanlık haline getirebilmektir.

    Kimisi ise su içme alışkanlığı kazanmak adına turşu gibi tuz içeriği yüksek besinler tüketmektedir. Böylesi bir tablo ciddi ödemlere yol açabilir. Çünkü 1 gram tuz vücutta yaklaşık 200 ml su tutulmasına sebebiyet verir. Öte yandan metro istasyonları, alışveriş merkezleri vb yerlerde bulunan su otomatları sayısının meşrubat, çikolata gibi abur cubur ürünlerin satıldığı otomatların sayısını aşmadığı sürece toplum olarak basküller ile barışık olabileceğimizi pek düşünmüyorum.

     

    Uzm. Dyt. M. Turgay KÖSE

  • Kışın Metabolizma Hızlandırma Yolları

    Kışın Metabolizma Hızlandırma Yolları

    Takvim’de yer alan habere göre kış mevsiminde soğuyan havaların etkisiyle vücudumuz, değişen ısıya uyum sağlamak için kendi ısısını korumaya çalışıyor. Harcadığı enerjiyi azaltmak için vücudumuz, metabolizma hızını düşürüyor. Ancak düşen metabolizma hızıyla birlikte vücudumuzda depolanan enerji artıyor. Bu enerjinin çoğu, yine vücut ısımızın havalara uyum sağlaması nedeniyle yağ hücrelerine dönüşüyor. Uzmanlar, kış aylarının gelmesiyle farkında olmadan aldığımız kiloların sebebini, vücudun enerji dengesinin sağlayamaması olarak gösteriyor. Acıbadem International Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Güneş, kış mevsiminde metabolizmanızı hızlandırmamızı sağlayacak püf noktalarını şöyle sıraladı:

    Kışın Metabolizma Hızlandırma Yolları

    1) FİZİKSEL AKTİVİTELERE DEVAM

    Havalar soğusa da spora devam edin. Eğer herhangi bir spor dalıyla ilgilenmiyorsanız günlük 30-40 dakikalık yürüyüşler yaparak harcadığınız enerjiyi arttırmaya özen gösterin. Böylelikle yavaşlayan metabolizma hızınızın da dengesini sağlamış olursunuz.

    2) BADEM YEMEKTEN KORKMAYIN

    Magnezyum, bakır ve yağ asidinden zengin olan bademin sindirilmesi için vücudun daha fazla enerji harcaması gerekiyor. Bunun sonucunda metabolizma hızınız artıyor. Badem ayrıca uzun süre tok hissetmenizi sağlıyor. Tüm bu özelliklerini düşündüğümüzde günlük 8-10 tane kadar çiğ badem metabolizma hızlandırıcı ve tok tutucu bir ara öğün olacaktır.

    3) UYANDIKTAN 1 SAAT SONRA KAHVALTI EDİN

    Uyandıktan sonra 1 saat içinde yapılan kahvaltı, metabolizma hızınızı yüzde 30 oranında arttırıyor. Ancak kahvaltıda yağlı gıdalardan ve şekerli besinlerden uzak durmayı unutmayın! Kahvaltınızın dengeli ve doyurucu olması için protein, mevsim yeşillikleri ve mevsim meyveleri içermesi gerekiyor.

    4) ARA ÖĞÜNLERİ ATLAMAYIN

    Metabolizma hızının azalmasının sebeplerinden biri düzensiz beslenme alışkanlığıdır. Özellikle ana öğünleri düzenli olarak tüketmek, besinlerin vücutta yağ olarak depolanmasının önüne geçiyor. İki ana öğünün arasında 4-5 saat zaman dilimi olmasına da özen gösterin.

    5) GÜNDE 10 BARDAK SU İÇİN

    Havaların soğumasıyla birlikte unutmaya başladığınız su ihtiyacınızı yeniden hatırlayın. Günde 10 bardak içmeniz metabolizma hızınızı arttırarak, aldığınız enerjinin vücutta yağ olarak depolanmasını engelleyecektir.

