Etiket: beslenme

  • Vücutta Oluşan Çatlaklar

    Vücutta Oluşan Çatlaklar

    Özellikle ani kilo alıp verme veya hamilelik sonrası karın, bel, popo, bacak içlerinde görülen derideki renk farklılıkları, kabarıklık veya çukurlaşma şeklinde görülen deri yırtılmalarıdır. Cildin gerilmesine bağlı olarak elasten ve kolajen dokulardaki deformasyon sonucu oluşurlar.

    Çatlakları gidermenin en iyi yolu her zaman mümkün olmasa bile oluşmalarını önlemektir. Bu amaçla eğer hamile iseniz hamilelik döneminde doktorunuzun önerdiği kremleri kullanabilirsiniz.

    Bol su içerek ve nemlendirici kremler kullanarak cildi içeriden ve dışarıdan nemlendirmelisiniz. Bazı durumlarda ne kadar önlem alınırsa alınsın bu çatlaklar oluşur ve bunların anatomik olarak oluştuğu bölge çok önemlidir.

    En çok görülen yerlerden biri göbek deliği ve sezaryen kesisi arasında kalan bölümdür. Eğer kişinin karın bölgesinde sarkıklık varsa karın germe ameliyatında bahsedilen bölgedeki deri fazlalığı çıkartılacağı için buradaki çatlaklardan kurtulmak mümkündür.

    Ancak basen, bacak içi gibi bölgelerdeki çatlakları gideren ne krem, ne cerrahi müdahale ne de ameliyatsız bir güzellik yöntemi henüz mevcut değildir.

    Kaynak : nacicelik.com

  • Kocaeli’de Fitness ve Spor Merkezleri

    Kocaeli’de Fitness ve Spor Merkezleri

    Fitness ve Spor Merkezleri, sağlıklı ve kaliteli yaşam sürmek için fitness, step, aerobik, plates, vücut geliştirme (body building), masaj ve kardio çalışmaları yapmak, sağlıklı bir şekilde form tutmak, kilo almak ya da vermek isteyenlerin uzmanlar kontrolünde sağlıklı çalışmalarını sağlayan bir çok merkez Kocaeli’nde bulunmaktadır.

    Kocaeli'de Fitness ve Spor Merkezleri | 1

    Spor merkezlerinde

    fitness
    step
    aerobik
    plates
    vücut geliştirme
    masaj
    kardio
    kilo alma veya verme
    sauna
    yüzme
    aikido
    tenis

    gibi çok geniş bir alanda çalışmaları yapılabilmektedir.

    Kocaeli’de ki Fitness ve Spor merkezlerinde, nezih bir ortamda, uzman hocalar eşliğinde, sadece bayan ve bay-bayan çalışma alanlarında profesyonel bir çalışma ortamı bulacak, kişiye özel programlarla, kendiniz için en doğru çalışma şeklinizi belirleyecek ve istediğiniz vücut ve sağlığa size en uygun ve en doğru şekilde sahip olacaksınız.

    Fitness ve Spor merkezleri gelen sproculara en iyi şekilde hizmet vermek üzere ; kaliteli müzik yayını, duş ve sıcak su, temizlik vb. spor sırasında gerekli olan temel ihtiyaçlar merkezler tarafından sağlanmaktadır. Ayrıca sıcak ve soğuk içecekler servisi ile gelen sporcular, çalışma sırasında alması gereken sıvı ihtiyaçlarını kolayca karşılayabilmekteler.

    Vücut geliştirme (body building) çalışmaları için gelen sporcular, istedikleri taktirde ek protein ve aminoasit desteğini de karşılayabilirler.

    Hergün saat 09:00-23:00 arasında hizmette olan spor merkezleri gün ve saat sınırlaması olmaksızın faydalanabilirsiniz. Spor merkezlerinde bulunduğunuz sürece sizinle ilgilenecek bir antrenör bulacaksınız.

    Örnek olarak Fitness çalışması programı ;

    Her müşteri çalışacağı birimler hakkında satış temsilcilileri aracılığıyla gym cardio bölümlerine yönlendirilir. Buradaki eğitmenlerimiz tarafından bilgilendirerek aktivitelere başlatılır.

    İlk randevuda öncelikle üyenin ölçümleri ( kas, yağ vb. gibi ) yapılır. Daha sonra welless expert sistemine kaydı yapılan üyenin kimlik bilgileri, üyeliğinin başlangıç tarihi, bu tarihteki değerleri ve sağlık durumuyla ilgili tüm ayrıntılar her eğitmenin görmesi için sisteme kaydedilir. Ayrıca kişinin aerobik kapasitesi hakkında bilgi almak için performans testleri yapılır, test sonuçları sisteme girilir.

    İlk program: üyemiz ilk randevusunda tüm eğitmen ekibiyle tanıştırılır. Sporium içinde uygulanan aktiviteler programlar, ekipmanlar ve kendisinin kullanacağı aletler hakkında bilgi verilir.

    İlk fitness programı kişinin kardiovasküler kapasitesini ölçmek amacıyla aerobik test yapılmasıyla başlar, daha sonra testtin sonucuna göre kişiye 3 ile 4 haftalık gym cardio programı hazırlanır

    İkinci program: üye 4 haftalık programın sonunda eğitmeniyle tekrar randevulaşır ve yeni çalışma programına başlamadan önce “maksimal” güç testi yapılır.
    Test sonucunda göstermiş olduğu performansa göre aletli çalışma programımız eğitmenimiz tarafından en ince ayrıntısına kadar gösterilir. Çalışma sırasında her ay uygulanan bütün testlerle üyenin gelişim grafiği takip edilir. Üye programı her yenilediğinde eğitmeniyle ortak hareket edilip randevuları ayarlanarak, antrenman programlarına eğitmenin direktifleri doğrultusunda devam edilir.

    Kocaeli’de Spor Merkezi ve FitnessLife yukarıdaki koşulları hemen hemen tam sağlayan ender spor salonlarındandır.

  • Hamileyken Fazla Et  Kısırlığa, Az Karbonhidrat Şişmanlığa Sebep Oluyor !

    Hamileyken Fazla Et Kısırlığa, Az Karbonhidrat Şişmanlığa Sebep Oluyor !

    Hamilelik döneminde fazla miktarda kırmızı et tüketmek doğacak erkek çocukta sperm kalite sorunu, yetersiz düzeyde karbonhidrat tüketmek ise şişmanlık, şeker hastalığı gibi riskler yaşanması ihtimallerini artıyor. Bahçeci Sağlık Grubu doktorlarından Aile Hekimi Dr. Murat Berksoy hamilelik döneminde annenin aldığı besinlerin bebeğin ileriki hayatında ayrıca Alzheimer, kalp, şeker, infertilite gibi hastalılıklara sebep olabildiğini söyledi.

    Anne adaylarının hamilelik sürecindeki beslenmesi, bebeklerinin DNA’sında önemli değişiklikler oluşturduğu için tüm yaşamını olumsuz etkiliyor. Bahçeci Sağlık Grubu doktorlarından Aile Hekimi Dr. Murat Berksoy hamilelik süresinde yanlış beslenen, ağır metaller, kimyasal ve biyolojik toksinlere maruz kalan anne adayının bebeğinde, ileriki yaşlarda yüksek tansiyon, şeker, kalp-damar hastalığının yanısıra zeka geriliği, otizm ve davranış bozukluğu gibi sorunlar yaşanabileceğini söyledi.

    Ayrıca anne hamileyken çok fazla kırmızı et tüketirse, bebek erkek ise, bunun gelecekte sperm sayısını olumsuz yönde etkileyebileceğini söyleyen Dr. Berksoy, ‘’Çevresel kimyasal kirleticilerden PCB poliklorine bifeniller, dioksinler, kurşun, civa, bisfenol A ve perstisitler gibi endokrin bozucular çocuklarda işitme ve konuşma bozukluklarına, eğitimde başarısızlığın yanında gebelik sırasında benzer durumlara maruz kalındığında ise ileriki yıllarda bebeğin üreme sorunlarıyla karşılaşma olasılığını arttırmaktadır. Anne hamile iken çok kırmızı et tüketirse, bebek erkek ise, bu gelecekte sperm sayısını olumsuz yönde etkileyebilir. Hamileyken yetersiz düzeyde karbonhidrat tüketmek ise bebeğin genlerinde bazı unsurların değişmesine yol açıyor. Bu bebekler, yaşamlarının ileriki aşamalarında daha çok kilo alıyor. Yani anne adayı yetersiz karbonhidratlı bir beslenmeye geçerse, çocuğunun kilo alma riskini artırıyor. Anne karnındayken çocuk yetersiz beslenirse, çocuk ileride şişmanlık, şeker hastalığı gibi risklerle karşılaşabiliyor. Bu nedenle özellikle hamile kadınların beslenme ve yaşam tarzları konusunda daha bilinçli davranması gerekir’’ dedi.

    Anne Bebeğinin Genlerini Nasıl Etkiler?

    Uzmanların teorisine göre, anne karnında gelişimini sürdüren bebek, dünyaya geldiğinde karşılaşacağı ortama hazırlıklı olmaya çalışıyor ve DNA’sında buna göre değişiklikler oluyor. Dr. Murat Berksoy, karbonhidratı yetersiz bir ortamda gelişen bebeğin yeterli besin olmadığı varsayımıyla vücudunu depolamaya programladığını belirterek, şunları söyledi: ‘’ Daha önce hayvanlarda yapılan çalışmalarda da beslenmenin gen işlevlerinde değişiklik yaratabildiği belirlenmişti. Buna, Epigenetik değişim deniyor. Bu alana eğilen uzmanlar ise çevre ile genlerin nasıl bir etkileşim içinde olduğunu anlamaya çalışıyor. Annenin aldığı besinler ve diğer etkenler bebeğin hayatında Alzheimer, kalp, şeker, infertilite gibi hastalılıklara sebep olabiliyor. Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin D vitamini, iyot, Omega 3, B12 vitamini, folik asit, A vitamini ve demir eksikliklerinin giderilmesi büyük önem taşıyor.’’

    Dr. Murat Berksoy Epigenetik değişimlerin kısmen de olsa yaşamın ilk dönemleri ile daha sonraki hastalıklar arasında bağlantı oluşturduğuna ilişkin önemli kanıtlar olduğunu belirterek, kadınların gelecek nesillerin sağlığını iyileştirebilmek için beslenme konusunda daha fazla desteğe ihtiyacı olduğunu sözlerine ekledi.

    Erkeklerde Kısırlık
    1. Erkeklerde kısırlık hangi sebeplerden olur?
    2. Erkeklerde kısırlık nasıl tedavi edilir?
    3. Erkeklerde kısırlık nasıl tespit edilir?
    4. Erkeklerde kısırlıktan nasıl emin olunur?
    5. Genetik faktörler erkeklerde kısırlığa neden olabilir mi?
    6. Erkeklerde kısırlığın nedeninin belirlenemediği durumlar nelerdir?
    7. Sigara kullanımı erkeklerde kısırlık riskini artırır mı?
    8. Erkeklerde kısırlığın yaş ile ilişkisi var mı?
    9. Alkol kullanımı erkeklerde kısırlık riskini artırır mı?

  • Kariyer, Çocuk, Menopoz Süreci Nasıl Tespit Edilir ?

    Kariyer, Çocuk, Menopoz Süreci Nasıl Tespit Edilir ?

    Kadında doğuştan varolan yumurta rezervleri; doğurganlık yaşı, bebek sahibi olma şansı veya menopoz süreci hakkında güvenilir bilgi kaynağıdır. Peki zaman içinde azalan yumurtalık rezervlerinin seviyesinin belirlenmesi mümkün müdür? Yapılan araştırmalar basit bir kan tahlili ile kandaki AMH hormonuna bakıldığında elde edilen değerler tüm bu sorulara güvenilir cevap oluşturuyor…

    Op. Dr. Güvenç Karlıkaya
    Bahçeci Fulya Tüp Bebek Merkezi

    ‘’Hem kariyer hem çocuk istiyorsunuz ve zaman konusunda kararsızlık yaşıyorsunuz. Geç kalmaktan da korkuyorsunuz… Ya da tüp bebek tedavi sürecinde bebek sahibi olma şansınızı merak ediyorsunuz… Ya da ‘menopoz sürecine girdim mi’ ikilemini yaşıyorsunuz?’’ Günlük yaşamda bu tür sorunlarla daha sık karşılaşır hale geldik. Çünkü özellikle son otuz yılda kadının sosyal hayata ve iş hayatına katılımının hızla artması, eğitim düzeyinin yükselmesi, kariyer planlaması gibi nedenler gelişmiş toplumlarda gebelik yaşının geciktirilmesi sonucunu doğurdu. Birçok aile çocuk sahibi olma planlarını daha ileri yaşlara bırakmakta, bunun sonucunda infertilite (kısırlık) sorunu ile daha sık karşılaşılmakta ve infertilite tedavilerine daha sık başvurulmaktadır.