    6) ZENCEFİL VE TARÇIN

    Zencefil ve tarçın vücut sıcaklığını yükselterek metabolizma hızını arttırıyor. Bunların yanına bir de C vitamininden zengin olan limonu eklediğinizde hem metabolizmanızı hızlandırmış hem de bağışıklık sisteminizi güçlendirmiş olacaksınız. 1 büyük bardak kaynamış suya 1 dilim taze zencefil, 1 tane çubuk tarçın, 2 dilim limon ilave edip, karışımı 10 dakika kadar demlenmeye bırakarak çayınızı hazırlayabilirsiniz.

    7) HAMUR İŞLERİNE AMBARGO

    Yaşadığınız açlık krizlerinde aklınıza ilk gelen şekerli gıdalar ve hamur işleri oluyor. Unutmayın ki karbonhidrat içerikleri yüksek olan bu besinlerin bir çoğu, vücudunuzda yağ olarak depolanıyor. Aralarda yaşadığınız açlıklarda bu besinler yerine mevsim meyvelerinden 1 porsiyon seçmeniz kilo kontrolünü sağlamayı kolaylaştıracaktır.

    8) YEŞİL YAPRAKLI SEBZELER

    Değişen hava koşullarına uyum sağlamak için vücut direncinizi arttırın. Bu konuda C vitamini güçlü bir bağışıklık sistemiyle vücut ısınızın korunmasında en önemli vitaminlerden biri. Bunun için de C vitamininden zengin olan, ıspanak, pazı, brokoli ve karnabahar gibi yeşil yapraklı sebze yemeklerini hafta da en az 3-4 kere tüketmeniz gerekiyor. Öte yandan turunçgillerin tüketimi de bağışıklık sistemini destekliyor.

    9) TADINA BAKMADAN TUZ İLAVE ETMEYİN

    Tuzda bulunan sodyumun fazla alımı vücudunuzun su tutmasına, bunun sonucunda da ödem yapmasına neden oluyor. Daha sonra kendinizi, özellikle sabahları uyandığınızda şişkin ve kilolu hissediyorsunuz. Bunun için günlük tuz tüketiminizi 5 gram (1 çay kaşığı) ile sınırlandırmaya özen gösterin.

    10) YEŞİL ÇAYI UNUTMAYIN

    Yeşil çayın içerisinde bulunan kafein ve ‘epiogallocatechin- 3-gallat’ adındaki bileşen sinir sistemi ile kalp atış hızını ve metabolizmayı hızlandırıyor. İştahın baskılanmasına yardımcı oluyor.

  • Bitter çikolata faydaları

    Bitter çikolata faydaları

    Bitter çikolata faydaları

    1) Felç Olma Riskini Azaltır.

    İsveç’te 2000’den fazla kadın üzerinde yapılan araştırmalarda, bir hafta boyunca en az kırk beş gram bitter çikolata tüketen kadınların daha az felç olma riski taşıdığı belirlendi. Bu riskin, en az %20 oranında düştüğü görüldü.

    2) Kalbinii güçlendirmeye yardımcıdır.

    Düzenli olarak bitter çikolata yemek, kandaki ‘’kötü’’ kolesterolün ve kan basıncının düşürülmesine yardımcı olur ve böylece kalp hastalıklarına yakalanma riskini büyük ölçüde azaltır.

    3) Tokluk hissi verir.

    Çikolata bol miktarda lif içerir, yani doygunluk hissi verir ve böylece kilo almanıza sebep olabilecek diğer yiyecekleri tüketme isteğinizi bastırır.

    4) Diyabete karşı savaşabilir.

    Henüz tam olarak kanıtlanmış olmasa da (çalışmalar halen sürmektedir), sık sık çikolata tüketmenin, diyabete karşı savaşabileceği düşünülmektedir. Bunun sebebi, çikolatanın insülin duyarlılığını arttırmasıdır.

    5) Cilt dostudur.

    Çikolata, flavonoid bakımından zengin bir yiyecektir. Flavonoidler, cildi UV ışınlarından koruyabilme özelliğine sahip antioksidanlardır. Ancak unutmayın; çikolata yemeniz, güneş kremi kullanmanız gerekmediği anlamına gelmiyor.

    6) Öksürüğü hafifletmeye yardımcı olur.

    Çikolatanın içerisinde, teobromin adlı bir madde bulunur. Bu madde, beynin öksürüğe sebep olan onuncu kafa siniri üzerinde etkilidir.

    7) Ruh halinizi düzeltmeye yardımcı olur.

    Moraliniz bozuk olduğunda, kendinizi kötü hissettiğinizde veya stresli olduğunuzda, büyük bir çikolata yemenizi tavsiye ediyoruz. Böylece kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz. Bu yüzden, her zaman yanınızda biraz çikolata bulundurmak iyi bir fikirdir.

    8) Kan dolaşımını hızlandırır.

    Çikolata, kanın pıhtılaşmasını önler. Kan dolaşımını arttırmak için birebirdir ve aspirinle hemen hemen aynı etkiye sahiptir.

    9) Görme duyunuzu iyileştirir.

    Özellikle de beyne giden kan dolaşımını hızlandıran çikolatanın; retinaya giden kan akışını arttırdığı için, görme duyusunu iyileştirmeye yardımcı olabileceği düşünülmektedir.

    10) Zekayı geliştirir.

    Yapılan bazı araştırmalara göre; beyne giden kan miktarının artması, daha dikkatli ve uyanık olunmasını sağlıyor, böylece öğrenme kolaylaşıyor.

    Unutmayın, bahsedilen özelliklere sahip olan çikolata çeşidi, bol miktarda flavonoid içeren bitter çikolatadır. En çok flavonoid içeren çikolata ise, en az %70 kakao oranına sahip çikolatalardır.

    Dyt. Eliza GÖZÜYILMAZ

  • Karbonhidratsız diyet 6 ay yararlı

    Karbonhidratsız diyet 6 ay yararlı

    Son yılların moda diyetlerinden biri olan karbonhidratsız beslenmeyle ilgili çarpıcı bir sonuca ulaşıldı: Sadece altı ay güvenli, daha uzun yapıldığında kanser ve erken ölüm gibi hastalıklara yol açıyor.

    Yapılan bir araştırmaya göre kilo vermek için en etkili yol olduğunu belirtilen ‘karbonhidratsız beslenme’nin bir o kadar da tehlikeli olduğu ortaya çıktı. Bilim insanları bu diyetin 6 aydan fazla uygulanmaması gerektiğini belirterek, aksi takdirde ileride kanser ve erken ölüme neden olduğunu söyledi.

    Arizona’daki Mayo Clinic’ten doktorlar Ocak 2005-Nisan 2016 yılları arasındaki dataları inceledi. Diyetlerinde karbonhidrat yemeyenlerin düşük yağ diyeti yapanlara oranla yılda 4 kilo daha fazla kilo verdiği tespit edildi. Altı ayın sonunda ise bu diyetin de etkisini kaybettiği, diğerlerinden bir farkının kalmadığı belirlendi. Mayo Clinic’teki bir tıp doktoru Heather Fields “Kısa vadede kilo vermek için düşük karbonhidratlı diyet etkili ancak uzun süre uygulanmamalı” dedi.

    Dr. Fields, veri analizleri boyunca karbonhidratları aşırı derecede kısıtlayan diyetlerin sıklıkla et tüketimine yol açtığını tespit ettiklerini belirterek, “Et bazlı proteindeki bu artış tansiyon, kan şekeri ve kolesterolü artırarak ölüm ve kanser riskini artırıyor” dedi.

    Fields kilo vermek isteyenlerin dengeli beslenmesi gerektiğini belirterek “Hastaya gerçek bir gıdayı yemeyi ve belirli bir diyet sonrasında pastırma, sosis, şarküteri etleri, sosisli sandviç ve jambon gibi işlenmiş etlerden özellikle kaçınılmasını öneriyoruz” diye konuştu.

    Konuyla ilgili konuşan Dr. Tiffany Lowe-Payne ise sadece kilo kaybı için değil, aynı zamanda kan şekeri seviyelerini düşürmek için de bu diyetin fayda sağladığını söyledi. Lowe-Payne, karbonhidratsız diyetle altı ay sonra kilo vermenin düşük yağlı bir diyetle aynı olduğunu da kaydetti.