    Basit Bir Kan Tahlili İle Yumurta Rezervinin Belirlenmesi İçin AntiMullerıan Hormon (AMH)Testi

    Kadın yaşının ilerlemesiyle gebe kalma şansının azaldığı ve düşük yapma riskinin arttığı bilinen bir gerçektir. Özellikle otuzlu yaşların ortalarından itibaren bu türde problemlerle karşılaşma riski gittikçe artış göstermektedir. Yapılan çalışmalarla anlaşılan bir diğer ilginç saptama ise bu risklerin ortaya çıkış zamanı ve artış hızı, kadının yumurtalık rezervinin yaşla azalma trendine birebir uyum göstermesidir.

    İnfertilite tedavileri, özellikle tüp bebek ve mikroenjeksiyon gibi, ileri tekniklerin başarılı sonuçlanabilmesinde en önemli etkiyi kadının yaşı ve buna bağlı olarak elde edilen yumurta sayısı ve kalitesi yapmaktadır. Bu nedenle, çiftler için çok büyük önem taşıyan bu tedavilerde, başarı şansını önceden değerlendirebilmek için yumurta rezervini ölçmeye yönelik bir çok kriter belirlenmeye çalışılmıştır. Ancak bu belirteçlerin birçoğu (örneğin kandaki FSH değerleri gibi) farklı zamanlarda farklı sonuçlar verebildiği için yeterli bilgiyi vermekten uzak kalmıştır. Son yıllarda, Anti Müllerian Hormon (AMH) ölçümlerinin bu konuda daha çok yardımcı olduğu, kadının adet dönemlerinin farklı zamanlarında değerinin oldukça sabit kaldığı gözlemlenmiştir.

    AHM Hormonu Seviyesi Önemlidir!

    Gerçekte de, çok erken dönem yumurtalardan salgılanan bu hormon, kadının asıl yumurtalık havuzu hakkında bize daha doğru bilgiler vermektedir. Yapılan çalışmalar, kanda bakılan AMH değerlerinin, tüp bebek tedavisinde yumurtalıkların vereceği cevap konusunda bize önceden önemli bilgiler vermektedir. Düşük AMH değerlerine sahip kadınlarda yapılacak bir tüp bebek tedavisinde elde edilecek cevabın (muhtemel elde edilebilecek yumurta sayısının) düşük olacağını bilmek, hasta için en uygun olduğu düşünülen protokol seçiminde yardımcı olurken, hastanın bu yönde bilgilendirmesinde önemli bir parametre olacaktır.

    Kariyer, Çocuk, Menopoz Süreci Nasıl Tespit Edilir ? | 2 Yüksek AMH değerlerinde ise, hastadan en uygun cevabı alacak ilaç dozlarının ve protokollerinin belirlenmesi, yeterli sayıda ve kalitede yumurtalar elde edilmesine, buna bağlı olarak gebelik şansının artmasına neden olacaktır. Bununla beraber “ovaryan hiperstimulasyon sendromu” adı verilen ve tüp bebek tedavilerinde aşırı yumurtalık cevabı nedeniyle karın şişkinliği ve nefes alma güçlüğü gibi bazen şiddetli olabilen komplikasyonların ortaya çıkma olasılığı, yüksek AMH değerlerine sahip kadınlarda daha fazladır. Bu şekilde yüksek AMH değerlerine sahip kadınlarda, tedavilere uygun protokoller ve ilaç dozları ile başlamak, tüp bebek tedavilerinin bu en korkutan yan etkisini önlemede doktorlara en başından uyarıcı olacaktır.

    Aynı zamanda, AMH değerlerinin, menopoza giriş yaşını belirlemede belirleyici olabileceğine dair birçok çalışma bulunmaktadır. Beklenenden daha düşük AMH değerlerinde kadının ortalamalardan daha önce menopoza girme ihtimalinin arttığı gözlemlenmiştir.

    Her ne kadar bir kadının gebe kalma ihtimali veya menopoza girme süresi birkaç parametre ile kesin olarak belirlenemeyecek kadar karmaşık olaylar silsilesi olsa da, gebe kalma yaşını çeşitli nedenlerden erteleme eğilimi olan kadınların, bu türde parametrelerden yararlanmaları gelecek planlarını yapmakta onlara yardımcı olacaktır.

  • 100 Erkekten Birinin Spermi Yok !

    100 Erkekten Birinin Spermi Yok !

    100 Erkekten Birinin Spermi Yok ! | 3Ünlü ses sanatçısı Doğuş’un “Zamanında vücut çalışırken aldığım ilaçlar yüzünden sperm sayılarımda azalma olmuş’’ açıklaması erkeklerde üreme konusunda en sık rastlanan ‘azospermi’ nedir?’ konusunu gündeme taşıdı. Peki azospermi nedir, kaç Türk erkeği bu problemi yaşıyor, tedavisi mümkün mü? Tüm bu soruları Bahçeci Umut Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Ulun Uluğ yanıtladı.

    Her yüz erkekten birinin azospermi yani meni de hiç canlı hücre bulunmama problemi yaşadığını biliyor musunuz? Ünlü ses sanatçısı Doğuş’un ‘vücut çalışırken aldığı ilaçlar yüzünden sperm sayılarımda azalma olduğu’ açıklaması üzerine birçok erkeğin farkında olmadığı ciddi bir sağlık sorunu gündeme geldi: AZOSPERM

    Bahçeci Umut Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Ulun Uluğ konu hakkında şu açıklamalarda bulundu: ‘Yapılan araştırma sonuçlarına göre her yüz erkekten biri azospermi yani meni de hiç canlı hücre bulunmama problemi yaşıyor. Erkeklerde sperm sayısını etkileyen bazı faktörler vardır. Geçirilmiş enfeksiyonlar, genital cerrahi operasyonlar, genetik nedenler, kronik hastalıklar, böbrek yetmezliği, karaciğer bozukluğu, kullanılan ilaçlar, radyoterapi, radyosyona maruz kalma ve en sık rastlanılan sebebi ise nedeni bilinmeyenler oluşturmaktadır.