    Kaynak: Karar.com

  • Kan grubu diyeti yorumlanması

    Kan grubu diyeti yorumlanması

    Kan grubu diyeti ilişkin birçok yayın incelendiğinde ve diyetin yorumunu yapacak olursak, çıkış noktasının mantıklı
    olmasına rağmen birçok noktada yetersiz ve dayanaksız kaldığını söyleyebiliriz. Kişiye özgü beslenme modellerini ele almamız gerektiğini bilen ve vurgulayan biz diyetisyenler için farklı bir yaklaşıma da neden olabilir.Ayrıca kitaplarda yazılan birçok besin ülkemizdeki insanların pek içli dışlı olmadığı besinler olarak göze çarpmaktadır. Diğer bir olumsuzluk ise kitaplardaki diyetlerin çok yoğun oluşudur. Bu nedenle uygulamaya geçirmek isteyen insanlar için karmaşık olabilecektir. Uygulama açısından düşünüldüğünde ve çevremdeki bazı insanların beslenme düzenini sorguladığımda benzer durumları gördüğüm gibi, bunun aksi yönde durumlarla da karşılaştımıızı ifade etmek isterim..

    KAN GRUBU DİYETİ YORUMLANMASI

    Kan grubu diyetinin son zamanlarda hastalıklarla ve beslenmeyle ilişkisi araştırılsa da somut bulguların elde edilemediğini tekrar vurgulamak isterim.
    Konu ile ilgili bilgiler araştırldığında, başlangıçta bütün insanlar sıfırdır. Sıfır grubu en eski kandır. M.Ö. 100.000-300.000 yıllık bir tarihi vardır.

    Sonra et obur insan ziraata geçiyor. Uzun süre sıcak bölgelerde ziraatla uğraşmaya başlayınca bilhassa Mezopotamya’da bu kan grubu mutasyona uğruyor ve A grubu kan ortaya çıkıyor. A grubunun var oluşu M.Ö. 25.000-15.000 yıla kadar inmektedir.

    B grubu ise, M.Ö. 15.000-10.000’li yıllarda Doğu Afrika’dan kuzeye giden ve soğukta yaşayan, et yemeye devam eden insanlarda oluşmuştur. İlk olarak Himalayalarda görülmüş daha sonra muhtemelen Moğollar vasıtasıyla da Kafkaslara getirilmiştir.

    A ve B kan gruplarının kaynaşmasıyla da AB kan grubu ortaya çıkar ki bu grubun ortaya çıkışı M.S. 900 yıllarından itibaren başlar. En yeni kan grubu olan AB grubuna dünyadaki insanların ancak yüzde beşi dahildir. Dolayısıyla bunlar mutasyonlar neticesinde ortaya çıkmış kan gruplarıdır. Kendisine has kimliği vardır.”

    Bugünkü modern anlamda hangi gıdanın hangi kan grubuna faydalı veya zararlı olduğuyla ilgili ilk çalışmaları 1950’li yılarda James D’adamo’nun Amerika’da yaptığı belirtilmektedir.

    “D’adamo, belli hastaları üzerinde yapmış olduğu çalışmalarında aynı ilaç ve aynı perhizi verdiği hastalarının bir kısmının çok süratli iyileştiklerini, bir kısmının kötüleştiklerini görüyor. Bunların ilaçlara tepki vermediğini gözlemliyor. Veya aynı yemekler veriliyor ancak o yemeğe bir takım hastalar farklı tepki veriyorlar. Bunun üzerine yemekleri, yedikleri gıdaları incelemeye başlıyor. Bakıyor ki yenildiğinde kan gruplarında ağdalaşmalara sebebiyet veren gıdalar var. Bu gıdalarda bilhassa proteinlerde bulunan ve lektin denilen bir yağ çeşidi var ki bu yağ çeşidi kan grubumuza göre sağlığımızı olumlu veya olumsuz yönde etkiliyor.”

    Sağlıklı bir beslenme için her şeyden önce bilinçli olmak gerektiğini akıldan çıkarmadan birey, kendisine faydalı olan besinleri tüketmesi gerekmektedir.

    Kan gruplarının her birinin kendine özel bir yapısı vardır. Bu özel yapıya uygun lektinler kanın akışkanlığını artırır, uygun olmayan lektinler ise kanın akışkanlığını yavaşlatır. Zararlı lektinler kan yoluyla taşınarak damar ve diğer organlara zarar verir bu da hastalıklara davetiye çıkarır.

    0 KAN GRUBU DİYET ÖZELLİKLERİ

    Avcı kan grubu olarak adlandırılır. Nedeni sindirim sistemlerinin en eski insanlara göre çalışmasıdır. Bu nedenle bu grubun başarısı yağsız, kimyasaldan arınmış et ve kümes hayvanlarıyla
    balık tüketmesine bağlıdır. Süt ürünleri ve tahıllar bu gruba önerilmez. Buğday glüteni, mısır, kurufasulye, mercimek gibi besinler kilo almaya yardımcı besinler olurken, deniz yosunu, deniz ürünleri ve
    iyotlu tuz (genelde tiroit hormonu bozuklukları yaşadıkları için), karaciğer kilo vermeye yardımcıdır.
    Pastırma/jambon dışında her türlü eti yağsız tüketebilirler. Deniz ürünleri ideal besinlerdir. Sütürünleri bu kan grubu için uzak durulması gereken besinlerdendir. Çok az miktarlarda tüketimi
    esas olmalıdır. Simit ve her türlü ekmek uzak durulması gereken yiyeceklerdir. Zeytinyağı ve ketentohumu yağı az miktarda tüketimi idealdir. Kepekli çavdarlı ekmekler daha uygundur. Mantar,patates, mısır, karnabahar, siyah zeytin gibi besinler uzak durulması gereken besinlerdendir.Yüksek asitliği olan armut, portakal, mandalina, kivi ve böğürtlen ve kavun yenmemesi gereken
    meyvelerdendir. Muz, mango, kiraz, erik ve incir faydalı meyveler grubuna girer. Her türlü sostanuzak durulmalıdır. İçecek olarak en uygunu maden suyu ve yeşil çaylardır. Bu kan grubunda B-Kvitamini, kalsiyum, iyot, manganez alımına dikkat edilmelidir. Bunların eksikliği belirgin rahatsızlıklarayol açar. Bu kan grubuna sahip insanların kişisel özelliklerine bakılırsa güç, direnç, özgüven, cesaret,sezgi, doğuştan iyimserlik gibi özellikler gösterir. Liderlik vasıfları ön plandadır.

    A GRUBU DİYET ÖZELLİKLERİ

    Çiftçi kan grubu olarak adlandırılırlar. Hassas bir sindirim sistemine sahiptirler. Bu nedenlevejetaryen beslenme düzeni faydalıdır. Oldukça hassas bir bünyeye sahip oldukları için tamamen saf
    ve doğal gıdalar tüketmeye çalışmalıdırlar. Et ve süt ürünleri hızla kilo aldırırken; soyalı yiyecekler,sebzeler kilo vermede yardımcı olacaktır. Eti tamamen menülerinden çıkarmalıdırlar. Çok azmiktarlarda deniz ürünleri tüketilebilir. Yine süt ürünleri de hayvansal olduğu için çok az miktarlarda fermente edilmiş olarak tüketilmelidir. Mukus üretimi az olan bu grupta buğdaylı besin tüketimioldukça az olmalıdır. Protein alımı, et ürünleri tüketiminin az olmasıyla çok aza indirgenen bu grup
    makarna ve tahıllarla protein alımını arttırmalıdır. Sebzeler A grubunun tüketimi için çok önemlidir.Lahana, biber, domates, patlıcan gibi her türlü sebze ve mantar dışındakiler tüketilebilir. Muz ,
    mandalina, kavun dışındaki meyveler tüketilmelidir. Kahve ve yeşil çay ideal içeceklerdendir. B-C-E vitaminleri kalsiyum, demir, çinko, selenyum, krom alımlarına özellikle dikkat edilmelidir. Bunların
    eksikliğinde görülen bozukluklar daha belirgindir. Kişisel özelliklerine bakılırsa dürüst, mazbut,yasalara saygılı, kontrollü insanlardır. Endişelerini çoğu zaman gizlerken hemen parlama özelliğine
    sahiptirler. Hitler’in bu kan grubundan olduğu bilinmektedir.