    Vücut Geliştirme İlaçları Kısırlık

    Doç. Dr. Ulun Uluğ vücut geliştirme için kullanılan anabolik steroitlerin androjen hormonu benzeri maddeler içerdiğini belirterek, bu tür ilaçları kullanırken çok dikkatli olunması gerektiği konusunda erkekleri uyardı. Uluğ, ‘’Bu maddeler erkelerde kas gelişimi performansını artırırken maalesef aynı zamanda özellikle santral sinir sistemini etkileyerek, sperm üretimini azaltır. Vücut geliştirme sporcularında rastlanılan azospermi sorunu ilaçlar nedeniyle ortaya çıkabilir. ‘’ dedi.

    Her 100 Erkekten Biri Sperm Sorunu Yaşıyor!

    Her yüz erkekten birinin azospermi ya da meni de hiç canlı hücre bulunmaması olayını yaşadığını sözlerine ekleyen Doç. Dr. Ulun Uluğ;’’ İnfertilite yani kısırlık problemi yaşayan çiftlerde bu oran %10’lara çıkmaktadır. Oysa ki çok basit bir sperm analizi ile bu sorun kolayca tespit edilebilir. Ülkemizde ne yazık ki azospermi olup yıllarca eşini doktor doktor dolaştırıp tedavi olmaya çalışan erkekler var. Sorunun karısında değil kendisinde olduğu aklına bile gelmez, kendisine sperm analizi yaptırmaz. Azospermi saptanan hastaların bu konun uzmanı, androloji ile uğraşan bir ürolog, tarafından değerlendirilmesi şarttır. Azospermiye neden olan etkenler araştırılıp tedaviye başlanabilir.’’

    En Sık Rastlanan Sorun: Nedeni Bilinmeyen Azosprem

    Doç. Dr. Ulun Uluğ en sık rastlanan sorunun nedeni bilinmeyen azosperm olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: ‘’Maalesef bu sorunu yaşayan birçok hastamızda bir neden saptanamamaktadır. Bu kişilere şu anki teknolojiyle tekrar sperm üretimi yaptırıp doğal yollardan çocuk sahibi olmaları sağlanamamaktadır. Nedensiz azospermi olan hastalara tüp bebek tedavisi önerilmektedir. Bu tedavi sırasında testislerini mikroskop altında bir cerrahi işlem uygulanarak testislerinde olan ancak meniye ulaşamayan spermler bulunmaya çalışılır. Buna TESE işlemi denilmektedir. İşlemlerin profesyonel kişiler tarafından yapılması sperm bulunma şansını artırır. Bu da çiftlerin çocuk sahibi şansını olumlu yönde etkiler’’

    Sperm Seçmede İleri Teknoloji: IMSI

    Doç.Dr. Ulun Uluğ TESE işleminde sadece sperm bulunmakla kalınmayıp spermin şeklinin düzgün olup olmadığının önemli olduğunu belirterek; ‘Son yıllarda gelişen teknolojiyle birlikte spermler IMSI denilen bir yöntemle çok daha fazla büyütülerek bakılmakta ve daha sağlıklı spermler de seçilmektedir.’dedi.

    Azosperm Cinsel Bozukluk Değildir, Bitkisel Çözümü Yok

    Doç.Dr. Ulun Uluğ, ‘’Toplumun genelinde azospermi ile cinsel bozukluk aynı sorunmuş gibi algılanır. Halbuki bu çok yanlış bir düşüncedir. Azosperm cinsel bozukluk anlamına gelmez. Burada yapılan ikinci büyük yanlış ise maalesef sperm sayısını artırabilme amacıyla bitkisel desteklerden çare aranmasıdır. Bunların azospermi hastalarında bilimsel olarak faydalı olduğu kanıtlanmamıştır. Olabilecek en iyi yararı cinsel performansı artırmaktan öteye gidemez.’’ dedi.

  • Karatay diyeti nedir ?

    Karatay diyeti nedir ?

    Karatay diyeti Kadınlar Kulübü üye yorumları

    Pastırmadan turşuya, tereyağından yumurtaya, özlediğimiz pek çok tadı serbest bırakan, kalori hesabı yapmayan Karatay diyeti gerçeğini merak ediyor musunuz?

    Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay’ın kendi adını verdiği diyet, bugüne kadar “bir kibrit kutusu peynir”, “iki yemek kaşığı fasulye” gibi tarifler içeren diyetlerden farklı olduğu iddiasıyla ortaya çıkıyor. Çoğu diyette yasaklanan kırmızı et, tereyağı, yumurta, pastırma, kuru fasulye ve turşu ve kuruyemişleri bilimsel gerçeklerle serbest bırakıyor. Bakalım, bu diyeti diğer diyetlerden ayıran özellikler neler ?

    Beslenme ile hücresel/hormonal fonksiyon bozuklukları arasındaki yakın ilişkiye odaklanan Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, “Eğer kilo vermek ve verdiğiniz kiloda kalmak istiyorsanız; kilo verirken halsizlik, bitkinlik, isteksizlik ve yorgunluk hissetmeden, mutlu ve enerjik bir şekilde yaşamayı arzuluyorsanız; unutkanlık şikâyetlerinden kurtulmayı, düşüncelerinizin berraklaşmasını ve yaptığınız işe kolaylıkla konsantre olmayı hedefliyorsanız bu diyeti uygulayabilirsiniz” diyor.

    Kitap’tan çıkan “Bilimsel Gerçeklerle Kilo Vermenin ABC’si / Karatay Diyeti” adlı kitapta bu diyetin diğer diyetlerden farkı şöyle anlatılıyor:

    Karatay Diyeti’nin diğer diyetlerden daha rahat uygulanabilir ve farklı olmasının temelinde, düşük glisemik indeksli besinlerin tüketilmesinin öne çıkması yatar.

    Glisemik indeks nedir ?

    Glisemik indeks (Gİ), herhangi bir yiyeceğin içinde bulunan karbonhidrat miktarına göre hesaplanır. Karbonhidrat içeren bir yiyecek kana geçtiğinde, kan şekerini yükseltme hızını gösterir.

    Rafine edilmiş ve işlenmiş hazır yiyeceklerin glisemik indeksleri oldukça yüksektir.

    Düşük glisemik indeksli besinlerin vücudumuza yararları nelerdir ?

    Gün boyunca kan insülini düşük kalır ve dalgalanma göstermediği için acıkma hissi olmaz. Uzun sürse tokluk hissedilir.
    Ara öğün olarak göbekte biriken yağı ve iç depolarımızı kullanırız.
    Yağlarımız depolanmaz, daha hızlı yıkılarak giderek azalır, karaciğer ve göbek yağımız erir ve göbek çevremiz incelir. Kilolarımızı rahatlıkla verir, tekrar geri almayız.
    İsteksiz, sinirli, sıkıntılı ve umutsuz duygular içinde olmayız.
    Kaslarımız erimez, su kaybımız olmaz.
    Karaciğerde biriken yağımız eridiği için, karaciğerimiz sağlığına kavuşarak normal çalışır.
    Metabolizmamızda yavaşlama olmaz, hızlı çalışır.
    Kan yağlarımız normalleşir, HDL yükselir, depo yağ şekli olan trigliseridler düşer.
    Bağırsaklar düzenli çalışır.

    Leptin hormonu gerçeği

    Prof. Dr. Karatay, kilo vermede en kritik hormonun “leptin” hormonu olduğunu söylüyor. Leptin hormonu, beyaz yağ ve pankreas hücrelerinde üretilip salgılanan, insan vücudunda beyaz yağ hücreleri tarafından depo edilen bir hormon.

    Tokluk hissi verme, açlığı bastırma, yediklerimizin yeterli olup olmadığını beyne iletme gibi çok önemli görevleri var. Leptin, insülin hormonuyla birlikte vücudumuzun yakıt ve enerji düzeyini idare edip düzenliyor.

    Neden az yesek de zayıflayamıyoruz ?

    Sık sık bir şeyler atıştırılması ya da çok büyük porsiyonlar tüketilmesi sonucu insülin hormonu fazla miktarda salgılanacağı için, kan insülin düzeyi uzun süre yüksek olarak kalacaktır. İnsülin hormonunun sürekli olarak salgılanması, leptin hormonunun da sürekli olarak salgılanmasına neden olur. İnsülin ve leptin hormonlarının dolaşımda uzun süre yüksek olarak kalması, bütün dokularda bulunan insülin ve leptin hormonlarının komutlarını algılayacak olan hücrelerin, bu hormonların komutlarını işitemez hale gelmelerine neden olur.

    Leptin hormonu pankreasta bulunan hücrelere etki edemez ve insülinin salgılanmasını engelleyemez. Leptin hormonunun mesajını algılayamayan pankreas hücreleri, insülin salgılamaya ara vermeden devam edeceğinden, yağların depolanması da sürer. Bu durumda ne kadar az yesek de yavaş yavaş yağlarımız ve kilomuz artar.

    Leptin ve insülin direncini kırmak için yapılması gerekenler

    Fizik aktivite
    Düşük glisemik indeksli gıdalar tüketmek
    Sağlıklı yağları kullanmak (Tereyağı, hayvansal katı yağlar, balık yağı yani Omega 3, ısıl işlem görmemiş mısırözü ve ayçiçeği yağları yani Omega 6, zeytin ve fındık yağları yani Omega 9)
    İşlenmiş gıdalardan uzak durmak (ilaç, yemek boyası, kimyasal katkı maddesi ve trans yağ içermeyen gıdalar)

    Karatay diyeti Kadınlar Kulübü üye yorumları Karatay diyeti nasıl uygulanır ?

  • Karatay diyeti nasıl uygulanır ?

    Karatay diyeti nasıl uygulanır ?

    Karatay diyeti Kadınlar Kulübü üye yorumları

    Karatay diyeti nasıl uygulanır ?

    Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, Karatay diyetinin nasıl uygulanacağını açıklıyor.

    Karatay diyeti nasıl uygulanır ?

    Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay son günlerin en çok konuşulan kitabı “Karatay Diyeti”nin yaratıcısı ve yazarı. Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, sağlıklı beslenmeyi temel alan bu diyetin nasıl uygulanacağına dair en temel prensipleri paylaştı.

    Karatay diyetini nasıl uygulanmalı ?

    Bu diyeti ülkemizde yetişen kendi yiyeceklerimizle uyguluyoruz. Biz bir Akdeniz ülkesiyiz. Akdeniz ikliminde yetişen yiyecekler en sağlıklı gıdalardır. Fakat bu gıdaları bazı pişirme usulleri ve kullandığımız tehlikeli yağlarla kendimiz zararlı hale sokabiliyoruz. Kilo alma sebebi de işte bu uygulamalar ve tehlikeli yağlar. Karatay Diyeti kitabında da anlattığımız gibi, öncelikle sağlıklı yağlar ile sağlıksız olanları birbirinden ayırmak gerekiyor. “Yağ yenilince vücutta yağ oluşur” düşüncesi tamamen yanlıştır. Sağlıklı yağlar kilo aldırmaz, kilo verdirir. Çünkü kilo aldıran yağlar değil, karbonhidratlardır. Bu tüm dünyada kabul ediliyor ama ilaç firmaları ve gıda endüstrisi tarafından dile getirilmesi engelleniyor. Çünkü tüm gıda firmaları yağsız yiyecek üretmek üzere yatırımlarının yapmış durumda. Tabii insanların sağlığı gün geçtikçe bozulduğu için ilaç firmaları da büyük rant elde ediyor.