    B GRUBU DİYET ÖZELLİKLERİ

    Göçebe kan grubu olarak adlandırılırlar. Bağışıklık ve sindirim sistemleri güçlüdür, esnek birbeslenme düzenine sahiptirler. En çok kalp hastalıkları ve kansere yakalanan gruptur. Ancak birçok
    hastalığın etkisinden kurtulabilen ve kan grupları içerisinde en fazla ömür ortalamasına sahip olankan grubudur. Mısır, mercimek, buğday kilo almasına direkt etki ederken, yeşil sebze, et, karaciğer,
    süt ürünleri kan gruplarına inat kilo vermelerinde yardımcıdır. Kırmızı et tüketimi çok faydalıdır.Buna karşın beyaz et tüketiminden uzak durmalıdırlar. Süt ürünlerinin tadını çıkarabilen tek gruptur.
    Nedeni bu grubun şekerinin süt ürünlerinin şekeriyle benzer olmasıdır. Pirinç, yulaf ve kepekliürünler in tüketimi idealdir. Buğday, mısır ve çavdar ekmeği dışındaki ekmeklerin tüketimi önerilir.
    Enginar, domates, mısır dışındaki sebzeler tüketilmelidir. Avokado, hurma, nar, kavun dışındakimeyveler tüketilmelidir. Yeşil çay bu grup için en ideal içecektir. Magnezyum, B vit. Eksikliği en çok
    görülen eksiklikler olduğundan bu eksikliklere dikkat edilmelidir. Kişisel özelliklerine bakılırsa esnek,yaratıcı, hastalıklara dayanıklı, uyumlu ve çalışkandırlar. Bir diğer isim olarak denge kan grubu olarak adlandırılır.

    AB GRUBU DİYET ÖZELLİKLERİ

    Gizemli kan grubu olarak adlandırılır. Nitekim diğer kan gruplarının bileşkesi olarak ortayaçıkmasıyla birçok özelliği üzerinde taşır, belirgin sınıflandırması yoktur. Dünyada RH faktörükatılmadan en az bulunan kan grubudur. Kırmızı et, barbunya, mısır kilo almasına neden olurken,;
    tofu, deniz ürünleri, süt ürünleri, yeşil sebzeler kilo vermeye yardımcı yiyeceklerdir. Hindi eti dışındaet tüketimi istenmemektedir. Çok çeşitli deniz ürünleri tüketebilirler. Levrek, mezgit, alabalık gibibalıklardan uzak durmalıdır. Süt ürünleri tüketiminde B grubuyla benzer özellikler taşır. Yulaf, çavdar,esmer pirinç ekmeği tüketilmesi ideal; mısır unu, mısır gevreği, karabuğday ürünleri tüketimi uygun olmayan tahıl ve ekmek grubuna girmektedir. Biber, mısır, turşular, enginar dışındaki sebzelerin tüketimi idealdir. Muz, avokado, mango, ayva, nar dışındaki meyveler idealdir. Yeşil çay bu grupiçinde en uygun içecektir. C vitamini, çinko, selenyum eksikliği hastalıkları ön plandadır. Bunedenle bu vitamin minerallerin alımlarına dikkat edilmelidir. Kişisel özelliklerine bakıldığında maneviyatına düşkün, kin tutmayan, tüm durumlara adapte olabilen, titiz, uyumlu insanlardır olduğu bildirilmiştir.

    Uzm. Dyt. Zühal AYNACI BAYEL

  • Yeni Yıl İçin Beslenme Önerileri

    2017’ye sayılı günler kala hepimizi yeni yıl heyecanı sarmış durumda.

    Yeni yıl demek yeni umutlar yeni dilekler demek. Zorlu geçen 2016’nın ardından 2017’nin işi oldukça zor görünüyor. Peki yılbaşı için planlarınız neler? Kimisi evinde geçirmeyi tercih eder kimisi için dışarıda kopmanın tam zamanı. Kimisi ne yediğine dikkat ederken kimisinin ne yediğinin haddi hesabı yoktur. Ya ertesi gün ne olacak hiç düşündünüz mü?

    İşte yılbaşı gecesi işi fazlaca abartıp ertesi gün hazımsızlık sorunları yaşamak ve daha sonrasında kilo almak istemiyorsanız sizler için hazırladığımız beslenme önerilerine göz atmanızda fayda var.

    Yeni Yıl İçin Beslenme Önerileri | 2

    İşte yeni yıl için beslenme önerileri

    Güzel bir kahvaltı

    Yılbaşı akşamı hiç yememiş gibi yemeklere abanıp midenizi rahatsız etmek istemiyorsanız sabah kalktığınızda güzel ve kaliteli bir kahvaltı yapın. Öğle yemeğinizi akşamı göz önünde bulundurarak daha hafif yemeklerle geçiştirin ve küçük atıştırmalıklarla akşamı getirin. Göreceksiniz ki akşam yedikleriniz ertesi güne sıkıntı çıkarmayacak.