    Tıp fakültesi ikinci sınıfında biyoloji dersinde yağ yenildiğinde vücuda yağ olarak girmeyeceği öğretilir. Yani biyoloji konusunu biraz bilen biri, bu konuyu bilir. Yumurta yediğimiz zaman vücuda yumurta olarak girmez işte bu sebeple yumurta kolesterole neden olmaz. Tavuk yediğimiz zaman tavuk mu oluyoruz? Ki yumurta yediğimiz zaman kolesterolümüz yükselsin? Balık yerken vücuda balık olarak mı giriyor? Bunlar yenildiği zaman bağırsaktan kırılır, yıkılır, emilir ve kan dolaşımı ile karaciğere gelir. Karaciğer, bütün vücudun ihtiyacına göre yağını da, proteinini de, şekerini de üretir. Karatay diyeti zor bir şey değil. Beslenme konusunda doğru bildiğimiz yanlışları düzeltip, fizik hareketimizi biraz artırıp, leptin hormonunun gündüz ve gece salgılanmasını sağlayabilirsek, birikmiş yağlar yıkılarak gider zaten…

    Karatay diyetinin en temel prensipleri neler ?

    Karatay Diyeti’ni uygularken yediğiniz her şey doğal ve mevsimsel olacak. Katkı maddesi içeren ve işlenmiş hiçbir şey yenmeyecek. Yemek yenilen zamanlara dikkat edilecek. En önemli nokta, akşam sekizden sonra hiçbir şey yememek, bol su içmek ve hareket etmek… Hareket çok önemli, bunun için herkesin bahane ortaya koymadan vakit ayırması gerekiyor. Ben özellikle büyük iş adamlarımız, banka veya şirket müdürleri ya da memurlarımız geldiğinde öğle tatilinde, dışarı çıkıp 15-20 dakika yürümelerini öneriyorum. Başlangıçta bu bile yeterli. Yatmadan önce yaşadığınız binanın etrafında birkaç tur atabilir veya çocuğunuz varsa hiç evden çıkamıyorsanız, eşinizi alın müziği açın, bir saat dans edin… Kol bastı mı yaparsınız, vals mi yaparsınız, rock’n roll mu yaparsınız tercih sizin!

    Diyette çok çabuk sonuç almak isteniyor. Karatay Diyeti kitabını alıp uygulamaya başlayacakların hayatlarında bu diyet neleri değiştireecek ?

    Tek bedeni herkese giydiremiyoruz. Herkes kendine özeldir. Yaşam biçimi, yaş durumu, doğurganlık çağında olup olmaması, hamile olup olmaması, sporcu olup olmaması, sedanter (hareketsiz) olup olmaması, menopoz, kullandığı ilaçlar kilo verme sürecini etkiler. Karatay diyetinin amacı, sağlıklı beslenme ve yaşam biçimini yerleştirmektir. Alışkanlıklarımızı sağlıklı yönde değiştirmektir. Alışkanlıklar kolay kolay değişmediği için bu diyette birden bire kilo verilmez. Çünkü maalesef yıllarca vücutta birikmiş yağlar kızgın tavadaymış gibi erimez. Metabolizmanın terse dönmesi gerekiyor.

    Karatay diyeti ile önce vücudun kilo alması yani yağların birikmesi önleniyor daha sonra bir durağanlık devresi oluyor ondan sonra da birikmiş olan yağlar yıkılarak kalıcı olarak kilo veriliyor. Bu diyeti uygulamaya başladıktan sonra yediklerimiz bizi acıktırmıyorsa işte bu iyileşmenin ilk belirtisidir. İlk haftalardan itibaren bu iyileşme başladı ise doğru yoldayız demektir.

    İlk hafta hemen herkes farkı hissediyor. Daha sonra ortalama altı aya kadar sonuç alınabiliyor. Ancak önemli hastalığı olanlarda iki seneye kadar süren takipler de var. Bu sebeple sabretmek gerekiyor. Gençlerde çok hızlı sonuç alınabildiği gibi 60 yaş üstü menopozdaki hanımlarda daha yavaş yol alınıyor. Günde 5 km yürüyen çok hızlı hedefe ulaşabildiği gibi, günde 20 dakika yürüyen daha yavaş ilerliyor.

    Karatay diyetini eksiksiz uygulayan herkes kesinlikle kalıcı kilo verir’ diyebilir misiniz?

    Bugüne kadar 1500’den fazla hastam bu programı uyguladı ve uygulayanlar hastalarımın hepsi çok memnun. Sağlıklarına kavuştular ve gençlik kıyafetlerini giymeye başladılar. Verdikleri kiloları hiçbir zaman geri almadılar. Mutlular, neşeliler, kafaları dinçleşti ve enerji kazandılar. Binlerce hastanın yaşadığı sonuçlar bize bu diyetin başarısını birebir gösterdi.

  • Ne kadar kiloluysanız o kadar çok su içmeniz gerekir

    Ne kadar kiloluysanız o kadar çok su içmeniz gerekir | 4Şişmanladikça su ihtiyaci artiyor…

    Tüketilen su miktarının, bedenimiz üzerinde hayati bir etkisi olduğunu açıklayan Beslenme ve Diyet Uzmanı Dr.Yasemin Bradley kilo ile su ihtiyacının doğru orantılı olarak arttığını belirtti. Kilolu kişilerin özellikle doğal mineralli ve pH’ı yüksek olan suları tercih etmeleri gerektiğini de sözlerine ekleyen Dr. Bradley konu ile ilgili şunları söyledi;

    Bir kişinin günde nekadar su içmesi gerektiğini şu 3 faktöre göre belirleyebiliriz: Kilo, fiziksel aktivite ve iklim. Bedenimiz öyle bir sistemde çalışır ki alınan kilolarla beraber su ihtiyacında da gözle görülür bir artış olur. Mesela kilolu insanlar normal kilolu insanlara göre daha çok terler. Kilo arttıkça su gereksinimi de artar.

    Ne kadar kiloluysanız o kadar çok su içmeniz gerekir

    Ne kadar kiloluysanız o kadar çok su içmeniz gerekir. Tüketilen besinler beden sağlığınızda ne kadar etkili ise tükettiğiniz su da o derece etkilidir. Protein açısından zengin beslenenlerde ürik asit miktarı artar. Ürük asitin fazlası vücuda zararlıdır. Doğal mineralli ve pH’ı yüksek olan su içmek bu zararlı maddelerin vücudumuzdan atılmasını sağlar. Eğer yeteri kadar karbonhidrat almıyorsanız vücudunuz yağ hücrelerini parçalar ve keton denen toksik maddeler oluşturur. Bu maddeleri vücuttan uzaklaştırmanın da tek yolu su içmektir.

    Tüketilen su miktarı kadar tüketilen suyun kalitesi ve özellikleride önemlidir. İçilen sular arasında en etkili ve sağlıklı olan su doğal mineralli sulardır. Bu sular mineral içeriği, kalıntı elementleri ve diğer bileşenleri ile tanımlanan ve her türlü kirlenme riskine karşı korunmuş yeraltı sularıdır. Doğal mineralli ve yüksek pH’lı sular sadece su ihyicamızı karşılamakla kalmaz, kaybettiğimiz mineralleride yerine koymamızı sağlar. Aynı zamanda bu sular, içerdikleri minerallerin bağırsaklarda kolayca emilmesini sağlayarak özellikle kilolu insanların kaybettiği günlük mineral gereksiniminin karşılanmasına da katkıda bulunur. Mineral yönünden zengin sular sağlığımız için değerli sulardır. Fakat her su aynı özelliği taşımayabilir. Unutulmamalıdır ki her su doğal mineralli su değildir. Mineralli su alırken özellikle şişenin üzerindeki etikete dikkat edilmelidir.“ dedi.

  • 7’den 70’e Taş devri diyeti Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan

    7’den 70’e Taş devri diyeti Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan | 5Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan hastalıklara karşı korunma kalkanı!

    7’den 70’e
    Taş devri diyeti

    Dünyada hiçbir gerçek saklı kalmaz. Üstü ne kadar örtülürse örtülsün, halkın kolayca ulaşabileceği, ucuz ve basit tedavilerin kimi zaman servet harcanan pahalı ve karmaşık tedavilerden etkili olabildiği gerçeği gibi…
    Hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde besin unsurlarını kullandığım Taş Devri Diyeti kitabımın gördüğü büyük ilgi artık “statükocu tıp masalları” yerine gerçekleri duymak istediğimizin ispatı. Ne de olsa Taş Devri Diyeti’ni tabiat ana yazmış, diyet diktatörleri değil!

    Ben akşam başımı yastığa koyduğumda huzurla uyuyabilmek için bilgimle ve vicdanımla elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Yeni konu başlıklarıyla genişleterek yeniden kaleme aldığım 7’den 70’e Taş Devri Diyeti kitabının tıp öğrencilerinden diyetisyenlere, hastalardan hekimlere birçok insanın başvuru kaynağı olmasını umuyorum.

    Böyle diyor Ahmet Aydın, sağlıklı beslenmenin başucu kitabında.

    7’den 70’e Taş Devri Diyeti, Aydın’ın 30 yılı aşan hekimlik hayatının bir meyvesi, beslenmeyle ilgili tartışmalara koyulan bir ‘son nokta’ aslında. Kitap, doğru ve sağlıklı beslenerek hastalıklarından korunmanın mümkün olduğunu, yüzlerce bilimsel araştırma ekseninde gözler önüne seriyor. Türk halkının en çok muzdarip olduğu hastalıklara tek tek değiniyor, reklâmlarla pompalanan birçok yararsız hatta zararlı yiyeceği mercek altına alıyor. Bu janjanlı gıdaların bizleri nasıl hasta ettiğini cesurca belgeliyor. Beslenme-hastalık ilişkisini 67 farklı başlıkta inceleyen 504 sayfalık bu dev kitap, bu kapsam ve bütüncüllüğüyle Türkiye ve dünyada da bir ilki temsil ediyor.

    Hamileler, bebek büyütenler, sporcular… Şişmanlar ve depresyondakiler… Kanser, kısırlık, astım, reflü, hipertansiyon, Alzheimer gibi onlarca hastalıktan kurtulmak isteyenler… Özetle yaşlı genç herkes… 7’den 70’e Taş Devri Diyeti hepimiz için en güvenilir başvuru kaynağı!

    KİTABIN İÇİNDE NE VAR ?

    1. Tarih içinde besinlerimizin değişimi ve kronik hastalıklar
    2. Şekerin tarihi
    3. Mısır şurubu, tatlandırıcılar
    4. Gazlı içecekler, enerji içecekleri, kutu meyve suları
    5. Ekmek
    6. Yağların insan sağlığındaki önemi
    7. Sıvı yağlar
    8. Zeytinyağı
    9. Kanola yağı
    10. Kızartma yağları
    11. Tağşiş yağ
    12. Margarin
    13. Balıkyağı
    14. Süt, yoğurt
    15. Yoğurttaki süt proteini yüzdesinin azaltılması
    16. Yoğurtlar niye ekşimiyor?
    17. Süt tozu
    18. Süt, enfeksiyon, kaymaklı yoğurt
    19. Meyveli yoğurtlar
    20. Soya
    21. Et, vejetaryen beslenme
    22. Tavuk
    23. Probiyotikler
    24. Su
    25. Tuz
    26. Beslenme ve fiziksel özellikler
    27. Uyku
    28. Nefes almak
    29. Isıtma kapları, pişirme şekilleri
    30. Tarım ilaçları, Yeşil Devrim
    31. Genleriyle oynanmış tohumlar
    32. Doğal gıda ve organik gıda
    33. Mono sodyum glutamat (MSG)
    34. Beslenme faciası, reklâmlar
    35. Hamilelik öncesi ve hamilelikte beslenme
    36. Süt çocuğu beslenmesi I: 0–6 ay arasındaki beslenme
    37. Süt çocuğu beslenmesi II: Ek gıdalar
    38. Sporcu beslenmesi
    39. Şişmanlık, metabolik sendrom (insülin direnci)
    40. Gut
    41. Kolesterol, kalp-damar hastalıkları
    42. Hipertansiyon
    43. Kanserden korunma
    44. Reflü (göğüs yanması)
    45. Çölyak hastalığı
    46. Sivilceler
    47. Menopoz
    48. Kısırlık
    49. Prostat hastalıkları
    50. Böbrek taşı
    51. Osteoporoz (kemik erimesi)
    52. Romatizmal ve diğer iltihabi (enflamatuar) hastalıklar
    53. Diş sağlığı
    54. Enfeksiyon hastalıkları ve beslenme
    55. Alerjik hastalıklar
    56. Astım
    57. Kistik fibroz
    58. Depresyon
    59. Hiperaktivite, yaygın gelişimsel bozukluk, otizm
    60. Mültipl skleroz
    61. Unutkanlık, bunama, Alzheimer
    62. Baş ağrısı
    63. Doğumsal metabolizma hastalıkları
    64. Ne yapmalı?