    Ağır yemeklerden kaçının

    Yılbaşı sofralarının herhalde olmazsa olmazı mezeler ve kavurmalardır. Ancak bunlar yerine fırın-sote tarzı menüler tercih edin. Midenizi akşam akşam ağır yemeklerle doldurmanızın anlamı yok. Böylece ertesi gün hem hazımsızlık sorunu yaşamayacaksınız hem de fazla kilo almaktan kurtulacaksınız.

    Hafif tatlılar

    Yılbaşı geçesinde ağır tatlılar yerine evde yapılmış hafif tatlıları tercih edin. Şerbetli ve kremalı ağır tatlıların yerine meyveli sütlü tatlılar işinizi görecektir. Uzun sağlıklı yıllar için bunlara dikkat edin.

    Yeni Yıl İçin Beslenme Önerileri | 3

    Kuruyemiş miktarı önemli

    Yılbaşı geçesinde içkinin dibine vuracakların en lüks mezesi kuruyemişler olsa gerek. Alkolün yanında fındık, fıstık derken bir bakmışınız koca kase kuruyemişleri götürmüşünüz. Yılbaşı da olsa sağlığınız için kuruyemiş olayını abartmayın deriz.

    Hindi fırında olsun

    Eminiz yılbaşı gecesi çoğu kişinin tercihi hindi olur. Hindi menünüzü fırında yaparsanız daha hafif ve sağlıklı olur. Kızarmış hindi hem kalori almanıza hem de hazımsızlığa neden olabilir.

    Bol bol su için

    Yılbaşı sabahından başlayın su içmeye. En az 2 litre su içmeye çalışın. Asitli ve ya gazlı içeceklerin yerine su tercihin olsun. Yılbaşı gecesi hem yiyeceğiniz yemekleri dengelemede büyük işe yarayacak hem de sağlık açısından faydalı olacak. Ertesi gün baş ağrısız uyanmak istiyorsan suyu bol içmelisiniz.

  • Bu öneriler kışın kilo almayı önlüyor!

    Bu öneriler kışın kilo almayı önlüyor!

    Kış aylarında belki de farkında olmadan aldığımız kiloların sebebi, enerji dengesini sağlayamamak. Bu noktada hemen hepimizin aklına şu soru takılıyor: Peki metabolizma hızımızı nasıl artırabiliriz?

    Acıbadem International Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Güneş, metabolizmanızı hızlandırmanın püf noktalarını anlattı:

    1.Uyandıktan 1 saat sonra kahvaltı edin

    Hızlı bir metabolizma için düzenli beslenmek ilk kurallardan birini oluşturuyor. Uyandıktan sonra 1 saat içinde kahvaltı ederek metabolizma hızınızı yüzde 30 oranında artırabilirsiniz. Kahvaltıda yağlı gıdalardan ve şekerli besinlerden uzak durmanız gerektiğini unutmayın. Kahvaltınızın dengeli ve doyurucu olması için protein (yumurta, peynir, süt), kaliteli karbonhidrat (tam tahıllı ürünleri, yulaf) mevsim yeşillikleri ve mevsim meyveleri içermesi gerekiyor.

    2.Ara öğünleri asla atlamayın

    Metabolizma hızının azalmasının en büyük sebeplerinden biri de, düzensiz beslenme alışkanlığı. Özellikle ana öğünleri (kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği) düzenli olarak tüketmek, besinlerin vücutta yağ olarak depolanmasının önüne geçiyor. İki ana öğünün arasında 4-5 saat gibi zaman dilimi olmasına da özen gösterin.

    3.Günde 10 bardak su için 

    Havaların soğumasıyla birlikte unutmaya başladığınız su ihtiyacınızı yeniden hatırlayın. Vücudunuzun yüzde 70’ni oluşturan suyu günde 10 bardak içmeniz metabolizma hızınızı arttırarak, aldığınız enerjinin vücutta yağ olarak depolanmasını engelleyecektir.

    4.1 fincan tarçınlı, limonlu zencefil çayı

    Zencefil ve tarçın vücut sıcaklığını yükselterek metabolizma hızını arttırıyor. Bunların yanına bir de C vitamininden zengin olan limonu eklediğinizde hem metabolizmanızı hızlandırmış hem de bağışıklık sisteminizi güçlendirmiş olacaksınız. 1 büyük bardak kaynamış suya 1 dilim taze zencefil, 1 tane çubuk tarçın, 2 dilim limon ilave edip,karışımı10 dakika kadar demlenmeye bırakarak çayınızı hazırlayabilirsiniz. Çayınızı tatlandırmak isterseniz 1 çay kaşığı kadar üzüm pekmezi ilave edebilirsiniz.

    5.Şekerli gıdalar ve hamur işlerine ambargo koyun 

    Yaşadığınız açlık krizlerinde belki de ilk aklınıza gelen şekerli gıdalar ve hamur işleri oluyor. Ancak unutmayın ki karbonhidrat içerikleri ve kalori yükleri yüksek olan bu besinlerin tamamına yakını vücudunuzda yağ olarak depolanıyor. Aralarda yaşadığınız açlıklarda bu besinler yerine mevsim meyvelerinden 1 porsiyon (1 orta boy elma veya portakal veya 1 tane kivi vb.) seçmeniz  kilo kontrolünü sağlamanızı daha çok kolaylaştırır.

    6.Yeşil yapraklı sebzeler sofraya

    Değişen hava koşullarına uyum sağlamak için vücut direncinizi arttırmanız gerekiyor. C vitamini vücut direncinizin artmasında ve güçlü bir bağışıklık sistemiyle vücut ısınızın korunmasında en önemli vitaminlerden biri. Bunun için de C vitamininden zengin olan, ıspanak,pazı, brokoli ve karnabahar gibi yeşil yapraklı sebze yemeklerini hafta da en az 3-4 kere tüketmelisiniz. Yeşil yapraklı sebzelerin yanında C vitamininden zengin olan turunçgillerin tüketimi de bağışıklık sistemini destekliyor. Her gün 1 adet portakal veya greyfurt yemek de vücut direncinizi arttırmanın bir diğer yolunu oluşturuyor.

    7.Badem yemekten korkmayın

    Riboflavin, magnezyum, bakır ve yağ asidinden zengin olan bademin sindirilmesi için vücudun daha fazla enerji harcaması gerekiyor. Bunun sonucunda metabolizma hızınız artıyor. Badem ayrıca midede kalış süresi de uzun olması nedeniyle kendinizi daha uzun süre tok hissetmenizi sağlıyor. Tüm bu özelliklerini düşündüğümüzde günlük 8-10 tane kadar çiğ badem metabolizma hızlandırıcı ve tok tutucu bir ara öğün olacaktır.

    8.Günde 1 fincan yeşilçay

    Yeşil çayın içerisinde bulunan kafein ve ‘epiogallocatechin-3-gallat’ adındaki bileşen sinir sistemi ile beyni etkileyerek kalp atış hızını ve metabolizmayı hızlandırıyor. İçerisindeki polinefol bileşenleri de iştahın baskılanmasına yardımcı oluyor. Bir kupa kaynamış suyu ocaktan aldıktan sonra içine 1 çay kaşığı kadar yeşil çay ilave edip 3-4 dakika kadar demleyin, ardından süzün. Sonrasında çayınızı isterseniz soğuk isterseniz sıcak olarak içebilirsiniz.

    9.Tadına bakmadan tuz ilave etmeyin

    Tuzda bulunan sodyumun fazla alımı vücudunuzun su tutmasına, bunun sonucunda da ödem yapmasına neden oluyor. Sonuç; kendinizi, özellikle sabahları uyandığınızda şişkin ve kilolu hissetmek. Günlük tuz tüketiminizi 5 gram ( 1 çay kaşığı) ile sınırlandırmaya özen gösterin.

    10.Fiziksel aktivitelerinize devam 

    Havaların soğuması spora ara vermeniz için bir neden olmasın. Eğer herhangi bir spor dalıyla ilgilenmiyorsanız günlük 30-40 dakikalık yürüyüşler yaparak harcadığınız enerjiyi arttırabilirsiniz. Böylelikle yavaşlayan metabolizma hızınızın da dengesini sağlamış olursunuz.