    Ek I: Sağlıklı beslenmenin temel ilkeleri (Modifiye Taş Devri Diyeti)
    Ek II: Taş Devri Diyeti’ne yapılan eleştiriler, çok sorulan sorular
    Ek III: Temel beslenme bilgileri

    PROF. DR. AHMET AYDIN KİMDİR?

    1953 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Hobyarlı Ahmet Paşa İlkokulu, Samsun Anadolu Lisesi ve Ankara Fen Lisesi mezunu.
    1977 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1982 yılında aynı Fakülte’nin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nde uzmanlığını tamamladı. 1982-1986 yılları arasında Çorlu’da askerlik ve Eskişehir’de zorunlu hizmet görevini yerine getirdi. Tekrar döndüğü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 1988 yılında doçent, 1993 yılında Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı başkanı ve 1994 yılında da profesör oldu.
    Son yıllarını beslenme ile kronik hastalıklar arasındaki ilişkiye yoğunlaştıran Aydın’ın bu konuda halka bilgi veren www.beslenmebulteni.com isimli bir sitesi var.
    Evli ve bir çocuk sahibi olan Aydın’ın çeşitli konularda yazdığı 10 kitabı ve yerli ve yabancı çok sayıda makalesi mevcut.

  • Genç ve sağlıklı kalmada beslenmenin rolü

    Yaşlanma sürecinde kalıtım, çevresel faktörler ve yaşam şekli önemli rol oynuyor. Çevresel faktörler ve yaşam şekli bu sürecin neredeyse yüzde 70’ini etkiliyor.

    Bunun oldukça yüksek bir oran olduğunu söyleyen Amerikan Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uzman Diyetisyen Tuğçe Aytulu, “kalıtımsal özellikleri henüz kontrol edemediğimize göre çevresel faktörleri ve yaşam tarzını kontrol ederek genç kalmayı veya sağlıklı yaşlanmayı sağlamak mümkün olabilir” diyor.

    Buradaki en önemli kontrol basamaklarından birinin beslenme davranışı olduğunu vurgulayan Aytulu şöyle devam ediyor:

    VİTAMİN VE MİNERALLERİN ROLÜ ÖNEMLİ

    Beslenmenin çeşitlendirilmesi, tek gıdaya yönelmemek gibi beslenme davranışları vitamin ve minerallerin yeterli alınabilmesi için önemlidir. Eğer bazı gıda grupları uzun süreli olarak tüketilmiyorsa, bu gıdaların içerdiği bazı vitamin ve mineraller yeterli alınmıyor demektir. Örneğin; süt ve süt ürünleri içinde yer alan peynir, yoğurt, ayran, dondurma, sütlü tatlılar gibi gıdaların hiçbiri uzun süredir tüketilmiyorsa kalsiyum minerali yönünden eksik besleniliyor demektir. Bu durumda kalsiyum yerine getirmesi gereken görevlerini yapamayacak ve metabolizmada bazı eksiklikler oluşacaktır.

    Araştırmalar bazı vitaminlerin yaşlanma sürecini yavaşlattığını ve yaşam kalitesini artırdığını gösteriyor. Antioksidan olarak adlandırdığımız bu öğeler hücrelere serbest radikallerin zarar vermesine engel olurlar. Her insanın vücudu ve her hücre serbest radikallerle karşı karşıya kalabilir ve bu maddeler hücrenin zarar görmesine neden olur. Bu durum hastalıklara yakalanma riskini arttıracak ve erken yaşlanmaya sebep olacaktır.

    Bu nedenle gıdalarla yeterince antioksidan almak veya gıdalarla karşılanamadığı durumlarda destek ürünlerle eksiklikleri karşılamak yaşlanmaya ve hastalıklara karşı koruyucu olacaktır. Ancak bu ürünlerin gereksiz yere veya fazla kullanımının da ters etkilerinin olabileceğini hatırlatmak gerekir. Antioksidan etki gösteren vitaminlerin içinde A, C ve E vitaminleri yer alır.

    A vitamininin en iyi kaynakları süt, koyu yeşil yapraklı sebzeler, havuç, ıspanak sayılabilir. C vitamini ise en çok turunçgiller, çilek, brokoli, lahana, maydonoz ve birçok meyve ve sebzede bulunur. E vitamini kaynakları ise bitkisel yağlar, ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişlerdir.

    Antioksidan ihtiyacını karşılamak için pratik olarak her gün 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. Ancak bu sebze ve meyvelerin toplanmasından itibaren kısa süre içinde ve çiğ olarak tüketilmesi antioksidanların etkisinin azalmaması için gereklidir. Beslenmeyle birlikte bu gıdaları alırken aynı zamanda yaşam tarzı değişiklikleri de yapmak gerekiyor. Eğer sigara ve alkol kullanmaya devam ediyor, egzersizi hala hayatınızda bulundurmuyorsanız daha sağlıklı yaşlanmak için yeterince çaba göstermiyorsunuz demektir.

    HASTALIKLARDA ETKİLİ BİLEŞENLERİ İÇEREN GIDALAR

    Fitoöstrojenler: Soya ürünleri, kurubaklagiller, çekirdekli üzüm
    Beta karoten, Likopen: Domates, havuç, ıspanak
    Kateşinler: Siyah ve yeşil çay

    GENÇ VE SAĞLIKLI KALMAK İÇİN…

    Hergün 5 porsiyon meyve ve sebze yiyin. Bunun bir kısmını taze ve çiğ olarak tüketin,Günlük beslenmenizde daha az yağ kullanmak koşuluyla az miktarda badem, ceviz, fındık tüketin. Ancak aşırıya kaçmanız halinde kilo alabileceğinizi unutmayın,Kızartılmış ve kavrulmuş gıdalardan uzak durun,Günde 2-2,5 litre su tüketin,Haftada 2 kez balık tüketmeye çalışın,Rafine edilmiş gıdalar yerine tam tahıl ürünlerini tercih edin. Yani kurubaklagil, tam tahıllı ekmekler, kabuğu soyulmamış pirinç gibi.

    NtvmsnbcLogoSmall